Ana içeriğe atla

KUR’AN-I KERİM KONULARI: (B) İLE BAŞLAYANLAR

 

KUR’AN-I KERİM KONULARI: (B) İLE BAŞLAYANLAR

BABA VEYA KARDEŞ KAFİRSE BİR MÜSLÜMANIN DOSTU OLAMAZ!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Ey iman edenler! Eğer imana karşı küfrü tercih edip seviyorlarsa, babalarınızı ve kardeşlerinizi dahi gerçek dostlar edinmeyin! Artık içinizden kim onları dost edinirse, onlar zalimlerin tâ kendileridir.” Tövbe-23/189

BABALARIN SULBÜNE İŞARET VAR!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Sizin (insanlık) için bir müstevda’ (emânet yeri, yani Babaların Sulbü) vardır!” En’âm-98/139

BABANIN EVLADA, EVLADIN BABAYA HİÇ BİR FAYDASININ OLMAYACAĞI O GÜNDEN ÇEKİNİN!

Ey insanoğlu! Hesap verme zamanında, o günde (kıyamette) ne baba evlâdına, ne de evlât babasına hiç bir fayda vermez. Öyle ise herkes, bu dünyada başının çaresine baksın da hazırlıklı gitsin! Lokman-33/413

BAĞ VURDU MU ALLAH VURUR, O’NUN GİBİ HİÇ KİMSE BAĞ VURAMAZ!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “O günde (Ahirette) O’nun (Allah’ın) ettiği gibi kimse azap edemez; O’nun vurduğu bağ gibi kimse bağ vuramaz!” Fecr-25,26/593

BAĞI KOPARAN

Fâsığın teki, akraba ve mü`minlerle olan bağı koparır. Çünki, hodbin olduğundan bakar ki, akraba ve mü`minlerden gelecek bir çıkarı kalmadı, hemen bağı koparır. Çünki bundan sonra bu nâdândan, onlara bir şeylerin gitmesi gerekecek! Bu da işine hiç gelmez.“En iyisi bağı koparmak” der; koparır atar! Bakara-27/4

BAĞI KOPARMA, DİYALOĞU KESME BUGÜNÜN DÜŞMANINA! BAKARSIN YARIN DOSTUN OLUR

Bugün sana her ne kadar düşmanca davransa da sakın bağı (diyaloğu) bütün bütün kesme! Bakarsın yarın senin dostun oluverir. Hem müslümanın vazifesi barışı temin etmek değil midir? Mümtehine-7/549

BAĞIRIRLAR MÜNAFIKLAR MÜ’MİNLERE: “BİZ DE SİZİNLE BERABER DEĞİL MİYDİK?”

Kıyamet gününde ortalığı zifirî bir karanlık basar. Allah mü’minlere bu karanlıktan kurtulmak için kılavuz bir nûr gönderir. Münâfıklar, mü’minlerin bu nûrundan istifade etmek ister. Derken aralarına bir sûr çekilir, bu sûrun bir kapısı vardır ve bu kapının iç tarafı rahmet, dış tarafı ise azaptır. Bu sûr, münâfıkları mü’minlerden ayırınca münâfıklar mü’minlere bağırırlar:  “Biz de sizinle beraber değil miydik?” Mü’minler de: “Evet, beraberdiniz! Fakat siz fitne ile kendi canınızı yaktınız, mü’minlere hep felâket gelmesini gözleyip durdunuz, hem Hak olan dininizde şüphelere düştünüz, bir takım kuruntular sizi oyaladı. Nihayet Allah’ın emri ölüm geldi, o çok aldatıcı şeytan da sizi Allah hakkında, Allah’ın affı ve keremi ile aldattı!” derler. Hadîd-14/538

BAĞIRSAKLARI PARAMPARÇA EDEN KAYNAR SU İÇİRİLECEK O KAFİRLERE!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Cennet nimetlerinin içinde bulunanların hali, hiç o ateşte ebedi olarak kalan ve kaynar su içirilen o kâfir kimseler gibi midir? O kaynar su ki, onların bağırsaklarını paramparça etmiştir.” Muhammed-15/507

BAĞIŞLANMA VEYA AZAP

Allah, dilediği kimseyi bağışlar, dilediğine de azap eder. Bakara-284/48

BAĞIŞLANMASINA SEBEPTİR, İMAN VE SALİH AMEL KİŞİNİN

İman edip sâlih ameller, günâhkârların bağışlanacağını, bağıştan da öte iyi bir nasiple (cennetle) nasiplendirileceği, bildiriliyor. Hacc-50/337

BAĞIŞLANMAYA RABBİNİZDEN VE CENNETE YARIŞIRCASINA KOŞUŞUN!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Ey Benim kullarım! Rabbinizin hoşnut olacağı ameller işleyerek) Rabbinizden bir bağışlanmaya ve müttekiler için hazırlanmış, genişliği göklerle yer kadar olan cennete yarışırcasına koşuşun!” Âl-i İmrân-133/66

BAĞIŞLAYICI OLMAK BİR ALLAH TAVSİYESİDİR

Allah-ü Teâlâ Peygamber Efendimize sav şöyle tavsiyede bulunuyor: “Öyleyse onların kusurlarını bağışla, onlar için Allah’tan mağfiret dile!” Bu tavsiye, aslında Efendimizin şahsında tüm Ümmet-i Muhammed’edir. Âl-i İmrân-159/70

BAĞIŞLAYIP EBEDİ KURTULUŞA ERDİRMEK SADECE ALLAH’A AİT BİR HAK VE SIFATTIR

Kulunu bağışlamaya, böylece ebedî saadete ermesine Ehil ve Hak sahibi olan, sadece Allah’dır. Allah’dan başka kimsenin affı ile kurtuluş da mümkün değildir. Allah-ü Teâlâ, aff-ü mağfiret eyleye! Müddessir-56/576

BAĞLAR Kİ ÇARDAKLI VE ÇARDAKSIZ

Çardaklı ve çardaksız bağları, meydana getiren Allah’dır. Meyve verdiği zaman meyvesinden yiyin ve hasad edildiği gün hakkını (öşrünü) verin ve isrâf etmeyin! Çünki O (Allah), isrâf edenleri sevmez! En’âm-141/145

BAHÇENİN GÜZELİNE BENZEYEN TASADDUK

Allah’ın Rızasını kazanma maksadıyla mallarını harcayanlarınn durumu tepedeki güzel bir bahçeye benzer ki yağan yağmurla o bahçe meyvelerini iki kat verir. Hattâ o bahçeye hafif bir yağmur, bir çisinti bile yetişir. Bakara-265/44

BAKARA SURESİ

2. Sûredir. Medine Dönemi’nde nâzil olmuştur. 286 âyettir. Bakara-0/2

BAKARA SURESİ’NİN İLK AYETLERİNDEKİ CÂLİB-İ DİKKAT ÖZELLİKLER

1.Ayetten 6. Ayete kadar olan bölüm, Mü`minlerden; 6.Âyetten 8.Âyete kadar olan bölüm, kâfirlerden; 8.Âyetten 21.Âyete kadar olan bölüm ise münâfıklardan bahseder. Böylece insanların Allah katındaki değer sıralaması, tasnif edilmiş oluyor. En üstte Mü`minler, en altta ise münâfıklar yer alır. Münâfıkların özü, kâfirlik olduğundan, onlar, Ahirette kâfirlerle beraber cehenneme gideceklerdir. Lâkin cehennemde münâfıkların yeri, kâfirlerden daha aşağı tabakada olacaktır. Çünki Müslümanlara zararları daha çok olmuştur. Bakara-1,21/2

BAKARAYI, SIĞIRI NİHAYET KESDİLER

İsrailoğulları sığırı nihayet kesdiler. Neredeyse bunu yapmayacaklardı. Lâkin helâk olmaktan korktular da kesmeye mecbur oldular. Bakara-71/10

BAKIP DÜŞÜNMEYE VE İBRET ALMAYA DAVET VAR!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Hiç bakıp düşünmezler mi göklerin ve yerin melekûtuna (İlâhi tasarrufâtın açıkça göründüğü cihetine); Allah’ın yarattığı herhangi bir mahluktaki İlâhî düzenlemeye; ve bari ecellerinin yaklaşmış olabileceği ihtimaline! O halde buna (Kur’an’a)  iman etmedikten sonra hangi söze iman edecekler ki!” A’râf-185/173

BAKIRIN ERİTİLEREK SANAYİDE KULLANILMASI SÜLEYMAN (AS) İLE BAŞLAR

Allah-ü Teâlâ, mu’cize olarak bakırı Süleyman as’ın güç ve kuvvet kazanması için kaynağından akıttı (yani erimiş halde her kalıba girip âletlerin bir parçası oldu). Bu sûretle bakır, sanayideki çok önemli yerini almış oldu. Sebe’-12/428

BAL ARISINA RABBİN ŞÖYLE VAHYETTİ, İLHAM ETTİ

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Rabbin bal arısına şöyle vahy (ilhâm) etti: “Dağlardan, ağaçlardan, ve insanların kurdukları çardaklardan (kovanlardan) kendine göz göz evler (kovanlar) edin! Sonra da her türlü meyveden ye de (bal yapmak için) Rabbinin sana kolaylaştırdığı (ve ilhâm ettiği sanatını icra etmek için) belirlediği yayılma yollarına gir! Onların karınlarından renkleri muhtelif bir şerbet çıkar ki, onda insanlar için bir şifa vardır. Elbette bunda düşünen kimseler için (Allah’ın kudret ve hikmetine) bir delil vardır.” Nahl-68,69/273

BALIĞIN KARNINDAKİ YUNUS GİBİ SABIRSIZ OLMA, RABBİNİN HÜKMÜNÜ SABIRLA BEKLE!

Müşriklerin inanmamaktaki temerrütleri karşısında Allah-ü Teâlâ, Peygamberimizi sabırlı olmaya davet ederek şöyle buyuruyor: “(Habibim Ya Muhammed!) Sen, Rabbinin hükmünü sabırla bekle! (kızıp da: ‘Ne haliniz varsa görün!’ diyerek Mekkeli’lerden ayrılma!) Ve O balık sahibi (balığı denizaltı gibi kullanan Yunus) gibi olma! (Zira O, kızıp, sabretmeyerek Allah’dan izinsiz olarak kavmini terketmişti, O’nun gibi yapma!) Hani O, (başına gelenlerden sonra) dertli dertli Rabbine yalvarmıştı.” Kalem-48/565

BALIKÇILAR DENİZLERDE NASİBİNİZİ ARAYINIZ!

“(Ey insanlar!) Rabbiniz, lütfundan rızkınızı arayasınız diye denizde gemiler yürütür. Muhakkak ki, O’nun size karşı merhameti pek çoktur.” İsrâ-66/287

BALIKLAR CUMARTESİ GÜNÜ SU YÜZÜNE ÇIKARAK GELİYORLARDI

Allah-ü Teâlâ hürmetli kıldığı Cumartesi=Sept gününde Yahudileri imtihan etmek için, o günde avlanması yasak olan balıkları, su yüzüne çıkararak avlanma noktasına getiriyordu. Yahudilerden pek çoğu, bu manzaraya dayanamayarak balıkları deniz suyuna bitişik havuzlarda Cumartesi günü toplayıp hapsediyorlar, diğer günlerde de avlıyorlar, hürmeti ihlal ederek haddi aşıyorlardı. Böylece haddi aştıklarından,imtihanı kaybediyor ve azaba müstehak oluyorlardı. A’râf-163/170

BALLAR BALINI BULDUK ARTIK KOVANIMIZ YAĞMA OLSA DA GAM YOK!

Firavun, iman eden, secdeye kapanan ve “Harun ve Musa’nın Rabbine iman ettik!” diyen sihirbazlara, asıp kesmeli gayz dolu tehditlerini savurunca, onlar da salâbet-i imaniyelerini ortaya koyarak: “bu kadar açık delilleri gördükten sonra, artık mümkün değil, Rabbimizi bırakıp da sana dönmeyiz! İstediğin hükmü ver, senin hükmün bu dünyada geçer! (Biz, ballar balını (Hak’kı) bulduk, kovanımız (bedenimiz) yağma olsun! der gibi), Biz Rabbimize iman ettik, Rabbimizin günâhlarımızı, bâhusus zorlayarak yaptırdığın sihirbazlık günâhlarımızı bağışlayacağını umuyoruz, Allah’ın mükâfatı daha hayırlı ve devamlıdır. Şehâdet şerbetini içmeye muntazırız!” dediler ve bir zorbaya karşı dik duruşlarıyla geleceğin tüm yiğitlerine örnek oldular. Tâhâ-72,73/315

BANA BIRAK ONLARI!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor:  “Senin düşmanlarının hakkından Ben gelirim. Onları Bana bırak! Ben onların ne dediklerini işitir, ne yaptıklarını da bilirim. Mahzun olma!” Bakara-137/20

BANA BIRAK ŞU TEK OLARAK YARATTIĞIM HERİFİ, VELİD BİN MUĞİRE’Yİ!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Habibim Ya Muhammed!) Sen Bana bırak (mal ve ailesiz) tek olarak yarattığım (şu herifi, Velîd Bin Muğîre’yi)! Ona (kapladığı yerler dahi pek) uzun olan mal verdim, (her işinde kendisine yardımcı hazır ve nâzır) oğullar verdim, dünya nimetlerinden her türlü imkânı önüne serdim, (bu yetmiyormuş gibi) sonra aç gözlülükle imkânları daha da artırmamı hırsla istiyor! Ama hayır! O, Bizim Âyetlerimize karşı inatçı kesildi. Onu yakında sarp bir yokuşa sardıracağım (cehennemde tepesine yetmiş yılda çıkabildiği, sonra da aşağı yuvarlandığı ateşten bir dağa sardıracağım ki, bu hep böyle devam edecektir)! Müddessir-11,17/574

BARINAN HER ŞEY ALLAH’INDIR GECEDE VE GÜNDÜZDE

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Gece ve gündüzün içinde barınan şeyler de O’nundur (Allah’ındır). O, her şeyi işitir ve bilir.” En’âm-13/128

BARIŞ İSTERSE DÜŞMAN, SEN DE BARIŞA YANAŞ VE TEVEKKÜL ET!

“Eğer o düşmanlar, barışa yanaşırlarsa Sen de barışa yanaş ve Allah’a tevekkül et! Çünki Allah, işiten ve bilendir.” Enfâl-61/183

BARIŞ İSTEYEN KALBLERİ ALLAH BİRBİRİNE ISINDIRIR

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Hani siz birbirinize düşman idiniz de Allah, kalblerinizi birbirine ısındırmıştı.” Bu âyet-i kerime, Evs ve Hazreç kabileleri hakkında nâzil olan bir âyettir, fakat hükmü, kıyamete kadar muvâzaalı olan müslümanlar hakkında geçerlidir. Malum, Evs ve Hazreç kabileleri, 120 yıldır birbiriyle kavgalı iken müslüman oldular, barış istediler ve azmettiler, Allah da onların kalblerini birbirine ısındırarak birleştirdi de birbiriyle kardeş yaptı. Bu kardeşlikten, sonra koskocaman bir “Ensâr” zuhur etti. Al-i İmrân-103/62

BARIŞ VE SELAMETE GİRİN!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Ey İman edenler, hepiniz toptan barışa, selâmete (esenliğe) girin (kavgaya, harb-ü darbe değil)!” Bakara-208/31

BASİRET NİMETİ VERİLDİ

“Muhakkak ki size Rabbinizden basiretler (kalb gözünüzle idrâk edebilme kabiliyeti, donanımı) gelmiştir. Artık (bu kabiliyetle) kim gözünü açar görürse kendi lehine; kim de Hakkı  görmeyip batılı seçerse kendi aleyhinedir.” En’âm-104/140

BAST-I ZAMAN

Allah Uzeyr’i yüz yıl ölü olarak yatırdıktan sonra diriltti ve sordu: “Ölü vaziyette ne kadar zaman kaldın?” Uzeyr cevap verdi: “Bir gün veya daha az!” Yani yüzyıl bir güne, hattâ sayılı saatlere sığdırılmış oldu. (Buna, Bast-ı Zaman denir.) Bakara-259/42

BAŞ EĞMİŞTİR YÜZLER, O KIYAMET GÜNÜNDE HAYY-U KAYYUM ALLAH’A

Bütün yüzler, o kıyamet gününde Hayy ve Kayyûm Allah’a baş eğmiştir. Zulüm yüklenip gelen kimse ise, gerçekten perişan olmuştur, hüsrâna uğramştır. Tâhâ-111/318

BAŞA KAKMA YAPTIĞIN VE YAPACAĞIN İYİLİKLERİ ÇOK GÖREREK!

Allah-ü Teâlâ: “Hem (yaptığın ve yapacağın iyilikleri) çok görerek başa kakma!” buyurmaktadır. Bilhassa tebliğ makamındaki zevât, muhatabına yaptığı iyilikleri, onun için katlandığı fedakârlıkları o nankör çıksa bile başa kakmamalıdır, aksül amel tesiri yapar. (Yaptığı iyilikleri başa kakarak amelini sıfırlayan nâdanlara duyurulur.) Müddessir-6/574

BAŞIBOŞ BIRAKILACAĞINI MI SANIYORSUN EY İNSAN? HİÇ DE SANDIĞIN GİBİ DEĞİL!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “İnsan, başıboş bırakılacağını mı sanıyor?” (Hayır, her hali kayıt altındadır!) Kıyamet-36/577

BAŞINA GELEN ŞEYE NE ÜZÜL NE SEVİN! ZİRA HER ŞEY ÖNCEDEN LEVH-İ MAHFUZ’DA YAZILIDIR

Allah-ü Teâlâ, başa gelen herbir şeyin, daha yaratılmadan önce Levh-i Mahfûz’da yazılı olduğunu bildiriyor ki, bu bir kaderdir, dolayısıyla elden çıkıp giden şeylere üzülmeyesiniz; Allah’ın size nasip ettiği şeylerle de şımarmayasınız! Allah, övünüp duran, kibirli, kendini beğenmiş kimseleri sevmez! Hadîd-23/539

BAŞINIZA GELENLER GÜNAHLARINIZ YÜZÜNDENDİR

“İşte bu azap, ellerinizin takdim ettiği şeyler, (daha önce işlediği günâhlar) yüzündendir. Yoksa Allah, kullarına aslâ zulmetmez!” Enfâl-51/182

BAŞKASININ GÜNAH YÜKÜNÜ HİÇ KİMSE YÜKLENMEZ

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Doğru yolu seçen, kendisi için seçmiş olur; doğru yoldan sapan da kendi aleyhine sapmış olur. Hiçbir kimse, bir başkasının günâh yükünü yüklenmez!” İsrâ-15/282

BATIL DAVA PEŞİNDE KOŞANLAR! KIYAMETİN KOPACAĞI GÜN YANDINIZ GİTTİ!

Göklerin ve yerin mülkü (yönetimi) Allah’ındır. Kıyametin kopacağı gün, bâtıl dava peşinde olanlar, o günde en büyük kayba uğrayacaklardır. Câsiye-27/500

BATIL HAKK’I İPTAL ETMEK İÇİN UĞRAŞIR AMA HAK BATILI İPTAL EDER

Müşrikler, Hakk dâvâ olan İslâm’ı iptal için bâtıl temsiller getirirler ve gûya âyetleri cerh ederek emellerine muvaffak olacaklarını sanırlardı. Allah-ü Teâlâ da Efendimize vahyederek onların getirdikleri bâtıl temsilleri kökünden iptal ederdi. Böylece Hakk dâima üstün gelir, batıl kökünden kazınır, zâil olur giderdi. Furkan-33/362

BATIL İLE HAK’KI YIKMAK İÇİN HER ÜMMET ÇOK UĞRAŞMIŞTIR

Her ümmet, bâtıl ile Hakkı yok etmek için çok uğraşmıştır; lâkin Hak, daima üstün gelmiş ve bâtıl yok olup gitmiştir. Mü’min-5/466

BATILA DALSIN OYNASINLAR SEN ONLARI KENDİ HALLERİNE BIRAK HABİBİM YA MUHAMMED!

Allah-ü teâlâ buyuruyor: “(Habibim Ya Muhammed!) Sen, onları kendi hallerine bırak da va’d olunageldikleri gün (ecellerinin yettiği gün) gelinceye kadar bâtıla dalsınlar, oynasınlar! Meâric-42/569

BATILI HAK İLE NİÇİN KARIŞTIRIYORSUNUZ?

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Ey Ehl-i Kitap! Siz, niçin Hakkı bâtıl ile karıştırıyorsunuz? Hem bildiğiniz halde niçin Hakkı gizliyorsunuz?” Âl-i İmrân-71/58

BATILI HAKKA KARIŞTIRMAYIN!

Siz ey İsrailoğulları, Hakkı bile bile bâtıl ile karıştırmayın! Hem Hakkı  gizlemeyin, büyük vebal altında kalırsınız! Bakara-42/6

BATIN ALLAH’DIR

Allah,her şeyin dışında, yanında olduğu gibi her şeyin içinde,derûnunda da var olandır. Öyle ki, her şeye kendi zerresinden, atomundan daha yakındır. Kalblerin künhünde, en derin yerindeki sessiz meyelanları dahi bilir, o kadar bâtındır Allah! Hadîd-3/536

BAYRAM NAMAZLARI HUTBESİNDE İKTİBAS EDİLEREK OKUNAN AYET

“Her türlü hamd, O Allah’a mahsustur ki, çocuk edinmemiştir; hem hâkimiyetinde Kendisine hiçbir ortağı olmamıştır; Âcizliği olmadığından hiçbir yardımcının desteğine muhtaç olmamıştır. Artık O’nu tekbir getirerek yücelt!” İsrâ-111/292

BEBEĞİN ANNE SÜTÜNDEN NE ZAMANA KADAR EMME HAKKI VARDIR?

Allah-ü Teâlâ, bebeğin anne karnında kalması ile sütten kesilmesini 30 ay olarak belirlemiştir. Buna göre bebek normalde 9 aylık iken dünyaya gelirse 21 ay; 8 aylıkken dünyaya gelirse 22 ay; 7 aylıkken dünyaya gelirse 23 ay anne sütünden emmeye hakkı vardır. (Bu asgarî hakkıdır, normalde iki yıl emzirilir.) Ahkâf-15/503

BEBEK İSA, (AS)DİLE GELDİ KONUŞTU

Derken, Annesini iffetsizlikle itham eden kavmine karşı kundakdaki Bebeğin (İsa as’ın), dile gelerek konuştuğunu Allah-ü Teâlâ, şöyle haber veriyor: “Şüphesiz ki Ben, Allah’ın kuluyum (oğlu değil); O, Bana kitabı (İncili) verdi ve Beni peygamber yaptı. Hem nerede olsam Beni mübârek kıldı; Yaşadığım müddetçe Bana namazı ve zekatı farz kıldı. Anneme saygılı, hayırlı bir evlât kılıp Beni aslâ zorba, bedbaht ve hayırsız biri  yapmadı. Doğduğum gün de, öleceğim gün de, kabirden kalkıp dirileceğim gün de selâm üzerime olsun!” Meryem-30,33/306

BEBEK MUSA (AS) İÇİN ALLAH İNSANLARIN GÖNLÜNE SEVGİ VAKFETTİ

Bebek Musa as için Allah, insanların gönlüne öyle bir sevgi bırakmıştı ki, O’nu görüp de meftun olmayan yoktu. Çocuğu olmayan, çocuk sevgisi nedir bilmeyen gaddar Firavun’un bile bebek Musa as’a bir sevgisi hâsıl oldu. Yoksa bebek Musa’nın en küçük bir şüphe ile öldürtülmesi işten bile değildi. Allah ise, müşâhedesi altında yetiştirilsin diye en azgın düşmanının gönlüne böyle bir sevgi bırakmıştı. Tâhâ-39/313

BEBEK MUSA (AS)I ALLAH BİR CİLVE-İ RABBANİ İLE ANNESİNE KAVUŞTURDU

Bebek Musa as’ı takip eden, O’nun sarayda olduğunu bilen kız kardeşi, (hiçbir kadından süt emmeyen bebek Musa için) annesini önerdi. Böylece Allah’ın lütfu ile annesi, oğluna kavuştu ve gözü aydın oldu. Tâhâ-40/313

BEBEK MUSA (AS)I DENİZE, NİL NEHRİNE BIRAKMASINI ALLAH ANNESİNE İLHAM ETTİ

Firavun, İsrailoğullarının doğan her erkek çocuğunu öldürttüğü için, bir İsrailoğlu olarak dünyaya gelen bebek Musa da öldürülecekti. Allah, Musa as’ın annesine: “Çocuğu bir sandık içinde denize (Nil nehrine) bırak! Deniz O’nu sâhile atsın, Bana da, O’na da düşman biri (Firavun) O’nu alsın!” diye ilhâm etti. Tâhâ-38,39/313

BEBEK MUSA IRMAKTA SANDIK İÇİNDE GİDERKEN O’NU ABLASI ADIM ADIM İZLEDİ

Hz.Musa doğunca, Firavun tarafından öldürülmesini önlemek üzere annesi (vahy ile ne yapacağı bildirildikten sonra) O’nu kundakladı, bir sandığa yerleştirdi ve Nil Nehri’ne bıraktı. Ablasına da dedi ki: “Sen, kimseye çaktırmadan çocuğun izini takip et!” Böylece ablası, uzaktan çocuğu saraya kadar takip etti. Kasas-11/385

BEBEK MUSA’YI IRMAKTAN ÇIKARARAK YANLARINDA BÜYÜTMELERİNİ BAŞINA KAKTI FİRAVUN

Musa as, peygamber olduktan sonra kardeşi Harun as ile Hakk’a da’vet  ve İsrailoğullarının Kendileriyle beraber gönderilmesi üzerine Firavun’a gittiklerinde o, alaylı alaylı şöyle dedi: “Aaa! Sen, şu bebekken alıp yanımızda büyüttüğümüz değil misin? Ömrünün nice yıllarını yanımızda geçirmedin mi? Sonunda o yaptığın işi de yaptın! (Yani bizden bir genci öldürdün!) Yok, yok sen nankörün tekisin!” Şuara-18,19/366

BEBEK MUSA SUDA SANDIK İÇİNDE BULUNDUĞUNDA O’NUN KİMDEN OLDUĞU BİLİNİYORDU

Bebek Musa as, Nil Nehri üzerinde bir sandık içinde bulunup çıkarıldıktan sonra Firavun’un hanımının:  “Öldürmeyin O’nu!” demesi, bebek Musa’nın bir İsrailoğulları çocuğu olduğunu isbat eder. Muhtemelen, ‘nasıl olsa kimse görmedi ve bilmiyor’ mülâhazası, bir de Firavun’un hanımının gönlünün bebeğe kaynaması, çocuğu olmayan Firavun’un evlâtlık edinme fikri ile Firavun O’nun hayatını bağışlamıştır. Kasas-9/385

BEBEK MUSA HİÇBİR SÜT ANNEYİ EMMEDİ TA KENDİ ANNESİ GELDİ DE O’NU EMDİ

Allah-ü Teâlâ, daha ilk günden itibaren bebek Musa’ya süt emzirmek isteyen kadınlardan hiçbirinin sütünü emdirmedi. Bu durumu öğrenen ve sarayda hizmetli olan ablası oradakilere: “O’na güzelce bakabilecek, O’nun iyiliğine olan her şeyi yapabilecek bir aileyi size tavsiye etmemi ister misiniz?” dedi. Böylece Allah, O’nu annesine kavuşturdu ki, gözü aydın olsun, üzülmesin ve Allah’ın va’dinin gerçek olduğunu, fakat insanların çoğunun bunu anlamadığını bilsin! Kasas-12,13/385

BEBEK MUSA’NIN FİRAVUN’UN ELİNE GEÇMESİ ANNESİNİ NEREDEYSE ÇILDIRTATACAKTI

Bebek Musa as, sandık içinde Nil Nehri akıntısıyla, ablası gözetiminde, nihâyet saraya geldi. Firavun ailesi, O’nu yanlarına alınca Hz.Musa’nın annesinin aklı başından gitti. Allah-ü Teâlâ, “Biz, va’dimize inananlardan olması için annesinin kalbine sabır kuvveti vermeseydik, neredeyse işi açığa vuracak, O’nun kendi çocuğu olduğunu söyleyecekti” buyurarak Hz. Musa’yı Firavun’un şerrinden ekstra bir Cilve-i Rabbânî ile muhafaza ettiğini beyân ediyor. Zira deşifre olsaydı, çocuğun yaşama şansı hiç yoktu. Kasas-10/385

BEBEK MUSA’YI NEHİRDEN ÇIKARIP YANLARINA ALDILAR

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “ Firavun’un ailesi, O’nu (bebek Musa’yı nehirde bulup) yanlarına aldılar. Bilmiyorlardı ki, ileride başlarına bir dert, bir düşman olacak ve köklerinin kazınmasına sebep olacak birini bağırlarına bastılar. Gerçekten Firavun, (veziri) Haman ve orduları, yaptıkları bütün işlerde yanılıyorlardı.” Kasas-8/385

BEBEK MUSA’YI SUDA SANDIKTA BULAN FİRAVUNUN HANIMI SEVİNÇ ÇIĞLIKLARI ATTI

Firavun’un hanımı (Muhtemelen Hz. Âsiye vâlidemiz), ırmakta, sandık içinde buldukları bebek (Musa’ya) kalbleri kaynadı (Allah, onları O’na âşık etti). Onu sandıktan çıkardı ve kocasına (Firavun’a): “Bana da sana da göz aydınlığı bir çocuk! Öldürmeyin O’nu, olur ki bize fayda sağlar, bakarsın onu evlât da ediniriz!” dedi. (Firavun’un çocuğu olmuyordu, epterdi. Kadının fendi Firavun’u bile yendi de) onlar (Firavun ve avânesi), işin farkında değillerdi. (Kader, Firavun’un kötü âkıbetini örmeye başlamıştı çoktan.) Kasas-9/385

BECERİKSİZİN TEKİ İLE MAHİR Mİ MAHİR OLAN, HİÇ BİR TUTULUR MU?

Allah, size bir temsil getiriyor: Bir tarafta hiçbir şeye gücü yetmeyen, başkasının mülkü olmuş bir köle ile; öbür tarafta kendisine tarafımızdan bol bol rızık ve imkân nasib ettiğimiz bir zat ki o maldan gizli açık dilediği gibi sarf ediyor, bunlar hiç birbirine eşit olurlar mı (ki siz âciz putları, her şeye kâdir olan Allah ile bir tutuyorsunuz)? Allah, ikinci bir temsil getiriyor: İki kişi var; birisi dilsiz, hiç bir şey beceremez, efendisine sadece bir yük! Onu ne tarafa gönderse hiçbir hayır getirmez. Şimdi hiç bu zavallı ile, hakkı hakikatı bilen, adâleti dile getirip gerçekleştiren, dosdoğru bir yol üzere olan kimse bir olur mu, eşit tutulur mu (ki putları, nihâyetsiz ihsân ve kudret sahibi Allah ile bir tutuyorsunuz)? Nahl-75,76/274

BEDBAHTIN TEKİ, NASİHAT DİNLEMEZ, ANUT VE DİKKAFADIR AMA ATEŞE GİRECEĞİNİ DE BİLE!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “En bedbaht olan ise ondan (nasihattan, Dînin tebliğinden) kaçınır ki o, en büyük ateşe girecektir! Sonra orada ne ölür ne de (rahatça) yaşar!” (Dînin tebliğinden kaçmak, hem kendi iradesi ile Hakk’a kulak tıkamak, hem de başkalarına kötü örnek olarak firârîler çığırını açmak demektir ki, bu da şeytanın sıfatıdır. Dînî tebliğe kulak vermek bir vecibedir, çünki hayat, Dîn içindir.) A’lâ-11,13/591

BEDDUA EDEBİLİR Mİ BİR MÜSLÜMAN?

Allah-ü Teâlâ, münâfıklar için “Allah gebertsin! Allah belânızı versin!” demiştir. Allah-ü Teâlâ’nın bu kelâmına istinaden lâftan sözden anlamayan, mazarratlığında ısrar eden şerirlerin şerrinden korunmak için, onların aleyhinde (bed) duâ edilebilir. Münâfikûn-4/553

BEDDUA EDERKEN NELERE DİKKAT ETMELİDİR?

Bedduâ etmeden önce on değil, belki yüz düşünmeli, sonra bedduâ etmeli. Şöyle ki: 1-Bedduâ edildiğinde ağızdan çıkan sözler, havada buharlaşıp kaybolmaz; bedduâya muhatap şahıs buna müstahak ise bedduâ onu vurur, yok değilse, döner gelir bedduâ edeni vurur. 2-Bazı câhil anne babalar, çocukları için, “geri zekâlı, manyak, serseri, hayvan, aptal...”gibi lâkırdılar kullanırlar. Halbuki bunlar, bilmeden çocuğa edilmiş bedduâlardır. Sonra çocuk, bu lâkırdılardan biri ile muttasıf olunca bu sefer: “Ben buna haram da yedirmedim ama, bu çocuk niye böyle oldu!” diye bir de kadere taş atar, ayrı bir hata işler. 3-Hz. İbrahim, Hz. İsa gibi Büyükler, kızdıkları kimseler için: “Allahım! Sen bunları cezalandırırsan,bunlar senin kullarındır; yok, affedersen Sen Erham-ür Rahimîn’sin!” demişlerdir. Bizim de edeceksek, böyle bedduâ etmemize yeşil ışık yakılmaktadır. Tebbet-1/603

BEDDUA ETMEK İSLAMDA VAR MIDIR?

Bedduâ, zulme maruz kalan birinin, kendi gücü ile alamadığı hakkını, alabilmek adına Ahkem-ül Hâkimîn Allah’ın adâlet makâmına sözlü olarak arz ettiği dilekçesinin adıdır. Allah-ü Teâlâ bu sözlü dilekçeyi mutlaka değerlendirir. Genelde hukuksuzluk az ise adâlet, dünyada tecelli eder, zalim yaptığının cezasını çeker. Hukuksuzluk pek büyükse, cezanın dünyada çekilmesine zalimin ömrü ve malı kifayet etmiyorsa, bu tür cezalar genelde Ahirete bırakılır, bazen ibret olması için kısmen dünyada da cezasını görebilir. Bed duâ, adı üzerinde kötü duâdır. Zalimin cezalandırılmasını Allah’dan talep etmektir. Eğer haksızlık yapan iman sahibi biriyse, yaptıkları ya affedilmeli, ya da affedilemeyecek kadar yara derinse cezasını dünyada çekmesi için bedduâ etmeli, cehenneme gitmesi için bedduâ etmemeli. Zira bir kişinin cehenneme gitmesinde hiç kimsenin bir menfaati olamaz. Ceza dünyada çekilirse hiç olmazsa ibret-i âlem olur da başka zalimlerin bazı hevesleri kursaklarında kalır. Cezaların dünyada çekilmesi, hem zalim adına, hem mazlum adına iyi bir şeydir. Allah-ü Teâlâ: “Ebu Leheb’in iki eli (yani tüm gücü) kurusun, kurudu da!” Âyet-i Kerîmesi ile bedduânın edilebileceği kapısını bize açmıştır. Tebbet-1/603

BEDDUA ETTİ NUH AS KAVMİNE

Nûh as, 950 yıl yaşamasına karşın kendisine bir avuç insan inanmıştı (o da kendi aile efradından). Bu kadar inatçı, alaycı,’ Nûh deyip peygamber demeyen’ azgın kavmine, daha artık sabrı kalmadığından bedduâ etti de şöyle şöyle dedi: “Ya Rabbi! Kavmim, birçoklarını şaşırtıp sapıttılar. Madem ki böyle yaptılar Sen de o zalimlerin şaşkınlığını artır da artır! Yeryüzünde dolaşan bir tek kâfir bile bırakma! Çünki bırakırsan o kefereler, Senin kullarını, Senin yolundan çıkarırlar da sapıtırlar ve sadece kendileri gibi günahkâr, azgın kâfirlerden başkasını doğurmazlar (doğurduğu bu veletleri, kendileri gibi yetiştirirler)!” Hasılı Allah-ü Teâlâ, bu büyük peygamberinin bedduâsını kabul etti de suçları sebebiyle ne kadar kâfir varsa hepsi de tufanda suda boğuldular ve cehennemi boyladılar. Allah’ın bu gazabı ve azâbına karşı kendilerine yardım edecek bir tek kimse dahi bulamadılar. Nûh-24,27/570

BEDDUAY-I MUSA AS

Musa as, Firavun ve avânesi hakkında şöyle beddua etti: “Ey Yüce Rabbimiz! Sen, Firavun ile avânelerine dünya hayatında muazzam zinet, haşmet ve servet verdin! Rabbimiz! İnsanları neticede, Senin yolundan saptırsınlar diye mi onlara bu imkanı verdin? Rabbimiz! (O azgın kâfirlerin) mallarını mahvet, sil süpür onların servetlerini ve kalblerini şiddetle sık! Belli ki o azâbı görmedikçe onlar imana gelmeyecekler.” (Önemli not: Bir peygamberin muhataplarının iman etmemeleri yönünde duası söz konusu olamaz, zira peygamberin asli görevi, iman kazandırmaktır. Musa as’ın buradaki Firavun ve avânesinin servet ve saltanatının zir-ü zeber olmasını istemesinin hikmeti şu olabilir: Servet ve saltanat, rahatlık, dünyanın kendine bakan yüzü, insanları dünyevîleştiriyor, dünya zevk ve eğlencesine gark ediyor. Bu da dini mesajların algılanmasına perde oluyor, hattâ dinden bahsedilmesi, rahatsızlık sebebi oluyor, koyu bir gaflet bataklığına batmış oluyor. Musa as, işte o muhataplarının bu bataklıktan ancak o servet-ü sâmanlarının ellerinden alınmasıyla uyanacaklarına hükmederek böyle bir beddua ediyor ki yerden göğe kadar haklıdır.) Yunus-88/217

BEDDUAY-I MUSA’YI ALLAH-Ü TEALA KABUL ETTİ

Allah-ü Teâlâ, Hz. Musa’nın, Firavun ve avânesi hakkındaki bedduasını kabul ederek şöyle buyurdu: “Şüphesiz ikinizin de duası, (onların küfürdeki ısrarları sebebiyle) kabul edildi. Dürüst olmaya devam edin, müstakîm olun ve sakın hakikatı bilmeyenlerin yoluna tabi olmayın!” Yunus-89/218

BEDEVİLER KÜFÜR VE NİFAKTA ŞEHİRDEKİLERDEN DAHA ŞİDDETLİDİRLER

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Bedeviler (toplu yaşamaya dâir kültürleri az gelişmiş göçebe Araplar), küfür ve nifâk cihetiyle şehirde (yaşayanlar)dan daha şidetli, Allah’ın Resûlüne indirdiği hükümleri tanımamaya daha yatkındırlar. Allah her şeyi bilir, tam hüküm ve hikmet sahibidir.” Tövbe-97/201

BEDEVİLER HUDEYBİYE SEFERİNE KATILMAMALARINA BAHANE UYDURUYORLARDI

Hudeybiye seferine katılmayan (Eslem, Cüheyne, Gifar, Eşca’ gibi kabilelerden) bedeviler, Efendimize sav gelip: “Bizi mallarımız ve ailelerimiz oyaladı da o nedenle katılamadık, ne olur bizim için Allah’dan mağfiret dile!” dediler. Halbuki onlar, dilleriyle kalblerinde olmayanı söylüyorlardı. (Yani yalan söyleyip bahâne uyduruyorlardı.) Allah-ü Teâlâ da onlar hakkında şöyle ferman etti: “De ki: Şimdi Allah, hakkınızda bir zarar veya bir fayda vermek isterse kim O’na karşı koyup engelleyebilir? Hayır! İş, sizin iddia ettiğiniz gibi değil! Allah, her şeyden haberdâr olduğu gibi, sizin sefere katılamayışınızın gerçek sebebinden de haberdârdır. Siz Peygamber ve mü’minlerin (müşrikler tarafından öldürülüp artık) bir daha ailelerine geri dönmeyeceklerini sanmıştınız. Bu hayat, kalblerinizde süslendi püslendi de onlar hakkında kötü zan ile zanda bulundunuz! Bununla da siz, helâke müstehak bir topluluk oldunuz! Kim Allah’a ve Resûlüne inanmazsa bisin ki Biz, kâfirlere alevli ateşler hazırladık.” Fetih-11,13/511

BEDEVİLERE YENİ BİR ÇAĞRI YENİ BİR FIRSAT İTAAT EDENE AZIK DÖNEKLERE PEK YAZIK!

Allah-ü Teâlâ, Efendimize buyuruyor: “O Hudeybiye Gazâsına katılmayan bedevilere de ki: Siz yakında çok şiddetli savaş ehli bir milletle (Müseylimet-ül kezzâb’ın kavmi Hanifeoğulları veya İran Sâsânileri ya da Romalılar ile) savaşmaya çağrılacaksınız. Onlar teslim olup boyun eğinceye kadar savaşacaksınız. Eğer bu sefer itaat ederseniz, Allah size pek güzel bir mükâfat verir (işte size fırsat)! Eğer bundan önce (Hudeybiye seferinde yaptığınız gibi ) arkanızı döner, cihâddan kaçarsanız O, size gayet acı bir azap verir.” Fetih-16/512

BEDEVİLERİN BİR KISMI SAMİMİ MÜSLÜMANDIRLAR

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Bedevilerden öyleleri de vardır ki, Allah’a ve Ahiret gününe iman eder. Allah yolunda harcamasını, Allah’a yakın olmaya ve Resûlünün dualarını almaya vesile sayar. Bilesiniz ki bu, onlar için Allah’a yakınlık vesilesidir. Allah onları rahmet diyarı olan cennete yerleştirecektir. Şüphesiz ki Allah Ğafûr ve Rahîm’dir.” Tövbe-99/201

BEDEVİLERİN BİR KISMI MENFAAT MÜSLÜMANIDIRLAR

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Bedevilerin (toplu yaşamaya dâir kültürleri az gelişmiş, göçebe Arapların) bir kısmı, Allah yolunda harcamasını angarya ve ziyan sayar, bundan kurtulmak için başınıza türlü türlü belâlar gelmesini gözler.O belâlar, kendi başlarına olsun! Allah işiten ve bilendir.” Tövbe-98/201

BEDİR ASHABININ KIYMETİNİ ALLAH TAKDİR ETMİŞTİR

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Eğer Allah tarafından Ashab-ı Bedr’in bağışlandığına dair önceden verilmiş bir yazı (kaderin hükmü) olmasaydı, esirlere bedel olarak aldığınız fidyeden dolayı elbette size pek büyük bir azap dokunurdu.” Enfâl-68/184

BEDİR NE Kİ, ONLARA ASIL AZAP AHİRETTEDİR!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Hayır! Onlara va’dolunan asıl azap vakti, kıyamettir; çünki kıyamet, daha dehşetli ve tarif edilemeyecek kadar daha acıdır! Müşrikler, tam bir dalâlet ve çılgınlık, hem de çılgın bir ateş içindedirler.” Kamer-46,47/529

BEDİR SAVAŞI ESİRLERİNİ FİDYE KARŞILIĞI SERBEST BIRAKMANIZ İSABETSİZ OLMUŞTUR

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Bir Peygamberin, yeryüzünde zafer kazanıp küfrü zelil kılmadıkça esirler edinip onları fidye karşılığında serbest bırakması, uygun düşmez. Siz (Ey Sahabeler! İstişârede fidye alalım demekle), dünya metaını istiyorsunuz. Allah ise Ahireti kazanmanızı istiyor.” (Allah-ü Teâlâ burada, Efendimizin içtihadını yanlış bulduğunu söylemiyor, belki ‘Sen güzeli tercih ettin ama en güzeli bu değildi’ diyor. Bununla beraber kıyamete kadar Efendimizin makâmına saygı olsun diye Yüce Allah, en güzelle ‘öldürülmeleri ile’ değil de, güzelle ‘fidye karşılığı serbest bırakılmalarıyla’ hüküm verilmesinden râzı oluyor.) Enfâl-67/184

BEDİR SAVAŞI ESNASINDA GÖKTEN SU İNDİRMESİNİN HİKMETİ

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Allah, sizi temizlemek, şeytanın pisliğini, vesvesesini sizden gidermek, kalblerinize kuvvet vermek ve savaş meydanında ayaklarınızı sâbit kılmak için gökten üzerinize su indiriyordu.” Enfâl-11/177

BEDİR SAVAŞI ESNASINDAKİ HAFİF BİR UYKUNUN VERİLİŞ HİKMETİ

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Düşman korkusundan gözünüze uyku girmediği için o vakit (Bedir Savaşı esnasında) Allah, inayeti ile güven ve sükunet vermek için sizi hafif bir uykuya daldırıyordu.” Enfâl-11/177

BEDİR SAVAŞI ÖNCESİ ASHAB-I KİRAMDAN BAZILARININ EFENDİMİZE MA’RUZATLARI

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Hak ortaya çıktıktan (cihâd gerekli kılındıktan) sonra onlar, sanki göz göre göre ölüme sevkediliyorlarmış algısı ile bu hususta Seninle münâkaşa ediyorlardı (yani istişârenin hakkı olan görüşlerini ve ma’rûzatlarını arz ediyorlardı, yoksa Allah Resûlüne muhâlefet söz konusu değildir). Enfâl-6/176

BEDİR SAVAŞI ÖNCESİ KERVAN VURULACAKTI, SAVAŞ EMREDİLDİ

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Rabbin Seni evinden Hak uğruna (dâvan adına) çıkarmıştı da, (sadece kervan için çıkıp, bir cihâd emriyle karşılaşınca) doğrusu mü’minlerden bir kısmı, buna gerçekten isteksizlerdi.” Enfâl-5/176

BEDİR SAVAŞI ALLAH’IN YARDIMIYLA KAZANILMIŞTI

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Daha zayıf olmanıza rağmen Allah, size yardım etti de Büyük Bedir Savaşını kazandınız. Öyle ise (bu zafere nefislerinizin sahip çıkmasından ürpererek) Allah’dan sakının, tâ ki şükredesiniz!” Bu şükür kıyamete kadar ümmet üzerine bir borçtur. Zira Bedir’de savaş kaybedilseydi, İslâm, o tarihte biter ve kıyametin kopması da vâcip olurdu. Bedir, bu bakımdan çok büyüktür. Al-i İmrân-123/65

BEDİR SAVAŞINDA COĞRAFİ KONUM İLE STRATEJİK KONUMU AÇIKLAYAN AYET

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Hani Bedir Savaşı günü ey Müslümanlar!: 1-Siz vadinin (Medine’ye) yakın (savaşa elverişsiz, kumluk ve susuz) kenarında idiniz; onlar (müşrikler) de uzak tarafında (savaşa müsâit bir mevkide) idiler. 2-Kervan ise (aleyhinizde olarak) sizden daha aşağıda (deniz sahilinde) idi. 3-Eğer (savaşmak üzere belli bir yer için) sözleşmiş olsaydınız, anlaştığınız yer hususunda ihtilâfa düşerdiniz. 4-Allah, ezelî ilminde hükmedilmiş bir işi yerine getirmek için sizi onlarla karşı karşıya getirdi ki, helâk olan (müşrikler) apaçık bir delile göre (şartlar tamamen lehlerine olduğu halde mağlup olup) helâk olsun; yaşayan (mü’minler) de apaçık bir delile göre (şartların tamamen aleyhlerinde olmasına rağmen Allah’ın yardımı ile gâlip geldiklerini görerek) yaşasın! Çünki Allah her şeyi hakkıyle işitir ve bilir.” Enfâl-42/181

BEDİR SAVAŞINDA MEKKE MÜŞRİKLERİNİN HEZİMETE UĞRAYIP KAÇACAKLARI HABER VERİLDİ

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Yoksa onlar (Mekkeliler) biz birbirimize yardım eden muzaffer bir topluluğuz!” mu diyorlar? O topluluk yakında bozguna uğratılacak ve arkalarını dönüp kaçacaklardır.” Kamer-44/529

BEDİR SAVAŞINDA ŞEYTAN MÜŞRİKLERE ÖYLE BİR MADİK ATTI Kİ SORMAYIN!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Hani Bedir günü, şeytan onlara (müşriklere) yaptıkları işi güzel gösterip şöyle demişti: ‘Bugün insanlardan size gâlip gelecek kimse yoktur. Ben de yanınızdayım!’ Fakat iki ordu birbirini görünce gerisin geri dönüverdi ve şöyle dedi: ‘Ben, sizden uzağım, ben sizin göremediğiniz şeyleri (melekleri) görüyorum, ben Allah’dan korkarım! Çünki, Allah’ın azabı pek şiddetlidir.” Enfâl-48/182

BEDİR YA DA KERVANDAN BİRİSİNE SİZİ GALİP GETİRECEĞİ VA’Dİ

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “O vakit Allah, size iki taifeden (silahsız Ebu Süfyan kervanı veya silahlı Bedir ordusundan) birinin sizin olacağını va’d ediyordu.” (Nitekim daha büyük tâife olan Bedir Zaferi gerçekleşti.) Enfâl-7/176

BEDİR YETMEZ KAFİRLERE, BİR DE CEHENNEM AZABI VARDIR

Allah buyuruyor: “İşte ey kâfirler! Bunu gördünüz ya, şimdi haydi tadın bunu! Kâfirlere ayrıca bir de cehennem azabı vardır.” Enfâl-14/177

BEDİR’DE ALLAH HER İKİ ORDUYU BİRBİRLERİNİN GÖZLERİNDE AZ GÖSTERİYORDU

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Bedir’de karşılaştığınız zaman Allah sizin gözlerinizde onları az gösteriyordu (ki moraliniz çok yüksek olsun); sizi de onlara az gösteriyordu ki takdir ettiği işi yerine getirsin. (Yani müşrikler, pür heves savaşa dalsın da yetmiş kadar azgını, kırılıp gitsin! Bir yetmiş kadarı da esir olsun ki, müşriklerin kolu kanadı kırılmış olsun!) Nihai karar ve yürütme O’na (Allah’a) aittir.” Enfâl-44/181

BEDİR’DE ALLAH, PEYGAMBERİMİZE RÜYASINDA MÜŞRİK ASKERLERİNİ AZ GÖSTERDİ

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “O zaman, Allah Sana uykunda gözüne onları (müşrikleri) az gösteriyordu. Eğer onları Sana çok gösterseydi, paniğe kapılır, emir ve kumanda konusunda ihtilâfa düşerdiniz.” Enfâl-43/181

BEDİR’DE KAFİRLER, MÜSLÜMANLARI KENDİLERİNİN İKİ KATI OLARAK GÜRDÜLER

Büyük Bedir Muharebesi’nde Allah, müşriklere Müslümanları iki katları kadar fazla gösterdi. Allah, dilediğini yardımıyla destekler. Halbuki Müslümanlar, müşriklerin üçte biri kadardılar. Mânevi gözü açık olanlara bunda alınacak ibret vardır! Âl-i İmrân-13/50

BEDİR’DE MÜNAFIKLARLA KALBLERİNDE HASTALIK OLANLAR NE DİYORLARDI?

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “O zaman münâfıklar ve kalblerinde hastalık bulunanlar, sizin için diyorlardı ki: ‘Bu müslümanları dinleri aldatmış! (Yani bunların yaptığı çılgınlıktan başka bir şey değildir’ diyorlardı.) Halbuki kim Allah’a güvenip dayanırsa, Allah ona yeter! Allah, Azîz’dir, Hakîm’dir.” Enfâl-49/182

BEDİR’DE ÜÇ BİN MELEK İNDİ İSLÂM ORDUSUNUN İMDADINA

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Habibim Ya Muhammed!) O vakit (Bedir Savaşı esnasında) Sen, mü’minlere: ‘Rabbinizin indirdiği üç bin melek ile yardım etmesi, size yetmez mi?’ diyordun.” Al-i İmrân-124/65

BEHİRAH, SAİBEH, VESİYLEH, HAM MESELELERİ

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Allah, ne behîrah, ne sâibeh, ne vesıyleh, ne de hâm diye bir şey bildirmemiştir. O kâfirler, bu inançlarını Allah’a mal ederek, O’na iftira etmişlerdir. Onların ekserisinin akılları ermez!” (Câhiliye Arapları, beşincide dişi doğuran deveye behîrah; putlara verilerek serbest bırakılan deveye sâibeh; biri erkek diğeri dişi ikiz doğuran deve veya koyuna vesıyleh; on nesli dölleyen erkek deveye de hâm, derlerdi.) Mâide-103/123

BEKAA VADİSİ DE BA’L PUTU SAYESİNDE KUR’AN-I KERİM’DE YERİNİ ALMIŞTIR

Ba’l, Lübnan’da Bekaa vâdisi merkez olmak üzere tâ Mısır’a kadar olan bölgenin eski zamandaki adıdır. Ba’l Bek, Bekaanın Ba’l’i anlamına gelir. Bugün de orada “Baalbek” adında bir yerleşim yeri bulunmaktadır. Ba’l adı ile Babil’den Mısır’a kadar olan geniş bölgede önceleri Allah’a ibâdet edilse de halk, sonraları şaşırmış ve Ba’l adında bir puta taparak şirke düşmüşlerdir. İşte bu müşrik halka İsrailoğulları peygamberlerinden Hz. İlyas as, peygamber olarak gönderilmiştir. Sâffât-125/449

BEKÇİ DEĞİLİM SİZİN ÜZERİNİZE!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Habibim Ya Muhammed!) Sen de ki: “Ben sizin üzerinizde bekçi değilim!” Yani herkes serbest irâdesi ile doğru yolu bulacak. En’âm-104/140

BEKLEDİĞİNİZ PEYGAMBER GELİNCE HANİ İNANACAKTINIZ? ŞİMDİ BU İHTİLAF DA NEYİN NESİ?

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Ehl-i Kitap mensupları, bekledikleri kesin delil (Resûlülllah) gelinceye kadar ihtilâfa düşmemişlerdi. O delil (Hz. Muhammed) gelince kimisi inanalım dedi, kimisi de: -kendi ırklarından olmadığı sâikasıyla- “Olmaz! Buna inanıp, itaat edemeyiz!” diye temerrüd etti. Halbuki onlara (kendi kitaplarında ve bu Kur’an’da) Hakka yönelmiş, samimi, ihlâslı kişiler olarak yalnızca Allah’a kulluk etmeleri, namazı hakkıyla ikâme etmeleri, zekatı vermeleri emredilmişti. İşte (sizin dünya ve Ahiret selâmetinizi sağlayacak) dosdoğru Din budur! (Yani kitaplarınızda tarif edildiği şekilde, beklediğiniz ve beklentilerinizi bulduğunuz kulum Muhammed’in getirdiği bu Din’dir!) Beyyine-4,5/598

BEKLEMEDE HERKES, SİZ DE BEKLEYİN BAKALIM!

Allah-ü Teâlâ buuruyor: “(İşi inada bindirip, âkıbetini âdete şansa bırakarak) herkes, beklemedeler. (Habibim) de ki: Bekleyin bakalım! Kimlerin hidâyet üzere olduklarını, kimlerin doğru yolu tuttuklarını yakında anlayacaksınız!” Tâhâ-135/320

BELA BAŞLARINA DURMADAN İNECEK! ÇÜNKİ ONLAR KÜFÜR VE İSYANA DEVAM EDİYORLAR

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “İnkâr edenlere kendi yaptıkları isyanları yüzünden başlarına durmadan belâ inecek veya ülkelerinin hemen yanıbaşına düşecek ve bu hal, Allah’ın va’d ettiği (kıyamet gelinceye) kadar sürecek. Allah, aslâ va’dinden dönmez!” Ra’d-31/252

BELA VE MUSİBET KASIRGALARI, DİNDEN YÜZ ÇEVİRMENİN BEDELİ OLARAK GELİRLER

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Habibim Ya Muhammed!) Eğer onlar (yaptığın da’vetten) yüz çevirirlerse Sen de onlara de ki: “Ben sizi Âd ve Semûd kavimlerini çarpan kasırga gibi bir kasırganın gelip sizi çarpacağını haber vererek uyardığımı bilin!” Fussılet-13/477

BELANIN PÜSKÜLLÜSÜDÜR CEHENNEM! ÖLEM DERSİN ÖLEMEZSİN, ÇİLE ORADA HAYATIN ADI!

Bu dünyada inkâr eden ve kâfir olarak ölenlere Ahirette cehennem ateşi vardır. Öyle hüküm verilmiş ki, ölmek isterler, ölemezler, azabın hafifletilmesini isterler, hafifletilmez! Elim azap, onların hayatının adı! İşte azılı kâfirler, böyle cezalandırılacaklardır. Fâtır-36/437

BELASINA SUSAMIŞ HERİFLER, AZABIN ACELE GELMESİNİ Mİ İSTİYORLAR?

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Belânın acele gelmesine kaşınan ve uyarıldıkları halde yola gelmeyen o zavallı güruh bilmiyorlar ki, istedikleri azap sahalarına indiği zaman sabahları ne kötü bir sabah olacaktır! Yine Sen bir zamana kadar onlardan uzak dur, başlarına ne gelecek bak gör! Zaten yakında onlar da görecekler!” Sâffât-176,179/451

BELASINA SUSAMIŞ ŞU NANKÖR İNSAN! KAŞINIYOR DA KAŞINIYOR

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “İnsanlara dokunan bir zarardan sonra bir nimet ve âfiyet tattıracak olursak, bir de bakarsın ki âyetlerimiz hakkında yine birtakım tuzaklara (kötü düşüncelere) sapmışlar! De ki: Allah’ın o tuzakların hakkından gelmesi, daha da çabuk gerçekleşir. Haberiniz olsun ki, elçilerimiz (Hafaza Melekleri), bütün o kötü düşüncelerinizi kaydedip duruyorlar!” (Bir ara Mekke’de yedi yıl devam eden müthiş bir kıtlık olmuş ve bu yüzden birçok hayvan ve insan telef olmuştu. Nihayet Cenab-ı Hak, bol yağmurlar ihsan edince herkesin yüzü gülmüştü. Fakat Mekke müşriklerinin, o yağmuru yıldızların ve putların lütfundan bilmeleri ve tekrar Allah’ın âyetleriyle alay etmeye başlamaları üzerine, bu âyet nâzil olmuştur.) Yunus-21/210

BELED SURESİ

90. Sûredir. Mekke Dönemi’nde nâzil olmuştur. 20 âyettir. Beled-0/593

BELİĞ BİR TEBLİĞDİR BU KUR’AN!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Bu Kur’an, beliğ bir tebliğdir (bir ültimatomdur), şunun için: 1-Tâ ki insanlar, onunla uyarılsınlar; 2-Tâ ki insanlar, onunla Allah’ın tek ilâh olduğunu bilsinler; 3-Tâ ki aklı ve vicdanı temiz olanlar, düşünüp ders alsınlar!” İbrahim-52/260

BELKIS GELDİĞİNDE TAHTIN ONA AİT OLDUĞUNU BELLİ ETMEYİN!

Süleyman as, Belkıs’ın tahtını getirtince şöyle bir tembihte bulundu: “Belkıs geldiğinde tahtın kendisine ait olduğunu söylemeyin, bakalım kendi tahtını tanıyabilecek mi, tanıyamayacak mı?” Neml-41/379

BELKIS HUZURA GELİNCE SORULDU SENİN TAHTIN DA BÖYLE MİDİR?

Yemen Sebe’ Melikesi Belkıs, itaat ile Süleyman as’ın huzuruna geldiğinde, kendisine taht gösterilerek soruldu: “Senin tahtın da böyle midir?” Belkıs de: “Sanki o! Zaten bu mu’cizeden önce(Senin nübüvvetine dair) bize bilgi verildiği için (biz de müslüman olup) Sana itaat edenlerden olduk!” diye cevap verdi. Melike Belkıs’ın tevhid dinine girmesine daha önceki taptığı putlar, engel olmuştu. Zira O, kâfir bir millete mensuptu. Neml-42,43/379

BELKIS ŞEFFAF SIRÇADAN (CAMDAN) YAPILMIŞ KAPLAMAYI FARKETMEYEREK ETEĞİNİ YUKARI ÇEKTİ

Yemen Melikesi Belkıs’a “Buyurun, saraya girin!” dendiğinde, yolun şeffaf sırça (cam) ile kaplanmış olduğunu farketmediğinden zemininde (eteklerini ıslatacak kadar) derinlikte bir duru su olduğunu zannetti de eteklerini yukarı çekti. Süleyman as: “Bu sırçadan (camdan) yapılmış şeffaf bir saraydır” deyince Melike, (saltanatın azametini farkedip, bunun ilâhi yardımla bu raddeye geldiğini idrâk etti de) “Ya Rabbi! Ben Senden başkasına ibâdet etmekle kendime zulmetmişim, şimdi ise Süleyman’la birlikte Alemlerin Rabbine teslim oluyorum” dedi. Neml-44/379

BELKIS’IN SÜLEYMAN (AS) A HEDİYE GÖNDERMESİ HADİSESİ

Sebe’ Melikesi Belkıs, nabız yoklamak, Süleyman as’ın orduları, güç ve kudreti hakkında bilgi edinmek maksadıyla O’na bir elçi ile hediyeler gönderdi. Süleyman as, gelen elçiye: “Siz Bana mal ile yardım mı edeceksiniz? Oysa Allah’ın Bana verdiği nimetler size verdiklerinden daha hayırlıdır. Siz hediyelerinizle böbürleniyorsunuz. Ey elçi! Sen onlara dön ve de ki: Eğer müslüman kimseler olarak Bana gelmezlerse; Biz onların üzerine, karşı koyamayacakları ordularla geliriz ve onları yurtlarından zelil olmuş vaziyette çıkarırız!”dedi. Neml-36,37/379

BELKIS’IN TAHTINI CİNLERDEN BİR İFRİT DEĞİL NEZDİNDE İLİM OLAN BİR ZAT GETİRDİ

Süleyman as, “Belkıs gelmeden önce O’nun tahtını kim öncelikle Bana getirebilir?” sorusuna her ne kadar cinlerden bir ifrit, “Sen makâmından kalkmadan ben onu getiririm” dese de; nezdinde kitaptan ilim sahibi olan bir zat, “Ben, onu göz açıp kapayıncaya kadar kısa bir zamanda Sana getiririm!” der demez zaten getirip hazır etmişti. Süleyman as da bu durum karşısında Rabbine şükretti. Tahtın getirilişi aynen olabilir, sureten de olabilir. Aynen olması moleküler taşınma teknolojisini akla getiriyor. Sureten olması durumunda bilgisayar teknolojisini akla getiriyor. Üç boyutlu bir görüntü bugün bulunduğumuz mekanda gösterilebiliyor. Bediuzzaman Hz. de Sözler adlı kitabında sureten de nakledilebileceğini yazmıştır. Akla en uygun olanı da sureten naklidir. Zira koca tahtın anında bir salonda hazır edilmesi gürültüsüz olarak mümkün değil! Hem kapıdan sökülmeden nasıl girdi sorusu akla gelir. Hem Süleyman as tahtta değişiklik yapılmasını emrediyor, bu ise peygamberlik sıfatı ile bağdaşmıyor. Çünki taht bir ganimet değil ki üzerinde tasarruf edilsin, belki bir emanet durumunda. Halbuki peygamberlerin bir sıfatı da emin olmaktır. Binaenaleyh sahibinden izinsiz tasarrufta bulunamaz. Halbuki sureten nakledilen taht görüntüsünde yapılan değişiklik tahtın aslında bir kusur meydana getirmeyeceğinden emanete hıyanet söz konusu olmaz! Benim kanaatım da bu yöndedir. Neml-39,40/379

BELKIS’IN TAHTINI KİM ÖNCELİKLE BANA GETİREBİLİR?

Süleyman as, Belkıs’ın itaatla huzuruna geleceğini haber alınca etrafındakilere: “Melike Belkıs ve beraberindekiler, buraya gelmeden önce kim Bana O’nun tahtını öncelikle getirebilir?” diye sordu. Neml-38/379

BELKIS’IN TOPLADIĞI AYAN MECLİSİ O’NA NASIL CEVAP VERDİ?

Sebe’ Melikesi Belkıs, Süleyman peygamberin as Hüdhüd ile gönderdiği mektubunu, Âyân Meclisi üyelerine okudu ve karar için onlarla istişâre etti. İstişârede meclis üyeleri, görüş olarak: “Biliyorsun biz, güçlü, kuvvetli, savaşçı bir milletiz. Ama ferman sizindir. Siz neyi münâsip görürseniz, onu emredersiniz!” dediler. Neml-33/378

BEN BİLİRİM BEN BECERDİM TAKINTISI VAR YA, ESASEN İNSANI SIFIRLAYAN DA ODUR!

İnsan bu! Başı derde girdiğinde tam bir kul olur Rabbine vızzık vızzık yalvarır. Ne vakit ki Rabbi, onu o sıkıntısından kurtarır, dünkü vızzıklayışını hemen unutur da Allah’a ait şeyleri, nefsine mal ederek “ben, bunları bilgimle, becerimle elde ettim” demeye başlar. Halbuki sıkıntı anı da, refah anı da onun için bir imtihan idi. Lâkin insanların çoğu, bunu bilmezler ve kaybederler. Çünki insan, çok câhil ve çok zalimdir. Kendilerinden önce gelip geçenler (Karun gibi) de böyle söylemişlerdi. Ama kazandıkları dünyalıklar, kendilerine hiç bir fayda vermedi de mukadder âkıbetleri ile başbaşa kaldılar. Zümer-49,50/463

“BEN MELEĞİM DE!” DEMİYORUM

Kur’an lisânı ile Peygamber Efendimiz sav, diyor ki: “Ben size ‘Ben meleğim!’ de demiyorum; Ben sadece Bana vahyolunana tabi olurum!” En’âm-50/132

BEN SİZİN EN YÜCE RABBİNİZİM DİYEN FİRAVUN, RABB’E SECDE EDER VAZİYETTE BOĞULDU

Hz. Musa’nın mu’cizesi karşısında sihirbazların sihrinin iflâs etmesi ve onların iman etmesi, Firavun’u çıldırttı. Vaziyeti kurtarmak ve bu rezâletten kurtulmak isteyen Firavun, ‘güç ve çıkar silahını’ kullanarak halkını topladı da onlara şöyle hitab etti: “(Ey benim çok kıymetli halkım! Musa’nın sihri, kafanızı karıştırmasın, düzeninizi bozmasın! Bilin ki,) sizin en yüce rabbiniz benim! (Yani, karnınızı doyuran, rahatınızı, huzurunuzu sağlayan benim; benden başkasının rablığı, size sadece felâket getirir, ona göre!)” demek istiyordu. Kaderin cilvesine bakın ki, Rabb-ül âlemîne secde eder vaziyette denizde boğuldu. Nâziât-23,24/583

BEN SİZİN BİLMEDİĞİNİZ PEK ÇOK ŞEYİ BİLİRİM

Allah-ü Teâlâ, meleklere şöyle buyurdu: “Ben, sizin bilmediğiniz pek çok şeyi bilirim.” Bakara-30/5

BENİ KURAYZA YAHUDİLERİ, İHANETLERİNİN CEZASI OLARAK HERŞEYLERİNİ KAYBETTİLER

Hendek Savaşı’nın en kritik safhasında Medine Yahudilerinden Beni Kurayza, yapılan antlaşmaya ihânet ettiklerinden, (Tevrat Şeriatı uygulanarak) bulundukları kulelerinden alaşağı edildiler, bir kısmı canlarından oldu, bir kısmı esir edildi, arazileri, yurdları, malları, Mü’minlerin ayaklarını bile basmadıkları toprakları, Mü’minlere miras kaldı. Ahzâb-27/420

BENZERLERİNİ YARATMAYA DA HAKKIYLE GÜCÜ YETENDİR ALLAH

Gökleri ve yeri yaratan Allah, elbette kendilerinin benzerini de yaratmaya hakkıyle kâdirdir. İsrâ-99/291

BERABERDİR HERKESLE ALLAH-Ü TEÂLÂ

Her nerede olursanız olunuz, Allah-ü Teâlâ sizinle beraberdir. Çünki O, ne yaparsanız yapın hakkıyla görendir. Hadîd-4/537

BERAT GECESİNDE HER HİKMETLİ İŞ AYIRT EDİLİR

Berat gecesi öyle bir gecedir ki, her hikmetli iş (bir yıl zarfında kaza edilecek olan kesinleşmiş her iş), Allah tarafından bir emirle o gecede (Levh-i Mahfûz’dan) ayırt (istinsah) edilerek (karar altına alınır ve vazifeli meleklere tevdi edilir.) Duhân-4,5/495

BEREKET NASIL GELİR?

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Eğer o ülkelerin ahâlisi Allah’a (ve peygamberine) karşı gelmekten sakınsalardı, elbette Biz,üzerlerine gökten ve yerden nice bereket kapılarını açardık. Fakat onlar, peygamberlerini yalancı saydılar; bunun üzerine biz de onları, kazanmakta oldukları günâhlar yüzünden azabımız ile yakalayıverdik. (Bu azabın dünya ciheti, yağmursuzluk, don veya sel olan aşırı yağmur olabilir.) A’râf-96/162

BESMELE ÇEKMEDEN KESİLEN HAYVANLARDAN YEMEK BİR İSYANDIR

Üzerine Allah’ın ismi anılmadan kesilen hayvanlardan yemeyiniz! Çünki o, gerçekten bir isyândır. En’âm-121/142

BESMELE İLE KESİLEN HAYVANLARIN ETİNDEN YİYİNİZ!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Allah’ın âyetlerine iman etmiş kimseler iseniz, artık üzerine Allah’ın ismi zikredilerek kesilen (besmele ile kesilen) hayvanların etlerinden yiyiniz!” En’âm-118/141

BESMELE “BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM” BU AYET İÇİNDE GEÇMEKTEDİR

Âyetin meâli şöyledir: “Şüphe yok ki, o (mektup), Süleyman’dandır ve muhakkak ki o, ‘Rahmân ve Rahîm Allah’ın adıyle’ (diye başlamakta) dır.” Neml-30/378

BEŞ BİLİNMEYEN

Allah-ü Teâlâ, bu Ayet-i Kerimesi’nde beş şeyi (muğayyebât-ı hamse) Kendisinden başka kimsenin bilemeyeceğini beyan ediyor. Allah’dan başka kimsenin bilemeyeceği bu beş şey, şunlardır: 1-Kıyametin ne zaman kopacağı; 2-Yağmuru hangi vakitte, nereye, ne kadar miktarda indireceğini; 3-Rahimlerdeki ceninin kız mı, erkek mi, said mi, şaki mi, aklı yerinde mi, mecnun mu olduğunu; 4-Yarın kimin ne kazanacağını; 5-Kimin nerede öleceğini. (Allah’dan başka kimse bilemez!)Lokman-34/413

BEŞ BİN MELEKLE İMDADINIZA YETİŞİRİM!

Allah cc buyurdu: “Eğer sabreder ve günâhlardan sakınırsanız, düşmanlarınız şu an bile üzerinize geliverseler, Rabbiniz, beş bin formalı formalı melekleri gönderip size yardım edecektir. Allah, bu imdâdı size, başka değil, sırf bir müjde olsun ve kalbleriniz itmi’nâne kavuşsun diye yaptı. Yoksa zafer, ancak Azîz (ve) Hakîm Allah katındandır. ” Âl-i İmrân-125,126/65

BEŞ BÜYÜK PEYGAMBER BU AYET-İ KERİMEDE ZİKREDİLİYOR

Bu Ayet-i Kerime’de Efendimiz sav, Hz. Nûh, Hz. İbrahim, Hz. Musa ve Hz. İsa’nın adları,” sağlam söz aldık” ifadesiyle zikrediliyor. Sağlam söz, elçilik görevini yerine getirmek, dini tebliğ etmek mânâsını taşır. Zikredilen bu beş Peygambere, hem kitap, hem şeriat sahibi olduklarından Ul-ül Azm (Büyük Peygamberler) ünvanı verilmiştir. Ahzâb-7/418

BEŞ BÜYÜK PEYGAMBERİN GÖNDERİLMESİNİN HİKMETİ

Kitap ve şeriat sahibi Beş Büyük Peygamber, peygamberler arasında gönderilmişlerdir ki, diğer peygamberlere Allah, bu Beş Büyük Peygamberin şeriatını tebliğ ve tatbik cihetinde sadakatlarını sorsun! Ahzâb-8/418

BEŞ VAKİT NAMAZ, BU AYETLE DE TA’YİN EDİLMİŞ OLUYOR

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Gündüzün iki tarafında (öğle ve ikindi vakitlerinde) ve gecenin (gündüze) yakın saatlerinde (akşam, yatsı ve sabah vakitlerinde) ise namazı hakkıyla edâ et! Muhakkak ki iyilikler, kötülükleri giderir.” Hûd-114/233

BEŞ VAKİT NAMAZ VE ÖTESİNDE ALLAH’I SIK SIK ZİKRETMEMİZ EMR-İ İLAHİ’DİR

Allah-ü Teâlâ, kendisini sık sık zikretmemizi, anmamızı; sabah akşam (tam gün) Allah’ı takdis ve tesbih etmemizi (beş vakit namaz kılmamızı) emrediyor. Ahzâb-41,42/422

BEŞERİ İNSANI YARATACAĞINI RABBİMİZ MELEKLERE HİKAYE ETMİŞTİ

“Ve hani Rabbin meleklere: Ben, kuru çamurdan, sûret verdiğim bir balçıktan beşer yaratacağım” demişti. Hicr-28/262

BEŞİK GİBİ RAHAT KILINDI YERYÜZÜ MAKSADA ULAŞMAK İÇİN DE NİCE YOLLAR AÇILDI

Allah-ü Teâlâ, rahat etmeniz için yeryüzünü bir beşik rahatlığında kıldı. Ve onda maksadınıza ulaşabilmeniz için nice yollar açtı. (Hâlâ Rabbinize nankörlükte ısrar mı edeceksiniz?) Zuhruf-10/488

BEŞİK YAPMADIK MI YERİ SİZ NAZİK İNSANLAR İÇİN?

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Biz, yeri (sizin için) beşik (gibi) yapmadık mı? (ki, bebek gibi orada hem rahat edesiniz, hem şükredesiniz!)” Nebe’-6/581

BEŞİKTE KONUŞAN ÇOCUK

Melekler devamla Meryem Vâlidemize: “Çocuğun beşikte iken de yetişkinliğinde de insanlarla konuşacak ve O, Sâlihler’den olacaktır!”dediler. Âl-i İmrân-46/55

BEYANI İNSANA ÖĞRETEN, ONU BU KABİLİYETLE SERFİRAZ EDEN RAHMAN ALLAH’DIR

İnsana beyanı (maksadı ifade etmeyi) öğreten, onu bu kabiliyetle serfirâz eden Rahman Allah’dır. Rahman-4/530

BEYİNSİZ BİLGİSİZ DÜŞÜNCESİZİN TEKİDİR ONLAR!

Bilgisizlik ve düşüncesizlik yüzünden beyinsizce çocuklarını öldürenler ve Allah’ın kendilerine ihsan ettiği rızıkları, Allah’a iftira ederek haram kılanlar, elbette tam hüsrâna uğramışlardır. Onlar sapıttılar ve doğru yolu da bulamadılar. En’âm-140/145

BEYİNSİZLERİN YAPTIKLARINDAN DOLAYI BİZİ HELAK MI EDECEKSİN YA RABBİ?

Musa as, buzağıya tapmayan ümmetinden yetmiş kişi ile huzura giderken, onları şiddetli bir deprem yakalayınca şöyle dedi: “Ya Rabbi! Dileseydin Beni de bunları da daha önce imhâ ederdin. Şimdi bizi, aramızdaki beyinsizlerin yaptıklarından dolayı helâk mı edeceksin? (Bilirim) bu, Senin bir imtihanındır, dilediğini dalâlete atarsın, dilediğine de hidâyet edersin! Sen bizim Mevlâmızsın! Bizi affet ve bize merhamet eyle! Sen affedenlerin en hayırlısısın!” A’râf-155/168

BEYT-İ ATİK, KA’BE’NİN DİĞER BİR ADIDIR

Allah-ü Teâlâ: “Beyt-i Atîk’ı tavaf etsinler!” buyuruyor. Tavaf edilen yer, Efendimizin uygulamasıyla Kâ’be-i Muazzama etrafı olunca Beyt-i Atîk’dan muradın, Kâ’be-i Muazzama olduğu anlaşılıyor. Hacc-29/334

BEYT-İ MA’MUR’A YEMİN EDİYOR ALLAH-Ü TEALA

Allah-ü Teâlâ, “Ve (gökte meleklerin tavaf ettiği) Beyt-i Ma’mûr’a yemin olsun!” diyerek Beyt-i Ma’mûr’a yemin ediyor. Tûr-4/522

BEYTULLAH’A KA’BE’YE GİREN EMNİYETTE OLUR!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Kim oraya (Kâ’be’ye) girerse, korkudan emniyette olur!” Al-i İmrân-97/61

BEYYİNE SURESİ

98. Sûredir. Medine Dönemi’nde nâzil olmuştur. 8 âyettir. Beyyine-0/598

BILDIRCIN İLE KUDRET HELVASI İNDİRDİ ALLAH İSRAİLOĞULLARINA TİH ÇÖLÜNDE

İsrailoğulları, Hz. Musa’nın asasını denize vurması mu’cizesi ile, denizi geçince Tih=Sina çölünde sayıları iki milyonu bulan bir topluluk oldukları halde, aç ve susuz kalakaldılar. Yüce Allah, onlara bıldırcın ve kudret helvası indirmesi ile açlıklarını; Hz. Musa’nın asasını taşa vurarak, taştan oniki pınar fışkırmasıyla da susuzluklarını giderdiler. Allah: “Size verdiğimiz rızıkların temizlerinden yiyiniz!” buyurduğu halde İsrailoğulları, Allah’ın bu emrini dinlemediler. Bu nankörlükleri ile de kendilerine zulmetmiş oldular. Zira kırk yıl, o sıcak çölde kalmaya mahkum oldular. A’râf-160/170

BILDIRCIN İNDİRDİK

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Ey İsrailoğulları! Tih çölünde size bıldırcın indirdik de size rızık olarak verdiğimiz temiz şeylerden yiyin dedik. Fakat (şükredeceğiniz yerde) nankörlük ederek kendinize yazık ettiniz! Bakara-57/7

BIRAK NE HALLERİ VARSA GÖRSÜNLER! SEN ZAMANINI ONLARA AYIRARAK İSRAF ETME!

Müşriklere ne kadar nasihat edilse hiç faydası dokunmuyordu. Yani “kellim kellim lâ yenfa’” ifadesinde olduğu gibi konuş konuş hiç fayda vermiyordu. Bunun üzerine Allah-ü Teâlâ Efendimize sav: “(Habibim Ya Muhammed!) Sen onlardan yüz çevir! (Bırak ne halleri varsa görsünler. Sen kıymetli zamanını onlara ayırarak israf etme!) buyurdu. Kamer-6/527

BIRAK OYALANADURSUNLAR! NASIL OLSA HESAP GÜNÜ ÖNÜMÜZE GETİRİLECEKLER

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Habibim Ya Muhammed! O inançsızlar gürûhunu, tehdit edildikleri o hesap gününe kavuşuncaya kadar kendi hallerine bırak, bâtıllarına dalsınlar, oyalanadursunlar!” Zuhruf-83/494

BİAT PEYGAMBERE BİAT ETMEK GERÇEKTE ALLAH’A BİAT ETMEK DEMEKTİR

Allah-ü Teâlâ ferman ediyor: “(Habibim Ya Muhammed!) Sana biat edenler, gerçekte Allah’a biat etmektedirler. (Peygamberimizin sav hayatta olmadığı dönemlerde misyonunu devam ettiren, O’nun hakiki vârisleri olan Mürşid-i Kâmillere biat dahi Allah’a biat demektir. Mürşid-i Kâmil, aynı dönemde bir tane olur diye bir sınırlama olamaz. Kaldı ki tarihte aynı dönemde birkaç Nebi beraberce yaşamışlardır.) Allah’ın (Kudret Eli), onların (biat edenlerin) elleri üstündedir. Kim biatını bozarsa kendi aleyhine bozmuş olur. Kim de biatında (verdiği sözde) durursa Allah ona yakında pek büyük bir mükâfat verecektir.” (Peygamber Efendimiz sav, Mekke müşriklerine elçi olarak gönderdiği Hz.Osman’ın müşrikler tarafından öldürüldüğü haberi gelince Rıdvan adı verilen ağacın altında 1400 kadar Sahabî’den ölünceye kadar savaştan kaçmayacaklarına dâir biat almıştı. Bu  biat, “Bey’at-ür Rıdvan” nâm ile tarihe geçti.) Fetih-10/511

BİK BANK TEORİSİ BİR GERÇEKTİR

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “İnkâr edenler görmediler mi ki, göklerle yer, (Nebula hâlinde) bir bütün idi, onları Biz ayırdık.” Enbiyâ-30/323

BİLENDİR HER ŞEYİ ALLAH

Allah, her şeyi bilendir. Öyle ki, var oldukça sayısız maddenin, sayısız atomunun sayısız çekirdeklerinin etrafında dönen elektronlarının, o atom çekirdeği etrafında kaç tur attıklarını Allah bilir. Bu hal, bizim hafsalamıza sığmaz! Sığdırmaya çalışan şartelleri attırır. Hadîd-3/536

BİLENLERLE BİLMEYENLER HİÇ BİR OLUR MU?

Allah-ü Teâlâ, bu Âyet-i Kerimesi’nde: “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” diyerek, elbette bir olmayacağını, bilenlerin (Alimlerin), bilmeyenlerden (câhillerden) üstün olduğunu net bir şekilde beyan ediyor. Alimlerin câhillerden üstün olmasına sebep olarak da selim akıl sahibi (Alimlerin), düşünüp ibret aldıklarından dolayı üstün olduklarını söylüyor. Buradan anlıyoruz ki, düşüncesizler (yani muhakemesi ile yaratılış amacını keşfedemeyen gafil, mürekkep yalamış ezberciler), Alimler sınıfından değillerdir. Zümer-9/458

BİLEZİKLER, İNCİLER TAKINACAKLAR, ELBİSELERİ DE İPEKTENDİR

“Hiç şüphe yok ki Allah, iman edip sâlih ameller işleyenleri, altından ırmaklar akan cennetlere koyar; orada altundan bilezikler takınırlar ve  incilerle bezenirler. Orada onların elbiseleri ise ipektendir.” Hac-23/333

BİLGİ SEVİYELERİ ANCAK BU KADARDIR, KELLİM KELLİM LA YENFA’!

Allah-ü Teâlâ, Efendimizi ve O’nun güzel hayatının izinden giden Salihûn’u dünya hayatının zevk-u sefâsından başka bir şey istemeyen, dünyevîleşmiş bir hayata dalmış güruhtan yüz çevirmesini, zira onların bilgi seviyelerinin bu kadar olduğunu (çok az olduğunu), kellim kellim lâ yenfa’=konuş konuş fayda vermez olduğunu, o bakımdan da kıymetli zamanını onlarla israf etmemesini salık veriyor. Necm-30/526

BİLGİSİZ İNATÇI KAFİRE NE DENİR?

Kendilerine Allah’ın Âyetleri apaçık okunduğu zaman memnuniyetle iman edeceği yerde inat eden bilgisiz câhil ve kâfir, şöyle der: “Eğer iddianızda doğru kişilerseniz, atalarımızı dirilterek geri getirin de görelim!” (O zaman inanırız, demek istiyor ve bununla zevahiri kurtardığını sanıyor.) Zaten söyleyebileceği başka bir delili de yok! Câsiye-25/500

BİLİMSEL KUR’AN AYETLERİNE Mİ YOKSA KAFADAN ATMA SANI’LARA MI İNANACAKSINIZ?

Kur’an’ın her Âyeti bilimseldir, ispatlıdır. Bugüne kadar yanlış olduğu çok uğraşılmasına rağmen ispat edilememiştir. Allah da: “İşte bunlar, Allah’ın Âyetleridir, onları Sana Hak ile (yani bilimsel bir gerçek olarak) okuyoruz. Artık Allah’dan ve O’nun Âyetlerinden sonra hangi söze inanacaklar?” buyurmaktadır. Öyleyse ey ehl-i insaf! Kur’an’a mı, yoksa kafadan atma“sanı”lara, “kanı”lara mı inanacaksınız? Câsiye-6/498

BİLİR HER ŞEYİ ALLAH VE HABERDARDIR ONLARDAN

Görünmeyeni de, görüneni de, olmuşu da, olacağı da O (Allah) bilir ve onlardan haberdârdır. O Hakîm ve Habîr’dir. En’âm-73/135

BİLMEDİĞİ BİR ŞEYİ Mİ HABER VERECEKSİNİZ ALLAH’A HAŞA VE KELLA?

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Ne o? Yoksa Allah’a kendi mülkünde var olup da bilmediği bir şeyi mi haber vereceksiniz? Yoksa  boş lâf ile kendinizi mi kandırıyorsunuz? Doğrusu kurdukları tuzaklar, hileler, dolaplar o kâfirlere süslü, hoş gösterildi. Bundan hoşlandılar ve Hak yoldan men edildiler. Her kimi de Allah, (inkârlarındaki ısrarları yüzünden) saptırırsa artık onu hidâyete erdirecek yoktur.” Ra’d-33/252

BİLMEDİĞİN ŞEYİN PEŞİNE DÜŞÜP GİTME!

Hakkında bilgi sahibi olmadığın bir şeyin peşine düşüp gitmek men edilmiştir. Çünki, kulak, göz ve kalb, hepsi ondan sorumludur. (Allah kulağı, gözü, kalbi ortamı ifsâd etsin diye vermedi, belki bu emâneti, sulhu umûmîde kullansın diye emâneten verdi.) İsrâ-36/284

BİLMEDİĞİNİ ÖĞRETEREK İNSANI İLİM EHLİ YAPAN ALLAH’DIR

Allah-ü Teâlâ, insana bilmediği şeyleri öğreterek onun bilgi sahibi olmasını, bu sayede de diğer mahlûkâtın üstünde bir mevki kazanmasını sağlamıştır. Sırf bu lütfu, insana yeter de artar bile! Alak-5/597

BİLMEK HUSUSUNDA BİR ŞEYİN GİZLİ VEYA AÇIK OLMASI ALLAH İÇİN FARKETMEZ

“Sizden sözünü gizleyenle, açıkça söyleyen; geceleyin gizlenenle gündüzün meydanda gezen, O’nun bilmesi bakımından farketmez, hep aynı durumdadır.” Ra’d-10/249

BİLMEZ Mİ O ALLAH HİÇ YARATTIĞINI?

Allah, hiç yarattığını bilmez olur mu? Elbette bilir! Çünki O, Lâtif’dir (kalblerdeki en ince şeyleri dahi bilir), Habîr’dir (her şeyden haberdârdır). Mülk-14/562

BİN MELAİKE İLE İMDADINIZA YETİŞECEĞİM!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “O vakit siz Rabbinizden yardım istiyordunuz. O da: ‘Ben size peş peşe gelecek bin melâike ile imdadınıza yetişeceğim diye duânızı kabul buyurdu.” Enfâl-9/177

BİN SENE GİBİDİR RABBİNİN KATINDA BİR GÜN

İnançsızlar gûya Efendimizin gerçek dışı şeyler söylediğini isbat sadedinde: “Azaptan bahsediyorsun, varsa böyle bir azap, hemen gelsin de görelim!” diyerek acele azap istiyorlardı. Onlara cevap olarak: “Allah, va’dinden aslâ dönmez, şüphesiz ki, Rabbinin katında bir gün, sizin hesabınıza göre bin yıl gibidir” meâlinde indirdiği bu âyet ile; Sabur olduğunu, acele etmediğini, zaten zamanın izâfi olduğunu ve (Kendisi zaten zamandan münezzehdir), gerçekte azgınlara olan azâbını da katında cari aynı gün içinde verdiğini, nitekim Bedir’de ilk kez bu azâbı tattırdığını, her isteyenin isteğine göre değil de, Kendi şefkat ve  merhametine göre davrandığını beyân etmektedir. Hacc-47/337

BİN YIL YAŞAMAK İSTEYENLER KİMLER?

Yahudiler! Onlardan her biri, bin yıl dünyada yaşamak ister ama, bin yıl gibi çok yaşatılması onları azaptan uzaklaştırmaz! Allah, her şeyi görüp duruyor. Mühlet verse de ihmal etmez.Yapanın yanına yaptığı, kâr kalmaz.Zamanı gelince cezasını çeker! Bakara-96/14

BİNEK VASITALARININ YARATILACAĞI BİDİRİLİYOR

Allah-ü Teâlâ, bir önceki ayette bütün insanları, babalarının sulbünde olarak Hz. Nûh as’ın dolu gemisinde taşıdığını bildirerek bu âyette de, onun gibi (o dolu gemi gibi) binecekleri daha nice binek vasıtalarını (araba, tren, uçak, helikopter ve hatta uzay araçları) yarattığını (yaratacağını) bildiriyor. Yâ Sin-42/442

BİNMENİZ İÇİN GEMİLERİ VE HAYVANLARI YARATAN ALLAH’DIR

Allah-ü Teâlâ, şefkat ve merhametinden insanların binmeleri için gemileri ve hayvanları yaratmıştır. (Gemilerin suda yüzme kanununu, hayvanların taşıma kıvamında dayanıklı yaratılması Allah’ın lütfu iledir.) Zuhruf-12/489

“BİR ŞEM’A Kİ MEVLA YAKA ÜFLEMEKLE SÖNMEZ!”

Eğer Allah, sana bir hayır dilerse, o durumda O’nun bu lütfunu, engelleyebilecek hiç kimse yoktur. O, lütfunu, ihsânını kullarından dilediğine eriştirir. O, öyle Ğafûr, öyle Rahîm’dir. Allah-ü Teâlâ’nın gönderdiği peygamberlere ve Onların getirdiği Din’e, Nûh kavminden başlayarak pek çok kavimler her defasında karşı çıktılar. Ama her defasında bu karşı çıkanların kendileri yok olup gittiler ve cehennemi boyladılar. Zira Hak Din ışığını, Mevlâ yakmıştır, kimse üfleyerek söndüremez! Tıpkı gökteki Güneş’i söndürmenin kimsenin haddi olmadığı gibi. Yunus-107/220 ; Mü’min- 5,6/466

BİRARAYA GETİRİR ALLAH HEPİNİZİ

Allah-ü Teâlâ: “Nerede olursanız olunuz Allah, hepinizi biraraya getirir!” buyurmaktadır. Bu Âyetten: 1-Nerede olursanız olunuz, aynı hizmet amacında iseniz Allah, sizi biraraya getirir. El Hak, global bir dünyada internet ve görüntülü iletişim ile insanlar, sanki aynı beldedeymiş gibi iş görüyorlar, konuşuyorlar. 2-Nerede olursanız olunuz Allah, topunuzu Kendi Huzuru’nda toplayacaktır, o bakımdan kaçıp kurtulamayacağınızı hesap ederek “taşkınlıkta bulunmayın, adam gibi yaşayın!” mânâlarını anlayabiliriz. Bakara-148/22

“BİRİNCİLİĞİ KİMSEYE KAPTIRMAYIZ, HELE BİR PEYGAMBER GELSİN!” DİYORLARDI

Müşrikler, “hele bize de bir peygamber gelsin, ümmetler içerisinde herkesten önde olacağız!” diye var güçleriyle yemin billâh etmişlerdi. Fakat kendilerine eğri yolun encâmından korkutan uyarıcı bir peygamber (Hz. Muhammed sav) gelince bu, onlara nefretten başka bir şey artırmadı. Fâtır-42/438

BİRLEŞELİM ORTAK PAYDADA GELİN EY EHL-İ KİTAP!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Habibim Ya Muhammed! De ki: Ey Ehl-i Kitap! Bizimle sizin aranızda ortak paydamız olan kelimeye buyurun gelin! Şöyle anlaşalım: 1-Allah’dan başkasına ibâdet etmeyelim! 2-O’na hiçbir şeyi ortak koşmayalım! 3-Allah’ı bırakıp bazımız, bazımızı “rabler” edinmesin! 4-Buna rağmen yüz çevirirseniz artık iyice bilin ki biz gerçekten Müslümanlarız (Allah’ın emirlerine teslim olanlarız)!” Âl-i İmrân-64/57

BİRLİK VE BERABERLİĞİMİZİ BOZMAMIZDAN ALLAH RAZI DEĞİL!

Allah-ü Teâlâ, tek bir ümmet (İslâm Milleti), tek bir Din (İslâm Dini) sâhibi iken aramızdaki bağları koparıp, köprüleri yıkıp, paramparça olmamızdan hoşnut olmadığını, “sonunda yine Biz’e dönecekler” yani bu münâferetlerinin hesabını Biz’e verecekler cümlesiyle açıklıyor. Ayrıca bu âyetten sonra o birlik ve beraberliklerini bozanlara hitap etmeyip konuyu değiştirmesi, bu bozguna rızâ göstermediğine bir delildir. Enbiyâ-93/329

BİTKİ ONDAN ÇIKAN FİLİZ

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “O bitkiden bir filiz, ondan da büyüyüp birbiri üstüne binmiş dâneler, başaklar çıkarırız!” En’âm-99/139

BİTKİLER ÇİFT ÇİFT YARATILMIŞLARDIR

Allah-ü Teâlâ, “görmediler mi? Orada (yeryüzünde) her güzel çiftten nice bitkiler yetiştirdik” buyuruyor. (Her güzel, her cins mânâsına da gelir.) Şuarâ-7/366

BİTKİLER BİZİM VE HAYVANLARIMIZ İÇİN BİR BESİN KAYNAĞIDIR

Allah-ü Teâlâ, gökten su indirerek yeryüzünde bitkiler çıkardığını bildirdikten sonra o bitkilerden bizim yememizi ve hayvanlarımızı da otlatmamızı helâl kılıyor. Bunda kudretine nice delillerin var olduğunu bildirilerek akıl sahiplerini düşünmeye davet ediyor. Tâhâ-54/314

BİTKİLERDE DE ERKEK VE DİŞİLİK VARDIR

“O (Allah) ki, gökten size yağmur indirdi. Böylece o su ile çeşitli bitkilerden çiftler çıkardı(k). (Çiftler: Yani erkek ve dişiler)” Tâhâ-53/314

BİTKİLERDEN HER CİNS GÜZEL ÇİFTLERDEN YETİŞTİRDİ

Allah, gökten su indirerek yeryüzünde her cins güzel bitkilerden yetiştirdi. Lokman-10/410

BİTKİLERİN ÇIKMASI İÇİN ŞAK ŞAK YARILAN YERYÜZÜNE YEMİN OLSUN Kİ KUR’AN HAK SÖZDÜR

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Bitkilerin çıkması için (şak şak) yarılan yeryüzüne yemin olsun ki, bu Kur’an, (Hak ile bâtılı) ayıran bir sözdür ve O, şaka (yaptım olan bir) söz değildir!” Târık-12,14/590

BİTKİLERİN DÖLLENMESİ TELKIH İÇİN AŞILAYICI RÜZGARLAR GÖNDERDİK

Allah-ü Teâlâ: “Aşılayıcı rüzgârlar gönderdik (de çiçekler tozlaştı, erkek ve dişi unsurlar arasında döllenme meydana geldi.)” buyuruyor. Amennâ ve saddaknâ! Hicr-22/262

BİTKİLERİN MEYVESİ BİZE, SAPI SAMANI DAVARLARA

“Yeryüzünde çıkardığımız bitki çiftlerinden yiyiniz davarlarınızı da otlatınız!” Âyetinden: Otlatma, bitkinin taze veya kuru,sapı ve samanını yedirerek olacağından geriye kalan meyvesi, tohumu da insanoğluna kalıyor, olduğunu anlıyorum. Tâhâ-54/314

BİTKİLERİN YARATILMASINDA SU UNSURU TOPRAK UNSURUNA GÖRE AÇIK ARA ÖNDEDİR

Yüce Allah pek çok ayette “Gökten su indiririz, onunla şunları, şunları...yaratırız” buyuruyor. Gerçekten hiç toprak olmasa bile su içinde bitki üretilebiliyor da su olmadan hiç bir toprakta bir bitki üretilemiyor. Bu âyette de: “Aynı su ile üzüm bağları, ekinler, hurma ağaçları (yaratmaktayız)” diyor Yüce Allah. Ra’d-4/248

BİTKİYİ TOPRAKTAN NASIL BİTİRİYORSA ALLAH, SİZİ DE ONUN GİBİ TOPRAKTAN BİTİRDİ YARATTI

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Allah bitkiyi topraktan nasıl bitiriyorsa (yaratıyorsa), sizi de onun gibi topraktan bitirdi (yarattı).” Nûh-17/570

BİZ KİMİZ?

Biz, Allah`a, bize indirilen Kur`an`a, İbrahim`e, İsmail`e, İshak`a, Yakub`a ve O`nun torunlarına indirilene; Musa`ya, İsa`ya ve bütün peygamberlere Rableri tarafından verilen kitaplara iman eden; o peygamberler arasında (şu bizden, şu bizden değil) gibi aslâ bir ayırım yapmayan; yalnız Allah’a teslim olan Müslümanlarız! Bakara-136/20

“BİZ BİZE İNDİRİLENE İNANIRIZ, GERİSİNİ REDDEDERİZ” DİYORLAR

Yahudilere “Kur`an`a da inanın!” denildiği zaman “biz, sadece bize indirilene inanırız, gerisini inkâr ederiz, inanmayız!” derler. Halbuki Kur`an, ellerindeki Tevrat`ı tasdik eden Hak bir kitaptır. Bakara-91/13

BİZANS’IN İKİNCİ SAVAŞTA SASANİLERE GALİP GELMESİ ALLAH’IN BİR VA’Dİ İDİ

Müşrik İran Sasanilerine karşı mağlup olan Hıristiyan Bizanslıların, üç ile dokuz yıl arasında Sasanilere galip geleceği, bir Va’d-i İlahi olarak bu Ayetlerde bildirilmiştir.“Elli yıl içinde ancak toparlanabilirler” inancındaki müşriklerin sevinçlerini kursaklarında bırakmak, mü’minleri ise sevindirmek için Allah-ü Teâlâ, Bizans’a zafer vereceğini va’dediyor ve zafer de va’d edildiği zaman içerisinde gerçekleşiyor. Bununla, tüm savaşlarda zafer ve mağlubiyetin tamamen Allah’ın iznine tabi olduğu da anlaşılmış oluyor. Rûm-6/404

BİZİ ALLAH HELAK ETTİ VEYA MERHAMET EDİP KURTARDI, PEKİ SİZİ KİM KURTARACAK?

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Habibim Ya Muhammed!) De ki: Söyleyin bakalım bana! Eğer Allah beni ve beraberimde bulunanları, (sizin temenni ettiğiniz gibi) helâk etse (öldürse) veya bize merhamet buyurup (ecelimizi ertelese bu, O’nun bileceği bir iştir); peki ya kâfirleri o pek elemli azaptan kim kurtaracak?” Mülk-28/563

BİZİ İLGİLENDİREN HER ŞEY, AÇIK AÇIK BEYAN EDİLMİŞTİR

“Ve Biz, her şeyi açık açık beyan ettik!” mealindeki âyet, (Kur’an’da) bizimle ilgili her şeyin beyân edildiğini bildirir. İsrâ-12/282

BİZİM AMELLERİMİZ BİZE, SİZİN AMELLERİNİZ SİZE!

Bizim yaptıklarımızın karşılığı bize; sizin yaptıklarınızın karşılığı da sizedir! (Sizi bilmeyiz ama) Biz, yalnız Allah`a tam bir samimiyetle bağlı, ihlâslı kullarız. Bakara-139/20

BOLLUK, BİR İMTİHANDIR, NİMET KAPILARININ AÇILMASI NANKÖRLER İÇİN HAYIR DEĞİLDİR

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “ Kendilerine verilen öğütleri terk edip unutunca, üzerlerine her şeyin, her zevk ve nimetin kapılarını açtık. Nihayet (o nankörler), kendilerine verilen bu genişlik ve serbestlikle tam ferahlandıkları zaman onları ansızın yakaladık da bir anda bütün ümitlerini kaybediverdiler.” En’âm-44/131

BOLLUK DA BİR İMTİHANDIR, ÖTEDE ZENGİNLERİN İŞİ OLDUKÇA ZOR OLSA GEREKTİR

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Eğer onlar, Allah’ın yolunda dosdoğru gitselerdi, onlara bol su verirdik de rızıklarını bollaştırırdık; tâ ki onları, o bolluk içinde imtihan edelim. Kim ki, Rabbisinin zikrinden (Kur’an’dan) yüz çevirirse, Rabbi de onu arttıkça artan çetin bir azâba sokar.” Cin-16,17/572

BOLLUKTA DA DARLIKTA DA VER DE VER!

Cennete gitmek istersen, “elim dar, elim bol” demeden elindekilerden fakir fukaraya Allah için vereceksin de vereceksin! Ee, cennet ucuz değil! Âl-i İmrân-134/66

BOLLUKTA ŞIMARIR DARLIKTA ÜMİTSİZLİĞE DÜŞER. KİM OLA?

Allah, insanlara bir rahmet, bir bolluk taddırdığı zaman, şımarır da şımarırlar; kendi günâhları yüzünden başlarına bir musibet geldiğinde, bir de bakarsın ümitsizliğe düşìvermişlerdir. Rûm-36/407

BORCU ÖDEMEMEK İÇİN ZOR KULLANMAK

Senetli sepetli, noterli, şâhitli bir borcu ödememek için güç kullanan, bulunduğu yüksek makamı istismar ile alacaklıyı mağdur eden, doğru yoldan ayrılmış, Allah’a itaatin dışına çıkmış,fâsık olmuş olur ki, Ahiret-te işi bitiktir, demektir. Bakara-282/47

BORÇ AZ ÇOK YAZILACAK

Borç az olsun çok olsun, vâdesiyle birlikte yazmaktan üşenmeyin! Böye yapmak, Allah katında daha âdil, daha sağlam ve daha uygundur. Bakara-282/47

BORÇ, KARZ-I HASEN VER ALLAH’A Kİ, O DA CENNETİYLE VERDİĞİNİ ÖDESİN!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Kim ki, Allah’a güzel bir borç (karz-ı hasen) verirse (malını Allah yolunda harcarsa) Allah da bunu kat kat artırır. Ona değerli bir mükâfat (olarak cenneti) verir (de aldığını böylece öder).” Hadîd-11/537

BORÇLARINIZI YAZIN!

Allah-ü Teâlâ, belirli bir vadeye kadar olan borçlarınızı yazmanızı söylüyor. Yani senet yapmanız emrediliyor. Bakara-282/47

BORÇLU BORCUNU TAM YAZDIRSIN!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Borçlanan verdiği senedi eksiksiz, tam olarak yazdırıp versin!” Bakara-282/47

BORÇLU DELİ ÇOCUK VEYA YAZDIRMAKTAN ÂCİZ İSE

Borçlu kişi, deli, çocuk veya yazdırmaktan âciz biri ise, onun yerine velisi, adâlet ölçüleri içinde senet verir. Bakara-282/47

BORÇLU SIKINTIDA İSE

Fâizi ile borçlandırdığın adamdan, önce fâizini sileceksin, sonra o sıkıntıda ise kolaylığa kavuşuncaya kadar ona mühlet vereceksin, hattâ o borcu Allah rızasını gözeterek sileceksin, bunun senin için daha hayırlı olduğunu da bileceksin! Bunlar, Allah’ın sözleridir. Bakara-280/46

BORÇTUR MÜ’MİNLERİ AZAPTAN KURTARMAK ÜZERİMİZE!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Sonra Biz, (azap geldiğinde) Peygamberlerimizi ve mü’minleri (o azaptan) kurtarırız. Böylece mü’minleri kurtarmak, üzerimize düşen bir Haktır (bir borçtur)!” Yunus-103/219

BOŞ DURMAK YOK KOŞTURMAK VAR!

Allah-ü Teâlâ, Peygamber Efendimize sav ve O’nun şahsında bütün mü’minlere diyor ki: “O halde bir işi bitirince (boş kaldığın vakit) hemen başka bir işe giriş (boş durma), yorul (uncaya kadar çalış)!” Evet! Boş durmayı Allah, onaylamıyor. Hiçbir iş bulamıyorsan, Kur’an oku, Kur’an’dan ezber yap, namaz kıl, tesbih çek! Bâhusus emeklilere duyurulur! İnşirâh-7/596

BOŞA GİTTİ TÜM YAPTIKLARINIZ EY MÜNAFIKLAR!

Onlar, malca, çocuk cihetiyle sizden daha kuvvetliler iken dünyadan nasiplerini aldılar, gittiler. Siz de onlar gibi nasiplerinizi aldınız. Siz de (o boş dâvâya) dalanlar gibi daldınız, bundan ötürü yaptıklarının tümü, hem dünyada hem ahirette boşa gitti. (Dikkat edin sizin de gider!) Ve işte onlar, hüsrana uğrayanların tâ kendileri oldular.” Tövbe-69/197

BOŞADIĞINIZ KADINLAR ÇOCUĞUNUZU EMZİRİRLERSE ONLARA ÜCRETLERİNİ VERİN!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Boşadığınız hanımlarla ilişiğiniz kesildikten sonra onlar, sizin adınıza çocuğunuzu emzirirlerse onlara ücretlerini verin! Bu hususta güzelce anlaşın!” Talâk-6/558

BOŞADIĞINIZ KADINLAR ÇOCUĞUNUZU EMZİRMEZLERSE NE YAPACAKSINIZ?

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Boşadığınız kadınlarla çocuğu emzirme hususunda güzelce anlaşın! Eğer anlaşmakta bir sıkıntı çıkarsa o takdirde baba, ücretini ödeyerek çocuğu emzirecek bir başka kadın bulacaktır.” Talâk-6/558

BOŞADIĞINIZ KADINLAR HAMİLE İSE ONLARIN NAFAKALARINI VERİN!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Boşadığınız kadınlar eğer hamile iseler, oturduğunuz meskenin bir bölümünde çocuğunuzu doğuruncaya kadar onları oturtun ve nafakalarını verin!” Talâk-6/558

BOŞADIĞINIZ KADINLARA İDDETLERİ SÜRECİNDE OTURDUĞUNUZ YERİN BİR BÖLÜMÜNÜ VERİN!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Boşadığınız kadınları gücünüzün yettiğince kendi oturduğunuz meskenlerin bir bölümünde iddetlerini tamamlayıncaya kadar oturtun! Çıkıp gitmeleri için baskı kurmayın!” Talâk-6/558

BOŞADIĞINIZ KADINLARI İDDETLERİ SÜRECİNDE EVİNİZDEN ÇIKARMAK İÇİN BASKI KURMAYIN!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Boşadığınız kadınları imkânlarınız nisbetinde, iddetleri müddetince, kendi oturduğunuz evin bir bölümünde oturtun! Bir an önce evden çıkıp gitmeleri için onlara baskı kurmayın, iz’aç etmeyin!” Talâk-6/558

BOŞAMA HAKKI İKİ DEFADIR, DİKKAT EDİLE!

Huysuz ve zayıf iradeli ve sabırsız koca, bir talâk vermiş, barışmışlar; kalan iki talâkla yeniden evlilik devam etmiş, huysuzun huysuzluğu depreşmiş yine boşamış, kalmış bir talâk! Ey koca, yeniden biraraya gelirsen bil ki tek talâkla bağlısın, onu da koparırsan artık o hanıma nikâh tutmaz! Aklın varsa tek bağla devam edersin, yoksa ceremesini çekersin! Bakara-229/35

BOŞAMA MESELESİNDE HERKESİN ALLAH’IN HUDUTLARINI EZBERLEMESİ LAZIMDIR

Boşama meselesinde Allah’ın hudutları bu sûrede çizilmiştir. Kim bu hudutların dışına çıkarsa kendine zulmetmiş olur. (Ölünceye kadar geçineceğini, yoruluncaya kadar ara ve başına böyle gâile açma!) Talâk-1/557

BOŞAMA, BOŞANMA HUSUSUNDA ALLAH’IN ORTAYA KOYDUĞU ÖLÇÜYE MUTLAKA UYUN! ZİRA

Boşama veya boşanma hususunda kim Allah’ın ortaya koyduğu ölçülere uyar, Allah’ı sayıp O’na karşı gelmekten sakınırsa, Allah onun işinde bir kolaylık verir; günahlarını örter, mükâfatını arttırır. Hem bu, Allah’ın size indirdiği bir emridir. Talâk-4,5/557

BOŞAMANIN USULÜ VAR ÖYLE TEPESİ ATTIĞI HER VAKİTTE OLMAZ!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Ey peygamber (ve ey Ümmet-i Muhammed)! Eşlerinizi boşayacağınız zaman onları iddetleri içinde (âdetten temiz oldukları sırada) boşayın ve iddeti sayın! Rabbiniz olan Allah’dan sakının!” Boşamanın usûlünü şu şekilde sıralayabiliriz: 1-Boşama bir azîmet değil bir ruhsattır. Yani evlilik müessesesi, her şeye rağmen yürüyemeyecek raddeye gelmişse her iki taraf için Allah’ın hoşlanmadığı bir çözüm halidir. 2-Boşama sebeplerinden biri tahakkuk etmemişse boşamaya tevessül edilemez. 3-“Heves ettim evlendim, heves ettim boşuyorum” mülâhazası geçersizdir. Bu iş çocuk oyuncağı olmadığından hâkimin müdâhale hakkı doğar. 4-Boşama sebepleri uzun olduğu için fıkıh kitaplarına müracaat edilmelidir. 5-Boşama öyle kızgınlık halinde, tepenin attığı zamanlarda olmaz, olursa zulüm olur. Bunun için kadının iddet hali (âdetten kesildiği temiz olduğu günler) beklenir. 6-Boşanma vuku’ bulursa kadın üç iddet dönemi (Yaklaşık üç ay) evden çıkarılmaz, kadının da çıkıp gitmemesi lâzım! Zira bu zaman zarfında kadın, hâlâ kocasının karısıdır ve koca pişmanlık duyarsa bu müddet zarfında herhangi bir nikâha ihtiyaç olmadan karısına yaklaşabilir ve evlilik iki nikâh bağı ile devam eder.(Üç bağdan birisini talâk-ı ric’i ile kopardığı için.) 7-Kadında zina gibi bir iffetsizlik görülmüşse (kuvvetli şüphe veya zan, bu hususta geçersizdir, ancak şâhitlerin beyanı ile sübut bulmuşsa) o vakit kadın evde tutulmaz, şiddet ve hakaret olmaksızın salıverilir. 8-Boşamada üç nikâh bağını bir çırpıda koparmamak lâzım! Sonraki pişmanlıklar, tekrar beraber olmaya yetmez! 9-Boşama işi şaka götürmez. Şakadan da olsa boşama geçerlidir. Hattâ üçüncü şaka boşamasından sonra nikâh tutmaz, nikâh yapsa dahi geçersiz olduğundan zina etmiş olurlar. Talâk-1/557

BOŞAMAYI SİLAH OLARAK KULLANMAK YASAKLANMIŞTIR

Adamın teki, karısını boşar, iddeti bitmeye yakın geri döner; tekrar boşar yeniden iddet bekletir, iddeti bitmeye yakın yeniden boşar...Yani işi gücü kadına eziyetten başka bir şey değil! İslam, bunu yasaklamıştır. Cahiliye Arapları böyle eziyeti çok yaparlardı. İslâm, kadınlara bunun gibi nice haklar getirmiştir de pek bilenimiz yok! Bakara-231/36

BOŞANAN KADIN İDDETİNİ BİTİRİNCE NE YAPAR?

Boşanan kadın, özgürdür. İsterse kocasıyla anlaşır (üç talâk ile boşanmamışsa) yeniden yeni bir nikâh ile evlenir; isterse bir başkasıyla evlenir. Eski kocasının veya akrabalarının hiçbirisi, kadının yapacağı bu evliliği engelleyemez. Bakara-232/36

BOŞANAN KADINLARI BOŞ GÖNDERMEMELİ

Boşanan kadınlara da örfe göre gönüllerini alacak hediyeler vermek gerekir. Bu, ehl-i takvâya bir borçtur. Bakara-241-242/38

BOŞANAN KADINLARIN İDDET SÜRELERİ NE KADARDIR VE SONUNDA NASIL DAVRANILMALIDIR?

Boşanan kadınları kocaları, iddetlerinin (üç ay kadar olan bekleme sürelerinin) sonuna geldiklerinde ya onları iyilikle (iki nikâh bağı ve rıfk ile) tutarlar veya onlardan iyilikle (hakâret etmeden, şiddet uygulamadan, mehrini eksiksiz olarak vermiş olmak sûretiyle ve medeni bir insan olgunluğunda) ayrılırlar. Bu (hanımını tekrar nikâhında tutuşu veya ayrılışı) eylemlerinde adâletli iki kişi de şâhit tutulur. Talâk-2/557

BOŞANMA HUSUSUNDA HUL’ MESELESİ

Bir Kadın, sevemediği kocasından boşanmak isterse mahkemeye başvurur; kocanın istediği malı veya kocanın verdiği mehri geri vererek, kocasını râzı ederse boşanır. Bu şekildeki boşanmaya “Hul’ meselesi” denir. Bakara-229/35

BOŞANMA İŞİ ÜÇ TALAKLA OLMUŞSA NE OLACAK?

Akılsızın teki, karısını ayrı ayrı üç talâkla veya bir defada üç talâkın hepsini kullanarak boşamışsa, yeniden biraraya gelebilmesi artık mümkün değildir. Evlilik işi, çocuk oyuncağı olamaz! Onun için bu ağır şart konmuştur. Ancak kadın, hulle amaçlı olmayan gerçek bir evlilik yapar da bu ikinci evliliği kocanın ölümü veya boşaması ile sona ererse o zaman ilk kocasına nikâhla geri dönebilir. Hazımda problemi olan kocalar, önceden yüz düşünüp bir karar versinler! (Hulle meselesi: Bir kocanın üç talâkla boşadığı karısını tekrar nikâhlayabilmesi için, o kadının “şike evliliği” dediğimiz bir pîr-i fâni veya herhangi bir erkekle -ki genelde bir daha ortalıkta görünmeyecek bir yabancı olur- anlaşmalı, geçici bir nikâh akdi ile zifafa girmesine “Hulle” denir. İslâm’da “Hulle” olmadığından böyle bir nikâh, bâtıldır; zifafa girenlerin her ikisi de zina etmiş olurlar. Bakara-230/35

BOŞANMA MESELESİNDE ALLAH’IN HUDUTLARINI ÇİĞNEMEYENE ALLAH BİR ÇIKIŞ YOLU KILAR

Mağdur edilerek boşanan kadına veya boşama sebepleri oluştuğunda usûlüne uygun boşayan kocaya Allah, hiç ummadığı yerden bir rızık kapısı açar, ona içinde bulunduğu sıkıntılardan bir çıkış yolu kılar. Kim Allah’a tevekkül ederse Allah ona yeter! Allah, emrini yerine getirendir. Doğrusu Allah, her şey için bir ölçü koymuştur. Talâk-2,3/557

BOŞANMAK ÇOCUK OYUNCAĞI DEĞİLDİR BİLİNE!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Onlardan (hanımlarınızdan) birine yığınla (mehir) vermiş olsanız bile, ondan bir şey almayınız! Boşanmaya sebep uydurup, iftira ederek, apaçık bir günâh işleyerek mi onu (mehri) alacaksınız? Hem onu (mehri), nasıl geri alırsınız ki? Birbirinize karılıp katılmıştınız ve (hanımlarınız,  hukuklarını gözetmek üzere) sizden sağlam bir söz almışlardı.” Ey uyduruk bir iftira ile hanımını boşamaya yeltenen koca! Allah’a ve hesap gününe inanıyorsan bu âyeti defalarca oku ve Allah’dan kork! Allah’ı hoşnut etmeden nasıl cennete gireceksin ki? Nisâ-21/80

BOŞANMAYI ÖNLEMEK İÇİN HAKEMLERİN ARAYA GİRMESİ ALLAH EMRİDİR

Allah-ü Teâlâ: “Eğer karı kocanın birbirinden ayrılacaklarından endişe ederseniz, o vakit erkeğin ailesinden bir hakem, kadının ailesinden de bir hakem belirleyin! Eğer bu hakemler, barıştırmak isterlerse Allah, karı ile kocayı aralarında anlaşmaya muvaffak kılar” buyurmaktadır. Nisâ-35/83

BOŞANMAYI ÖNLEYEMEMİŞLERSE

Allah-ü Teâlâ: “Gösterilen bütün gayretlere rağmen boşanmanın önüne geçilememişse Kendisinin, eşlerden herbirini müstağnî kılacağını, birini öbürüne muhtaç etmeyeceğini, lütfunun geniş olduğunu” bildiriyor. Nisâ-130/98

BOŞANMIŞ KADINLAR NE KADAR BEKLER?

Boşanmış kadınlar, kendi kendilerini üç âdet müddeti tutup beklemek zorundadırlar. Bu müddet dolmadan yeni bir nikâh yaptıramazlar. Üç âdet müddeti sonrasında, önceki kocasından karnında bebeği varsa veya âdetli ise, bu durumları gizleyemez, mutlaka bildirmesi gerekir. Âdet hali sona erdikten veya varsa karnındaki çocuğu doğurduktan sonra, kendine helâl bir erkekle yeni bir nikâh akdi yaptırabilir. Bakara-228/35

BOŞANMIŞ FAKAT HAMİLE OLAN KADINLARIN İDDET SÜRELERİ NE KADARDIR?

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Boşadığınız, fakat) hâmile olan kadınlarınızın iddetleri (boşandıktan sonra bekleme süreleri), çocuklarını doğurmalarına kadardır. Bu, Allah’ın size indirdiği bir emridir.” Talâk-4,5/557

“BOŞU BOŞUNA YARATILMIŞ, BU İŞE YARAMIYOR Kİ!” DEMEK, ATEŞLİ AZABI GEREKTİRİR, BİLİNE!

Allah-ü Teâlâ, Gök, Yer ve ikisi arasında ne kadar varlık varsa hepsini bir amaçla, bir gaye ile yarattığını, varlıkların amaçsız, gayesiz olduğunu sanmanın sadece kâfirlerin zannı olduğunu bildirerek, öyle zannedenleri ateşli bir azabın beklediğini açıkça beyan ediyor. Evet, hiç bir işe yaramıyor zannettiğimiz bir nesne, belki de en muhtaç olduğumuz bir ihtiyacımızı künhünde saklıyor olabilir de biz bilmiyoruzdur. Sâd-27/454

BOŞUNA YARATILDIĞINIZI MI SANIYORSUNUZ?

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Bizim, sizi boşuna yarattığımızı, gerçekten Bize geri döndürülmeyeceğinizi ve hesap vermeyeceğinizi mi sandınız?” (Hiç bir canlı boşuna yaratılmamıştır. Her canlının kametine göre bir vazifesi vardır. En yüksek kamette yaratılan insanın en yüksek bir vazifesi: Allah’ı tanıyıp, tanıtma vazifesi vardır!) Mü’minûn-115/348

BOŞUNA YARATILMADI GÖKLER VE YER VE İKİSİ ARASINDAKİ HER ŞEY!

Allah-ü Teâlâ: “Biz gökleri ve yeri ve ikisi arasında bulunanları da elbette boşuna değil, Hak bir gaye ve hikmetle yarattık.” buyuruyor. Hicr-85/265

BOTANİK İLMİNE TEŞVİK VAR

Allah-ü Teâlâ, “orada (yeryüzünde) her güzel (cins) çiftten nice bitkiler yetiştirdik, elbette bunda Allah’ın kudretine apaçık bir delil vardır. Fakat onların ekserisi ibret alıp da iman etmezler. Ama senin Rabbin (insanların bu körlüğüne rağmen), Azîz ve Rahîm’dir” buyuruyor. (Burada botanik ilmine, bitkilerin incelenmesine açık da’vet vardır. İnsanlar, bitkileri inceleselerdi, Allah’a iman edecek pek çok deliller bulacaklardı denilerek, ekser insanın incelemediği ve dolayısiyle de ibret almadığı bu sebepten imana kör kaldığı beyan ediliyor.) Şuarâ-7,9/366

BOY ABDESTİ ALIN, GUSLEDİN!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Cünüp iseniz (cinsellikte bulunduysanız) tastamam yıkanıp temizlenin (boy abdesti alın=gusledin)!” Mâide-6/107

BOYASI İLE BOYANMAK ALLAH’IN

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Siz Allah`ın Boyası (Dini) ile boyanınız! Allah`ın Boyasından (Dini`nden) daha güzel boya vuran (din ortaya koyan) kim olabilir? (ve şöyle deyin): Biz O`na kulluk eden kimseleriz!” Bakara-138/20

BOYNU VURULUR ONUN KARŞI ÇIKARSA ALLAH VE RESULÜNE!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Evet böyle! Çünki onlar, Allah ve Resûlüne karşı çıktılar. Kim Allah ve Resûlünün karşısına çıkarsa, bilmelidir ki, Allah’ın cezası çetindir.” Enfâl-13/177

BOYUN EĞİCİ VE İTAAT EDİCİDİR GÖKTE VE YERDE HERKES ALLAH’A

Gökte ve Yer’de kim varsa Allah’ındır ve O’na itaat edici ve boyun eğicidirler. Rûm-26/406

BOYUN EĞME O KAFİRE, DİK DUR! BÖYLECE RABBİNE SECDE VE NAMAZINA DEVAM ET!

Allah-ü Teâlâ (peygamberine ve dolayısı ile bütün inananlara) buyuruyor ki: “Hayır, hayır! Aslâ o (kâfirlere, münâfıklara, Din düşmanlarına) boyun eğme, dik dur! Böylece Rabbine secde (ve namazına devam) et ve Rabbine yaklaş!”(Not: Bu âyet Kur’an-ı Kerîm’in 14.ve son secde âyetidir, secde etmek, sünnettir.) Alak-19/597

BOYUN EĞMİŞTİR O`NA

Göklerde ve yerde ne varsa, hepsi, O’na (Allah`a) boyun eğmiştir. Bakara-116/17

BOYUNLARI TASMALI KEFERELER

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Eğer onların iman etmemelerine şaşırıyorsan bil ki asıl şaşılacak olan, onların: ‘ölüp toprak olduktan sonra biz, yeniden mi yaratılacakmışız?’ demeleridir. İşte onlar, Rablerini inkâr edenlerdir. Hem yine onlar, Ahiret gününde boyunlarında tasmalar (demir halkalar) bulunanlardır.Ve onlar, ateş ehlidirler, onlar, orada ebedî olarak kalıcıdırlar.” Ra’d-5/248

BOYUNLARINA BOYUNDURUKLAR VURULUP ÜZERİNDEN HALKALAR GEÇİRİLEN ANUTLAR

Dünyada kibirliliği ve küfürdeki inatları sebebiyle gözü havada, insanları hor gören anûtlar, kâfir olarak Ahirete gittikleri takdirde orada, boyunlarına çenelerinin altından boyunduruklar vurulacak ve bu boyunduruklar da demir halkalarla tahkim edilecektir. Böylece dünyada kibirden burunları ve gözleri havada olanlara, dünyadaki tavırlarına uygun bir ceza olarak, Ahirette çenelerinin altından vurulan bu dikmelerle burunları ve gözleri havada kalacak ve önlerini göremeyeceklerdir. Yâ Sîn-8/439

BOYUNLARINDA DEMİR HALKA AYAKLARINDA PRANGA KAYNAR SU CAYIR CAYIR YAKAN ATEŞ

O Kur’an’ı ve peygamberlerle gönderilenleri yalanlayan ukalâlar var ya, Ahirette onların vay hallerine! Onların boyunlarına demir halkalar takılacak, ayaklarına zincirlerden prangalar vurulacak, kaynar sulara daldırıla daldırıla sürüklenecekler; sonra da ateşte cayır cayır yakılacaklardır. Mü’min-71,72/474

BOZGUNCU MÜNAFIKLARI BULDUĞUNUZ YERDE ÖLDÜRÜN!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Buna rağmen (inandığını söylediği halde tercihini Mekke müşriklerinden yana koyarak, hicret etmekten) yüz çevirirlerse (ki böylece münâfıklıkları açığa çıkmış oluyor), o takdirde onları, yakalayın ve kendilerini bulduğunuz yerde öldürün! (Çünki onlar, bozguncu anarşistler olmuşlardır.) Onlardan bir dost ve bir yardımcı da edinmeyin! Bunlardan, sizinle aralarında anlaşma bulunan bir topluluğa sığınanlar veya kendi toplulukları ile savaşmaktan hoşlanmayarak göğüsleri daralmış halde size gelenler müstesnâ (onları öldürmeyin)! Çünki Allah, bunları size musallat etmemiş ve sizinle savaşmamışlardır. Bir de onlar, barış teklif ederlerse yine onlarla savaşmayın, barışı tercih edin!”(Bu hitap, devlet yetkililerine aittir. Yoksa ferdin ceza kesmeye kalkışması, anarşi olur. Devlet de hukuk çerçevesinde yakaladığı her bozguncuyu, muhâkeme eder, cezasını keser. Uslu uslu oturup, toplumu karıştırmayana müdâhale edilmez.) Nisâ-89,90/91

BOZGUNCULUK YAPANLARI ALLAH TEK TEK BİLİR VE ZAMANI GELDİĞİNDE HESABINI GÖRÜR

Allah-ü Teâlâ, savaşta bozgunculuk yapanları ve bozgunculuğa meyilli olan kardeşlerine “bize gelin!” diyenleri (münâfıkları) elbette bilir ve zamanı gelince de hesabını görür! Ahzâb-18/419

BOZGUNCUYA TARİH BOYUNCA YAŞAMA HAKKI VERİLMEMİŞTİR

Allah-ü Teâlânın bir kanunu olarak geçmiş ümmetlerde de toplumda bozgunculuk yapan teröristler yakalanırlar, kendilerini düzeltmeleri için fırsat verilir, şâyet düzeltmezlerse başka ma’sum insanların hayatları telef olmasın diye bu bozguncular toplum içine salınmazlar, katledilirler. Ahzâb-62/425

BÖBÜRLENENLER BİLSİNLER Kİ, KESİNLİKLE CEHENNEMİ GÖRECEKLERDİR DUYMUŞ OLALAR!

Allah-ü Teâlâ, mal, mülk, evlâd-ü iyâl, makam mansıp gibi dünyalıklar ile övünüp böbürlenenlerin (tevbe etmeden Ahirete gittikleri takdirde) mutlaka cehennemi göreceklerini iki kez “Bileceksiniz!” ikâzı ile haber veriyor. Tekâsür-3,6/600

BÖCÜ BÖRTÜ VE CANLILARIN ŞERRİNDEN ALLAH’A SIĞINMA DUASINA KAYNAK OLAN AYET

Bu âyetten iktibasen tanzim edilerek böcü börtü ve canlıların şerrinden Allah’a sığınma duâsı edilir. Şöyle edilir: “Allahümme innî eûzü bike min şerri nefsî ve min şerri külli dâbbetin illâ Hüve âhızün binâsiyetihâ; inne Rabbî alâ sıratın müstegıym.” Meâli: “Allahım! Ben, kesinlikle nefsimin şerrinden ve mukadderâtı Senin (kudret) elinde olan debelenen her bir canlının şerrinden Sana sığınırım! Elbette Rabbim tam istikâmet üzeredir.” (Bu duânın “dâbbetin illâ hüve...”den itibarenki kısmı, âyettir.) Hûd-56/227

BÖĞÜREN BİR BUZAĞI YAPTI SAMİRİ VE “İŞTE SİZİN DE MUSA’NIN DA İLAHI BU!” DEDİ

Samiri denen eli marifetli herif, böğüren bir buzağı heykeli ortaya çıkararak adamlarıyla beraber, “işte bu, sizin  de Musa’nın da tanrısıdır, fakat O, bunu unuttu!” dediler. Tâhâ-88/317

BÖL VE YÖNET METODU YÖNETİMDE İŞİ KOLAYLAŞTIRIR

Musa as’ın kavmi, oniki kol (kavim) idi. Tih çölünde Hz. Musa, bir mu’cize eseri olarak asasını taşa vurdu ve taştan oniki pınar halinde su fışkırdı. Her bir kol yani kabile, kendi pınarından su ihtiyacını giderdi de su kavgası olmadı. Buradan şu mesajı çıkarabiliriz: İnsan topluluklarını, bir kargaşaya meydan vermeden daha iyi yönetebilmek için ortak paydaları birbiriyle örtüşenleri gruplandırmak, bu grupların leh ve aleyhlerinde olan hususları sınırlandırmak ve bu gruplar arasında hayırda hizmet yarışı açmak, işi gayet derecede kolaylaştırır. Bu sebeptendir ki topluluklar, İl, ilçe, mahalle, köy ve belediyeliklere ayrılırlar. Tâ ki yönetim kolay olsun, arızalar mahallinde kalsın, ülke geneline sirâyet etmesin! Bakara-60/8

BÖLENLERİ, MUKTESİMİNİ ALLAH’IN AZABI İLE KORKUT UYAR

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Ey Resûlüm) de ki: “Ben, Tıpkı o muktesimînin = bölenlerin (Tevrat ve İncili bölerek işlerine gelen âyetleri alıp, işlerine gelmeyenleri kabul etmeyen Yahudi ve Hıristiyanların) başlarına Allah’ın indirdiği felâketler gibi sizi (ey Mekke müşrikleri!) bekleyen Allah’ın azâbı ile açıkça uyaran bir korkutucuyum!” Hicr-89,91/265

“BULA BULA BUNLARI MI BULDU?” DİYOR O KÖMÜR RUHLU KAFİRLER

Mekke’nin ileri gelen zengin ve kibirli müşrikleri, iman etmemelerine gerekçe olarak iman eden köle ve fakirleri gösteriyor ve şöyle diyorlardı: “Allah, lütufta bulunduğu (iman nasip ettiği) kimseler olarak bula bula bunları (köle ve fakirleri) mi buldu?” Halbuki Allah, o kömür ruhlu kâfirleri, bu fakirlerle imtihan ediyordu. En’âm-53/133

BULUTLAR ÜST ÜSTE YIĞILMADAN YAĞMUR GELMEZ!

Allah-ü Teâlâ, bu Âyet-i Kerimesi’nde bulutları sevk ettiğini, sonra başka bulutları da üstüne getirerek yığın yığın bir hâle getirdiğini, sonra o dağ gibi bulutları birbiriyle buluşturarak aralarını şimşekle sarstığını ve yağmur ve dolu indirdiğini, o şimşekle (yıldırımla) dilediği kimseye isâbet ettirdiğini (yıldırımla çarptığını), şimşeğin parıltısının neredeyse gözlerin nurunu aldığını beyan eder. Bu asırda ancak farkına varılabilen bütün bu hakikatların, eksiksiz olarak beyânı, Kur’an-ı Hakîm’in Allah’ın gönderdiği bir kitap olduğunu çok açık isbat eder. Nûr-43/354

BULUTLAR SIKIŞIP YOĞUNLAŞMADAN SANCI ÇEKİP AĞLAMADAN SUYUNU SIKMAZ!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Biz, sizin için dâneler, bitkiler ve sarmaş dolaş olmuş bahçeler çıkaralım diye sıkışıp yoğunlaşmış, (şimşeklerin işkencelerinden muzdarip ağlayan) bulutlardan (gönüllere sürûr göz yaşlarını) şırıl şırıl akan su damlacıkları halinde indirdik! (Tâ yatıp kalkıp şükredesiniz diye!)” Nebe’-14,16/581

BULUTLARI RÜZGARLARA BİNDİREN, YAYAN VE ARALARINDAN YAĞMUR AKITAN ALLAH’DIR

Allah-ü Teâlâ, öyle azamet sahibidir ki, rüzgârları gönderir, rüzgârlarla bulutları kaldırır, sonra o bulutları gökte dilediği gibi yayar ve parça parça eder; bir de bakarsın ki aralarından yağmur akıp duruyor. Derken onu dilediği kullarına ulaştırır da derhal onların yüzü gülüverir. Rûm-48/408

BULUTLARLA GÖLGELEDİK

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Ey İsrailoğulları! Tih çölünde sizi bulutlarla gölgeledik (bu nimetimi de hatırlayın ve şükredin)!” Bakara-57/7

BULUTU ÜZERLERİNE GÖLGELİK YAPTIK

Denizi, Hz. Musa’nın mu’cizesi ile geçen İsrailoğulları, Tih=Sina çölünde sayıları iki milyonu bulan bir topluluk oldukları halde, yakıcı güneşin altında kalakaldılar. Yüce Allah, Onların üzerine bir bulut göndererek, onları gölgeledi. A’râf-160/170

BURÇLAR BİR GERÇEK VE YILDIZLARLA SÜSLÜDÜR

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “And olsun ki Biz, gökte buçlar yaptık ve onları seyredenler için yıldızlarla süsledik.” (Burçlar semâda sistemin bir ögesidir, insan yaşamına doğrudan zerre kadar bir müdâhalesi, söz konusu olamaz! Güneş de semânın bir ögesidir, onun da doğrudan insan hayatına bir müdâhalesi yoktur. Allah’dan başka güç ve kuvvet sahibi olamaz! Her şey, Allah’ın itaatkâr bir memurudur. Dünya, fezâ denizinde yüzerken, içinden geçtiği burçta iken doğan çocuklara Allah, o burcu hatırlatan belli karakterler verdiyse onu bilemem. Bildiğim tek şey, hangi sebeple olursa olsun, yaratan da karakter veren de Allah’dır!) Hicr-16/262

BURÇLAR BİR HAKİKATTIR

“Gökte burçlar yaratan Allah, ne Yücedir!” Furkan-61/364

BURÇLAR İÇİNDE GÜNEŞ BİR KANDİLDİR LÂMBADIR

“Ne Yücedir O Allah ki,burçlar içerisinde bir kandil, bir lâmba olan Güneş’i yarattı.” Furkan-61/364

BURÇLAR ORAYA YÜKSELMEK İSTEYEN ŞEYTANLARDAN KORUMA ALTINA ALINMIŞTIR

“Hem onu kovulmuş her şeytandan koruduk” âyetiyle, göğe yükselmek isteyen, eskiden olduğu gibi Kader-i Muallak’tan hırsızlık yaparak kâhinlere söyleyen ve böylece kâhinlerle ortak bir şeytan saltanatının devam etmesinden göğün korunduğu beyân ediliyor. Bu durumla da Rabbimiz, Kur’an-ı Kerim’i de korumuş oluyor. Hicr-17/262

BURÇLAR VAR MIDIR GÖKTE? ELBETTE VARDIR!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Burçlarla süslü göğe yemin olsun ki...O Ashab-ı Uhdûd kahrolsun!” Bürûc-1,4/589

BUZAĞI KONUŞAMIYOR, FAYDA VE ZARAR DA VEREMİYOR, NASIL TANRI OLUYOR BU?

Halbuki Samirinin yaptığı bu böğüren buzağı, konuşamıyor, kimseye fayda da zarar da veremiyor. Böyle tanrı mı olur, kör mü gözünüz? Tâhâ-89/317

BUZAĞI SEVGİSİ İÇİRİLDİ

Yahudiler “işittik ve isyan ettik” demeleriyle, kâfirin de şımarığı olduklarından kalblerine buzağı sevgisi içirildi. Yani buzağıya tapma sevgisi iliklerine kadar işlemişti. Bakara-93/13

BUZAĞIYA TAPAN KAVMİNİN YANINA DÖNEN MUSA AS, BAKIN NELER DEDİ?

Musa as, kızgın ve üzgün bir şekilde böğüren buzağıya tapınan halkının yanına dönünce, kardeşi Harun as’ın sakalından ve saçından tuttu ve onu ırgalayarak: “Ey Harun! Onların sapıttığını gördüğün halde Benim izimden gelmene ne mani oldu? Yoksa Benim emrime karşı mı geldin?” dedi. Tâhâ-92,93/317

BUZAĞIYA TAPANLARA DÜNYA HAYATINDA BİR GAZAP VE ZİLLET GELECEKTİR

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Buzağıya tanrı diye tapanlara Rableri tarafından dünya hayatında bir gazap ve bir zillet gelecektir. İşte Biz, iftiracıları böyle cezalandırırız. (Her devirde bir Nebinin tebliğine muhatap olduğu halde, buzağı misüllü herhangi bir nesneyi ilâhlaştıranlara aynı zilletin gelmesi melhuzdur!) A’râf-152/168

BUZAĞIYI İLÂH EDİNDİNİZ

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Bir vakit Musa kırk geceliğine aranızdan ayrılmıştı da siz az sonra buzağıyı ilâh edinip zalimlerden olmuştunuz. Yine de şükredesiniz diye sizi affettik.” Bakara-51,52/7

BUZAĞIYI İLÂH EDİNENLER PİŞMANLIKLARINDAN ELLERİNİ ISIRIR OLDULAR

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Musa Tur dağına gidince Sâmiri’nin yaptığı böğüren buzağının ilâh olamayacağını anlayan israiloğullarına pişmanlık) ellerine düşürüldü de (parmaklarını ısırır oldular.) Sapıttıklarının farkına varınca şöyle dediler: “Yemin olsun ki, eğer Rabbimiz bize merhamet etmez ve bize mağfiret etmezse muhakkak hüsrâna uğrayanlardan olacağız.” A’râf-149/167

BUZAĞIYI İLAH EDİNİP ÇIKTILAR

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Musa’nın Tûr dağına gitmesinin ardından kavmi, zinet eşyalarından yapılmış, böğürmesi olan bir buzağı heykelini ilâh edindiler. Görmediler mi ki o (buzağı), ne onlarla konuşuyor, ne de onlara bir yol gösteriyor! Onu ilâh edindiler ve zâlimlerden oldular.” A’râf-148/167

BUZAĞIYI YAKACAĞIZ VE KÜLLERİNİ DE DENİZE SAVURACAĞIZ

Hz. Musa as, Samiriye: “Bak o altından, mücevherden yaptığın -sana göre paha biçilmez- böğüren buzağını yakacağız, sonra da küllerini  denize savuracağız!” dedi. (Bu Samiri’ye hastalığının yanında ek bir dünya azabıydı.) Tâhâ-97/317

BÜNYAMİN’İ KOPARAMAYINCA BÜYÜK KARDEŞLERİ DİĞERLERİNE NELER DEMİŞTİ?

Artık Bünyamin’i koparamayacaklarını anlayınca bir kenara çekilip fısıldaşarak konuşmaya başladılar. Büyük kardeşleri: ‘Allah’ı şâhit tutarak babanıza kesin söz verdiğinizi ve daha önce de Yûsuf hakkında işlediğiniz kusuru nasıl olur da bilmezlikten gelirsiniz? Ne yüzle döneceksiniz? Ben, buradan bir adım bile atmam, ayrılmam; ancak babam bana izin verirse yahut hüküm verenlerin en hayırlısı olan Allah, hükmünü bildirirse o başka! Siz dönün babanıza deyin ki: ‘Ey babamız! Bizler farkına varmadan oğlun inan ki, hırsızlık etmiş! Su kabının onun yükünde çıktığını gözlerimizle gördük. Biz ancak bildiğimize şâhitlik ediyoruz. Gayb, bize emânet edilmiş değil ki, Sana söz verirken Bünyamin’in hırsızlık edeceğini bilebilelim, İnanmazsan, gittiğimiz şehrin ahâlisine ve yine içinde geldiğimiz kafilede bulunanlara sor! Bütün samimiyetimizle ifâde ediyoruz ki söylediğimiz, doğrunun tâ kendisidir, deyin!’ dedi.” Yûsuf-80,82/244

BÜNYAMİN’İ KURTARMAK İÇİN VIZZIK VIZZIK YALVARDILAR AMA NAFİLE!

“Yûsuf’un, kardeşini alıkoyması karşısında, onlar şöyle dediler: ‘Aziz vezir! Onun Pîr-i fâni bir babası var, bu küçük evlâdını kaybetmeye dayanamaz. Onun yerine bizden istediğini alıkoy! Gerçekten seni anlayış gösteren, iyilik sever insanlardan olarak görüyoruz!’ Yûsuf: Biz malımızı kimin yanında bulmuşsak ancak onu alıkoyarız. Başkasını tutmaktan Allah’a sığınırım. Biz de öyle yaparsak zalimler arasına girmiş oluruz.” Yûsuf-78,79/243

BÜRUC SURESİ

85.Sûredir. Mekke Dönemi’nde nâzil olmuştur. 22 âyettir. Bürûc-0/589

BÜYÜ SİHİR İLE UĞRAŞMA!

Kur`an diyor: “Büyüye müşteri olan kimsenin, Ahirette nasibi yoktur!” Yani büyüyü yapan, yaptıran, yapılmasına aracı olan kim varsa, cennet yüzü görmeyecektir. Böyle bir vartaya bilmeziye düşen varsa, derhal tövbe eder, büyüden etkilenen kişi ile helalleşir ve kendini ıslah ederse umulur ki Allah, affeder de cennete gider. Ama garantisi yok! Bakara-102/15

“BÜYÜCÜNÜN BİRİ BU!” DEMELERİ SENİ ÜZMESİN! ÖNCEKİLER DE ÖYLE SÖYLEMİŞLERDİ

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Habibim Ya Muhammed!) İşte böyle! Senin hemşehrilerinden öncekilere ne vakit bir peygamber geldiyse mutlaka onlar da O peygamberlerine “büyücü veya deli” dediler. Bunu birbirlerine tavsiye mi ettiler, aralarında mı anlaştılar da hep böyle söylüyorlar? Hayır, onlar bir azgınlar topluluğudur! (dolayısıyla Sen, onların sözlerinden dolayı Kendini üzme!)” Zâriyât-52,53/522

BÜYÜK BULUŞMA GÜNÜ O KADAR UZUN Kİ, DÜNYA HAYATI ONA NİSBETEN BİR AKŞAM KADAR

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Onu (kıyameti, Büyük Buluşmayı) gördükleri gün, sanki onlara öyle gelir ki, dünyada bir akşam veya gündüzün kuşluk vaktinden başka kalmamış gibidirler!” Buradan şunu anlıyoruz: Hesap günü Mahşer meydanında o kadar uzun zaman kalınacak ki, dünyadaki koca bir ömür, onun yanında bir akşam veya bir kuşluk vakti kadardır. Nâziât-46/583

BÜYÜK BULUŞMA GÜNÜNDE ZALİMLER, YAPTIKLARINDAN ÖTÜRÜ TİR TİR TİTRERLER

Büyük Buluşma Günü olan kıyamette, hesap verme vaktinde zalimler, işledikleri günâhlardan bucak bucak uzak durmak isterler ve tir tir titrerler. Ama ne çare! Cezaları tepelerinde durmaktadır ve başlarına gelecektir ve kurtulmaları da aslâ mümkün değildir. Buna karşılık iman edenler de cennet bahçelerindedir. Şûrâ-22/484

BÜYÜK BULUŞMA GÜNÜNÜ DÜNYADA UNUTANLAR AHİRETTE UNUTULURLAR

Dünyada iken Büyük Buluşma gününü unutanlara Ahirette şöyle denilir: “Dünyada bu Büyük Buluşma gününü unutmuştunuz, şimdi de Biz, sizi unuttuk. Tadın bakalım yaptıklarınıza karşı dâimi azabı!” Secde-14/415

BÜYÜK BULUŞMA HESAP VERME GÜNÜ MUTLAKA GERÇEKLEŞECEKTİR

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Geleceği hakkında hiç şüphe olmayan o Büyük Buluşma yeri (kıyamet günü hesap verme zamanı ve yeri) hakkında Mekke ve etrafındakileri (tüm dünyayı) uyarasın diye Sana bu Kur’an’ı Arapça olarak vahyettik! O ne müthiş bir buluşma ve hesaplaşmadır ki, sonrasında oradakilerin bir kısmı cennetlik, bir kısmı da cehennemliktir.” Şûrâ-7/482

BÜYÜK DURUŞMA GÜNÜ’NDE YAPTIKLARINI BİR BİR KARŞINDA GÖRECEKSİN!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Dikkat edin! Göklerde ve yerde ne varsa Allah’ındır. O, içinde bulunduğunuz durumları da pek iyi bilir. İnsanların Kendi huzuruna geldikleri Büyük Duruşma Günü’nde, yaptıkları her şeyi, bir bir kendilerine bildirip karşılığını verecektir. Çünki Allah, her şeyi hakkıyla bilendir.” Nûr-64/358

BÜYÜK DURUŞMA GÜNÜNDE PEK ŞAŞKINLIK İÇİNDE OLANLAR KİMLERDİR?

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Onlar bize gelecekleri gün (Büyük Duruşma günü) neler işitecekler, neler görecekler! (Pek şaşkınlık içinde olacak olan onlar), bugün (başlarına gelecek olanı düşünmeyerek) apaçık bir dalâlet içindedirler.” Meryem-38/306

BÜYÜK DURUŞMA, HESAP SORMA İÇİN HERKES KIYAMET GÜNÜ DİRİLTİLECEKLERDİR

İmtihanını tamamlayarak ölecek olan ey insan! Ölüm, yanına kâr kalmayacak, belki yaptıklarının tamamından hesap vermek üzere bir Büyük Duruşma için elbette Kıyamet Günü’nde diriltileceksin! Mü’minûn-16/341

BÜYÜK DURUŞMA, BÜYÜK KURTULUŞ, BÜYÜK BAŞARI TERİMLERİ NE DEMEKTİR?

Büyük duruşma, Allah’ın huzurunda kurulmuş en büyük mahkemedir ki, herkes o mahkemeye mutlaka getirilecek ve dünyadaki yaptıklarından bir bir hesap verecektir. Büyük kurtuluş, cehennemden geçerken (sırat) orada kalakalmayıp karşı tarafa geçerek en büyük ve nihâî tehlikeyi atlatmanın ve ebediyyen kurtulmanın adıdır. Büyük başarı da, iman ve dünyada eda edilen salih ameller neticesinde cennete liyâkat kazanarak Allah’ın lütfu ile oraya girmenin adıdır. Sâffât-60,61/447

BÜYÜK GÜNAHLAR NELERDİR?

Büyük günâhlar, Allah’ın kesin olarak haram kıldığı, işleyenleri Ahirette azap ile tehdit ettiği günâhlardır. Hadis-i Şerif ifâdesiyle büyük günahlar şunlardır: 1-Şirk (Allah’a ortak koşmak), 2-Sihir yapmak veya yaptırmak, 3-Adam öldürmek, 4-Yetim malı yemek, 5-Zina etmek, 6-Meşru’ savaşta ordudan kaçmak, 7-Namuslu Mü’mine bir kadına zina isnadı ile iftira etmek, 8-Anne babaya isyan etmek, 9-Fâiz yemek,10-Küçük günâh veya günâhları işlemekte ısrar etmek. Büyük günahların ortak özelliği, topluma zarar vermekte birleşmeleridir. Nisâ-31/82

BÜYÜK GÜNAHLARA KEFFARET OLARAK İKİ AY ARD ARDA ORUÇ TUTMALI!

Devlet eliyle verilen şer’i cezaların uygulanmadığı devirlerde (meselâ zina gibi) büyük günâh işleyenler, bu günâhlarına keffâret olarak iki ay muttasıl oruç tutmalı ve tövbe edip Allah’tan bağışlanmasını dilemelidir. Elbette bu İslâm adına bir fetva değildir. İslâmdaki Ahkâm belli ve sâbittir. İslâm ahkâmının uygulanmasının mümkün olmadığı geçici zamanlarda, belki affına medâr olur umuduyla, büyük günâhlardan işleyenlerin, böyle iki ay ard arda oruç tutmasında fayda vardır. Allah, Ğafûr’dur, Rahîm’dir. Nisâ-92/92

BÜYÜKLERE YARAŞAN ÖRNEK BİR DAVRANIŞ MI GÖRMEK İSTİYORSUN İŞTE MİSALİ

Her kim ki, hakikaten sabreder ve kusurlu olan muhatabını affederse işte onun bu davranışı, büyüklere yaraşan örnekbirdavranıştır. Şûrâ-43/486

BÜYÜKLÜK TASLAYAN KİBİRLİ İLERİ GELENLER, MELE’

Âd Kavminden büyüklük taslayanlar, içlerinden zayıf görünen, horlanan mü’minlere alay yollu şöyle dediler: “Sahi siz, Sâlih’in, Rabbi tarafından size elçi olarak gönderildiğini nereden biliyorsunuz?” Mü’minler de: “Elbette biz, O’nunla gönderilen her şeye inandık, iman ettik!” diye cevap verdiler. A’râf-75/159

BÜYÜKLÜK TASLAYAN KİBİRLİ MELE-İ SEMUD NE DEDİLER?

Sâlih as’a inanan mü’minler, alaycı Mele-i Semûd’a: “Biz O’na gönderilen her şeye iman ettik” deyince o kibirli mele’ de: “Doğrusu, biz sizin iman ettiğiniz şeyi inkâr eden kimseleriz!” dediler. (Her devirde mele’ eksik olmaz ki!) A’râf-76/159

BÜYÜYE, SİHİRE BULAŞMAYANLARA

Hayatta sevdiği birine kavuşmak veya kıskandığı birisini başkasına kaptırmamak veya çekemediği birine zarar vermek, belki büyü ile halledilebilecek iken, sırf Allah korkusundan dolayı büyü yapmak, yaptırmak ve aracı olmak işinden uzak duranlara Allah, Katından büyük mükâfatlar vereceğini müjdelemiştir. Bakara-103/15

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

KADIN DÖVMEK VAR MIDIR İSLAM DİNİNDE?

                                                 KADIN DÖVMEK VAR MIDIR İSLAM DİNİNDE?                 İslam düşmanları güzel dinimize çamur atmak için bazı ayetleri dillerine dolayarak guya İslamiyetin kaba ve acımasız ve erkekleri kayırıcı bir din olduğundan bahsederler. Bu ayetlerin sayısı, iki elin parmağını geçmez. Aslında ayetler tabi ki yerli yerinde en doğru ve en isabetli olandır. Fakat kıt akıllarıyla anlayamıyorlar veya anladıkları halde şeytanlıklarından bile bile eleştiriyorlar. Kadınların zaaf damarlarından istifade ile onları kışkırtıyorlar. Bu çamur atma işinde serrişte ettikleri ayetlerden birisi de Nisa Suresi’nin 34. ayetidir. Haksız olduklarını Allah’ın izni ile gay...

PARMAK İZLERİNİN HATIRLATTIKLARI

                                                 PARMAK İZLERİNİN HATIRLATTIKLARI                 Kıyame Sûresi 3. ve 4. Âyetlerinin meallerini okuyalım! Bu âyetlerde Allah-ü Teâlâ buyuruyor ki: “İnsan kendisinin kemiklerini aslâ bir araya getiremeyeceğimizi mi sanıyor? Evet! (Bir araya getiririz!) (Biz) onun parmak uçlarını (parmak izlerine varıncaya kadar) düzenlemeye (dünyadaki eski haline getirmeye) gücü yeteniz.”                 Parmak uçları denmesi, câlib-i dikkattir. Niçin? Parmak uçlarında ne var ki? Evet! Parmak uçlarında parmak izleri var! Bu âyetin nazil olduğu dönemde de parmak izlerinin va...

NUH TUFANI TÜM DÜNYAYI KAPSADI MI?

              Hûd Sûresi’nin 25. Ayetinden 48. Ayetine kadar Hz. Nûh’dan, gemisinden ve tufandan bahsedilir. Başka sûrelerdeki ayetlerle beraber bu sûredeki ayetlere toplu bakınca Nûh Tufanı’nın tüm dünyada olduğunu anlarız. Şöyle ki:             -Nûh as kavmi içinde 950 sene kalıyor. Hûd-40. Ayette belirtildiği üzerine Hz. Nûh’a pek az kişi iman etmişti. Bir oğlu ile diğer zevcesi bile iman etmemişti. Kavminin arasında bu kadar uzun yıllar kalmasına rağmen Hz. Nûh’a Hz. İbrahim ve Hz. Lût gibi başka insanların bulunduğu beldelere hicret etmesi emredilmemişti. Buradan anlaşılıyor ki insanlık henüz çoğalıp yayılmamıştı. Binaenaleyh Nûh Tufanı’nın başka masum insanların korunması amacıyla yerel olmasını mucip bir sebep gözükmüyor.             -İsrâ Sûresi’nin 3. Ayet meali: “(Ey) Nûh ile beraber (gemide) taşıdığımız k...