KUR’AN-I KERİM KONULARI: (B) İLE
BAŞLAYANLAR
BABA VEYA KARDEŞ KAFİRSE BİR
MÜSLÜMANIN DOSTU OLAMAZ!
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Ey iman
edenler! Eğer imana karşı küfrü tercih edip seviyorlarsa, babalarınızı ve
kardeşlerinizi dahi gerçek dostlar edinmeyin! Artık içinizden kim onları dost
edinirse, onlar zalimlerin tâ kendileridir.” Tövbe-23/189
BABALARIN SULBÜNE İŞARET VAR!
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Sizin
(insanlık) için bir müstevda’ (emânet yeri, yani Babaların Sulbü) vardır!”
En’âm-98/139
BABANIN EVLADA, EVLADIN BABAYA HİÇ
BİR FAYDASININ OLMAYACAĞI O GÜNDEN ÇEKİNİN!
Ey insanoğlu! Hesap verme zamanında,
o günde (kıyamette) ne baba evlâdına, ne de evlât babasına hiç bir fayda
vermez. Öyle ise herkes, bu dünyada başının çaresine baksın da hazırlıklı
gitsin! Lokman-33/413
BAĞ VURDU MU ALLAH VURUR, O’NUN GİBİ
HİÇ KİMSE BAĞ VURAMAZ!
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “O günde
(Ahirette) O’nun (Allah’ın) ettiği gibi kimse azap edemez; O’nun vurduğu bağ
gibi kimse bağ vuramaz!” Fecr-25,26/593
BAĞI KOPARAN
Fâsığın teki, akraba ve mü`minlerle
olan bağı koparır. Çünki, hodbin olduğundan bakar ki, akraba ve mü`minlerden
gelecek bir çıkarı kalmadı, hemen bağı koparır. Çünki bundan sonra bu nâdândan,
onlara bir şeylerin gitmesi gerekecek! Bu da işine hiç gelmez.“En iyisi bağı
koparmak” der; koparır atar! Bakara-27/4
BAĞI KOPARMA, DİYALOĞU KESME BUGÜNÜN
DÜŞMANINA! BAKARSIN YARIN DOSTUN OLUR
Bugün sana her ne kadar düşmanca
davransa da sakın bağı (diyaloğu) bütün bütün kesme! Bakarsın yarın senin
dostun oluverir. Hem müslümanın vazifesi barışı temin etmek değil midir?
Mümtehine-7/549
BAĞIRIRLAR MÜNAFIKLAR MÜ’MİNLERE: “BİZ
DE SİZİNLE BERABER DEĞİL MİYDİK?”
Kıyamet gününde ortalığı zifirî bir
karanlık basar. Allah mü’minlere bu karanlıktan kurtulmak için kılavuz bir nûr
gönderir. Münâfıklar, mü’minlerin bu nûrundan istifade etmek ister. Derken
aralarına bir sûr çekilir, bu sûrun bir kapısı vardır ve bu kapının iç tarafı
rahmet, dış tarafı ise azaptır. Bu sûr, münâfıkları mü’minlerden ayırınca
münâfıklar mü’minlere bağırırlar: “Biz
de sizinle beraber değil miydik?” Mü’minler de: “Evet, beraberdiniz! Fakat siz
fitne ile kendi canınızı yaktınız, mü’minlere hep felâket gelmesini gözleyip
durdunuz, hem Hak olan dininizde şüphelere düştünüz, bir takım kuruntular sizi
oyaladı. Nihayet Allah’ın emri ölüm geldi, o çok aldatıcı şeytan da sizi Allah
hakkında, Allah’ın affı ve keremi ile aldattı!” derler. Hadîd-14/538
BAĞIRSAKLARI PARAMPARÇA EDEN KAYNAR
SU İÇİRİLECEK O KAFİRLERE!
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Cennet
nimetlerinin içinde bulunanların hali, hiç o ateşte ebedi olarak kalan ve
kaynar su içirilen o kâfir kimseler gibi midir? O kaynar su ki, onların
bağırsaklarını paramparça etmiştir.” Muhammed-15/507
BAĞIŞLANMA VEYA AZAP
Allah, dilediği kimseyi bağışlar, dilediğine
de azap eder. Bakara-284/48
BAĞIŞLANMASINA SEBEPTİR, İMAN VE
SALİH AMEL KİŞİNİN
İman edip sâlih ameller, günâhkârların
bağışlanacağını, bağıştan da öte iyi bir nasiple (cennetle) nasiplendirileceği,
bildiriliyor. Hacc-50/337
BAĞIŞLANMAYA RABBİNİZDEN VE CENNETE
YARIŞIRCASINA KOŞUŞUN!
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Ey Benim
kullarım! Rabbinizin hoşnut olacağı ameller işleyerek) Rabbinizden bir
bağışlanmaya ve müttekiler için hazırlanmış, genişliği göklerle yer kadar olan
cennete yarışırcasına koşuşun!” Âl-i İmrân-133/66
BAĞIŞLAYICI OLMAK BİR ALLAH
TAVSİYESİDİR
Allah-ü Teâlâ Peygamber Efendimize
sav şöyle tavsiyede bulunuyor: “Öyleyse onların kusurlarını bağışla, onlar için
Allah’tan mağfiret dile!” Bu tavsiye, aslında Efendimizin şahsında tüm Ümmet-i
Muhammed’edir. Âl-i İmrân-159/70
BAĞIŞLAYIP EBEDİ KURTULUŞA ERDİRMEK
SADECE ALLAH’A AİT BİR HAK VE SIFATTIR
Kulunu bağışlamaya, böylece ebedî
saadete ermesine Ehil ve Hak sahibi olan, sadece Allah’dır. Allah’dan başka
kimsenin affı ile kurtuluş da mümkün değildir. Allah-ü Teâlâ, aff-ü mağfiret
eyleye! Müddessir-56/576
BAĞLAR Kİ ÇARDAKLI VE ÇARDAKSIZ
Çardaklı ve çardaksız bağları, meydana
getiren Allah’dır. Meyve verdiği zaman meyvesinden yiyin ve hasad edildiği gün
hakkını (öşrünü) verin ve isrâf etmeyin! Çünki O (Allah), isrâf edenleri
sevmez! En’âm-141/145
BAHÇENİN GÜZELİNE BENZEYEN TASADDUK
Allah’ın Rızasını kazanma maksadıyla
mallarını harcayanlarınn durumu tepedeki güzel bir bahçeye benzer ki yağan
yağmurla o bahçe meyvelerini iki kat verir. Hattâ o bahçeye hafif bir yağmur, bir
çisinti bile yetişir. Bakara-265/44
BAKARA SURESİ
2. Sûredir. Medine Dönemi’nde nâzil
olmuştur. 286 âyettir. Bakara-0/2
BAKARA SURESİ’NİN İLK AYETLERİNDEKİ
CÂLİB-İ DİKKAT ÖZELLİKLER
1.Ayetten 6. Ayete kadar olan bölüm, Mü`minlerden;
6.Âyetten 8.Âyete kadar olan bölüm, kâfirlerden; 8.Âyetten 21.Âyete kadar olan
bölüm ise münâfıklardan bahseder. Böylece insanların Allah katındaki değer
sıralaması, tasnif edilmiş oluyor. En üstte Mü`minler, en altta ise münâfıklar
yer alır. Münâfıkların özü, kâfirlik olduğundan, onlar, Ahirette kâfirlerle
beraber cehenneme gideceklerdir. Lâkin cehennemde münâfıkların yeri, kâfirlerden
daha aşağı tabakada olacaktır. Çünki Müslümanlara zararları daha çok olmuştur. Bakara-1,21/2
BAKARAYI, SIĞIRI NİHAYET KESDİLER
İsrailoğulları sığırı nihayet
kesdiler. Neredeyse bunu yapmayacaklardı. Lâkin helâk olmaktan korktular da
kesmeye mecbur oldular. Bakara-71/10
BAKIP DÜŞÜNMEYE VE İBRET ALMAYA
DAVET VAR!
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Hiç bakıp
düşünmezler mi göklerin ve yerin melekûtuna (İlâhi tasarrufâtın açıkça
göründüğü cihetine); Allah’ın yarattığı herhangi bir mahluktaki İlâhî
düzenlemeye; ve bari ecellerinin yaklaşmış olabileceği ihtimaline! O halde buna
(Kur’an’a) iman etmedikten sonra hangi söze iman edecekler ki!” A’râf-185/173
BAKIRIN ERİTİLEREK SANAYİDE
KULLANILMASI SÜLEYMAN (AS) İLE BAŞLAR
Allah-ü Teâlâ, mu’cize olarak bakırı
Süleyman as’ın güç ve kuvvet kazanması için kaynağından akıttı (yani erimiş
halde her kalıba girip âletlerin bir parçası oldu). Bu sûretle bakır, sanayideki
çok önemli yerini almış oldu. Sebe’-12/428
BAL ARISINA RABBİN ŞÖYLE VAHYETTİ,
İLHAM ETTİ
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Rabbin bal
arısına şöyle vahy (ilhâm) etti: “Dağlardan, ağaçlardan, ve insanların
kurdukları çardaklardan (kovanlardan) kendine göz göz evler (kovanlar) edin!
Sonra da her türlü meyveden ye de (bal yapmak için) Rabbinin sana
kolaylaştırdığı (ve ilhâm ettiği sanatını icra etmek için) belirlediği yayılma
yollarına gir! Onların karınlarından renkleri muhtelif bir şerbet çıkar ki, onda
insanlar için bir şifa vardır. Elbette bunda düşünen kimseler için (Allah’ın
kudret ve hikmetine) bir delil vardır.” Nahl-68,69/273
BALIĞIN KARNINDAKİ YUNUS GİBİ
SABIRSIZ OLMA, RABBİNİN HÜKMÜNÜ SABIRLA BEKLE!
Müşriklerin inanmamaktaki
temerrütleri karşısında Allah-ü Teâlâ, Peygamberimizi sabırlı olmaya davet
ederek şöyle buyuruyor: “(Habibim Ya Muhammed!) Sen, Rabbinin hükmünü sabırla
bekle! (kızıp da: ‘Ne haliniz varsa görün!’ diyerek Mekkeli’lerden ayrılma!) Ve
O balık sahibi (balığı denizaltı gibi kullanan Yunus) gibi olma! (Zira O,
kızıp, sabretmeyerek Allah’dan izinsiz olarak kavmini terketmişti, O’nun gibi
yapma!) Hani O, (başına gelenlerden sonra) dertli dertli Rabbine yalvarmıştı.” Kalem-48/565
BALIKÇILAR DENİZLERDE NASİBİNİZİ
ARAYINIZ!
“(Ey insanlar!) Rabbiniz, lütfundan
rızkınızı arayasınız diye denizde gemiler yürütür. Muhakkak ki, O’nun size
karşı merhameti pek çoktur.” İsrâ-66/287
BALIKLAR CUMARTESİ GÜNÜ SU YÜZÜNE
ÇIKARAK GELİYORLARDI
Allah-ü Teâlâ hürmetli kıldığı
Cumartesi=Sept gününde Yahudileri imtihan etmek için, o günde avlanması yasak
olan balıkları, su yüzüne çıkararak avlanma noktasına getiriyordu. Yahudilerden
pek çoğu, bu manzaraya dayanamayarak balıkları deniz suyuna bitişik havuzlarda
Cumartesi günü toplayıp hapsediyorlar, diğer günlerde de avlıyorlar, hürmeti
ihlal ederek haddi aşıyorlardı. Böylece haddi aştıklarından,imtihanı kaybediyor
ve azaba müstehak oluyorlardı. A’râf-163/170
BALLAR BALINI BULDUK ARTIK KOVANIMIZ
YAĞMA OLSA DA GAM YOK!
Firavun, iman eden, secdeye kapanan ve
“Harun ve Musa’nın Rabbine iman ettik!” diyen sihirbazlara, asıp kesmeli gayz
dolu tehditlerini savurunca, onlar da salâbet-i imaniyelerini ortaya koyarak: “bu
kadar açık delilleri gördükten sonra, artık mümkün değil, Rabbimizi bırakıp da
sana dönmeyiz! İstediğin hükmü ver, senin hükmün bu dünyada geçer! (Biz, ballar
balını (Hak’kı) bulduk, kovanımız (bedenimiz) yağma olsun! der gibi), Biz
Rabbimize iman ettik, Rabbimizin günâhlarımızı, bâhusus zorlayarak yaptırdığın
sihirbazlık günâhlarımızı bağışlayacağını umuyoruz, Allah’ın mükâfatı daha
hayırlı ve devamlıdır. Şehâdet şerbetini içmeye muntazırız!” dediler ve bir
zorbaya karşı dik duruşlarıyla geleceğin tüm yiğitlerine örnek oldular.
Tâhâ-72,73/315
BANA BIRAK ONLARI!
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Senin düşmanlarının hakkından Ben gelirim.
Onları Bana bırak! Ben onların ne dediklerini işitir, ne yaptıklarını da
bilirim. Mahzun olma!” Bakara-137/20
BANA BIRAK ŞU TEK OLARAK YARATTIĞIM
HERİFİ, VELİD BİN MUĞİRE’Yİ!
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Habibim Ya
Muhammed!) Sen Bana bırak (mal ve ailesiz) tek olarak yarattığım (şu herifi, Velîd
Bin Muğîre’yi)! Ona (kapladığı yerler dahi pek) uzun olan mal verdim, (her
işinde kendisine yardımcı hazır ve nâzır) oğullar verdim, dünya nimetlerinden
her türlü imkânı önüne serdim, (bu yetmiyormuş gibi) sonra aç gözlülükle
imkânları daha da artırmamı hırsla istiyor! Ama hayır! O, Bizim Âyetlerimize
karşı inatçı kesildi. Onu yakında sarp bir yokuşa sardıracağım (cehennemde
tepesine yetmiş yılda çıkabildiği, sonra da aşağı yuvarlandığı ateşten bir dağa
sardıracağım ki, bu hep böyle devam edecektir)! Müddessir-11,17/574
BARINAN HER ŞEY ALLAH’INDIR GECEDE
VE GÜNDÜZDE
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Gece ve
gündüzün içinde barınan şeyler de O’nundur (Allah’ındır). O, her şeyi işitir ve
bilir.” En’âm-13/128
BARIŞ İSTERSE DÜŞMAN, SEN DE BARIŞA
YANAŞ VE TEVEKKÜL ET!
“Eğer o düşmanlar, barışa yanaşırlarsa
Sen de barışa yanaş ve Allah’a tevekkül et! Çünki Allah, işiten ve bilendir.” Enfâl-61/183
BARIŞ İSTEYEN KALBLERİ ALLAH
BİRBİRİNE ISINDIRIR
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Hani siz
birbirinize düşman idiniz de Allah, kalblerinizi birbirine ısındırmıştı.” Bu
âyet-i kerime, Evs ve Hazreç kabileleri hakkında nâzil olan bir âyettir, fakat
hükmü, kıyamete kadar muvâzaalı olan müslümanlar hakkında geçerlidir. Malum, Evs
ve Hazreç kabileleri, 120 yıldır birbiriyle kavgalı iken müslüman oldular, barış
istediler ve azmettiler, Allah da onların kalblerini birbirine ısındırarak
birleştirdi de birbiriyle kardeş yaptı. Bu kardeşlikten, sonra koskocaman bir
“Ensâr” zuhur etti. Al-i İmrân-103/62
BARIŞ VE SELAMETE GİRİN!
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Ey İman
edenler, hepiniz toptan barışa, selâmete (esenliğe) girin (kavgaya, harb-ü
darbe değil)!” Bakara-208/31
BASİRET NİMETİ VERİLDİ
“Muhakkak ki size Rabbinizden
basiretler (kalb gözünüzle idrâk edebilme kabiliyeti, donanımı) gelmiştir. Artık
(bu kabiliyetle) kim gözünü açar görürse kendi lehine; kim de Hakkı
görmeyip batılı seçerse kendi aleyhinedir.” En’âm-104/140
BAST-I ZAMAN
Allah Uzeyr’i yüz yıl ölü olarak yatırdıktan
sonra diriltti ve sordu: “Ölü vaziyette ne kadar zaman kaldın?” Uzeyr cevap
verdi: “Bir gün veya daha az!” Yani yüzyıl bir güne, hattâ sayılı saatlere
sığdırılmış oldu. (Buna, Bast-ı Zaman denir.) Bakara-259/42
BAŞ EĞMİŞTİR YÜZLER, O KIYAMET GÜNÜNDE
HAYY-U KAYYUM ALLAH’A
Bütün yüzler, o kıyamet gününde Hayy
ve Kayyûm Allah’a baş eğmiştir. Zulüm yüklenip gelen kimse ise, gerçekten
perişan olmuştur, hüsrâna uğramştır. Tâhâ-111/318
BAŞA KAKMA YAPTIĞIN VE YAPACAĞIN
İYİLİKLERİ ÇOK GÖREREK!
Allah-ü Teâlâ: “Hem (yaptığın ve
yapacağın iyilikleri) çok görerek başa kakma!” buyurmaktadır. Bilhassa tebliğ
makamındaki zevât, muhatabına yaptığı iyilikleri, onun için katlandığı
fedakârlıkları o nankör çıksa bile başa kakmamalıdır, aksül amel tesiri yapar.
(Yaptığı iyilikleri başa kakarak amelini sıfırlayan nâdanlara duyurulur.) Müddessir-6/574
BAŞIBOŞ BIRAKILACAĞINI MI SANIYORSUN
EY İNSAN? HİÇ DE SANDIĞIN GİBİ DEĞİL!
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “İnsan, başıboş
bırakılacağını mı sanıyor?” (Hayır, her hali kayıt altındadır!) Kıyamet-36/577
BAŞINA GELEN ŞEYE NE ÜZÜL NE SEVİN!
ZİRA HER ŞEY ÖNCEDEN LEVH-İ MAHFUZ’DA YAZILIDIR
Allah-ü Teâlâ, başa gelen herbir
şeyin, daha yaratılmadan önce Levh-i Mahfûz’da yazılı olduğunu bildiriyor ki,
bu bir kaderdir, dolayısıyla elden çıkıp giden şeylere üzülmeyesiniz; Allah’ın
size nasip ettiği şeylerle de şımarmayasınız! Allah, övünüp duran, kibirli,
kendini beğenmiş kimseleri sevmez! Hadîd-23/539
BAŞINIZA GELENLER GÜNAHLARINIZ
YÜZÜNDENDİR
“İşte bu azap, ellerinizin takdim
ettiği şeyler, (daha önce işlediği günâhlar) yüzündendir. Yoksa Allah,
kullarına aslâ zulmetmez!” Enfâl-51/182
BAŞKASININ GÜNAH YÜKÜNÜ HİÇ KİMSE
YÜKLENMEZ
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Doğru yolu
seçen, kendisi için seçmiş olur; doğru yoldan sapan da kendi aleyhine sapmış
olur. Hiçbir kimse, bir başkasının günâh yükünü yüklenmez!” İsrâ-15/282
BATIL DAVA PEŞİNDE KOŞANLAR!
KIYAMETİN KOPACAĞI GÜN YANDINIZ GİTTİ!
Göklerin ve yerin mülkü (yönetimi)
Allah’ındır. Kıyametin kopacağı gün, bâtıl dava peşinde olanlar, o günde en büyük
kayba uğrayacaklardır. Câsiye-27/500
BATIL HAKK’I İPTAL ETMEK İÇİN UĞRAŞIR
AMA HAK BATILI İPTAL EDER
Müşrikler, Hakk dâvâ olan İslâm’ı
iptal için bâtıl temsiller getirirler ve gûya âyetleri cerh ederek emellerine
muvaffak olacaklarını sanırlardı. Allah-ü Teâlâ da Efendimize vahyederek
onların getirdikleri bâtıl temsilleri kökünden iptal ederdi. Böylece Hakk dâima
üstün gelir, batıl kökünden kazınır, zâil olur giderdi. Furkan-33/362
BATIL İLE HAK’KI YIKMAK İÇİN HER
ÜMMET ÇOK UĞRAŞMIŞTIR
Her ümmet, bâtıl ile Hakkı yok etmek
için çok uğraşmıştır; lâkin Hak, daima üstün gelmiş ve bâtıl yok olup
gitmiştir. Mü’min-5/466
BATILA DALSIN OYNASINLAR SEN ONLARI
KENDİ HALLERİNE BIRAK HABİBİM YA MUHAMMED!
Allah-ü teâlâ buyuruyor: “(Habibim
Ya Muhammed!) Sen, onları kendi hallerine bırak da va’d olunageldikleri gün
(ecellerinin yettiği gün) gelinceye kadar bâtıla dalsınlar, oynasınlar!
Meâric-42/569
BATILI HAK İLE NİÇİN
KARIŞTIRIYORSUNUZ?
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Ey Ehl-i
Kitap! Siz, niçin Hakkı bâtıl ile karıştırıyorsunuz? Hem bildiğiniz halde niçin
Hakkı gizliyorsunuz?” Âl-i İmrân-71/58
BATILI HAKKA KARIŞTIRMAYIN!
Siz ey İsrailoğulları, Hakkı bile
bile bâtıl ile karıştırmayın! Hem Hakkı gizlemeyin, büyük vebal altında
kalırsınız! Bakara-42/6
BATIN ALLAH’DIR
Allah,her şeyin dışında, yanında
olduğu gibi her şeyin içinde,derûnunda da var olandır. Öyle ki, her şeye kendi
zerresinden, atomundan daha yakındır. Kalblerin künhünde, en derin yerindeki
sessiz meyelanları dahi bilir, o kadar bâtındır Allah! Hadîd-3/536
BAYRAM NAMAZLARI HUTBESİNDE İKTİBAS
EDİLEREK OKUNAN AYET
“Her türlü hamd, O Allah’a mahsustur
ki, çocuk edinmemiştir; hem hâkimiyetinde Kendisine hiçbir ortağı olmamıştır;
Âcizliği olmadığından hiçbir yardımcının desteğine muhtaç olmamıştır. Artık
O’nu tekbir getirerek yücelt!” İsrâ-111/292
BEBEĞİN ANNE SÜTÜNDEN NE ZAMANA
KADAR EMME HAKKI VARDIR?
Allah-ü Teâlâ, bebeğin anne karnında
kalması ile sütten kesilmesini 30 ay olarak belirlemiştir. Buna göre bebek
normalde 9 aylık iken dünyaya gelirse 21 ay; 8 aylıkken dünyaya gelirse 22 ay;
7 aylıkken dünyaya gelirse 23 ay anne sütünden emmeye hakkı vardır. (Bu asgarî
hakkıdır, normalde iki yıl emzirilir.) Ahkâf-15/503
BEBEK İSA, (AS)DİLE GELDİ KONUŞTU
Derken, Annesini iffetsizlikle itham
eden kavmine karşı kundakdaki Bebeğin (İsa as’ın), dile gelerek konuştuğunu
Allah-ü Teâlâ, şöyle haber veriyor: “Şüphesiz ki Ben, Allah’ın kuluyum (oğlu
değil); O, Bana kitabı (İncili) verdi ve Beni peygamber yaptı. Hem nerede olsam
Beni mübârek kıldı; Yaşadığım müddetçe Bana namazı ve zekatı farz kıldı. Anneme
saygılı, hayırlı bir evlât kılıp Beni aslâ zorba, bedbaht ve hayırsız
biri yapmadı. Doğduğum gün de, öleceğim gün de, kabirden kalkıp
dirileceğim gün de selâm üzerime olsun!” Meryem-30,33/306
BEBEK MUSA (AS) İÇİN ALLAH
İNSANLARIN GÖNLÜNE SEVGİ VAKFETTİ
Bebek Musa as için Allah, insanların
gönlüne öyle bir sevgi bırakmıştı ki, O’nu görüp de meftun olmayan yoktu.
Çocuğu olmayan, çocuk sevgisi nedir bilmeyen gaddar Firavun’un bile bebek Musa
as’a bir sevgisi hâsıl oldu. Yoksa bebek Musa’nın en küçük bir şüphe ile
öldürtülmesi işten bile değildi. Allah ise, müşâhedesi altında yetiştirilsin
diye en azgın düşmanının gönlüne böyle bir sevgi bırakmıştı. Tâhâ-39/313
BEBEK MUSA (AS)I ALLAH BİR CİLVE-İ RABBANİ
İLE ANNESİNE KAVUŞTURDU
Bebek Musa as’ı takip eden, O’nun
sarayda olduğunu bilen kız kardeşi, (hiçbir kadından süt emmeyen bebek Musa
için) annesini önerdi. Böylece Allah’ın lütfu ile annesi, oğluna kavuştu ve gözü
aydın oldu. Tâhâ-40/313
BEBEK MUSA (AS)I DENİZE, NİL NEHRİNE
BIRAKMASINI ALLAH ANNESİNE İLHAM ETTİ
Firavun, İsrailoğullarının doğan her
erkek çocuğunu öldürttüğü için, bir İsrailoğlu olarak dünyaya gelen bebek Musa
da öldürülecekti. Allah, Musa as’ın annesine: “Çocuğu bir sandık içinde denize
(Nil nehrine) bırak! Deniz O’nu sâhile atsın, Bana da, O’na da düşman biri
(Firavun) O’nu alsın!” diye ilhâm etti. Tâhâ-38,39/313
BEBEK MUSA IRMAKTA SANDIK İÇİNDE
GİDERKEN O’NU ABLASI ADIM ADIM İZLEDİ
Hz.Musa doğunca, Firavun tarafından
öldürülmesini önlemek üzere annesi (vahy ile ne yapacağı bildirildikten sonra)
O’nu kundakladı, bir sandığa yerleştirdi ve Nil Nehri’ne bıraktı. Ablasına da
dedi ki: “Sen, kimseye çaktırmadan çocuğun izini takip et!” Böylece ablası,
uzaktan çocuğu saraya kadar takip etti. Kasas-11/385
BEBEK MUSA’YI IRMAKTAN ÇIKARARAK
YANLARINDA BÜYÜTMELERİNİ BAŞINA KAKTI FİRAVUN
Musa as, peygamber olduktan sonra
kardeşi Harun as ile Hakk’a da’vet ve İsrailoğullarının Kendileriyle
beraber gönderilmesi üzerine Firavun’a gittiklerinde o, alaylı alaylı şöyle
dedi: “Aaa! Sen, şu bebekken alıp yanımızda büyüttüğümüz değil misin? Ömrünün
nice yıllarını yanımızda geçirmedin mi? Sonunda o yaptığın işi de yaptın! (Yani
bizden bir genci öldürdün!) Yok, yok sen nankörün tekisin!” Şuara-18,19/366
BEBEK MUSA SUDA SANDIK İÇİNDE
BULUNDUĞUNDA O’NUN KİMDEN OLDUĞU BİLİNİYORDU
Bebek Musa as, Nil Nehri üzerinde
bir sandık içinde bulunup çıkarıldıktan sonra Firavun’un hanımının: “Öldürmeyin O’nu!” demesi, bebek Musa’nın bir
İsrailoğulları çocuğu olduğunu isbat eder. Muhtemelen, ‘nasıl olsa kimse
görmedi ve bilmiyor’ mülâhazası, bir de Firavun’un hanımının gönlünün bebeğe
kaynaması, çocuğu olmayan Firavun’un evlâtlık edinme fikri ile Firavun O’nun
hayatını bağışlamıştır. Kasas-9/385
BEBEK MUSA HİÇBİR SÜT ANNEYİ EMMEDİ TA
KENDİ ANNESİ GELDİ DE O’NU EMDİ
Allah-ü Teâlâ, daha ilk günden
itibaren bebek Musa’ya süt emzirmek isteyen kadınlardan hiçbirinin sütünü
emdirmedi. Bu durumu öğrenen ve sarayda hizmetli olan ablası oradakilere: “O’na
güzelce bakabilecek, O’nun iyiliğine olan her şeyi yapabilecek bir aileyi size
tavsiye etmemi ister misiniz?” dedi. Böylece Allah, O’nu annesine kavuşturdu
ki, gözü aydın olsun, üzülmesin ve Allah’ın va’dinin gerçek olduğunu, fakat
insanların çoğunun bunu anlamadığını bilsin! Kasas-12,13/385
BEBEK MUSA’NIN FİRAVUN’UN ELİNE
GEÇMESİ ANNESİNİ NEREDEYSE ÇILDIRTATACAKTI
Bebek Musa as, sandık içinde Nil
Nehri akıntısıyla, ablası gözetiminde, nihâyet saraya geldi. Firavun ailesi,
O’nu yanlarına alınca Hz.Musa’nın annesinin aklı başından gitti. Allah-ü Teâlâ,
“Biz, va’dimize inananlardan olması için annesinin kalbine sabır kuvveti
vermeseydik, neredeyse işi açığa vuracak, O’nun kendi çocuğu olduğunu
söyleyecekti” buyurarak Hz. Musa’yı Firavun’un şerrinden ekstra bir Cilve-i
Rabbânî ile muhafaza ettiğini beyân ediyor. Zira deşifre olsaydı, çocuğun yaşama
şansı hiç yoktu. Kasas-10/385
BEBEK MUSA’YI NEHİRDEN ÇIKARIP
YANLARINA ALDILAR
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “
Firavun’un ailesi, O’nu (bebek Musa’yı nehirde bulup) yanlarına aldılar.
Bilmiyorlardı ki, ileride başlarına bir dert, bir düşman olacak ve köklerinin
kazınmasına sebep olacak birini bağırlarına bastılar. Gerçekten Firavun,
(veziri) Haman ve orduları, yaptıkları bütün işlerde yanılıyorlardı.” Kasas-8/385
BEBEK MUSA’YI SUDA SANDIKTA BULAN
FİRAVUNUN HANIMI SEVİNÇ ÇIĞLIKLARI ATTI
Firavun’un hanımı (Muhtemelen Hz. Âsiye
vâlidemiz), ırmakta, sandık içinde buldukları bebek (Musa’ya) kalbleri kaynadı
(Allah, onları O’na âşık etti). Onu sandıktan çıkardı ve kocasına (Firavun’a):
“Bana da sana da göz aydınlığı bir çocuk! Öldürmeyin O’nu, olur ki bize fayda
sağlar, bakarsın onu evlât da ediniriz!” dedi. (Firavun’un çocuğu olmuyordu, epterdi.
Kadının fendi Firavun’u bile yendi de) onlar (Firavun ve avânesi), işin
farkında değillerdi. (Kader, Firavun’un kötü âkıbetini örmeye başlamıştı
çoktan.) Kasas-9/385
BECERİKSİZİN TEKİ İLE MAHİR Mİ MAHİR
OLAN, HİÇ BİR TUTULUR MU?
Allah, size bir temsil getiriyor:
Bir tarafta hiçbir şeye gücü yetmeyen, başkasının mülkü olmuş bir köle ile;
öbür tarafta kendisine tarafımızdan bol bol rızık ve imkân nasib ettiğimiz bir
zat ki o maldan gizli açık dilediği gibi sarf ediyor, bunlar hiç birbirine eşit
olurlar mı (ki siz âciz putları, her şeye kâdir olan Allah ile bir
tutuyorsunuz)? Allah, ikinci bir temsil getiriyor: İki kişi var; birisi dilsiz,
hiç bir şey beceremez, efendisine sadece bir yük! Onu ne tarafa gönderse hiçbir
hayır getirmez. Şimdi hiç bu zavallı ile, hakkı hakikatı bilen, adâleti dile
getirip gerçekleştiren, dosdoğru bir yol üzere olan kimse bir olur mu, eşit
tutulur mu (ki putları, nihâyetsiz ihsân ve kudret sahibi Allah ile bir
tutuyorsunuz)? Nahl-75,76/274
BEDBAHTIN TEKİ, NASİHAT DİNLEMEZ,
ANUT VE DİKKAFADIR AMA ATEŞE GİRECEĞİNİ DE BİLE!
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “En bedbaht
olan ise ondan (nasihattan, Dînin tebliğinden) kaçınır ki o, en büyük ateşe
girecektir! Sonra orada ne ölür ne de (rahatça) yaşar!” (Dînin tebliğinden
kaçmak, hem kendi iradesi ile Hakk’a kulak tıkamak, hem de başkalarına kötü
örnek olarak firârîler çığırını açmak demektir ki, bu da şeytanın sıfatıdır. Dînî
tebliğe kulak vermek bir vecibedir, çünki hayat, Dîn içindir.) A’lâ-11,13/591
BEDDUA EDEBİLİR Mİ BİR MÜSLÜMAN?
Allah-ü Teâlâ, münâfıklar için
“Allah gebertsin! Allah belânızı versin!” demiştir. Allah-ü Teâlâ’nın bu
kelâmına istinaden lâftan sözden anlamayan, mazarratlığında ısrar eden
şerirlerin şerrinden korunmak için, onların aleyhinde (bed) duâ edilebilir. Münâfikûn-4/553
BEDDUA EDERKEN NELERE DİKKAT
ETMELİDİR?
Bedduâ etmeden önce on değil, belki
yüz düşünmeli, sonra bedduâ etmeli. Şöyle ki: 1-Bedduâ edildiğinde ağızdan
çıkan sözler, havada buharlaşıp kaybolmaz; bedduâya muhatap şahıs buna müstahak
ise bedduâ onu vurur, yok değilse, döner gelir bedduâ edeni vurur. 2-Bazı câhil
anne babalar, çocukları için, “geri zekâlı, manyak, serseri, hayvan, aptal...”gibi
lâkırdılar kullanırlar. Halbuki bunlar, bilmeden çocuğa edilmiş bedduâlardır.
Sonra çocuk, bu lâkırdılardan biri ile muttasıf olunca bu sefer: “Ben buna
haram da yedirmedim ama, bu çocuk niye böyle oldu!” diye bir de kadere taş
atar, ayrı bir hata işler. 3-Hz. İbrahim, Hz. İsa gibi Büyükler, kızdıkları
kimseler için: “Allahım! Sen bunları cezalandırırsan,bunlar senin kullarındır;
yok, affedersen Sen Erham-ür Rahimîn’sin!” demişlerdir. Bizim de edeceksek, böyle
bedduâ etmemize yeşil ışık yakılmaktadır. Tebbet-1/603
BEDDUA ETMEK İSLAMDA VAR MIDIR?
Bedduâ, zulme maruz kalan birinin, kendi
gücü ile alamadığı hakkını, alabilmek adına Ahkem-ül Hâkimîn Allah’ın adâlet
makâmına sözlü olarak arz ettiği dilekçesinin adıdır. Allah-ü Teâlâ bu sözlü
dilekçeyi mutlaka değerlendirir. Genelde hukuksuzluk az ise adâlet, dünyada
tecelli eder, zalim yaptığının cezasını çeker. Hukuksuzluk pek büyükse, cezanın
dünyada çekilmesine zalimin ömrü ve malı kifayet etmiyorsa, bu tür cezalar
genelde Ahirete bırakılır, bazen ibret olması için kısmen dünyada da cezasını
görebilir. Bed duâ, adı üzerinde kötü duâdır. Zalimin cezalandırılmasını
Allah’dan talep etmektir. Eğer haksızlık yapan iman sahibi biriyse, yaptıkları
ya affedilmeli, ya da affedilemeyecek kadar yara derinse cezasını dünyada
çekmesi için bedduâ etmeli, cehenneme gitmesi için bedduâ etmemeli. Zira bir
kişinin cehenneme gitmesinde hiç kimsenin bir menfaati olamaz. Ceza dünyada
çekilirse hiç olmazsa ibret-i âlem olur da başka zalimlerin bazı hevesleri
kursaklarında kalır. Cezaların dünyada çekilmesi, hem zalim adına, hem mazlum adına
iyi bir şeydir. Allah-ü Teâlâ: “Ebu Leheb’in iki eli (yani tüm gücü) kurusun, kurudu
da!” Âyet-i Kerîmesi ile bedduânın edilebileceği kapısını bize açmıştır. Tebbet-1/603
BEDDUA ETTİ NUH AS KAVMİNE
Nûh as, 950 yıl yaşamasına karşın
kendisine bir avuç insan inanmıştı (o da kendi aile efradından). Bu kadar
inatçı, alaycı,’ Nûh deyip peygamber demeyen’ azgın kavmine, daha artık sabrı
kalmadığından bedduâ etti de şöyle şöyle dedi: “Ya Rabbi! Kavmim, birçoklarını
şaşırtıp sapıttılar. Madem ki böyle yaptılar Sen de o zalimlerin şaşkınlığını
artır da artır! Yeryüzünde dolaşan bir tek kâfir bile bırakma! Çünki bırakırsan
o kefereler, Senin kullarını, Senin yolundan çıkarırlar da sapıtırlar ve sadece
kendileri gibi günahkâr, azgın kâfirlerden başkasını doğurmazlar (doğurduğu bu
veletleri, kendileri gibi yetiştirirler)!” Hasılı Allah-ü Teâlâ, bu büyük
peygamberinin bedduâsını kabul etti de suçları sebebiyle ne kadar kâfir varsa
hepsi de tufanda suda boğuldular ve cehennemi boyladılar. Allah’ın bu gazabı ve
azâbına karşı kendilerine yardım edecek bir tek kimse dahi bulamadılar. Nûh-24,27/570
BEDDUAY-I MUSA AS
Musa as, Firavun ve avânesi hakkında
şöyle beddua etti: “Ey Yüce Rabbimiz! Sen, Firavun ile avânelerine dünya
hayatında muazzam zinet, haşmet ve servet verdin! Rabbimiz! İnsanları neticede,
Senin yolundan saptırsınlar diye mi onlara bu imkanı verdin? Rabbimiz! (O azgın
kâfirlerin) mallarını mahvet, sil süpür onların servetlerini ve kalblerini şiddetle
sık! Belli ki o azâbı görmedikçe onlar imana gelmeyecekler.” (Önemli not: Bir
peygamberin muhataplarının iman etmemeleri yönünde duası söz konusu olamaz, zira
peygamberin asli görevi, iman kazandırmaktır. Musa as’ın buradaki Firavun ve
avânesinin servet ve saltanatının zir-ü zeber olmasını istemesinin hikmeti şu
olabilir: Servet ve saltanat, rahatlık, dünyanın kendine bakan yüzü, insanları
dünyevîleştiriyor, dünya zevk ve eğlencesine gark ediyor. Bu da dini mesajların
algılanmasına perde oluyor, hattâ dinden bahsedilmesi, rahatsızlık sebebi
oluyor, koyu bir gaflet bataklığına batmış oluyor. Musa as, işte o
muhataplarının bu bataklıktan ancak o servet-ü sâmanlarının ellerinden alınmasıyla
uyanacaklarına hükmederek böyle bir beddua ediyor ki yerden göğe kadar haklıdır.)
Yunus-88/217
BEDDUAY-I MUSA’YI ALLAH-Ü TEALA
KABUL ETTİ
Allah-ü Teâlâ, Hz. Musa’nın, Firavun
ve avânesi hakkındaki bedduasını kabul ederek şöyle buyurdu: “Şüphesiz ikinizin
de duası, (onların küfürdeki ısrarları sebebiyle) kabul edildi. Dürüst olmaya
devam edin, müstakîm olun ve sakın hakikatı bilmeyenlerin yoluna tabi olmayın!”
Yunus-89/218
BEDEVİLER KÜFÜR VE NİFAKTA ŞEHİRDEKİLERDEN
DAHA ŞİDDETLİDİRLER
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Bedeviler
(toplu yaşamaya dâir kültürleri az gelişmiş göçebe Araplar), küfür ve nifâk
cihetiyle şehirde (yaşayanlar)dan daha şidetli, Allah’ın Resûlüne indirdiği
hükümleri tanımamaya daha yatkındırlar. Allah her şeyi bilir, tam hüküm ve hikmet
sahibidir.” Tövbe-97/201
BEDEVİLER HUDEYBİYE SEFERİNE KATILMAMALARINA
BAHANE UYDURUYORLARDI
Hudeybiye seferine katılmayan
(Eslem, Cüheyne, Gifar, Eşca’ gibi kabilelerden) bedeviler, Efendimize sav
gelip: “Bizi mallarımız ve ailelerimiz oyaladı da o nedenle katılamadık, ne
olur bizim için Allah’dan mağfiret dile!” dediler. Halbuki onlar, dilleriyle
kalblerinde olmayanı söylüyorlardı. (Yani yalan söyleyip bahâne
uyduruyorlardı.) Allah-ü Teâlâ da onlar hakkında şöyle ferman etti: “De ki:
Şimdi Allah, hakkınızda bir zarar veya bir fayda vermek isterse kim O’na karşı
koyup engelleyebilir? Hayır! İş, sizin iddia ettiğiniz gibi değil! Allah, her
şeyden haberdâr olduğu gibi, sizin sefere katılamayışınızın gerçek sebebinden
de haberdârdır. Siz Peygamber ve mü’minlerin (müşrikler tarafından öldürülüp
artık) bir daha ailelerine geri dönmeyeceklerini sanmıştınız. Bu hayat,
kalblerinizde süslendi püslendi de onlar hakkında kötü zan ile zanda
bulundunuz! Bununla da siz, helâke müstehak bir topluluk oldunuz! Kim Allah’a
ve Resûlüne inanmazsa bisin ki Biz, kâfirlere alevli ateşler hazırladık.” Fetih-11,13/511
BEDEVİLERE YENİ BİR ÇAĞRI YENİ BİR
FIRSAT İTAAT EDENE AZIK DÖNEKLERE PEK YAZIK!
Allah-ü Teâlâ, Efendimize buyuruyor:
“O Hudeybiye Gazâsına katılmayan bedevilere de ki: Siz yakında çok şiddetli
savaş ehli bir milletle (Müseylimet-ül kezzâb’ın kavmi Hanifeoğulları veya İran
Sâsânileri ya da Romalılar ile) savaşmaya çağrılacaksınız. Onlar teslim olup
boyun eğinceye kadar savaşacaksınız. Eğer bu sefer itaat ederseniz, Allah size
pek güzel bir mükâfat verir (işte size fırsat)! Eğer bundan önce (Hudeybiye
seferinde yaptığınız gibi ) arkanızı döner, cihâddan kaçarsanız O, size gayet
acı bir azap verir.” Fetih-16/512
BEDEVİLERİN BİR KISMI SAMİMİ
MÜSLÜMANDIRLAR
Allah-ü Teâlâ buyuruyor:
“Bedevilerden öyleleri de vardır ki, Allah’a ve Ahiret gününe iman eder. Allah
yolunda harcamasını, Allah’a yakın olmaya ve Resûlünün dualarını almaya vesile
sayar. Bilesiniz ki bu, onlar için Allah’a yakınlık vesilesidir. Allah onları
rahmet diyarı olan cennete yerleştirecektir. Şüphesiz ki Allah Ğafûr ve
Rahîm’dir.” Tövbe-99/201
BEDEVİLERİN BİR KISMI MENFAAT
MÜSLÜMANIDIRLAR
Allah-ü Teâlâ buyuruyor:
“Bedevilerin (toplu yaşamaya dâir kültürleri az gelişmiş, göçebe Arapların) bir
kısmı, Allah yolunda harcamasını angarya ve ziyan sayar, bundan kurtulmak için
başınıza türlü türlü belâlar gelmesini gözler.O belâlar, kendi başlarına olsun!
Allah işiten ve bilendir.” Tövbe-98/201
BEDİR ASHABININ KIYMETİNİ ALLAH
TAKDİR ETMİŞTİR
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Eğer Allah
tarafından Ashab-ı Bedr’in bağışlandığına dair önceden verilmiş bir yazı
(kaderin hükmü) olmasaydı, esirlere bedel olarak aldığınız fidyeden dolayı
elbette size pek büyük bir azap dokunurdu.” Enfâl-68/184
BEDİR NE Kİ, ONLARA ASIL AZAP
AHİRETTEDİR!
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Hayır!
Onlara va’dolunan asıl azap vakti, kıyamettir; çünki kıyamet, daha dehşetli ve
tarif edilemeyecek kadar daha acıdır! Müşrikler, tam bir dalâlet ve çılgınlık, hem
de çılgın bir ateş içindedirler.” Kamer-46,47/529
BEDİR SAVAŞI ESİRLERİNİ FİDYE
KARŞILIĞI SERBEST BIRAKMANIZ İSABETSİZ OLMUŞTUR
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Bir
Peygamberin, yeryüzünde zafer kazanıp küfrü zelil kılmadıkça esirler edinip
onları fidye karşılığında serbest bırakması, uygun düşmez. Siz (Ey Sahabeler!
İstişârede fidye alalım demekle), dünya metaını istiyorsunuz. Allah ise Ahireti
kazanmanızı istiyor.” (Allah-ü Teâlâ burada, Efendimizin içtihadını yanlış
bulduğunu söylemiyor, belki ‘Sen güzeli tercih ettin ama en güzeli bu değildi’ diyor.
Bununla beraber kıyamete kadar Efendimizin makâmına saygı olsun diye Yüce
Allah, en güzelle ‘öldürülmeleri ile’ değil de, güzelle ‘fidye karşılığı
serbest bırakılmalarıyla’ hüküm verilmesinden râzı oluyor.) Enfâl-67/184
BEDİR SAVAŞI ESNASINDA GÖKTEN SU
İNDİRMESİNİN HİKMETİ
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Allah,
sizi temizlemek, şeytanın pisliğini, vesvesesini sizden gidermek, kalblerinize
kuvvet vermek ve savaş meydanında ayaklarınızı sâbit kılmak için gökten
üzerinize su indiriyordu.” Enfâl-11/177
BEDİR SAVAŞI ESNASINDAKİ HAFİF BİR
UYKUNUN VERİLİŞ HİKMETİ
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Düşman
korkusundan gözünüze uyku girmediği için o vakit (Bedir Savaşı esnasında)
Allah, inayeti ile güven ve sükunet vermek için sizi hafif bir uykuya
daldırıyordu.” Enfâl-11/177
BEDİR SAVAŞI ÖNCESİ ASHAB-I KİRAMDAN
BAZILARININ EFENDİMİZE MA’RUZATLARI
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Hak ortaya
çıktıktan (cihâd gerekli kılındıktan) sonra onlar, sanki göz göre göre ölüme
sevkediliyorlarmış algısı ile bu hususta Seninle münâkaşa ediyorlardı (yani
istişârenin hakkı olan görüşlerini ve ma’rûzatlarını arz ediyorlardı, yoksa
Allah Resûlüne muhâlefet söz konusu değildir). Enfâl-6/176
BEDİR SAVAŞI ÖNCESİ KERVAN
VURULACAKTI, SAVAŞ EMREDİLDİ
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Rabbin
Seni evinden Hak uğruna (dâvan adına) çıkarmıştı da, (sadece kervan için çıkıp,
bir cihâd emriyle karşılaşınca) doğrusu mü’minlerden bir kısmı, buna gerçekten
isteksizlerdi.” Enfâl-5/176
BEDİR SAVAŞI ALLAH’IN YARDIMIYLA
KAZANILMIŞTI
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Daha zayıf
olmanıza rağmen Allah, size yardım etti de Büyük Bedir Savaşını kazandınız. Öyle
ise (bu zafere nefislerinizin sahip çıkmasından ürpererek) Allah’dan sakının, tâ
ki şükredesiniz!” Bu şükür kıyamete kadar ümmet üzerine bir borçtur. Zira
Bedir’de savaş kaybedilseydi, İslâm, o tarihte biter ve kıyametin kopması da
vâcip olurdu. Bedir, bu bakımdan çok büyüktür. Al-i İmrân-123/65
BEDİR SAVAŞINDA COĞRAFİ KONUM İLE STRATEJİK
KONUMU AÇIKLAYAN AYET
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Hani Bedir
Savaşı günü ey Müslümanlar!: 1-Siz vadinin (Medine’ye) yakın (savaşa
elverişsiz, kumluk ve susuz) kenarında idiniz; onlar (müşrikler) de uzak
tarafında (savaşa müsâit bir mevkide) idiler. 2-Kervan ise (aleyhinizde olarak)
sizden daha aşağıda (deniz sahilinde) idi. 3-Eğer (savaşmak üzere belli bir yer
için) sözleşmiş olsaydınız, anlaştığınız yer hususunda ihtilâfa düşerdiniz.
4-Allah, ezelî ilminde hükmedilmiş bir işi yerine getirmek için sizi onlarla
karşı karşıya getirdi ki, helâk olan (müşrikler) apaçık bir delile göre
(şartlar tamamen lehlerine olduğu halde mağlup olup) helâk olsun; yaşayan
(mü’minler) de apaçık bir delile göre (şartların tamamen aleyhlerinde olmasına
rağmen Allah’ın yardımı ile gâlip geldiklerini görerek) yaşasın! Çünki Allah
her şeyi hakkıyle işitir ve bilir.” Enfâl-42/181
BEDİR SAVAŞINDA MEKKE MÜŞRİKLERİNİN
HEZİMETE UĞRAYIP KAÇACAKLARI HABER VERİLDİ
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Yoksa
onlar (Mekkeliler) biz birbirimize yardım eden muzaffer bir topluluğuz!” mu
diyorlar? O topluluk yakında bozguna uğratılacak ve arkalarını dönüp
kaçacaklardır.” Kamer-44/529
BEDİR SAVAŞINDA ŞEYTAN MÜŞRİKLERE ÖYLE
BİR MADİK ATTI Kİ SORMAYIN!
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Hani Bedir
günü, şeytan onlara (müşriklere) yaptıkları işi güzel gösterip şöyle demişti:
‘Bugün insanlardan size gâlip gelecek kimse yoktur. Ben de yanınızdayım!’ Fakat
iki ordu birbirini görünce gerisin geri dönüverdi ve şöyle dedi: ‘Ben, sizden
uzağım, ben sizin göremediğiniz şeyleri (melekleri) görüyorum, ben Allah’dan
korkarım! Çünki, Allah’ın azabı pek şiddetlidir.” Enfâl-48/182
BEDİR YA DA KERVANDAN BİRİSİNE SİZİ
GALİP GETİRECEĞİ VA’Dİ
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “O vakit
Allah, size iki taifeden (silahsız Ebu Süfyan kervanı veya silahlı Bedir
ordusundan) birinin sizin olacağını va’d ediyordu.” (Nitekim daha büyük tâife
olan Bedir Zaferi gerçekleşti.) Enfâl-7/176
BEDİR YETMEZ KAFİRLERE, BİR DE
CEHENNEM AZABI VARDIR
Allah buyuruyor: “İşte ey kâfirler!
Bunu gördünüz ya, şimdi haydi tadın bunu! Kâfirlere ayrıca bir de cehennem
azabı vardır.” Enfâl-14/177
BEDİR’DE ALLAH HER İKİ ORDUYU
BİRBİRLERİNİN GÖZLERİNDE AZ GÖSTERİYORDU
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Bedir’de
karşılaştığınız zaman Allah sizin gözlerinizde onları az gösteriyordu (ki
moraliniz çok yüksek olsun); sizi de onlara az gösteriyordu ki takdir ettiği
işi yerine getirsin. (Yani müşrikler, pür heves savaşa dalsın da yetmiş kadar
azgını, kırılıp gitsin! Bir yetmiş kadarı da esir olsun ki, müşriklerin kolu
kanadı kırılmış olsun!) Nihai karar ve yürütme O’na (Allah’a) aittir.”
Enfâl-44/181
BEDİR’DE ALLAH, PEYGAMBERİMİZE
RÜYASINDA MÜŞRİK ASKERLERİNİ AZ GÖSTERDİ
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “O zaman, Allah
Sana uykunda gözüne onları (müşrikleri) az gösteriyordu. Eğer onları Sana çok
gösterseydi, paniğe kapılır, emir ve kumanda konusunda ihtilâfa düşerdiniz.”
Enfâl-43/181
BEDİR’DE KAFİRLER, MÜSLÜMANLARI
KENDİLERİNİN İKİ KATI OLARAK GÜRDÜLER
Büyük Bedir Muharebesi’nde Allah,
müşriklere Müslümanları iki katları kadar fazla gösterdi. Allah, dilediğini
yardımıyla destekler. Halbuki Müslümanlar, müşriklerin üçte biri kadardılar. Mânevi
gözü açık olanlara bunda alınacak ibret vardır! Âl-i İmrân-13/50
BEDİR’DE MÜNAFIKLARLA KALBLERİNDE HASTALIK
OLANLAR NE DİYORLARDI?
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “O zaman
münâfıklar ve kalblerinde hastalık bulunanlar, sizin için diyorlardı ki: ‘Bu
müslümanları dinleri aldatmış! (Yani bunların yaptığı çılgınlıktan başka bir
şey değildir’ diyorlardı.) Halbuki kim Allah’a güvenip dayanırsa, Allah ona
yeter! Allah, Azîz’dir, Hakîm’dir.” Enfâl-49/182
BEDİR’DE ÜÇ BİN MELEK İNDİ İSLÂM
ORDUSUNUN İMDADINA
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Habibim
Ya Muhammed!) O vakit (Bedir Savaşı esnasında) Sen, mü’minlere: ‘Rabbinizin
indirdiği üç bin melek ile yardım etmesi, size yetmez mi?’ diyordun.” Al-i
İmrân-124/65
BEHİRAH, SAİBEH, VESİYLEH, HAM
MESELELERİ
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Allah, ne
behîrah, ne sâibeh, ne vesıyleh, ne de hâm diye bir şey bildirmemiştir. O
kâfirler, bu inançlarını Allah’a mal ederek, O’na iftira etmişlerdir. Onların
ekserisinin akılları ermez!” (Câhiliye Arapları, beşincide dişi doğuran deveye
behîrah; putlara verilerek serbest bırakılan deveye sâibeh; biri erkek diğeri
dişi ikiz doğuran deve veya koyuna vesıyleh; on nesli dölleyen erkek deveye de
hâm, derlerdi.) Mâide-103/123
BEKAA VADİSİ DE BA’L PUTU SAYESİNDE
KUR’AN-I KERİM’DE YERİNİ ALMIŞTIR
Ba’l, Lübnan’da Bekaa vâdisi merkez
olmak üzere tâ Mısır’a kadar olan bölgenin eski zamandaki adıdır. Ba’l Bek, Bekaanın
Ba’l’i anlamına gelir. Bugün de orada “Baalbek” adında bir yerleşim yeri
bulunmaktadır. Ba’l adı ile Babil’den Mısır’a kadar olan geniş bölgede önceleri
Allah’a ibâdet edilse de halk, sonraları şaşırmış ve Ba’l adında bir puta
taparak şirke düşmüşlerdir. İşte bu müşrik halka İsrailoğulları
peygamberlerinden Hz. İlyas as, peygamber olarak gönderilmiştir. Sâffât-125/449
BEKÇİ DEĞİLİM SİZİN ÜZERİNİZE!
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Habibim
Ya Muhammed!) Sen de ki: “Ben sizin üzerinizde bekçi değilim!” Yani herkes serbest
irâdesi ile doğru yolu bulacak. En’âm-104/140
BEKLEDİĞİNİZ PEYGAMBER GELİNCE HANİ
İNANACAKTINIZ? ŞİMDİ BU İHTİLAF DA NEYİN NESİ?
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Ehl-i
Kitap mensupları, bekledikleri kesin delil (Resûlülllah) gelinceye kadar
ihtilâfa düşmemişlerdi. O delil (Hz. Muhammed) gelince kimisi inanalım dedi, kimisi
de: -kendi ırklarından olmadığı sâikasıyla- “Olmaz! Buna inanıp, itaat
edemeyiz!” diye temerrüd etti. Halbuki onlara (kendi kitaplarında ve bu
Kur’an’da) Hakka yönelmiş, samimi, ihlâslı kişiler olarak yalnızca Allah’a
kulluk etmeleri, namazı hakkıyla ikâme etmeleri, zekatı vermeleri emredilmişti.
İşte (sizin dünya ve Ahiret selâmetinizi sağlayacak) dosdoğru Din budur! (Yani
kitaplarınızda tarif edildiği şekilde, beklediğiniz ve beklentilerinizi
bulduğunuz kulum Muhammed’in getirdiği bu Din’dir!) Beyyine-4,5/598
BEKLEMEDE HERKES, SİZ DE BEKLEYİN
BAKALIM!
Allah-ü Teâlâ buuruyor: “(İşi inada
bindirip, âkıbetini âdete şansa bırakarak) herkes, beklemedeler. (Habibim) de
ki: Bekleyin bakalım! Kimlerin hidâyet üzere olduklarını, kimlerin doğru yolu
tuttuklarını yakında anlayacaksınız!” Tâhâ-135/320
BELA BAŞLARINA DURMADAN İNECEK! ÇÜNKİ
ONLAR KÜFÜR VE İSYANA DEVAM EDİYORLAR
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “İnkâr
edenlere kendi yaptıkları isyanları yüzünden başlarına durmadan belâ inecek
veya ülkelerinin hemen yanıbaşına düşecek ve bu hal, Allah’ın va’d ettiği
(kıyamet gelinceye) kadar sürecek. Allah, aslâ va’dinden dönmez!” Ra’d-31/252
BELA VE MUSİBET KASIRGALARI, DİNDEN
YÜZ ÇEVİRMENİN BEDELİ OLARAK GELİRLER
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Habibim
Ya Muhammed!) Eğer onlar (yaptığın da’vetten) yüz çevirirlerse Sen de onlara de
ki: “Ben sizi Âd ve Semûd kavimlerini çarpan kasırga gibi bir kasırganın gelip
sizi çarpacağını haber vererek uyardığımı bilin!” Fussılet-13/477
BELANIN PÜSKÜLLÜSÜDÜR CEHENNEM! ÖLEM
DERSİN ÖLEMEZSİN, ÇİLE ORADA HAYATIN ADI!
Bu dünyada inkâr eden ve kâfir
olarak ölenlere Ahirette cehennem ateşi vardır. Öyle hüküm verilmiş ki, ölmek
isterler, ölemezler, azabın hafifletilmesini isterler, hafifletilmez! Elim
azap, onların hayatının adı! İşte azılı kâfirler, böyle cezalandırılacaklardır.
Fâtır-36/437
BELASINA SUSAMIŞ HERİFLER, AZABIN ACELE
GELMESİNİ Mİ İSTİYORLAR?
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Belânın
acele gelmesine kaşınan ve uyarıldıkları halde yola gelmeyen o zavallı güruh
bilmiyorlar ki, istedikleri azap sahalarına indiği zaman sabahları ne kötü bir
sabah olacaktır! Yine Sen bir zamana kadar onlardan uzak dur, başlarına ne
gelecek bak gör! Zaten yakında onlar da görecekler!” Sâffât-176,179/451
BELASINA SUSAMIŞ ŞU NANKÖR İNSAN!
KAŞINIYOR DA KAŞINIYOR
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “İnsanlara
dokunan bir zarardan sonra bir nimet ve âfiyet tattıracak olursak, bir de
bakarsın ki âyetlerimiz hakkında yine birtakım tuzaklara (kötü düşüncelere)
sapmışlar! De ki: Allah’ın o tuzakların hakkından gelmesi, daha da çabuk
gerçekleşir. Haberiniz olsun ki, elçilerimiz (Hafaza Melekleri), bütün o kötü
düşüncelerinizi kaydedip duruyorlar!” (Bir ara Mekke’de yedi yıl devam eden
müthiş bir kıtlık olmuş ve bu yüzden birçok hayvan ve insan telef olmuştu. Nihayet
Cenab-ı Hak, bol yağmurlar ihsan edince herkesin yüzü gülmüştü. Fakat Mekke
müşriklerinin, o yağmuru yıldızların ve putların lütfundan bilmeleri ve tekrar
Allah’ın âyetleriyle alay etmeye başlamaları üzerine, bu âyet nâzil olmuştur.)
Yunus-21/210
BELED SURESİ
90. Sûredir. Mekke Dönemi’nde nâzil
olmuştur. 20 âyettir. Beled-0/593
BELİĞ BİR TEBLİĞDİR BU KUR’AN!
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Bu Kur’an,
beliğ bir tebliğdir (bir ültimatomdur), şunun için: 1-Tâ ki insanlar, onunla
uyarılsınlar; 2-Tâ ki insanlar, onunla Allah’ın tek ilâh olduğunu bilsinler; 3-Tâ
ki aklı ve vicdanı temiz olanlar, düşünüp ders alsınlar!” İbrahim-52/260
BELKIS GELDİĞİNDE TAHTIN ONA AİT
OLDUĞUNU BELLİ ETMEYİN!
Süleyman as, Belkıs’ın tahtını
getirtince şöyle bir tembihte bulundu: “Belkıs geldiğinde tahtın kendisine ait
olduğunu söylemeyin, bakalım kendi tahtını tanıyabilecek mi, tanıyamayacak mı?”
Neml-41/379
BELKIS HUZURA GELİNCE SORULDU SENİN
TAHTIN DA BÖYLE MİDİR?
Yemen Sebe’ Melikesi Belkıs, itaat
ile Süleyman as’ın huzuruna geldiğinde, kendisine taht gösterilerek soruldu: “Senin
tahtın da böyle midir?” Belkıs de: “Sanki o! Zaten bu mu’cizeden önce(Senin
nübüvvetine dair) bize bilgi verildiği için (biz de müslüman olup) Sana itaat
edenlerden olduk!” diye cevap verdi. Melike Belkıs’ın tevhid dinine girmesine
daha önceki taptığı putlar, engel olmuştu. Zira O, kâfir bir millete mensuptu. Neml-42,43/379
BELKIS ŞEFFAF SIRÇADAN (CAMDAN)
YAPILMIŞ KAPLAMAYI FARKETMEYEREK ETEĞİNİ YUKARI ÇEKTİ
Yemen Melikesi Belkıs’a “Buyurun, saraya
girin!” dendiğinde, yolun şeffaf sırça (cam) ile kaplanmış olduğunu
farketmediğinden zemininde (eteklerini ıslatacak kadar) derinlikte bir duru su
olduğunu zannetti de eteklerini yukarı çekti. Süleyman as: “Bu sırçadan
(camdan) yapılmış şeffaf bir saraydır” deyince Melike, (saltanatın azametini
farkedip, bunun ilâhi yardımla bu raddeye geldiğini idrâk etti de) “Ya Rabbi!
Ben Senden başkasına ibâdet etmekle kendime zulmetmişim, şimdi ise Süleyman’la
birlikte Alemlerin Rabbine teslim oluyorum” dedi. Neml-44/379
BELKIS’IN SÜLEYMAN (AS) A HEDİYE
GÖNDERMESİ HADİSESİ
Sebe’ Melikesi Belkıs, nabız
yoklamak, Süleyman as’ın orduları, güç ve kudreti hakkında bilgi edinmek
maksadıyla O’na bir elçi ile hediyeler gönderdi. Süleyman as, gelen elçiye:
“Siz Bana mal ile yardım mı edeceksiniz? Oysa Allah’ın Bana verdiği nimetler
size verdiklerinden daha hayırlıdır. Siz hediyelerinizle böbürleniyorsunuz. Ey
elçi! Sen onlara dön ve de ki: Eğer müslüman kimseler olarak Bana gelmezlerse;
Biz onların üzerine, karşı koyamayacakları ordularla geliriz ve onları
yurtlarından zelil olmuş vaziyette çıkarırız!”dedi. Neml-36,37/379
BELKIS’IN TAHTINI CİNLERDEN BİR
İFRİT DEĞİL NEZDİNDE İLİM OLAN BİR ZAT GETİRDİ
Süleyman as, “Belkıs gelmeden önce
O’nun tahtını kim öncelikle Bana getirebilir?” sorusuna her ne kadar cinlerden
bir ifrit, “Sen makâmından kalkmadan ben onu getiririm” dese de; nezdinde
kitaptan ilim sahibi olan bir zat, “Ben, onu göz açıp kapayıncaya kadar kısa
bir zamanda Sana getiririm!” der demez zaten getirip hazır etmişti. Süleyman as
da bu durum karşısında Rabbine şükretti. Tahtın getirilişi aynen olabilir,
sureten de olabilir. Aynen olması moleküler taşınma teknolojisini akla
getiriyor. Sureten olması durumunda bilgisayar teknolojisini akla getiriyor. Üç
boyutlu bir görüntü bugün bulunduğumuz mekanda gösterilebiliyor. Bediuzzaman
Hz. de Sözler adlı kitabında sureten de nakledilebileceğini yazmıştır. Akla en
uygun olanı da sureten naklidir. Zira koca tahtın anında bir salonda hazır
edilmesi gürültüsüz olarak mümkün değil! Hem kapıdan sökülmeden nasıl girdi
sorusu akla gelir. Hem Süleyman as tahtta değişiklik yapılmasını emrediyor, bu
ise peygamberlik sıfatı ile bağdaşmıyor. Çünki taht bir ganimet değil ki
üzerinde tasarruf edilsin, belki bir emanet durumunda. Halbuki peygamberlerin
bir sıfatı da emin olmaktır. Binaenaleyh sahibinden izinsiz tasarrufta
bulunamaz. Halbuki sureten nakledilen taht görüntüsünde yapılan değişiklik
tahtın aslında bir kusur meydana getirmeyeceğinden emanete hıyanet söz konusu
olmaz! Benim kanaatım da bu yöndedir. Neml-39,40/379
BELKIS’IN TAHTINI KİM ÖNCELİKLE BANA
GETİREBİLİR?
Süleyman as, Belkıs’ın itaatla
huzuruna geleceğini haber alınca etrafındakilere: “Melike Belkıs ve
beraberindekiler, buraya gelmeden önce kim Bana O’nun tahtını öncelikle
getirebilir?” diye sordu. Neml-38/379
BELKIS’IN TOPLADIĞI AYAN MECLİSİ
O’NA NASIL CEVAP VERDİ?
Sebe’ Melikesi Belkıs, Süleyman
peygamberin as Hüdhüd ile gönderdiği mektubunu, Âyân Meclisi üyelerine okudu ve
karar için onlarla istişâre etti. İstişârede meclis üyeleri, görüş olarak:
“Biliyorsun biz, güçlü, kuvvetli, savaşçı bir milletiz. Ama ferman sizindir. Siz
neyi münâsip görürseniz, onu emredersiniz!” dediler. Neml-33/378
BEN BİLİRİM BEN BECERDİM TAKINTISI
VAR YA, ESASEN İNSANI SIFIRLAYAN DA ODUR!
İnsan bu! Başı derde girdiğinde tam
bir kul olur Rabbine vızzık vızzık yalvarır. Ne vakit ki Rabbi, onu o
sıkıntısından kurtarır, dünkü vızzıklayışını hemen unutur da Allah’a ait
şeyleri, nefsine mal ederek “ben, bunları bilgimle, becerimle elde ettim”
demeye başlar. Halbuki sıkıntı anı da, refah anı da onun için bir imtihan idi.
Lâkin insanların çoğu, bunu bilmezler ve kaybederler. Çünki insan, çok câhil ve
çok zalimdir. Kendilerinden önce gelip geçenler (Karun gibi) de böyle
söylemişlerdi. Ama kazandıkları dünyalıklar, kendilerine hiç bir fayda vermedi
de mukadder âkıbetleri ile başbaşa kaldılar. Zümer-49,50/463
“BEN MELEĞİM DE!” DEMİYORUM
Kur’an lisânı ile Peygamber
Efendimiz sav, diyor ki: “Ben size ‘Ben meleğim!’ de demiyorum; Ben sadece Bana
vahyolunana tabi olurum!” En’âm-50/132
BEN SİZİN EN YÜCE RABBİNİZİM DİYEN FİRAVUN,
RABB’E SECDE EDER VAZİYETTE BOĞULDU
Hz. Musa’nın mu’cizesi karşısında
sihirbazların sihrinin iflâs etmesi ve onların iman etmesi, Firavun’u
çıldırttı. Vaziyeti kurtarmak ve bu rezâletten kurtulmak isteyen Firavun, ‘güç
ve çıkar silahını’ kullanarak halkını topladı da onlara şöyle hitab etti: “(Ey
benim çok kıymetli halkım! Musa’nın sihri, kafanızı karıştırmasın, düzeninizi
bozmasın! Bilin ki,) sizin en yüce rabbiniz benim! (Yani, karnınızı doyuran, rahatınızı,
huzurunuzu sağlayan benim; benden başkasının rablığı, size sadece felâket
getirir, ona göre!)” demek istiyordu. Kaderin cilvesine bakın ki, Rabb-ül
âlemîne secde eder vaziyette denizde boğuldu. Nâziât-23,24/583
BEN SİZİN BİLMEDİĞİNİZ PEK ÇOK ŞEYİ
BİLİRİM
Allah-ü Teâlâ, meleklere şöyle
buyurdu: “Ben, sizin bilmediğiniz pek çok şeyi bilirim.” Bakara-30/5
BENİ KURAYZA YAHUDİLERİ,
İHANETLERİNİN CEZASI OLARAK HERŞEYLERİNİ KAYBETTİLER
Hendek Savaşı’nın en kritik
safhasında Medine Yahudilerinden Beni Kurayza, yapılan antlaşmaya ihânet
ettiklerinden, (Tevrat Şeriatı uygulanarak) bulundukları kulelerinden alaşağı
edildiler, bir kısmı canlarından oldu, bir kısmı esir edildi, arazileri, yurdları,
malları, Mü’minlerin ayaklarını bile basmadıkları toprakları, Mü’minlere miras
kaldı. Ahzâb-27/420
BENZERLERİNİ YARATMAYA DA HAKKIYLE
GÜCÜ YETENDİR ALLAH
Gökleri ve yeri yaratan Allah,
elbette kendilerinin benzerini de yaratmaya hakkıyle kâdirdir. İsrâ-99/291
BERABERDİR HERKESLE ALLAH-Ü TEÂLÂ
Her nerede olursanız olunuz, Allah-ü
Teâlâ sizinle beraberdir. Çünki O, ne yaparsanız yapın hakkıyla görendir. Hadîd-4/537
BERAT GECESİNDE HER HİKMETLİ İŞ AYIRT
EDİLİR
Berat gecesi öyle bir gecedir ki, her
hikmetli iş (bir yıl zarfında kaza edilecek olan kesinleşmiş her iş), Allah
tarafından bir emirle o gecede (Levh-i Mahfûz’dan) ayırt (istinsah) edilerek
(karar altına alınır ve vazifeli meleklere tevdi edilir.) Duhân-4,5/495
BEREKET NASIL GELİR?
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Eğer o
ülkelerin ahâlisi Allah’a (ve peygamberine) karşı gelmekten sakınsalardı, elbette
Biz,üzerlerine gökten ve yerden nice bereket kapılarını açardık. Fakat onlar,
peygamberlerini yalancı saydılar; bunun üzerine biz de onları, kazanmakta
oldukları günâhlar yüzünden azabımız ile yakalayıverdik. (Bu azabın dünya
ciheti, yağmursuzluk, don veya sel olan aşırı yağmur olabilir.) A’râf-96/162
BESMELE ÇEKMEDEN KESİLEN HAYVANLARDAN
YEMEK BİR İSYANDIR
Üzerine Allah’ın ismi anılmadan
kesilen hayvanlardan yemeyiniz! Çünki o, gerçekten bir isyândır. En’âm-121/142
BESMELE İLE KESİLEN HAYVANLARIN
ETİNDEN YİYİNİZ!
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Allah’ın
âyetlerine iman etmiş kimseler iseniz, artık üzerine Allah’ın ismi zikredilerek
kesilen (besmele ile kesilen) hayvanların etlerinden yiyiniz!” En’âm-118/141
BESMELE “BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM”
BU AYET İÇİNDE GEÇMEKTEDİR
Âyetin meâli şöyledir: “Şüphe yok
ki, o (mektup), Süleyman’dandır ve muhakkak ki o, ‘Rahmân ve Rahîm Allah’ın
adıyle’ (diye başlamakta) dır.” Neml-30/378
BEŞ BİLİNMEYEN
Allah-ü Teâlâ, bu Ayet-i
Kerimesi’nde beş şeyi (muğayyebât-ı hamse) Kendisinden başka kimsenin bilemeyeceğini
beyan ediyor. Allah’dan başka kimsenin bilemeyeceği bu beş şey, şunlardır:
1-Kıyametin ne zaman kopacağı; 2-Yağmuru hangi vakitte, nereye, ne kadar
miktarda indireceğini; 3-Rahimlerdeki ceninin kız mı, erkek mi, said mi, şaki
mi, aklı yerinde mi, mecnun mu olduğunu; 4-Yarın kimin ne kazanacağını; 5-Kimin
nerede öleceğini. (Allah’dan başka kimse bilemez!)Lokman-34/413
BEŞ BİN MELEKLE İMDADINIZA YETİŞİRİM!
Allah cc buyurdu: “Eğer sabreder ve
günâhlardan sakınırsanız, düşmanlarınız şu an bile üzerinize geliverseler, Rabbiniz,
beş bin formalı formalı melekleri gönderip size yardım edecektir. Allah, bu
imdâdı size, başka değil, sırf bir müjde olsun ve kalbleriniz itmi’nâne
kavuşsun diye yaptı. Yoksa zafer, ancak Azîz (ve) Hakîm Allah katındandır. ” Âl-i
İmrân-125,126/65
BEŞ BÜYÜK PEYGAMBER BU AYET-İ
KERİMEDE ZİKREDİLİYOR
Bu Ayet-i Kerime’de Efendimiz sav,
Hz. Nûh, Hz. İbrahim, Hz. Musa ve Hz. İsa’nın adları,” sağlam söz aldık”
ifadesiyle zikrediliyor. Sağlam söz, elçilik görevini yerine getirmek, dini
tebliğ etmek mânâsını taşır. Zikredilen bu beş Peygambere, hem kitap, hem
şeriat sahibi olduklarından Ul-ül Azm (Büyük Peygamberler) ünvanı verilmiştir.
Ahzâb-7/418
BEŞ BÜYÜK PEYGAMBERİN
GÖNDERİLMESİNİN HİKMETİ
Kitap ve şeriat sahibi Beş Büyük
Peygamber, peygamberler arasında gönderilmişlerdir ki, diğer peygamberlere
Allah, bu Beş Büyük Peygamberin şeriatını tebliğ ve tatbik cihetinde
sadakatlarını sorsun! Ahzâb-8/418
BEŞ VAKİT NAMAZ, BU AYETLE DE TA’YİN
EDİLMİŞ OLUYOR
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Gündüzün
iki tarafında (öğle ve ikindi vakitlerinde) ve gecenin (gündüze) yakın
saatlerinde (akşam, yatsı ve sabah vakitlerinde) ise namazı hakkıyla edâ et!
Muhakkak ki iyilikler, kötülükleri giderir.” Hûd-114/233
BEŞ VAKİT NAMAZ VE ÖTESİNDE ALLAH’I
SIK SIK ZİKRETMEMİZ EMR-İ İLAHİ’DİR
Allah-ü Teâlâ, kendisini sık sık
zikretmemizi, anmamızı; sabah akşam (tam gün) Allah’ı takdis ve tesbih etmemizi
(beş vakit namaz kılmamızı) emrediyor. Ahzâb-41,42/422
BEŞERİ İNSANI YARATACAĞINI RABBİMİZ
MELEKLERE HİKAYE ETMİŞTİ
“Ve hani Rabbin meleklere: Ben, kuru
çamurdan, sûret verdiğim bir balçıktan beşer yaratacağım” demişti. Hicr-28/262
BEŞİK GİBİ RAHAT KILINDI YERYÜZÜ
MAKSADA ULAŞMAK İÇİN DE NİCE YOLLAR AÇILDI
Allah-ü Teâlâ, rahat etmeniz için
yeryüzünü bir beşik rahatlığında kıldı. Ve onda maksadınıza ulaşabilmeniz için
nice yollar açtı. (Hâlâ Rabbinize nankörlükte ısrar mı edeceksiniz?) Zuhruf-10/488
BEŞİK YAPMADIK MI YERİ SİZ NAZİK
İNSANLAR İÇİN?
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Biz, yeri
(sizin için) beşik (gibi) yapmadık mı? (ki, bebek gibi orada hem rahat
edesiniz, hem şükredesiniz!)” Nebe’-6/581
BEŞİKTE KONUŞAN ÇOCUK
Melekler devamla Meryem Vâlidemize:
“Çocuğun beşikte iken de yetişkinliğinde de insanlarla konuşacak ve O,
Sâlihler’den olacaktır!”dediler. Âl-i İmrân-46/55
BEYANI İNSANA ÖĞRETEN, ONU BU
KABİLİYETLE SERFİRAZ EDEN RAHMAN ALLAH’DIR
İnsana beyanı (maksadı ifade etmeyi)
öğreten, onu bu kabiliyetle serfirâz eden Rahman Allah’dır. Rahman-4/530
BEYİNSİZ BİLGİSİZ DÜŞÜNCESİZİN
TEKİDİR ONLAR!
Bilgisizlik ve düşüncesizlik
yüzünden beyinsizce çocuklarını öldürenler ve Allah’ın kendilerine ihsan ettiği
rızıkları, Allah’a iftira ederek haram kılanlar, elbette tam hüsrâna
uğramışlardır. Onlar sapıttılar ve doğru yolu da bulamadılar. En’âm-140/145
BEYİNSİZLERİN YAPTIKLARINDAN DOLAYI
BİZİ HELAK MI EDECEKSİN YA RABBİ?
Musa as, buzağıya tapmayan
ümmetinden yetmiş kişi ile huzura giderken, onları şiddetli bir deprem
yakalayınca şöyle dedi: “Ya Rabbi! Dileseydin Beni de bunları da daha önce imhâ
ederdin. Şimdi bizi, aramızdaki beyinsizlerin yaptıklarından dolayı helâk mı
edeceksin? (Bilirim) bu, Senin bir imtihanındır, dilediğini dalâlete atarsın,
dilediğine de hidâyet edersin! Sen bizim Mevlâmızsın! Bizi affet ve bize
merhamet eyle! Sen affedenlerin en hayırlısısın!” A’râf-155/168
BEYT-İ ATİK, KA’BE’NİN DİĞER BİR
ADIDIR
Allah-ü Teâlâ: “Beyt-i Atîk’ı tavaf
etsinler!” buyuruyor. Tavaf edilen yer, Efendimizin uygulamasıyla Kâ’be-i
Muazzama etrafı olunca Beyt-i Atîk’dan muradın, Kâ’be-i Muazzama olduğu anlaşılıyor.
Hacc-29/334
BEYT-İ MA’MUR’A YEMİN EDİYOR ALLAH-Ü
TEALA
Allah-ü Teâlâ, “Ve (gökte meleklerin
tavaf ettiği) Beyt-i Ma’mûr’a yemin olsun!” diyerek Beyt-i Ma’mûr’a yemin
ediyor. Tûr-4/522
BEYTULLAH’A KA’BE’YE GİREN EMNİYETTE
OLUR!
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Kim oraya
(Kâ’be’ye) girerse, korkudan emniyette olur!” Al-i İmrân-97/61
BEYYİNE SURESİ
98. Sûredir. Medine Dönemi’nde nâzil
olmuştur. 8 âyettir. Beyyine-0/598
BILDIRCIN İLE KUDRET HELVASI İNDİRDİ
ALLAH İSRAİLOĞULLARINA TİH ÇÖLÜNDE
İsrailoğulları, Hz. Musa’nın asasını
denize vurması mu’cizesi ile, denizi geçince Tih=Sina çölünde sayıları iki
milyonu bulan bir topluluk oldukları halde, aç ve susuz kalakaldılar. Yüce
Allah, onlara bıldırcın ve kudret helvası indirmesi ile açlıklarını; Hz.
Musa’nın asasını taşa vurarak, taştan oniki pınar fışkırmasıyla da
susuzluklarını giderdiler. Allah: “Size verdiğimiz rızıkların temizlerinden
yiyiniz!” buyurduğu halde İsrailoğulları, Allah’ın bu emrini dinlemediler. Bu
nankörlükleri ile de kendilerine zulmetmiş oldular. Zira kırk yıl, o sıcak
çölde kalmaya mahkum oldular. A’râf-160/170
BILDIRCIN İNDİRDİK
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Ey
İsrailoğulları! Tih çölünde size bıldırcın indirdik de size rızık olarak
verdiğimiz temiz şeylerden yiyin dedik. Fakat (şükredeceğiniz yerde) nankörlük ederek
kendinize yazık ettiniz! Bakara-57/7
BIRAK NE HALLERİ VARSA GÖRSÜNLER! SEN
ZAMANINI ONLARA AYIRARAK İSRAF ETME!
Müşriklere ne kadar nasihat edilse
hiç faydası dokunmuyordu. Yani “kellim kellim lâ yenfa’” ifadesinde olduğu gibi
konuş konuş hiç fayda vermiyordu. Bunun üzerine Allah-ü Teâlâ Efendimize sav:
“(Habibim Ya Muhammed!) Sen onlardan yüz çevir! (Bırak ne halleri varsa
görsünler. Sen kıymetli zamanını onlara ayırarak israf etme!) buyurdu.
Kamer-6/527
BIRAK OYALANADURSUNLAR! NASIL OLSA
HESAP GÜNÜ ÖNÜMÜZE GETİRİLECEKLER
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Habibim Ya
Muhammed! O inançsızlar gürûhunu, tehdit edildikleri o hesap gününe kavuşuncaya
kadar kendi hallerine bırak, bâtıllarına dalsınlar, oyalanadursunlar!” Zuhruf-83/494
BİAT PEYGAMBERE BİAT ETMEK GERÇEKTE
ALLAH’A BİAT ETMEK DEMEKTİR
Allah-ü Teâlâ ferman ediyor:
“(Habibim Ya Muhammed!) Sana biat edenler, gerçekte Allah’a biat etmektedirler.
(Peygamberimizin sav hayatta olmadığı dönemlerde misyonunu devam ettiren, O’nun
hakiki vârisleri olan Mürşid-i Kâmillere biat dahi Allah’a biat demektir.
Mürşid-i Kâmil, aynı dönemde bir tane olur diye bir sınırlama olamaz. Kaldı ki
tarihte aynı dönemde birkaç Nebi beraberce yaşamışlardır.) Allah’ın (Kudret
Eli), onların (biat edenlerin) elleri üstündedir. Kim biatını bozarsa kendi
aleyhine bozmuş olur. Kim de biatında (verdiği sözde) durursa Allah ona yakında
pek büyük bir mükâfat verecektir.” (Peygamber Efendimiz sav, Mekke müşriklerine
elçi olarak gönderdiği Hz.Osman’ın müşrikler tarafından öldürüldüğü haberi gelince
Rıdvan adı verilen ağacın altında 1400 kadar Sahabî’den ölünceye kadar savaştan
kaçmayacaklarına dâir biat almıştı. Bu biat, “Bey’at-ür Rıdvan” nâm ile
tarihe geçti.) Fetih-10/511
BİK BANK TEORİSİ BİR GERÇEKTİR
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “İnkâr
edenler görmediler mi ki, göklerle yer, (Nebula hâlinde) bir bütün idi, onları
Biz ayırdık.” Enbiyâ-30/323
BİLENDİR HER ŞEYİ ALLAH
Allah, her şeyi bilendir. Öyle ki, var
oldukça sayısız maddenin, sayısız atomunun sayısız çekirdeklerinin etrafında
dönen elektronlarının, o atom çekirdeği etrafında kaç tur attıklarını Allah
bilir. Bu hal, bizim hafsalamıza sığmaz! Sığdırmaya çalışan şartelleri attırır.
Hadîd-3/536
BİLENLERLE BİLMEYENLER HİÇ BİR OLUR
MU?
Allah-ü Teâlâ, bu Âyet-i
Kerimesi’nde: “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” diyerek, elbette bir
olmayacağını, bilenlerin (Alimlerin), bilmeyenlerden (câhillerden) üstün
olduğunu net bir şekilde beyan ediyor. Alimlerin câhillerden üstün olmasına
sebep olarak da selim akıl sahibi (Alimlerin), düşünüp ibret aldıklarından
dolayı üstün olduklarını söylüyor. Buradan anlıyoruz ki, düşüncesizler (yani
muhakemesi ile yaratılış amacını keşfedemeyen gafil, mürekkep yalamış
ezberciler), Alimler sınıfından değillerdir. Zümer-9/458
BİLEZİKLER, İNCİLER TAKINACAKLAR,
ELBİSELERİ DE İPEKTENDİR
“Hiç şüphe yok ki Allah, iman edip
sâlih ameller işleyenleri, altından ırmaklar akan cennetlere koyar; orada
altundan bilezikler takınırlar ve incilerle bezenirler. Orada onların
elbiseleri ise ipektendir.” Hac-23/333
BİLGİ SEVİYELERİ ANCAK BU KADARDIR,
KELLİM KELLİM LA YENFA’!
Allah-ü Teâlâ, Efendimizi ve O’nun
güzel hayatının izinden giden Salihûn’u dünya hayatının zevk-u sefâsından başka
bir şey istemeyen, dünyevîleşmiş bir hayata dalmış güruhtan yüz çevirmesini, zira
onların bilgi seviyelerinin bu kadar olduğunu (çok az olduğunu), kellim kellim
lâ yenfa’=konuş konuş fayda vermez olduğunu, o bakımdan da kıymetli zamanını
onlarla israf etmemesini salık veriyor. Necm-30/526
BİLGİSİZ İNATÇI KAFİRE NE DENİR?
Kendilerine Allah’ın Âyetleri apaçık
okunduğu zaman memnuniyetle iman edeceği yerde inat eden bilgisiz câhil ve
kâfir, şöyle der: “Eğer iddianızda doğru kişilerseniz, atalarımızı dirilterek
geri getirin de görelim!” (O zaman inanırız, demek istiyor ve bununla zevahiri
kurtardığını sanıyor.) Zaten söyleyebileceği başka bir delili de yok! Câsiye-25/500
BİLİMSEL KUR’AN AYETLERİNE Mİ YOKSA
KAFADAN ATMA SANI’LARA MI İNANACAKSINIZ?
Kur’an’ın her Âyeti bilimseldir, ispatlıdır.
Bugüne kadar yanlış olduğu çok uğraşılmasına rağmen ispat edilememiştir. Allah
da: “İşte bunlar, Allah’ın Âyetleridir, onları Sana Hak ile (yani bilimsel bir
gerçek olarak) okuyoruz. Artık Allah’dan ve O’nun Âyetlerinden sonra hangi söze
inanacaklar?” buyurmaktadır. Öyleyse ey ehl-i insaf! Kur’an’a mı, yoksa kafadan
atma“sanı”lara, “kanı”lara mı inanacaksınız? Câsiye-6/498
BİLİR HER ŞEYİ ALLAH VE HABERDARDIR
ONLARDAN
Görünmeyeni de, görüneni de, olmuşu
da, olacağı da O (Allah) bilir ve onlardan haberdârdır. O Hakîm ve Habîr’dir. En’âm-73/135
BİLMEDİĞİ BİR ŞEYİ Mİ HABER
VERECEKSİNİZ ALLAH’A HAŞA VE KELLA?
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Ne o?
Yoksa Allah’a kendi mülkünde var olup da bilmediği bir şeyi mi haber
vereceksiniz? Yoksa boş lâf ile kendinizi mi kandırıyorsunuz? Doğrusu
kurdukları tuzaklar, hileler, dolaplar o kâfirlere süslü, hoş gösterildi.
Bundan hoşlandılar ve Hak yoldan men edildiler. Her kimi de Allah,
(inkârlarındaki ısrarları yüzünden) saptırırsa artık onu hidâyete erdirecek yoktur.”
Ra’d-33/252
BİLMEDİĞİN ŞEYİN PEŞİNE DÜŞÜP GİTME!
Hakkında bilgi sahibi olmadığın bir
şeyin peşine düşüp gitmek men edilmiştir. Çünki, kulak, göz ve kalb, hepsi
ondan sorumludur. (Allah kulağı, gözü, kalbi ortamı ifsâd etsin diye vermedi, belki
bu emâneti, sulhu umûmîde kullansın diye emâneten verdi.) İsrâ-36/284
BİLMEDİĞİNİ ÖĞRETEREK İNSANI İLİM
EHLİ YAPAN ALLAH’DIR
Allah-ü Teâlâ, insana bilmediği
şeyleri öğreterek onun bilgi sahibi olmasını, bu sayede de diğer mahlûkâtın
üstünde bir mevki kazanmasını sağlamıştır. Sırf bu lütfu, insana yeter de artar
bile! Alak-5/597
BİLMEK HUSUSUNDA BİR ŞEYİN GİZLİ
VEYA AÇIK OLMASI ALLAH İÇİN FARKETMEZ
“Sizden sözünü gizleyenle, açıkça
söyleyen; geceleyin gizlenenle gündüzün meydanda gezen, O’nun bilmesi bakımından
farketmez, hep aynı durumdadır.” Ra’d-10/249
BİLMEZ Mİ O ALLAH HİÇ YARATTIĞINI?
Allah, hiç yarattığını bilmez olur
mu? Elbette bilir! Çünki O, Lâtif’dir (kalblerdeki en ince şeyleri dahi bilir),
Habîr’dir (her şeyden haberdârdır). Mülk-14/562
BİN MELAİKE İLE İMDADINIZA
YETİŞECEĞİM!
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “O vakit
siz Rabbinizden yardım istiyordunuz. O da: ‘Ben size peş peşe gelecek bin
melâike ile imdadınıza yetişeceğim diye duânızı kabul buyurdu.” Enfâl-9/177
BİN SENE GİBİDİR RABBİNİN KATINDA
BİR GÜN
İnançsızlar gûya Efendimizin gerçek
dışı şeyler söylediğini isbat sadedinde: “Azaptan bahsediyorsun, varsa böyle
bir azap, hemen gelsin de görelim!” diyerek acele azap istiyorlardı. Onlara
cevap olarak: “Allah, va’dinden aslâ dönmez, şüphesiz ki, Rabbinin katında bir
gün, sizin hesabınıza göre bin yıl gibidir” meâlinde indirdiği bu âyet ile;
Sabur olduğunu, acele etmediğini, zaten zamanın izâfi olduğunu ve (Kendisi
zaten zamandan münezzehdir), gerçekte azgınlara olan azâbını da katında cari
aynı gün içinde verdiğini, nitekim Bedir’de ilk kez bu azâbı tattırdığını, her
isteyenin isteğine göre değil de, Kendi şefkat ve merhametine göre
davrandığını beyân etmektedir. Hacc-47/337
BİN YIL YAŞAMAK İSTEYENLER KİMLER?
Yahudiler! Onlardan her biri, bin
yıl dünyada yaşamak ister ama, bin yıl gibi çok yaşatılması onları azaptan uzaklaştırmaz!
Allah, her şeyi görüp duruyor. Mühlet verse de ihmal etmez.Yapanın yanına
yaptığı, kâr kalmaz.Zamanı gelince cezasını çeker! Bakara-96/14
BİNEK VASITALARININ YARATILACAĞI
BİDİRİLİYOR
Allah-ü Teâlâ, bir önceki ayette
bütün insanları, babalarının sulbünde olarak Hz. Nûh as’ın dolu gemisinde
taşıdığını bildirerek bu âyette de, onun gibi (o dolu gemi gibi) binecekleri
daha nice binek vasıtalarını (araba, tren, uçak, helikopter ve hatta uzay
araçları) yarattığını (yaratacağını) bildiriyor. Yâ Sin-42/442
BİNMENİZ İÇİN GEMİLERİ VE HAYVANLARI
YARATAN ALLAH’DIR
Allah-ü Teâlâ, şefkat ve
merhametinden insanların binmeleri için gemileri ve hayvanları yaratmıştır.
(Gemilerin suda yüzme kanununu, hayvanların taşıma kıvamında dayanıklı yaratılması
Allah’ın lütfu iledir.) Zuhruf-12/489
“BİR ŞEM’A Kİ MEVLA YAKA ÜFLEMEKLE
SÖNMEZ!”
Eğer Allah, sana bir hayır dilerse,
o durumda O’nun bu lütfunu, engelleyebilecek hiç kimse yoktur. O, lütfunu, ihsânını
kullarından dilediğine eriştirir. O, öyle Ğafûr, öyle Rahîm’dir. Allah-ü
Teâlâ’nın gönderdiği peygamberlere ve Onların getirdiği Din’e, Nûh kavminden
başlayarak pek çok kavimler her defasında karşı çıktılar. Ama her defasında bu
karşı çıkanların kendileri yok olup gittiler ve cehennemi boyladılar. Zira Hak
Din ışığını, Mevlâ yakmıştır, kimse üfleyerek söndüremez! Tıpkı gökteki Güneş’i
söndürmenin kimsenin haddi olmadığı gibi. Yunus-107/220 ; Mü’min- 5,6/466
BİRARAYA GETİRİR ALLAH HEPİNİZİ
Allah-ü Teâlâ: “Nerede olursanız
olunuz Allah, hepinizi biraraya getirir!” buyurmaktadır. Bu Âyetten: 1-Nerede
olursanız olunuz, aynı hizmet amacında iseniz Allah, sizi biraraya getirir. El
Hak, global bir dünyada internet ve görüntülü iletişim ile insanlar, sanki aynı
beldedeymiş gibi iş görüyorlar, konuşuyorlar. 2-Nerede olursanız olunuz Allah, topunuzu
Kendi Huzuru’nda toplayacaktır, o bakımdan kaçıp kurtulamayacağınızı hesap
ederek “taşkınlıkta bulunmayın, adam gibi yaşayın!” mânâlarını anlayabiliriz.
Bakara-148/22
“BİRİNCİLİĞİ KİMSEYE KAPTIRMAYIZ,
HELE BİR PEYGAMBER GELSİN!” DİYORLARDI
Müşrikler, “hele bize de bir
peygamber gelsin, ümmetler içerisinde herkesten önde olacağız!” diye var güçleriyle
yemin billâh etmişlerdi. Fakat kendilerine eğri yolun encâmından korkutan
uyarıcı bir peygamber (Hz. Muhammed sav) gelince bu, onlara nefretten başka bir
şey artırmadı. Fâtır-42/438
BİRLEŞELİM ORTAK PAYDADA GELİN EY
EHL-İ KİTAP!
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Habibim Ya
Muhammed! De ki: Ey Ehl-i Kitap! Bizimle sizin aranızda ortak paydamız olan
kelimeye buyurun gelin! Şöyle anlaşalım: 1-Allah’dan başkasına ibâdet
etmeyelim! 2-O’na hiçbir şeyi ortak koşmayalım! 3-Allah’ı bırakıp bazımız,
bazımızı “rabler” edinmesin! 4-Buna rağmen yüz çevirirseniz artık iyice bilin
ki biz gerçekten Müslümanlarız (Allah’ın emirlerine teslim olanlarız)!” Âl-i İmrân-64/57
BİRLİK VE BERABERLİĞİMİZİ
BOZMAMIZDAN ALLAH RAZI DEĞİL!
Allah-ü Teâlâ, tek bir ümmet (İslâm
Milleti), tek bir Din (İslâm Dini) sâhibi iken aramızdaki bağları koparıp, köprüleri
yıkıp, paramparça olmamızdan hoşnut olmadığını, “sonunda yine Biz’e dönecekler”
yani bu münâferetlerinin hesabını Biz’e verecekler cümlesiyle açıklıyor. Ayrıca
bu âyetten sonra o birlik ve beraberliklerini bozanlara hitap etmeyip konuyu
değiştirmesi, bu bozguna rızâ göstermediğine bir delildir. Enbiyâ-93/329
BİTKİ ONDAN ÇIKAN FİLİZ
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “O bitkiden
bir filiz, ondan da büyüyüp birbiri üstüne binmiş dâneler, başaklar çıkarırız!”
En’âm-99/139
BİTKİLER ÇİFT ÇİFT YARATILMIŞLARDIR
Allah-ü Teâlâ, “görmediler mi? Orada
(yeryüzünde) her güzel çiftten nice bitkiler yetiştirdik” buyuruyor. (Her
güzel, her cins mânâsına da gelir.) Şuarâ-7/366
BİTKİLER BİZİM VE HAYVANLARIMIZ İÇİN
BİR BESİN KAYNAĞIDIR
Allah-ü Teâlâ, gökten su indirerek
yeryüzünde bitkiler çıkardığını bildirdikten sonra o bitkilerden bizim yememizi
ve hayvanlarımızı da otlatmamızı helâl kılıyor. Bunda kudretine nice delillerin
var olduğunu bildirilerek akıl sahiplerini düşünmeye davet ediyor. Tâhâ-54/314
BİTKİLERDE DE ERKEK VE DİŞİLİK
VARDIR
“O (Allah) ki, gökten size yağmur
indirdi. Böylece o su ile çeşitli bitkilerden çiftler çıkardı(k). (Çiftler:
Yani erkek ve dişiler)” Tâhâ-53/314
BİTKİLERDEN HER CİNS GÜZEL
ÇİFTLERDEN YETİŞTİRDİ
Allah, gökten su indirerek
yeryüzünde her cins güzel bitkilerden yetiştirdi. Lokman-10/410
BİTKİLERİN ÇIKMASI İÇİN ŞAK ŞAK YARILAN
YERYÜZÜNE YEMİN OLSUN Kİ KUR’AN HAK SÖZDÜR
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Bitkilerin
çıkması için (şak şak) yarılan yeryüzüne yemin olsun ki, bu Kur’an, (Hak ile
bâtılı) ayıran bir sözdür ve O, şaka (yaptım olan bir) söz değildir!” Târık-12,14/590
BİTKİLERİN DÖLLENMESİ TELKIH İÇİN
AŞILAYICI RÜZGARLAR GÖNDERDİK
Allah-ü Teâlâ: “Aşılayıcı rüzgârlar
gönderdik (de çiçekler tozlaştı, erkek ve dişi unsurlar arasında döllenme
meydana geldi.)” buyuruyor. Amennâ ve saddaknâ! Hicr-22/262
BİTKİLERİN MEYVESİ BİZE, SAPI SAMANI
DAVARLARA
“Yeryüzünde çıkardığımız bitki
çiftlerinden yiyiniz davarlarınızı da otlatınız!” Âyetinden: Otlatma, bitkinin
taze veya kuru,sapı ve samanını yedirerek olacağından geriye kalan meyvesi, tohumu
da insanoğluna kalıyor, olduğunu anlıyorum. Tâhâ-54/314
BİTKİLERİN YARATILMASINDA SU UNSURU
TOPRAK UNSURUNA GÖRE AÇIK ARA ÖNDEDİR
Yüce Allah pek çok ayette “Gökten su
indiririz, onunla şunları, şunları...yaratırız” buyuruyor. Gerçekten hiç toprak
olmasa bile su içinde bitki üretilebiliyor da su olmadan hiç bir toprakta bir
bitki üretilemiyor. Bu âyette de: “Aynı su ile üzüm bağları, ekinler, hurma
ağaçları (yaratmaktayız)” diyor Yüce Allah. Ra’d-4/248
BİTKİYİ TOPRAKTAN NASIL BİTİRİYORSA
ALLAH, SİZİ DE ONUN GİBİ TOPRAKTAN BİTİRDİ YARATTI
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Allah
bitkiyi topraktan nasıl bitiriyorsa (yaratıyorsa), sizi de onun gibi topraktan
bitirdi (yarattı).” Nûh-17/570
BİZ KİMİZ?
Biz, Allah`a, bize indirilen
Kur`an`a, İbrahim`e, İsmail`e, İshak`a, Yakub`a ve O`nun torunlarına indirilene;
Musa`ya, İsa`ya ve bütün peygamberlere Rableri tarafından verilen kitaplara
iman eden; o peygamberler arasında (şu bizden, şu bizden değil) gibi aslâ bir
ayırım yapmayan; yalnız Allah’a teslim olan Müslümanlarız! Bakara-136/20
“BİZ BİZE İNDİRİLENE İNANIRIZ,
GERİSİNİ REDDEDERİZ” DİYORLAR
Yahudilere “Kur`an`a da inanın!”
denildiği zaman “biz, sadece bize indirilene inanırız, gerisini inkâr ederiz, inanmayız!”
derler. Halbuki Kur`an, ellerindeki Tevrat`ı tasdik eden Hak bir kitaptır. Bakara-91/13
BİZANS’IN İKİNCİ SAVAŞTA SASANİLERE
GALİP GELMESİ ALLAH’IN BİR VA’Dİ İDİ
Müşrik İran Sasanilerine karşı
mağlup olan Hıristiyan Bizanslıların, üç ile dokuz yıl arasında Sasanilere
galip geleceği, bir Va’d-i İlahi olarak bu Ayetlerde bildirilmiştir.“Elli yıl içinde
ancak toparlanabilirler” inancındaki müşriklerin sevinçlerini kursaklarında
bırakmak, mü’minleri ise sevindirmek için Allah-ü Teâlâ, Bizans’a zafer
vereceğini va’dediyor ve zafer de va’d edildiği zaman içerisinde gerçekleşiyor.
Bununla, tüm savaşlarda zafer ve mağlubiyetin tamamen Allah’ın iznine tabi
olduğu da anlaşılmış oluyor. Rûm-6/404
BİZİ ALLAH HELAK ETTİ VEYA MERHAMET
EDİP KURTARDI, PEKİ SİZİ KİM KURTARACAK?
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Habibim
Ya Muhammed!) De ki: Söyleyin bakalım bana! Eğer Allah beni ve beraberimde
bulunanları, (sizin temenni ettiğiniz gibi) helâk etse (öldürse) veya bize
merhamet buyurup (ecelimizi ertelese bu, O’nun bileceği bir iştir); peki ya
kâfirleri o pek elemli azaptan kim kurtaracak?” Mülk-28/563
BİZİ İLGİLENDİREN HER ŞEY, AÇIK AÇIK
BEYAN EDİLMİŞTİR
“Ve Biz, her şeyi açık açık beyan
ettik!” mealindeki âyet, (Kur’an’da) bizimle ilgili her şeyin beyân edildiğini bildirir.
İsrâ-12/282
BİZİM AMELLERİMİZ BİZE, SİZİN
AMELLERİNİZ SİZE!
Bizim yaptıklarımızın karşılığı bize;
sizin yaptıklarınızın karşılığı da sizedir! (Sizi bilmeyiz ama) Biz, yalnız
Allah`a tam bir samimiyetle bağlı, ihlâslı kullarız. Bakara-139/20
BOLLUK, BİR İMTİHANDIR, NİMET
KAPILARININ AÇILMASI NANKÖRLER İÇİN HAYIR DEĞİLDİR
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “
Kendilerine verilen öğütleri terk edip unutunca, üzerlerine her şeyin, her zevk
ve nimetin kapılarını açtık. Nihayet (o nankörler), kendilerine verilen bu
genişlik ve serbestlikle tam ferahlandıkları zaman onları ansızın yakaladık da
bir anda bütün ümitlerini kaybediverdiler.” En’âm-44/131
BOLLUK DA BİR İMTİHANDIR, ÖTEDE
ZENGİNLERİN İŞİ OLDUKÇA ZOR OLSA GEREKTİR
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Eğer
onlar, Allah’ın yolunda dosdoğru gitselerdi, onlara bol su verirdik de
rızıklarını bollaştırırdık; tâ ki onları, o bolluk içinde imtihan edelim. Kim
ki, Rabbisinin zikrinden (Kur’an’dan) yüz çevirirse, Rabbi de onu arttıkça
artan çetin bir azâba sokar.” Cin-16,17/572
BOLLUKTA DA DARLIKTA DA VER DE VER!
Cennete gitmek istersen, “elim dar, elim
bol” demeden elindekilerden fakir fukaraya Allah için vereceksin de vereceksin!
Ee, cennet ucuz değil! Âl-i İmrân-134/66
BOLLUKTA ŞIMARIR DARLIKTA
ÜMİTSİZLİĞE DÜŞER. KİM OLA?
Allah, insanlara bir rahmet, bir
bolluk taddırdığı zaman, şımarır da şımarırlar; kendi günâhları yüzünden
başlarına bir musibet geldiğinde, bir de bakarsın ümitsizliğe düşìvermişlerdir.
Rûm-36/407
BORCU ÖDEMEMEK İÇİN ZOR KULLANMAK
Senetli sepetli, noterli, şâhitli
bir borcu ödememek için güç kullanan, bulunduğu yüksek makamı istismar ile
alacaklıyı mağdur eden, doğru yoldan ayrılmış, Allah’a itaatin dışına
çıkmış,fâsık olmuş olur ki, Ahiret-te işi bitiktir, demektir. Bakara-282/47
BORÇ AZ ÇOK YAZILACAK
Borç az olsun çok olsun, vâdesiyle
birlikte yazmaktan üşenmeyin! Böye yapmak, Allah katında daha âdil, daha sağlam
ve daha uygundur. Bakara-282/47
BORÇ, KARZ-I HASEN VER ALLAH’A Kİ, O
DA CENNETİYLE VERDİĞİNİ ÖDESİN!
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Kim ki,
Allah’a güzel bir borç (karz-ı hasen) verirse (malını Allah yolunda harcarsa)
Allah da bunu kat kat artırır. Ona değerli bir mükâfat (olarak cenneti) verir (de
aldığını böylece öder).” Hadîd-11/537
BORÇLARINIZI YAZIN!
Allah-ü Teâlâ, belirli bir vadeye
kadar olan borçlarınızı yazmanızı söylüyor. Yani senet yapmanız emrediliyor. Bakara-282/47
BORÇLU BORCUNU TAM YAZDIRSIN!
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Borçlanan
verdiği senedi eksiksiz, tam olarak yazdırıp versin!” Bakara-282/47
BORÇLU DELİ ÇOCUK VEYA YAZDIRMAKTAN
ÂCİZ İSE
Borçlu kişi, deli, çocuk veya
yazdırmaktan âciz biri ise, onun yerine velisi, adâlet ölçüleri içinde senet
verir. Bakara-282/47
BORÇLU SIKINTIDA İSE
Fâizi ile borçlandırdığın adamdan, önce
fâizini sileceksin, sonra o sıkıntıda ise kolaylığa kavuşuncaya kadar ona
mühlet vereceksin, hattâ o borcu Allah rızasını gözeterek sileceksin, bunun
senin için daha hayırlı olduğunu da bileceksin! Bunlar, Allah’ın sözleridir.
Bakara-280/46
BORÇTUR MÜ’MİNLERİ AZAPTAN KURTARMAK
ÜZERİMİZE!
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Sonra Biz,
(azap geldiğinde) Peygamberlerimizi ve mü’minleri (o azaptan) kurtarırız.
Böylece mü’minleri kurtarmak, üzerimize düşen bir Haktır (bir borçtur)!” Yunus-103/219
BOŞ DURMAK YOK KOŞTURMAK VAR!
Allah-ü Teâlâ, Peygamber Efendimize
sav ve O’nun şahsında bütün mü’minlere diyor ki: “O halde bir işi bitirince
(boş kaldığın vakit) hemen başka bir işe giriş (boş durma), yorul (uncaya kadar
çalış)!” Evet! Boş durmayı Allah, onaylamıyor. Hiçbir iş bulamıyorsan, Kur’an
oku, Kur’an’dan ezber yap, namaz kıl, tesbih çek! Bâhusus emeklilere duyurulur!
İnşirâh-7/596
BOŞA GİTTİ TÜM YAPTIKLARINIZ EY
MÜNAFIKLAR!
Onlar, malca, çocuk cihetiyle sizden
daha kuvvetliler iken dünyadan nasiplerini aldılar, gittiler. Siz de onlar gibi
nasiplerinizi aldınız. Siz de (o boş dâvâya) dalanlar gibi daldınız, bundan
ötürü yaptıklarının tümü, hem dünyada hem ahirette boşa gitti. (Dikkat edin
sizin de gider!) Ve işte onlar, hüsrana uğrayanların tâ kendileri oldular.” Tövbe-69/197
BOŞADIĞINIZ KADINLAR ÇOCUĞUNUZU
EMZİRİRLERSE ONLARA ÜCRETLERİNİ VERİN!
Allah-ü Teâlâ buyuruyor:
“Boşadığınız hanımlarla ilişiğiniz kesildikten sonra onlar, sizin adınıza
çocuğunuzu emzirirlerse onlara ücretlerini verin! Bu hususta güzelce anlaşın!”
Talâk-6/558
BOŞADIĞINIZ KADINLAR ÇOCUĞUNUZU
EMZİRMEZLERSE NE YAPACAKSINIZ?
Allah-ü Teâlâ buyuruyor:
“Boşadığınız kadınlarla çocuğu emzirme hususunda güzelce anlaşın! Eğer
anlaşmakta bir sıkıntı çıkarsa o takdirde baba, ücretini ödeyerek çocuğu
emzirecek bir başka kadın bulacaktır.” Talâk-6/558
BOŞADIĞINIZ KADINLAR HAMİLE İSE
ONLARIN NAFAKALARINI VERİN!
Allah-ü Teâlâ buyuruyor:
“Boşadığınız kadınlar eğer hamile iseler, oturduğunuz meskenin bir bölümünde
çocuğunuzu doğuruncaya kadar onları oturtun ve nafakalarını verin!” Talâk-6/558
BOŞADIĞINIZ KADINLARA İDDETLERİ
SÜRECİNDE OTURDUĞUNUZ YERİN BİR BÖLÜMÜNÜ VERİN!
Allah-ü Teâlâ buyuruyor:
“Boşadığınız kadınları gücünüzün yettiğince kendi oturduğunuz meskenlerin bir
bölümünde iddetlerini tamamlayıncaya kadar oturtun! Çıkıp gitmeleri için baskı
kurmayın!” Talâk-6/558
BOŞADIĞINIZ KADINLARI İDDETLERİ
SÜRECİNDE EVİNİZDEN ÇIKARMAK İÇİN BASKI KURMAYIN!
Allah-ü Teâlâ buyuruyor:
“Boşadığınız kadınları imkânlarınız nisbetinde, iddetleri müddetince, kendi
oturduğunuz evin bir bölümünde oturtun! Bir an önce evden çıkıp gitmeleri için
onlara baskı kurmayın, iz’aç etmeyin!” Talâk-6/558
BOŞAMA HAKKI İKİ DEFADIR, DİKKAT
EDİLE!
Huysuz ve zayıf iradeli ve sabırsız
koca, bir talâk vermiş, barışmışlar; kalan iki talâkla yeniden evlilik devam
etmiş, huysuzun huysuzluğu depreşmiş yine boşamış, kalmış bir talâk! Ey koca, yeniden
biraraya gelirsen bil ki tek talâkla bağlısın, onu da koparırsan artık o hanıma
nikâh tutmaz! Aklın varsa tek bağla devam edersin, yoksa ceremesini çekersin! Bakara-229/35
BOŞAMA MESELESİNDE HERKESİN ALLAH’IN
HUDUTLARINI EZBERLEMESİ LAZIMDIR
Boşama meselesinde Allah’ın
hudutları bu sûrede çizilmiştir. Kim bu hudutların dışına çıkarsa kendine
zulmetmiş olur. (Ölünceye kadar geçineceğini, yoruluncaya kadar ara ve başına
böyle gâile açma!) Talâk-1/557
BOŞAMA, BOŞANMA HUSUSUNDA ALLAH’IN
ORTAYA KOYDUĞU ÖLÇÜYE MUTLAKA UYUN! ZİRA
Boşama veya boşanma hususunda kim
Allah’ın ortaya koyduğu ölçülere uyar, Allah’ı sayıp O’na karşı gelmekten
sakınırsa, Allah onun işinde bir kolaylık verir; günahlarını örter, mükâfatını
arttırır. Hem bu, Allah’ın size indirdiği bir emridir. Talâk-4,5/557
BOŞAMANIN USULÜ VAR ÖYLE TEPESİ ATTIĞI
HER VAKİTTE OLMAZ!
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Ey
peygamber (ve ey Ümmet-i Muhammed)! Eşlerinizi boşayacağınız zaman onları
iddetleri içinde (âdetten temiz oldukları sırada) boşayın ve iddeti sayın!
Rabbiniz olan Allah’dan sakının!” Boşamanın usûlünü şu şekilde sıralayabiliriz:
1-Boşama bir azîmet değil bir ruhsattır. Yani evlilik müessesesi, her şeye
rağmen yürüyemeyecek raddeye gelmişse her iki taraf için Allah’ın hoşlanmadığı
bir çözüm halidir. 2-Boşama sebeplerinden biri tahakkuk etmemişse boşamaya tevessül
edilemez. 3-“Heves ettim evlendim, heves ettim boşuyorum” mülâhazası
geçersizdir. Bu iş çocuk oyuncağı olmadığından hâkimin müdâhale hakkı doğar.
4-Boşama sebepleri uzun olduğu için fıkıh kitaplarına müracaat edilmelidir.
5-Boşama öyle kızgınlık halinde, tepenin attığı zamanlarda olmaz, olursa zulüm
olur. Bunun için kadının iddet hali (âdetten kesildiği temiz olduğu günler)
beklenir. 6-Boşanma vuku’ bulursa kadın üç iddet dönemi (Yaklaşık üç ay) evden
çıkarılmaz, kadının da çıkıp gitmemesi lâzım! Zira bu zaman zarfında kadın, hâlâ
kocasının karısıdır ve koca pişmanlık duyarsa bu müddet zarfında herhangi bir
nikâha ihtiyaç olmadan karısına yaklaşabilir ve evlilik iki nikâh bağı ile
devam eder.(Üç bağdan birisini talâk-ı ric’i ile kopardığı için.) 7-Kadında
zina gibi bir iffetsizlik görülmüşse (kuvvetli şüphe veya zan, bu hususta
geçersizdir, ancak şâhitlerin beyanı ile sübut bulmuşsa) o vakit kadın evde
tutulmaz, şiddet ve hakaret olmaksızın salıverilir. 8-Boşamada üç nikâh bağını
bir çırpıda koparmamak lâzım! Sonraki pişmanlıklar, tekrar beraber olmaya
yetmez! 9-Boşama işi şaka götürmez. Şakadan da olsa boşama geçerlidir. Hattâ
üçüncü şaka boşamasından sonra nikâh tutmaz, nikâh yapsa dahi geçersiz
olduğundan zina etmiş olurlar. Talâk-1/557
BOŞAMAYI SİLAH OLARAK KULLANMAK
YASAKLANMIŞTIR
Adamın teki, karısını boşar, iddeti
bitmeye yakın geri döner; tekrar boşar yeniden iddet bekletir, iddeti bitmeye
yakın yeniden boşar...Yani işi gücü kadına eziyetten başka bir şey değil!
İslam, bunu yasaklamıştır. Cahiliye Arapları böyle eziyeti çok yaparlardı.
İslâm, kadınlara bunun gibi nice haklar getirmiştir de pek bilenimiz yok!
Bakara-231/36
BOŞANAN KADIN İDDETİNİ BİTİRİNCE NE
YAPAR?
Boşanan kadın, özgürdür. İsterse
kocasıyla anlaşır (üç talâk ile boşanmamışsa) yeniden yeni bir nikâh ile
evlenir; isterse bir başkasıyla evlenir. Eski kocasının veya akrabalarının
hiçbirisi, kadının yapacağı bu evliliği engelleyemez. Bakara-232/36
BOŞANAN KADINLARI BOŞ GÖNDERMEMELİ
Boşanan kadınlara da örfe göre
gönüllerini alacak hediyeler vermek gerekir. Bu, ehl-i takvâya bir borçtur.
Bakara-241-242/38
BOŞANAN KADINLARIN İDDET SÜRELERİ NE
KADARDIR VE SONUNDA NASIL DAVRANILMALIDIR?
Boşanan kadınları kocaları, iddetlerinin
(üç ay kadar olan bekleme sürelerinin) sonuna geldiklerinde ya onları iyilikle
(iki nikâh bağı ve rıfk ile) tutarlar veya onlardan iyilikle (hakâret etmeden, şiddet
uygulamadan, mehrini eksiksiz olarak vermiş olmak sûretiyle ve medeni bir insan
olgunluğunda) ayrılırlar. Bu (hanımını tekrar nikâhında tutuşu veya ayrılışı)
eylemlerinde adâletli iki kişi de şâhit tutulur. Talâk-2/557
BOŞANMA HUSUSUNDA HUL’ MESELESİ
Bir Kadın, sevemediği kocasından
boşanmak isterse mahkemeye başvurur; kocanın istediği malı veya kocanın verdiği
mehri geri vererek, kocasını râzı ederse boşanır. Bu şekildeki boşanmaya “Hul’
meselesi” denir. Bakara-229/35
BOŞANMA İŞİ ÜÇ TALAKLA OLMUŞSA NE
OLACAK?
Akılsızın teki, karısını ayrı ayrı
üç talâkla veya bir defada üç talâkın hepsini kullanarak boşamışsa, yeniden
biraraya gelebilmesi artık mümkün değildir. Evlilik işi, çocuk oyuncağı olamaz!
Onun için bu ağır şart konmuştur. Ancak kadın, hulle amaçlı olmayan gerçek bir
evlilik yapar da bu ikinci evliliği kocanın ölümü veya boşaması ile sona ererse
o zaman ilk kocasına nikâhla geri dönebilir. Hazımda problemi olan kocalar,
önceden yüz düşünüp bir karar versinler! (Hulle meselesi: Bir kocanın üç
talâkla boşadığı karısını tekrar nikâhlayabilmesi için, o kadının “şike
evliliği” dediğimiz bir pîr-i fâni veya herhangi bir erkekle -ki genelde bir
daha ortalıkta görünmeyecek bir yabancı olur- anlaşmalı, geçici bir nikâh akdi
ile zifafa girmesine “Hulle” denir. İslâm’da “Hulle” olmadığından böyle bir
nikâh, bâtıldır; zifafa girenlerin her ikisi de zina etmiş olurlar.
Bakara-230/35
BOŞANMA MESELESİNDE ALLAH’IN
HUDUTLARINI ÇİĞNEMEYENE ALLAH BİR ÇIKIŞ YOLU KILAR
Mağdur edilerek boşanan kadına veya
boşama sebepleri oluştuğunda usûlüne uygun boşayan kocaya Allah, hiç ummadığı
yerden bir rızık kapısı açar, ona içinde bulunduğu sıkıntılardan bir çıkış yolu
kılar. Kim Allah’a tevekkül ederse Allah ona yeter! Allah, emrini yerine
getirendir. Doğrusu Allah, her şey için bir ölçü koymuştur. Talâk-2,3/557
BOŞANMAK ÇOCUK OYUNCAĞI DEĞİLDİR
BİLİNE!
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Onlardan
(hanımlarınızdan) birine yığınla (mehir) vermiş olsanız bile, ondan bir şey
almayınız! Boşanmaya sebep uydurup, iftira ederek, apaçık bir günâh işleyerek
mi onu (mehri) alacaksınız? Hem onu (mehri), nasıl geri alırsınız ki?
Birbirinize karılıp katılmıştınız ve (hanımlarınız, hukuklarını gözetmek üzere) sizden sağlam bir
söz almışlardı.” Ey uyduruk bir iftira ile hanımını boşamaya yeltenen koca!
Allah’a ve hesap gününe inanıyorsan bu âyeti defalarca oku ve Allah’dan kork!
Allah’ı hoşnut etmeden nasıl cennete gireceksin ki? Nisâ-21/80
BOŞANMAYI ÖNLEMEK İÇİN HAKEMLERİN
ARAYA GİRMESİ ALLAH EMRİDİR
Allah-ü Teâlâ: “Eğer karı kocanın
birbirinden ayrılacaklarından endişe ederseniz, o vakit erkeğin ailesinden bir
hakem, kadının ailesinden de bir hakem belirleyin! Eğer bu hakemler,
barıştırmak isterlerse Allah, karı ile kocayı aralarında anlaşmaya muvaffak
kılar” buyurmaktadır. Nisâ-35/83
BOŞANMAYI ÖNLEYEMEMİŞLERSE
Allah-ü Teâlâ: “Gösterilen bütün
gayretlere rağmen boşanmanın önüne geçilememişse Kendisinin, eşlerden herbirini
müstağnî kılacağını, birini öbürüne muhtaç etmeyeceğini, lütfunun geniş
olduğunu” bildiriyor. Nisâ-130/98
BOŞANMIŞ KADINLAR NE KADAR BEKLER?
Boşanmış kadınlar, kendi kendilerini
üç âdet müddeti tutup beklemek zorundadırlar. Bu müddet dolmadan yeni bir nikâh
yaptıramazlar. Üç âdet müddeti sonrasında, önceki kocasından karnında bebeği
varsa veya âdetli ise, bu durumları gizleyemez, mutlaka bildirmesi gerekir.
Âdet hali sona erdikten veya varsa karnındaki çocuğu doğurduktan sonra, kendine
helâl bir erkekle yeni bir nikâh akdi yaptırabilir. Bakara-228/35
BOŞANMIŞ FAKAT HAMİLE OLAN KADINLARIN
İDDET SÜRELERİ NE KADARDIR?
Allah-ü Teâlâ buyuruyor:
“(Boşadığınız, fakat) hâmile olan kadınlarınızın iddetleri (boşandıktan sonra
bekleme süreleri), çocuklarını doğurmalarına kadardır. Bu, Allah’ın size
indirdiği bir emridir.” Talâk-4,5/557
“BOŞU BOŞUNA YARATILMIŞ, BU İŞE
YARAMIYOR Kİ!” DEMEK, ATEŞLİ AZABI GEREKTİRİR, BİLİNE!
Allah-ü Teâlâ, Gök, Yer ve ikisi
arasında ne kadar varlık varsa hepsini bir amaçla, bir gaye ile yarattığını,
varlıkların amaçsız, gayesiz olduğunu sanmanın sadece kâfirlerin zannı olduğunu
bildirerek, öyle zannedenleri ateşli bir azabın beklediğini açıkça beyan
ediyor. Evet, hiç bir işe yaramıyor zannettiğimiz bir nesne, belki de en muhtaç
olduğumuz bir ihtiyacımızı künhünde saklıyor olabilir de biz bilmiyoruzdur. Sâd-27/454
BOŞUNA YARATILDIĞINIZI MI
SANIYORSUNUZ?
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Bizim, sizi
boşuna yarattığımızı, gerçekten Bize geri döndürülmeyeceğinizi ve hesap
vermeyeceğinizi mi sandınız?” (Hiç bir canlı boşuna yaratılmamıştır. Her
canlının kametine göre bir vazifesi vardır. En yüksek kamette yaratılan insanın
en yüksek bir vazifesi: Allah’ı tanıyıp, tanıtma vazifesi vardır!)
Mü’minûn-115/348
BOŞUNA YARATILMADI GÖKLER VE YER VE
İKİSİ ARASINDAKİ HER ŞEY!
Allah-ü Teâlâ: “Biz gökleri ve yeri
ve ikisi arasında bulunanları da elbette boşuna değil, Hak bir gaye ve hikmetle
yarattık.” buyuruyor. Hicr-85/265
BOTANİK İLMİNE TEŞVİK VAR
Allah-ü Teâlâ, “orada (yeryüzünde)
her güzel (cins) çiftten nice bitkiler yetiştirdik, elbette bunda Allah’ın
kudretine apaçık bir delil vardır. Fakat onların ekserisi ibret alıp da iman
etmezler. Ama senin Rabbin (insanların bu körlüğüne rağmen), Azîz ve Rahîm’dir”
buyuruyor. (Burada botanik ilmine, bitkilerin incelenmesine açık da’vet vardır.
İnsanlar, bitkileri inceleselerdi, Allah’a iman edecek pek çok deliller
bulacaklardı denilerek, ekser insanın incelemediği ve dolayısiyle de ibret
almadığı bu sebepten imana kör kaldığı beyan ediliyor.) Şuarâ-7,9/366
BOY ABDESTİ ALIN, GUSLEDİN!
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Cünüp
iseniz (cinsellikte bulunduysanız) tastamam yıkanıp temizlenin (boy abdesti
alın=gusledin)!” Mâide-6/107
BOYASI İLE BOYANMAK ALLAH’IN
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Siz Allah`ın
Boyası (Dini) ile boyanınız! Allah`ın Boyasından (Dini`nden) daha güzel boya
vuran (din ortaya koyan) kim olabilir? (ve şöyle deyin): Biz O`na kulluk eden
kimseleriz!” Bakara-138/20
BOYNU VURULUR ONUN KARŞI ÇIKARSA
ALLAH VE RESULÜNE!
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Evet
böyle! Çünki onlar, Allah ve Resûlüne karşı çıktılar. Kim Allah ve Resûlünün
karşısına çıkarsa, bilmelidir ki, Allah’ın cezası çetindir.” Enfâl-13/177
BOYUN EĞİCİ VE İTAAT EDİCİDİR GÖKTE
VE YERDE HERKES ALLAH’A
Gökte ve Yer’de kim varsa
Allah’ındır ve O’na itaat edici ve boyun eğicidirler. Rûm-26/406
BOYUN EĞME O KAFİRE, DİK DUR!
BÖYLECE RABBİNE SECDE VE NAMAZINA DEVAM ET!
Allah-ü Teâlâ (peygamberine ve
dolayısı ile bütün inananlara) buyuruyor ki: “Hayır, hayır! Aslâ o (kâfirlere, münâfıklara,
Din düşmanlarına) boyun eğme, dik dur! Böylece Rabbine secde (ve namazına
devam) et ve Rabbine yaklaş!”(Not: Bu âyet Kur’an-ı Kerîm’in 14.ve son secde
âyetidir, secde etmek, sünnettir.) Alak-19/597
BOYUN EĞMİŞTİR O`NA
Göklerde ve yerde ne varsa, hepsi,
O’na (Allah`a) boyun eğmiştir. Bakara-116/17
BOYUNLARI TASMALI KEFERELER
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Eğer
onların iman etmemelerine şaşırıyorsan bil ki asıl şaşılacak olan, onların:
‘ölüp toprak olduktan sonra biz, yeniden mi yaratılacakmışız?’ demeleridir. İşte
onlar, Rablerini inkâr edenlerdir. Hem yine onlar, Ahiret gününde boyunlarında
tasmalar (demir halkalar) bulunanlardır.Ve onlar, ateş ehlidirler, onlar, orada
ebedî olarak kalıcıdırlar.” Ra’d-5/248
BOYUNLARINA BOYUNDURUKLAR VURULUP
ÜZERİNDEN HALKALAR GEÇİRİLEN ANUTLAR
Dünyada kibirliliği ve küfürdeki
inatları sebebiyle gözü havada, insanları hor gören anûtlar, kâfir olarak
Ahirete gittikleri takdirde orada, boyunlarına çenelerinin altından
boyunduruklar vurulacak ve bu boyunduruklar da demir halkalarla tahkim
edilecektir. Böylece dünyada kibirden burunları ve gözleri havada olanlara, dünyadaki
tavırlarına uygun bir ceza olarak, Ahirette çenelerinin altından vurulan bu
dikmelerle burunları ve gözleri havada kalacak ve önlerini göremeyeceklerdir.
Yâ Sîn-8/439
BOYUNLARINDA DEMİR HALKA AYAKLARINDA
PRANGA KAYNAR SU CAYIR CAYIR YAKAN ATEŞ
O Kur’an’ı ve peygamberlerle
gönderilenleri yalanlayan ukalâlar var ya, Ahirette onların vay hallerine!
Onların boyunlarına demir halkalar takılacak, ayaklarına zincirlerden prangalar
vurulacak, kaynar sulara daldırıla daldırıla sürüklenecekler; sonra da ateşte
cayır cayır yakılacaklardır. Mü’min-71,72/474
BOZGUNCU MÜNAFIKLARI BULDUĞUNUZ
YERDE ÖLDÜRÜN!
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Buna
rağmen (inandığını söylediği halde tercihini Mekke müşriklerinden yana koyarak,
hicret etmekten) yüz çevirirlerse (ki böylece münâfıklıkları açığa çıkmış
oluyor), o takdirde onları, yakalayın ve kendilerini bulduğunuz yerde öldürün! (Çünki
onlar, bozguncu anarşistler olmuşlardır.) Onlardan bir dost ve bir yardımcı da
edinmeyin! Bunlardan, sizinle aralarında anlaşma bulunan bir topluluğa
sığınanlar veya kendi toplulukları ile savaşmaktan hoşlanmayarak göğüsleri
daralmış halde size gelenler müstesnâ (onları öldürmeyin)! Çünki Allah, bunları
size musallat etmemiş ve sizinle savaşmamışlardır. Bir de onlar, barış teklif ederlerse
yine onlarla savaşmayın, barışı tercih edin!”(Bu hitap, devlet yetkililerine
aittir. Yoksa ferdin ceza kesmeye kalkışması, anarşi olur. Devlet de hukuk
çerçevesinde yakaladığı her bozguncuyu, muhâkeme eder, cezasını keser. Uslu
uslu oturup, toplumu karıştırmayana müdâhale edilmez.) Nisâ-89,90/91
BOZGUNCULUK YAPANLARI ALLAH TEK TEK
BİLİR VE ZAMANI GELDİĞİNDE HESABINI GÖRÜR
Allah-ü Teâlâ, savaşta bozgunculuk
yapanları ve bozgunculuğa meyilli olan kardeşlerine “bize gelin!” diyenleri
(münâfıkları) elbette bilir ve zamanı gelince de hesabını görür! Ahzâb-18/419
BOZGUNCUYA TARİH BOYUNCA YAŞAMA
HAKKI VERİLMEMİŞTİR
Allah-ü Teâlânın bir kanunu olarak
geçmiş ümmetlerde de toplumda bozgunculuk yapan teröristler yakalanırlar, kendilerini
düzeltmeleri için fırsat verilir, şâyet düzeltmezlerse başka ma’sum insanların
hayatları telef olmasın diye bu bozguncular toplum içine salınmazlar, katledilirler.
Ahzâb-62/425
BÖBÜRLENENLER BİLSİNLER Kİ, KESİNLİKLE
CEHENNEMİ GÖRECEKLERDİR DUYMUŞ OLALAR!
Allah-ü Teâlâ, mal, mülk, evlâd-ü
iyâl, makam mansıp gibi dünyalıklar ile övünüp böbürlenenlerin (tevbe etmeden
Ahirete gittikleri takdirde) mutlaka cehennemi göreceklerini iki kez
“Bileceksiniz!” ikâzı ile haber veriyor. Tekâsür-3,6/600
BÖCÜ BÖRTÜ VE CANLILARIN ŞERRİNDEN
ALLAH’A SIĞINMA DUASINA KAYNAK OLAN AYET
Bu âyetten iktibasen tanzim edilerek
böcü börtü ve canlıların şerrinden Allah’a sığınma duâsı edilir. Şöyle edilir:
“Allahümme innî eûzü bike min şerri nefsî ve min şerri külli dâbbetin illâ Hüve
âhızün binâsiyetihâ; inne Rabbî alâ sıratın müstegıym.” Meâli: “Allahım! Ben,
kesinlikle nefsimin şerrinden ve mukadderâtı Senin (kudret) elinde olan
debelenen her bir canlının şerrinden Sana sığınırım! Elbette Rabbim tam
istikâmet üzeredir.” (Bu duânın “dâbbetin illâ hüve...”den itibarenki kısmı,
âyettir.) Hûd-56/227
BÖĞÜREN BİR BUZAĞI YAPTI SAMİRİ VE “İŞTE
SİZİN DE MUSA’NIN DA İLAHI BU!” DEDİ
Samiri denen eli marifetli herif,
böğüren bir buzağı heykeli ortaya çıkararak adamlarıyla beraber, “işte bu,
sizin de Musa’nın da tanrısıdır, fakat O, bunu unuttu!” dediler.
Tâhâ-88/317
BÖL VE YÖNET METODU YÖNETİMDE İŞİ
KOLAYLAŞTIRIR
Musa as’ın kavmi, oniki kol (kavim)
idi. Tih çölünde Hz. Musa, bir mu’cize eseri olarak asasını taşa vurdu ve
taştan oniki pınar halinde su fışkırdı. Her bir kol yani kabile, kendi
pınarından su ihtiyacını giderdi de su kavgası olmadı. Buradan şu mesajı
çıkarabiliriz: İnsan topluluklarını, bir kargaşaya meydan vermeden daha iyi
yönetebilmek için ortak paydaları birbiriyle örtüşenleri gruplandırmak, bu
grupların leh ve aleyhlerinde olan hususları sınırlandırmak ve bu gruplar
arasında hayırda hizmet yarışı açmak, işi gayet derecede kolaylaştırır. Bu
sebeptendir ki topluluklar, İl, ilçe, mahalle, köy ve belediyeliklere
ayrılırlar. Tâ ki yönetim kolay olsun, arızalar mahallinde kalsın, ülke
geneline sirâyet etmesin! Bakara-60/8
BÖLENLERİ, MUKTESİMİNİ ALLAH’IN
AZABI İLE KORKUT UYAR
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Ey
Resûlüm) de ki: “Ben, Tıpkı o muktesimînin = bölenlerin (Tevrat ve İncili
bölerek işlerine gelen âyetleri alıp, işlerine gelmeyenleri kabul etmeyen
Yahudi ve Hıristiyanların) başlarına Allah’ın indirdiği felâketler gibi sizi
(ey Mekke müşrikleri!) bekleyen Allah’ın azâbı ile açıkça uyaran bir
korkutucuyum!” Hicr-89,91/265
“BULA BULA BUNLARI MI BULDU?” DİYOR
O KÖMÜR RUHLU KAFİRLER
Mekke’nin ileri gelen zengin ve
kibirli müşrikleri, iman etmemelerine gerekçe olarak iman eden köle ve
fakirleri gösteriyor ve şöyle diyorlardı: “Allah, lütufta bulunduğu (iman nasip
ettiği) kimseler olarak bula bula bunları (köle ve fakirleri) mi buldu?”
Halbuki Allah, o kömür ruhlu kâfirleri, bu fakirlerle imtihan ediyordu.
En’âm-53/133
BULUTLAR ÜST ÜSTE YIĞILMADAN YAĞMUR
GELMEZ!
Allah-ü Teâlâ, bu Âyet-i
Kerimesi’nde bulutları sevk ettiğini, sonra başka bulutları da üstüne getirerek
yığın yığın bir hâle getirdiğini, sonra o dağ gibi bulutları birbiriyle
buluşturarak aralarını şimşekle sarstığını ve yağmur ve dolu indirdiğini, o
şimşekle (yıldırımla) dilediği kimseye isâbet ettirdiğini (yıldırımla
çarptığını), şimşeğin parıltısının neredeyse gözlerin nurunu aldığını beyan
eder. Bu asırda ancak farkına varılabilen bütün bu hakikatların, eksiksiz
olarak beyânı, Kur’an-ı Hakîm’in Allah’ın gönderdiği bir kitap olduğunu çok açık
isbat eder. Nûr-43/354
BULUTLAR SIKIŞIP YOĞUNLAŞMADAN SANCI
ÇEKİP AĞLAMADAN SUYUNU SIKMAZ!
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Biz, sizin
için dâneler, bitkiler ve sarmaş dolaş olmuş bahçeler çıkaralım diye sıkışıp
yoğunlaşmış, (şimşeklerin işkencelerinden muzdarip ağlayan) bulutlardan
(gönüllere sürûr göz yaşlarını) şırıl şırıl akan su damlacıkları halinde
indirdik! (Tâ yatıp kalkıp şükredesiniz diye!)” Nebe’-14,16/581
BULUTLARI RÜZGARLARA BİNDİREN, YAYAN
VE ARALARINDAN YAĞMUR AKITAN ALLAH’DIR
Allah-ü Teâlâ, öyle azamet sahibidir
ki, rüzgârları gönderir, rüzgârlarla bulutları kaldırır, sonra o bulutları
gökte dilediği gibi yayar ve parça parça eder; bir de bakarsın ki aralarından
yağmur akıp duruyor. Derken onu dilediği kullarına ulaştırır da derhal onların
yüzü gülüverir. Rûm-48/408
BULUTLARLA GÖLGELEDİK
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Ey
İsrailoğulları! Tih çölünde sizi bulutlarla gölgeledik (bu nimetimi de
hatırlayın ve şükredin)!” Bakara-57/7
BULUTU ÜZERLERİNE GÖLGELİK YAPTIK
Denizi, Hz. Musa’nın mu’cizesi ile
geçen İsrailoğulları, Tih=Sina çölünde sayıları iki milyonu bulan bir topluluk
oldukları halde, yakıcı güneşin altında kalakaldılar. Yüce Allah, Onların
üzerine bir bulut göndererek, onları gölgeledi. A’râf-160/170
BURÇLAR BİR GERÇEK VE YILDIZLARLA
SÜSLÜDÜR
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “And olsun
ki Biz, gökte buçlar yaptık ve onları seyredenler için yıldızlarla süsledik.”
(Burçlar semâda sistemin bir ögesidir, insan yaşamına doğrudan zerre kadar bir
müdâhalesi, söz konusu olamaz! Güneş de semânın bir ögesidir, onun da doğrudan
insan hayatına bir müdâhalesi yoktur. Allah’dan başka güç ve kuvvet sahibi
olamaz! Her şey, Allah’ın itaatkâr bir memurudur. Dünya, fezâ denizinde
yüzerken, içinden geçtiği burçta iken doğan çocuklara Allah, o burcu hatırlatan
belli karakterler verdiyse onu bilemem. Bildiğim tek şey, hangi sebeple olursa
olsun, yaratan da karakter veren de Allah’dır!) Hicr-16/262
BURÇLAR BİR HAKİKATTIR
“Gökte burçlar yaratan Allah, ne
Yücedir!” Furkan-61/364
BURÇLAR İÇİNDE GÜNEŞ BİR KANDİLDİR
LÂMBADIR
“Ne Yücedir O Allah ki,burçlar
içerisinde bir kandil, bir lâmba olan Güneş’i yarattı.” Furkan-61/364
BURÇLAR ORAYA YÜKSELMEK İSTEYEN
ŞEYTANLARDAN KORUMA ALTINA ALINMIŞTIR
“Hem onu kovulmuş her şeytandan
koruduk” âyetiyle, göğe yükselmek isteyen, eskiden olduğu gibi Kader-i
Muallak’tan hırsızlık yaparak kâhinlere söyleyen ve böylece kâhinlerle ortak
bir şeytan saltanatının devam etmesinden göğün korunduğu beyân ediliyor. Bu
durumla da Rabbimiz, Kur’an-ı Kerim’i de korumuş oluyor. Hicr-17/262
BURÇLAR VAR MIDIR GÖKTE? ELBETTE
VARDIR!
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Burçlarla
süslü göğe yemin olsun ki...O Ashab-ı Uhdûd kahrolsun!” Bürûc-1,4/589
BUZAĞI KONUŞAMIYOR, FAYDA VE ZARAR
DA VEREMİYOR, NASIL TANRI OLUYOR BU?
Halbuki Samirinin yaptığı bu böğüren
buzağı, konuşamıyor, kimseye fayda da zarar da veremiyor. Böyle tanrı mı olur, kör
mü gözünüz? Tâhâ-89/317
BUZAĞI SEVGİSİ İÇİRİLDİ
Yahudiler “işittik ve isyan ettik”
demeleriyle, kâfirin de şımarığı olduklarından kalblerine buzağı sevgisi
içirildi. Yani buzağıya tapma sevgisi iliklerine kadar işlemişti. Bakara-93/13
BUZAĞIYA TAPAN KAVMİNİN YANINA DÖNEN
MUSA AS, BAKIN NELER DEDİ?
Musa as, kızgın ve üzgün bir şekilde
böğüren buzağıya tapınan halkının yanına dönünce, kardeşi Harun as’ın
sakalından ve saçından tuttu ve onu ırgalayarak: “Ey Harun! Onların sapıttığını
gördüğün halde Benim izimden gelmene ne mani oldu? Yoksa Benim emrime karşı mı
geldin?” dedi. Tâhâ-92,93/317
BUZAĞIYA TAPANLARA DÜNYA HAYATINDA BİR
GAZAP VE ZİLLET GELECEKTİR
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Buzağıya
tanrı diye tapanlara Rableri tarafından dünya hayatında bir gazap ve bir zillet
gelecektir. İşte Biz, iftiracıları böyle cezalandırırız. (Her devirde bir
Nebinin tebliğine muhatap olduğu halde, buzağı misüllü herhangi bir nesneyi
ilâhlaştıranlara aynı zilletin gelmesi melhuzdur!) A’râf-152/168
BUZAĞIYI İLÂH EDİNDİNİZ
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Bir vakit
Musa kırk geceliğine aranızdan ayrılmıştı da siz az sonra buzağıyı ilâh edinip
zalimlerden olmuştunuz. Yine de şükredesiniz diye sizi affettik.” Bakara-51,52/7
BUZAĞIYI İLÂH EDİNENLER PİŞMANLIKLARINDAN
ELLERİNİ ISIRIR OLDULAR
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Musa Tur
dağına gidince Sâmiri’nin yaptığı böğüren buzağının ilâh olamayacağını anlayan
israiloğullarına pişmanlık) ellerine düşürüldü de (parmaklarını ısırır
oldular.) Sapıttıklarının farkına varınca şöyle dediler: “Yemin olsun ki, eğer
Rabbimiz bize merhamet etmez ve bize mağfiret etmezse muhakkak hüsrâna
uğrayanlardan olacağız.” A’râf-149/167
BUZAĞIYI İLAH EDİNİP ÇIKTILAR
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Musa’nın
Tûr dağına gitmesinin ardından kavmi, zinet eşyalarından yapılmış, böğürmesi
olan bir buzağı heykelini ilâh edindiler. Görmediler mi ki o (buzağı), ne
onlarla konuşuyor, ne de onlara bir yol gösteriyor! Onu ilâh edindiler ve zâlimlerden
oldular.” A’râf-148/167
BUZAĞIYI YAKACAĞIZ VE KÜLLERİNİ DE
DENİZE SAVURACAĞIZ
Hz. Musa as, Samiriye: “Bak o
altından, mücevherden yaptığın -sana göre paha biçilmez- böğüren buzağını
yakacağız, sonra da küllerini denize savuracağız!” dedi. (Bu Samiri’ye
hastalığının yanında ek bir dünya azabıydı.) Tâhâ-97/317
BÜNYAMİN’İ KOPARAMAYINCA BÜYÜK
KARDEŞLERİ DİĞERLERİNE NELER DEMİŞTİ?
Artık Bünyamin’i koparamayacaklarını
anlayınca bir kenara çekilip fısıldaşarak konuşmaya başladılar. Büyük
kardeşleri: ‘Allah’ı şâhit tutarak babanıza kesin söz verdiğinizi ve daha önce
de Yûsuf hakkında işlediğiniz kusuru nasıl olur da bilmezlikten gelirsiniz? Ne
yüzle döneceksiniz? Ben, buradan bir adım bile atmam, ayrılmam; ancak babam
bana izin verirse yahut hüküm verenlerin en hayırlısı olan Allah, hükmünü
bildirirse o başka! Siz dönün babanıza deyin ki: ‘Ey babamız! Bizler farkına
varmadan oğlun inan ki, hırsızlık etmiş! Su kabının onun yükünde çıktığını
gözlerimizle gördük. Biz ancak bildiğimize şâhitlik ediyoruz. Gayb, bize emânet
edilmiş değil ki, Sana söz verirken Bünyamin’in hırsızlık edeceğini bilebilelim,
İnanmazsan, gittiğimiz şehrin ahâlisine ve yine içinde geldiğimiz kafilede
bulunanlara sor! Bütün samimiyetimizle ifâde ediyoruz ki söylediğimiz, doğrunun
tâ kendisidir, deyin!’ dedi.” Yûsuf-80,82/244
BÜNYAMİN’İ KURTARMAK İÇİN VIZZIK VIZZIK
YALVARDILAR AMA NAFİLE!
“Yûsuf’un, kardeşini alıkoyması
karşısında, onlar şöyle dediler: ‘Aziz vezir! Onun Pîr-i fâni bir babası var, bu
küçük evlâdını kaybetmeye dayanamaz. Onun yerine bizden istediğini alıkoy!
Gerçekten seni anlayış gösteren, iyilik sever insanlardan olarak görüyoruz!’
Yûsuf: Biz malımızı kimin yanında bulmuşsak ancak onu alıkoyarız. Başkasını
tutmaktan Allah’a sığınırım. Biz de öyle yaparsak zalimler arasına girmiş
oluruz.” Yûsuf-78,79/243
BÜRUC SURESİ
85.Sûredir. Mekke Dönemi’nde nâzil
olmuştur. 22 âyettir. Bürûc-0/589
BÜYÜ SİHİR İLE UĞRAŞMA!
Kur`an diyor: “Büyüye müşteri olan
kimsenin, Ahirette nasibi yoktur!” Yani büyüyü yapan, yaptıran, yapılmasına
aracı olan kim varsa, cennet yüzü görmeyecektir. Böyle bir vartaya bilmeziye
düşen varsa, derhal tövbe eder, büyüden etkilenen kişi ile helalleşir ve
kendini ıslah ederse umulur ki Allah, affeder de cennete gider. Ama garantisi
yok! Bakara-102/15
“BÜYÜCÜNÜN BİRİ BU!” DEMELERİ SENİ
ÜZMESİN! ÖNCEKİLER DE ÖYLE SÖYLEMİŞLERDİ
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Habibim
Ya Muhammed!) İşte böyle! Senin hemşehrilerinden öncekilere ne vakit bir
peygamber geldiyse mutlaka onlar da O peygamberlerine “büyücü veya deli”
dediler. Bunu birbirlerine tavsiye mi ettiler, aralarında mı anlaştılar da hep
böyle söylüyorlar? Hayır, onlar bir azgınlar topluluğudur! (dolayısıyla Sen, onların
sözlerinden dolayı Kendini üzme!)” Zâriyât-52,53/522
BÜYÜK BULUŞMA GÜNÜ O KADAR UZUN Kİ, DÜNYA
HAYATI ONA NİSBETEN BİR AKŞAM KADAR
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Onu
(kıyameti, Büyük Buluşmayı) gördükleri gün, sanki onlara öyle gelir ki, dünyada
bir akşam veya gündüzün kuşluk vaktinden başka kalmamış gibidirler!” Buradan
şunu anlıyoruz: Hesap günü Mahşer meydanında o kadar uzun zaman kalınacak ki,
dünyadaki koca bir ömür, onun yanında bir akşam veya bir kuşluk vakti kadardır.
Nâziât-46/583
BÜYÜK BULUŞMA GÜNÜNDE ZALİMLER,
YAPTIKLARINDAN ÖTÜRÜ TİR TİR TİTRERLER
Büyük Buluşma Günü olan kıyamette, hesap
verme vaktinde zalimler, işledikleri günâhlardan bucak bucak uzak durmak
isterler ve tir tir titrerler. Ama ne çare! Cezaları tepelerinde durmaktadır ve
başlarına gelecektir ve kurtulmaları da aslâ mümkün değildir. Buna karşılık
iman edenler de cennet bahçelerindedir. Şûrâ-22/484
BÜYÜK BULUŞMA GÜNÜNÜ DÜNYADA
UNUTANLAR AHİRETTE UNUTULURLAR
Dünyada iken Büyük Buluşma gününü
unutanlara Ahirette şöyle denilir: “Dünyada bu Büyük Buluşma gününü
unutmuştunuz, şimdi de Biz, sizi unuttuk. Tadın bakalım yaptıklarınıza karşı
dâimi azabı!” Secde-14/415
BÜYÜK BULUŞMA HESAP VERME GÜNÜ
MUTLAKA GERÇEKLEŞECEKTİR
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Geleceği
hakkında hiç şüphe olmayan o Büyük Buluşma yeri (kıyamet günü hesap verme
zamanı ve yeri) hakkında Mekke ve etrafındakileri (tüm dünyayı) uyarasın diye
Sana bu Kur’an’ı Arapça olarak vahyettik! O ne müthiş bir buluşma ve hesaplaşmadır
ki, sonrasında oradakilerin bir kısmı cennetlik, bir kısmı da cehennemliktir.”
Şûrâ-7/482
BÜYÜK DURUŞMA GÜNÜ’NDE YAPTIKLARINI
BİR BİR KARŞINDA GÖRECEKSİN!
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Dikkat
edin! Göklerde ve yerde ne varsa Allah’ındır. O, içinde bulunduğunuz durumları
da pek iyi bilir. İnsanların Kendi huzuruna geldikleri Büyük Duruşma Günü’nde, yaptıkları
her şeyi, bir bir kendilerine bildirip karşılığını verecektir. Çünki Allah, her
şeyi hakkıyla bilendir.” Nûr-64/358
BÜYÜK DURUŞMA GÜNÜNDE PEK ŞAŞKINLIK
İÇİNDE OLANLAR KİMLERDİR?
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Onlar bize
gelecekleri gün (Büyük Duruşma günü) neler işitecekler, neler görecekler! (Pek
şaşkınlık içinde olacak olan onlar), bugün (başlarına gelecek olanı
düşünmeyerek) apaçık bir dalâlet içindedirler.” Meryem-38/306
BÜYÜK DURUŞMA, HESAP SORMA İÇİN
HERKES KIYAMET GÜNÜ DİRİLTİLECEKLERDİR
İmtihanını tamamlayarak ölecek olan
ey insan! Ölüm, yanına kâr kalmayacak, belki yaptıklarının tamamından hesap
vermek üzere bir Büyük Duruşma için elbette Kıyamet Günü’nde diriltileceksin!
Mü’minûn-16/341
BÜYÜK DURUŞMA, BÜYÜK KURTULUŞ, BÜYÜK
BAŞARI TERİMLERİ NE DEMEKTİR?
Büyük duruşma, Allah’ın huzurunda
kurulmuş en büyük mahkemedir ki, herkes o mahkemeye mutlaka getirilecek ve
dünyadaki yaptıklarından bir bir hesap verecektir. Büyük kurtuluş, cehennemden
geçerken (sırat) orada kalakalmayıp karşı tarafa geçerek en büyük ve nihâî
tehlikeyi atlatmanın ve ebediyyen kurtulmanın adıdır. Büyük başarı da, iman ve
dünyada eda edilen salih ameller neticesinde cennete liyâkat kazanarak Allah’ın
lütfu ile oraya girmenin adıdır. Sâffât-60,61/447
BÜYÜK GÜNAHLAR NELERDİR?
Büyük günâhlar, Allah’ın kesin
olarak haram kıldığı, işleyenleri Ahirette azap ile tehdit ettiği günâhlardır. Hadis-i
Şerif ifâdesiyle büyük günahlar şunlardır: 1-Şirk (Allah’a ortak koşmak),
2-Sihir yapmak veya yaptırmak, 3-Adam öldürmek, 4-Yetim malı yemek, 5-Zina
etmek, 6-Meşru’ savaşta ordudan kaçmak, 7-Namuslu Mü’mine bir kadına zina isnadı
ile iftira etmek, 8-Anne babaya isyan etmek, 9-Fâiz yemek,10-Küçük günâh veya
günâhları işlemekte ısrar etmek. Büyük günahların ortak özelliği, topluma zarar
vermekte birleşmeleridir. Nisâ-31/82
BÜYÜK GÜNAHLARA KEFFARET OLARAK İKİ
AY ARD ARDA ORUÇ TUTMALI!
Devlet eliyle verilen şer’i
cezaların uygulanmadığı devirlerde (meselâ zina gibi) büyük günâh işleyenler, bu
günâhlarına keffâret olarak iki ay muttasıl oruç tutmalı ve tövbe edip
Allah’tan bağışlanmasını dilemelidir. Elbette bu İslâm adına bir fetva
değildir. İslâmdaki Ahkâm belli ve sâbittir. İslâm ahkâmının uygulanmasının
mümkün olmadığı geçici zamanlarda, belki affına medâr olur umuduyla, büyük
günâhlardan işleyenlerin, böyle iki ay ard arda oruç tutmasında fayda vardır.
Allah, Ğafûr’dur, Rahîm’dir. Nisâ-92/92
BÜYÜKLERE YARAŞAN ÖRNEK BİR DAVRANIŞ
MI GÖRMEK İSTİYORSUN İŞTE MİSALİ
Her kim ki, hakikaten sabreder ve
kusurlu olan muhatabını affederse işte onun bu davranışı, büyüklere yaraşan
örnekbirdavranıştır. Şûrâ-43/486
BÜYÜKLÜK TASLAYAN KİBİRLİ İLERİ
GELENLER, MELE’
Âd Kavminden büyüklük taslayanlar, içlerinden
zayıf görünen, horlanan mü’minlere alay yollu şöyle dediler: “Sahi siz, Sâlih’in,
Rabbi tarafından size elçi olarak gönderildiğini nereden biliyorsunuz?”
Mü’minler de: “Elbette biz, O’nunla gönderilen her şeye inandık, iman ettik!”
diye cevap verdiler. A’râf-75/159
BÜYÜKLÜK TASLAYAN KİBİRLİ MELE-İ
SEMUD NE DEDİLER?
Sâlih as’a inanan mü’minler, alaycı
Mele-i Semûd’a: “Biz O’na gönderilen her şeye iman ettik” deyince o kibirli
mele’ de: “Doğrusu, biz sizin iman ettiğiniz şeyi inkâr eden kimseleriz!”
dediler. (Her devirde mele’ eksik olmaz ki!) A’râf-76/159
BÜYÜYE, SİHİRE BULAŞMAYANLARA
Hayatta sevdiği birine kavuşmak veya
kıskandığı birisini başkasına kaptırmamak veya çekemediği birine zarar vermek, belki
büyü ile halledilebilecek iken, sırf Allah korkusundan dolayı büyü yapmak, yaptırmak
ve aracı olmak işinden uzak duranlara Allah, Katından büyük mükâfatlar
vereceğini müjdelemiştir. Bakara-103/15
Yorumlar
Yorum Gönder