Ana içeriğe atla

KUR’AN-I KERİM KONULARI: (S) İLE BAŞLAYANLAR

 

KUR’AN-I KERİM KONULARI: (S) İLE BAŞLAYANLAR

SA’Y

Kim Hac veya Umre niyeti ile Ka’be’yi ziyaret ederse, her biri için yaptığı tavaftan sonra sa’y etmesinde üzerine bir günah yoktur, yani sa’y etmesi gerekir! Bakara-158/23

SABAH AKŞAM, 24 SAAT ALLAH’IN RIZASINA KİLİTLENENLERLE BERABER OL!

Allah-ü Teâlâ’nın Cemâline kavuşmayı arzu ediyorsan, sabah akşam, yani 24 saat Allah’ın rızâsına kilitlenmen lâzım. Acaba Allah’ın rızası nerededir diye günün tamamında sabırla bir detektif gibi rızâ aramalısın! Kehf-28/296

SABAH AKŞAM, YANİ TAM GÜN ALLAH’I TESBİH ETMEK (NAMAZ KILMAK) FARZDIR

İnsanın temel yaratılış amacı, tanıdığı Allah’ı sabah akşam (yani tam gün) tesbih etmek, yani O’nun için namaz kılmak, O’nu tefekkür etmek, O’nu anmak ve O’na duâ duâ yalvarmaktır. Gerisi hayatta kalabilmek için yaşamına vâbeste tâli vazifeleridir. Fetih-9/510

SABAH ERKEN DAVRANMAK MUVAFFAK OLMAK İÇİN BİR KURALDIR

Allah-ü Teâlâ düşmana baskın yapmak üzere sabah erken davranan mücâhitlere yemin ederek diyor ki: “Gerçekten insan, Rabbisine karşı çok nankördür!” Buradan sabah erken davrananın muvaffak olacağını anlayabiliriz! Âdiyât-2,6/599

SABAH NAMAZI ŞAHİTLİDİR

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Gündüzün güneşin döndüğü (öğle ve ikindi vakitlerinde), gecenin kararmasına kadar (gün batımında akşam, iyice kararınca da yatsı) namazlarını kıl! Bir de (hâsseten) sabah namazını kıl! Zira sabah namazı (gece ve gündüz melekleri tarafından) şâhit olunan bir namazdır.” İsrâ-78/289

SABAH VE AKŞAM NAMAZLARINDAN SONRA OKUNAN, LA YESTEVİ, AŞRI ŞERİFİ BU AYETTEN

Sabah ve akşam namazlarından sonra okunan ve “Lâ Yestevî Ashab-ün Nâri ve Ashab-ül Cenneh” ile başlayan Aşr-ı Şerif, bu âyetten itibaren okunmaktadır. Haşir-20/547

SABAH, ÖĞLE VE İKİNDİ NAMAZLARINI, GÜNDÜZ NAMAZLARINI KIL!

Allah-ü Teâlâ, müşriklerin şarlatanlıklarına karşı Efendimize sabırlı olmasını tavsiye ederek şöyle diyor: “(Habibim Ya Muhammed!) O halde onların (müşriklerin) söylediklerine karşı sabret! Gerek güneşin doğuşundan önce, gerekse batışından önce (gündüz) Rabbine hamd ile O’nu tesbih et! (Sabah, öğle ve ikindi namazlarını kıl!) Kâf-39/519

SABAHIN NEFES ALDIĞI, AĞARMAYA YÜZ TUTTUĞU VAKTE ALLAH, YEMİN EDİYOR

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Nefes almaya (ağarmaya yüz tutmaya) başladığı vakit sabaha yemin olsun ki, Kur’an çok şerefli bir Elçinin (Cebrailin, vahiyden ibaret) sözüdür!” Tekvîr-18,19/585

SABIKUN Kİ, MAHŞER MEYDANINDA TOPLANANLARIN HEPSİNDEN HAYIRLILARI BUNLARDIR

Kıyamet Günü Mahşer Meydanı’nda toplanmış olan üç zümreden birisi, Sâbıkûn (Hayra hizmette birbirleriyle yarışıp önde gidenler) dir ki bunlar, (Peygamberler dışında) Mahşer Meydanı’nda toplanan insanların en talihli, en hayırlı ve Allah’a en yakın olanlarıdır. Vâkıa-10/533

SABIR OLMADAN OLMAZ!

Allah-ü Teâlâ: “Rabbin için (O’nun yolunda) sabret!” buyurmaktadır. Buradan anlaşılıyor ki, Allah yolunda olanların başına çok gaileler gelecek! Bunu bilerek önceden hazırlıklı olmak gerekir. Bir eli yağda bir eli balda cennete gidiş yok! Cennet çok pahalı! Müddessir-7/574

SABIR PEYGAMBERANE BİR DAVRANIŞTIR

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Habibim Ya Muhammed!) Senden önce nice peygamberler de yalanlanmıştı. Fakat yalanlanmalarına ve eziyet edilmelerine karşı onlar, sabrettiler. Nihayet onlara yardımımız gelip yetişti. Allah’ın yardım vaadini değiştirecek hiçbir kuvvet yoktur. Nitekim O Resûllerin kıssalarından bazı bölümler, Sana da geldi.” En’âm-34/130

SABIR, DAYANIKLI OLMAK VE GEVŞEKLİĞE DÜŞMEMEK, EMR-İ HAKTIR!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Sabret, çünki Allah’ın va’di haktır. Öyle ise Allah’ın va’dine inanmayanlar, seni dayanıksız bulmasın ve seni gevşekliğe düşürmesinler!” O halde sabredeceğiz, dayanıklı olacağız ve gevşemeyeceğiz! Rûm-60/409

SABIRDA DÜŞMANLARINIZA ÜSTÜN GELİN!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Ey iman edenler, Sabredin! Sabır yarışında (düşmanlarınıza) üstün gelin! Hem her ân cihâda hazırlıklı ve uyanık olun! Allah’a karşı gel-mekten sakının ki, kurtuluşa eresiniz!” Âl-i İmrân-200/75

SABIRLILARI ALLAH SEVER!

Allah, sabredenleri sever! Âl-i İmrân-146/67

SABİİLER

Sabiîler şayet Allah`a ve Ahiret Günü`ne iman eder ve salih amel işlerlerse hiç korkmasınlar ve üzülmesinler, kurtulurlar. Bakara-62/9

SABİİLERİN, HIRİSTİYANLARIN VE YAHUDİLERİN KURTULUŞU MÜMKÜN MÜ?

Evet, ama şöyle: O iman etmiş gözükenler (münâfıklar), Yahudiler, Sabiiler ve Hıristiyanlardan kim, Allah’a ve Ahiret Gününe iman edip salih amel işlerse, artık onlara hiçbir korku yoktur ve onlar aslâ mahzun olmazlar. Mâide-69/118

SABİKUN ZÜMRESİNİN ÇOĞU ÖNCEKİ ÜMMETLERDEN, AZI SONRAKİ ÜMMETLERDENDİR

Hayırda hizmette birbirleriyle yarışan ve Sâbikûn ünvanını kazanan en hayırlılarının çoğu, önceki ümmetlerden; birazı da sonraki ümmetlerdendir. (Demek ki, kemiyet arttıkça keyfiyet azalıyor.) Vâkıa-13,14/533

SABİT SÖZLE SEBAT KAZANMAK

“Allah cc iman edenleri, dünya hayatında da, Ahirette de o sâbit söz (Kelime-i şehâdet) üzerinde sağlam bir şekilde tutar da ayağı kaymaz.” İbrahim-27/258

SABREDENLER, HİDAYETE ERERLER, MAĞFİRET VE RAHMETE MAZHAR OLURLAR

Rableri tarafından hidâyete erdirilip mağfiret ve rahmete mazhar olanlar, o sabredenlerin tâ kendileridir. Bakara-157/23

SABREDENLERE MÜKAFATLARI SINIRSIZ OLARAK, TARTIYA KONMAYARAK VERİLİR

Allah-ü Teâlâ bu Âyet-i Kerimesi’nde, Hak yolda karşılaştıkları sıkıntılara sabredenlere mükâfatlarını, sınırsız bir şekilde vereceğini müjdelemektedir. (Bir hadis-i Şerif’te de Efendimiz şöyle buyurur: “Allah-ü Teâlâ, kıyamet gününde terazileri koyar. Önce namaz kılanlar getirilir ve ücretleri tartılarak noksansız bir şekilde kendilerine verilir. Ardından zekat verenler getirilir, onların da ücretleri tartılarak noksansız bir şekilde kendilerine verilir. Nihayet Hak yolda belâya düçar olmuş olanlar getirilir ve bunlar için terazi de konmaz, divan da kurulmaz, defterler de açılmaz! Bunlara ücretleri, sağanak yağmurları gibi sınırsız ödenir.) Zümer-10/458

SABREDENLERİ MÜJDELE

Allah-ü Teâlâ: “Sen sabredenleri müjdele!” buyuruyor. Bakara-155/23

SABREDENLERLE BERABERDİR ALLAH

Allah-ü Teâlâ: “Muhakkak ki Allah, sabredenlerle beraberdir!” buyuruyor. Bakara-153/22

SABRET EY RESULÜM, ÇÜNKİ ALLAH’IN VA’Dİ HAKTIR

Kalbi mühürlenmiş, ne söylesen dinlemeyen, duvar gibi insanlar karşısında sıkıntı duyan Efendimize Yüce Allah: “Sabret Sen Ey Resûlüm! Çünki Allah’ın va’di Haktır. Sakın ona inanmayanlar, Seni gevşekliğe düşürmesin!” buyuruyor. Rûm-60/409

SABRET MÜŞRİKLERİN EZİYETLERİNE EY RESULÜM, HEM DE GÜZEL BİR SABIRLA SABRET!

Allah- ü Teâlâ buyuruyor: “(Habibim Ya Muhammed! Müşriklerin eziyetlerine karşı) Sen güzel bir sabırla sabret! (Çünki tepelerine azâbın inmesi yaklaştı.) Doğrusu onlar, o azâbı (akıllarınca gerçekleşmesini) uzak görüyorlar. Halbuki Biz, onu (n gerçekleşeceğini bildiğimiz için) yakın görüyoruz.” Meâric-5,7/567

SABRET VE MAHZUN DA OLMA, HEM TELAŞA GEREK YOK, GÖNLÜNÜ SERİN TUT!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Ey Sevgili Resûlüm!) Kafirlerin Senden yüz çevirmelerinden dolayı mahzûn olma, sabret, hile ve dolapları karşısında telâşa kapılma, darlanma, sıkıntıya düşme! Çünki Allah, günâhlarından sakınanlar ve güzel davrananlarla beraberdir.” Nahl-127,128/280

SABRET!

Sabret! Zira Allah, iyi davrananların mükâfâtını zayi etmez! Hûd-115/233

SABRETMEYENLERİN, NAMAZ KILMAYANLARIN NESİ EKSİKTİR ACABA?

Allah-ü Teâlâ, bizlere sabrederek ve namaz kılarak Kendisi!nden yardım dilememizi salık verirken, sabretmeyenlerin ve namaz kılmayanların “Allah’a gönülden bağlılıklarının eksik olduğunu” belirtiyor. Bakara-45/6

SABRETSELERDİ, KENDİLERİ İÇİN ELBETTE HAYIRLI OLURDU

Resûlüllah sav Efendimizi kaba saba seslerle evinin dışından seslenerek rahatsız etmeseler ve sabretselerdi, elbette kendileri için hayırlı olurdu. (Bugün için Ravzayı Mutahhara civarında korna çalmasalar elbette kendileri için hayırlı olur.) Bununla beraber Allah, Ğafûr’dur, Rahîm’dir. Hucürat-5/515

SABRI TAVSİYE ETMEK VE EN EVVEL KENDİSİNİN SABIRLI OLMASI ALLAH EMRİDİR

Allah-ü Teâlâ, her bir insanın hüsrâna uğrayacağını, ancak iman edip salih ameller işleyenlerin, Hakk’ı ve sabr’ı tavsiye edenlerin bu hüsrâna uğramaktan kurtulacaklarını haber vermektedir. (Kişinin sabrı tavsiye ederken; kendisinin de, “yapmadıklarınızı niçin söylüyorsunuz?” Fehvasınca, sabırlı olması lâzım gelmektedir.) Asr-2,3/601

SAÇLARIN AĞARMASI İLE ÇEKİLEN ÇİLELER ARASINDA DOĞRU BİR ORANTI VARDIR!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “İnkâr ederseniz, çocukları ak saçlı ihtiyarlara çeviren (dehşetli) bir günden kendinizi nasıl koruyacaksınız?” Azabın dehşeti, çocuk yaşta birinin saçlarını beyaza çevirdiğine göre, çekilen çilelerin, saçın ağarmasına etkisi olduğuna delildir. Müzzemmil-17/573

SAÇMA SAPAN İSTEKLER ÖNE SÜREREK ZIRVALADILAR!

Müşrikler peygamberlik makâmını, malı mülkü olmayan bir yetime (Efendimize sav) lâyık görmeyerek, kendi aralarında şöyle saçmalıyorlardı: “Sahi gerçekten peygamber ise, O’na bir hazine indirilmeli veya beraberinde bir melek gelmeli değil miydi? Peygamber dediğin şöyle kerli ferli, zengin, ne bileyim meleklerle düşüp kalkan birisi olur! Vs.” Hûd-12/221

SAD SURESİ

38. Sûredir. Mekke Dönemi’nde nâzil olmuştur. 88 âyettir. Sâd, Hurûf-u Mukattaa’dan tek harfli bir Harf-i Mukattaa’dır ve müstakil bir âyet değildir. Zaten tek harfli olarak Hurûf-u Mukattaa’dan âyet olan hiçbir âyet bulunmamaktadır. Mânâsını Allah bilir. Sâd-0/452

SAD

Bu şanlı, şerefli Kur’ân’a yemin olsun ki, O Haktır. (Ama) hayır! İnkâr edenler, (Kur’ân’da eksik bir yer olduğundan değil) bilâkis kibir ve gurur heykeli olduklarından Allah’a ve Resûlüne karşı muhalefet içinde olduklarından inkâr ediyorlar. Sâd-1,2/452

SADAKA BİR KISIM GÜNAHLARA KEFFARETTİR

Açık veya gizli olarak verdiğiniz sadaka (Kul hakkı olmayan) bir kısım günahlarınıza keffarettir! Bakara-271/45

SADAKA VER, KARZ-I HASENDE BULUN, HEM MALIN ARTSIN, HEM DE CENNETİ KAP!

Muhakkak ki, sadaka veren erkeklerle sadaka veren kadınlar ve Allah’a (karz-ı hasen) güzel bir ödünç verenler var ya, onlara verdiklerinin karşılığı artırılacak, ayrıca değerli bir mükâfat da verilecektir. (Bu değerli mükâfat, cennet olabilir, Cemal’üllah olabilir. Allah-ü A’lem!) Hadîd-18/538

SADAKA VEREN ZENGİN YA DA FAKİR MÜ’MİNLERİ ALAYA ALANLAR VAR YA, VAY HALLERİNE!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Mü’minlerden durumu müsâit olanlardan (zekat üzeri bağışta bulunanlar) ile (fakirlikleri sebebiyle) çalışıp didinerek kazandıklarından az bağışta bulunanları dillerine dolayıp alaya alan münâfıklar var ya, işte Allah, asıl onlarla alay etmiştir (onları maskara etmiştir) ve onlara gayet acı bir azap vardır!” Tövbe-79/198

SADAKALAR BOŞA ÇIKAR MI?

Evet, çok dikkat etmek lazımdır, zira verdiğin sadakanın ardından minnet edersen, alan fakiri incitirsen o sadaka boşa gitmiştir. Bu boşa gitme durumu, tıpkı malını insanların görmesi için tasaddukta bulunan veya Allah ve Ahiret gününe iman etmeyen kişinin amelinin boşa gitmesine benzer. Bakara-264/43

SADAKALLAHÜ DE SEN!

Sen “sadakallahü, Allah doğru söyledi” de! Haydi Hanif (Hakka yönelmiş) olan İbrahim’in dinine tabi olun! Hem O (puta tapan sizin gibi) müşriklerden değildi. Âl-i İmrân-95/61

SADAKALLAH-ÜL AZİM’DEN SONRA OKUNAN AYET

Allah-ü Teâlâ ferman ediyor: “İzzet sahibi olan Senin Rabbin, onların vasıflandırmakta oldukları bütün bâtıl iddialarından münezzehdir. Selâm peygamberler üzerine olsun! Hamd, Alemlerin Rabbi Allah’a mahsustur.” (Bu Âyet-i Kerime, Kur’an okunduktan sonra “SadakAllah-ül Azîm” dedikten sonra örfen okunur.) Sâffât-180,182/451

SADAKAYI AÇIK MI, GİZLİ Mİ VERELİM?

Açık bir şekilde verilen sadaka (yani genelde zekat, diğer sadaka da olabilir) ne güzel! Çünki başkalarını teşvik ediyor. Gizli verilen sadaka (zekat ve ötesi) daha da güzel! Çünki riyadan (gösterişten) uzak ve alanın onuru da rencide edilmemiş oluyor. (Not: Zekatın açıktan, sadakanın gizli verilmesi daha makbuldür denilmiş.) Bakara-271/45

SAF SAF DİZİLENLERE YEMİN EDİYOR ALLAH-Ü TEALA

Allah-ü Teâlâ bir şeye yemin etti mi o çok kıymettârdır, demektir. Allah-ü Teâlâ, kendi rızâsını kazanmak için saf saf olan Meleklere, Mü’minlere, Mücâhitlere, Alimlere, başkalarını koordine ederek İslâm hizmetine sevk edenlere, İslâm’a zarar vermek isteyenlere haykırarak onları bu zararlarından men’ edenlere vs.yemin ediyor. Sâffât-1,2/445

SAFA İLE MERVE

Safa ile Merve, Allah’ın belirlediği şeâirdendir, nişânelerdendir. Bakara-158/23

SAFA TEPESİNİN ALTIN OLMASINI İSTEDİLER

Müşrikler, Safâ tepesinin mu’cize olarak altın olmasını istediler. Allah da, “istersen altın yaparım, fakat iman etmezlerse hiç görülmedik azap gönderirim” deyince Efendimiz sav, kavminin helâk olması endişesiyle Safâ tepesinin altın olmasını istememiş. Aslında Safâ tepesinin altın olmasından daha hârika şeylerin, hayatın içinde olduğunu hatırlatmak üzere bu Âyet-i Kerime indirilmiştir. El hak, Yer’in toprak olması, atmosferdeki hava dengesi, yağmurun yağdırılması, gece ve gündüzün peş peşe gelmesi, mevsimler, insanlık için altından daha kıymetlidir. Bakara-164/24

SAFF SURESİ

61. Sûredir. Medine Dönemi’nde nâzil olmuştur. 14 âyettir. Saff-0/550

SAFFAT SURESİ

37. Sûredir. Mekke Dönemi’nde nâzil olmuştur. 182 âyettir. Sâffât-0/445

SAĞIR OLARAK HAŞREDİLMEK

Allah, (isyânkârlıkları yüzünden) dalâlete (sapıklığa) attığı kimseleri kıyamet günü sağır olarak haşredeceğini söylüyor. İsrâ-97/291

SAĞIRDIR ONLAR

Kimler ki, Hakikat-ı Kur`aniye`yi duymak istemez ve kulaklarını tıkarlar, işte onlar, sağırların tâ kendileridirler. Bakara-18/3

SAĞIRIN MANEVİSİ DE DUYMAZ!

Resûlüllah sav, Allah’dan aldığı vahiyle inanmayanları uyarıyor, âkıbetleri hakkında onları korkutuyordu. Ama adamlar, bu çağrılardan hiç etkilenmiyorlardı. Belli ki, işiten sağırlardandılar, uyarıldıkları halde bu çağrıyı duymaz oluyorlardı. Enbiyâ-45/325

SAĞIRLARA HAKKI İŞİTTİREMEZSİN! ÇÜNKİ ONLARIN ÖLÜLERDEN FARKI YOKTUR

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Habibim Ya Muhammed!) Şunu bil ki Sen, ölülere sesini duyuramazsın! Arkasını dönüp giden (duymak istemeyen) sağırlara da Hakk da’vetini işittiremezsin! (Çünki duysalar da onlar, ölüler gibidirler, sağır, müteharrik cenazelerdir.)” Rûm-52/409

SAĞIRLIK KALBLERİNE KADAR İNMİŞSE NE SÖYLESEN İŞİTTİREMEZSİN!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Onlardan Seni dinleyenler de vardır. Fakat Hakkı anlamayan o sağırlara, üstelik akılları da ermiyorsa, Sen mi işittireceksin? (Mümkün değil!)” Yûnus-42/212

SAHTE DİN KURUCULARIN İŞİ, ALLAH’IN MÜHLET VERMESİ OLMASAYDI ÇOKTAN BİTİRİLMİŞTİ

Yüce Allah’ın izin vermediği ve aslâ hoşlanmadığı bir işi, bir “din vaz’etme”yi ortaya atanların işleri, eğer Allah’ın cezayı ertelemeye dair hükmü olmasaydı çoktan bitirilmiş olurdu. Ve o sahte din koyucu zalimlere gayet acı bir azap vardır. Şûrâ-21/484

SAHTE PEYGAMBERDEN DAHA ZALİM KİM OLABİLİR?

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Allah’a karşı yalan uydurandan veya kendisine birşey vahyolunmadığı halde ‘bana da vahyolundu; Allah’ın indirdiği âyetler gibi ben de indireceğim’diyenden daha zalim kim olabilir?” En’âm-93/138

SAİD VE ŞAKİ İSİMLERİ BU AYETTE GEÇİYOR

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “O gün (Mahşer Günü) gelince, Allah’ın izni olmaksızın hiç kimse konuşamaz. Artık onlardan kimi Şakî (bedbaht), kimi Saîd (mutlu) olandır.” Hûd-105/232

SAİDLER ,MUTLU OLANLAR İSE CENNETTEDİRLER

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Saîdler (mutlu olanlar) ise cennettedirler. Senin Rabbinin dilemesi hâriç, gökler ve yer durdukça, orada ebedî kalacaklardır. Kesintisi olmayan bir ihsân içinde olacaklardır.” Hûd-108/232

SAKAR VAR YA SAKAR, CEHENNEMDEKİ EN BÜYÜK BELALARDAN BİRİDİR!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Hayır! İş kâfirlerin bildikleri gibi değil! Ay’a, döndüğü vakit geceye, ağardığı dem sabaha yemin olsun ki bu Sakar (cehennemdeki en korkunç vâdi), en büyük belâlardan biridir, beşer için en müthiş bir uyarıdır, ileri veya geri gitmek durumunda olanlar (haddi aşanlar ile gafiller) için gayet derecede büyük bir ikazdır!” Müddessir-32,37/575

SAKAR’A ATACAĞIM ONU, SAKAR Kİ, İÇİNE ATILANDA NE ET BIRAKIR NE DE KEMİK, YER BİTİRİR!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “O, (Kur’an bir beşer sözüdür) diyeni Ben de Sakar’a atacağım! Sakar nedir bilir misin? Nereden bileceksin! O, içine atılanda ne et bırakır, ne de kemik! Yer bitirir. (Cehennemde de ölüm olmadığından, durmadan beden yenilendiğinden) Sakar, adamlarını bırakmaz, onları yiyip bitirmeye susamıştır! Üzerinde ondokuz (cehennem bekçisi) vardır.” Müddessir-26,30/575

SAKAR’A DÜŞMÜŞ BİR KERE KEFERE, DAHA ARTIK ONA ŞEFAATÇİLERİN ŞEFAATİ DE KAR ETMEZ!

Şefaatçilerin şefaatinin, cehennemdekilere, bâhusus Sakar Vâdisine düşenlere aslâ fayda vermeyeceği ve haram kılındığı, bu Âyet-i Kerime’de beyan ediliyor. Sakar’a düşenin vay haline! Müddessir-48/576

SAKAR’A SİZİ SOKAN NEDİR? SÖYLESENİZE!

Allah-ü Teâlâ haber veriyor: “Cennetlikler, kendi aralarında cehennemliklerin halinden sorarlar; derken o mücrimleri görünce (soruyu onlara yönelterek): ‘Sizi Sakar’a (cehennemin en dehşetli vâdisine) sokan nedir?’ diye sorarlar. Onlar da: ‘Biz, namaz kılanlardan değildik; yoksulu da doyurmaz, ihtiyaçları ile ilgilenmezdik; bâtıla dalanlarla birlikte biz de dalardık; Dîn (hesap) Günü’nü yalanlardık; tâ ölüm bizi yakalayıncaya kadar hep böyleydik!” Müddessir-40,47/575

SAKININ ALLAH’A KARŞI GELMEKTEN! ALLAH’IN KESİN EMRİDİR

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Yemin olsun ki, sizden öncekilerden kendilerine kitap verilenlere de size de Allah’a karşı gelmekten sakının diye emrettik. Buna rağmen inkâr ederseniz, bilesiniz ki, göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah’ındır. Allah, Ğanî’dir, Hamîd’dir. (Yani Allah’ın mülkünde pâyidâr olamazsınız!) Nisâ-131/98

SAKININ ÖYLE BİR GÜNDEN Kİ

O gün hiç bir kimse bir başkası yerine ödeme yapamaz. Kurtuluş fidyesi kabul edilmez. Hem ona şefâat da fayda vermez. Onlara yardım da edilmez. Bakara-123/18

SAKINMANIN ÜST DÜZEY MERTEBESİ

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten nasıl sakınmak gerekirse öylece sakının! O’na lâyık olduğu ta’zimi gösterin ve siz ancak müslüman olan kimseler olarak can verin!” Âl-i İmrân-102/62

SAKLAYAMAZSINIZ ALLAH’DAN YAPTIĞINIZ HER BİR ŞEYİ, ÇÜNKİ O, BİLİR!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Muhakkak ki Allah, göklerin ve yerin gaybını, gizliliklerini bilir. Çünki Allah, ne yaparsanız yapın, hakkıyla görendir.” Dolayısıyla Allah’dan saklayarak hiçbir fırıldak çeviremezsiniz! Hucürat-18/516

SAKLI KALMAZ HİÇ BİR ŞEY; VAKTİ GELİNCE ORTAYA ÇIKAR!

Allah-ü Teâlâ, bu Ayet-i Kerimesi’nde, hardal tanesi kadar küçük bir şeyi, bir kayanın içine koysan, veya göklere ya da Yer’in dibine saklasan, onu getirip önüne koyacağını bildiriyor. Lokman-16/411

SALAVAT GETİRMEMİZ PEYGAMBERİMİZE ALLAH’IN EMRİDİR

Cum’a hutbeleri öncesinde müezzin tarafından okunan ve hepimizce ezberden bilinen: “Ey iman edenler! Muhakkak ki Allah ve melekleri, O Nebi üzerine (Hz. Muhammed’e) salât (rahmet ve senâ) ederler. Siz de O’na salât edin ve tam bir teslimiyetle, içtenlikle O’na selâm verin!” Ayet-i kerimesi, bu âyette geçmektedir. Ahzâb-56/425

SALDIRANA MİSLİ İLE CEVAP VERMEK HAKKINDIR FAKAT AFFETMEK DAHA İYİDİR

Allah-ü Teâlâ, bu âyetinde, kendisine saldırana misliyle cevap verme hakkını verdiğini, sonra yine saldırıya uğrarsa elbette ona yardım edeceğini beyân buyurmuştur. (Bununla beraber Al-i İmrân-134. Âyetinde affetmenin daha faziletli olduğunu bildirir.) Allah Afüvv(çok affedici) ve Ğafûr(çok bağışlayıcı)dır. Hacc-60/338

SALİH AMELLER İŞLEYENLERİN DOSTU ALLAH’DIR

Ve O Allah, yapmakta oldukları sâlih ameller sebebiyle onların (İslâm Dini üzere vefat edenlerin) dostudur, yardımcısıdır. En’âm-127/143

SALİH AS İLE SEMUD ARASINDAKİ DİYALOG

Sâlih as, kavmi Semud’a: “Ey kavmim! Niçin iyilikten önce kötülüğün çarçabuk gelmesini istiyorsunuz? Allah’dan af dileseniz olmaz mı? Mağfiret dilemekle umulur ki size merhamet olunur” dedi. Semûd da: “Senin ve yanındakilerin yüzünden uğursuzluğa uğradık” dediler. Bunun üzerine Sâlih as da: “Uğursuzluk dediğiniz şey, Allah katında hükme bağlanmış bir takdirdir. Doğrusu, Allah sizi imtihana tabi tutmuştur” dedi. Neml-46,47/380

SALİH AS, SEMUD HALKINA NELER DEDİ NELER!

Sâlih as, Semûd kavmi olan halkına dedi ki: “Ey halkım! Yalnız Allah’a ibâdet edin! Çünki sizin O’ndan başka tanrınız yoktur. İşte size Rabbinizden açık bir delil, bir mu’cize olarak Allah’ın dişi devesi! Onu kendi haline bırakın, Allah’ın diyârında otlasın, sakın ona bir fenalık yapmayın! Yoksa sizi pek acı, pek elemli bir azap yakalayıverir!” A’râf-73/158

SALİH AS, KAVMİ SEMUD’UN TEPKİSİNE NE ŞEKİLDE CEVAP VERDİ?

Sâlih as dedi: “Ey kavmim! Şimdi söyleyin bakayım, şâyet Ben, Rabbimden gelen kesin delile dayanıyorsam ve O, tarafından Bana bir nübüvvet lütfetmişse? Peki bu durumda Ben kalkıp Allah’a isyan edersem, O’nun cezasından kim Beni kurtarabilir? Sizin Bana hiçbir faydanız olamaz, olsa olsa ziyânımı artırırsınız!” Hûd-63/228

SALİH AS’A KAVMİ SEMUD NASIL BİR TEPKİ GÖSTERDİ?

Dediler ki: “Ey Sâlih! Sen şimdiye kadar ümit bağladığımız bir kişi idin; şimdi ne oldu sana? Ne diye bizi, atalarımızın taptığı tanrılara tapmaktan vazgeçirmek istiyorsun? Doğrusu, senin çağırdığın bu fikrin doğruluğundan şüphe içindeyiz.” Hûd-62/227

SALİH AS’IN DEVESİ SEMUD HALKINA MU’CİZE OLARAK BİR KAYANIN İÇİNDEN ÇIKAGELDİ

Sâlih as, kavmi Semûd’a dedi: “Ey kavmim! İşte bu, size bir mu’cize olarak (isteğiniz doğrultusunda büyük bir kayanın içinden çıkıp gelen) Allah’ın dişi devesidir. Bırakın onu, Allah’ın mülkünde yayılsın, yesin, içsin! Sakın kötü bir maksatla ona el sürmeyin, yoksa çok geçmez sizi bir azap kıstırıverir!” Hûd-64/228

SALİH AS’IN DEVESİNİ KESTİLER, BÖYLECE AZAP ÜZERLERİNE VACİP OLDU

“Fakat Semûd kavmi, Sâlih as’ın bu ikâzını dinlemeyerek dişi deveyi kestiler. Bunun üzerine Sâlih: ‘Yurdunuzda üç gün daha yaşayın! Bu, yalan olmayan bir tehdittir!’ dedi.” Hûd-65/228

SALİH AS’IN SEMUD’UN AKIBETİ SONRASI HİCRANLI SÖZLERİ

Sâlih as, yüzünü öteye çevirip: “Ey halkım! And olsun ki Ben, size Rabbimin buyruklarını tebliğ ettim, size nasihat ettim, fakat siz, nasihat edenleri bir türlü sevmiyorsunuz!” dedi. A’râf-79/159

SALİH BİR MÜ’MİN KİME DENİR?

Şu vasıfları taşıyan bir mü’mine rahatlıkla “bu sâlih bir mü’mindir”diyebilirsiniz: 1-O, yalnız Allah’a ibâdet eder ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmaz. 2-Anne babasına son derece saygılıdır. 3-Akrabaları ile irtibâtı sıkı ve güzeldir. 4-Yetimleri, fakirleri kollar, onları gözetler. 5-Yakın komşulara, uzak komşulara iyi davranır. 6-yol arkadaşına, gariplere, yolda kalmışlara sahip çıkar. 7-eli altındaki (köle, cariye, hizmetli, işçi) lere güzel muamelede bulunur. 8-Kendini beğenmez, her platformda üste çıkarak “Ben!”demez. 9-Sağda solda övünüp durmaz ve övünenleri de sevmez. Nisâ-36/83

SALİH KİMSELER ZÜMRESİNE NE EDİP EDİP GİRMEK LAZIM!

Allah-ü Teâlâ, müjde veriyor: “İman edip sâlih ameller işleyenleri, elbette hayırlı insanlar arasına dahil edeceğiz!” Ankebût-9/396

SALİH KULLAR ARASINA İLHAK VE HİKMET VERMESİ İÇİN RABBİMİZE YALVARMALIYIZ

Allah-ü Teâlâ bizlere bidiriyor: Hz. İbrahim şöyle duâ etmişti: “Ya Rabbi! Bana Hikmet ihsân buyur ve Beni sâlih kimseler arasına ilhâk eyle!” Şuarâ-83/369

SALİH NESİL TALEP ETMEK İÇİN DUAYA DAVET VAR

Bu âyet-i Kerime’de kişinin duâ duâ Allah’a yalvarıp salih evlatlar vermesini istemesi teşvik ediliyor. Zaten evliliğin birinci amacı salih nesil yetiştirmektir. (“Bir iki yeter!” diyenler, hesap günü sıkıntısından korksun!) Ahkâf-15/503

SALİH, HAYIRLI İNSANLAR İÇİN ÖRNEK İNSANLAR

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Zekeriyya’ya, Yahya’ya, İsa’ya, İlyas’a da doğru yolu gösterdik. Onların hepsi de sâlih, hayırlı insanlardandı.” En’âm-85/137

SALTANAT İLE ZAHİDANE BİR KULLUĞU ANCAK NEBİLER VE RAŞİT HALİFELER YAPABİLİR

Süleyman as gibi bir sultan, dünyadan gelip geçmemiştir. Zira O, Rabbine: “Bana, Benden sonra hiç bir kimseye nasip olmayacak bir saltanat ver! Şüphesiz Vehhâb olan ancak Sensin!” diye duâ etmişti de Allah-ü Teâlâ bu duâsını kabul etmişti. Bununla beraber o debdebeli saltanatta O, bir zâhid gibi yaşamasını bilmiştir. Saltanatla zâhidâne bir kulluk, beki de hayatta başarılabilmesi en zor iştir. Onun için ya Nebi Süleyman as olmak lâzım, Ya Râşit Halife Ömer ra olmak lâzım. Bunun dışında çok nâdirattan Yavuz Sultan Selim gibi kişiler ancak bunu başarabilmişlerdir. Sâd-34,35/454

SALTANAT-I DÜNYEVİYE, BİLE BİLE KENDİLERİNE HAKKI İNKAR ETTİRDİ

Hz. Musa ve Hz. Harun, Firavun ve avânesinin karşısına mu’cizeleriyle çıkınca onlar, karşılarındaki Zatların sihirbaz olmadıklarını, gösterdikleri mu’cizelerin Hak olduğunu bildikleri halde, dünya saltanatlarının kaybolması korkusu, kibir ve zulüm sâikıyle inkâr yolunu tercih ettiler. Ama o fesatçıların âkıbeti, sonraki nesillere bir ibret dersi olarak kaldı. Onlar, hem dünyalarını, hem de Ahiretlerini kaybettiler. Neml-14/377

SALTANAT-I İLAHİYEYE ORTAKLAR HA, HANİ YAPTIKLARINI GÖSTERİN DE BİR BAKALIM!

Allah-ü Teâlâ Efendimize, müşriklere karşı şöyle demesini vahyetti: “De ki: Ey müşrikler! Allah’a (saltanatında) ortak saydıklarınızı Bana gösterin” de neler yapabilmişler bir bakalım! Bilakis Allah, her şeyi yaratıyor, eviriyor, çeviriyor. Sizin tanrılarınızın bir şey yapması şöyle dursun, yerlerinden kıpırdayamıyorlar. Sebe’-27/430

SALTANATTA SÜLEYMAN AS, DÜNYA SULTANLARINA BİR ÖRNEKTİR, TABİ ANLAYANLAR İÇİN!

Hiç kimse sultanlıkta Hz. Süleyman as’ın saltanatına ulaşamaz! Buna rağmen O, hep Allah’a yönelen, dünya saltanatını dâvâsı için sadece bir araç olarak kullanan zâhid bir kul idi. Evet, kim ne kadar tevâzu sahibidir, Allah da O’nu tevâzusu nisbetinde aziz eder. “Hiç ender hiçim!” diyenleri elbette Allah, en yüksek mertebelerde dolaştıracaktır. Süleyman as, bu hakikata en güzel bir örnektir. Sâd-30/454

SAMEDDİR ALLAH!

Bu Sûrenin ikinci âyetinde Allah’ın Samed (her şeyin O’na muhtaç olması, fakat O’nun hiçbir şeye muhtaç olmaması) olduğu beyan edilmiştir.   İhlâs-2/604

SAMİRİ FELSEFE YAPTI VE YAPTIĞI İŞİN HOŞ BİR ŞEY OLDUĞUNU SÖYLEDİ

Musa as’ın, “senin zorun ne?” sorusu karşısında Samiri: “Ben, onların görmedikleri şeyi gördüm ve Cebrail’in atının izinden bir avuç toprak alıp onu potanın içine attım da onun bereketinden yararlanmak istedim. Böylece nefsim de bana, bunu hoş gösterdi” dedi. Tâhâ-96/317

SAMİRİ’YE ALDANIP BUZAĞIYA TAPAN İSRAİLOĞULLARININ MAZERETLERİ

Musa as, Tûr Dağı’ndan kızgın ve üzgün dönüp halkına esip yağınca onlar da: “Sana verdiğimiz sözden kendiliğimizden geri dönmedik; fakat biz o halkın (Mısırlılar’ın) zinet eşyalarından birtakım ağırlıklar yüklenmiştik. Onları ateşe attık, Samiri de kendi mücevherlerini atıverdi. (İsrailoğulları, Mısır’dan çıkmadan önce Mısırlılardan ödünç olarak bir miktar altın ve zinet eşyaları almışlardı. Hz. Musa as, Tûr Dağı’ndan dönmekte gecikince Samiri, “Musa’nın gecikmesine sebep üzerinizdeki bu emânetlerdir” diyerek onlardaki ağırlıkları önünde topladı ve eriterek böğüren bir buzağı yaptı. Tevhid kültürü gelişmemiş halk da ona kandı.) Tâhâ-87/316

SAMİRİ’YE, DEFOL, DEDİ MUSA AS

Samirinin böyle küstahça cevabı karşısında Musa as, ona: “Defol! Artık sen ömür boyu ‘bana dokunmayın, benden uzak durun!’ diyeceksin; ayrıca senin aslâ kurtulamayacağın bir ceza yerin (cehennem) de var!” dedi. (Samiri bundan sonra öyle bir hastalığa yakalandı ki, kimse yanına yaklaşamadı, yalnız yaşadı ve cehennem oldu gitti.) Tâhâ-97/317

SAMİRİYE DÖNEN MUSA AS, YA, SENİN ZORUN NEYDİ EY SAMİRİ? DEDİ

Harun as’ın mâzeretini arz etmesinden sonra Musa as, Samiriye döndü ve “Ya, senin zorun neydi de bu buzağıyı yaparak bu kadar insanı dalâlete attın?” dedi. Tâhâ-95/317

SAPIĞIN DANİSKASI KİM OLABİLİR

Sapığın daniskası o kişidir ki, her şeyini veren, her ihtiyacını yaratan Allah’ı bırakır da kıyamet gününe kadar (ve kıyamet gününde) kendisine cevap veremeyecek kadar âciz putlara duâ eder, yalvarır. Halbuki onlar, bunların duâlarından dahi haberdâr değildirler. Ahkâf-5/501

SAPIĞIN TEKİSİN, DEĞİL Mİ Kİ KUR’AN’I HAK OLDUĞUNU BİLE BİLE RED EDİYORSUN!

Söyleyin bakalım! Bu Kur’an size Allah tarafından geldiği ve siz de bunu bildiğiniz halde, Onu inkâr ve ret etmişseniz, Bu takdirde Hak’tan iyice uzaklaşmış olan sizlerden daha sapık kim olabilir? Fussılet-52/481

SAPIK VE SAPTIRANLARI ALLAH, YANINA YAKLAŞTIRMAZ!

Allah cc buyuruyor ki: “Ben, sapık ve saptıran kimseleri hiçbir zaman yanıma yaklaştırmam, yardımcı da edinmem!” (Not: ‘Yardımcı edinmem!’ ibâresinden -Hâşâ- Allah’ın yardımcı edindiği anlamı çıkmaz! Belki Allahın, ‘hiçbir yardımcıya muhtaç olmadığı’ anlamı çıkar!) Kehf-51/298

SAPIK VE SAPTIRMAK İSTEYEN GÜRUH, ŞİMDİLİK KEYFİNİZE BAKIN BAKALIM!

“İnsanları Allah yolundan saptırmak için Allah’a birtakım ortaklar koşanlar, şimdilik keyfinize bakın bakalım! Sonunda dönüp dolaşıp gideceğiniz yer, ateştir!” İbrahim-30/258

SAPIKLAR GÜRUHU DA DOĞRU YOLU BULANLAR DA ALLAH’IN DİLEMESİYLEDİR

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Allah, kimi dilerse, onu (küfründeki inadı sebebiyle) sapıklığa atar; kimi de dilerse, onu (hikmetine binâen, kendi lütfundan) dosdoğru bir yol üzere kılar.” En’âm-39/131

SAPIKLARI DA DOĞRU YOLDA OLANLARI DA RAB ALLAH, ÇOK İYİ BİLİR

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Muhakkak ki Rabbin, yolundan sapanları da, doğru yolda olanları da çok iyi bilendir.” En’âm-117/141

SAPIKLARIN KRALI DA OLUR MU?

Olur! İmanlarından sonra küfre sapanların, sonra inkârda ileri gidenlerin tövbeleri asla kabul edilmez. İşte asıl sapıklar (sapıkların kralı), bunlardır. Âl-i İmrân-90/60

SAPIKLIĞIN DA EN UÇ NOKTASINDA OLANI VARMIŞ BAK GÖR!

“Adam Allah’dan başka öyle birine yalvarır yakarır ki, o yalvarıp yakardığı, kendisine fayda da zarar da veremez! İşte sapıklığın en uç noktasında olan, Hakk’dan uzak dalâlet budur. Hattâ bazen zararı, yararından daha yakın kimselere yalvarır yakarır. O yalvardığı, kendisi için ne kötü bir Mevlâ, ne kötü bir yandaştır! (Bir bilebilse!)” Hacc-12,13/332

SAPIKLIĞIN DERİNİNDE OLANLAR DA KİMLER OLA?

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “O inkâr edenler ve insanları Allah yolundan engelleyenler, şüphesiz ki, derin bir sapıklık içerisindedirler.” Nisâ-167/103

SAPITTI MI BİRİSİ, DAHA ARTIK ONU KİMSE YOLA GETİREMEZ!

Allah-ü Teâlâ, bu Âyet-i Kerime’de “Allah kimi sapıtırsa daha artık kimse onu doğru yola getiremez!” buyuruyor. Zümer-36/461

SAPTIRMAK, ALAY ETMEK ŞİARI OLUNCA, SOLUĞU CEHENNEMDE ALIR, O KADAR!

İnsanlardan öyleleri vardır ki, hiçbir delile dayanmaksızın halkı Allah yolundan saptırmak ve onunla alay etmek için âkıbetini düşünmeden boş ve asılsız sözlere rağbet eder. Zavallı, bununla cennete giden yoldan saparak kendisine hazırlanan zelil ve perişan edici azâba müstehak olur. Lokman-6/410

SARAYLARIN EN KRALINDA MI YAŞAMAK İSTİYORSUN? KULAK VER BANA!

Allah-ü Teâlâ Furkan Sûresi’nin 70 ve 76. Âyetleri arasındaki âyetlerde o saraya giden yolun yol haritasını çiziyor. Altını çizercesine oku, yetmez, tatbik et! Sonra o üstün sarayda Allah’ın izniyle ebediyyen yaşarsın! Furkan-70,76/365

SARE VALİDEMİZ, ÇOCUK MÜJDESİNİ DUYUNCA GÜLÜMSEDİ

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Bu sırada İbrahim’in hanımı (Sâre) de, hizmet için ayakta durmuş, onları dinliyordu. Bunu (Zalim Lût kavminin helâk edileceği müjdesini) işitince gülümsedi. Biz de   Onu İshak’ın, Onun peşinden de (torun olarak) Yakub’un doğumu ile müjdeledik.” Hûd-71/228

SARF EDİN ALLAH YOLUNDA, TASARRUFUNU EMANETEN SİZE BIRAKTIĞI HERBİR ŞEYDEN!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Allah’a ve Resûlüne iman edin ve O’nun tasarrufunu emaneten size bıraktığı herbir şeyden Allah yolunda sarf edin! İçinizden Allah için sarf edenlere büyük mükâfatlar vardır.” Hadîd-7/537

SARHOŞ İKEN MESCİDE YAKLAŞMAYIN EY İMAN EDENLER!

Allah-ü Teâlâ: “Ey iman edenler! Sarhoş iken, ne söyleyeceğinizi bilinceye kadar mescide yaklaşmayın!” buyuruyor.(Bu Âyet-i Kerime, içkinin yasaklanmasına alıştırma adına ikinci merhalede gelen bir âyettir, daha sonra Mâide Sûresi’nin 90 ve 91. âyetleri ile içki tamamen yasaklanınca, bu âyetin hükmü kaldırılmıştır.) Nisâ-43/84

SARHOŞ OLMADIĞI HALDE O GÜNDE, İNSANLARI SEN SARHOŞ GİBİ GÖRÜRSÜN!

“Kıyametin kopması, öyle dehşetlidir ki, Sen, insanları o günde sarhoşlar gibi yalpalar görürsün! Halbuki onlar sarhoş değillerdir, fakat Allah’ın azâbı pek dehşetlidir.” Hacc-2/331

SARP YOKUŞ NEDİR Kİ, PEK ÇOKLARI AŞAMIYORLAR?

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Habibim Ya Muhammed!) Sarp yokuşun (akabenin) ne olduğunu Sen bilir misin? O, bir köleyi, bir esiri azad ederek hürriyyetine kavuşturmaktır (ki bununla kendi nefsini cehennem ateşinden azad etmiş olsun!); kıtlık zamanında akrabadan bir yetimi veya (barınacak hiçbir yeri olmadığından toprağı yatak, gök kubbeyi yorgan yapan) yoksulu doyurmaktır. Sarp yokuş, (kesenin ağzını açmanın ötesinde) aynı zamanda iman edenlerden, birbirine sabrı ve merhameti tavsiye edenlerden olmaktır.” Beled-11,17/594

SARP YOKUŞU, AKABEYİ AŞAMADI GİTTİ!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Ona (İslâm düşmanlığı yolunda yığın yığın mal telef ettim diyene) görmesi için iki göz, bir lisan ve iki dudak vermedik mi? Ona da (herkese olduğu gibi hayır ve şer) iki yol göstermedik mi? Fakat o, (bu iki gözü, iki dudak ile dilini kullanamayarak) sarp yokuşu (Allah’ın rızasına giden yokuşu) aşamadı (da kaybetti gitti)! Beled-8,11/594

SATIN ALDI ALLAH, MÜ’MİNLERDEN CANLARINI VE MALLARINI CENNET KARŞILIĞINDA

“Allah, karşılık olarak cenneti verip mü’minlerden canlarını ve mallarını satın almıştır.” Tövbe-111/203

SATIRLARDA YAZILI KUR’AN AYETLERİDİR BUNLAR!

“Elif Lâm Râ. Bunlar, (satırlarda yazılı) kitabın âyetleri ve (Hak ile bâtılı) apaçık beyân eden bir Kur’andır.” Hicr-1/261

SATTINIZ KUTSAL KİTABINIZI AZ BİR BAHAYA, HANİ ONU AÇIKLAYACAK VE GİZLEMEYECEKTİNİZ?

Allah, vaktiyle Ehl-i Kitap’tan “Kitabı, insanlara mutlaka anlatacaksınız, O’nu asla gizlemeyeceksiniz!” diye teminat almıştı. Ama onlar, bu ahitlerini kulak ardı ettiler ve az bir bahâya kutsal kitaplarını sattılar. Ne kötü bir alışveriş!” Âl-i İmrân-187/74

SAVAŞ AÇANLAR KUR’AN’A, MÜJDELER OLSUN, CEHENNEM SİZİ BEKLİYOR!

Allah-ü Teâlâ bu Âyet-i Kerîmesi’nde: “Âyetlerimizi etkisiz hâle getirmek için var gücüyle çaba gösteren savaşçılar var ya; Cehennemlikler, onların ta kendileridir!” buyuruyor. (Bize de müjdelemek düşer.) Hacc-51/337

SAVAŞ AÇANLARLA SAVAŞMAK İÇİN MAZLUM MÜ’MİNLERE İZİN VERİLDİ

“Kendilerine savaş açılan Mü’minlere, savaşmaları için izin verildi. Çünki onlar, saldırıya maruz kalarak mazlûm duruma düştüler. Bu âyetten, kendilerine savaş açılmadan Mü’minlerin, uslu duran bir topluluğa (gayr-i Müslim de olsa) savaş açamayacaklarını anlıyoruz. Allah, kendilerine savaş açan düşmanlarına karşı Mü’minlere zafer vermeye elbette kâdirdir.” Hacc-39/336

SAVAŞ AÇMAYIN, AMA SİZE SAVAŞ AÇANLARA DA BARIŞ TEKLİFİNİ ÖNCE SİZ GÖTÜRMEYİN!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “ O halde (size savaş açanlarla savaşta iken) gevşemeyin ve siz daha üstün olduğunuz bir halde iken o kâfirleri sulha da’vet edip de zillet göstermeyin! Çünki Allah, sizinle beraberdir. O aslâ sizin gayretlerinizi boşa çıkarmaz ve amellerinizin sevaplarını eksiltmez!” Muhammed-35/509

SAVAŞ AÇTI HZ. MUSA’YA FİRAVUN. MAKSADI O’NU BERTARAF EDİP SALTANATINI SÜRDÜRMEKTİ

Firavun, Hz. Musa’yı yalanladı ve (Allah’a) isyan etti; sonra O’nu bertaraf etmek üzere bir çalışma içine girdi, O’na savaş açtı. (Tabi, nihayetinde ordularıyla beraber boğularak bu savaşı kaybetti.) Nâziât-22/583 

SAVAŞ ÇIKMASI DA BU İMTİHAN DÜNYASINDA ALLAH’IN İZNİNE BAĞLIDIR

Allah dileseydi sonradan gelenler, kendilerine apaçık deliller geldikten sonra savaş çıkararak birbirlerini öldürmezlerdi. Fakat Allah, imtihan sırrından dolayı insanları cüz’i iradelerinde serbest bıraktığı için ihtilâfa düştüler, onlardan kimi iman etti, kimi de inkâr etti. İnananlar ile inkâr edenler, birbirleriyle savaştılar. Halbuki Allah dileseydi, onlar birbirleriyle savaşmazlardı. Fakat Allah, dilediğini yapar elbette! Bakara-253/41

SAVAŞ EMRİ VERİLMİŞSE, SANA DÜŞEN İTAAT ETMEKTİR, OMUZUM, YAMIZIMIN ANLAMI YOK!

Allah-ü Teâlâ, “savaş hakkında hüküm bildiren bir sûre indirilmesini isteyenlerin, hükmü açık bir savaş emri içeren Âyetin inmesi karşısında onlara düşen iş, hiç “omuzum yamızım” demeden Resûlüllah’a itaat etmeleri olmalıydı. İş ciddiye bindiği zaman onlar, verdikleri sözde dursalardı, elbette kendileri için daha hayırlı olurdu” buyurmaktadır. Muhammed-21/508

SAVAŞ ESNASINDA NİÇİN ALLAH! ALLAH! DİYE BAĞIRIRIZ?

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Ey iman edenler! Bir (düşman) ordusu ile karşılaştığınız zaman dayanın, sebat edin ve Allah’ı çok zikredin! (Allah! Allah! deyin) ki kurtuluşa eresiniz!” (Başka Esmâ-ı İlâhî ve dua olabilse de o telaş ile herkes “Allah! Allah!” der, vesselâm!) Enfâl-45/181

SAVAŞ FARZ KILININCA ELLERİ AYAKLARI BİRBİRİNE DOLAŞTI

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Baksana o kimselere ki, savaş zamanı değilken kendilerine ‘Siz namazı hakkıyla edâ edin, zekatı verin, bir savaşa sebebiyet vermeyin!’ denilmişti. Sonra onlara savaş farz kılınınca, onlardan bir kısmı, insanlardan, Allah’dan korkarcasına hattâ daha fazla korkup şöyle dediler: ‘Rabbimiz! Niçin bize savaşı farz kıldın?’” Nisâ-77/89

SAVAŞ HAKKINDA BİR SURE İNDİRİLSİN, DİYORDUN, İNDİRİLİNCE BU ÖLÜM BAYGINLIĞI DA NE?

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Ya Muhammed! O iman edenler ‘keşke savaş hakkında bir sûre indirilseydi’ diyorlar. Fakat hükmü açık bir sûre indirilip de içinde savaş emri zikredilince, kalblerinde hastalık bulunanların, üzerine ölüm baygınlığı çökmüş kimselerin Sana bakışıyla baktıklarını görürsün. Korktukları başlarına gelsin!” Muhammed-20/508

SAVAŞ KAÇAKLARI, FARKINDA OLMASALAR DA BOZGUNCULARIN TA KENDİLERİDİRLER

Savaştan Kaçanlar ve kaçmaya meyilli olanlara “bize gelin!” diyenler (münâfıklar), bozguncuların tâ kendileridir. Zaten bunlar, savaşa pek az iştirak ederler. (Savaştan kaçmak, büyük günahlardandır.) Ahzâb-18/419

SAVAŞ KANUNLARINI ORTAYA KOYAN AYET-İ KERİME

Bu âyet-i Kerime’de savaş kanunları meknûzdur, sınırları çizilmiştir, şöyle ki: 1-Savaş kâfirlerle olur, müslümanların müslümanlarla savaşmasına ilâhi izin yoktur. (“Kafirlerle savaş için karşı karşıya geldiğiniz zaman” ibaresi, buna delildir.) 2-Savaşı siz başlatmayın, düşman savaşı başlatırsa siz de savaştan kaçınmayın! 3-Savaşı sona erdirmek için düşmana en etkileyici yaptırım olan boyunlarını vurun (yani düşman muharibini etkisiz hale getirin) ki, güçleri zayıflasın ve teslime mecbur olsunlar! 4-Teslim olanları esir halinde tutun ki, toparlanmalarına fırsat vermeyin! 5-Artık savaş ihtimali kalmamışsa (insanların özgür yaşaması, temel haklarından olduğu için) onları ya lütfederek, meccanen özgürlüklerine kavuşturun, ya da fidye alarak salın! 6-Savaş tamamen sona erinceye kadar (düşman silahlarını teslim edinceye kadar) gevşemeyin ve işi sıkı tutun! (Zira düşmanın elinde silahı dururken barış istemesi bir tuzak olabilir.) Muhammed-4/506

SAVAŞ OLACAĞINI BİLSEYDİK, SİZE KATILIRDIK

Münâfıklara: “Allah yolunda savaşın veya hiç olmazsa düşmanın ailenize saldırmasını önleyin!” dendiğinde bahâne olarak şöyle demişlerdi: “Biz, savaş olacağını bilseydik size katılırdık.” Aslında bu sözü, kalbleri onaylamıyordu. Âl-i İmrân-167/71

SAVAŞ ÖNCE YAKINIMIZDAKİ KAFİRLERLE OLMALIDIR!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Ey iman edenler! Kâfirlerden öncelikle sizin yakınınızda olanlarıyla savaşın; öyle ki sizde bir ciddiyet ve üstün gayret görsünler. İyi bilin ki Allah, fenalıklardan sakınan müttekîlerle beraberdir.” Tövbe-123/206

SAVAŞ SİZE FARZ KILINDI

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “O hoşunuza gitmeyen savaş, (mukaddesâtı koruma amaçlı olarak) size farz kılındı.” Zira Ümmet-i Muhammed’in sav bekâsı esastır. Müslüman bu dünyaya zevk-u safâ amaçlı bir hayat yaşamak için değil, belki mukaddesâtı çerçevesinde yaşatma yörüngeli bir hayatı yaşamak için gelmiştir. Mukaddesâtı ve masum insanların, hele hele masum çocuklar ve kadınların hayatının tehlike altında olması söz konusu olursa o, kendi hayatını kolayca istihkâr eder ve savaş meydanlarında arslanlar gibi savaşır! O, aslâ mücerret menfaati için savaş açmaz! Bakara-216/33

SAVAŞ! ALLAH YOLUNDA

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Habibim Ya Muhammed! Lâf anlamayan, hışımla İslâm toplumunu yok etmek isteyen düşmanlara karşı Allah yolunda savaş! Sen, ancak kendinden sorumlusun. Mü’minleri de cihâda teşvik et! Umulur ki Allah, o inkâr edenlerin kuvvetini kırar.” Nisâ-84/90

SAVAŞ, TURNUSOL KAĞIDI GİBİ GERÇEK MÜ’MİNLERLE MÜNAFIKLARI ORTAYA ÇIKARIR

Allah-ü Teâlâ, Mü’minleri düşmanlarıyla yaka paça eder ki, Dinini korumak için hayatını ortaya koyan şehit ve gazilerle bundan kaçınan (sahte mü’min) münâfıkları ortaya çıkarsın! Ancak yine de Çok affedici ve çok merhametli olan Rabbimiz, tövbe ederlerse onları affedeceğini beyan eder. Ahzâb-24/420

SAVAŞA HAZIR OL! ZİRA ALLAH VE RESÛLÜ, SANA KARŞI SAVAŞ AÇTI

Ey fâizi terk etmemekte ısrar eden herif! Bil ki, Allah ve Resûlü, sana karşı savaş açmış durumdadır ve tabi bu savaşın galibi de besbellidir! Bakara-279/46

SAVAŞA KATILAMAMANIN ÜZÜNTÜSÜ İLE GÖZYAŞI DÖKENLERE DE GÜNAH YOKTUR

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Ey Resûlüm! Savaşa katılma amacı ile) bir binek temin etmen için sana geldiklerinde: ‘Sizi bindirecek bir şey bulamıyorum’ deyince, harcayacak para bulamamaları sebebiyle göz yaşı döke döke dönüp gidenlere de cihâda iştirak edememelerinden dolayı bir günâh yoktur!” Tövbe-92/200

SAVAŞA KATILAMAYANLARDAN KİMLERE GÜNAH YOKTUR?

“Allah’a ve Resûlüne sâdık kaldıkları takdirde, zayıflara, hastalara ve harcama imkânı bulamayanlara, (cihâddan geri kalmalarından dolayı) bir günâh yoktur. Zira onlar, geri kalmakla beraber, (memleketlerinde) iyilik ediyorlar. İyilik edenlerin aleyhinde söylenecek bir şey yoktur! Çünki Allah Ğafûr’dur, Rahîm’dir.” Tövbe-91/200

SAVAŞA KATILMAMA RUHSATI KİMLERE VERİLMİŞTİR?

Savaşa şu kimseler katılmazsa onlara herhangi bir sorumluluk ve günah yoktur. Bunlar: 1-Körler,   2-Topal olanlar, 3-Hasta olanlardır. Fetih-17/512

SAVAŞA KATILMAYANLARDAN KİMLERE GÜNAH VARDIR?

“Günâh yolu, ancak zengin olmalarına rağmen savaşa katılmamak için bahâneler ileri sürenlerin aleyhinedir. Ayıplanacak birileri, bunlardır. İşte onlar, geride kalan güçsüz kadınlarla beraber kalmaya râzı oldular. Allah da bu sebepten onların kalblerini mühürledi. Artık onlar hakkı, işlerin gerçek mâhiyetini bilemezler.” Tövbe-93/200

SAVAŞA KATILSALAR DA MÜNAFIKLAR, VAZİYETİ KURTARMAK KABİLİNDEN KATILIRLAR

Münâfıklar, korkuya dubara savaşa katılsalar da hayırları olmaz! Zaten maddi yönden savaşa katkısı, vaziyeti kurtaracak kadar olur. Savaş esnasında düşmanın saldırısı hengâmesinde, çok korktuklarından, sanırsın ki ölüm sekeratına düşmüş de gözleri dönmüş ve patlak patlak Sana bakıyorlar! Ahzâb-19/419

SAVAŞA KİMLERLE BERABER ÇIKILIR?

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “O halde dünya hayatını değil, Ahirete tâlip ve müşteri olanlar, Allah yolunda savaşsınlar! (Kemiyet göz önüne alınır da çok gözükelim diye karma münâfıklarla beraber savaşa çıkılırsa, savaşın en kritik anında o münâfıklar, ihânet ederek bozguna sebebiyet verebilirler. Tâlût as gibi iyice elenenleri ayıkladıktan sonra kalan adanmış ruhlarla yola çıkılırsa, Allah’ın izni ile savaş kazanılır.) Nisâ-74/88

SAVAŞA TOPYEKÜN SEFERBER OLMAZSANIZ, DİNE BİR ŞEY OLMAZ, AMA SİZ KAYBEDERSİNİZ!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Eğer (savaş için) topyekün seferber olmazsanız, Allah sizi acı bir azaba uğratır ve sizin yerinize başka bir topluluk getirir de siz savaşa çıkmamakla O’nun dinine zerrece zarar veremezsiniz (kaybeden siz olursunuz)! Tövbe-39/192

SAVAŞANLARLA SAVAŞIN!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Sizinle savaşanlara karşı (meşru’ müdâfa hakkını kullanarak) Allah yolunda siz de savaşın! Fakat haksız yere saldırmayın!” Bakara-190/28

SAVAŞIN ŞEYTANIN TARAFTARLARIYLA!

Allah-ü Teâlâ: “Ey Mü’minler! Haydi, şeytanın taraftarları ile savaşın! Muhakkak ki şeytanın hilesi zayıftır.” buyuruyor. Nisâ-76/89

SAVAŞIRLAR, TAMAM! AMA KİM KİMİN YOLUNDA SAVAŞIR?

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “İman edenler, Allah yolunda savaşırlar; kâfirler ise şeytan yolunda savaşırlar.” Nisâ-76/89

SAVAŞTA GEVŞEMEMEK

Allah-ü Teâlâ, Rabbânîlerin, savaşta gevşemediklerini bildiriyor. Öyleyse mü’minlere düşen de Rabbânîler gibi olmaktır. Âl-i İmrân-146/67

SAVAŞTA İLK SALDIRAN TARAF DEĞİLİZ

Müslümanların savaş başlatması veya haksız saldırıda bulunması meşru’ değildir. Savaş, ancak savaş açan düşmana karşı veya insanlık temel haklarını gasbeden zorbalardan o mazlum insanların haklarını geri almak için meşru’ kılınmıştır. Yani durup duran kâfirlere, “bu kâfirdir” diye kimse savaş açamaz, bu yasaktır! Öyle olsaydı, müslümaların, yeryüzünde kâfir kalmayıncaya kadar sürekli savaş halinde olmaları icab ederdi. Halbuki kâfirin, yaşama hakkı vardır, onu kimse gasp edemez! Muhakkak ki Allah, haddi aşanları Allah sevmez! Bakara-190/28

SAVAŞTA ONLARI KENDİ KUVVETİNİZLE ÖLDÜRMEDİNİZ!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “İşte onları (Bedir savaşında aslında) siz öldürmediniz, velâkin onları (müşrikleri) Allah öldürdü.” Enfâl-17/178

SAVAŞTA ZAAF GÖSTERMEMEK

Allah-ü Teâlâ, Rabbânîlerin, savaşta zaaf göstermediklerini bildiriyor. Öyleyse mü’minlere düşen de Rabbânîler gibi olmaktır. Âl-i İmrân-146/67

SAVAŞTA, HİZMETTE ARKADA PASİF;GANİMET DAĞITIMINDA ÖNDE CANAVAR OLANLAR

Münâfıkların bir alâmeti de savaş esnasında korkaklıkları ve isteksizlikleri yüzünden arka safta dururlar, vaziyeti idare edecek kadar gözükürler. Lâkin korku geçince, savaş kazanılınca, ganimet dağıtımı esnasında en ön safta yer alırlar da ganimet kapma hırsına tutulmuş kimseler olarak gerçek mü’minleri keskin dilleriyle incitirler. Onların amelleri boşa gittiğinden, Ahirette alacakları hiç bir şey yoktur. Ahzâb-19/419

SAVAŞTAN KAÇMAK BÜYÜK GÜNAHTIR

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Ey iman edenler! Ordu halinde kâfirlerle savaşmak için karşılaştığınızda, onlara arkanızı dönüp kaçmayın! (Günâh-ı kebâirdendir.) Ancak, savaşta taktik icabı dönüp hücum etmek için bir tarafa çekilmek veya diğer bir birliğe katılmak maksadıyla düşman önünde geri adım atmak, müstesnâdır. Kim arkasını dönüp düşman önünden kaçarsa, Allah’dan bir gazaba uğrar. Onun varacağı yer, cehennemdir, o ne kötü bir âkıbettir!” Enfâl-15,16/ 177

SAVURUYORDUNUZ DESTEKSİZ DESTEKSİZ, NETİCEDE KENDİNİZİ ATEŞE SAVURDUNUZ!

Müşrikler, kendilerine daha önce kitap ve peygamber verilmediği halde (kendilerinde mukayese edecek bir ölçü birimi olmadığı halde) sırf işkembe-i kübrâdan desteksiz atarak Hakkı inkâr etmek suretiyle tozu dumana kattılar. Halbuki bunlardan öncekiler, bunların servet ve ömür bakımından on katı fazla olmalarına rağmen Allah’ın peygamberlerini yalanladılar da kendilerine takdir edilen azabı önleyemediler. Şimdi siz mi önleyeceksiniz o azabı ey Mekke müşrikleri? Allah-ü Teâlâ’yı dünyada reddeden o müşrikleri, Ahirette Allah-ü Teâlâ’nın nasıl reddettiğini, nasıl ateşe savrulup gittiklerini iyice gördüler. Sebe’-44,45/432

SAYMAKLA BİTİREMEZSİNİZ ALLAH’IN NİMETLERİNİ

“Eğer Allah’ın nimetlerini sayacak olsanız, mümkün değil, onları saymakla bitiremezsiniz. Gerçekten Allah Ğafûr ve Rahîm’dir.” Nahl-18/268

SEB’-İ MESANİ, YEDİ AYET, FATİHA SURESİ

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Şüphesiz her şeyi yaratan ve her şeyi bilen ancak Rabbindir. Celâlim hakkı için Biz, Sana Seb’-i Mesânî=Fâtiha Sûresi ile şu Yüce Kur’an’ı verdik.” Hicr-86,87/265

SEBE’ HALKI KİMLERDİR?

Sebe’ halkı, Yemen’de yerleşik olup bugünkü San’a şehri yakınlarında meskûn idiler. Oturdukları yerleri, sağdan ve soldan çevreleyen iki bahçe arasıydı. Çok bağışlayıcı bir Rab-bın ihsanına mazhar, çok hoş bir diyarda yaşıyorlardı. Kendilerine “Rabbinizin rızkından yiyin de O’na şükredin!” denilmişti. Fakat onlar, şükürden yüz çevirdiler. Rableri onların üzerine “Arim Selini” gönderdi de o güzelim bahçeler, içinde kala kala buruk yemişli, acı ılgınlık, dikeni çok, meyvesi az ağaçlardan bir miktar kalmış, harâb olmuş bahçelerden ibaret kaldı. Sebe’-15,16/429

SEBE’ HALKI, HIRSLARINA YENİK DÜŞEREK KENDİLERİNE ZULMETTİLER

Sebe’ halkı, birbirini görecek kadar yakın şehirler, bu şehirler arası düzgün ve emniyetli yollar içerisinde tâ Şam beldesine kadar seyehat edip dururken, rahatlık onları şımarttı ve azgınlaştırdı. Hırslarına kapılarak şehirler arası mesafenin daha uzun olması ve böylece yurtlarının daha geniş olması için duâ ettiler. Allah da onları başka yerlere göç ettirerek darmadağın etti. O dillere destan anlı şanlı ülkeleri artık bir masal ülkesi haline geldi. Evet hırs, sebeb-i hasârettir! Bu haris Sebe’ halkının âkıbetinde, sabırlı ve şükürlü kimseler için alınacak nice ibretli dersler vardır. Sebe’-19/429

SEBE’ HALKININ YURDLARI, YEMEN’DEN ŞAM’A KADAR UZANAN MA’MUR YERLERDİ

Sebe’ halkının yurdları, Yemen’den tâ bereketli belde Şam havâlisine kadar, birbirini görecek kadar yakın şehirlerden müteşekkil ma’mur beldelerdi. Rahatça ve emniyet içerisinde seyehat ediyorlardı. Sebe’-18/429

SEBE’ MELİKESİ BELKIS, MEKTUBU ALINCA AYAN MECLİSİNİ TOPLAYIP İSTİŞARE ETTİ

Hüdhüd’ün bıraktığı mektubu alan Sebe’ Melikesi Belkıs, Âyân meclisini toplayarak onlara şöyle hitap etti: “Değerli danışmanlarım! Bana çok önemli, çok şerefli bir mektup ulaştı. Mektup Süleyman’dandır ve ‘Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla’ diye başlıyor. ‘Bana karşı kibirlenmeyin, karşı koymayın, itaat ve teslimiyet göstererek yanıma gelin!’ diye devam ediyor. Değerli danışmanlarım! Bu mesele hakkında görüşlerinizi rica ediyorum, çok iyi bilirsiniz ki, sizi çağırıp görüşlerinizi almadan hiçbir meseleyi hükme bağlamam!” (Doğrusu müslümanca yapıyormuş işini, nitekim bunun mükâfatını da hidâyete ermekle gördü.) Neml-29,32/378

SEBE’ SURESİ

34. Sûredir. Mekke Dönemi’nde nâzil olmuştur, 54 âyettir. Sebe’-0/427

SECDE AYETLERİ

Kur’an-ı Kerîm’de ondört yerde secde âyetleri geçer. Bunlardan yedisi farz, üçü vâcip, dördü de sünnettir. Farz olanlar, A’râf, Ra’d, Nahl, İsrâ, Meryem, Hâc ve Sâd Sûrelerinde; vâcip olanlar, Furkân, Secde ve Fussılet Sûrelerinde; Sünnet olanlar ise, Neml, Necm, İnşikak ve Alak Sûrelerinde geçen secde âyetleridir. A’râf-206/175

SECDE AYETLERİNİN BİRİNCİSİ, BU AYET OLUP MELEKLERİN SECDESİNDEN BAHSEDER

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Rabbine yakın (melekler), O’na kulluk ve ibâdet etmekten aslâ kibirlenmez, hep O’nu tenzih eder ve yalnız O’na secde ederler.” (Bu âyet okunduğunda secde etmek, farzdır!) A’râf-206/175

SECDE EDİN ADEM’E DEDİK!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor:“Celâlim hakkı için sizi (babanız Âdem’i) Biz yarattık, O’na şekil verdik. Sonra da Meleklere: ‘Haydi Âdem’e secde edin!’ dedik. Onlar da hemen secde ettiler. (Cinlerden olan) İblis, secde edenlerden olmadı.” A’râf-11/150

SECDE ETMEYE EN BÜYÜK ENGEL KİBİRLİLİKTİR

“Onlar, kendilerine (Hak ile) nasihat edildiği zaman secdeye kapanırlar, aslâ kibirlenmezler, Rablerine hamd-ü senâda bulunurlar.” (Mefhumu muhalifinden pekâla şu mana çıkar: ‘kibirlenenler, secdeye kapanamazlar!’) Secde-15/415

SECDE ETMEYEN KİBİRLİLER! BİLİN Kİ, ALLAH’IN KENDİSİNE SAYISIZ SECDE EDENLERİ VAR!

Allah’a secde etmeyen o kibirliler bilsinler ki, Allah’ın katında bulunan (sayısız melekler) den gece ve gündüz Kendisini hiç usanmadan tesbih ve tenzih eden nice (melek) kulları vardır. Allah’ın, değil insanların, hiç bir varlığın secde etmesine ihtiyacı yoktur. Secde edenler kendi lehlerine secde etmiş olurlar. Fussılet-38/479

SECDE ETMEYEN TEK VARLIK YOKTUR ŞU KAİNATTA, ŞEYTAN VE ŞEYTANA UYANLARDAN BAŞKA!

“Hem göklerde ve yerde ne varsa, (canlı olsun, cansız olsun), melek olsun, debelenen bir canlı (veya herhangi bir şey olsun) hepsi, Allah’a secde eder, aslâ kibirlenmezler.” (Bu âyet 3. Secde âyetidir. Secde edilmesi farzdır.) Nahl-49/271

SECDE ETMEYEN, SADECE CİN VE İNSAN KILIKLI ŞEYTANLAR KALMIŞ!

“Gözünle görmüşcesine bilmez misin ki, göklerde ve yerde kim varsa, hatta Güneş, Ay, yıldızlar, dağlar, ağaçlar, debelenen bütün canlılar ile insanlardan birçoğu O Allah’a secde ederler. Onlardan birçok kimse de vardır ki azap üzerine hak olmuştur.” (Bu Âyet-i Kerime 6. Secde âyetidir, secde etmek farzdır.) Hacc-18/333

SECDE ETMEYENLERİN, SECDE EDENLERE ORANI YÜZDE SIFIRDIR

Başta iblis olmak üzere ona uyan bir kısım cinnî ve insî şeytanlar dışında kâinatın tamamı, canlı cansız herkes, Yüce Allah’a secde etmektedirler. Bütün varlıklar baz alındığında, secde etmeyenlerin secde edenlere oranı, yüzde sıfırdır. Hacc-18/333

SECDE GÜNEŞ’E AY’A DEĞİL, SADECE VE SADECE ONLARI YARATAN ALLAH’A EDİLİR!

Secde, Güneş’e Ay’a (veya herhangi bir şeye) yapılmaz, sadece ve sadece onları yaratan Allah’a yapılır; eğer O’na ibâdet ediyorsanız tabi! (Bu âyet, 11. Secde âyetidir, secde etmek, vâciptir.) Fussılet-37/479

SECDE SURESİ

32. Sûredir. Mekke Dönemi’nde nâzil olmuştur. Otuz âyettir. Secde-0/414

SECDE VE İBADET EDİNİZ ALLAH’A ,HAYDİN ÖYLEYSE!

Ey Benî Adem! Mezkûr Âyetlerde belirtildiği üzere ne müthiş nimetler içinde yüzdüğünüzü gördünüz. Şimdi size neyin yakıştığını da anladınız. Haydin öyleyse! Gülmeyi bir tarafa bırakarak sevinç gözyaşları içinde “Allah için secde ve ibadet ediniz!” (Bu Âyet-i Kerime, Kur’an-ı Kerim’deki ondört secde Âyetinin onikincisidir. Tilâvet secdesi yapmak gerekir, sünnettir.) Necm-62/52

SECDE: GÖKTE VE YERDE KİM VARSA HEPSİ, ALLAH’A SECDE EDERLER

Hem göklerde ve yerde bulunan kimseler (ve şeyler) ve onların gölgeleri, sabah-akşam (24 saat) bir kısmı isteyerek, bir kısmı da istemeyerek de olsa Allah’a secde ederler. (Bu âyet, 2. Secde âyetidir. Secde etmek farzdır.) Ra’d-15/250

SEÇKİN NESİL Kİ, NE SEÇKİN NESİL!

Gerçek şu ki Allah, Adem’i, Nuh’u, İbrahim Ailesi ile Âl-i İmrân’ı birbirinden gelen bir zürriyyet olarak seçti de âlemler üzerine üstün kıldı. Âl-i İmrân-33,34/53

SEÇKİN OLMANIN BİR ÖZELLİĞİ DE AĞLAYARAK SECDEYE KAPANMAKTIR

“Allah cc, Âdem as’ın evlâtlarından, Nûh as’ın ve gemisindekilerin zürriyyetlerinden, İbrahim as ve Yakub as’ın neslinden seçkin kullarına peygamberlik vermişti ki onlar, zaten Rahmân’ın âyetleri okunduğu zaman ağlayarak secdeye kapanırlardı.” (Bu âyet, 5. Secde âyetidir, secde etmek farzdır.) Meryem-58/308

SEFERBERLİK İLAN EDİLDİĞİ HALDE OLDUĞUNUZ YERDE ÇAKILIP KALDINIZ HA?

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Ey iman edenler! Size ne oldu ki ‘Allah yolunda seferber olunuz!’ emri verilince olduğunuz yere çakılıp kaldınız? Ahiretten vazgeçip dünya hayatına mı râzı oldunuz? Ama iyi bilin ki dünya hayatının menfaati, Ahiretin yanında ancak pek az bir şeydir!” Tövbe-38/192

SEHER VAKİTLERİNDE İSTİĞFAR EDENLERE PINARLAR VE BAHÇELERLE BEZENMİŞ CENNETLER VAR!

Takvânın diğer gereklerini yerine getiren ve seher vakitlerinde arılar gibi vızıldayarak istiğfar eden muhsinlere pınar başları ve bahçelerle donatılmış cennetler var! Zâriyât-18/520

SEKİNENİN MÜ’MİNLERİN KALBİNE İNMESİ, ONLARIN YAKİNLERİNİN ARTMASINI SAĞLAR

Allah-ü Teâlâ, Mü’minlerin kalbine sekineyi (huzur ve itmi’nanı) indirmiştir ki, onların imanlarına iman katsın, yakînlerini arttırsın! Gerçekten mü’minler, ölümle burun buruna geldikleri savaş meydanlarında bile hep korkusuz ve soğukkanlı davranmışlardır. Ölüm onları değil, Onlar, ölümü kovalamışlardır. Fetih-4/510

SEKİZ ÇİFT HAYVANIN ETLERİNİN HELAL OLDUĞU BİLDİRİLİYOR

Allah-ü Teâlâ, (deve, sığır, koyun ve keçiden erkekli dişili) sekiz eş hayvanın etlerinin helâl olduğunu vahiyle bildirdi. Zümer-6/458

SEKİZ EŞ HAYVANDAN HANGİSİ HARAM, HANGİSİ HELAL?

Allah, (kesip yemeniz için) sekiz eş hayvan yarattı. Koyundan iki, keçiden iki, deveden iki, sığırdan iki. De ki: İki erkeği mi haram kıldı, yoksa iki dişiyi mi? Yoksa iki dişinin rahimlerinde bulunan yavruları mı haram kıldı? (Cahiliye arapları, keyflerine göre hayvanları helal veya haram kılarlardı. Allah, bu Âyet-i Kerime’de istediği hayvanı haram, istediği hayvanı helâl kıldığını, yetkinin sadece Kendisine ait olduğunu bildiriyor.) En’âm-143,144/146

SEKTE AYETLERİ

Kur’an-ı Kerim âyetleri içerisinde dört sekte âyeti bulunmaktadır: a-Kehf-1/292; b- Yâ Sîn-52/442; c- Kıyamet-27/577; d- Mutaffifîn-14/587

SELAM İLTİFATI VAR ALLAH-Ü TEALA’DAN KENDİSİNE KAVUŞACAKLARA O GÜN!

Allah-ü Teâlâ’ya kavuşacak olan mü’minlere kavuştukları gün Allah-ü Teâlâ: “Selam!” diye kendilerine iltifatta bulunacaktır. Ne talihlilerdir o mü’minler ki, bu iltifata ek olarak kendilerine cennet gibi çok güzel bir mükâfat da hazırlanmıştır. Ahzâb-44/423

SELAM ALIP VERMEDE BİR AYRINTI

Müslüman olmayana “Selâm size!” denebileceğini bu âyetten anlıyoruz. Diğer nâslarla çerçevesini çizecek olursak: 1-“Allah yolunu açık etsin de hakikata uyanasın!” mânâsı murad edilerek gayr-i müslime “selâm sana!” denebilir. 2-Gayr-i müslimin “selâm” kelimesiyle verdiği bir selâm, “Allah sana hidâyet ihsan buyursun da selâmete eresin!” niyetiyle aynı “selâm” kelimesiyle alınabilir, hattâ alınmalıdır, keşke herkes hidâyette olsun da dünyamız cennete benzesin. 3-Gayr-i müslime “cennet ehli olasın!” mânâsına gelen “Es-selâm” ile selâm verilmeyeceği gibi onun “Es-selâm” ile verdiği selâmına “Es-selâm” ile mukabele edilmez, hele niyyet hiç edilmez, belki sadece “selâm” kelimesi ile mukabelede bulunulur. 4-Selâma ilave edilen “Ve Rahmet-ullahi” kelimesiyle gayr-i müslime selâm verilmez de alınmaz da! 5-Gayr-i müslim “ve Rahmetullahi” kelimesiyle selâm verse sadece 1. ve 2. Maddedeki mülâhazalar ile “ve aleyküm selâm” denebilir. Zuhruf-89/494

SELAM OLSUN ONA, KELAM-I KUDSİSİNE KİM MAZHARDI?

Allah-ü Teâlâ övüyor: “Doğduğu gün de, vefat edeceği gün de, diriltilip kabirden kalkacağı gün de ‘Selâm Olsun’O’na! (Yahya’ya!)” Yani, Yahya as, dünya ve Âhiret hayatında hep Allah’ın rızâsına mazhar olacaktır, demektir. Meryem-15/305

SELAM OLSUN! SELAM OLSUN! SESLERİ, CENNET EHLİNİN HEP İŞİTTİKLERİ BİR SÖZDÜR

Cennette cennet ehlinin işittikleri söz, hep “selâm olsun! selâm olsun!” sesleridir. Vâkıa-26/534

SELAM SİZE, KELAMI İLE İLTİFATTA BULUN O İMAN EDİP YANINA GELENLERE!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Habibim Ya Muhammed!) Âyetlerimize iman edenler, Sana geldiklerinde onlara: “Selâmün Aleyküm=Selâm size!” kelâmıyla iltifatta bulun! (Ve şöyle gönüllerini serinlet): Rabbiniz (size) rahmet (etmey)i, kendi Zatı üzerine (ilke edinip) yazmıştır. Şöyle ki: Sizden kim bilmeyerek bir günah işler de sonra ardından tövbe eder ve hâlini düzeltirse bilsin ki O (Allah), Ğafur ve Rahîm’dir.” En’âm-54/133

SELAM VERECEK RABLERİ CENNET EHLİNE

Cennette nimetlerin üstünde bir nimet şudur ki, Rabb-i Rahîmleri cennet ehline: “Selâm!” diyerek hitab edecektir. Bu nimet, her şeyi unutturacak kadar en tatlı olanıdır. Rabb-i Rahîm’imizden ümid ediyoruz. Yâ Sîn-58/443

SELAM VERMEK, SELAM ALMAK MESELESİ

İslâm’ın en önemli prensiplerinden biri de selâm vermek ve selâm almak meselesidir. Şöyle ki:1-Selâm vermek sünnet, duyurmak vâcip, selâm almak ise farz-ı kifâyedir. 2-Selâm alırken ya daha iyisi ile veya en azından verilenin misliyle selâmı almak gerekir. Meselâ: “Es-selâmü aleyküm” diyene, ya “aleyküm selâm ve rahmetullah” demeli ya da “aleyküm selâm” demeli. “Es-selâmü aleyküm ve Rahmetullah” diyene en azından “aleyküm selâm ve Rahmetullah” demek farz! “Aleyküm selâm”demek yetmez. 3-Selâm verirken en azıyla, yani “esselâmü aleyküm”demekle yetinmeli. Zira avam, ayrıntıları bilmediğinden selâmı eksik almış olur. 4-Selâmı, tek kişi çok kişiye, yukarıdan gelen yukarı çıkana yürüyen oturana, yaşca küçük büyüğe, vasıtalı yayaya, yüksüz yüklüye verir. Nisâ-86/90

SELAM! SELAM! DİYE DOLAŞIRLAR CENNET EHLİ, KENDİ ARALARINDA!

“Onların (Mü’minlerin) orada (cennette) birbirlerine iyi dilek ve temennileri, hep ‘Selâm!’ dır.” Yûnus-10/208

SELAM! SELAM! DİYECEK CENNET EHLİ BİRBİRLERİNE!

Cennete girmiş talihliler orada birbirleriyle karşılaştıklarında muhataplarına olan iyi dilek temennileri, “Selâm!” olacaktır. İbrahim-23/257

SELAMET VE FELAHA KİMLER ERER?

İçinde iyiliğe davet eden, kötülüğü önleyen bir “Hizmet Cemaatı” bulunan topluluklar, selâmet ve felâha ererler. Bunu Kur’an söylüyor. Âl-i İmrân-104/62

SELAMET-İ DÜNYA VE AHİRET İSTERSEN HZ. YAHYA GİBİ OLMALISIN!

Allah-ü Teâlâ Hz. Yahya’ya: “Doğduğu, öldüğü ve dirileceği gün de Selâm olsun O’na!” diyor. Buna sebep: 1-Hz. Yahya’nın, arı duru bir gönül ve 2-Allah’a çok saygılı bir takvâ sahibi, 3-Günâhlardan sakınan tertemiz bir insan, 4- Anne babasına iyi davranan hayırlı bir evlât, 5-Yumuşak huylu, iyi geçimli birisi olması, 6-Aslâ zorba ve isyankâr biri olmamasıdır. İşte sen de bu vasıfları taşıyabilirsen, Allah seni de doğduğunda selâmette kıldığı gibi öleceğin gün de, dirileceğin gün de selâmette kılar, hiç şüphen olmasın! Meryem-15/305

SELAMI VAR ALLAH’IN EY SEÇKİN KULLARI, BİR DE ÖĞÜDLERİ VAR, DİNLEYİN!

Allah-ü Teâlâ Efendimiz sav aracılığı ile seçkin güzel kullarına selâm gönderiyor ve şu öğütlerde bulunuyor: “De ki: Allah’a hamd olsun, seçtiği kullarına da selâm olsun! Allah mı hayırlıdır, yoksa O’na ortak saydıkları şeyler mi? O putlar mı hayırlıdır, yoksa gökleri ve yeri yaratan, gökten size bir su indiren Rabbiniz mi? Allah, o su ile size nice bahçeler yetiştirdi ki, siz onun tek bir ağacını bile yaratamazsınız. Allah ile beraber başka ilâh olur mu? Elbette olmaz! Ama onlar Haktan sapan bir güruhtur. O putlar mı üstün, yoksa yeryüzünü yerleşmeye elverişli kılan, içinde yer yer ırmaklar akıtan, Arz’ın sükûneti için sağlam dağlar yerleştiren ve iki denizin arasına bir engel koyan Allah mı? Hiç Allah ile beraber başka tanrı olur mu? Elbette olmaz! Ama onların çoğu Hakkı bilmiyorlar. O putlar mı üstün, yoksa çaresiz kalıp yalvar yakar duâ eden insanın duâsını kabul edip sıkıntısını gideren, siz insanları yeryüzünün halifeleri kılan Alah mı? Hiç Allah ile beraber başka tanrı olur mu? Elbette olmaz! Ama ne kadar da az düşünüyor ve ibret almıyorsunuz! O putlar mı üstün, yoksa size karanın ve denizin karanlıklarında yol gösteren ve rahmetinin (yağmurun) müjdecisi olarak rüzgârı gönderen (Allah) mı? Hiç Allah ile beraber başka bir ilâh olur mu? Elbette olmaz! Allah o müşriklerin ortak koştukları şeylerden münezzehdir.” Neml-59,63/381

SELAMIN ALLAHCASINI DEĞİL, ALÇAKÇASINI VERİRLERDİ, CEHENNEM ONLARI AŞKLA BEKLİYOR

Bir takım nâdanlar, Allah Resûlünün yanına geldiklerinde ağızlarını eğip bükerek, “selâm” kelimesine benzeterek “sana ölüm olsun!” mânâsına gelen “Es-sâmü Aleyke!” derlerdi; içlerinden de “Allah bizi bu söylediklerimizden dolayı cezalandırsa ya!” diyerek alay ederlerdi. Peygamber Efendimiz sav, onların ne maksatla böyle söylediklerini tabi ki anlıyordu ama hiç istifini bozmadan onlara “size de olsun!” mânâsına gelen “Ve Aleyküm!” diyerek cevap verirdi. Cehennem onlara yeter! Oraya gireceklerdir. Artık ne kötü varılacak bir yerdir orası! Mücâdele-8/542

“SELAMÜN ALEYKÜM!” KELİME-İ TAYYİBESİ NEREDE GEÇER?

Cennet ile cehennem arasındaki A’raf’daki Sûr’un yüksek tepelerinde bulunan kimseler, cennete yönelmiş Ehl-i Cennet’e: “Selâmün Aleyküm!” diye seslenirler. İşte bu müjde, bu Âyet-i Kerîme’de geçer. A’râf-46/155

SELEF-İ SALİHİN’E DUA EDEREK VEFA GÖSTERMEK, KUR’AN’IN ÖVDÜĞÜ BİR AHLAKTIR

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Onlardan (Ensar ve Muhacirlerden) sonra gelenler (kıyamete kadar gelecek mü’minler) şöyle derler: Rabbimiz! Bize ve iman cihetiyle bizi geçmiş (bizden önce iman etmiş) olan kardeşlerimize mağfiret eyle! Kalblerimizde iman edenlere karşı bir kin bırakma!” Evet, Din-i Mübin-i İslâm’ı başlangıcından bugüne her türlü mehâliki göğüsleyerek bizlere kadar ulaştıran ve bizlerin de iman sahibi olmasına vesile olan Selef-i Salihin’e, bugünün mü’minleri olarak bizlerin, onlar hakkında mağfiret dileyerek duâlar etmemiz, hem bir vefa borcu, hem de bir Kur’an ahlâkıdır. Haşir-10/546

SELİM, TEMİZ BİR KALB İLE ALAH’IN HUZURUNA VAR Kİ KURTULABİLESİN!

Mahşer günü, öyle dehşetli bir gündür ki, o günde mal da evlât da hiçbir fayda vermez. Sadece ve sadece selim ve temiz bir kalb ile Allah’ın huzuruna varabilirsen sana o fayda verir! Şuarâ-89/370

SELİM BİR KALB İLE RABBİNE GELEN İBRAHİM AS

İbrahim as da atası Nûh as’ın yolunda olanlardan idi. Çünki Rabbine selim bir kalb ile gelmişti. Sâffât-83,84/448

SELSEBİL, CENNETTE BİR PINARDIR Kİ, ZENCEBİLDENDİR

Cennette, cennet ehline kaynağı zencebîl olan pınardan doldurulan bir kadehden cennet şarabı ikram edilir. Şeker şerbet olsun içene! İnsan-18/578

SEMAVAT İKİ GÜNDE (İKİ DEVREDE) ALLAH TARAFINDAN YARATILDI

Allah, göğü yedi kat semavat olarak iki günde (iki devrede) yarattı. Sonra her semada bulunanlara kendilerine ait vazifelerini vahyetti (ilhametti). Fussılet-12/477

SEMUD AZGINLAŞTI, EN CÜR’ETKARI İLERİ ATILDI, ALLAH DA ONLARI AZABIYLA DÜMDÜZ ETTİ

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Semûd (kavmi), azıtarak (peygamberlerini) yalanlamıştı, hani onların en azılı cür’etkârı ise, ileri atılıp (deveyi kesmişti) de Allah’ın elçisi (Salih) onlara: (bir imtihan için mu’cize olarak verilen) Allah’ın devesini (kesmeyin) ve onun su içme sırasını gözetin demişti. Fakat onlar, O (peygamber Salih’i) yalancı sayıp onu (deveyi) kestiler. Bunun üzerine Rableri (Allah), bu günâhları sebebiyle üzerlerini azap ile kapladı da onları dümdüz (yerle bir) etti.” Şems-11,14/594

SEMUD HALKININ AZABI ŞU ŞEKİLDE TAHAKKUK ETTİ

Semûd’dan bir azgın, cür’etle o mübarek deveyi kesince artık helâk olma onlara Hak olmuştu. Bunun üzerine Allah-ü Teâlâ üzerlerine korkunç bir ses gönderdi de davar ağılı yapanın topladığı kuru ot kırıntıları gibi oldular! Kamer-31,32/529

SEMUD KAVMİ BİR DİŞİ DEVE İLE İMTİHANA TABİ TUTULDU

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Şüphesiz Biz, onları (Semûd kavmini) imtihan etmek için (içlerine) o dişi deveyi göndericileriz. Ey Salih, şimdi Sen onların ne yapacaklarını gözet ve eziyetlerine de sabret!” Kamer-27/528

SEMUD KAVMİ DE KORKUTUCULARI PEYGAMBER SALİH AS’I YALANLADI DA NE OLDU?

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Semûd (kavmi) de korkutucularını (Peygamberleri Salih as’ı) yalanlayarak şöyle dediler: ‘Biz, yani şimdi içimizden bir adamın peşine takılıb da mı gideceğiz? Böyle yaparsak doğrusu sapıtmış ve çıldırmış oluruz. Ne o yani? Bu zikir (vahiy), içimizden bula bula O’na mı indirildi? Başka adam mı kalmamış? Hayır hiç de öyle değil! O yalancının, küstahın tekidir!’ Biz de (Salih’e) dedik ki, Sen hiç üzülme! Onlar yarın (Ahirette) asıl kimin yalancı, kimin küstah olduklarını öğrenirler!” Kamer-23,26/528

SEMUD KAVMİ DE PEYGAMBERLERİ YALANLADI

Semûd Kavmi de peygamberleri yalanladı. Kardeşleri Sâlih, onlara şöyle nasihatte bulunmuştu: “Allah’a karşı gelmekten sakınmıyor musunuz? Bilesiniz ki ben, Allah tarafından size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim. Artık Allah’dan sakının da Bana itaat edin! Bu tebliğ hizmetime karşılık sizden bir ücret de talep etmiyorum. Benim ücretimi verecek olan ancak Alemlerin Rabbidir. Siz burada, her türlü belâdan emin kılınmışlar olarak bağlarda, bahçelerde, pınarlar başında, ekinler, bostanlar, tomurcukları olgunlaşan, yüklü salkımları sarkan hurmalıklar içinde devamlı kalacağınızı mı sanıyorsunuz? Böyle düşündüğünüz için mi (deprem ve tabii âfetlere karşı dayanıklı olsun diye) kayalardan yontarak evler mi ediniyorsunuz? Artık Allah’a karşı gelmekten sakının da Bana itaat edin! Sakın, işi gücü yeryüzünde fesat çıkararak bozgunculuk yapanların, ıslah olarak hiç bir faaliyette bulunmayanların isteklerine uymayın!” Şuarâ-141,152/372

SEMUD KAVMİ KORKUNÇ BİR SES İLE DİYARLARINDA ÇÖKEKALDILAR

“Allah’ın mu’cize olarak gönderdiği deveyi Semûd kavmi keserek zulmedince, o korkunç ses onları tutuverdi de diyarlarında çökekaldılar. Sanki hiç orada yaşamamışlar gibi oldular, silinip gittiler. Evet! İnkâr etti Rabbini Semûd halkı, evet, işte onun için defolup gitti Semûd halkı!” Hûd-67,68/228

SEMUD KAVMİ SALİH AS’IN NASİHATLERİNE NASIL TEPKİ GÖSTERDİ?

Sâlih as’ın nasihatlerine kulak asmayan Semûd Kavmi: “Sen ancak iyiden iyiye sihirlenmiş birisin, hem Sen bizim gibi bir insansın! Eğer iddianda tutarlı biri isen, haydi bir mu’cize getir de görelim!” dediler. Şuarâ-153,154/372

SEMUD KAVMİ ŞİDDETLİ BİR SARSINTI İLE HELAK OLDU

Sâlih as’a meydan okumalarından sonra Semûd kavmini şiddetli bir sarsıntı kıskıvrak yakaladı da yurtlarında çökekaldılar. A’râf-78/159

SEMUD KAVMİ, AD KAVMİNDEN SONRADIR!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Semûd!) Hatırlayın ki Allah sizi, Âd (kavmin)den sonra yeryüzünde halîfeler kıldı ve sizi yeryüzünde yerleştirdi.” A’râf-74/159

SEMUD KAVMİ, BİR KORKUNÇ SES İLE HELAK EDİLMİŞTİ

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Semud kavmi, azgın bir hadise olan o korkunç ses, zelzele ile helâk edilmişti.” Hâkka-5/565

SEMUD KAVMİ, BİRBİRİYLE ÇEKİŞEN İKİ FIRKA OLDULAR

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Yalnız Allah’a ibâdet etmeleri çağrısında bulunmak üzere Semûd kavmine Sâlih’i elçi olarak gönderdik; Sâlih bir de baktı ki, onlar birbiriyle cedelleşen iki fırka olmuşlar.” Neml-45/380

SEMUD KAVMİ, SÖZ DİNLEMEDİLER, DİŞİ DEVEYİ KESTİLER DE HELAK OLMALARI HAK OLDU

Sâlih as’ın tüm uyarılarına rağmen Semûd halkından bir güruh, (imansızlıklarından) su nöbetine tahammül edemeyerek yasaklanmış olduğu halde, kendileri için bir imtihan olan dişi deveyi kestiler. Fakat azâbın kendilerini sarmaladığını anlayınca pişman oldular. Lâkin çok geç kaldıklarından bu pişmanlıkları, onlara hiç fayda vermedi. Çünki azap onlara gelmişti, onu geri çevirecek hiç bir kuvvet ve kudret de yoktu. Bunda da alınacak pek çok ibret dersi vardır ama onların çoğu, iman etmiş kimseler değillerdir. Ama (Ey Habibim Muhammed!) Senin Rabbin Azîz ve Rahîm’dir! Şuarâ-157,159/372

SEMUD KAVMİNE DE KARDEŞLERİ SALİH’İ PEYGAMBER OLARAK GÖNDERDİK

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Semûd halkına da kardeşleri Sâlih’i peygamber olarak gönderdik. Sâlih, onlara şöyle dedi: “Ey benim kavmim! Yalnız Allah’a ibâdet edin! Çünki sizin O’ndan başka ilâhınız yoktur! Sizi topraktan yetiştirip yaratan, sizi orada yaşatan O’dur. O halde O’ndan mağfiret dileyin, yine O’na dönün, tövbe edin! Çünki Rabbim kullarına çok yakın ve onların tövbe ve duâlarını kabul edendir.” Hûd-61/227

SEMUD KAVMİNE DE SALİH’İ PEYGAMBER OLARAK GÖNDERDİK

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Semûd kavmine de içlerinden biri olan kardeşleri Sâlih’i peygamber olarak gönderdik.” A’râf-73/158

SEMUD KAVMİNİN BAŞINA AZAP GELİP BİNDİ, SALİH AS VE MÜ’MİNLER KURTARILDILAR

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Azap emrimiz gelince, tarafımızdan bir lütuf olarak Sâlih’i ve beraberindeki mü’minleri azaptan ve o günün zilletinden kurtardık. Şüphesiz ki Senin Rabbin, Kavî (çok kuvvetli) ve Azîz’dir (mutlak gâliptir). Hûd-66/228

SEMUD KAVMİNİN YILDIRIM ÇARPMASIYLA HELAK EDİLİŞİ BU AYETLERDE DE ZİKREDİLİYOR

Allah-ü Teâlâ, bu âyet-i Kerimesi’nde: “Semûd kavminin helâk edilişinde de ibret alınacak hususların olduğunu, kendilerine: ‘Bir süre hayattan zevk alın bakalım!’ diye mühlet verildiğini, akıllarını kullanarak bu mühleti değerlendiremeyip Rablerinin emirlerine karşı gelmeleri üzerine de bakıp dururlarken kendilerini yıldırım çarptığını, böylece yerlerinde kalakaldıklarını ve kimseden de yardım göremediklerini” bu âyetlerinde beyan ediyor. Zâriyât-43,45/521

SEMUD NİHAYET DEVEYİ KESTİ DE AZAP ÜZERLERİNE VACİP OLDU

Semûd halkı bu nöbetleşe su taksimine sabredemedi. Nihayet azgın arkadaşlarını çağırdılar. O şirret, kılıcına cür’etle sarıldı ve deveyi kesti de artık Semûd üzerine azâb Hak oldu. Bunun üzerine Allah-ü Teâlâ da şöyle ferman etti: “Artık bak onlara, Benim azabım ve korkutmalarım nasılmış bir görsünler!” dedi. Kamer-29,30/529

SEMUD ZALİMLERİNİN EVLERİ ÇÖKTÜ, HARABEYE DÖNDÜ

Semûd kavminin şirret imansız zalimleri, işi gücü kumpas, entrika, tuzak kurmak iken azâb-ı İlahi birden karşılarına çıkıverdi. Zulümleri yüzünden evleri çöktü, her taraf ıssız bir virâneye döndü. İman edip Allah’a karşı gelmekten sakınanlar ise kurtuldu. Elbette bunda bilecek ve ibret alacak kimseler için apaçık bir delil vardır. Neml-52,53/380

SEMUD’UN SUYU DEVE İLE ARALARINDA NÖBETLEŞE OLACAK

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Ey Salih!) Onlara bildir ki su, aralarında nöbetleşe olacak. Her su nöbetinde, orada hazır bulunan kişi sıra sahibidir.” (Bu nöbet, bir gün kendilerine, bir gün deveye şeklinde de tefsir edilmiştir.) Kamer-28/529

“SEN AĞA BEN AĞA, İNEKLERİ KİM SAĞA?” DEYİMİ DOĞRU BİR DEYİMDİR

Allah-ü Teâlâ, insanları farklı konumlarda yaratmıştır. Kimini kiminden üstün, kimi kiminden zengin, kimi ihtiyaç sahibi alan ve kimi de veren... Bütün bunlar, hayatın çarklarının dönmesi için Allah’ın fıtrî sosyal kanunlarıdır. Zuhruf-32/490

SEN RABBİNLE GİT, ONLARLA SAVAŞ! HA BİZ BURADA OTURUCULARIZ

İsrailoğulları: “Ey Musa! Doğrusu biz, o zorbalar orada (Filistinde) bulundukları müddetçe biz oraya aslâ girmeyiz; onun için Sen, Rabbinle git, ikiniz onlarla savaşın; biz onlarla savaş etmektense burada (Tih sahrasında, faran çölünde) oturucularız!” dediler. Allah da o küstah korkak ve isyancıları, çölde kırk yıl bekletti. Mâide-24/111

SENET’E İKİ ŞAHİT GEREKİR

Boçlanıp senet verdiğiniz zaman, iki erkek veya bir ekekle uygun göreceğiniz iki kadını şâhit tutun, yani imzalarını alın! Bakara-282/47

SENET YAPIN!

Allah, vadeli borçlarınızı yazmanızı, yani senet yapmanızı söylüyor. Bakara-282/47

SEPT (CUMARTESİ) GÜNÜ İBADETİ, İHTİLAF EDEN YAHUDİLERE FARZ KILINMIŞTI

Yahudilerden Cuma gününün ibâdete tahsisi istenmiş, fakat onlardan bazılarının muhâlefet etmeleri üzerine Sept (Cumartesi) günü gayet disiplinli bir tatil ile ibâdet günü olarak farz kılınmıştır.” Nahl-124/280

SERFİRAZ KILINDI MUSA AS, DİĞER İNSANLAR İÇİNDE

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Ya Musa! Ben gönderdiklerimle (vahyettiklerimle) ve konuşmamla Seni insanlar içinde serfirâz kıldım!” A’râf-144/167

SERT DAVRAN ŞU KAFİRLERLE MÜNAFIKLARA EY PEYGAMBER!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor:“Ey (şanlı) Peygamber! Kâfirler ve münâfıklarla mücâhede et ve onlara karşı sert davran! Onların varacakları yer cehennemdir ve ne kötü bir dönüş yeridir orası!” (Bilhassa Tebük Seferinde münâfıklıkları iyice ortaya çıkanlar, mevzubahistir.) Tövbe-73/198

SERVET ZEHİRLENMESİYLE GURUR KİBİR ABİDESİ HALİNE GELENİ BIRAK, ZAMAN İSRAFIDIR ZİRA!

Peygamber Efendimizin sav, “müslüman olurlar” ümidi ve şevki ile Kureyşin ileri gelen servet zehirlenmesi ile imana müstağnî müstekbirlere iltifat ettiği; o sırada kendisinin de irşâdını isteyen müstaz’af fakat mü’min a’mâya (gelişini zamansız bulduğu Ümm-i Mektûm’a) iltifat etmemesini Allah-ü Teâlâ hoş karşılamadı da şöyle vahyetti:“(Servet zehirlenmesiyle gururlanan) kendisini (imana) muhtaç görmeyen (o müstekbir ve müstağnî) kimseye iltifat ediyorsun da, (günâhlardan) arınmak isteyen a’maya (sırtını) dönerek iltifat etmiyorsun! Halbuki (o müstekbir ve arınmaya müstağnî olanın) arınmak istememesinden Sana ne! (Onunla meşgul olmak bir) oyalanmadır (bir zaman israfıdır). Hayır,(böyle yapma)!” (Not: Ali Ünal Hoca mealinde sırtını dönenin Peygamberimiz değil. O müstekbir müşrik olduğunu ikna eder bir üslupla ifade etmiş ki bana da uygun olanın müşriğin sırtını dönmesi geldi. Zira peygamberimiz niye sırtını dönsün ki? Olsa olsa sorusuna hemen cevap vermez. Zaten öyle de yapmıştır.) Abese-7/584

SERVETİM, DİYE ÖVÜNÜP ÇALIM SATTIĞIN MAMELEKİN ELİNDEN ALINDIĞINDA ANLARSIN!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “O (haddini bilmez insan, övünerek:‘Ben İslâm düşmanlığı uğrunda) yığın yığın servet tükettim’ diye övünür durur. (Ne o?) Kendisini gören olmadığını mı sanıyor?” (San bakalım! Yarın ölüp kıyamet günü diriltildiğinde o servetlerinin, başının en büyük belâsı olduğunu anlayınca aklın başına gelir! Ne çare ki, yapabileceğin bir şey kalmamıştır artık!) Beled-6,7/593

SERVETİN ÇOKLUĞUNUN İNSANI ŞIMARTTIĞI, AZDIRDIĞI BİR GERÇEKTİR

Bu Âyet-i Kerime’den anlıyoruz ki, servet insanı şımartıyor, azgınlaştırıyor. Demek insanın mala karşı büyük bir zaafı var. Aynı zamanda servetle imtihan, yoklukla imtihandan daha zor. Zor olmasaydı cennet ehlinin çoğu fakir değil de zenginler olurdu. Halbuki “cennet ehlinin çoğu fakirlerdir.”(Hadis-i Şerif) Kasas-58/391

SERVET-Ü SAMAN ZAAFLI İNSANLAR HER DEVİRDE PEK ÇOK OLUYORLAR, LİHİKMETİN

Karun bir gün ziyneti ve şatafatı ile ihtişam içerisinde halkının karşısına çıktı. Dünya hayatına pek düşkün, dünyaya zaafı olan pek çok kimse: “Keşke bizim de Karun gibi servetimiz olsaydı (da şu dünyadan biz de kâm alsaydık), adamın amma da büyük nasibi varmış ha, keyfine diyecek yok!” dediler. Kasas-79/394

SESLERİN EN ÇİRKİNİ, AVAZ AVAZ BAĞIRAN EŞEKLERİN SESİDİR

Lokman as, oğluna nasihat ederken bir de şöyle dedi: “Oğulcuğum! (İnsanlarla konuşurken) sesini alçalt, bağırarak konuşma! Zira seslerin en çirkini, elbette (avazı çıktığınca bağıran) eşeklerin sesidir.” Lokman-19/411

SEVAPLAR ASGARİ BİRE ON YAZILIR

Allah-ü Teâlâ müjde veriyor: “Kim bir iyilikle gelirse ona on misli verilir. Kim bir kötülükle gelirse ona sadece kötülüğü kadar (misliyle) ceza verilir.” En’âm-160/149

SEVAPLAR, İYİLİKLER, GÜNAHLARI, KÖTÜLÜKLERİ GİDERİR, SİLER SÜPÜRÜR

Allah-ü Teâlâ lütfu ile buyuruyor: “Muhakkak ki haseneler (sevaplar, iyilikler), seyyieleri (günâhları, kötülükleri) giderir. Bu, düşünen ve ibret alanlara bir nasihattır!” (Not: Fıkıh ulemâsı, sevapların, küçük günâhları gidereceğini, büyük günahlarla, kul hakkı olan günâhların ise mîzâna konacağını belirtmişlerdir. O bakımdan sevaplara güvenerek büyük günâh işlemeye cesaretli olmayalım, hatta küçük günâhlara da cesaretli olmayalım! Çünki, devamlı işlenen küçük günâhlar da büyük günahlardan sayılır. Ayrıca bilerek, ‘nasıl olsa sevaplar günâhları giderir’ diye bile bile günâh işlemek affa medâr olmaz! Af, beşer olduğumuzdan bir kere işlediğimiz ve hemen pişman olarak bir daha işlememeye azmettiğimiz günâhlarımız için mevzubahistir.) Hûd-114/233

SEVDİRDİ İMANI ALLAH, ÇİRKİN GÖSTERDİ KÜFRÜ, FISKI VE İSYANI ELHAMDÜLİLLAH!

Sonsuz merhamet sahibi Yüce Allah, lütfu ve nimeti ile biz müslümanlara imanı sevdirmiş ve onu kalblerimizde süslemiştir. Küfrü, fıskı ve isyanı ise çirkin göstererek ondan nefret ettirmiştir. Böylece bizleri rüşde erdirmiştir. Allah, Alîm’dir, Hakîm’dir. Hucürat-7,8/515

SEVGİ:ALLAH SEVGİSİNE HİÇBİR SEVGİ ULAŞAMAZ!

Mü’minlerin Allah’a olan sevgileri her şeyden daha ileri ve daha kuvvetlidir. Öyle müşriklerin put sevgisi ile mukayese edilemez! Mü’minler, Allah’ı o kadar severler ki, O’nun uğrunda canlarını bile seve seve fedâ ederler; müşrikler ise, putları için değil, belki nâdiren putlaştırdığı nefsi için nefsini fedâ edebilir. Bakara-165/24

SEVGİDE İMAN EDENLERE EN YAKIN OLANLAR, HIRİSTİYANLARDIR

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Habibim Ya Muhammed! Sen, İman edenlere (Müslümanlara) sevgi bakımından en çok yakınlık duyanların: “Biz Nasârâyız, Hıristiyanız!” diyenler olduğunu bulacaksın!” Mâide-82/120

SEVGİNİN TUHAFINA BAKIN!

Öyle insanlar vardır ki, Allah’tan başkasını Allah’a denk tutarak Allah’ı severcesine onları severler. Bunlar kendilerine zulmeden ve azabı kendilerine vacip kılan beyinsizlerdir. Keşke ölmeden önce bilselerdi! Bakara-165/24

SEVGİYE LAYIK OLMAYANLARA SEVGİ BESLEMEYİ ALLAH HOŞ GÖRMÜYOR

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Ey iman edenler! Onlar (Mekke müşrikleri), size Hakk’dan gelen gerçeği (İslâm’ı) reddettikleri halde siz, (onlara duyduğunuz) sevgi sebebiyle kendilerine (savaş hazırlıklarınıza dair haber) ulaştırıyorsunuz. Üstelik onlar, sizi ve Allah Resûlünü sırf ‘Allah Rabbimizdir!’ dediğiniz için vatanınız (Mekke) den çıkarıyor oldukları (halde mi onlara hâlâ sevgi göstereceksiniz?) ” Buradan şu mesaj çıkıyor: İslâm’ı yok etmek için gözü dönmüş, akrabalık bağlarını koparmış keferelere -düşmanlık yapmasanız da- sevgi göstermeniz câiz değildir. Allah düşmanlarına sevgi, Allah’ın hoşuna gitmez! Mümtehine-1/548

SEVİMLİ AMELLER

Şu ameller, Allah katında pek sevimlidir: 1-Namazı hakkı ile edâ etmek; 2-İyiliği yaymak; 3-Kötülüğü önlemeye çalışmak; 4-Başa gelen sıkıntılara sabretmek. Lokman-17/411

SEVİMLİ KILINACAKLARDIR İMAN EDİP SALİH AMELLER İŞLEYENLER HERKES NEZDİNDE!

“İman edip sâlih ameller işleyenleri Rahmân (Allah), hem Kendi nezdinde, hem de mahlûkatı nezdinde sevimli kılacaktır, mahlûkâtın kalblerinde onlara karşı bir sevgi yaratacaktır.” Meryem-96/311

SEVMEZ ALLAH ASLA KAFİRLERİ!

Allah, iman edip salih ameller işleyenleri fazlından mükâfatlandıracaktır (cennetine koyacaktır). O, kâfirleri ise aslâ sevmez! (Onlara cennet yok!) Rûm-45/408

SEVMEZ ONLARI ALLAH!

Allah, azgın kâfirlerle (fâizi helâl sayanlarla) günâhta ısrarcı herifleri (haram olduğunu bildiği halde fâizde ısrar edenleri) sevmez! Allah’ın sevmediğini cennet de sevmez ve içine almaz! (Cehennem ise bu tipleri pek sever, aşk-u şevk ile onları bekler!) Bakara-276/46

SEVR MAĞARASINDA İKEN HZ. EBU BEKİR iLE PEYGAMBERİMİZE SAV ALLAH’IN YARDIMLARI

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Eğer siz peygambere yardımcı olmazsanız, Allah vaktiyle O’na yardım ettiği gibi, yine yardım eder!” Evet etti! Şöyle ki: 1-Sevr Mağarasında tam emniyet sağladı. Güvercin yuvası ile örümcek ağının perdelemesi, müşriklerin mağaraya girmesini engelledi. 2-Sekînetini (kalb huzurunu, telâşsızlığı) verdi ki, hiç endişe etmedi. 3-Görünmeyen ordularla Resûlüne kuvvet verdi. (Şeytanın ısrarla: ‘içeriye bakın!’telkinine rağmen Ümeyye bin Halef’in kalbine, buna iltifat etmemeyi yerleştirdi.) Tövbe-40/192

SICAKTA SEFERE ÇIKMAYIN DİYENLERE, “CEHENNEM ATEŞİ DAHA SICAK” DE!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Habibim Ya Muhammed!) Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad etmekten hoşlanmayıp ‘Bu sıcakta sefere çıkmayın!’ dediler. De ki: ‘cehennem ateşi, bundan da sıcak! Ona nasıl dayanacaksınız?’ Bunu bir bilip anlasalardı!” (Anlayacak ferâset nerde?) Tövbe-81/199

SIDDIKLAR VE HAKKA ŞAHİTLİK EDENLER KİMLERDİR ALLAH NEZDİNDE?

Allah’a ve Resûlüne iman edenlerdir ki onlar, Rableri nezdinde Sıddıklar ve Hakka şâhitlik edenler zümresindendirler. Kendilerine mükemmel ecirler ve nûrlar vardır. Hadîd-19/539

SIFIR ÇEKER ONLAR AHİRETTE!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Allah’a verdikleri söz ve yeminlerini az bir dünyalık menfaati karşılığında satanlar var ya, işte onların Ahirette hiçbir nasipleri yoktur!” Onlar, orada sıfır çeken aklı kıt zavallılardır. Onların hakkı, çok acı bir azaptır! Âl-i İmrân-77/58

SIĞINIRIM İNSANLARIN İLAHINA O SİNSİ ŞEYTANIN ŞERRİNDEN!

İnsanların kalblerine vesvese pompalayan o sinsi şeytanın şerrinden, insanların ilâhı Allah’a sığınırım! Nâs-3,6/604

SIĞINIRIM İNSANLARIN MUTLAK HÜKÜMDARI VE SAHİBİNE O SİNSİ ŞEYTANIN ŞERRİNDEN!

İnsanların kalblerine vesvese pompalayan o sinsi şeytanın şerrinden, insanların Hükümdârı ve sahibi Allah’a sığınırım! Nâs-2,6/604

SIĞINIRIM İNSANLARIN RABBİNE O SİNSİ ŞEYTANIN ŞERRİNDEN!

İnsanların kalblerine vesvese pompalayan o sinsi şeytanın şerrinden, İnsanların Rabbi Allah’a sığınırım! Nâs-1,6/604

SIĞINIRIM SABAHIN RABBİNE!

Sabahın aydınlığı ile insanlar evlerinden sokaklara çıkarlar. Bu sokaklarda pek çok şer irtikap edilir. Bütün bunları göz önüne alarak şöyle deriz: “Sabahın Rabbine sığınırım!” Felak ve Nâs sûrelerine şerlerden sığınma mânâsında “muavvizeteyn” denmiştir. Felak-1/604

SIĞINMA TALİMATI, BİZZAT ALLAH-Ü TEALA’DAN GELMİŞTİR

Allah-ü Teâlâ, Peygamber Efendimiz sav’in şahsında, her türlü şerden Allah’a sığınmamızın üslûbunu bizlere Felak Sûresi ile birlikte bu sûrede de ta’lim etmiştir. Biz dahi sabah akşam bu sûreleri okuruz, okumalıyız! Nâs-1,6/604

SIĞINMAK İSTEYEN MÜŞRİK’E EMAN VER!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Eğer müşriklerden biri Senden sığınma hakkı isteyip emân dilerse, ona emân ver, tâ ki Allah’ın kelâmını dinlesin, düşünsün! Sonra (şâyet o, müslümanlığı benimsemese bile) onu, güvenli bir şekilde vatanına ulaştır. Zira onlar, İslâm’ın gerçek mâhiyetini bilmeyen bir topluluktur.” Tövbe-6/186

SIĞIR, (BAKARA) KESİN!

Bir vakit Hz. Musa (as) kavmine: “Allah bir sığır kesmenizi emrediyor!” dedi. (Not: Bu âyetteki “Bakara” kelimesi, bu sûreye ad olmuştur.) Bakara-67/9

SIĞIRI BOĞAZLAMALARINDAKİ HİKMET

İsrailoğullarının başlarında Hz. Musa gibi bir peygamber, Tevrat gibi bir kitap olmasına rağmen, eski cahiliye inanışlarından “sığır kutsal hayvan” inanışı, kalplerinin derûnunda kök salmıştı. Bu inanış şirk kokuyordu. Kalplerindeki bu muzır muhabbeti kökünden söküp atmak için Bakaranın=sığırın kesilmesi lâzımdı. Kestiler ve gördüler ki kesilince hiç bir şey olmuyormuş, bir uğursuzluk gelmiyormuş. Hem imanları arttı, hem şirkten kurtuldular. Bakara-71/10

SIKINTI ÇEKESİN DİYE KUR’AN’I SANA İNDİRMMEDİK!

Bu Âyetlerde Kur’an-ı Kerim’in Peygamber Efendimize bir sıkıntı olsun, bir meşakkat çeksin diye değil; ancak Allah’dan korkanlara bir nasihat olsun diye indirildiği beyân edilmektedir. (Vahiy geldiğinde Efendimiz sıkıntı çekiyordu.) Tâhâ-2,3/311

SIKINTI GEÇİCİDİR VE SIKINTININ BİR HİKMETİ VARDIR

Uhud savaşı sıkıntıları gibi sıkıntılar geçicidir. Bu sıkıntılar dahi hikmet doludur. Allah-ü Teâlâ bu sıkıntılar ile: 1-Temiz (Mü’min) ile murdarı (münâfığı), birbirinden ayırsın, 2-Allah size gaybı bildirmemiştir, tâ ki, irâdelerin hakkı verilsin, 3-Allah gaybı dilediği peygamberlerine bildirir ki, O’na imanınız artsın! Evet Allah’a karşı gelmekten sakınırsanız sizin için pek büyük bir mükâfat vardır. Âl-i İmrân-179/72

SIKINTI MÜNAFIK VE KAFİRLERDEN GELİYORSA GEÇİCİDİR, SABREDİP ALDIRMAMAK LAZIM!

Allah-ü Teâlâ Peygamber Efendimize (ve dolayısıyla bütün Mü’minlere) “kâfirlere ve münâfıklara itaat etmemesini, onların verdikleri sıkıntıya aldırmamasını (çünki geçici olduğunu), Allah’a tevekkül etmesini, koruyucu olarak Allah’ın yeter olduğunu” bilmesini beyan ediyor. Ahzâb-48/423

SIKINTILARA SABIR, İLLA Kİ SABIR GEREKİR!

Allah-ü Teâlâ haber veriyor ve Peygamberler, Kur’an lisanı ile şöyle diyorlar: “Bize verdiğiniz her türlü sıkıntıya da mutlaka sabredeceğiz. Tevekkül edenler ise, artık ancak Allah’a tevekkül etsinler!” İbrahim-12/256

SIKINTIYA DÜŞMENİZ O’NA AĞIR GELİR!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Şanım hakkı için, size kendi aranızdan öyle bir peygamber geldi ki, sıkıntıya düşmeniz O’na ağır gelir; O, size düşkündür, mü’minlere karşı çok şefkatlidir, merhametlidir!” (Evet, öyle sevgili bir Peygamber ki, mahşerde diğer peygamberler dâhil herkes: ‘Nefsi, nefsi!’ derken O: ‘Ümmeti, Ümmeti!’ diyecektir. Evet, öyle bir Peygamber işte! Ne mutlu bu Peygambere ümmet olma şerefine nâil olanlara!) Tövbe-128/206

SIKINTIYA UĞRADIĞINIZDA YALNIZ ALLAH’A YALVARIRSINIZ

Allah-ü Teâlâ: “Hayır! (Sıkıntıya uğradığınızda) yalnız O’na (Allah’a) yalvarırsınız. O da dilerse duanıza sebep olan sıkıntıyı kaldırır ve o zaman siz de, Allah hakkında uydurduğunuz o ortakları unutursunuz.” buyuruyor. En’âm-41/131

SIKINTIYI DA HAYRI DA ALLAH VERİR, KİMSE KARIŞAMAZ!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Eğer Allah, sana bir sıkıntı dokundurursa, O’ndan başkası onu gideremez. Sana bir hayır dokundurursa zaten O, her şeye gücü yetendir.” En’âm-17/128

SIKIŞINCA VAZZUK VUZZUK EDEREK “ALLAH!” DER ŞU İNSAN, SONRA?

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Habibim Ya Muhammed!) De ki: Karanın ve denizin karanlıklarından (tehlikelerinden) sizi kim kurtarır? Sıkıntıya düştüğünüz (o zaman) da kıvranarak (vazzuk vuzzuk ederek) açıkca ve gizlice O’na (Allah’a) dua edersiniz (değil mi)? ‘Yemin olsun ki, eğer Allah bizi bundan kurtarırsa mutlaka şükredenlerden olacağız!’ diyenler de sizlersiniz (değil mi)? Sizi, ondan ve bütün sıkıntılardan ancak Allah kurtarır; sonra siz, sözünüzü unutur da yine O’na şirk koşarsınız (değil mi)?” (İnsan bu, ekseriya hep böyle yapar!) En’âm-63,64/134

SIMSIKI TUTUN ALLAH’IN DİNİNE, AYET VE HADİS ATMOSFERİNDE YAŞA Kİ KENDİNİ KORUYASIN!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Siz o kimselersiniz ki, Allah’ın âyetleri kendinize okunurken ve aranızda Elçisi bulunurken nasıl inkâr edersiniz? İnkar edemezsiniz! Kim Allah’ın dinine sımsıkı tutunursa o dosdoğru bir yola hidâyet edilmiştir. (Allah Elçisi’nin aramızda bulunması, O’nun Sünnet-i Seniyyesi’nin bizi sarıp sarmalaması, yani hayatımızın Sünnet-i Seniyye-i Ahmediyye ile dizayn edilmesidir.) Âl-i İmrân-101/62

SINIRI AŞANI ATEŞE SOKACAĞIZ

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Kim Allah’ın koyduğu yasak sınırlarını aşarak haksızlık ederse bilsin ki Allah da onu ateşe sokacaktır. Bu, Allah’a çok kolaydır.” Nisâ-30/82

SIR MESELESİ, PEYGAMBERİMİZ SAV İLE BAZI HANIMLARI ARASINDA GEÇEN SIR MESELESİ

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Hani peygamber (Hz. Muhammed), hanımlarından birine (büyük ihtimal Hz. Hafsa’ya) bir sözü sır olarak söylemişti. Fakat (o hanımı) bu sözü (diğer bir hanımına) haber verince Allah da bu durumu peygamberine bildirdi. O da hanımına söylediğinin bir kısmını bildirip, bir kısmından ise (bahsetmeyerek) vazgeçmişti. Peygamber sır verdiği hanımına bu durumu anlatınca, o da hayret ederek: “Bunu Sana kim haber verdi?” dedi. Peygamber de: “Bana bunu her şeyi bilen, her şeyden haberdâr olan Allah haber verdi” diye cevap verdi.” (Peygamber Efendimizin sav hanımına verdiği sır hakkında müfessirler üç görüş ileri sürmüşlerdir:1-Peygamberin bal şerbeti içmemeye yemin etmesi; 2-Mariye validemize yaklaşmayacağına dair yemin etmesi ‘ki bu rivayet zayıftır’; 3-Hilâfetin önce Hz. Ebu Bekir’de, O’ndan sonra da Hz. Ömer’de olacağına dair verdiği sır!) Tahrîm-3/559

SIR VEREMEZ DÜŞMANINA ALLAH YOLUNDA CİHADA ÇIKAN MÜCAHİT!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Siz hem Benim yolumda cihâd etmek ve rızamı kazanmak için yurdunuzdan, yuvanızdan çıkarılmayı göze alıyorsunuz, hem de nasıl oluyor da onlara sevgi göstererek sır veriyorsunuz? Halbuki Ben gizleseniz de açıklasanız da her şeyi bilmekteyim. Doğrusu sizden kim bunu (sır vermeyi) yaparsa o takdirde o, düz yolun ortasında sapıtmış olur! Mümtehine-1/548

SIRAT-I MÜSTEKİM, İŞTE YOL BUDUR!

Sırat-ı müstekîm ararsan, En’âm Sûresi’nin 151, 152 ve 153. Âyetlerine tabi olacaksın! Ki bu âyetler, önceki şeriatlarda da vardı. En’âm-153/148

SIRAT-I MÜSTEKİM, DOSDOĞRU YOL, KİMLERİN YOLUDUR?

Fâtiha Sûresi’ndeki: “kendilerine nimet verdiklerinin yoluna (bizi ilet Ya Rabbi)!” meâlindeki âyetin açılımını bu âyet yapar, şöyle ki: “Kim Allah’a ve Resûlüne itaat ederse bilsin ki onlar, kendilerine Allah’ın nimet verdiği Nebîler, Sıddîklar, Şehitler ve Sâlihlerle berâberdirler, hem işte onlar, ne güzel arkadaştırlar!” Yani sırat-ı müstekîmi temsil eden bu dört zümrenin yolu, sırat-ı müstekîm yoludur. Bu (dosdoğru yolda olma) lütfu, Allah’dandır, bu lütfa lâyık olanların kadrini Allah’ın bilmesi, yeter de artar (bile)! Nisâ-69,70/88

SIRAT-I MÜSTEKİM

Doğru yol demektir ki bu yol, 1-Peygamberlerin, 2-Sıddıkların, 3-Şehitlerin, 4-Sâlih kulların tuttuğu yoldur. Fatiha-6,7/1

SIRDAŞ KİMİ EDİNECEĞİZ?

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Ey iman edenler! Müslümanlardan başkasını sırdaş edinmeyin! Çünki onlar, size fesat çıkarmakta ellerinden geleni arkalarına bırakmazlar, dâima sizin sıkıntıya düşmenizi isterler.” Âl-i İmrân-118/64

SIRDAŞ KİMLER OLABİLİR, KİMLER OLAMAZ?

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Yoksa siz, içinizden mücâhede edenlerle Allah’dan, Resûlünden ve mü’minlerden başkasını sırdaş edinmeyenleri iyice ortaya çıkarmadan, kendi halinize bırakılacağınızı mı zannettiniz?” Tövbe-16/188

SIRDAŞ KİMLER OLAMAZ BİR MÜ’MİNE?

Allah, kendi, Resûlü ve mü’minlerden başkasını bir mü’minin sırdaş edinmesini yasaklıyor. Binâenaleyh, inanmayanları sırdaş edinemezsiniz! Tövbe-16/188

SIRLARINIZI VE FISILDAŞMALARINIZI ALLAH’IN İŞİTMİYOR OLDUĞUNU MU SANIYORSUNUZ?

Yoksa onlar (müşrik, münâfık, İslâm düşmanı bilumum herkes), sırlarını (içlerinden geçirdiklerini) ve fısıldaşmalarını Allah’ın işitmediğini mi sanıyorlar? Hayır! Allah işitir ve (o heriflerin) yanlarında bulunan Allah’ın elçileri (yazıcı melekler) de işledikleri her şeyi yazıyorlar. Zuhruf-80/494

SIRRINA MUKAYYET OL, BİLHASSA EN KRİTİK DÖNEMLERDE BİN DÜŞÜN BİR KONUŞ!

Hz. Musa’nın annesi, bebeğinin Firavun’un sarayında olduğunu öğrenince Allah’ın kalbine sabır ve metânet takviye etmesi olmasaydı, neredeyse O’nun kendi çocuğu olduğunu açığa vuracaktı. Eğer açığa vursaydı, bebeğin İsrailoğullarından olduğu anlaşılacaktı. O zaman da yaşama şansı kalmayacaktı. Kasas-10/385

SIRTINA AĞIR GELEN, BELİNİ ÇATIRDATAN YÜKÜNÜ SENDEN İNDİRMEDİK Mİ?

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Habibim Ya Muhammed!) Senin belini çatırdatan, sırtına çok ağır gelen o yükünü (Risâletin çok ağır meşakkatını), Senden indirmedik mi?” Efendimiz sav, Risâletinin en zor döneminde tahammülüne ancak bir Nebînin katlanabileceği o en ağır şartlarda iken Allah-ü Teâlâ O’nu Mirâc ile şereflendirdi ve bu hadise de O’nun tüm dertlerine derman oldu, bu meşakkatı hafifletti.) İnşirâh-2,3/596

SIRTINI DÖNÜP BURNUNUN DOĞRULTUSUNDA UZAKLAŞANA BAK BİR SEN!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Habibim Ya Muhammed! Bak Sen şu (imandan) yüz çevirip uzaklaşana, az bir şey verip de sonra cimrilik edene! Gaybın ilmi onun yanında mıdır ki, o (amelinin neticesini) görüyor (da azâbı göze alabiliyor)?” (Bu Âyetin, iman ettikten sonra şirke düşen Velid B. Muğîre hakkında nazil olduğu rivayet edilmiştir. Müddessir Sûresi’nde bu herifin cehennemdeki yerinin, korkunç Sakar (çukuru) olduğu bildirilmiştir. Âyetin hükmü, kıyamete kadar Velidlerin izinden gidenlere de geçerlidir.) Necm-33,35/526

SIVIŞIP GİDERLER HA, KENDİLERİNİ ALEMİN AKILLILARI SANAN O MÜNAFIKLAR!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Halbuki haklarında bir Sûre indirildiği zaman, (o münâfıklar), birbirlerine alaylı göz kırparak bakarlar, (farkına varıldıklarından endişe ederek birbirlerine): ‘Sizi birisi görüyor mu?’ derler. Sonra da sıvışıp giderler. Anlamaz bir topluluk olduklarından, nasıl iman ve Kur’an meclisinden uzaklaşıp gidiyorlarsa, Allah da onların kalblerini imandan uzaklaştırır.” (Resûlüllah sav, Kur’an’dan yeni bir bölüm indirildiğinde Ashâbını mescidde toplar ve tebliğ ederdi. Münâfıklar zevâhiri kurtarmak için mescide gelirler, ancak sıkıla sıkıla dinleyip ilk fırsatta sıvışıp giderlerdi.) Tövbe-127/206

SIYRILDI GİTTİ AZGININ, SAPKININ TEKİ OLDU, ŞEYTAN DA ONU PEŞİNE TAKTI

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Önceleri âyetleri kabul etmekle beraber sonradan inkâr ederek sıyrıldı gitti, şeytan da (fırsatı kaçırmayarak) onu peşine taktı, derken azgınlardan biri olup çıktı. Eğer dileseydik, onu verdiğimiz o âyetler sayesinde yüksek bir mevkiye çıkarırdık. Lâkin o, dünyaya saplandı ve hevâsının esiri oldu.” (Bu zavallı, İsrailoğulları âlimlerinden Bel’am bin Baura’dır. Mukaddes topraklara girmek hususunda Musa as’a muhalefet ederek, zorba hükümdarlara yardımda bulunmuştu.) A’râf-175/172

SİCCİN NEDİR, BİLİR MİSİN?

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Habibim Ya Muhammed!) ‘Siccîn’ nedir, Sen bilir misin? Siccîn, kâfirlerin yaptıkları işlerin kaydedildiği defterdir! (Yani kâfirlerin listesi de denebilir.) O gün, Dîn Günü’nü yalanlayanların, Hakkı yalan sayanların vay hallerine! Bu Dîn Günü’nü yalanlayanlar, ancak haddi aşan her bir günahkâr, zalim ve azgınlardır.” Mutaffifîn-8,12/587

SİDRETÜ-L MÜNTEHA NE DEMEKTİR, NASIL ANLAMALIYIZ?

Sidret-ül Müntehâ hakkında Alimlerimiz değişik görüşlerde bulunmuşlardır. Bunlardan en mu’teberi olanı itibarıyla Sidret-ül Müntehâ, Peygamber Efendimize sav Mi’rac gecesinde gösterilen, hilkatin aldığı son şekli gösteren, Emir Alemi’nin sonundaki “Şeceret-ül kevn”dir. Yani yaratılış ağacıdır, kâinat ağacıdır. Necm-14/525

SİDRET-ÜL MÜNTEHA PEYGAMBERİMİZE GÖSTERİLDİĞİNDE ONU FEYZ, SARDIKÇA SARIYORDU

Mi’racda Peygamber Efendimize sav Sidret-ül Müntehâ gösterildiğinde onu (Sidreyi) bir feyz, sardıkça sarıyordu, bürüdükçe bürüyordu. Necm-16/525

SİHİR İLMİNİ KİM ÖĞRETTİ?

Şeytanlar, insanlara sihri talim etmişlerdi, bir şekilde eksik gedik yapıyorlardı. Usûlüne uygun sihri öğreten, Bâbil`de Hârut ve Mârut isimli iki melektir. Fakat bu iki melek, diyorlardı ki: “Biz, sizin için bir fitneyiz (imtihan vesilesiyiz). İsteyen bizden sihri öğrenir kâfir olur, isteyen sabreder, öğrenmez, kâfir olmaktan kurtulur, karar sizin!” Ne hazin ki insanların çoğu, sihri öğrendiler de kâfir oldular. Demek beş paralık peşin lezzet, milyarlarca lira veresiye lezzete tercih ediliyor. Bakara-102/15

SİHİR NE YAPAR?

Sihir, insanın irâdesine tesir eder, koca ile karının arasını açar, insanı deli gibi yapabilir. Ama bütün bunlar, Allah müsâade ederse olabilir. Her gün Ayet-el Kürsi’yi, Fatiha, İhlas, Felak ve Nâs sûrelerini okuyana Allah`ın izni ile sihir tesir etmez! Bu da tecrübe ile sabittir. Zaten Felak ve Nâs sûreleri, yapılan bir sihrin bozulması ya da tutmaması sadedinde nâzil oldular. Bakara-102/15

SİHİR NEDİR?

İnce ilmi hakikatlardır. Belli formülleri vardır. Sihrin insanlara tesiri vardır. Kolayca kötüye kullanılabilir. Menhus ruhlar için sihirle başkasına tesir etmek, zevk verebilir. Sihir yapmak, yaptırmak, aracı olmak kişiyi kâfir eder. Büyük günahlardan biridir. Tövbe edip kendini ıslah etmeden ölürse ebedi cehennemliktir. Sihir ilmi, bir imtihan vesilesi olarak insanlara öğretilmiştir. Dileyen sihir yapar, yaptırır kâfir olur, dileyen ondan uzak durur, kurtulur. Sihir hayırda kullanılamaz! Şu kadar var ki yapılan bir sihri bozmak ve meshûru, bu illetten kurtarmak için sihir ilmini öğrenmeye müsâade edilmiştir. Bakara-102/15

SİHİR, SİHİR DİYORDUNUZ; SÖYLEYİN BAKALIM BU DA MI SİHİR?

Cehennemlikler cehennemin önüne getirilecekler ve kendilerine: “sihir, sihir diyordunuz; söyleyin bakalım bu da mı sihir, yoksa siz mi görmüyorsunuz? Girin oraya!” denilecek ve içerisine tıkılacaklardır. Tûr-15,16/523

SİHİRBAZLAR FİRAVUN’A, EĞER BİZ GALİP GELİRSEK BİZE BÜYÜK BİR ÖDÜL VERİLİR HERHALDE!

Derken sihirbazlar toplandı, halk toplandı, Hz. Musa da geldi. Sihirbazlar (Hz. Musa as’ı bir büyücü zannettiklerinden ve kendilerinin de gâlip geleceklerinden gayet emin olduklarından tamah ederek) Firavun’a: “Eğer biz gâlip gelirsek, elbet bize büyük bir ödül verilir herhalde!” dediler. Firavun da: “Evet, üstelik sizi yakın çevreme alacağım, benim gözdelerim olacaksınız!” dedi. Şuarâ-41,42/368

SİHİRBAZLAR HZ. MUSA’NIN ORTAYA KOYDUĞUNUN SİHİR OLMADIĞINI ANLADILAR

Musa as’ın asâsı (bastonu), bir mu’cize eseri âdeta bir ejderha oldu ve sihirbazların ne kadar ipleri ve sopaları varsa hepsini yuttu. Bunun üzerine sihirbazlar, bunun bir sihir değil, belki bir mu’cize olduğunu, muhataplarının da bir peygamber olduğunu anladılar ve secdeye kapandılar, “Harun’un ve Musa’nın Rabbine iman ettik!” dediler. (Evet Hz. Musa’nın yaptığı sihir olsaydı, o ip ve sopaların kaybolmaması lâzımdı. Halbuki ne kadar ip ve sopa varsa hepsi yutulmuştu ve o ejderha görünümlü şey, Hz. Musa’nın elinde tekrar asâ olmuştu. Asâda da yuttuğu iplerden ve sopalardan dolayı bir şişmanlık ve bir ağırlık yoktu.) Tâhâ-70/315

SİHİRBAZLAR KENDİ ARALARINDA FİS KOS ETTİLER VE, İKİSİ DE SİHİRBAZDIR, DEDİLER

Musa as’ın nasihatına rağmen sihirbazlar kendi aralarında fis kos ederek, Hz. Musa ile Hz. Harun’un sihirbaz olduklarına karar verdiler ve “herhalde bu ikisi sihirleriyle sizi yurdunuzdan çıkarmak isteyen, istikrarlı güzel yaşam düzeninizi bozmak isteyen iki büyücü! O halde bütün hünerlerinizi toplayın, bir merâsim düzeninde ortaya çıkın, bugün üstün gelen iflâh olacak!” dediler. Tâhâ-62,64/314

SİHİRBAZLAR VE MUSA AS

Firavun ülkesinin en mahâretli sihirbazlarını toplayıp kuşluk vakti önceden tayin edilen Bayram Yeri’ne geldi. (Kendince Musa as’ı mars edecekti.) Tâhâ-60/314

SİHİRBAZLAR, FİRAVUN’UN İZZETİ HAKKI İÇİN GALİP GELECEK OLAN BİZLERİZ, DEDİLER

Sihirbazlar: “(göz boyamak üzere) iplerini ve değneklerini ortaya attılar ve (böbürlenerek) Firavunun izzeti üzerine yemin ederiz ki, gâlip olanlar elbette bizler olacağız!” dediler. Şuarâ-44/368

SİHİRBAZLAR, İMANLARININ KARŞILIĞINDA ASILARAK ŞEHİT OLDULAR

Allah-ü Teâlâ biz kullarını bilgilendiriyor: Sihirbazlar, “ballar balını bulduk, kovanımız yağma olsun!” misüllü: “Hiç önemi yok! Çünki Biz, Rabbimize dönücü kimseleriz. İman eden kimselerin ilkleri olduğumuzdan ötürü umarız ki Rabbimiz günâhlarımızı affeder” dediler. Şuarâ-50,51/368

SİHİRBAZLARA MUSA AS, YAZIKLAR OLSUN SİZE, ALLAH’A İFTİRA ATMAYIN! DEDİ

Musa as, sihirbazlara: “Yazıklar olsun size, Allah’a yalan yere iftirâ atmayın, yoksa O, size öyle bir azap gönderir de kökünüzü keser! İftirâ edenin sonu hüsrândır!” diye nasihat etti. Tâhâ-61/314

SİHİRBAZLARIN SİHİRLERİ PEK DEHŞETLİYDİ

Sihirbazlar, iplerini ve sopalarını ortaya attılar. O da ne? İpler ve sopalar korkunç yılanlar şeklinde gözüküyor ve hareketleriyle görenleri korkutuyorlardı. Musa as (yılandan değil de, halkın bu sihirlere aldanıp Haktan uzaklaşabileceği endişesiyle) içinde birden bir endişe, bir çeşit korku duydu. Tâhâ-66,67/315

SİHİRBAZLARLA HZ. MUSA’NIN YARIŞMASINDA HÜNERLERİNİ ÖNCE KİM ORTAYA KOYSUN?

Yarış başlayınca Hz. Musa sihirbazlara: “Hünerlerinizi önce siz ortaya koyun (bakalım)!” dedi. Şuarâ-43/368

SİHİRBAZLARLA MUSA AS ARASINDA MUHAVERE

Sihirbazlar söze başladı ve dediler: “Musa! Hünerini önce Sen mi atacaksın, yoksa önce biz mi atalım?” Musa as: “Önce siz atın!” dedi. Tâhâ-65,66/315

SİNA DAĞINA YEMİN EDİYOR ALLAH-Ü TEALA

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Sînâ dağına yemin olsun ki Biz, insanı (ruh ve beden itibarı ile) en güzel bir kıvamda yarattık!” Tîn-2/596

SİNEK O SAHTE TANRILARDAN BİR ŞEY KAPSA, BUNU ONDAN GERİ ALAMAZLAR

Allah-ü Teâlâ, kendisinden başka yalvardıkları sahte tanrıların, bir sinek kadar güçlerinin olmadığını, böyle şeylere ibâdet etmenin ne kadar câhillik olduğunu güzel bir misalle ortaya koyuyor, şöyle ki: “Ey insanlar! Sizin Allah’dan başka kendisine yalvarmakta olduklarınız, kendi aralarında güç birliği yapsalar da bir sinek dahi yaratamazlar. Hattâ sinek, o tanrılardan bir şey kapsa da bunu, o sinekten geri alamazlar. Yardım isteyen de, kendinden istenilen de ne kadar aciz! (Sinekten âciz bir nesneye tapılır mı?) Hacc-73/340

SİNELERİN GİZLEDİĞİ HER ŞEYİ BİLİR ALLAH

Allah, harama bakan hâin gözleri de sinelerin gizlediğini de bilir. Mü’min-19/468

SİVRİSİNEK HUSUSUNDA

Sivrisineğin misal olarak verilmesi hususunda iman edenler şöyle derler: “Bu sivrisinek misali, Rabbimizden gelen bir gerçektir ve Hak`tır (şimdi anlayamasak da mutlaka bir hikmetinin olduğu bir gün anlaşılacaktır, nitekim pek güzel anlaşıldı da!).” Kafirler ise şöyle derler: “Allah böyle sivrisinekten misal vermekle ne kastediyor? (Çünki Allah’a itimatları yok!)”. Bakara-26/4

SİVRİSİNEK

Allah sivrisineği misal olarak getirmekten çekinmez. Nitekim sivrisinekteki fizyoloji ve erkan-ı harp kabiliyetinin hârika olduğu, bugün pek güzel anlaşılmıştır. Bakara-26/4

SİZE VERİLENİN BENZERİ, BAŞKASINA VERİLMEDİ, BUNU BÖYLE BİLİN!

Ehl-i Kitaptan bir tâife, -yeni dine (İslâm’a) girerler korkusuyla- diğer dindaşlarına şöyle diyorlardı: “size verilenin (İlâhi vahyin) bir benzeri, başkalarına (Müslümanlara) da verildiğine inanmayın! Ayrıca, Rabbinizin huzurunda Müslümanların karşı delil getirip sizi mağlup edeceklerine de sakın ha inanmayın!” Âl-i İmrân-73/58

SİZİ YENİDEN YARATMAK MI ZOR, YOKSA GÖĞÜ YARATMAK MI? BİR DÜŞÜNÜN EY MÜNKİRLER!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Ey Haşr-ü Neşri inkâr edenler! Bir düşünün bakalım!) sizi yeniden yaratmak mı daha zor, yoksa göğü yaratmak mı? Göğü (Allah, baksanıza nasıl da sağlam) bina etti, onu (göğü) direksiz yükseltti ve tıkır tıkır kusursuz işleyen bir sisteme bağladı. Gecesini kararttı, kuşluğunu (gündüz aydınlığını) açığa çıkardı.” Allah-ü Teâlâ, bununla zahirde insana göre göğün yaratılmasının ve tedbirinin çok zor olduğunu nazara vererek câhiliye Arabını tefekküre davet ediyor. Gerçekte ise Allah için bir insanı yaratmakla koca kâinatı yaratmak arasında hiçbir fark yoktur. Açıkçası Allah için zor bir şey yoktur, o bir şeyi yaratırken, düşünmez, plan yapmaz, uğraşmaz; ona sadece “Ol!” der o da anında oluverir! Nâziât-27,30/583

SİZİ YERYÜZÜNDE YAYAN ALLAH’DIR, NİHAYETİNDE O’NUN HUZURUNDA TOPLANACAKSINIZ!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Habibim Ya Muhammed!) De ki: Sizi yeryüzünde (yaratıp) zürriyyet halinde yayan O’dur (Allah’dır)! Öldükten sonra dirilip tekrar O’nun huzurunda toplanacaksınız!” Mülk-24/562

SİZİ, BABANIZ ADEMİ BİZ YARATTIK

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Sizi (babanız Âdem’i) Biz yarattık, sonra size şekil verdik!” A’râf-11/150

SODOM GOMORE AHALİSİNİN YAŞADIKLARI YERLERİ ALLAH ALT ÜST ETTİ

Allah-ü Teâlâ, Lût as’ın kavmine (Sodom Gomore ahâlisine) ait olan şehirleri de (ultra fuhşiyatta bulunduklarından) kaldırıp yere çaldı, onların yaşadıkları yeri alt üst etti. Öyle ki, taş yığınları onların yorganları oldu. Necm-53,54/527

SOFRA, MAİDE İNDİREBİLİR Mİ BİZE GÖKTEN RABBİN? DEDİ HAVARİLER

Bir vakit Havâriler: “Ey Meryem oğlu İsa! Rabbin bize gökten bir sofra indirebilir mi? (indirir mi?)” dediler. O da: “Eğer mü’min iseniz Allah’tan korkun da edebi aşmayın!” diye cevap verdi. Havâriler de: “Biz, istiyoruz ki ondan yiyelim, kalblerimiz mutmain olsun, Senin bize doğru söylediğini (iyice) bilelim ve buna şâhitlik edenlerden olalım!” dediler. Mâide-112,113/125

SOFRA, MAİDE İNDİRİLMESİ HUSUSUNDA ALLAH-Ü TEALA, NE BUYURDU?

Allah-ü Teâlâ buyurdu ki: “Ben, onu (sofrayı) size yukarıdan indirecek olanım! Fakat ondan sonra içinizden kim inkâr ederse onu, dünyada hiç kimseye yapmayacağım derecede bir azapla cezalandırırım.” Mâide-115/126

SOFRA ,MAİDE İNDİRİLMESİ İSTEĞİ KARŞISINDA HZ. İSA NASIL DUA ETTİ?

Meryemoğlu İsa: “Ey büyük Rabbimiz, Ey Yüce Allahım! Bize gökten bir sofra indir ki (o iniş günü) bizim hem evvelimiz, hem âhirimiz (yani ümmetimin tamamı) için bir bayram ve Senden bir mu’cize olsun! Bizi rızıklandır, zira rızık verenlerin en hayırlısı Sensin!” dedi. Mâide-114/126

SOĞAN SARIMSAK İSTER OLDULAR

İsrailoğulları bir vakit şöyle demişti: “Ya Musa! Biz bir çeşit yemeğe (kudret helvası ile bıldırcın etine) imkânı yok dayanamayacağız. Rabbine yalvar da bize yerin bitirdiği sebzesinden, kabağından, sarımsağından, mercimeğinden, soğanından çıkarsın!” Bakara-61/8

SON AYETİN SON KELİMESİ İNSAN, SONDAN İKİNCİ KELİMESİ DE CİN’DİR VE PEK HİKMETLİDİR

Kur’an-ı Hakîm’in ilk Âyetinin ilk iki kelimesi, Allah ve Hamd’dir. Yani Allah’a hamd ile başlar; Kur’an-ı Kerîm’in son âyetinin son iki kelimesi de cin ve insan kelimeleri ile biter. Bu açıkça şu mesajı veriyor: Kur’an’ın kaynağı, başlangıcı, Allah’dır. Nihayeti, hedefi ise cinler ve insanlardır. Yani Kur’an, Allah’dan cin ve insanlara uzatılan bir kopmaz iptir. İpin bir ucunda Allah, diğer ucunda cin ve insanlar vardır. Bu ipe kim yapışırsa Allah’a kavuşur, vesselâm! Nâs-6/604

SON DURAK HUZUR-U HAKK

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Ey iman edenler! Hepiniz dönüp dolaşıp Allah’ın huzurunda toplanacaksınız. O da yaptıklarınızı, size bir bir haber verecektir.” Mâide-105/124

SON DURAK KARA TOPRAK DEĞİL, ONUN ÖTESİNDE ALLAH’IN HUZURUNA VARIŞTIR

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Ve muhakkak ki en son durak, Rabbine varıştır!” Öldüğümüzde cesedimiz toprağa gömülürken, ruhumuz Allah’ın huzuruna çıkartılacaktır. Ona göre yaşamına yeniden ayar ver! Necm-42/526

SON PEYGAMBER, HZ. MUHAMMED SAV’DİR

Allah-ü Teâlâ, bu Ayet-i Kerimesi’nde peygamberlerin sonuncusunun Muhammed (sav) olduğunu açıkça beyan ediyor. Ahzâb-40/422

SORGUYA ÇEKECEĞİZ MÜŞRİKLERİN HEPSİNİ, SEN MÜSTERİH OL!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “O müşrikler ki Kur’an’ı kısım kısım ayırdılar (Bir kısmına Hak, bir kısmına bâtıl dediler). Rabbine Yemin Olsun ki, onların hepsini yaptıkları işlerden sorumlu tutacağız!” Hicr-91,93/266

SORGUYA ÇEKİLECEKSİN O HESAP GÜNÜNDE TÜM NİMETLERİ NASIL TASARRUF ETTİĞİNDEN!

Allah-ü Teâlâ, verdiği nimetlerin tümünden, o hesaba çekildiğimiz günde, kesinlikle, onları nasıl tasarruf ettiğimizi bize bir bir soracak! Tekâsür-8/600

SORUP DURDUĞUNUZ ŞEYİ YAKINDA ÖĞRENECEKSİNİZ, HAYIR, YAKINDA ÖĞRENECEKSİNİZ!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Onlar birbirine hangi şeyden sorup duruyorlar? Onların (müşriklerin) hakkında ihtilâfa düştükleri o büyük haberden (öldükten sonra dirilmekten) mi? Hayır! (Tartışmaya hiç gerek yok) Yakında öğrenecekler! Yine hayır! Yakında (ölüp dirildiklerinde) gerçeği öğrenecekler!” Nebe’-1,5/581

SÖVMEYİN ONLARIN PUTLARINA, TAĞUTLARINA!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Onların Allah’dan başka tapmakta olduklarına (putlarına, tâğûtlarına, tanrılarına) sövmeyin! Yoksa (onlar da) bilgisizce haddi aşarak Allah’a söverler (ki bu durumda siz, Allah’a sövmüş gibi günâhkâr olursunuz). Böylece her ümmete (yapmakta oldukları kendi) amellerini süsledik.” En’âm-108/140

SÖVÜP SAYANI ALLAH SEVMEZ!

Allah-ü Teâlâ, sövüp sayma, hakâret gibi başkasını incitecek kötü sözün bilhassa açıktan söylenmesini sevmez! Ancak haksız yere böyle kötü söze ve hakârete maruz kalan kimselerin misliyle ve haddi aşmayarak karşılık vermesi müstesnâ. Onlara ruhsat verilmiştir. Zira sustuğu takdirde o ithamlara müstehak olduğu anlaşılacaksa o zaman bu ruhsatı kullanır. Lâkin hayır, bu ruhsatı kullanmakta değil, sabretmektedir. Nisâ-148/101

SÖZ ÇIKTI AĞIZDAN, UÇTU GİTTİ, KAYBOLDU, SANMA! HEPSİ TEK TEK KAYIT ALTINA ALINDI

İnsanın ağzından çıkan tek bir söz yoktur ki bu sözü, yanında gözetleyici bir melek bulunmasın ve kayıt altına almasın! (Temiz bir “Amel Defterim” verilsin istiyorsan ağzından çıkana dikkat etmelisin!) Kâf-18/518

SÖZ SÖYLEDİĞİNİZ ZAMAN DA ADALETLİ OLUN!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Söz söylediğiniz zaman, karşınızdaki akrabanız dahi olsa adâletli olun, doğruyu söyleyin! Bunlar, Allah’ın size emrettiği şeylerdir.” En’âm-152/148

SÖZ SÖYLERKEN MUHATABIMIZA EN GÜZEL SÖZLE HİTAB ETMELİYİZ

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Habibim Ya Muhammed!) Kullarıma söyle; (muhâtapları kâfir de olsa), ona sözün en güzeli ile hitâb etsinler, hiddet göstermesinler, sövüp saymasınlar, kırıcı, kaba, hakâret içerikli sözlerden kaçınsınlar! Zira şeytan, insanın apaçık bir düşmanıdır.” (Onlarla siz mü’minlerin arasını bozmak ister. Bu apaçık düşmanınıza koz vermeyiniz, hattâ muhâtabınız size hakâret dolu sözlerle söylense bile! Mü’min, güzel ahlâkıyla insanlar arasında temâyüz eden insandır.) İsrâ-53/286

SÖZ VERDİYSENİZ TUTACAKSINIZ, AKSİ TAKDİRDE AHİRETTE SORGUYA ÇEKİLECEKSİNİZ!

Allah cc: “verdiğiniz sözü yerine getirin, çünki verilen sözde bir sorumluluk vardır!” buyuruyor. İsrâ-34/284

SÖZ VERMİŞTİNİZ ALLAH’A, HATIRLAYIN!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Allah’ın size lütfettiği (İslâm) ni’metini,‘işittik ve itaat ettik!’dediğinizde sizden aldığı sözünüzü hatırlayın! (Resûlüllah sav, Akabe ve Hudeybiye’de Ashab-ı Kirâm’dan böyle bir söz=biat almıştı. Kıyamete kadar Resûlüllah’ın peygamberliğini kabul eden her müslüman da bu sözü=biatı vermiş sayılır. Zira Rasûlüllah zamanında yaşasaydı aynı sözü verecekti. Bu söz, Ruhlar Âlemi’nde “Kâlû Belâ!” diyerek Rabbimizin Rubûbiyetini kabul ettiğimiz söz de olabilir.) Allah’a karşı gelmekten sakının! Şüphesiz Allah, sinelerde saklı bütün sırları bilir.” Mâide- 107/7

SÖZ:ALLAH’DAN DAHA DOĞRU SÖZLÜ KİM OLABİLİR?

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “İman edip sâlih ameller işleyenleri altından ırmaklar akan cennetlere koyacağız. Onlar, orada ebedi olarak devamlı kalacaklardır. Bu, onlara Allah’ın Hakk bir va’didir. Allah’dan daha doğru sözlü kim olabilir?” Nisâ-122/97

SÖZÜN EN DOĞRUSU ALLAH’INDIR

Allah’dan daha doğru sözlü kim olabilir? Olamaz! Nisâ-87/91

SÖZÜN EN GÜZELİ ALLAH’IN SÖZÜDÜR, YANİ KUR’AN’DAKİ AYETLERDİR

Allah sözün en güzelini, Kur’an Âyetleri olarak bir kitap halinde indirmiştir ki, o Âyetler birbirine benzer. (Başka sözler ona benzemez!) Gerçekleri farklı üsluplarla tekrarlar. Zümer-23/460

SÖZÜN EN GÜZELİNİ SÖYLEYEN KİŞİ OLMAK İSTEMEZ MİSİNİZ?

Dünyada konuşan insanlar olarak “ Allah yoluna çağırandan, salih amel işleyenden ve ‘ben müslümanlardanım!’ diyenden daha güzel söz sahibi olan kim olabilir? Kimse olamaz! Fussılet-33/479

SÖZÜNDE DURMAK ALLAH’IN EMRİDİR

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Sözleşme yaptığınızda Allah’ın huzurunda verdiğiniz sözü yerine getirin!” Nahl-91/276

SÖZÜNDEN ASLA DÖNMEZ ALLAH

Râsihûn şöyle der: “Ey Kerim Rabbimiz! Geleceği muhakkak olan bir günde, insanları bir araya toplayacak olan Sensin! Allah, sözünden aslâ dönmez! Âl-i İmrân-9/49

SÖZÜNDEN ASLA DÖNMEZ RABBİMİZ!

Merhametli Rabbimiz, v’ad ettiklerini bir bir tam olarak vereceğini ve sözünden aslâ dönmez olduğunu, açıkça beyân ediyor. Âl-i İmrân-194/74

SÖZÜNDEN CAYMA ÂDETA BİR SIFAT OLMUŞ

Sözünden cayma İsrailoğullarının âdeta bir sıfatı olmuş ki, bundan (Tur dağının tepelerine kaldırılması tehdidinden) sonra yine yüz çevirdiler. Bakara-64/9

SÖZÜNÜZÜ GİZLESENİZ DE AÇIKLASANIZ DA SİNELERİNİZİN İÇİNDE SAKLASANIZ DA ALLAH BİLİR

Sözünüzü ister gizleyin, ister açıklayın fark etmez! Hatta sinelerinizin kökünde saklasınız da Allah hepsini bilir. Zira O’na gizli kalan bir şey olamaz, O kalblerin kökündekine dahi nigâhbândır. Mülk-13/562

SÖZÜNÜZÜ YERİNE GETİRİN!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Ve Allah’ın ahdini (verdiğiniz sözü), yerine getirin! İşte bunlar, Allah’ın size emrettiği şeylerdir.” En’âm-152/148

SPERM DENEN BİR DAMLA SUDAN YARATILAN EY İNSAN, NEDEN RABBİNE KARŞI ASİSİN?

Allah-ü Teâlâ, insanı sudan (spermden) yarattığını, o bir damlayı, evliliklerle soy sop bağı oluşturarak sülâleler hâline getirdiğini, böyle iken onların, yaratan Rablerini bırakıp da kendilerine aslâ bir fayda veya bir zarar veremeyecek şeylere taptıklarını, nankörce batıla arka çıktıklarını beyân ediyor. Furkan-54,55/363

SU AYNI AMA, TOPRAKTAN ÇIKANLAR FARKLI!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Üzüm bağları, ekinler, bir kökten tek ve çok sürgülü hurma ağaçları vardır ki, hepsi aynı su ile sulanmaktadır. Bununla beraber tat yönünden Biz, onların bazısını, bazısından daha üstün, daha kaliteli kılarız. Elbette bunlarda aklını kullanan kimseler için, alacak nice dersler, nice ibretler vardır.” (Yani şuursuz tabiatın işi olsaydı, toprakla su karışınca bir yerdeki toprak, aynı şeyi; diğer yerdeki toprak da aynı şeyi çıkarması lâzım gelirdi. Meselâ: Şu toprak parçası, hep acı şeyler, şu toprak parşası da hep tatlı şeyler vs. bitirirlerdi. Demek bir irâde, aynı su ve aynı topraktan binbir çeşit bitki çıkarır ki o irâde, Allah’ın irâdesidir.) Ra’d-4/248

SU KABI KAYBOLDU, ONU GETİRENE BİR DEVE YÜKÜ ÖDÜL VAR DENİLDİ

“Görevlilerden biri: ‘Hükümdârın su kabı kaybolmuştur, onu getirene bir deve yükü (bahşiş) ödül var, buna ben kefilim’ dedi.” Yûsuf-72/243

SU KABI, YUSUF AS’IN ÖZ KARDEŞİ BÜNYAMİNİN YÜKÜNDEN ÇIKTI

Allah-ü Teâla Buyuruyor: “Yûsuf, öz kardeşinin yükünden önce, öbürlerinin yükünü aratmaya başladı. Sonra su kabını öz kardeşinin yükünden çıkarttı. (Bu, Bünyamin’in Yûsuf’un kölesi olması demekti.) İşte Biz, Yûsuf’a kardeşini alıkoyması için böyle bir plân öğrettik. Yoksa, Allah dilemedikçe Hükümdârın kanununa göre, kardeşini alıkoyması uygun olmazdı. (O zamanda Mısır devletinin, iyi bir hukuk devleti olduğu anlaşılıyor.) Biz, dilediğimiz kimseleri pek üstün derecelere yükseltiriz. Her ilim sahibinin üstünde daha iyi bir bilen bulunur.” Yûsuf-76/243

SU KAYNAĞINA İŞARET VARDIR

Allah-ü Teâlâ, bu âyetinde: “Dilersek onu (suyu) yerden (toprak altından) gidermeye (su kaynağı olarak çıkarmaya) da kâdiriz!” buyuruyor. Bununla nehirlerin, pınarların kaynağına işâret edilmiştir. Irmakların büngüldediği gözler, ibretle temâşâ edilmelidir. Mü’minûn-18/342

SUÇ, BİREYSELDİR; SİZ BİZE, BİZ DE SİZE AİT GÜNAHLARDAN DOLAYI MES’UL OLMAYIZ!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Habibim Ya Muhammed!) De ki: Ey müşrikler! Siz bizim işlediğimiz günahlardan mes’ul değilsiniz; biz de sizin işlemekte olduğunuz günâhlardan mes’ul değiliz!” Sebe’-25/430

SUÇU KİM İŞLEMİŞSE O CEZALANDIRILIR, BİRİNİN SUÇUNDAN BİR BAŞKASI CEZALANDIRILAMAZ!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Bir günahkâr, başkasının yükünü (günahını) yüklenmez!” Bu Âyet-i Azime cezanın bireyselliğinin temelini oluşturur. Yani suçu kim işlemişse ancak o cezalandırılabilir. Bu Âyetin hükmü, evrensel hukukta bir kuraldır. Bu Âyet, aynı zamanda Musa as’ın Kitabı’nda (Tevrat’ta) ve ahdine vefalı İbrahim as’ın Suhufu’nda da bir Âyettir. Necm-36,38/526

SUÇUN CEZASI, BİR BAŞKASINA YÜKLENMEZ!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Hiçbir günâhkâr, bir başkasının günâhını yüklenmez! Sonunda hepiniz, dönüp Rabbinizin huzuruna varacaksınız.” En’âm-164/149

SUDA BOĞULDU FİRAVUN VE ORDUSU!

Asây-ı Musa mu’cizesi ile yarılan ve koridorlar açılan denizden İsrailoğulları, tam karşı yakaya çıkıyorlardı ki, Firavun ve ordusu hışımla bu koridorlara daldılar. Öyle anlaşılıyor ki, öfkeleri akıllarına galebe çalmış, suyun kapanacağını bile akıl edememişlerdi. Veya açılan koridor çok genişti, fakat öfke ve hırs onları sadece önlerindeki İsrailoğullarını takip etmeye sevketmişti de yan taraflarına bakmamış oldular. İsrailoğullarını karşı yakaya ulaştıraran Allah, Firavun ve ordusunu denizi kapayarak suda boğdu. Şuarâ-64,66/369

SUDA BOĞULMAKLA HELAK OLANLAR

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Tarihte Nûh kavmi ve Firavun ve kavmi gibi) kimi kavimlerin helâkı, onları suda boğmamızla olmuştur. Allah, onlara zulmetmedi, fakat onlar, kendi kendilerine zulmettiler.” Ankebût-40/400

SUDA BOĞULUR GİDERSİN, KURTULMANA ÇARE YOK!

Allah-ü Teâlâ, “dilersem onları (insanoğlunu) suda boğarım da kimse imdatlarına yetişip kurtaramaz!” buyurmakla hayatımızın bir “kün!” emri ile bitivereceğini ve kul olduğumuzu unutmamamızı hatırlatıyor. Yâ Sîn-43/442

SUDAN İÇİP İMTİHANI KAYBEDENLER DEDİLER

Tâlût ordusundan su ile imtihan edilip de bu sudan içerek imtihanı kaybedenler, şöyle dediler: “Bugün bizim Câlût ve ordusuna karşı duracak tâkatimiz yoktur!” Bunlar, iç dünyasında mağlup olanlardı zaten, böyle demeleri normaldi. Bakara-249/40

SUDAN İÇMEYEREK İMTİHANI KAZANANLAR IRMAĞI GEÇTİLER DE NE DEDİLER?

Tâlût ordusundan bir avuç su dışında içmemekle imtihan olan ve bu imtihanı kazanarak nehrin öbür yakasına geçen az sayıdaki mücâhitler ise, şöyle dediler: “Nice az sayıdaki topluluklar, Allah’ın izni ile çok sayıdaki topluluklara galip gelmişlerdir!” Bakara-249/40

SUHUF-U ULA’DA, İBRAHİM VE MUSA’NIN SUHUFUNDA BÜTÜN BUNLAR ANLATILMAKTADIR

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Ahiret hayatının daha hayırlı ve ebedî oluşu ile bu Sûre’de anlatılanlar, ilk sahifelerde (ilk gönderilen kutsal kitaplarda), İbrahim ve Musa’nın sahifelerinde (Kendilerine gönderilen kutsal kitaplarda) elbette vardır.” A’lâ-18,19/591

SUİKAST DÜZENLEDİLER EFENDİMİZE, AMA BAŞARAMADILAR!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Onlar (münâfıklar), Allah’a yemin ederek olumsuz bir şey söylemediklerini ileri sürerler. (Tebük seferi hazırlıkları yapılırken, Cülas bin Süveyt, bir merkebe binmiş ve mü’minleri cihâddan soğutmak maksadıyla şöyle demişti: ‘Eğer Muhammed’in sözleri doğru ise, ben şu üzerinde bulunduğum merkepten daha alçak olayım!’ Resûlüllah’ın huzuruna getirilince de yemin billah ederek böyle bir şey söylemediğini ifâde etti.) Halbuki küfür sözünü söylediler. İslâm’a girdikten sonra kâfir oldular ve başaramadıkları şeye (Peygambere sû-i kast yapmaya da) yeltendiler.” Tövbe-74/198

SULARI VE OTLAKLARI DAHA ÖNCE TOPRAK İLE DÖŞEDİĞİ YERYÜZÜNDEN ÇIKARAN ALLAH’DIR

Allah-ü Teâlâ, yeryüzünü toprakla döşedi, dağları yerli yerince oturttu ve oralardan sularını, otlaklarını çıkarttı. Bütün bunları, sizin ve hayvanlarınızın hayatı devam etsin diye yaptı. Nâziât-31,33/583

SULH, BARIŞ DAHA HAYIRLIDIR

Karı-koca arasında anlaşmazlık çıkarsa bazı fedâkârlıklarda bulunularak sulh olma yolunda gayret göstermelerinde mahzur yoktur. Sulh daha hayırlıdır. Nisâ-128/98

SUR’A İKİNCİ DEFA ÜFÜRÜLMEKLE ÇIKAN KORKUNÇ SESİ TÜM İNSANLAR İŞİTECEKTİR

İsrafil as, ikinci defa Sûr’a üfürünce Kâinatı lerzeye getirecek derecede korkunç bir ses ortaya çıkacak ve bu sesi, kabirlerinde yatan bütün insanlar işitecektir. O sesle beraber kabirlerde yatanlar diriltilecek ve sonsuza değin bir daha ölümün olmadığı Ahiret hayatı fiilen başlayacaktır. Kâf-42/519

SUR’A İKİNCİ ÜFÜRÜŞ, BİRİNCİ ÜFÜRÜŞÜ TAKİP EDECEK VE HERKESİ KABİRLERİNDEN KALDIRACAK

İsrafil as tarafından Sûr’a birinci üfürüşte kıyamet kopacak, onu takiben ikinci bir üfürüş daha yapacak ki, bu ikinci üfürüşle kabirlerinden herkes kalkacak, mahşer meydanına koşacak! Nâziât-7/582

SUR’A ÜFLENDİĞİ ZAMAN VAR YA, İŞTE O GÜN KAFİRLERE ZOR OLAN ÇOK ÇETİN BİR GÜNDÜR

Sonunda (İsrafil as tarafından) Sûr’a üflendiği gün var ya! İşte o gün, çok çetin bir gündür! Kâfirlere hiç de kolay olmayan bir gündür! (Nasıl olsun ki? Güzelim dünyalıkları târ-u mâr oluyor, bedeni dahil her şeyi, çâr nâ çâr elinden alınıyor. Sûr’a üfürmeyi şöyle düşünüyorum: Allah-ü Teâlâ, vakti geldiğinde şu andaki âlemi yıkıp, yerine Ahiret âlemini kurma iradesini bir Kanun-u İlâhi olarak gönderir de kâinat, müthiş bir zelzeleye tutulur. Gönderilen ve gözle görülmeyen bu Kanun-u İlâhi, üfürülüşe benzediğinden üfürme tabiri kullanılmıştır. İsrafil as’ın vazifesi, bir ‘Nâzır’ ünvanıyla bu müthiş hadisede perdedârlık yapmaktır. Tıpkı Azrail as’ın ölüm hadisesinde o göreve nezâret etmesi ve perdedâr olması gibi. Yoksa her işi yapan Allah’dır. Allah-ü Teâlâ kullarının ayaklarının kayıp kaybetmemeleri için araya böyle perdeler koyar. Çünki Allah’a karşı kırgınlık bile O’nun meşîetini beğenmemek olur ki, bu da o beğenmeyenin helâkına sebeptir. Peygamber Efendimiz sav, parmağı ile Ay’a bir çizgi çeker, Ay ikiye ayrılır. Bunun gibi İsrafil as, Sûr’a üfürür kâinat, büyük bir zelzele ile târ-u mâr olur. Her hadisede Fâil-i Mutlak, Allah’dır.) Müddessir-8,10/574

SUR’A ÜFLENECEĞİ GÜN HAKİMİYET ALLAH’INDIR

Allah’ın Sözü Hak’tır. (Yani ‘Ol!’ dediği mutlaka olur!) Sûr’a üfleneceği gün, hâkimiyet, Allah’ındır. En’âm-73/135

SUR’A ÜFÜRÜLDÜĞÜNDE HERKES, MÜTHİŞ BİR KORKUYA KAPILACAK

Allah-ü Teâlâ, haber veriyor: “Gün gelecek Sûr’a üfürülecek, Allah’ın dilediği dışında, göklerde ve yerde olan herkes, müthiş bir korkuya kapılacak! Ve herkes boynu bükük vaziyette O’nun huzuruna varacak!” Neml-87/383

SUR’A ÜFÜRÜLÜŞ, KORKUNÇ BİR SES OLUP KIYAMETİ KOPARACAK!

İnançsız kâfirler, Mü’minlere: “Kıyamet de ne zaman kopacakmış?”diye alaylı alaylı dalga geçerlerken ve kendi aralarında çekişip dururlarken (dünyalık kavgası yaparlarken) hiç beklemedikleri korkunç bir ses (Sur’a birinci üfürülüş), ansızın onları yakalayıverecek ve bir sarhoş gibi ne yaptığını, ne yapacağını bilmez bir halde kalakalacaklardır. İşte o zaman ne bir vasiyette bulunabilirler, ne de evlerine, ailelerine dönebilirler. Yâ Sîn-49,50/442

SURATIN ASILMIŞ, YÜZÜN EKŞİMİŞ, NE BU HAL? NE OLDU Kİ!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Nice yüzler vardır ki o gün (Ahirette) buruşmuştur, suratları asılmıştır, ekşimiştir! Çünki kendilerinin belini kıran bir darbeyi yiyeceklerini hissederler!” (İşte böyle! O günü, bugünden düşünecektin!) Kıyamet-24,25/577

SURATLARI ÖYLE DEĞİŞİR Kİ, NE KADAR GAYZ VE KİN GÜTTÜKLERİNİ HEMEN ANLARSIN!

Allah-ü Teaâlâ, bu Âyet-i Celilesinde, Kur’an âyetlerinin apaçık okunması karşısında kâfirlerin suratlarında, tahammülsüzlüklerinden bir hoşnutsuzluğun belirdiğini, Onu Efendimizin hemen sezdiğini, öyle ki neredeyse okuyanın üzerine saldıracak olduklarını beyân ederek Efendimize, onlara cevap sadedinde şöyle demesini söylüyor: “Size bundan da beter, sizi kızdıracak olanı bildireyim mi? İşte cehennem, işte ateş! Allah onu, inkâr edenlere vaad etmiştir. Orası, ne kötü bir varılacak yer, ne kötü bir son duraktır!” Hacc-72/339

SURETİNİZİ EN GÜZEL ŞEKİLDE BİÇİMLENDİREN ALLAH NE YÜCEDİR!:

Sûretinizdeki o güzelliği siz kendiniz yapmadınız ve yapamazsınız da! Onu en güzel şekilde biçimlendiren Allah’ın şanı ne Yücedir! Hâlâ nankörlükte devam ederek şükretmiyecek misiniz? Mü’min-64/473

SURETLERİNİZİN GAYET GÜZEL VE DÜZGÜN OLMASI, ALLAH’IN TAKDİRİYLE OLMUŞTUR BİLİNE!

Sizi şekillendiren, size en güzel sûretleri veren Allah’dır. (Şükredin, nankörlük etmeyin! Çünki) dönüşünüz O’na olacaktır. (Yoksa bu nimetlerin hesabının altından kalkamazsınız!) Teğâbün-3/555

SUSTURMAK İSTEDİLER PEYGAMBERLERİNİ

Öyle kavimler geldiler ki kendilerine gönderilen peygamberlerinin ağzına ellerini götürdüler ve susturmak istediler. İnkârcılıklarını haykırdılar. İbrahim-9/255

SUYUNUZ ÇEKİLİR, YERİN DİBİNE GİDERSE, ARTIK KİM SİZE BİR AKARSU GETİREBİLİR?

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Habibim Ya Muhammed!) De ki: Söyleyin bana! Eğer suyunuz çekilir, yerin dibine giderse, artık size kim bir akarsu getirebilir?” Mülk-30/563

SÜBHANE RABBİY-EL A’LA DİYEREK RABBİNİN İSMİNİ, SECDEDE TESBİH ET!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Habibim Ya Muhammed!) Rabbinin ismini (bilhassa namazda secdede iken ‘Sübhane Rabbiy-el A’lâ=Pek Yüce olan Rabbim, bütün noksanlıklardan münezzehdir’ diyerek tesbih et! A’lâ-1/591

SÜBHANE RABBİY-EL AZİM, DİYEREK RABBİNİ TESBİH ET!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Ey şânı yüce Nebi! Kâfirlere rağmen Rabbin Sana ve güzîde ümmetine hidâyet nasip etmiş!) O halde Sen (ve güzide ümmetin), yüce Rabbinin ismiyle (Sübhane Rabbiy-el Azîm) diyerek tesbih et (namaz kıl)!” Hâkka-52/567

SÜBHANE RABBİY-EL AZİM, DİYEREK YÜCE RABBİNİN İSMİNİ TENZİH ET!

Geçen Âyetlerdeki hakikatları göz önüne alıp hem Gazabından korkarak, hem Rahmetini umarak Azîm (pek büyük olan) Rabbinin ismi ile O’nu “Sübhane Rabbiy-el Azîm” diyerek tesbih et! Vâkıa-96/536

SÜBHANEKE ALLAHÜMME DUASI, ONLARIN CENNETTEKİ DUALARIDIR

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Onların, orada (cennette) duaları: ‘Sübhaneke Allahümme=Allah’ım Sen bütün noksan sıfatlardan münezzehsin!’ demeleridir. Orada birbirlerine iyi dilek ve temennileri ise “Selâm!” dır. Duaları ‘Elhamdülillah-i Rabbil Âlemin=Hamd Âlemlerin Rabbi Allah’a mahsustur!’ diye sona erer.” Yûnus-10/208

SÜBHANEKE DUASININ NAMAZDA OKUNMASINA DAYANAK OLAN AYET-İ KERİME

Bu Âyet-i Kerime’de Yüce Allah şöyle buyuruyor: “Namaza kalktığında Rabbini Hamd ile tesbih et!” Bu Âyet-i Kerime’nin âmir hükmü gereğince bütün namazlara kalkışta iftitah tekbirinden sonra ilk okuduğumuz dua, “Sübhaneke” duâsıdır. Âyette geçen “Hıyne tegûmü=kalktığında” ibaresi, aynı zamanda uykudan uyanıp kalktığında veya oturduğun yerden veya yattığın yerden “kalktığında Rabbini Hamd ile tesbih et!” mânâsına da gelmektedir. Başka mânâlara da delâlet etmesi hasebiyle Sübhaneke duâsının okunması, farz değil de sünnet olmuştur. Tûr-48/524

SÜLEYMAN AS KÜFRE GİRMEDİ

Yahudiler, Tevrat`ı tasdik ettiği halde Kur`an`a sırtını dönerek şeytanların sözlerine tabi oldular. Cinnî ve insî şeytanlar, şöyle diyorlardı: “Gûya Süleyman as sihir yaparak saltanatını sürdürüyordu da kâfir olmuştu.” Süleyman as sihir yapmadı ve kâfir de olmadı. Ey insî ve cinnî şeytanlar! Sihri sizler yapıyorsunuz ve kâfir olanlar da sizlersiniz! Süleyman as’ın ortaya koyduğu şeyler, Allah’ın O`na verdiği mu`cizelerdir. Aklınız erse şeytan olmazdınız zaten! Bakara-101/14; 102/15

SÜLEYMAN AS, DAVUD AS’IN OĞLUDUR VE O, NE GÜZEL BİR KULDUR!

Bu Âyet-i Kerime’de Süleyman as’ın Davud as’ın oğlu olduğu, hep Allah’a yönelen ne güzel bir kul olduğu beyan ediliyor. Sâd-30/454

SÜLEYMAN AS’A ALLAH’IN İHSANINDAN AYRICA VERDİĞİ LÜTUFLARI DA VARDI

Allah-ü Teâlâ, Süleyman as’a ayrıca: 1-İhsan ettiği lütuflarında tasarruf özgürlüğü de vermişti ki O, bunları ister dağıtırdı, isterse yanında tutardı. Yaptıklarından sorumlu tutulmazdı. 2-Allah-ü Teâlâ O’na katında bir yakınlık tanıdı. 3-Güzel bir âkıbet olarak da O’na cennetini ihsan etmişti. Sâd-39,40/454

SÜLEYMAN AS’IN EMRİNE RÜZGAR AMADE KILINMIŞTI

Allah-ü Teâlâ, Süleyman as’a şiddetli rüzgârı emrine âmâde kıldığını, O’nun emriyle içinde bereketler kıldığımız Şam Beldesi’ne akıp gittiğini, her şeyi bilenin Kendisi olduğunu bu Âyet-i Kerimesi’nde bildiriyor. Enbiyâ-81/327

SÜLEYMAN AS’IN NAİL OLDUĞU BAZI MU’CİZELERİ DAHA VARDI

Süleyman as’ın o en zor günlerinde yaptığı yakarışından sonra Allah-ü Teâlâ, duâsını kabul ederek O’na ayrıca şu lütuflarda bulundu: “1-Rüzgârı O’nun emrine vermişti, rüzgâr onun emrine musahhar olmuş, O ne diyorsa yerine getiriyordu. (istediği yere eser, istediğini yüklenip götürüyordu.) 2-Şeytanları O’nun emrine vermişti ki Süleyman as, onlara bina ve dalgıçlık yaptırıyordu. 3-Bukağı ile bağlanmış gibi olduklarından, daha artık kötülük ve boz-gunculuk yapamayan daha başkalarını da emrine âmâde kılmıştı. Sâd-36,38/454

SÜLEYMAN AS’IN ÖLDÜĞÜNÜ CİNLER ASASININ KIRILMASI İLE YERE YIKILINCA ANLADILAR

Cinler Süleyman as’ın emrinde çalışıyorlardı. (İhtimal) Beyt-i Makdis’i Süleyman as, cinlere yaptırtıyordu. İnşaat bitmeden Süleyman as’ın eceli geldi ve öldü. Asâsına dayalı olduğu halde Süleyman as sanki ölmemiş gibi ayakta duruyordu. Ne zaman inşaat tamamlandı, bir ağaç kurdu, asâsını yedi ve asâ kırılarak Süleyman as yere yıkıldı. İşte cinler, Süleyman as’ın öldüğünü o zaman ancak anlayabildiler. Eğer inşaat bitmeden öldüğünü anlasalardı, zelilâne çalışmaya devam etmezlerdi. Hikmet-i İlâhi, böyle hükmetti. Sebe’-14/428

SÜLEYMAN PEYGAMBERE KUŞLARIN DİLİ ÖĞRETİLDİ

Süleyman as, hem Nübüvvet, hem de saltanat itibariyle (19 oğlan kardeş içinden) babası Davud as’a vâris oldu. Kendisine ihsan edilen bir mu’cizeyi insanlara şöyle açıkladı: “Ey insanlar! Bize kuşların dili öğretildi ve daha her şeyden bolca nasip verildi. Doğrusu bunlar, (Rabbimiz tarafından verilen) aşikâr lütuflardır.” Neml-16/377

SÜLEYMAN PEYGAMBERİN AS, CİNLERDEN, İNSANLARDAN VE KUŞLARDAN ORDULARI VARDI

Allah-ü Teâlâ, bu ayetinde hikaye ediyor: “Süleyman’a (iznimizle) cinlerden, insanlardan ve kuşlardan ordular toplandı. Hepsi birlikte, düzenli olarak kendisi tarafından sevk ediliyordu.” Neml-17/377

SÜNNET-İ SENİYYE’YE İTTİBA’,UYMAK

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Ey Resûlüm de ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız, gelin Bana tabi olun ki, Allah da sizi sevsin ve günâhlarınızı bağışlasın. Allah Ğafûr’dur (çok bağışlayıcıdır), Rahîm’dir (çok merhamet edendir).” Âl-i İmrân-31/53

SÜNNET-İ SENİYYE-İ AHMEDİYYE ALLAH TARAFINDAN ÖRNEK GÖSTERİLİYOR

Allah-ü Teâlâ: “Allah Resûlü’nde sizin için güzel bir örnek vardır!” diyerek, Sünnet-i Seniyye-i Ahmediyye’yi medhediyorsa, daha artık müslümanın, kendine model örnek bir insan arayışına mahal kalır mı? Kalmaz! Ahzâb-21/419

SÜNNET-İ SENİYYE-İ AHMEDİYYE OLMADAN KUR’AN’IN ANLAŞILMASI ÇOK EKSİK KALIRDI

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(O peygamberleri) mu’cizelerle ve kitaplarla gönderdik. Sana da, kendilerine indirileni (helâl ve haramı) insanlara açıklayasın diye Zikr’i (Kur’an’ı) indirdik; tâ ki düşünsünler!” (Âyette ‘açıklayasın!’ fiili kullanılmış, ‘tebliğ edesin!’ fiili kullanılmamış. Açıklama ise Efendimizin Sünnet-i Seniyyesi ile olmuştur. Zaten Din, sadece Kur’an’ın tebliği değildir. Öyle olsaydı insandan bir elçiye ihtiyaç olmazdı, onu Cebrail as yazılı belge olarak indirir, herkesi indirilenle başbaşa bırakırdı. Halbuki dinin pratikte uygulanması bir zarûrettir. Onu da bir insan olan Efendimiz yapmıştır. İşte bu pratik uygulama Sünnet-i Seniyye’yi oluşturur ki, Dinin olmazsa olmazıdır. ‘Biz sadece Kur’an’a bakarız’ diyenler bâtıl yoldadırlar. Bâtıldır, çünki o zaman Kur’an’ı herkes kendi indi anlayışına göre yorumlayacak ve her yorumlayan kadar birbiriyle çelişen Kur’an ahkâmı ortaya çıkacaktır. Sünnet-i Seniyye-i Ahmediyye bu bâtıl yola geçit vermemiştir. Elhamdülillah!) Nahl-44/271

SÜNNET-İ SENİYYE-İ AHMEDİYYE, DİNİN DİĞER AYAĞIDIR!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Aranızda Allah Resûlü varken siz, küfre girmezsiniz!” Meâlindeki âyet-i kerime, sadece Ashâb-ı kirâmı kapsamaz, belki kıyamete kadar hayatını, Sünnet-i Seniyye-i Ahmediyye’ye göre dizayn etmiş ve donatmış her müslümanı içine alır. Âl-i İmrân-101/62

SÜNNET-İ SENİYYE-İ AHMEDİYYE’YE İTTİBA, ALLAH’IN BUYRUĞUDUR!

Allah-ü Teâlâ: “Ahiret günü cennet ve Allah’a kavuşmak isteyenler için Allah’ın Resûlü’nde güzel bir örnek vardır!” buyurarak, Peygamber Efendimiz’e sav ittiba etmenin “olmazsa, olmaz!” olduğunu beyan ediyor. Sünnet-i Seniyye-i Ahmediyye’ye ittiba etmeden cennete ve Allah’a kavuşacağını zannedenlere bu Ayet-i Kerime’yi binlerce defa okuyup tekrar tekrar düşünmelerini tavsiye ederim! Ahzâb-21/419

SÜRGÜN CEZASI BİR HAFİFLETİCİ CEZA OLARAK MEŞRU’ KILINMIŞTIR

Bir taife veya bir zümre-i müfside, yerlerinde kaldığı taktirde umum topluma zarar verecek pozisyonda ise o taife ya kılıçtan geçirilir, ya da sürgün edilerek toplum, salaha kavuşturulur. İslâm, bir hafifletici ceza olarak sürgün edilmeyi meşru’ kılarak müstehak oldukları ölüm cezasını hafifletmiştir. Bu da onun insan hayatına verdiği değeri kanıtlar. Haşir-3/544

SÜRGÜN CEZASININ GEREKÇELERİ

Toplum içinde bir taife-i müfside türerse, o fesat şebekesi ya yerinde imha edilir veya bir ameliyat-ı inzibatıye ile çekip çıkarılır ve zararsız bir yere atılır. Allah ve Resûlüne karşı gelmek, Allah ve Resûlünün tesis ettikleri Rızabahş hayat tarzını ifsat etmek, ölüm ya da sürgün edilme cezasını gerektirir. İslâm Dini, şâyet sürüldükleri takdirde mefsedetleri engellenmiş olacaksa daha hafifi olan sürgün edilmeyi meşru’ kılmıştır. Haşir-4/545

SÜRGÜNE GÖNDERMEYE TEŞEBBÜS EDEN O GÜRUHLA SAVAŞMAYACAK MISINIZ?

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Peygamberi vatanından (Mekke’den) sürmeye teşebbüs eden bir toplulukla savaşmayacak mısınız? Ki, aslında size karşı savaşı başlatanlar da onlar olmuşlardı. Ne o, yoksa onlardan korkuyor musunuz? Ama eğer mü’min iseniz, asıl Allah’dan çekinmeniz gerekir!” Tövbe-13/187

SÜRPRİZ YAPAR MI ALLAH-Ü TEALA?

Evet, yapar! Allah-ü Teâlâ, cennette göz aydınlığı olacak nimetlerinin bir kısmını saklayarak bu dünyada bize bildirmemiş, tâ sürpriz olsun! Secde-17/415

SÜRÜ MESABESİNDE BİR NUTUKLA YÖNLENEN FİRAVUN’UN KAVMİNE GAZAPLANDIK

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Artık ne vakit ki (Hz. Musa’nın mu’cizeleri karşısında cerbezeden başka bir şey yapmayan Firavun’un peşine takılan sürü halindeki Firavun’un kavmi), Bizi gazaplandırdı, Biz de onlardan mü’minlerin intikamını alıverdik, onları hep birlikte suda boğduk. Böylece onları, sonraki nesillere geçmiş bir ibret ve bir misal yaptık.” Zuhruf-55,56/492

SÜSLENDİ PÜSLENDİ İNSANLARA ÖYLE GÖSTERİLDİ

Şunlar insanlara süslenerek güzel gösterildi: 1-Kadınlara olan şehvet, 2-Oğullar, yani çocuklarla onur duyma, 3-Yığın yığın biriktirilmiş altın ve gümüş, yani paralar, 4-Güzel cins atlar yani hızlı binekler, otomobil vs. 5-Davarlar ve ekinler gibi nefsin hoşuna giden şeylerin sevgisi, yani mal mülk. Halbuki bunlar, dünya hayatının geçici meta’larıdır! Âl-i İmrân-14/50

SÜSLER ŞEYTAN YAPTIKLARI KÖTÜ AMELLERİ!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Şeytan onlara (günâhkârlara) yaptıkları (kötü amelleri) süsler (de onlar iyi bir şey yaptıklarını zannederler).” En’âm-43/131

SÜSLÜ GÖSTERİLEN AMELLER, KİMLERİN AMELLERİ OLA?

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Biz Ahirete inanmayanların amellerini, kendilerine süslü gösterdik, o yüzden onlar, (akıl tutulmasına ma’ruz kalanlar gibi) bocalayıp dururlar. İşte bu imansızlar, öyle kimselerdir ki, onlara çetin bir azap vardır. Onlar, Ahirette gerçekten en çok ziyâna uğrayacak olanlardır.” Neml-4,5/376

SÜT ANNE BULMAK MECBURİYETİ BABANIN MÜKELLEF OLDUĞU BİR HUSUSTUR

Allah-ü Teâlâ emretmiş: “Boşanan kadın, şâyet çocuğunu emzirmezse, o takdirde baba, çocuğu ücretle emzirecek bir süt anne bulmak zorundadır.” Talâk-6/558

SÜT, KAN İLE FIŞKI ARASINDAN RAFİNE EDİLEREK HALİS BİR GIDA OLARAK İÇİRİLDİ

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Doğrusu sağmal hayvanlarda, davarlarda sizin için gerçekten bir ibret vardır. Size onların karınlarındaki fışkı ile kan arasından (rafine ederek), içenlerin boğazından kolayca geçen hâlis bir süt içiriyoruz.” Nahl-66/273

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

KADIN DÖVMEK VAR MIDIR İSLAM DİNİNDE?

                                                 KADIN DÖVMEK VAR MIDIR İSLAM DİNİNDE?                 İslam düşmanları güzel dinimize çamur atmak için bazı ayetleri dillerine dolayarak guya İslamiyetin kaba ve acımasız ve erkekleri kayırıcı bir din olduğundan bahsederler. Bu ayetlerin sayısı, iki elin parmağını geçmez. Aslında ayetler tabi ki yerli yerinde en doğru ve en isabetli olandır. Fakat kıt akıllarıyla anlayamıyorlar veya anladıkları halde şeytanlıklarından bile bile eleştiriyorlar. Kadınların zaaf damarlarından istifade ile onları kışkırtıyorlar. Bu çamur atma işinde serrişte ettikleri ayetlerden birisi de Nisa Suresi’nin 34. ayetidir. Haksız olduklarını Allah’ın izni ile gay...

PARMAK İZLERİNİN HATIRLATTIKLARI

                                                 PARMAK İZLERİNİN HATIRLATTIKLARI                 Kıyame Sûresi 3. ve 4. Âyetlerinin meallerini okuyalım! Bu âyetlerde Allah-ü Teâlâ buyuruyor ki: “İnsan kendisinin kemiklerini aslâ bir araya getiremeyeceğimizi mi sanıyor? Evet! (Bir araya getiririz!) (Biz) onun parmak uçlarını (parmak izlerine varıncaya kadar) düzenlemeye (dünyadaki eski haline getirmeye) gücü yeteniz.”                 Parmak uçları denmesi, câlib-i dikkattir. Niçin? Parmak uçlarında ne var ki? Evet! Parmak uçlarında parmak izleri var! Bu âyetin nazil olduğu dönemde de parmak izlerinin va...

NUH TUFANI TÜM DÜNYAYI KAPSADI MI?

              Hûd Sûresi’nin 25. Ayetinden 48. Ayetine kadar Hz. Nûh’dan, gemisinden ve tufandan bahsedilir. Başka sûrelerdeki ayetlerle beraber bu sûredeki ayetlere toplu bakınca Nûh Tufanı’nın tüm dünyada olduğunu anlarız. Şöyle ki:             -Nûh as kavmi içinde 950 sene kalıyor. Hûd-40. Ayette belirtildiği üzerine Hz. Nûh’a pek az kişi iman etmişti. Bir oğlu ile diğer zevcesi bile iman etmemişti. Kavminin arasında bu kadar uzun yıllar kalmasına rağmen Hz. Nûh’a Hz. İbrahim ve Hz. Lût gibi başka insanların bulunduğu beldelere hicret etmesi emredilmemişti. Buradan anlaşılıyor ki insanlık henüz çoğalıp yayılmamıştı. Binaenaleyh Nûh Tufanı’nın başka masum insanların korunması amacıyla yerel olmasını mucip bir sebep gözükmüyor.             -İsrâ Sûresi’nin 3. Ayet meali: “(Ey) Nûh ile beraber (gemide) taşıdığımız k...