KUR’AN-I KERİM KONULARI: (M) İLE
BAŞLAYANLAR
MA’BUD-U HAK ALLAH’DIR, TANRILARIN
HEPSİ BATILDIR VESSELAM!
Allah-ü Teâlâ, bu Ayetinde ‘Hak
Ma’bud’un Kendisi olduğunu, müşriklerin yalvarmakta oldukları bilumum put ve
tanrıların bâtıl olduğunu’ beyan ediyor. Lokman-30/413
MADEN OCAKLARI HAKKINDA BİLGİ VAR MI
KUR’AN’DA?
Evet! Yüce Allah, bu Ayet-i
Kerimesi’nde: “Allah yere giren ve yerden çıkanı bilir” buyuruyor. Maden
ocaklarına giriş, bir yere giriştir, maden ocaklarından çıkan ve çıkarılan da
yerden bir çıkıştır. Ve Allah hepsini bilir. Sebe’-2/427
MAFSALLARI, ORGANLARI BİRBİRİNE SIMSIKI
BAĞLAYAN ALLAH-Ü TEALA’DIR
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Onları
(insanları) Biz yarattık, mafsallarını (organlarını) birbirine sımsıkı olarak
da Biz bağladık. Dilediğimiz zaman elbette (onları yeryüzünden alır da)
yerlerine başkalarını getirebiliriz.” İnsan-28/579
MAĞARADA NİCE YILLAR (309 YIL)
ONLARI UYKUYA DALDIRDIK
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Gençler
(Ashab-ı Kehf) mağaraya çekilince onların kulaklarına nice yıllar perde vurduk
(onları uykuya daldırdık) Kehf-11/293
MAĞARADA ONLARI UYANIK SANIRDIN
Bu âyette: “Mağaraya bakan birisinin
içerdekileri uyanık sanacağı; yanları ezilmesin diye gâh sağa, gâh sola
çevrildikleri; Kıtmir adlı mübârek bir bekçi köpeklerinin de mağara girişinde
ön ayaklarını uzatmış hemen saldırmaya hazır vaziyette, görenleri ürküten, derhal
uzaklaşmalarını sağlayan bir görünümde olduğu beyân edilerek Ashâb-ı Kehf’in
uzun yıllar emniyet içinde mağarada uyudukları” açıklanıyor. Kehf-18/294
MAĞARA-İ SEVR’DE İKEN EFENDİMİZ,
İKİDEN İKİNCİSİ ARKADAŞI HZ.EBU BEKİR’E NE DEDİ?
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Eğer siz
peygambere yardımcı olmazsanız, Allah vaktiyle ona yardım ettiği gibi, yine
yardım eder. Hani kâfirler, onu Mekke’den çıkardıklarında, iki kişiden biri
olarak (Sevr) Mağarasında iken arkadaşına (Hz. Ebu Bekir’e): ‘Hiç üzülme! Zira
Allah bizimle beraberdir!’ diyordu. Böylece Allah, kâfirlerin dâvâsını yerle
bir etti.” Tövbe-40/192
MAĞARALAR DA ALLAH’IN BİR LÜTFUDUR
“Allah, dağlarda da sizin için
barınaklar (mağaralar) yaptı (ki oralarda soğuktan, sıcaktan, her türlü
tehlikelerden korunasınız ve şükredesiniz de) O’na itaat edesiniz!” Nahl-81/275
MAĞARANIN KAPISININ KUZEYDE OLMASI
ALLAH’IN AYETLERİNDENDİR
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “İşte
onların (Ashâb-ı Kehf’in) böyle (kapısı kuzeye bakan ve güneş ışığı almayan
mağarada) uyumaları, Allah’ın âyetlerindendir. (Burada ilmi, ince hususların
olduğuna işâret var. Uzmanların çalışması lâzım. Güneş görmeyen, belli bir
iklim kuşağında olan bir ortamda canlının çürümemesi, uykunun uzun tutulması, içerinin
görülmemesi vs. gibi nice ilmi hakikatların ipuçları verilmiş olabilir.) Kehf-17/294
MAĞARANIN KUZEY YARIMKÜREDE VE
KAPISININ DA TAM KUZEYDE OLDUĞU ANLAŞILIYOR
Bu Âyette beyân ediliyor ki, “güneş
doğunca mağaranın sağından (yani arkasından, güneyden) dolaşır, batarken de sol
taraftan onları makaslardı (ışığıyla onları rahatsız etmiyordu).” (Bu durumda:
a) Mağara, Kuzey Yarımküre’dedir. Şöyle ki: Güneş doğudan doğup, batıdan
battığına göre, güneşi sağımıza aldığımızda yönümüz kuzeye bakıyor demektir. B)
Kuzey Yarımküre’de güneş eğik olarak güney tarafından dolaştığına göre
mağaranın kapısı tam kuzey taraftadır, zira güneş onları ışığıyla rahatsız
etmiyordu.) Kehf-17/294
MAĞARAYA ÇEKİLEN O GENÇ YİĞİTLERİN
NİYAZLARI NASILDI?
Zalim sultanın şerrinden uzak durmak
için mağaraya çekilen ve orada 309 yıl uyutulan gençlerin duâsı şöyleydi: “Yüce
Rabbimiz! Bize tarafından bir Rahmet ver! Ve şu dâvâmızda muvaffak ederek bize
bir kurtuluş yolu hazırla! Rabbimiz, göklelerin ve yerin Rabbidir, O’ndan başka
hiçbir ilâha yalvarmayız, aksi takdirde yemin olsun ki, pek saçma bir söz
söylemiş oluruz!” Kehf-10,14/293
MAĞFİRET DİLERLER MELEKLER YERDEKİ
MÜ’MİNLERE
Melekler, Rablerine Hamd ile tesbih
ederler ve Yer’deki Mü’minler için de mağfiret (bağışlanma) dilerler. Şûrâ-5/482
MAĞFİRET VE CENNETTE PEK BÜYÜK
MÜKAFATA NAİL OLACAKLAR, ŞÖYLECE SAYILIYOR
Allah-ü Teâlâ, bu Ayet-i
Kerimesi’nde Mü’min erkekler ve Mü’mine kadınlar olarak aşağıda ünvanları
sayılanlara pek büyük bir mağfiret ve mükâfat vereceğini müjdeliyor. Bunlar:
1-Müslümanlar, 2-Mü’minler, 3-İtaatkârlar, 4-Sâdıklar, 5-Sabredenler, 6-Allah’a
gönülden bağlı tevâzu sahipleri, 7-Sadaka verenler, 8-Oruç tutanlar,
9-Irzlarını koruyanlar, 10-Allah’ı çok zikredenler. Ahzâb-35/421
MAĞFİRET, AF DİLEMEDE BAŞKA BİR
BOYUT: BAŞKALARININ AFFI İÇİN DE AF DİLEMEK
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Habibim Ya
Muhammed! Gerçekten şunu bil ki, Allah’dan başka ilâh yoktur! Sen hem kendi
günahın, hem de mü’min erkeklerle, mü’min kadınların günahı için Allah’dan mağfiret
dile! Allah dünyada gezip dolaştığınız yeri de, Ahirette varıp kalacağınız yeri
de bilir.” (Peygamber Efendimiz sav, Rehber-i küll olduğu için, mü’minler de
O’nun gibi hareket etmekle, diğer mü’min kardeşlerine mağfiret dilemekle
mükelleftirler. (Gerçi bu, namazda “Rabbenağfirlî...”ile yapılsa da yetmez!) Muhammed-19/507
MAĞFİRET, BAĞIŞLANMA, CENNETE
GİDECEKLERİN TEMİZLENME SÜRECİNİN ADIDIR
Allah-ü Teâlâ, bu Ayet-i
Kerimesi’nde iman edip salih ameller işleyenleri ilkin mağfiret edip sonra pek büyük
bir mükâfatla (cennet ve Cemalüllah ile) ödüllendireceğini bildiriyor. Cennet,
günahkârları kabul etmediğinden imanlı kişilerin önce bu günah kirlerinden
temizlenmeleri lâzımdır! Bu temizlik, genel olarak Allah-ü Teâlâ’nın
affetmesi;bir miktar da suçlunun cehennemde azap çekmesi sûretiyle olmaktadır. Fâtır-7/434
MAĞLUBUM BEN YA RABBİ, DİYEN NUH AS,
KAVMİNDEN NELER ÇEKMİŞTİ NELER!
O Mekkelilerden önce Nûh kavmi de peygamberlerini
yalanlamışlardı. Hattâ “Bu, delinin teki!”demişler ve O’nu inciterek tebliğini
engellemişlerdi. O da “Ben mağlûbum Ya Rabbî, Bana yardım et!” diye Rabbisine
niyazda bulunmuştu. (Rabbi de Tufan hadisesini gerçekleştirerek o keferelerin
köklerini kazıdı.) Kamer-9,10/528
MAHALLE BASKISI VE TOPLUM
PSİKOLOJISİNE DEĞİNİLİYOR
Allah-ü Teâlâ buyurdu: “(Ya Musa!),
Kıyametin kopmasına inanmayan ve nefsinin arzusuna uyan insanların (mahalle
baskısı), Seni ona (inanmak)tan alıkoymasın sakın! Yoksa (toplum psikolojisiyle
hareket edersen) helâk olursun!” Tâhâ-16/312
MAHALLE BASKISININ NE KADAR TESİRLİ
OLDUĞUNU BEYAN EDER
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Eğer Biz
Sana (Efendimize sav) sebat vermeseydik, neredeyse azıcık da olsa onlara
meyledecektin; O takdirde hem hayatın, hem de ölümün azâbını Sana kat kat
tattırırdık. Sonra bize karşı Kendine bir yardımcı da bulamazdın!” (Resûlüllah’a
müşrikler gelmişlerdi, zayıf, fakir ve köle olan müslümanları yanlarında görmek
istemediklerini söylemişlerdi. Efendimiz de ‘belki müslüman olurlar’
mülâhazasıyla onların tekliflerine hafif bir meyil göstermişti. Bunun üzerine
bu âyet nâzil oldu. Her zaman müslümanlara câzip tekliflerle yaklaşırlar,
bâtıla Hak sûretini giydirirler, aralarına fitne sokarlar, ayrılıklar, kutuplaşmalar
meydana getirirler, birbirlerini düşman hâle getirirler, Hakda sebat edenlere
tehditler yağdırırlar. Tarih bunun açık şâhididir.) İsrâ-74,75/288
MAHKEME-İ KÜBRA’DA HERKESE
YAPTIKLARI TAMI TAMINA VERİLİR,ADALET TAM GERÇEKLEŞİR
Mahşer yerine mizan kurulur, şâhitler
getirilir, hattâ eller konuşur, ayaklar şâhitlik eder, Allah hükmünü verir ve
zerre kadar haksızlık edilmez. Zaten Allah her şeyi önceden bilmektedir. Zümer-70/465
MAHŞER GÜNÜ ALLAH, MELEKLERİNE SORAR,
ŞUNLAR SİZE Mİ TAPIYORLARDI?
Allah-ü Teâlâ, mahşer günü (cümle
müşrikleri) biraraya toplar ve sonra Meleklerine: “Şunlar size mi
tapıyorlardı?” diye sorar. Melekler: “Seni müşriklerin iddialarından tenzih
ederiz! Bizim velimiz, koruyucumuz onlar değil, Sen’sin! Hayır, onlar cinlere
(şeytanlara) tapıyorlardı, onların çoğu, o şeytanlara inanıyorlardı (şeytanların
sözünü dinliyorlardı)” diye cevap verirler. Sebe’-40,41/432
MAHŞER GÜNÜ EKSİKSİZ BÜTÜN İNSANLAR
MAHŞERDE TOPLANACAKLARDIR
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Bu
anlatılan olaylarda, ahiret azabından korkanlar için elbette ibret verici bir
ders vardır. O gün bütün insanların, bir araya toplandığı mahşer günü
olacaktır. O gün bütün gök ve yer ehlinin tanık olacağı gündür. Biz o günü,
ancak belirli bir müddete kadar erteleriz.” Hûd-103,104/232
MAHŞER GÜNÜ İNKARCILARIN
BİRBİRLERİYLE CEDELLEŞMELERİNİ BİR GÖRECEKSİN
İnkârcı kâfirler, bu dünyada “biz ne
senin getirdiğine, ne de bundan önce gönderilen kitaplara inanırız!” diye
kasıladursunlar; mahşer günü azapla karşı karşıya kalınca, kibirli önderlerinin
peşine düşüp giden güçsüzler: “Sizin yüzünüzden bu hallere düştük,siz
olmasaydınız biz inananlardan olacaktık” diyecekler ama ne fayda? Onların
oradaki perişan hallerini ve birbirlerine lâf atmalarını, cedelleşmelerini bir görsen!
Sebe’-31/430
MAHŞER GÜNÜ MÜŞRİKLERE VE PUTLARINA
DERİZ: HAYDİ MARŞ, MARŞ YERLERİNİZE!
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Mahşer
günü onların hepsini bir araya toplayıp sonra Allah’a şirk koşanlara: ‘Siz de,
taptığınız şerikleriniz (putlar vs.) de (marş,marş) yerlerinize!’ diyeceğiz. Artık
onları, putlardan tamamen ayırmışızdır. Şerikleri (putlar dile gelip): ‘Siz,
dünyada (gerçekte) bize tapmıyordunuz (kendi nefsinize ve şeytanlarınıza
tapıyordunuz), Allah da üzerimize şâhittir ki, sizin bize taptığınızdan hiç mi
hiç haberimiz yoktu!” derler.” Yûnus-28,29/211
MAHŞER GÜNÜNDE KAFİRLERİN KENDİ
ARALARINDAKİ CEDELLEŞMELERİ NASIL SON BULUR?
Kâfirler, mahşer gününde
birbirleriyle atışırken, cedelleşirken hepsi azâbı görünce sus pus olurlar,
pişmanlıklarını içlerine atarlar. Artık herkes kendi derdine düşmüştür. Sebe’-33/431
MAHŞER GÜNÜNDE KİBİRLİLİK TASLAYAN
ÖNDERLER, ZAYIF EZİLENLERE NELER DİYECEKLER?
Mahşer gününde dünyadaki kibirliler
ile zayıflar arasında müthiş bir cedelleşme geçer; şöyle ki: Zayıflar,
kibirlilere: “Siz olmasaydınız biz mü’minlerden olurduk” diyecekler. Kibirlilik
taslayanlar da zayıflara: “Size hidâyet geldi de biz mi engel olduk? Siz zaten
mücrim kimselerdiniz!” diyeceklerdir. Sebe’-32/431
MAHŞER GÜNÜNDE KİME İZİN VERİLMİŞSE
ANCAK O KONUŞABİLİR
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “O gün
(Mahşer Günü) gelince, Allah’ın izni olmaksızın hiç kimse konuşamaz! Artık
onlardan kimi Şakî (bedbaht), kimi Saîd (mutlu) olandır.” Hûd-105/232
MAHŞER GÜNÜNDE KİMSENİN KİMSEYE
YARARI DA OLMAZ ZARARI DA
Mahşer günü öyle bir gündür ki
Allah’dan başka herkes, acz-i mutlak içerisindedir. Hiç kimsenin bir başkasına
yararı da olmaz zararı da! O günde hükümranlık Kahhâr Rabb-ül Aleminindir. Sebe’-42/432
MAHŞER GÜNÜNDE PUTLAR, KENDİLERİNE
TAPANLARIN YAMAN DÜŞMANI KESİLİRLER
İnsanlar diriltilip mahşerde
toplandıkları zaman (cansız veya canlı) putlar, kendilerine tapınan müşriklere
yaman düşman kesilirler ve onların tapınmalarını şiddetle reddederler. Veya
müşrikler, (yalan söyleyerek) putlara taptıklarını inkâr
ederler. Ahkâf-6/502
MAHŞER GÜNÜNDE ZEBUN EDİLMİŞ
ZAYIFLAR, KİBİRLİLİK TASLAYANLARA NELER DİYECEKLER?
Mahşer gününde (dünyada) kibirlilik
taslayanlar, zebun edilmiş zayıflara “size hidâyet geldi de biz mi engelledik?”
deyince zayıflar: “Hayır! İşiniz, gücünüz gece gündüz dolaplar çevirmekti.
Çevirdiğiniz bu dolaplar, bizi hidâyetten alıkoydu. Bize Allah’ı inkâr
etmemizi, O’na ortaklar koşmamızı emrederdiniz” diyecekler. Sebe’-33/431
MAHŞER MEYDANINDA ALLAH’DAN UZAK
DÜNYANIN HAY HUYLU YAŞANTISI BEŞ PARA ETMEZ!
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “İşte orada
her kişi, dünyada iken yaptıklarını(n kaç para ettiğini) deneyecek (yaşayarak,
aynel yakin görüp) anlayacak. Onların hepsi, gerçek efendileri olan Allah’ın
huzuruna götürülür. Ve uydurdukları putlar ise, ortalıkta görünmez olur.” Yûnus-30/211
MAHŞER YERİ HAKKINDA BİR MİKTAR
BİLGİ VERİLMİŞTİR
Mahşer yeri o gün, 1-Rabbinin Nûru
ile ışıl ışıl aydınlanır; 2-Amel defterleri ortaya konur (Herkes ne yaptığını
en ayrıntılarına kadar o defterde görür.) 3-Peygamberler ve şâhitler getirilir.
(Bu Şâhitler, Peygamberler, Kiramen Kâtibin Melekleri, Hafaza Melekleri ve
ilgili diğer insanlardır.) Zümer-69/465
MAHŞERDE BULUŞACAĞIZ VE HESAPLAŞACAĞIZ
Allah-ü Teâlâ Efendimize, müşriklere
karşı şöyle demesini vahyetti: “De ki: Ey müşrikler! Rabbimiz kıyamet günü
hepimizi (mahşerde) toplayacak, sonra hakkımızda hükmünü verecektir.” Böylece
Hak, yerini orada bulacaktır. Sebe’-26/430
MAHŞERDE GÜNAHKARLARI GÖZLERİ GÖMGÖK,
KÖR OLARAK HAŞREDERİZ
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Günü
gelecek Sûr’a 2. kez üfürülecek. Ve o mahşer gününde günâhkârları (kâfirleri) gözleri
gömgök,(kör vaziyette) haşrederiz, toplarız.” Tâhâ-102/318
MAHŞERDE HERKES TOPLANACAK
İlk insan Hz. Âdem ile son yaratılan
insan arasında ne kadar insan yaratılmışsa Mahşer Günü’nde toplanacağını
Rabbimiz bu âyetinde açıkça belirtiyor. Hicr-25/262
MAHŞERDE İNSANLAR TOPLANIRLAR, AMELLERİNİ
GÖRÜRLER, BÖLÜK BÖLÜK YERLERİNE DÖNER
Kıyamet Günü insanlar, Mahşer’de
toplanırlar, kendilerine amelleri gösterilir ve bölük bölük kazandıkları yere
(cennet veya cehennemdeki yerlerine) dönerler. Zilzâl-6/599
MAHŞERDE KENDİ ARALARINDA KONUŞURLAR,
DÜNYADA ON GÜN KADAR KALDINIZ
Günâhkârlar, o mahşer gününde kendi
aralarında sessizce konuşurlar: “Dünyada olsa olsa on gün kadar bir şey
kaldınız!” derler. Allah-ü Teâlâ da: ‘Aralarında konuştukları şeyleri en iyi
Biz biliriz!’ Onların gidişatça en ma’kul, dengeli konuşanı ise: ‘Bir günden
daha fazla kalmadınız!’ diyecek, buyurur.” Tâhâ-103,104/318
MAHŞERDE KURULAN MAHKEME-İ KÜBRA’DA
ADALETSİZLİK OLMAZ
İnsanlar bir ses, bir çağrı ile
Allah’ın huzurunda toplandıklarında dünyada yaptıklarından bir bir hesaba
çekileceklerdir. Orada kurulan Mahkeme-i Kübrâ’da Adâlet-i Mutlaka tahakkuk
edecek, hiç kimseye zerre kadar zulmedilmeyecektir. Herkese (ama iyi,ama kötü)
yaptıklarının karşılığı, tamı tamına verilecektir. Yâ Sîn-54/442
MAHŞERDE PUTLAR DA TAPANLARIYLA
BERABER HAŞROLUNUR VE ONLARA SORULUR
Allah-ü Teâlâ, günü geldiğinde,
mahşerde, müşriklerle beraber taptıkları putları da yaratıp toplayacağını ve
onlara şöyle soracağını beyan eder: “Siz mi saptırdınız bu kullarımı, yoksa onlar,
kendileri mi yoldan çıktılar?” Putlar cevap verirler: “Seni tenzih ederiz;
Senden başka dostlar edinmek bize yaraşmaz! Ne var ki Sen, onları ve
babalarını, nimetlerine mazhar edip yaşatınca, onlar Seni anmayı unuttular. Helâke
müstehak bir topluluk haline geldiler.” Bunun üzerine müşriklere şöyle denir:
“İşte taptıklarınız sizi yalancı çıkardılar, artık müstehak olduğunuz azâbı
savmaya da onu savmak için size yardım edecek birini bulmaya da gücünüz yetmez!
İçinizden kim zulmederse (bilsin ki) ona pek büyük bir azâbı
taddıracağız!” Furkan-17,19/360
MAHŞERDE TOPLANAN İNSANLARA YER VE
GÖK EHLİ TANIK OLACAKLARDIR
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Mahşer
Günü, bütün insanların bir araya toplandıkları gündür. O gün, (tüm gök ve yer
ehlinin toplananlara) tanık olacağı gündür. Biz o günü, ancak belirli bir
müddete kadar erteleriz.” Hûd-103,104/232
MAHŞERDE, BÜYÜK DURUŞMA SIRASINDA
KAFİRLERLE İMAN EHLİ KARŞILIKLI KONUŞABİLİRLER
Kıyamet gününde, Büyük Duruşma’nın
gelip çattığı günde kâfirlerin “biz dünyada bir saatten fazla kalmadık ki”
mazeretlerine karşı iman ehli şöyle cevap verirler: “Yemin olsun ki siz, Allah’ın
kitabında va’d edilen yeniden dirilme gününe kadar (uzunca bir müddet)
kaldınız! İşte bu, yeniden dirilme günüdür. Lâkin siz bilmiyordunuz!” (Buradan
Mü’minlerle kâfirlerin karşılıklı konuşabileceklerini anlıyoruz.) Rûm-56/409
MAHŞERE VE HESAP VERMEYE İNANMAMAYA
BİR GEREKÇEN, BİR DELİLİN VAR MI? ONU SÖYLE!
Ey insan! Allah-ü Teâlâ, seni en
güzel kıvamda yarattığını, fakat o kıvamı iman edip salih amel işleyenlerden
başkasının koruyamadığını, o nedenle de aşağılardan aşağıya yuvarladığını
açıkça beyan ediyor. Durum bu kadar vâzıh iken senin, mahşere ve hesap vermeye
inanmamana hangi gerekçe, hangi delil engel oldu? Görüyorsun hiçbir delil yok!
Artık sen bilirsin, ötede cazur cuzur etmek yok ha! Tîn-7/597
MAİDE SURESİ
5. Sûredir. Medinede nâzil olmuştur.
120 âyettir. Mâide-0/105
MAKAM MANSIP ONLARI ALDATTI DA BÜTÜN
BÜTÜN KAYBETTİLER
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Kâfirlere
Allah’ın âyetleri okunduğu zaman makam mansıp sâhibi olanlar, (bir kendilerine
bir de fakir mü’minlere bakarak) ‘bu iki topluluktan hangisi daha üstün, daha
muteberdir?’ dediler. (Azab-ı İlâhîyi kendilerine yakıştıramadılar) Halbuki
daha önce Allah, mal, şöhret, makam mansıp itibâriyle daha güzel durumda olan
nice nesilleri helâk etmişti. De ki: Kefere ve fecereye Rahmân, biraz mühlet
versin, önemli değil! Zamanı geldiğinde onlara va’d ettiğimiz (dünyadaki) azâbı
veya kıyameti gördüklerinde, anlayacaklar: Kimmiş mevkii, makamı düşük, kimmiş
taraftarı, gücü kuvveti daha zayıf olanı!” Meryem-73,75/309
MAKAM-I İBRAHİM
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Makâm-ı
İbrahim’i Namazgâh edinin!” O sebepten Kâ`be İmamı, namaza o mıntıkada durur, bizler
de tavaf namazımızı Makam-ı İbrahim’in bulunduğu mıntıkada edâ ederiz. Makam-ı
İbrahim, Ka`be-i Muazzama`nın kapısının, Mültezemin hemen karşısında metâf içerisindedir.
Orada (Ka’be’de) apaçık deliller, Makam-ı İbrahim vardır. Bakara-125/18 ; Âl-i
İmrân-97/61
MAKAM-I MAHMUD, AHİRETTE EN BÜYÜK
ŞEFAAT ETME MAKAMI
Allah,buyuruyor: “(Resûlüm!) Sana
mahsus bir farz olarak gecenin bir kısmında uyanarak Kur’an okuyarak teheccüd
namazı kıl! Tâ ki, Rabbin seni Makam-ı Mahmûd’a (Ahirette en büyük şefâat makamına)
ulaştırsın!” İsrâ-79/289
MAL HIRSI İNSANDA PEK ŞİDDETLİDİR
İnsan mala karşı pek hırslıdır; o
sebepten almakta pek tamahkâr, fakat vermekte de pek cimridir. Âdiyât-8/599
MAL MÜLK ALLAH’IN OLDUĞU HALDE O’NUN
MALINI O’NDAN MI KAÇIRIYORSUNUZ?
Göklerin ve yerin mirası Allah’ın
olduğu halde, Allah yolunda sarfetmeseniz de neticede her şey, yine O’na miras
kalacağı halde, size ne oluyor da zaten sizde emaneten duran Allah’ın malını mülkünü
O’nun yolunda sarf etmiyorsunuz? Ne o? O’nun malını O’ndan mı kaçırıyorsunuz? Hadîd-10/537
MAL MÜLK, ÇOLUK ÇOCUK...HEPSİ, DÜNYA
HAYATININ SÜSLERİDİR
“Mal mülk, çoluk çocuk, bütün
bunlar, dünya hayatının süsleridir. Netice itibariyle bâki kalacak olan sâlih
ameller ise, Rabbinin katında hem sevapça, hem de ümit bağlamak bağlamında daha
hayırlıdır.” Kehf-46/298
MAL MÜLK, EVLAD-Ü İYAL ÇOKLUĞU
AHİRETTE HİÇ SÖKMEZ!
Mütrafûn denilen şımarık zenginler
gönderilen peygamberlere hep ilkin karşı çıkıp inanmadıklarını söylemişlerdir. Zira
peygamberler, onların kibir saltanatlarını zir-u zeber edecekti. Bir de mal
mülkleriyle evlâd-ü iyâllerinin çok olması, onlara zannettirdi ki, Ahirette de
bu saltanat devam edecek ve azap onlara yaklaşamayacak. Zavallılar, bilmezler
ki dünyadaki bu üstünlük, Ahirette hiç sökmez! Sebe’-35/431
MAL SENİ ÖLÜMSÜZLEŞTİRECEK HA, SEN
ÖYLE SAN, HZ. AZRAİL YAKLAŞTI HABERİN OLSUN!
Öyle ahmak insanlar vardır ki, mal
yığıp onları saymakla meşguldürler. Bir de o malların kendilerini
ebedîleştireceğini, ölümsüzleştireceğini sanmaktadırlar. Sanadursunlar bakalım,
Azrail as ile baş başa kaldıklarında neyin ne olduğunu gayet derecede iyi
anlarlar ama, ne çare ki, iş işten geçmiştir artık! Hümeze-2,3/601
MAL VE EVLAT FAYDA VERMEYECEKTİR O
KAFİRLERE
Dini inkâr edenlere, Ahirette
Allah’ın vereceği cezaya karşı mal ve evlatlarının, hiçbir faydası
olmayacaktır. Âl-i İmrân-10/50
MAL VE EVLAT O GÜNDE FAYDA VERMEZ
Mahşer günü, öyle dehşetli bir
gündür ki, o günde kişiye ne malı ne de evlâdı hiç bir fayda vermez. Öyleyse
buradan tam hazırlıkla gidelim. Şuarâ-88/370
MAL VE EVLAT SİZİ ALLAH’I
ZİKRETMEKTEN ALIKOYMASIN, YOKSA HÜSRANA UĞRARSINIZ BİLİNE!
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Ey iman
edenler! Mallarınız ve evlatlarınız, sizi Allah’ı zikretmekten alıkoymasın!
Bilin ki, kim bunu yaparsa, işte onlar, hüsrâna uğrayanların tâ kendileridir!” Münâfikûn-9/554
MAL VE EVLAT, ASLINDA BİR SIKINTIDIR
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Onların
(münâfık ve kâfirlerin) mal ve evlâtları, Seni imrendirmesin! Çünki Allah,
bunlarla onlara dünyada sıkıntı ve azap çektirmek istemekte ve canlarının kâfir
olarak çıkmasını dilemektedir.” (Mal, Allah yolunda harcamak için edinilirse;
evlât da Allah yolunda hizmet etmeleri istenerek yetiştirilirlerse ne güzeldir!
Sadakay-ı câriye olur ki, beraberlerinde getirdikleri her türlü sıkıntıya
severek katlanılır. Yoksa, onları muhâfaza çabası, başlarına gelen elemlerle
müteellim olma, Ahirette de hesabını verme gibi sıkıntıları vardır.) Tövbe-85/199
MAL YIĞIP ONU SAYIP DURANIN VAY
HALİNE!
Allah-ü Teâlâ: “Mal yığıp, onu sayıp
duran hümeze ve lümezenin (insanları arkadan çekiştirip, onlarla alay
edenlerin) vay haline!” buyurmaktadır. Allah-ü Teâlâ bir kimse hakkında “vay
onun haline!” demişse, işi bitiktir artık onun! Hümeze-2/601
MAL YIĞIP ONU SAYMAKLA MEŞGUL OLAN,
HABERİN OLSUN HUTAME’YE ATILACAKSIN!
Mal yığıp onu saymakla meşgul, bir
de bu malın kendisini ölümsüzleştireceğini sanan ahmağa Allah-ü Teâlâ: “Hayır!
And olsun ki o, Hutame’ye atılacaktır!” buyurmaktadır. Hümeze-4/601
MALIM, MALIM, DEDİĞİN MALLAR, CEHENNEME
YUVARLANIRKEN SANA FAYDA VERMEYECEK
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “O cimri,
kendini güçlü sanarak Allah’dan müstağnî kalan ve en güzel olanı (Kelime-i
Tevhid’i) yalanlayan var ya, işte o, cehenneme yuvarlanırken (uğruna canını
bile fedâ edebildiği cici) malları, kendisine hiç fayda vermez!” Leyl-11/595
MALINDAN FAKİRİN HAKKINI ÇIKAR VER, DÜNYA
VE AHİRET KORKUSUNDAN EMİN OL!
Zekatını ve zekat ötesi her tür
yardımını muhtaç olanlara gece ve gündüz; gizli ve âşikâr olarak ver! Bu işi
organize eden hayır kurumlarını yaşat; o zaman dünyada da rahat edersin
Ahirette de! Fukara, senin yaşamanı ister, zira sana muhtaç! Bu hal seni, dünya
korkusundan emin kılar; Sen de onun yaşamasını istersin, zira cennet ucuz
olmadığından, fakir fukarayı gözeterek cenneti kendine kolaylaştırmış ve
yaklaştırmış olursun! Zaten Rabbimiz de: “Onlar, aslâ üzülmeyeceklerdir!” buyuruyor
ki bu, sana yeter! Bakara-274/45
MALINI ALLAH YOLUNDA VER AMA BAŞA
KAKMA!
Malını Allah yolunda harcayıp sonra
da o verdiğini başa kakmazsan, o zaman Allah katında mükâfatın vardır. Yoksa
sıfırlamış olursun. Bakara-262/43
MALINI MÜLKÜNÜ MÜSLÜMANI YOK ETMEK
İÇİN HABİRE HARCADIN HA?
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Kâfirler,
insanları Allah yolundan uzaklaştırmak için mallarını harcıyorlar, daha da
harcayacaklar; ama bu, onlara yürek acısı olarak geri dönecek; sonra da mağlup
edileceklerdir. İnkârlarında ısrar edenler, toplanıp cehenneme sevk
edileceklerdir.” (İbret almak gerek!) Enfal-36/180
MALININ ARTMASINI İSTEYEN ALLAH
YOLUNDA BOL BOL İNFAK ETSİN!
Allah-ü Teâlâ şöyle buyuruyor: “Kim
ki, Allah’a güzel bir borç (karz-ı hasen) verir (malını Allah yolunda harcarsa)
Allah da bunu kat kat artırır.” Malının artmasını isteyen Allah yolunda
(ihlâsla) infak etsin! Hadîd-11/537
MALLARIN ZENGİNLER ARASINDA EL
DEĞİŞTİREN BİR SERVET OLMASINI İSLAM HOŞ KARŞILAMAZ
Benî Nadr Yahudilerinden savaş
olmaksızın elde edilen ganimetler, mücâhitler arasında pay edilmeyerek Allah
(Allah’ın Dini’ne sahip çıkan, Dinin yayılmasına hizmet eden Ashab-ı Suffa
gibiler), Allah Resûlü, Allah Resûlünün akrabaları, yetimler, fakirler ve yolda
kalmışlar arasında pay edildi. Âyet-i Kerime, “malların bir servet olarak
zenginler arasında el değiştirmemesi için” böyle taksim edildiğini beyan
ediyor. Haşir-7/545
MALLARINDA İSTEYEBİLEN VE
İSTEYEMEYEN FAKİR FUKARANIN HAKKI OLDUĞUNU BİLİR ONLAR
O namazlarını devamlı olarak kılan
şuurlu müslümanlar var ya! Onlar, mallarında ihtiyacını izhar edip isteyenin ve
iffetinden dolayı isteyemeyenin (zekat) hakkı olduğunu bilirler ve verirler. Meâric-24,25/568
MALLARINIZ VE ÇOCUKLARINIZ SİZİN
İÇİN BİRER İMTİHANDIR
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Ve biliniz
ki, mallarınız ve çocuklarınız, (sizin için) birer imtihandır. Büyük mükâfat
ise, (Ahirette) Allah nezdindedir.” (Yani dünyadaki mal ve evlât çokluğu, sanma
ki büyük mükâfattır!) Enfâl-28/179
MALLARINIZ VE EVLATLARINIZ SİZİN
İÇİN BİR İMTİHANDIR
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Mallarınız
ve evlatlarınız sizin için ancak bir imtihandır. Asıl büyük mükâfat ise Allah
katındadır.” Teğâbün-15/556
MALLARINIZDA MUHTAÇ OLARAK
İSTEYENLERLE YOKSULLARIN HAKLARI VAR BİLESİNİZ!
O müttekî ve muhsin kişiler, mallarında
ihtiyaç sahibi isteyicilerle yoksulların haklarının var olduğunu bilirler ve
ayırırlar. Allah da onları pınarlar ve bahçelerle donatılmış cennetlerine
koyar. (Not: “Mallarınızda isteyiciler ve mahrumlar=yoksullar için hak vardır”
cümlesi iki mânâda tefsir edilir: 1-İsteyiciler’den maksat zekat toplama
memurları ise bu âyetteki “Hak” zekat olarak anlaşılır. Yoksullar ve zekat
toplayıcılar zekatın kendilerine verildiği kimselerdir. İsteyicilerden maksat, dilenenler
ise o zaman “Mahrum=yoksuldan” murat da iffetinden dolayı dilenemeyen yoksullar
anlamına gelir. Öyleyse evleviyetle malımızı zekat vermekle temizleyeceğiz bir,
bununla yetinmeyip fakir olduğunu bildiğimiz fakat derdini açamayan kimseleri
gözeteceğiz iki, üçüncü olarak da isteyicilerden gerçekten muhtaç olduklarını
bildiklerimize yardım edeceğiz. Ancak bugün isteyiciliği istismar edip
mafyalaşmış oluşumlara da uyanık olacağız!) Zâriyât-19/520
MALLARINIZI ARANIZDA HARAM YOLLARLA
YEMEYİN!
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Ey iman
edenler! Ticâret hali hâriç, mallarınızı aranızda bâtıl (haram) yollarla
yemeyin!” Nisâ-29/82
MANEVİYAT SİMSARLARI, KENDİLERİNİ
ALEMİN AKILLILARI SANIYORLAR;SANIN BAKALIM!
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Onlar,
Allah’ın âyetlerini az bir dünya menfaati karşılığında sattılar da Allah’ın
yolundan insanları alıkoydular. Gerçekten onlar, ne fena iş yapıyorlar!” Tövbe-9/187
MANTIKLI OLMAYA DA’VET VAR
“Yaratan hiç yaratamayana benzer
mi?” (Her türlü nimeti yaratan Allah, sineğin kanadını bile yaratamayan canlı
tâğûtlar, cansız putlar gibi midir?) Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız?
(Yaratığa yaratan sıfatı vermek mantıksızlığın, akılsızlığın tâ kendisidir.) Nahl-17/268
MASALLARIDIR ESKİ İNSANLARIN,
DİYEDURUN BAKALIM EY HESAP GÜNÜNÜ YALANLAYANLAR!
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “O Dîn
(hesap) Günü’nü yalanlayanlara âyetlerimiz okunduğu zaman: ‘Eski insanların
masalları!’ derler. Hayır! Gerçek, hiç de öyle zannettikleri gibi değil!
Bilâkis onların yapageldikleri kötü şeyler, günâhlar, kalblerinin üzerine pas
bağlamıştır (da idrak ve iz’an etmelerine engel olmuştur.Bu engelleme de onların
Ahireti inkâr etmelerine sebep olmuştur.Bu pas, her bir günâhın kalb üzerinde birer
siyah nokta olarak yapışmasından ve birike birike kalbi kaplamasından neş’et
eder!)” Mutaffifîn-13,14/587
MAUN SURESİ
107. Sûredir. Mekke Dönemi’nde nâzil
olmuştur. 7 âyettir. Mâûn-0/602
MAUNU, ZEKATI REDDEDENLERİN VAY
HALİNE!
Allah-ü Teâlâ, mâûnu (yani zekatı)
men edenler (reddedenler) hakkında “vay onların haline!” demektedir. Allah, bir
kimse hakkında “Vay haline!” demişse, artık işi bitiktir onun! Mâûn-7/602
MAYAMIZIN NE OLDUĞUNU ALLAH DAHA
ANALARIMIZIN KARNINDA BİR CENİN İKEN BİLENDİR
Allah-ü Teâlâ,insanoğlunu gerek
topraktan yarattığında, gerekse analarının karnında bir cenin halinde oldukları
devrelerde mayalarının ne olduğunu en iyi bilendir.(Hidâyete ermişseniz, Allah
size acımış ve lütufta bulunmuştur.) O bakımdan nefislerinizi temize
çıkarmayınız, övünüp durmayınız! Zira O, takvâ sahiplerini en iyi bilendir.
Necm-32/526
MAYMUNDAN İNSAN OLMADI AMA ALLAH
BAZI İNSANLARI MAYMUN, DOMUZ YAPTI
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “O kimseler
ki, Allah onlara küfür ve azgınlıkları sebebiyle lânet etmiş, içlerinden kimini
maymun, kimini domuz ve kimini de tâğûta tapan kimseler yapmıştır. Ahirette
yerleri en kötü olanlar ve düz yolun ortasından sapanlar işte bu güruhdur.”
(Not: Bu insan başkalaşımı, ya sûretendir veya siretendir. Sûreten olmuşsa
bunların nesli devam etmemiştir. Sireten (iç dünyası ve karakteri itibariyle)
olmuşsa bu tipler her devirde var olan maymun gibi şaklaban, domuz gibi pis ve
kıskançsız ve putlaştırdıklarına tapan alçaklar güruhudur.) Mâide-60/117
MAYMUNLAR HALİNE GELİN!
Allah-ü Teâlâ buyuruyor:
“(İsrailoğulları,) serkeşlik edip yasakları çiğnemekte ısrar edince onlara:
“Hor ve hakir maymunlar haline gelin!” diye emrettik (de onlar, maddeten veya
mânen alçak maymunlar oldular.)” İbn-i Abbas diyor ki: “Bu tâife,ibret-i âlem
olmak üzere üç gün maymun olarak kalmışlar, insanlar onları gördükten sonra helâk
olmuşlardır.” A’râf-166/171
MAYMUNUN DA ALÇAĞI OLUNUZ!
Allah-ü Teâlâ buyuruyor:
“İsrailoğulları’ndan Cumartesi gününde haddi aşanlara şöyle dedik: ‘Alçak
maymunlar olunuz!’ Bunu, hem o gün bu hadiseye şahit olanlara, hem de sonradan
gelen nesillere bir ibret ve öğüt kıldık.” Bakara-65/9
MAZERET İLERİ SÜREREK ÖZÜR DİLEMEYE
KALKMAYIN, YAPTIKLARINIZIN CEZASINI ÇEKECEKSİNİZ
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Ey
kâfirler! Bugün artık mâzeret ileri sürerek özür dilemeye kalkmayın! Siz ancak
(dünyada) yapmakta olduğunuz (şenâatlerin) cezasını çekeceksiniz.” (Çünki,
Ahiret gününde her şey âyân beyân olduğundan orası imtihan yeri değildir,
imtihan dünyada bitmiştir.) Tahrîm-7/559
MAZERETLERİN GEÇERSİZ, HİÇ DE KEM
KÜM ETME!
Allah’ın Dini ve Kitabı (Kur’an) ile
alay eden kâfirler Kıyamet gününde azâbı görünce binbir mazeret ileri sürerek
kem küm ederler ve şöyle derler: “Allah bana hidâyet verseydi, ben de takvâ
sahiplerinden olurdum. (Burada ahmak, Allah-ü Teâlâ’yı adaletsizlikle itham
ettiğinin farkında değil, tam ateşlik yani!) Ah! Keşke elime bir fırsat
geşseydi de (dünyaya geri gönderilseydim ) iyilik edenlerden olsaydım!” Onlara
Allah tarafından şöyle seslenilir: “Hayır! Ayetlerim sana gelmişti de sen
onları yalanladın, kibirlilik tasladın ve kâfirlerden oldun!” Zümer-57,59/464
ME’VA CENNETİ NEREDEDİR?
Cennet-ül Me’vâ, Sidret-ül
Müntehâ’nın (yaratılış ağacının, kâinat ağacının) yanındadır. Necm-15/525
ME’VA CENNETLERİ KİMLERİ BEKLİYOR? SALİH
AMELLER İŞLEYENLERİ TABİ!
Allah-ü Teâlâ, İman edip salih
ameller işleyenleri, Me’vâ cennetlerinin beklediğini müjdeliyor. Haydi öyleyse!
Secde-19/415
MEARİC SURESİ
70. Sûredir. Mekke Dönemi’nde nâzil
olmuştur. 44 âyettir. Meâric-0/567
MECİD, ŞANI PEK YÜCE OLAN’DIR ALLAH!
Arş’ın sahibi, Mecîd olan Allah’dır.
Bürûc-15/590
MECNUN DEĞİLSİN, RABBİNİN LÜTFU
SAYESİNDE SEN, HABİBİM YA MUHAMMED!
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Habibim
Ya Muhammed!) Sen Rabbinin lütfu, nimeti sayesinde mecnun değilsin!” (Yani deli
gibi akıl mantık dışı abes şeylerle uğraşmıyorsun, en büyük hakikatın mübelliğisin!
Sana deli diyen o mecnunlar, Ahirette işe yaramayan boş ve abes şeylerle
iştigal ettiklerinden haddi zatında delinin daniskası onların tâ kendileridir.
Bundan dolayı akıllıları deli sanıyorlar.) Kalem-2/563
MECNUN, DİYORDUN PEYGAMBERE, NE O, MECNUN
GİBİ KURTULACAK DELİK Mİ ARIYORSUN?
Ey kefere vü fecere! Siz Allah
Resûlünden yüz çevirip dünyada O’na “mecnun” demiştiniz. Ne o? Şimdi ne oldu da
mecnun gibi sığınıp kurtulacağınız bir delik aranıp duruyorsunuz? Geçin!
Duhân-14/495
MECUSİLER, SABİİLER, YAHUDİLER, HIRİSTİYANLAR
VE MÜŞRİKLER! ALLAH ARANIZI AYIRACAKTIR!
“Allah, Kıyamet gününde, Büyük
Duruşma’da iman eden (Müslümanlar), Yahudiler, Hıristiyanlar, Sâbiiler
(yıldızlara ve meleklere tapanlar), Mecûsiler (ateşe tapanlar) ve müşrikler
arasını kesin hükmünü vererek ayıracaktır. Çünki Allah her şeye hakkıyle
şâhiddir.” Hacc-17/333
MEDD-İ LİN’İN SÜKUNU İKİ YERDE
SÜKUN-U LAZIMDIR
Medd-i Lin’in sükûnu iki yerde
sükûn-u lâzımdır, bunların dışında tamamen sükûn-u ârızdır. Bu iki yer de,
hurûf-u mukattaa olan “Ayn” harfidir ki birincisi Meryem Sûresi’nde; ikincisi
de Şûrâ Sûresi’nde geçer. Meryem-1/304
MEDİNE YAHUDİLERİNİN HALİ, BEDİR’DE
ÖLDÜRÜLEN MEKKE MÜŞRİKLERİNİN HALİ GİBİDİR!
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Bu Medine
Yahudilerinin hali, kendilerinden az önce Bedir’de yaptıklarının vebalini
tatmış olanların (Bedir’de öldürülenlerin) hali gibidir. Ayrıca onlara Ahirette
de gayet acı bir azap vardır.” Haşir-15/546
MEDİNE’DEN SİZİ ÇIKARIRLARSA, BİZ DE
SİZİNLE BERABER ÇIKARIZ, SİZİNLE SAVAŞIRLARSA BİZ DE SİZE YARDIM EDERİZ
Münâfıklar, Medine Yahudilerinden
(kendileri gibi) imansız kardeşlerine şöyle diyorlardı: “Canısı! Eğer sizi
(Medine’den) çıkarırlarsa, biz de sizinle beraber çıkarız, sizinle savaşırlarsa
elbette size yardım ederiz!” Halbuki onlar, sadece yalan söylüyorlardı.Nitekim
az zaman sonra foyaları ortaya çıktı. Haşir-11,12/546
MEDYEN AHALİSİ ŞİDDETLİ BİR DEPREMLE
HELAK OLDULAR
Şuayb as’a tehditlerde bulunan
Medyen ahâlisini şiddetli bir deprem kıskıvrak yakalayıverdi de oldukları yerde
çökekaldılar. O yalancılar, sanki orada hiç oturmamışlardı. (Medyen ahâlisine
komşu ve Şuayb as’ın ümmeti olan Ashab-ı Eyke ise ateş yağdıran bir bulutla
helâk edilmişlerdir.) A’râf-91,92/161
MEDYEN AHALİSİ ÜZERİNE NİHAYET AZAP EMRİMİZ
GELDİ DE HELAK OLDULAR
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Azap
emrimiz gelince, tarafımızdan bir lütuf olarak Şuayb ve beraberindeki
mü’minleri o azaptan kurtardık. Zulmedenleri ise o korkunç ses bastırıverdi de
diyarlarında çökekaldılar. Sanki hiç orada yaşamamış gibi oldular. Evet! Semûd
halkı defolup gittiği gibi Medyen halkı da defolup gitti.” Hûd-94,95/231
MEDYEN AHALİSİNE DE KARDEŞLERİ ŞUAYB’I
PEYGAMBER OLARAK GÖNDERDİK
Şuayb kavmine dedi ki: “Ey kavmim!
Allah’a ibâdet edin,çünki sizin için O’ndan başka hiçbir ilâhınız yoktur! Hem
ölçü ve tartıyı eksik tutmayın! Sizin bolluk içinde olduğunuzu görüyorum, ama
böyle devam edecek olursanız sizi azapla kuşatacak olan bir günden korkuyorum.”
(Medyen, Hz. İbrahim as’ın bu ismi taşıyan oğlunun soyundan gelen ve
Kızıldeniz’de Akabe körfezinin doğu tarafında oturan bir kavimdir. Şuayb as, bu
kavmin ve komşu olan Eyke ahâlisinin peygamberi olup aynı zamanda Hz. Musa’nın
da kayınpederidir. Medyen ve Eyke halkı, iktisadi hayattaki fesatlıklarından
ötürü helâk edilmişlerdir.) Hûd-84/230
MEDYEN AHALİSİNE KARDEŞLERİ ŞUAYB’İ
PEYGAMBER OLARAK GÖNDERDİK
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Medyen
ahâlisine de kardeşleri Şuayb’i peygamber olarak gönderdik. (Şuayb as, aynı
zamanda Medyen’e komşu olan Ashab-ı Eyke ahâlisine de peygamber olarak gönderilmiştir.)
A’râf-85/160
MEDYEN HALKI MÜTHİŞ BİR ZELZELE İLE
HELAK EDİLDİLER
Peygamberleri Şuayb as’ı Medyen
halkı dinlemediler, O’nu yalanladılar (daha önce helâk edilen kavimlerin
yolundan gittiler). Bunun üzerine kendilerini o sarsıntı (müthiş bir zelzele)
yakalayıverdi de oldukları yerde çökekaldılar. Ankebût-37/399
MEDYEN HALKI ŞUAYB AS’IN NASİHATINA
NASIL TEPKİDE BULUNDULAR?
Şuayb as’a halkı şöyle tepki
gösterdi: “Şuayb! Söylediklerinin çoğunu anlamıyoruz, kabul etmiyoruz. Hem
içimizde seni pek zayıf görüyoruz, eğer senin üç beş kişilik akraba grubunun
hatırı olmasaydı, seni taşa tutar linç ederdik. Senin bizim üzerimize hiçbir
üstünlüğün de yoktur!” (İnsanların çoğu, başkalarına kendi adesesinden
bakarlar. Ne ile meşgul oluyorsa o meşgale, hayatın odak noktası oluyor onun
nazarında! Medyen halkı, dünyevileşmiş bir topluluk olduklarından Nübüvvet gibi
ulvi bir hakikatı idrâk edemiyorlar. Zannediyorlar ki hayat sadece yaşamaktan
ibaret. Yaşam standartlarında ezber bozan Nebi tebliğine tahammül
edemediklerinden, böyle ters tepki veriyorlar. Bu da insanın ne kadar cehûl ve
zalûm olduğunu gösterir.) Hûd-91/231
MEDYEN’DEN MISIR’A DÖNERKEN MAZHAR
OLDUKLARI, ANLATILIYOR MUSA AS’IN
Musa as’ın Medyen’den Mısır’a
dönerken başına gelen harikulâde hadiseler, bu Neml Sûresi’nde de anlatılmıştır,
şöyle ki: Musa as, Medyen’de evlilik akdi olarak 8 veya 10 yıl çobanlık
yaptıktan sonra memleketi Mısır’a ailesiyle beraber dönüyordu. Mukaddes Tuvâ
Vâdisi hizasına geldiklerinde Musa as, ailesine: “Ben bir ateş gördüm. O
ateşten (yanında bulunanlardan) size (yol hakkında) bir haber getireceğim;
yahut ısınasınız diye size hiç değilse bir ateş koru getiririm” demişti.
Nihayet oraya gelince kendisine şöyle nidâ edildi: “Ateş sandığın bu nûr
mahallinde olan Sen ve o nûrun etrafında bulunan melekler, mübârek
kılınmışlardır. Alemlerin Rabbi olan Allah, her kusurdan münezzehtir. Ey Musa,
dinle Beni! Hakikat şu ki, Ben Azîz ve Hakîm olan Allah’ım! Asânı yere bırak!”
Hz. Musa, asâsını yere bırakınca onun birden yılan gibi hareket eder olduğunu
gördü. Derhal kaçtı, bir kere bile olsun arkasına dönüp bakmadı. Allah-ü Teâlâ
nidâ etti: “Ya Musa! Korkma! Çünki Benim huzurumda Resûller, korkmaz! Ancak, kim
zulmeder, sonra bu kötülüğün ardından iyiliğe çevirirse, bilsin ki Ben de çok
affedici ve geniş ihsan ve merhamet sahibiyim. (Öldürdüğün o adamdan dolayı
seni de bağışlamışımdır.) Hem elini koynuna sok! Şimdi çıkar! Gördün ya
kusursuz bembeyaz, ışık saçan bir el olarak çıktı. Bu “Yed-i Beyza=ışık saçan
el” de, Firavun ve kavmi karşısında kullanacağın dokuz mu’cizeden biri olsun!
Çünki onlar, bir fâsıklar topluluğu oldular.” Neml-7,12/376
MEDYEN’DEN MISIR’A GİDERKEN MUSA AS,
TUR DAĞI’NIN GÜNEYİNDEN GEÇMİŞTİ
“Hani O’na Tûr’un sağ tarafından
seslenmişti” âyet meâli, Hz. Musa’nın Tûr Dağı’nın güneyinden geçtiğini tasrih
eder. Şöyle ki: Medyen, Musa as’ın Mısırdan firar edip sığındığı Hz. Şuayb
as’ın memleketidir ki, Mısır’ın doğusuna düşer. Musa as, çobanlık vazifesi
bitince Mısır’a geri dönüyordu. Yani Batı istikametine gidiyordu. Tûr Dağı da
giderken Hz. Musa’nın sağ tarafında kaldığına göre, Hz. Musa Tûr Dağı’nın
güneyinden geçiyor demektir. Meryem-52/308
MEDYEN’E VARINCA MUSA AS,
DAVARLARINI SULAYAMAYAN İKİ KIZ ÇOBANA YARDIM ETTİ
Musa as, nihayet Medyen’e varınca
orada kuyunun başında davarlarını sulayan bir insan topluluğunu buldu. Onların
gerisinde de hayvanlarını sulamak için uzakta tutmaya çalışan iki kadın gördü.
Onlara: “Nedir bu haliniz, siz niçin bekliyorsunuz?” diye sordu. Onlar da:
“Çobanlar hayvanlarını sulayıp ayrılmadıkça, biz sulamayız, babamız da hayli
yaşlı olduğundan iş bize kalıyor” dediler. Bunun üzerine Musa as, o ikisinin
yerine hayvanlarını sulayıverdi. Sonra gölgeye çekilip: “Ya Rabbi! Bana
lütfedeceğin her türlü nimete muhtacım!” diye duâ etti. Kasas-23,24/387
MEDYEN’İN KİBİRLİ İLERİ GELENLERİ
TEHDİTLER SAVURDULAR
Şuayb as’ın kavminden inkâr eden
kibirli ileri gelenleri ise halka: “Eğer Şuayb’e uyacak olursanız, yemin olsun
ki, perişan olursunuz!” diye tehditler savurdular. A’râf-90/161
MEDYEN’İN KÜSTAHLARI ALAY EDEREK
ŞUAYB AS’A NE DEDİLER?
Medyen’in kendilerince kurnaz
küstahları, Şuayb as’a dediler ki: “Şuayb! Atalarımızın taptıkları
tanrılarımızı terketmeyi, yahut mallarımızı dilediğimiz gibi kullanmaktan
vazgeçmemizi senin namazın mı emrediyor? Aferin, amma da akıllı, uslu bir
adamsın ha!” (Kâfirler, namazdaki divânın hazzını bilemediklerinden faydasız
bir uğraş olarak görürler ve halkın nazarında küçük düşürmek için böyle alay
ederler. Ah, bir bilselerdi her şey, namazla iç içedir ve namazla insan, ancak
ebedî muradına erer!) Hûd-87/230
MEHİR GERİ ALINMAZ
Boşama sonrasında erkeğin karısına
verdiği mehri, geri alma hakkı yoktur. Ancak bazı zengin erkeklerle yapılan
evliliklerin, mal transferine vâbeste olduğu anlaşılırsa; erkek, boşanmak
isteyen karısından mehrini geri alma şartını koşabilir. Hattâ mehir ötesinde
daha fazla mal talep ederek boşayabileceğini söyleyebilir. Bunda bir günâh
yoktur. İslâm, her hususta kolaylaştırma tarafını tavsiye etse de, aile
bütünlüğüne çok önem verdiği için boşanma hususunda, zorluğu tavsiye eder. Bakara-229/35
MEHİR VERMEK BİR HAKTIR, FARZDIR
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Ey iman
edenler!) Kendileriyle evlendiğiniz kadınlara belirlenmiş olan mehirlerini
verin! Bu bir haktır, farîzadır.” Nisâ-24/81
MEHİR VERMEK İSLAM DİNİNDE BİR
VECİBEDİR
Allah-ü Teâlâ buyuruyor:
“Evleneceğiniz kadınlara mehirlerini, gönül hoşnutluğu içinde verin. Eğer
eşleriniz mehirlerinin bir kısmını, gönül rızası ile size bağışlarlarsa onu da
içinize sine sine afiyetle yiyin!” Nisâ-4/76
MEHİRSİZ NİKAH, SADECE PEYGAMBERİMİZE
HELAL KILINMIŞTIR
Sadece bizim Peygamberimize mahsus
olmak üzere bir kadın, kendisini Peygamberimize hibe ederse, Peygamberimizin
onu nikâhlamasına izin verilmiştir. Buna sebep de nikâh konusunda
Peygamberimize bir güçlüğün çıkmamasıdır. Mü’minlerin böyle bir hakka sahip
olmadıkları da ayrıca bu Ayette belirtilmiştir. Ahzâb-50/423
MEHRİ, YÜKLERLE VERSENİZ BİLE ONU
GERİ ALMAYINIZ!
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Bir
eşinizden ayrılıp, yerine başka bir eş almak isterseniz, ayrıldığınız hanıma
yüklerle mehir vermiş olsanız da artık ondan hiçbir şeyi geri almayın!
Boşanmaya iftira ile sebep uydurup apaçık bir günâh işleyerek mi o mehri geri
alacaksınız?” Nisâ-20/80
MEHRİN MİKTARI ARTTIRILIP
EKSİLTİLEBİLİR
Evlenirken mehri belirlemek nikâhın
bir şartıdır. Eğer mehir belirlenmemişse mehri misil olarak o kadının sosyal
durumunu yansıtan bir arkadaşının mehri otomatikman devreye girer. Mehir, bu
şekillerde tesbit olunduktan sonra kadın ve erkek kendi aralarında gönül
rızasına dayanmak şartı ile mehirlerini arttırabilirler de eksiltebilirler de!
Nisâ-24/81
MEHRİN YARISINI VERMENİN ŞARTI NEDİR?
Bir kadın nikâhlanıp sonra da
kendisine cinsel yaklaşım olmadan boşanmışsa o kadına mehrinin yarısı ödenir ve
güzellikle salınır. Ahzâb-49/423
MEHRİNİ VERMEK ŞARTIYLA MAHREMİN
OLMAYAN HERBİR KADINLA EVLENEBİLİRSİN!
Mehrini vermek kaydıyla bir erkek,
mahremi olmayan her bir kadınla evlenebilir. Ahzâb-50/423
MEKKE EMİN BİR BELDEDİR, HER TARAF
KASIP KAVRULURKEN BİLE ORASI HEP EMİN KILINMIŞTIR
Allah-ü Teâlâ: “Görmediler mi ki, etraflarındaki
insanların can güvenlikleri yokken, başlarına kızılca kıyamet koparken, Biz
Mekke’yi güvenilir, emin bir belde yaptık. Hâlâ mı bâtıla inanıp Allah’ın
nimetlerini inkâr edecekler? (Bu kadar nankörlük yapılır mı?)” buyuruyor. Ankebût-67/403
MEKKE FETHİ SIRRINI BİR MEKTUPLA
MEKKELİLERE BİLDİRMEK İSTENMESİ MESELESİ
Mekke müşrikleri, Hudeybiye
Antlaşmasını çiğneyince ve bozunca Peygamber Efendimiz sav, (Allah’ın izni
dahilinde) Mekke’yi fethetme hazırlıklarına başlamıştı. Çok gizli olarak
yürütülen bu hazırlıkları Ashabdan birkaç kişi dışında kimse bilmiyordu. Her
nasılsa Hatıb b. Ebî Beltea adlı sahabi, bunu öğrenmiş ve Mekke’ye giden bir
câriye ile çok gizli kayıtlı bir mektup göndererek durumu bildirmek istemişti.
Cebrail as’ın olayı bildirmesi üzerine mektup Mekke’ye ulaşmadan o câriyeden,
arkasından gönderilen Hz. Ali ve arkadaşları tarafından alındı ve bu sırrın
ifşâı böylece önlendi. Mümtehine-1/548
MEKKE HZ. MUHAMMED SAV EFENDİMİZİN
BELDESİDİR, ALLAH KATINDA EN DEĞERLİ BELDEDİR
Allah-ü Teâlâ: “Burası, Senin
köyündür, (o sebepten Ben de burayı Mükerrem Belde kıldım, diyerek)” Mekke’ye
yemin ediyor! Allah’ın üzerine yemin ettiği belde, elbette müşerreftir,
mükerremdir! Beled-2/593
MEKKE İLE TAİF ŞEHİRLERİNDEN BİRİNDE
BULUNAN BÜYÜK BİR ADAMA İNDİRİLMELİ İDİ
Mekke müşrikleri, kendilerine Hak
ile gelen son Peygamber Hz. Muhammed’e sav karşı çıkarak “bu bir sihirdir ve
biz bunu kabul etmiyoruz! Hem bu (Kur’an) iki şehirden (Mekke ve Taif) birinde
bulunan bir büyük adama indirilmeli değil miydi?” dediler. Zuhruf-30,31/490
MEKKE KAFİRLERİ KENDİ ARALARINDAN
BİRİNİN SAV PEYGAMBERLİĞİNİ HAZMEDEMEDİLER
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “ Kâf.
Şanlı, şerefli Kur’an’a yemin olsun! Doğrusu onlar (Mekke kâfirleri),kendi
aralarından birinin (Hz. Muhammed’in sav) peygamber olarak uyarıp irşâd etmek
üzere gelmesine şaşırdılar da şöyle dediler: ‘Bu tuhaf bir şeydir! Biz öldüğümüz
ve bir toprak haline geldiğimiz zaman mı diriltileceğiz? Bu, aklın alamayacağı
kadar uzak bir ihtimal!’” Kâf-1,3/517
MEKKE KAFİRLERİ, HUDEYBİYE’DE BARIŞ
YERİNE SAVAŞI TERCİH ETSELERDİ DÖNÜP KAÇARLARDI
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Eğer
Mekkeli kâfirler, Hudeybiye’de barışı değil de sizinle savaşmayı tercih etmiş
olsalardı arkalarını dönüp kaçacaklardı, sonra da kendilerini koruyan bir dost
ve bir yardımcı bulamayacaklardı. Allah’ın öteden beri câri olan kanunu
böyledir. Ve Sen Allah’ın kanununda aslâ bir değişme bulamazsın!” Fetih-22,23/512
MEKKE MÜŞRİKLERİ VE ONLARIN YOLUNDA
GİDENLER, ANSIZIN SİZE GELECEK AZABI DÜŞÜNÜN
İnadına küfürde ısrar eden Mekke
müşriklerine (ve onların yolundan gidenlere), o yakıcı azap, ansızın gelir de
hiç farkında olmazlar. O zaman da “acaba bize, azıcık olsun, bir mühlet verilir
mi?” derler. Hâlâ (alay ederek) azâbımızın çarçabuk gelmesini mi istiyorlar?
Söylesinler bakalım! Onları yıllarca yaşatsak, sonra tehdit edildikleri o
yakıcı azap başlarına gelse, zevk-u safâ ile nimetlerimiz içindeki bu
zevklenmeleri, kendilerini kurtarabilir mi? (Heyhât ki, ne heyhât! Beş para
verilmez akıllarına!) Şuarâ-202,207/374
MEKKE MÜŞRİKLERİ! SİZ FİRAVUNDAN
DAHA HAYIRLI MISINIZ Kİ BU DİNİ ENGELLEYECEKSİNİZ?
Ey Mekkeliler! Sizin kâfirleriniz
Firavun ve avânelerinden daha hayırlı, yani daha güçlü müdür ki, onların
engelleyemedikleri Allah’ın dinini, siz mi engelleyeceksiniz? Yoksa kitaplarda,
sizin için azaptan bir kurtuluş haberi mi var? Yoksa onlar: “Biz tam dayanışma
halinde olan bir topluluğuz!” mu diyorlar? O topluluk yakında (Bedir’de)
bozguna uğratılacak ve arkalarını dönüp kaçacaklardır. Kamer-44,45/529
MEKKE MÜŞRİKLERİNE İBRAHİM AS’IN
PUTLARI KIRMASI HİKAYESİ OLDUKÇA DOKUNDU
Kur’an-ı Kerim’in başka yerlerinde
ve bilhassa Enbiyâ Sûresi’nde, Hz. İbrahim’in putları kırıp geçirmesi hikayesi,
Mekke müşriklerine çok dokunuyordu. Zira ataları bildikleri Hz. İbrahim’i çok
seviyorlardı, O’nun yadigârı olan Kâ’be’ye ta’zimde bulunuyorlardı, tavaf
ediyorlardı. Ama Kâ’be’nin etrafını da putlarla doldurmuşlardı. Kur’an
Âyetlerinin Hz. İbrahim’in putları kırıp geçirmesinden bahsetmesi, “atanız
İbrahim gibi siz de putları kırıp geçirin!” mesajını veriyordu ki, bu da onlara
çok dokunuyordu. Enbiyâ-58/326
MEKKE MÜŞRİKLERİNİN HADDİ AŞMALARI ÜZERİNE
ALLAH ŞÖYLE FERMAN ETTİ
Mekke müşrikleri, yeniden dirilme
hususunda diklenip ve haddi aşıp Peygamber Efendimize sav “haydi atalarımızı
dirilt de görelim!” demeleri üzerine Allah-ü Teâlâ şöyle ferman etti: “ Onlar
(Mekke müşrikleri) mi daha güçlü, kuvvetli, yoksa (Yemen’deki salih bir zat
olan) Tübba’(ın müşrik) kavmi ile onlardan önce gelen (haddi aşmış) kavimler mi?
Daha güçlü olan o öncekilerin hepsini, Biz imhâ ederek helâk ettik. Çünki
onlar, suçlu kimseler idiler.”(Onların imhâ edilerek helâk edildikleri yerde
siz mi kalacaksınız?) Duhân-37/496
MEKKE MÜŞRİKLERİNİN YEDİ YIL
KITLIKLA CEZALANDIRILMASI
Mekke müşrikleri, refah şımarığı
oldukları bir hengâmda onları azapla (yedi yıl süren kıtlık veya Bedir
mağlubiyeti) kıskıvrak yakalayınca bir de bakarsın basarlar feryâdı. Ama onlara
şöyle denilir: “Bugün hiç boşuna feryad edip yırtınmayın, Bizden size fayda
yok!” Mü’minûn-64,65/345
MEKKE SINIRLARININ ORTASINDA, KAFİRLERE
KARŞI SİZE ZAFER VEREN ALLAH’DIR
Allah-ü Teâlâ, Hudeybiye barışı ile
Mekke sınırlarının ortasında size zafer verdikten sonra onların (müşriklerin)
ellerini sizden, sizin ellerinizi de onlardan çekmiştir. (Yani savaşa meydan
vermeyen Allah’dır.) Fetih-24/513
MEKKE’NİN FETHİ, BU AYET-İ KERİME
İLE DE ÖNCEDEN MÜJDELENMİŞTİR
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Habibim
Ya Muhammed!) Muhakkak ki Kur’an’ı tebliğ ve O’nunla amel etmeyi Sana farz
kılan Allah, elbette Seni dönülecek yere (Mekke’ye) iâde edecektir. (Mekke’nin
fethi açıkça müjdeleniyor.) De ki: Rabbim kimin hidâyetle geldiğini, kimin
apaçık bir sapıklık içinde olduğunu en iyi bilendir.” Kasas-85/395
MEKKE’NİN FETHİNİ ALLAH, PEYGAMBERİMİZE
DAHA ÖNCEDEN RÜYASINDA GÖSTERMİŞTİ
Peygamber Efendimiz sav, Hudeybiye
seferine çıkmadan önce rüyasında Ashab-ı Kiram ile beraber başlarını traş
ettirmiş bir vaziyette ve emniyet içerisinde Mekke’ye girdiklerini görmüş ve bu
rüyasını Ashab-ı Kiram Efendilerimize anlatmıştı. Bu rüya, sefere çıkan
Efendimizin sav Mekke’ye kesin olarak gireceğine yorumlanmış fakat Hudeybiye
Anlaşması ile geri dönülmüştü. Münâfıklar, bunu fırsat bilerek dedikodular
çıkararak saf zihinleri bulandırmaya başladılar. Bunun üzerine bu Âyet-i Kerime
nazil oldu: “Allah, Resûlünün rüyasını elbette doğru çıkaracaktır. İnşaallah
siz, başlarınızı traş ettirmiş ve kısaltmış olarak emniyet içerisinde Mescid-i
Haram’a korkmaksızın gireceksiniz! Ama Allah sizin bilmediğiniz şeyleri bildiği
için ondan (Mekke’nin fethinden) önce size, yakın bir fethi (Hudeybiye
Anlaşması ve Hayber’in fethini) nasip etti.” Fetih-27/513
MEKKE’NİN RABBİNE KULLUK YAPMAKLA
EMROLUNDUM
Allah Resûlü, Kur’ân diliyle diyor
ki: “Ben, ancak Allah’ın haram ve emin kıldığı bu Şehrin (Mekke’nin) Rabbine
kulluk etmekle emrolundum! Her şey O’nundur! Ve Ben (hem) Müslümanlardan (ilki)
olmakla, hem de (size) Kur’an okumakla emrolundum!” Neml-91/384
MEKKE’YE YEMİN OLSUN Kİ, GERÇEK, KAFİRLERİN
DEDİĞİ GİBİ DEĞİLDİR
Allah-ü Teâlâ, Mekke’ye yemin
ediyor. Bu yeminle gerçeğin, kâfirlerin dediği gibi değil, Allah Resûlünün
dediği gibi olduğunu hatırlatıyor. Veya bağrından Hz. Muhammed sav gibi bir en
kutlu Zat-ı Ekmel-üt Tehâyâ çıktığı için kıymetini vurgulamak adına yemin
ediyor. Evet! Mekke, Mükerremdir; Mekke’de Kâ’be-i Muazzama vardır; Mekke,
Sultan-ül Enbiya sav’in beldesidir. Ondandır ki, yaşamaya en elverişsiz bir yer
iken, herkesin orada yaşamak için can attığı bir yer olmuştur. Arz’ın kalbi ve
merkezi olmuştur. Beled-1/593
MEKKE-İ MÜKERREME EMİN BELDEDİR
Allah-ü Teâlâ bu Âyet-i Kerimesi’nde
“Haramen Âminen” (Emin bir Hareme) kelimeleriyle Harem’in (Mekke’nin), emin bir
yerleşim birimi olduğunu açıkça beyân ediyor. (Evet tarihte hiç deprem
yaşamayan ve istilâ edilip târumâr edilmeyen bir yer var ki, orası, Mekke-i
Mükerremenin tâ kendisidir.) Kasas-57/391
MEKKE-İ MÜKERREME, ŞEHİRLERİN
ANASIDIR
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Bu Kur’an,
mübarek, kendinden önceki kitapları tasdik edici ve Şehirlerin Anası olan Mekke
ahâlisini ve etrafındaki kimseleri uyarman için Sana indirdiğimiz bir
kitabdır.” En’âm-92/138
MEKKE-İ MÜKERREME, ALLAH TARAFINDAN,
HAREM-İ ŞERİF, KILINDI
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Habibim
Ya muhammed! De ki): “Ben ancak Allah’ın haram ve emin kıldığı bu şehrin
(Mekke’nin) Rabbine kulluk etmekle emrolundum!” Neml-91/384
MEKKE-İ MÜKERREMENİN VE YAKIN
ÇEVRESİNİN EKİN BİTMEZ BİR YER OLUŞUNUN HİKMETİ
İbrahim as, oğlu İsmail as ile
hanımı Hâcer Vâlidemizi, Kâ’be’nin yakınında bırakmasını “namazı gereği gibi
kılsınlar diye böyle yaptım” ifâdesi ile açıklıyor. Yani kapsamlı bir ibâdet
olan namaz adı altında bütün ibâdetleri gereği gibi yapsınlar diye böyle yaptım
diyor. Şunu anlıyoruz: İbâdetler yapılırken, Allah’a tam konsantre olmak
gerekiyor. Halbuki yalancı cennet gibi yeşillikli, bahçeli bir yer olsaydı
Mekke, ister istemez bu câzip görüntü, insan zihnini meşgul ederdi de tam
konsantre olmaya erişilemezdi. Evet, Mekke-i Mükerreme, civarıyla birlikte bir
Mescid-i Kebir olduğundan, orada dünyalıklar olmamalıdır, tâ meşgul etmesin! İbrahim-37/259
MEKKELİ ÇILGIN HALKININ
SÖYLEDİKLERİNE SABRET HABİBİM, KULUMUZ DAVUD’U HATIRLA!
Allah-ü Teâlâ, alaylı alaylı
“Rabbimiz! Bize azaptan payımızı, hesap gününden önce ver!” diyen Mekkelilere
karşı Efendimize sav şöyle hitab ediyor: “(Habibim Ya Muhammed!) Onların
söylediklerine karşı Sen sabret, bırak ne derlerse desinler! Güçlü, kuvvetli
olduğu halde (halkının diklenmelerine karşı sabreden) Davud’u hatırla! Çünki o,
daima Allah’a yönelirdi. Sâd-17/453
MEKKELİLER! PEYGAMBERLERİNE KARŞI
GELEN ÜMMETLERE BİR BAKIN DA DERS ALIN!
Allah-ü Teâlâ, peygamberlerine karşı
gelen Mekkelilere şu misali getirerek ibret almalarını tavsiye ediyor:
“Onlardan önce Nûh kavmi, Âd kavmi, kazıklar sahibi (korkunç saltanat sahibi)
Firavun, Semûd kavmi, Lût kavmi ve Eyke halkı da peygamberlerini yalanlamışlar
ve karşı gelmişlerdi. (Sonra âkıbetleri ne oldu? Helâk! Sizin âkıbetiniz de
onlarınkinden farklı mı olacağını sanıyorsunuz? Haberiniz olsun!)”
Sâd-12,13/452
MEKKELİLER, ETRAFINIZDAKİ HELAK
OLMUŞ BİR ÇOK ŞEHİRLERE BAKIN DA İBRET ALIN!
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Ey
Mekkeliler ve sonraki asırlarda Mekkeliler gibi olanlar)! Şöyle etrafınızdaki
şehirlere bir bakınız! Onları (böylesi isyanlarından ötürü) yerle bir
etmişizdir! Belki isyanlarından dönerler diye Âyetleri tekrar tekrar
açıklamışızdır. Kendilerine Allah’ın nezdinde yakınlık sağlasınlar diye
tapınageldikleri Allah’dan başka edindikleri putlar, onları kurtarsalardı ya!
Bilakis onlar ortalıktan toz olup kayboldular. İşte onların yalanı ve uydurup
durdukları iftiraların neticesi bundan ibarettir!” Ahkâf-27,28/504
MEKKELİLER’İN YAPTIKLARI, KURU
GÜRÜLTÜDEN İBARET BİR BLÖFTEN ÖTEYE GİTMİYORDU
Kibir ve gurur âbidesi Mekkeliler, Efendimize
sav karşı yaptıkları çığırtkanlıklarla asıp kesmeleri, teneke gürültüsünden
başka bir şey değildi. Onlar, Arş’dan kâinatı yönetmek şöyle dursun, kısa zaman
sonra hem Bedir, hem Hendek savaşlarında bozguna uğratılmış (olacak) derme
çatma bir ordu bozuntusu idi. Sâd-11/452
MEKKELİLER’İN BİR FETRET DÖNEMİ
İNSANLARI OLDUĞU BİLDİRİLİYOR
Allah-ü Teâlâ, bu Ayet-i
Kerimesi’nde: “(Bir fetret dönemi olması sebebiyle) ataları uyarılmamış,
(dolayısıyla) kendileri de gaflette kalmış bir kavmi, indirilmiş bu Kur’an ile
uyarasın, korkutasın!” buyurmakla Mekkeliler’in ve atalarının kendilerine
peygamber gönderilmemiş bir fetret devri topluluğu olduğu beyan ediliyor. Yâ
Sîn-6/439
MEKKELİLER’İN ÇIĞIRTKANLIKLARINA BİR
BAKIN!
Peygamber Efendimizin sav,
Mekkelileri yeni Hak Din İslâm’a dâveti üzerine onların tepkileri bakın nasıl
oldu: İçlerinden ileri gelen eşraf takımı, derhal devreye girerek, “Yolunuzda
yürümeye devam edin, tanrılarınıza bağlılıkta kararlı olun! Sizden beklenen de
budur zaten! Biz bunun anlattıklarını, son din olan İsa’nın dininde işitmedik.
Bu, uydurmadan başka bir şey değil! Zikir (Kur’an), aramızda bu kadar eşraf
dururken, adam kalmamış gibi ine ine O’na mı indirildi?” diyerek sırf
bozgunculuk olsun diye çığırtkanlıkta bulundular. Allah-ü Teâlâ da: “Hayır, hayır!
Onlar Benim zikrimden (Kur’an’ımdan) şüphe içindedirler. Hayır! Onlar Benim
azâbımı henüz tatmadılar! Yoksa her nimet gibi peygamberlik nimetini de Azîz ve
Vehhâb (Biz Azîm-üş Şan) verirken, Rabbinin rahmet hazineleri, onların yanında
mıdır? (ki, peygamber tayin etsinler.) Ve yahut göklerin ve yerin ve ikisi
arasında bulunan-ların mülkiyeti, onlara mı âittir (de böyle sabuk-subuk
konuşuyorlar.)? Onların ellerinden geliyorsa bütün sebep ve vasıtaları temin
etsinler, göğe çıksınlar, âlemi oradan yönetsinler, vahyi de isteklerine göre
istediklerine indirsinler, görelim bakalım!” buyurdu. Sâd-6,10/452
MEKKELİLER’İN VE ONLAR GİBİ
OLANLARIN MAKSADI İNKAR ETMEK, GERİSİ HEP BAHANE!
Mekkelilere (ve onlar gibi olanlara)
Kur’an gibi bir kitap, Hz. Muhammed sav gibi bir peygamber geldiği halde kalkıp
yine de şöyle dediler: “Musa’ya verilen kitabın benzeri O’na da verilseydi ya!”
Halbuki Musa’ya verilen vahyi de inkâr etmişlerdi, hattâ Tevrat ve Kur’an’a
“birbirlerini destekleyen iki sihir (aldatmaca), dolayısıyla biz ikisini de
reddediyoruz” bile demişlerdi. Aslında Mekkelilerin (ve kıyamete kadar Mekkeliler
gibi olanların) maksadı inkâr etmekti, gerisi hep bahâneden ibaretti. Kasas-48/390
MEKTUBAT-I RABBANİDİR GÖKLER VE YER,
OKUNUP İBRET ALINSIN DİYE BÖYLE DONATILMIŞLAR
Allah-ü Teâlâ, gökleri ve yeri gayet
süslü ve sanatlı yaratmış, okunması için bir mektubat-ı Rabbâni kılmış. Hem
gökten bereketli bir su indirmiş, onunla kullarına rızık olmak üzere, bahçeler,
biçilecek ekinler, tomurcukları, salkımları üst üste dizilmiş yüksek hurma
ağaçları yetiştirmiş. Bütün bunları, Rabbine yönelen her kula basiretini açmak
ve ona ibret vermek için yapmış. Her kula düşen vazife de şudur ki, bu
Mektubat-ı Rabbâniye’yi okusun ve Kâtibi’ni (Allah’ı) tanısın, kemâl-i hürmetle
O’na serfüru’ etsin! Kâf-8,11/517
MELE-İ A’LA’DAN BİR SÖZ KIRINTISI
ÇALAN OLURSA, ONU DA DELİCİ ALEVLİ YILDIZ TAKİP EDER
Mele-i A’lâ’dan (gökte, Allah’ın
emirlerini alıp gerekli yerlere ulaştırmakla vazifeli meleklerin bulundukları
yerden) cinnî şeytanlar bir söz kırıntısı çalacak olsa, Allah-ü Teâlâ derhal
peşlerine delici alevli bir yıldızı (ışın olabilir) takar da o sözün, kâhinlere
iletilmesini önler. Böylece Peygamber Efendimizin kâhinlerden bir kâhin
zannedilmesi de önlenmiş oluyor. Kâhinlik devam etseydi pek çok kâhin, “bakın, biz
de peygamberiz, biz de gayıptan haber veriyoruz ” derlerdi ve halkın zihnini
bulandırırlardı. Sâffât-10/445
MELE-İ A’LA’YI, SEMADAKİ MELEKLERİ
DİNLEYEMEZLER ARTIK ASİ ŞEYTANLAR
Allah-ü Teâlâ, Kur’an-ı Hakîm’i
indirince gök kapılarını asi şeytanlara kapattı. Böylece onların Mele-i
A’lâ’dan (Allah’ın emirlerini alıp gerekli yerlere ulaştıran Semâdaki
Meleklerden) bir şeyler dinleyip kâhinlere servis etmeleriyle Kur’an
Ayetlerinin devamı gibi halka takdim edilmesi önlenmiş ve Kur’an-ı Kerim
muhafaza edilmiştir. Kur’an’ın nüzûlünden önce olduğu gibi göğe yükselmek
isteyen şeytanların peşlerine Allah-ü Teâlâ, alevli yıldızları (meteorları)
takarak taşlar. Ve o asi şeytanlara ayrıca devamlı bir azap vereceğini
bildirir. Sâffât-8,9/445
MELEK GÖNDERİLMELİ DEĞİL MİYDİ?
DEDİLER
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “O inatçı
kâfirler, ‘O’na (Hz. Muhammed’e sav’e, bizim görebileceğimiz) bir melek
gönderilmeli değil miydi?’ dediler. Eğer Biz, bir melek gönderseydik, elbette
işleri bitirilmiş olur, sonra kendilerine göz bile açtırılmazdı.” En’âm-8/127
MELEKLER ALLAH’A ASLA İSYAN
ETMEZLER, KENDİLERİNE NE EMROLUNURSA ONU YAPARLAR
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Ey iman
edenler! Yakıtı insan ve taş olan cehennem ateşinden kendinizi ve ailenizi
koruyun! O ateşin başında iri yapılı, gayet sert ve şiddetli melekler
(zebâniler) vardır ki, Allah’a aslâ isyan etmezler, kendilerine ne emrolunursa
onu yaparlar!” Tahrîm-6/559
MELEKLER ALLAH’I TAKDİS VE TENZİH
EDERLER
“Melekler de duydukları saygıdan
ötürü O’nu (Allah’ı) takdis ve tenzih ederler. Durum böyleyken onlar, hâlâ
Allah hakkında birbirleriyle tartışıp, ileri geri konuşurlar. Halbuki O’nun
cezası pek çetindir.” Ra’d-13/249
MELEKLER BİZE ELÇİ OLARAK
GELSELERDİ, YAHUT RABBİMİZİ GÖRSEYDİK YA, DİYENLERE
Allah’a kavuşmayı ummayanlar, “bize
elçi olarak melekler gönderilmeli, yahut Rabbimizi görmeli değil miydik?”
dediler. Allah-ü Teâlâ da onlara diyor ki: “Gerçekten onlar, nefislerinde
büyüklük tasladılar ve azgınlıkta iyice haddi aştılar. Günü geldiğinde
melekleri görecekler, fakat sevinemeyecekler, zira onlara müjde yok! Melekler
onlara: “Size müjde yok, sevinmek size haram! Haram!” diyecekler.
Furkan-21,22/361
MELEKLER HZ. ADEM’E SECDE ETTİLER
AMA İBLİS SECDE ETMEDİ
Allah’ın: “Secde ediniz!” emri
karşısında bütün melekler yaratılan Hz. Âdem’e secde ettiler. Ancak İblis
(şeytanların babası) secde edenlerle beraber olmaktan kaçındı. (Burada Hz. Âdem
bir kıbledir, yoksa secde Allah’a edilmiştir, Allah’ın emrine bir inkıyâttan
başka bir şey değildir. Biz de Kâ’be-i Muazzama karşısında namaz kılarken Ona
doğru durur, secde ederiz. Bu, taşlardan yapılmış bir yapıya değil, Allah’a
olan bir secdedir.) Hicr-30,31/262
MELEKLER MÜ’MİNLER İÇİN MAĞFİRET
BAĞIŞLANMAK DİLERLER
Meleklerin Mü’minler için duâ
ettiklerini, Allah’dan bağışlanmalarını diledikleri, bu Ayet-i Kerime’de beyan
ediliyor. Ahzâb-43/422
MELEKLER NİÇİN İNSANLARA PEYGAMBER
OLARAK GÖNDERİLMEMİŞLERDİR?
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Habibim
Ya Muhammed!) De ki: Eğer yeryüzünde melekler yerleşip dolaşsalardı, o zaman
Biz de onlara (kendi nevilerinden) gökden melek bir peygamber gönderirdik. (Siz
beşer olduğunuzdan, size Benim gibi bir beşer, elçi olarak gönderildi.) Sizinle
benim aramda şâhit olarak Allah yeter! Doğrusu O, kullarından hakkıyla
haberdârdır, onları hakkıyla görendir.” İsrâ-95,96/290
MELEKLER O KIYAMET GÜNÜNDE SAF SAF
OLURLAR, PÜR DİKKAT EMRE AMADE DURURLAR!
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “O gün
(kıyamet günü) Rabbinin emri geldiğinde, melekler saf saf dizilirler (de pür
dikkat Rablerinden gelecek emirlere âmâde dururlar!)” Fecr-22/593
MELEKLER RABLERİNE HAMD İLE TESBİH
EDERLER
Melekler Rablerine Hamd ile tesbih
ederler ve Yer’deki Mü’minlere de mağfiret (bağışlanma) dilerler. Şûrâ-5/482
MELEKLER, EMROLUNAN HER İŞ İÇİN SAF
SAF OLUP DURURLAR
Melekler şöyle derler: “Muhakkak ki,
emrolunacağımız her iş için saf saf duranlar biziz!” Sâffât-165/451
MELEKLER, İNSAN VEYA ALLAH’IN
DİLEDİĞİ HER KILIĞA GİRİP O ŞEKİLDE GÖZÜKEBİLİRLER
Lût kavmini helâk etmek üzere
(yakışıklı) erkek delikanlılar sûretinde gelip Lût as’a misafir olan meleklere
Lût as, kavminin o iğrenç ahlâksızlığı ile yaklaşacaklarından endişe ederek çok
sıkıntıya girmişti. Nitekim korktuğu da başına geldi ve kavmi, Lût as’ın
kapısına dayanmışlardı. Lût as bile onların insan değil de melekler olduklarını
anlıyamamıştı. Buradan anlıyoruz ki, melekler, insan sûretinde gelip
gözükebilirler, hatta yardım da edbilirler. Nitekim Bedir savaşında, hatta
Çanakkale savaşında meleklerin geldiği ve İslâm ordusuna yardımcı olduklarını
biliyoruz. Darda kalmış muztar güzel insanlara da yardım edebilirler. Ankebût-33/399
MELEKLERDEN PEYGAMBER VAR MIDIR?
Elbette! Allah, bu Âyet-i
Kerimesi’nde insanlardan da meleklerden de peygamber seçtiğini açıkça beyân
ediyor. Allah Semi’ ve Basirdir. Hacc-75/340
MELEKLERE KİMLER ALLAH’IN KIZLARI
DER?
Ahirete inanmayanlardır ki, kendilerinde
hiçbir bilgi olmadığı halde, sırf zanna dayanarak ve kafadan atarak meleklerin
Allah’ın kızları olduklarını iddia ederler de onlara dişilerin isimlerini takarlar.
Necm-27,28/526
MELEKLERE YEMİN EDİYOR ALLAH
Allah-ü Teâlâ, taksimat yapan
meleklere yemin ederek şöyle buyuruyor: “Yemin olsun o emirleri (rızıkları, yağmurları
vs.şeyleri) taksim eden meleklere! Ki, va’d edildiğiniz şey (öldükten sonra
dirilmeniz), gerçekten doğrudur. Zâriyât-4,5/519
MELEKLERİ ALLAH, ADEM İLE YARIŞMAYA
ÇAĞIRDI
Allah bütün isimleri Adem`e
öğrettikten sonra O`nu meleklere arz ederek: “Haydi, siz de O`nun gibi isimleri
bana bildirin bakalım!” dedi. Bakara-31/5
MELEKLERİ DİŞİ SAYDILAR O MÜŞRİKLER
Müşrikler Rahman’ın kulları olan
melekleri, dişi saydılar. Ne o? Yoksa onların yaratılışında yanlarında hazır mı
bulundular? Müşriklerin bu asılsız iddiaları, bir tarafa yazılacak ve günü
geldiğinde bundan dolayı hesaba çekileceklerdir. Zuhruf-19/489
MELEKLERİ GETİR GÖRELİM DE SENİN
DOĞRULUĞUNA İNANALIM!
“Kâfirler alay ederek dediler ki:
“(Ey kendisine Zikr=Kur’an indirilen kişi!) Eğer iddianda tutarlıysan, doğru
söylüyorsan, bize melekleri getirmeli değil miydin? Getirirsen inanırız!”
(İnanacaklarından söylemiyorlar tabi!) Hicr-7/261
MELEKLERİ İNDİRİRİZ AMA O ZAMAN
İŞİNİZİ DE BİTİRİRİZ
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Habibim
Ya Muhammed! O kâfirler), ‘Melekleri getir de görelim’ diyorlar. Halbuki
melekleri onların üzerine ancak hak ettikleri azap ile indiririz. O vakit de
kendilerine hiç mühlet verilmez, derhal işleri bitirilir, mahvolup giderler! (Çünki
sırr-ı teklif artık ortadan kalkmıştır.)” Hicr-8/261
MELEKLERİ KIZLARI OLARAK KENDİNE
AYIRIP OĞULLARLA SİZLERİ ONURLANDIRDI HA!
“Müşrikler, Allah’ın melekleri
bîçâre kızları olarak yanına aldığını, oğulları ise kendilerine bırakarak
onurlandırıldıklarını söylüyorlar. Doğrusu bu sözler, Gayretullah’a dokunacak
kadar ulu bir iddiadır.” İsrâ-40/285
MELEKLERİ VAHY İLE VEYA CEBRAİL AS
İLE ALLAH DİLEDİĞİ KİMSELERE GÖNDERİR
“Allah-ü Teâlâ, melekleri, kendi
tarafından bir vahy (veya) Cebrail ile kullarından dilediği kimselere
(peygamberlere veya ilhâma mazhar kişilere) ‘Benden başka tanrı yoktur, Bana
karşı gelmekten sakının!’ diye uyarmak üzere indirir.” Nahl-2/266
MELEKLERİN İŞİ ALLAH’I TENZİH ETMEK
VE ZİKRETMEKTİR
Melekler şöyle derler: “Şurası
muhakkak ki, Allah’ı tenzih eden ve O’nu zikredenler biziz!” Sâffât-166/451
MELEKLERİN KANATLARI VARDIR
Hamd, melekleri ikişer, üçer, dörder
kanatlı yaratan Allah’a mahsustur. O, yarattıklarından istediğine fazla özellikler
verir. Fâtır-1/433
MELEKLERİN TÜMÜNÜN BELİRLENMİŞ BİR
MAKAMI VARDIR
Melekler, şöyle derler: “Bizim her
birimizin mutlaka belirlenmiş bir makamı ve yeri vardır.” Sâffât-164/451
MELEKLERİN YAPTIKLARI ŞEFAATLER, ALLAH’IN
İZNİ OLMADIKÇA HİÇBİR FAYDA SAĞLAMAZ
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Göklerde
nice melekler vardır ki şefâatleri, ancak Allah’ın dilediği ve râzı olduğu
kimselere izin vermesinden sonra fayda sağlar. Yoksa hiçbir işe yaramaz!”
Necm-26/525
MELEKUTU O’NUN ELİNDEDİR HER ŞEYİN,
VE O’NA DÖNDÜRÜLECEKSİNİZ
Allah-ü Teâlâ, her türlü noksan
sıfatlardan münezzehdir ki, her şeyin melekûtu (her şeyin hâkimiyeti, tasarrufu,
ipinin kimsenin göremeyeceği tarafındaki ucu) O’nun elindedir. Ve siz, ancak
O’na döndürüleceksiniz. Yâ Sîn-83/444
MELİK ALLAH’DIR VE MÜLKÜNDE İSTEDİĞİ
GİBİ TASARRUF EDER
Göklerde ve yerde ne varsa hepsi, Melik
(mülkünde istediği gibi tasarruf eden) Allah için tesbih ederler. Cuma-1/552
MENFAATLERİ ZEDELENEN İNSANLARIN
BAZILARI, ALLAH’I BİLE İTHAM ETMEYE KALKIŞIRLAR
İnsanlar arasında öyleleri vardır
ki, menfaatleri tıkırında giderken “Allah” derler; imtihan etmek üzere Allah,
onlara sıcak, kavurucu bir rüzgâr gönderse ve bu rüzgârla bitkilerinin sararıp
solduğunu görseler, ondan sonra hemen nankörlük etmeye koyulurlar (da kem küm
ederek Rablerini itham ederler). Rûm-51/409
MENİNİZİ RAHM-I MADERE AKITTINIZ, İNSAN
OLARAK ONU SİZ Mİ YARATTINIZ YOKSA BİZ Mİ?
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Ey
enaniyeti kabarık inkârcılar!) Rahm-ı Maderlere akıtmakta olduğunuz meniyi bir
düşünün! Onu bir insan olarak yaratan siz misiniz, yoksa Biz miyiz?” (Evet güç
ve kuvvet sahibi nice firavunların çocuklarının olmaması, Allah tarafından
verilen müthiş bir mesajdır.) Vâkıa-58,59/535
MERHAMET EDER İSTERSE, İSTERSE DE
AZAP EDER, BU RABBİMİZİN BİLECEĞİ BİR İŞTİR
Allah-ü Teâlâ bu Âyet-i
Kerimesi’nde: “Rabbiniz sizi pek iyi bilir, dilerse size merhamet eder, dilerse
de sizi cezâlandırır. (Habibim Ya Muhammed!) Hem Seni onlar üzerine vekil göndermedik!”
İsrâ-54/286
MERHAMETE NAİL OLMA SIRRI
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Allah’a ve
Resûlüne itaat edin ki, merhamete nâil olasınız!” Âl-i İmrân-132/65
MERHAMET-İ İLAHİ’Yİ NASIL CELP
EDEBİLİRİM?
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “İşte bu
Kur’an da indirdiğimiz mübârek bir kitabdır. Artık ona tabi olun, günâhlardan
sakının; tâ ki, merhamete nâil olasınız!” (Evet, Kur’an-ı Kerîm’i kendisine
hayat düsturu edinen, Merhamet-i İlâhî’yi celbeder!) En’âm-155/148
MERYEM ANA ÇOK DÜRÜST VE İFFETLİ İDİ
O’nun (Hz. İsa’nın) annesi (Hz. Meryem)
de çok dürüst ve son derece iffetli bir Hanımdı. Her ikisi de diğer insanlar
gibi yemek yerlerdi. Mâide-75/119
MERYEM ANAMIZA CEBRAİL AS DÜZGÜN BİR
İNSAN SURETİNDE GÖRÜNÜVERMİŞTİ
Meryem Vâlidemiz, Beyt-i Makdis’e
gelenlerin kendini görmemeleri için onlarla arasına bir perde çekmişti. Derken
Rûh, (Cebrail as) kendisine düzgün bir insan sûretinde görünüvermişti. Bunun
üzerine Meryem Ana’mız, irkildi ve şöyle dedi: “Doğrusu Ben, Senden Rahman’a
(Allah’a) sığınırım; Eğer Allah’dan sakınan bir kimse isen çekil git yanımdan!”
Rûh (Cebrail) as: “Ben, Rabbinden Sana gelen bir elçiyim, Sana tertemiz bir
erkek çocuğu hediye edeyim diye geldim” dedi. Meryem Vâlidemiz: “Bana eli değen
bir tek erkek bile olmadığı halde, nasıl olur da oğlum olabilir? Ve ben
iffetsiz bir kadın da değilim!” dedi. Rûh (Cebrail) as: “Allah’ın hükmü
öylecedir! Çünki Rabbin: ‘Bu iş Bana pek kolaydır, hem Biz, O’nu insanlara
kudretimizin bir alâmeti ve tarafımızdan bir rahmet kılacağız! Ve bu, ezelde
hükme bağlanmış, takdir edilmiş bir iştir’ buyurdu” dedi. Meryem-17,21/305
MERYEM ANAMIZ ÇOCUĞUNA ,HZ. İSA’YA
HAMİLE KALDI VE UZAKÇA BİR YERE ÇEKİLDİ
Sonra Meryem Anamız Rûh’un
(Cebrail’in) üflemesiyle çocuğuna hâmile kaldı ve bu hâliyle uzakça bir yere
çekildi. (Eğer Vâlidemiz, hâmile kalmasaydı, evini barkını bırakıp uzak bir
yere çekilmezdi.) Meryem-22/305
MERYEM ANAMIZ ÇOCUĞUNU KUCAKLAYIP
GETİRMİŞTİ Kİ
Nihâyet Meryem Anamız, O’nu
(çocuğunu) kavmine getirdi. Onlar ise: “Kız Meryem! Sen ne çirkin bir iş
yapmışsın öyle! Ey Harun’un kız kardeşi! Baban kötü bir insan değildi. Annen de
iffetsiz bir kadın değildi” dediler. (“Harun’un kız kardeşi” demekle, Meryem
Vâlidemizin Harun peygamber soyundan geldiğini ifâde ediyorlar.) Meryem-27,28/306
MERYEM ANAMIZ ÇOCUĞUNU NORMAL BİR
DOĞUMLA DÜNYAYA GETİRDİ
“Meryem Anamız ra, çocuğunu gözden
ırak bir hurma ağacı dibinde normal bir doğumla dünyaya getirdi. Derken Rûh
(Cebrail) veya yeni doğan çocuk (İsa Mesih), O’na şöyle seslendi: “Üzülme
sakın! Rabbin senin alt yanında, ondan yararlanacağın bir su arkı meydana
getirdi. Haydi, hurma dalını kendine doğru silkele, üzerine taze hurmalar
dökülsün! Artık ye, iç! Gözün aydın olsun! Eğer herhangi bir insana rastlarsan:
‘Ben Rahman’a susma orucu adadım ve o sebepten bugün hiçbir insanla konuşmayacağım’
de!” Meryem-24,25/205 ; 26/306
MERYEM ANAMIZ, BANA DEĞİL, ÇOCUĞA
SORUN DERCESİNE BEBEĞİ İŞARET ETTİ
“Meryem Anamız, kavminin bu dehşetli
ithamları karşısında ‘Bana değil, Bebeğe sorun’ dercesine Çocuğu işâret etti.
Kavmi: ‘Nasıl olur da beşikteki bu Çocukla konuşuruz?’ dediler.” Meryem-29/306
MERYEM ANAMIZA MELEKLER ŞU BİLGİLERİ
DE VERDİLER
Melekler, Meryem Anamıza doğacak
olan çocuk İsa Mesih hakkında şu bilgiyi verdiler: Allah, O’na: 1-Kitabı, yani
yazmayı öğretecek, 2-Hikmeti öğretecek, 3-Tevrat’ı öğretecek, 4-İncil’i öğretecek,
5-O’nu İsrailoğullarına bir peygamber olarak gönderecektir. Âl-i İmrân-48,49/55
MERYEM ANAMIZA MELEKLER, NELER
DEDİLER?
Melekler Meryem Anamıza şöyle
dediler: “1-Meryem! Muhakkak ki Allah, Seni seçti, 2-Seni temiz kıldı. 3-Seni
âlemin tüm kadınlarına üstün kıldı. (Bu üstünlük, kendi zamanındaki kadınlara
nisbetendir. Yoksa insanlığa nisbetle Hz. Fatımat-üz Zehrâ, en tepeyi
tutmaktadır. Ulemânın görüşü böyledir; gerçek, Allah nezdindedir ve O bilir.)
4-Rabbine gönülden bağlan! 5-Rabbine secde et! 6-Rabbine rüku’ edenlerle
beraber Sen de rüku’ et!” Âl-i İmrân-42,43/54
MERYEM ANAMIZA YAHUDİLER, PEK BÜYÜK
BİR İFTİRADA BULUNDULAR
Hz. Meryem, bir mu’cize eseri
babasız dünyaya getirdiği Hz. İsa as’ı, ellerinde hiçbir delil ve şâhit
olmamasına rağmen “bir erkekten (rivâyete göre yusuf isminde birinden) alarak
gayr-ı meşru doğurdu” dediler. Nisâ-156/102/156
MERYEM ANAMIZI DOĞUM SANCISI, KURU
BİR HURMA AĞACINA DAYANMAYA ZORLADI
“Nihayet doğum sancısı Meryem
Anamızı kuru bir hurma ağacına dayanmaya zorladı. (Utancından:) ‘Keşke bu iş
başıma gelmeden öleydim, adı sanı unutulup gitmiş biri olaydım!’ dedi.” Meryem-23/305
MERYEM ANAMIZIN İSA AS İLE
MÜJDELENMESİ
Gün geldi Melekler, Hz. Meryem
Anamıza şöyle dediler: “Ya Meryem! Şüphesiz Allah, Seni, Tarafından bir kelime
(çocuk) ile müjdeliyor. O’nun ismi, Meryem oğlu İsa Mesih’dir. Dünyada da, Ahirette
de i’tibâr sahibi, şerefli ve Allah’a en yakın kılınan kullarındandır.” Âl-i
İmrân-45/54
MERYEM KOYDUM ADINI
Hanne dedi: “Ya Rabbi! Ben O’nun
adını Meryem koydum, O’nu da O’nun neslinden gelecekleri de kovulmuş şeytanın
şerrinden Sana sığındırırım!” Âl-i İmrân-36/53
MERYEM OĞLU İSA AS İSRAİLOĞULLARINA
GELEN BİR PEYGAMBERDİR
Allah-ü Teâlâ: “Hani Meryem oğlu İsa
şöyle demişti: ‘Ey İsrailoğulları! Muhakkak ki Ben size, Benden önce
gönderilmiş olan Tevrat’ı tasdik edici ve Benden sonra gelecek, ismi Ahmed olan
bir peygamberi müjdeleyici olarak gönderilmiş Allah’ın bir Resûlüyüm!’ demişti”
buyuruyor. Saff-6/551
MERYEM OĞLU İSA AS’A TABİ OLANLARIN
KALBLERİNE ŞEFKAT VE MERHAMET YERLEŞTİRİLDİ
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Sonra
bunların (Nûh ve İbrahin as’ın) ardından ard arda peygamberlerimizi gönderdik.
Onların ardından da Meryem oğlu İsa’yı gönderdik, Kendisine İncil’i verdik ve
O’na tabi olanların kalblerinde bir şefkat ve bir merhamet kıldık. Hadîd-27/540
MERYEM OĞLU İSA MESİH AS HAKKINDA
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Ey Ehl-i
Kitap! Dininizde haddi aşmayın, Allah’a karşı Hak’tan başkasını söylemeyin!
Meryem’in oğlu Mesih İsa, sadece Allah’ın bir peygamberi, Meryem’e ulaştırdığı
Kelimesi ve O’nun tarafından yaratılmış bir Ruh’dur.” Nisâ-171/104
MERYEM OĞLU İSA MI HAYIRLI, YOKSA
BİZİM TANRILARIMIZ MI? DİYE GÜLÜŞTÜLER
Mekkeli müşrikler, Efendimiz sav’in
“Allah’dan başka tapılanlarda hayır yoktur!” demesi karşısında: “Meryem oğlu
İsa’ya da tapıyorlar, O’nda da mı hayır yoktur? (Gırgırına) Sahi bizim
ilâhlarımız (putlar) mı daha hayırlı, yoksa O mu?” dediler de gülüşmeye
başladılar. Allah-ü Teâlâ da: “Bu misali Sana ancak tartışmak için getirdiler. Hayır!
Onlar bir düşman topluluğudur. Hayır! O (İsa) bir tanrı değil, nimetimize
mazhar ettiğimiz ve İsrailoğulları için (babasız yaratmakla) örnek yaptığımız
ibretâmiz has bir kulumuzdur. Halbuki isteseydik melekleri sizin yerinize
geçmek üzere halifeler yapardık.” diyerek karşılık verdi. Zuhruf-57,60/492
MERYEM OĞLU İSA ZİKREDİLİNCE MEKKELİ
MÜŞRİKLER GÜLÜŞÜVERDİLER
Peygamber Efendimiz sav, müşriklere
hitaben: “Allah’dan başka tapılan hiçbir kimsede hayır yoktur!” deyince
müşrikler, “Meryem oğlu İsa’nın salih bir kimse olduğundan bahsediyordun hani!
O’nda da mı hayır yoktur? Çünki O’na da tapıyorlar” diyerek gülüşmeye
başladılar. (Bunun üzerine bu Ayet nazil oldu.) Zuhruf-57/492
MERYEM OĞLU İSA, ALLAH’DIR DİYENLER,
KAFİR OLMUŞLARDIR
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “‘Allah, Meryem
Oğlu İsa’dır!’ diyenler, kâfir olmuşlardır. Halbuki İsa, vaktiyle şöyle
demişti: ‘Ey İsrailoğulları! Benim de sizin de Rabbiniz olan tek Allah’a ibadet
ediniz.’” Mâide-72/119
MERYEM OĞLU İSA
Hz. İsa, Meryem Anamız’ın oğludur,
hâşâ Allah’ın oğlu değildir. Allah O’na açık mu’cizeler vermiştir. O’nu Ruh-ul
Kudüs (Cebrail as) ile desteklemiştir. Bakara-253/41/253
MERYEM OĞLU MESİH, ALLAH’DIR DİYENLER,
KAFİR OLMUŞLARDIR
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Şüphesiz
‘Allah, Meryem’in oğlu Mesih’dir’ diyenler, kâfir olmuşlardır. De ki: Eğer
Allah, Meryem’in oğlu Mesih’i, Annesini ve dünyada bulunan herkesi, imha etmek
istese, O’na karşı kimin elinden bir şey gelir, kim O’nu engelleyebilir? Hem
göklerin ve yerin ve ikisi arasında bulunanların mülkü (idâresi, tasarrufu)
Allah’ındır, O ne dilerse yaratır, Çünki Allah her şeye kâdirdir.” Mâide-17/109
MERYEM SURESİ
19. Sûredir. Mekke’de nâzil
olmuştur. 98 âyettir. Meryem-0/304
MERYEM VALİDEMİZ DOĞU TARAFINDA BİR
YERE ÇEKİLMİŞTİ
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Habibim
Ya Muhammed!) Kitapta (Kur’an’da) Meryem’i de yâd et! Hani ailesinden ayrılarak
(Beyt-i Mukaddes’in veya evinin) doğu tarafında bir yere çekilmişti.” Meryem-16/305
MERYEM VALİDEMİZİ DE ALLAH,
İNANANLARA BİR İFFET ABİDESİ OLARAK MİSAL GETİRDİ
Allah-ü Teâlâ, inananlara İmrân kızı
Meryem’i de bir (iffet ve namus âbidesi olarak) misal getirdi de şöyle dedi:
“Biz O’na (yarattığımız) rûhumuzdan (Cebrail vasıtasıyla) üfledik. O da
Rabbisinin kelimelerini (hükümlerini, Kendisi hakkındaki takdirlerini) ve
kitaplarını tasdik etti ve itaat edenlerden oldu. (Rabbi de O’nu cennet
hanımlarının en üstün birkaç Hanımından biri olmakla ödüllendirdi.)
Tahrîm-12/560
MERYEM, NASIL OLUR DA BİR ÇOCUĞUM OLUR?
DEDİ
Meleklerin bir çocukla müjdelemesi
karşısında Meryem Anamız, “Ya Rabbi! Bana bir erkek eli değmediği halde, nasıl
olur da bir çocuğum olur?” deyince, Rabbi de: “Böyledir! Allah dilediğini
yaratır. Zira O, bir şeyin var olmasına hükmedince ona sadece “Ol!” der, o da
hemen oluverir!” buyurdu. Âl-i İmrân-47/55
MERYEM
Kur`an-ı Kerim`de adı geçen tek
kadın Hz. Meryem Vâlidemiz`dir. Hz. İsa`nın Annesidir. İmran`ın kızıdır. Beyt-i
Makdis`e adanmıştır. En büyük iftiraya maruz kalan Anamızdır. Bakara-87/12
MERYEM’İ DE AN, Kİ O, İFFETİNİ KORUYAN
BİR PEYGAMBER ANASIDIR
Peygamberlerden çok zikredilen
Enbiyâ Sûresi’nde oğlu İsa as ile beraber anılan Hz. Meryem’in de anılmasını, O’nun
bir iffet âbidesi olduğu, babasız olarak O’na bir evlad verildiği, hem evlâdı
(Hz. İsa as), hem Kendisinin cümle âleme bir ibret kılındığı, bu Âyet-i Kerime’de
beyan ediliyor. Enbiyâ-91/329
MERYEM’İ RABBİ, GÜZELCE KABUL
BUYURDU
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Rabbi O’nu
(Meryem’i annesinden) güzelce kabul buyurdu ve güzel bir çiçek gibi yetiştirdi.
O’nu akrabası olan Zekeriyya’nın himâyesine verdi.” Âl-i İmrân-37/53
MERYEM’İN OĞLU VE ANNESİNİ YÜKSEKÇE
GÜZEL BİR YERLEŞKEYE YERLEŞTİRDİK
Allah-ü Teâlâ, buyuruyor: “Meryemin
oğlu (Hz. İsa) ile annesini, pınarları akan, gayet güzel yüksekçe bir
yerleşkeye yerleştirdik.” Mü’minûn-50/344
MERYEM’İN YANINDA HEP YİYECEKLER
BULURDU
Zekeriyya as, Meryem’in yanına,
Ma’bed’e ne zaman girse yanında hep yiyecekler bulurdu. Zekeriyya: “Meryem! Bu
yiyecekleri nereden buluyorsun?” deyince de O, “Bunlar, Allah tarafından
gönderiliyor” derdi. Muhakkak ki Allah rızkı dilediğine sayısız olarak verir.
Âl-i İmrân-37/53
MESAJI ALMAK İÇİN MA’NEVİ KULAK
SAHİBİ OLMAK GEREKİR
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Allah,
gökten yağmur indirip onunla ölmüş olan yeryüzüne hayat verir. Elbette bunda
gerçeğe kulak verecek ibretle dinleyecek kimseler için (mesaj yüklü) kat’i bir
delil vardır.” Nahl-65/273
MESCİD-İ AKSA’YA DOĞRU KILINAN
NAMAZLAR GEÇERLİDİR
“Allah imanınızı zayi edecek
değildir” Âyet-i Kerimesi, Ashab-ı Kiram’a şimdiye kadar Mescid-i Aksa’ya doğru
kıldığınız namazlar geçerlidir, kaza etmeniz gerekmez anlamına gelmektedir. Bakara-143/21
MESCİD-İ DIRAR, ZARAR VERMEK
AMACIYLA YAPILAN MESCİD
“Bir de şunlar (münâfıklar) var ki: 1-Mü’minlere
zarar vermek için; 2-Küfür ve küfrânı yaymak için; 3-Mü’minlerin arasına
ayrılık sokmak için; 4-Allah ve Resûlüne savaş açmış adamı (Ebu Amir’i) buyur
etmek için, tuttular bir mescit yaptılar. Üstüne üstlük bir de: “Bundan,
iyilikten başka bir maksat gütmedik” diye yemin edeceklerdir. Allah şâhittir ki
bunlar, kesinlikle yalancıdırlar.” (Ebu Amir denen kişi, Medineli olduğu halde
iman etmeyen biridir. Hicretten önce Hıristiyan Râhibi olmuştu. Efendimizi sav
kendisine rakip gördü ve düşman kesildi. İslâm aleyhine kampanya için
kabileleri dolaştı. Bizans İmparatorunu müslümanlar aleyhine harekete geçirmeye
çalıştı. Tebük seferine sebep de Bizansın savaş hazırlığı olmuştu. Münâfıklar, Ebu
Amir ile mutâbık kalarak onun bir üs olarak kullanması amacıyla mescid-i dırârı
yaptılar. İlk namazı Efendimizin sav kıldırmasını isteseler de O sav, Tebük
hazırlığı meşguliyeti ile bunu kabul etmemişti. Tebük dönüşü bu fitne merkezini
yıktırdı, yerini de çöplük yaptılar.) Tövbe-107/203
MESCİD-İ DIRAR’DA HİÇ BİR ZAMAN
NAMAZ KILMA!
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Habibim
Ya Muhammed!) O mescid-i dırar’da hiç bir zaman namaz kılma! Tâ ilk günden
temeli takvâ üzere kurulan Mescid’de namaza durman daha uygundur! Orada maddi
ve ma’nevi kirlerden arınmayı seven kimseler vardır. Allah da temizlenenleri
sever!” Tövbe-108/203
MESCİD-İ HARAM YANINDA SAVAŞA İZİN YOK
Mescid-i Haram yanında müslümanlarla
karşı taraf savaşmadıkça, müslümanların savaşmasına izin yok! Sadece
savaşırlarsa savaşa izin var! O da teslim oluncaya kadar sürer. Veya tam
savaşacakken vazgeçerlerse Müslümanların da hemen bu savaştan vazgeçmesi
gerekir. Zira İslâmda esas olan, adı gibi barıştır, savaş değildir! Bakara-191/29
MESCİD-İ HARAM, HİÇBİR KİMSEYE
TAPULANMAZ, HİÇBİR DEVLET ‘BURASI BENİMDİR’ DİYEMEZ!
Bu Âyet-i Kerime’de Mescid-i
Haram’ın yerli, misâfir, (fakir, zegin) bütün müslümanların eşit derecede
kıbleleri olduğu; özel ve tüzel hiçbir şahsiyyetin müslümanları oradan men
edemeyeceği açıkça beyân edilmiştir. Yani orası Allah’ın evi olup kimseye
tapulanamaz! Hacc-25/334
MESCİD-İ HARAM, ŞEHİRLİ VE TAŞRALI, ZENGİN
FAKİR HERKESİN EŞİT DERECEDE KIBLESİDİR
Mescid-i Haram, ister yerlisi
(Mekkeli) ister taşralı misâfir olsun, herkes için eşit derecede kıble ve
ma’beddir. O’na yönelen her insanı, kimse O’ndan engelleyemez. (Mescid-i
Haram=Ka’be-i Muazzama, Allah’ın evi olup kimseye emâneten de olsa verilmez, bir
fâninin üzerine tapulanmaz! Ora’ya kim hizmet ederse çok büyük bir ecir aldığı
gibi Ora’dan mü’minleri kim men ederse o oranda mücrim olur. Ora’da tasarruf,
hiçbir fâniye ait değildir!) Hacc-25/334
MESCİD-İ HARAM’DAN İNSANLARI
ENGELLEYEN KEFERELERE CAN YAKICI AZAP VARDIR
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Muhakkak
ki, inkâr edenler ve (insanları) Allah yolundan ve bir de herkesin ortak
kıblesi olan Mescid-i Haram’dan men edenler var ya, bunlara pek elemli bir azap
tattırılacaktır.” Hacc-25/334
MESCİD-İ HARAM’IN KIBLE YAPILMA
SEBEBİ NELER OLABİLİR?
Allah-ü Teâlâ’nın kıbleyi, Mescid-i
Aksâ’dan Mescid-i Haram’a çevirmesinin hikmetleri şunlar olabilir: 1-Peygamberin
izinden gidenlerle O’ndan ayrılıp gerisin geri dönecekleri meydana çıkarmak için;
2-Dindeki önderliğin İsrailoğulları’ndan alınıp Ümmet-i Muhammed’e sav
verilmesi için. Bakara-143/21
MESCİDLER, SECDE UZUVLARI,
ALLAH’INDIR; ALLAH’DAN BAŞKASINA İBADET ETMEYİN!
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Şüphesiz
ki mescidler (secde uzuvları olan ayaklar, eller, dizler ve yüz), Allah’a
aittir (yani bu uzuvların yaptığı secde ibâdeti, sadece Allah’a yapılır).
Öyleyse sakın Allah’dan başka hiçbir tanrıya duâ ve ibâdet etmeyin!” Secde
uzuvları üzerinden verilen mesaj şudur: Her şey Allah’ın olduğuna göre diğer
uzuvlar da Allah için çalışacak, Allah için işleyecek. (Mescitler kelimesini,
âyetin zahir mânâsına uygun olarak başta Mescid-i Haram olmak üzere tüm
mescidlerin Allah’a ait olduğu ve burada Allah’ın rızasına uygun olmayan hiçbir
faaliyetin yapılamayacağı şeklinde anlamak ve tefsir, elbette doğrudur.) Cin-18/572
MESCİDLERİ KİMLER MA’MUR EDERLER?
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Allah’ın
mescidlerini, ancak Allah’ı ve Ahireti tasdik eden, namazı hakkıyla edâ eden, zekatı
veren ve Allah’dan başkasından korkmayan mü’minler, ma’mur ederler. (Bu ma’mur
etme işi, hem fiziki binasını yapmak, hem de içinde ibâdet etmek sûretiyle
olur.) İşte onlar, cennete ve bütün muradlarına kavuşmayı umabilirler.” Tövbe-18/188
MESCİTLERDEN ENGELLEYENLER VAR YA!
Allah`ın kullarını “Allah`ı
zikretmesinler!” diye mescitlerden engelleyenler var ya,işte onlardan daha
zalimi yoktur! Çünki onlar, insanı en asli vazifesinden alıkoymak
istemektedirler. Onlar için dünyada zillet, Ahirette de müthiş bir azap vardır.
Bakara-114/17
MESCİTLERİ MA’MUR ETMEK MÜŞRİKLERE
Mİ KALDI?
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Müşrikler,
kendilerinin kâfirliğine bizzat kendileri şâhit iken, Allah’ın mescidlerini
(bâhusus Kâ’be’yi, hem fiziki binası itibarıyla tamir ve hem içinde ibadet
ederek) ma’mur etmeleri (liyâkatsızlıkları nedeniyle) olacak şey değildir!
Çünki onların bütün yaptıkları, boşa gitmiştir ve onlar, ateşte dâimî
kalıcılardır.” Tövbe-17/188
MESEL-İ A’LA, EN YÜCE SIFAT, GÖKLERDE
DE YER’DE DE ALLAH’A AİTTİR
Göklerde ve Yer’de en yüce sıfat
(Mesel-i A’lâ), Allah’a aittir. Gerçekten O, Azîz’dir, Hakîm’dir. (Mesel-i
A’lâ’yı şöyle anladım: Numûne-i imtisalde en Yüce örnek olma, Allah’a aittir. Her
şeyde olduğu gibi İsim ve Sıfatlarında da Allah-ü Teâlâ bir başkası ile
mukayese edilmez. Örnek: Şefkat’te en Yücelik ve Mutlakiyet (sınırsızlık)
Allah’ındır. Başkalarının şefkatiyle mukayese edilmez! Yani “Mesel-i A’lâ” O’na
aittir. Başkalarındaki isim ve sıfatlar, O’nu tanıma adına meridyen daireleri
gibi varlığı ve yokluğu müsâvi isim ve sıfatlardır.) Rûm-27/406
MESİH ALLAH’IN OĞLUDUR DEDİLER
HIRİSTİYANLAR
Allah-ü Teâlâ buyuruyor:
“Hıristiyanlar da: ‘Mesih, Allah’ın oğludur’ dediler. Bu, onların ağızlarında
geveledikleri sözlerden ibarettir. Onlar, sözlerini daha önce geçmiş kâfirlerin
sözlerine benzetiyorlar. Hay Allah kahredesiler! Nasıl da Hak’dan batıla döndürülüyorlar?
Tövbe-30/190
MESİH VE MELEKLER, ALLAH’A KUL
OLMAKTAN ÇEKİNMEZLER, ÇEKİNENLERİN İŞİ BİTİK!
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Ey Ehl-i
Kitap! Sizin batıl inancınıza rağmen Mesih İsa, Allah’a kul olmaktan aslâ
çekinmez, Allah’a yakın melekler de çekinmezler! Kim Allah’a kul olmaktan
çekinir ve kibirlenirse (bilsin ki) Allah, onların hepsini huzurunda
toplayacaktır. (İşi bitiktir artık onların!)” Nisâ-172/104
MEŞ’AR-İ HARAM YANINDA ALLAH’I
ZİKREDİN!
Allah-ü Teâlâ: “O (Allah), size
doğru yolu gösterdiği gibi, siz de O’nu (Meş’ar-i Haram yanında) zikredin!” buyuruyor.
Bakara-198/30
MEŞ’AR-İ HARAM
Müzdelife Mevkii’nde bir tepedir. Orada
Allah’ı zikretmek vâciptir. Buna Müzdelife Vakfesi diyoruz. Bakara-198/30
MEŞRU’ ŞEYLERİ EMREDER O PEYGAMBER
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “O
Peygamber (Hz. Muhammed) ki, kendilerine meşru’ şeyleri emreder, kötülükleri
ise yasaklar.” A’râf-157/169
METAFİZİK GERİLİM İÇERİSİNDE
OLMAMIZI, GEVŞEYEREK KOKUŞMAMAMIZI TAVSİYE EDEN AYET
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “İman
edenlerin, Allah’ın zikrine ve Hakk’tan inene (Kur’an’a) karşı kalblerinde bir
korku, bir yumuşama ve saygı ile dirilme vakti gelmedi mi? Sakın onlar, daha
önce kendilerine kitap verilen ümmetler gibi olmasınlar! Zira onlar, kitabı
tanımalarının üzerinden uzun zaman geçmesi sebebiyle kalbleri katılaştı, (metafizik
gerilimi kaybettiler, ülfet hastalığı içinde kokuştular da sonunda) onlardan
çoğu, büsbütün yoldan çıktılar.” Bu Âyetten, metafizik gerilimin daima taze tutulmasına
ve ülfet hastalığına karşı tedbir alınmasına dair öğüt verildiğini anlıyorum.
Hadîd-16/538
METAFİZİK GERİLİMİ KAYBEDEN, ÜLFET
HASTALIĞINA YAKALANAN NASIL KURTULACAK?
Metafizik gerilimini kaybeden ve
ülfet hastalığına müptela olanlara Allah-ü Teâlâ şöyle örnek veriyor: “İyi
bilin ki Allah, yeryüzünü (kışın) ölümünden sonra (nasıl) diriltiyor (ise, sizin
gevşeyen ve ölü gibi fonksiyonsuz kalan kalblerinizi de öylece diriltir. Yeter
ki O’na dehâlet edin!) Aklını çalıştıran kimseler için (bu canlanmayı
gerçekleştirecek) âyetlerimizi iyice açıkladık. (Yani şifa, Kur’an
Âyetlerindedir, araştırın! Bahusus sadaka vermek, karz-ı hasende bulunmak
‘ödünç vermek’ önde gelen şifâlı âyetlerdendir.)” Hadîd-17/538
METEOR DENİLEN GÖK CİSİMLERİ YERE
DÜŞER Mİ?
Evet! Allah-ü Teâlâ: “Dilersek
onları yerin dibine batırırız, yahut üzerlerine gökten parçalar (meteorlar)
düşürürüz” diyor. Sebe’-9/428
MEVLAM KİM OLMALIDIR?
Peygamber Efendimiz sav, Kur’an
diliyle buyuruyor: “Şüphesiz ki Benim Mevlâm, o kitabı (Kur’an’ı) indiren
Allah’dır ve O, bütün sâlih kimselere velîlik eder.” A’râf-196/175
MEVLAMIZ ALLAH’DIR KORKUYA MAHAL
YOK! O NE GÜZEL MEVLADIR
Alah-ü Teâlâ buyuruyor: “Fakat
imandan yüz çevirirlerse (bir düşman olarak karşınıza dikilirlerse), biliniz ki
Allah, sizin Mevlânızdır. (Korkuya mahal yok!) O, ne güzel Mevlâ, ne güzel
yardımcıdır!” Enfâl-40/180
MEVLAMIZ ALLAH’DIR, O NE GÜZEL MEVLA
VE NE GÜZEL YARDIMCIDIR
“O Allah, sizin (bizim) Mevlâ’nızdır
(Sâhibinizdir, Efendinizdir). O ne güzel Mevlâ’dır ve ne güzel yardımcıdır!”
Hacc-78/340
MEVLANIZ, VELİNİZ, HAMİNİZ ALLAH’DIR
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Hayır!
Sizin Mevlânız, hâmîniz Allah’dır. O yardım edenlerin en hayırlısıdır. Kâfirlerin
velâyetine girilmez! Âl-i İmrân-150/68
MEVSİMLERİN MEYDANA GELİŞİNİ
BİLDİREN AYET
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Gece ve
gündüzün sürelerinin ihtilâfında (yani sürelerinin sâbit olmamasında, her gün,
gece ve gündüzün sürelerinin farklı farklı olmasıyla) değişerek peşpeşe gelmesinde,
mutteki (Allah’dan sakınıp işi ciddiye alan, tefekkür eden) bir topluluk için
nice deliller vardır. (Gündüzün kışın kısa, yazın uzun olması, yeryüzündeki
ısınma farkını beraberinde getirir ki, bu da mevsimlerin ortaya çıkmasına sebep
olur.) Yûnus-6/207
MEYDAN OKU İMAN ETMEYENLERE! ÇÜNKİ
BAŞKA TÜRLÜ ANLAMIYORLAR
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Habibim
Ya Muhammed!) İman etmeyenlere de ki: Siz elinizden geleni yapın, ama biz de
çalışacağız, gerekeni yapacağız! Siz bizim için felâket gözleyin bakalım, biz de
eski ümmetlerin başına gelen felâketlerin size de gelmesini gözleyip duracağız.”
Hûd-121,122/234
MEYLEDERSEN BATILA, ALLAH DA SENİ
HAKKA MEYLETMEKTEN UZAKLAŞTIRIR, ONA GÖRE!
Musa as’ın kavmi, Hakk’tan sapmaya
meyledince, Allah da onların kalblerini Hakk’a meyletmekten uzaklaştırdı. Çünki
Allah, (inadına bâtıl) diyen fâsıklar topluluğunu hidâyete erdirmez! Saff-5/550
MEYVE TÜRLERİNDE İKİ EŞ YARATTI
“Allah O’dur ki, her meyve türünde
iki eş yarattı. (Yani, çiçeklerin erkek ve dişi olarak çift unsurlara sâhip
oldukları ve bir döllenme=tozlaşma gerçekleştiğine burada işaret var.)” Ra’d-3/248
MEYVE,TOMURCUĞUNDAN ALLAH’IN BİLGİSİ
VE İZNİ İLE ÇIKABİLİR
Hiçbir meyve tomurcuğundan Allah’ın
bilgisi ve izni dışında çıkamaz. Her bir meyve sayısını Allah takdir eder.
Fussılet-47/481
MEYVELERİ VE GÖLGELERİ DEVAMLI OLAN
CENNETE NASIL GİDEBİLİRİM?
Şöyle!: İman edeceksin, haramlardan
korunacaksın, takvâ elbisesini de giydin mi, âkıbetin cennettir biiznillah!
Ra’d-35/253
MEYVELERİN BİRBİRİNE
BENZEMELERİ-BENZEMEMELERİ
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Gökten
indirdiğimiz su ile nice meyveler çıkarırız ki, bunların bir kısmı birbirine
benzer, bir kısmı da benzemez! Muhakkak ki bunda iman edecek bir topluluk için
deliller vardır!” En’âm-99/139
MEYVELERİN EMSALİ GÖRÜLMEMİŞLERİ FİRDEVS
VE ME’VA CENNETLERİNDEDİR
Bu Âyet-i Kerîme’de Firdevs ve Me’vâ
cennetlerinde emsali görülmemiş meyvelerden bahsediliyor. Rahman-68/533
MEYVELERİN HAM VE OLGUNLAŞMIŞ
HALLERİNE BAKIN DA İBRET ALIN!
Allah-ü Teâlâ buyuruyor:
“(Ağaçların) Meyve verdikleri zaman, (ham) meyvelerine; bir de (o meyvelerin)
olgunlaşmasına bir bakın! Şüphesiz ki bunda, iman edecek bir kavim için elbette
deliller vardır!” En’âm-99/139
MEYVELERİN HER ÇEŞİDİNDEN YEMEK, CENNET
EHLİNE SERBESTTİR. SEÇ, BEĞEN, AL VE YE!
Cennette her çeşit meyve, cennet
ehline hazır kılınmıştır. Sınırsız bir şekilde beğendiklerinden alıp yemeleri
serbesttir. İstediğinden istediğin kadar seç, beğen, al ve ye! Vâkıa-20/534
MEZARLARDAN DİRİLİP ÇIKMAK YAĞMUR
SULARI İLE TOPRAK ALTINDAKİLERİN ÇIKMASI GİBİDİR
Allah-ü Teâlâ, gökten bir ölçü ile
yağmur sularını indirir ve onunla ölü toprağı diriltir (ölü toprak içindeki
habbeleri, çimlendirerek yeryüzüne çıkartır). İşte insanlar da mezarlarından
mahşer meydanına böyle çıkartılacaklardır. Zuhruf-11/489
MEZARLARINDAN BÜTÜN SIRLARI İLE
BERABER ÇIKARTILIRLAR İNSANLAR O KIYAMET GÜNÜNDE
O kıyamet gününde herkes, bütün
sırları ile beraber mezarlarından çıkartılıp mahşer meydanında toplaştırılır.
Hiç bir şey, Allah’a gizli kalmaz! Mü’min-16/467
MISIR HÜKÜMDARI, O KADINLARI TOPLAYIP
BİR BİR SORGUYA ÇEKTİ
“Mısır hükümdarı o kadınları
toplayıp: “Ne idi sizin Yûsuf’la dâvânız? Siz Yûsuf’u elde etmeye
çalıştığınızda durum ne idi, Yûsuf nasıl davrandı?” diye sordu. Onlar da:
“Hâşâ! Allah için söylemek gerekirse, O’nun yaptığı hiçbir kötülük bilmiş,
görmüş değiliz!” dediler. İşte o sırada vezirin hanımı (Zeliha): “Şimdi gerçek
meydana çıktı. O’ndan kâm almak isteyen bendim. O ise tam sâdık ve dürüst
insanlardandır” diye suçunu itirâf etti ve devamla: “Bunu böylece söylüyorum
ki, eşim vezir de (Yûsuf’a sâhip olmaya yeltenmemle beraber) kendisinden gizli
olarak ona fiilen hıyânet etmediğimi ve Allah’ın hâinlerin hilesini iflâh
etmeyeceğini bilsin! Doğrusu ben, nefsimi temize çıkarmam. Çünki Rabbimin
merhamet edip korudukları hâriç, nefis dâima fenalığı ister, kötülüğe sevk
eder. Doğrusu Rabbim Ğafûr’dur, Rahîm’dir.” (Not: Hıyanet etmediğini, nefsin
daima fenalığı istediğini söyleyenin Hz. Yusuf olduğu kanaatinde olan
müfessirler var. Üstad Bediuzzaman Hz. de söyleyen Hz. Yusuf der.)
Yûsuf-51,52/240 ; 53/241
MISIR SULTANLIĞINI ALLAH, ALDI YUSUF
AS’A VERDİ
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Böylece
Biz, Yusuf’a Mısır’da iktidar verdik. Dilediği yerde konaklayabilir, orayı
dilediği şekilde yönetirdi. Biz lütfumuzu dilediğimiz kimselere eriştirir ve
güzel hareket edenlerin ücretlerini aslâ zayi etmeyiz. Ahiretteki ücret, iman
edip haramlardan sakınanlar için elbette daha hayırlıdır.” Yûsuf-56,57/241
MISIR’A YERLEŞİN HAYDİ!
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: Denizden
mu’cize eseri karşı sâhile geçen İsrailoğullarına dedik: “Haydin yerleşin o
ülkeye! (Mısır’a!)” İsrâ-104/291
MISIR’DAKİ EHRAMLAR ACABA FİRAVUN’UN
HAMAN’A YAPTIRDIĞI YÜKSEK KULELER Mİ İDİ?
Firavun Haman’a talimat verdi: “Ey
Haman! Bana yüksek bir kule yap ki göklere yol bulabileyim, bununla da belki
Musa’nın iddia ettiği tanrısına muttali’ olurum!” emri, acaba Mısır’daki
Ehramların yapılış sebebi midir? Belki öyledir, ama işin doğrusunu Allah bilir!
Mü’min-36/470
MISIR’DAN ÇIKIŞ, DENİZİN YARILMASI
VE KURTULUŞ
Allah-ü Teâlâ, Musa as’a şöyle vahyetti:
“Kullarımla geceleyin Mısır’dan yola çık! Denize vardığında boğulmaktan ve
Firavunun hışmına uğrayıp telef olmaktan korkma da asânı denize vur ki, geçmek
için kuru bir yol açılsın!” Tâhâ-77/316
MIZRAĞIN UCU DÜRTMEDEN UYANMAZLAR
DENİR YA, AYNEN ÖYLE!
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Kâfir
olarak ölüp cehenneme gideceklerine dair haklarında Rabbinin hükmü kesinleşmiş
olanlar, her türlü mu’cize önlerine gelse de gayet acı azabı görmedikçe
(isyandaki ısrarları sebebiyle) iman etmezler.” (Görünce de zaten, iş işten
çoktan geçmiş olur.) Yûnus-96,97/218
Mİ’RAC’DA EFENDİMİZE GÖSTERİLEN
TEMAŞA İNSANLAR İÇİN BİR İMTİHAN İDİ
Allah-ü Teâlâ, Mi’rac’da Efendimize
sav pek çok şey gösterdi: Cennet, cehennem, içindekiler ve lâ’netlenen zakkum
ağacı. Bunları duyan insanın ürpermemesi, cennet haberleri karşısında da
imrenmemesi, oraya hırz-ı cân etmemesi düşünülemez! Artık bu dünyada bunları
duyan, kendi irâdesi ile ya azabı inkâr ile rahatlayacağını zannederek
kaybedecek; ya da inanıp kazanmak için gayret gösterecek! Bu da bir imtihan
olmayı gerektirmektedir ve müthiş bir şekilde de imtihan oluyoruz. İsrâ-60/287
Mİ’RACA ÇIKTI PEYGAMBERİMİZ, GÖĞE
DOĞRULDU VE O EN YÜKSEK UFUKTA İDİ
Peygamber Efendimiz sav, (Cebrail as
ile beraber) göğe doğruldu (mi’raca çıktı). O, (Peygamberimiz veya Cebrail as
veya her ikisi, bu mi’racında) en yüksek ufukta idi (ler). Necm-7/525
Mİ’RACDA ALLAH KULUNA,
PEYGAMBERİMİZE VAHYETMEK İSTEDİĞİ HER ŞEYİ VAHYETTİ
Peygamber Efendimiz sav, Mi’racda
Rabbine yayın iki ucu arası kadar yaklaştı da yaklaştı. O da (Allah da) Kuluna
(Hz. Muhammed’e) vahyetmek istediği her şeyi vahyetti. Necm-10/525
Mİ’RACDA PEYGAMBER EFENDİMİZ, RABBİNE
YAYIN İKİ UCU KADAR YAKLAŞTI DA YAKLAŞTI
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Sonra (O, çok
perdeler geçerek Rabbine) yaklaştı da yaklaştı. O kadar ki, Kab-ı Kavseyn (iki
yay veya yayın iki ucu arası) kadar veya daha da yakın oldu!” Bu Âyetler, tefsiri
en müşkil Âyetlerdendir. Gerçek mahiyetini Allah bilir. İki yay veya yayın iki
ucu, mecâzi bir ifade ile bir ucu Alem-i Vücûb’u, diğer ucu da Alem-i mümkinatı
ifade eden mânâlara gelebilir. Peygamber Efendimiz sav, Mi’rac hadisesinde
mahiyetini ancak Allah’ın bildiği öyle bir noktaya geldi ki, (belki de mekandan
münezzeh) o noktanın bir yönü, tamamen Allah-ü Teâlâ’nın haremine, Vücûb
dairesine, diğer yönü ise mümkinat dediğimiz kâinatın tamamına bakıyordu. Allah-ü
A’lem bissavâb! Necm-8,9/525
Mİ’RACDA PEYGAMBERİMİZ ALLAH-Ü TEALA’YI
DÜNYA GÖZÜ İLE GÖRDÜ MÜ?
Bu Âyet-i Kerime’de: “And olsun ki, (Kulu
Muhammed), Rabbisinin delillerinden en büyüğünü gördü” denilmektedir. Şayet
Allah-ü Teâlâ’nın Zâtı’nı görmek O’nun delillerinden ise bu elbette en büyük
delil olur ve Efendimizin sav Ahiret hayatı şartları dahilinde mekandan
münezzeh, dünya ölçüleri ile izah edilemeyeceği bir tarzda Allah-ü Teâlâ’yı
gördüğüne delâlet eder. Hz. Ebû Zerr’in görüşü de bu istikamettedir. Hz. Aişe
Vâlidemize bu konu sorulduğunda O, Efendimizin sav, Allah-ü Teâlâ’yı
görmediğini beyan etmiştir. Necm-18/525
Mİ’RACDA PEYGAMBERİMİZİN GÖRDÜKLERİ
HAKKINDA İLERİ GERİ KONUŞMAK DA NE Kİ!
Peygamber Efendimizin sav Mi’racda
gördükleri, ölçü birimi olmadığından dünyada tarif edilemez! Bu, silme kör bir
insana renkleri tarif etmek gibi bir şeydir. Bundan dolayı Allah-ü Teâlâ Mi’rac
hakikatları üzerine ileri geri konuşanlara şöyle ikazda bulunuyor: “Şimdi siz
kalkmış O’nun gördükleri hakkında şüpheye düşüp kendisiyle münâkaşa mı
ediyorsunuz?” Necm-12/525
Mİ’RACDA PEYGAMBERİMİZİN GÖZLERİNİN
GÖRDÜĞÜNÜ KALBİ YALANLAMADI
Allah-ü Teâlâ buyuruyor:
“(Gözleriyle) gördüğünü kalb(i),yalanlamadı.” Bu da gizemli bir Âyettir. Mahiyetini
Allah bilir, biz bilemeyiz, hem köre renkler tarif edilemediği gibi tarif de
edilemez! Necm-11/525
Mİ’RACDA, O EN ULVİ MAKAMDA
PEYGAMBERİMİZİN GÖZÜ, NE KAYDI, NE DE HADDİNİ AŞTI
Allah-ü teâlâ buyuruyor: “
(Mi’racda, o en ulvî makamda Muhammed’in) göz(ü) ne kaydı, ne de haddini aştı.”
Yani peygamber Efendimiz sav, Kendini Rabbine kilitleyerek o kadar yönelmişti
ki, gök melekûtunda bulunan sayısız güzellikler, O’nu meşgul etmedi. Âyetteki
“haddini aşmadı” ifadesi, Efendimizin sav, Allah’ın huzurunda iken ne kadar göz
kamaştırıcı ve şa’şaalı olsa da O’ndan başkasına iltifatta bulunmaması şeklinde
tefsir edilebilir. (Not: Kendini Allah-ü Teâlâ’ya kilitlemek demek O’nu görmek
mânâsına gelmez. Hz. Aişe Vâlidemiz, Efendimizin sav Mi’racda Allah-ü Teâlâ’yı
görmediğini beyan etmiştir. Veya Allah’ı görmüş de Kendini O’na kilitlemiş de
olabilir. Gökkuşağı misali her yerde olan bir yerde gözükebilir. Yani
gökkuşağı, yağmurlu ve güneşli bir havada önümüzdeki her yerde vardır ama bize
belli bir mesafede gözükmektedir. Bu misalde olduğu gibi her yerde olan Allah bazı
isimleriyle bir yerde tecelli ederek gözükebilir.) Necm-17/525
MİLLETLERİN ÇÖKÜŞÜNE SEBEP ORTAK
PAYDALARDAN BİRİ DE İSRAFTIR
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Hûd da,
kavmine şöyle nasihatte bulundu: Siz her yüksek yere bir alâmet bina dikip,
gelip geçenleri şaşırtmak için saçma sapan şeylerle mi meşgul oluyorsunuz? O
sağlam yapıları dünyada ebedi kalmak gayesiyle mi inşa ediyorsunuz? Bu ne
isrâf? Başkalarının hukukuna karşı hep böyle zorbalık mı yapacaksınız?
Allah’dan sakının da Bana itaat edin! Size bunca nimetler veren, size davarlar,
oğullar, bahçeler ve pınarlar ile yardım eden O Rabbinize karşı gelmekten
sakının! Dehşetli müthiş bir günün azâbının tepenize ineceğinden endişe ediyorum.”
Kavmi ise Hz. Hûd as’a: “Ya Hûd! Sen bize ha nasihat etmişsin, ha etmemişsin;
bizim için birdir, farketmez! Biz bu tuttuğumuz yoldan vazgeçmeyiz, çünki bu
yol, atalarımızın yoludur.” dediler. Şuarâ-128,136/371
MİLLETLERİN HER BİRİNE BİR PEYGAMBER
GÖNDERİLMİŞTİR
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Biz, her
millete bir peygamber gönderdik. O da: ‘Allah’a ibâdet edin, tâğûttan (Allah’ın
yerine tutacağınız her şeyden) uzak durun!’ dedi.” Nahl-36/270
MİNNET ALTINDA İKEN MÜSLÜMAN
OLMASINI ÖNE ÇIKARIP MİNNET ALTINA ALMAYA KALKAR
Allah-ü Teâlâ Efendimize buyuruyor
ki: “Habibim Ya Muhammed! Müslüman olmalarını Senin başına kakarak Seni minnet
altında bırakmak mı istiyorlar? De ki: Müslümanlığınızı Bana minnet etmeyin!
Eğer imanınızda sâdıklar iseniz, asıl Allah, size iman yolunu gösterdiği için
size minnet eder!” Hucürat-17/516
MİRAS AKRABALAR ARASINDA PAY EDİLİR
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Allah’ın
hükmüne göre, akrabalık yönünden yakınlıkları olanlar, birbirlerine vâris
olmaya daha lâyıktırlar.” (Artık Muhacir ile Ensar arasındaki birbirine mirascı
olma hususu, bu âyetle son bulmuştur.) Enfâl-75/185
MİRAS HAKTIR VE HELALDİR
Anne baba veya yakın akraba ölürse
bıraktıkları taşınır veya taşınmaz terikelerin erkek ve kadınlar arasında
usulüne uygun olarak paylaşılması farzdır. Nisâ-7/77
MİRAS PAYLAŞILIRKEN ORADA AKRABA, YETİM
VE FAKİRDEN BİRİ BULUNURSA
Miras paylaşılırken orada varis
olmayan akraba, yetim veya fakir bulunursa onlara da bir şeyler vermeli, tatlı sözlerle
gönülleri alınmalıdır. Nisâ-8/77
MİRAS PAYLAŞIMINI BELİRLEYEN AYETLER
Nisâ Sûresi’nin 11. 12. ve 176. âyetleri,
mirasın taksimini belirler. Geniş ayrıntı, “Ferâiz” başlığı altında fıkıh ve
hukuk kitaplarında mevcuttur. Bu üç âyet, miras hukukunu belirler. Bu esasları,
şu şekilde maddeler halinde sıralayabiliriz: 1-Ölenin terikesinden (mirasından)
çocukları için erkeğe iki, kıza bir nasip vardır. 2-Mirascı çocuklar, kız olup
ikiden fazla iseler, terikenin üçte ikisini aralarında eşit olarak paylaşırlar.
3-Eğer mirasçı tek kız çocuk ise, terikenin yarısını alır. 4-Ölenin çocuğu
varsa, ana babası da sağ ise, o takdirde babaya altıda bir, anneye de altıda
bir hisse vardır. 5-Ölenin çocuğu yoksa, anne ve babası da sağ ise anneye üçte
bir, kalan üçte iki de babaya aittir. 6-Ölenin çocuğu yok, ama kardeşleri varsa
yaptığı vasiyetin ifâsından ve borcunun ödenmesinden sonra annesinin hissesi, altıda
birdir. 7-Ölen hanımsa, çocuğu da yoksa mirasın yarısı kocanındır. Bu, yaptığı
vasiyetin ve üzerindeki borcun ifâsından sonradır. 8-Ölen hanımsa, çocuğu da
varsa mirasın dörtte biri kocanındır. Bu, yaptığı vasiyetin ve üzerindeki
borcun ifâsından sonradır. 9-Ölen koca ise çocuğu da yoksa mirasın dörtte biri
hanımındır. Bu, yaptığı vasiyetin ve üzerindeki borcun ifâsından sonradır.
10-Ölen koca ise ve çocuğu da varsa mirasın sekizde biri hanımındır. Bu, yaptığı
vasiyetin ve üzerindeki borcun ifâsından sonradır. 10-Ölen kelâle ise, (yani
ölen kadın olsun erkek olsun geriye çocuk, anne baba bırakmayıp sadece)
‘annebir’ bir erkek ve bir kız kardeş bırakmışsa, bu iki kardeşin her biri
altıda bir hisse alır. Bu, yapılan vasiyetin ve üzerindeki borcun ifâsından
sonradır. 11-Kelâlenin mirascısı (annebir) kardeşleri ikiden fazla ise onlar,
mirasın üçte bir hissesine ortak olurlar. Bu, yaptığı vasiyetin ve üzerindeki
borcun ifâsından sonradır. 12-Kelâlenin mirasçısı (bababir) tek kız kardeş ise,
terikenin yarısını o kız kardeş alır. 13-Kelâle (bababir) kız kardeş olup,
arkasına mirasçı olarak tek erkek kardeş bırakmışsa, terikenin tamamını o erkek
kardeş alır. 14-Kelâle (bababir) erkek kardeş olup, arkasına mirasçı olarak iki
kız kardeş bırakmışsa o takdirde kızlar, terikenin üçte ikisini alırlar. 15-Kelâlenin
(bababir) kardeşleri erkek ve kız kardeşler ise, terike iki erkek, bir kız
kardeş alacak şekilde taksim edilir. Allah, şaşırmamanız için bütün bunları
size açık açık bildiriyor. Bütün bunlar, vârisler zarara uğratılmadan
yapılacaktır. Bu, Allah tarafından size bir buyruktur. Babalarınız ve
evlâtlarınızdan hangisinin size daha faydalı olacağını siz bilemezsiniz. Bunlar
Allah’ın koyduğu farzlardır. Allah, muhakkak ki Alîm ve Hakîm’dir. Nisâ-11/77 ;
12/78 ;176/105
MİRAS YAKIN AKRABAYADIR
Bu Ayet nâzil olmadan önce
mü’minlerin terekeleri, diğer mü’minler ve muhacirler arasında pay ediliyordu. Bu
Ayetten sonra miras, yakın akrabaya tahsis edilmiş ve nasıl taksimat yapılacağı
da Nisa Sûresi’nde açıklanmıştır. Ahzâb-6/417
MİRASCI ALLAH’DIR, MAL MÜLK KAVGASI
YAPMAYIN!
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Muhakkak
ki, yeryüzü ve üzerinde yaşayan kimselere Biz vâris oluruz. Onlar, ölüp bize döneceklerdir,
yeryüzünde kimse kalmayacaktır!” Meryem-40/307
MİRASDA MUVALÂT MESELESİ
Allah-ü Teâlâ: “Yemin akdinin sizi
bağladığı kimselere de paylarını verin! Şüphesiz Allah, her şeye şâhittir.”
buyuruyor. Bu âyetteki “yemin akdi” muvâlât dediğimiz akiddir, şöyle ki: Bir
kişi müslüman olur da arkasına bırakacağı bir mirasçısı olmazsa, bir din
kardeşi ile “sen benim âkilem (çoluk çocuğum gibi malımdan yiyici) ol, ama
tazminat ödemem gerekirse (çocuğumun sorumluluğu gibi sorumlu olarak) ödememe
yardımcı ol, ben öldükten sonra da terikeme mirasçım ol!” şeklinde bir akit
yapabilir; buna ‘Muvâlât’ denir. Muvâlât akdine, sadece Hanefi Mezhebi câiz
demiştir. Nisâ-33/82
MİRASDAN ÖLEN KİŞİNİN VASİYETİ
VARSA, DOSTLARINA DA VERİLİR
Ölen bir kişinin terekesinden
(mirasından), sağlığında vasiyet etmişse, vasiyet ettiği o dostlarına da
terekesinden (terekenin üçte birini geçmemek kaydıyla) verilir. Ahzâb-6/417
MİRASTA HELAL HARAM ÖLÇÜSÜNÜ
GÖZETMEDEN KOPARABİLDİĞİNİZİ ALIP YİYORSUNUZ!
Ey Rabbini -Hâşâ- ihânetle itham
eden kendini bilmez nankörün teki! Mirası pay ederken kadınları ve çocukları
yok sayar, haram helal demeden, baskı ile diğer vârislerden fazlasını koparıp
alan sen değil misin? Mal mülk muhabbeti, bütün benliğini sarmış olduğu halde, söyler
misin senin Rabbin kim? Nefs-i emmâren mi yoksa Rabb-ül Alemin mi? Görünen o
ki, hevâ ve hevesini rab edinmişsin!Hayır! Bu yaptığın kesinlikle yanlış!
Aklını başına topla, tövbe et, Rabbine dehâlet et! Yoksa ötede çok cazır cuzur
edersin! Fecr-19,21/593
MİRASTA NESH EDİLEN AYETLER
Miras hakkında 26. sayfadaki 180. ve
181. Âyetler ile 27. sayfadaki 182. Âyet, Nisâ sûresindeki âyetler ile nesh
edilmiştir (hükmü kaldırılmıştır). Bakara-180,182/26,27
MİSAFİRLERİN ŞEREFLİLERİ GELMİŞLERDİ
HZ. İBRAHİM’E
Hz. İbrahim as’a Lût Kavmi’ni helâk
etmek üzere yola çıkan melekler misafir oldular. Hz. İbrahim’in yanına
vardıklarında “Selâm!” dediler. O da onlara “Size de selâm!” diyerek
selâmlarını aldıysa da içinden ‘bunlar tanımadığım kimseler, hayırdır
inşaAllah!’ dedi. Çok geçmeden kızartılmış semiz bir buzağı eti getirdi ve
misafirlerine ikram ederek “buyurmaz mısınız?” dedi. Onlar melek oldukları için
yemeyince onların bu tavırlarından dolayı Hz. İbrahim’in içine bir korku düştü.
Melekler bu vaziyeti anlayınca “korkma!” dediler ve kendilerini tanıtarak Hz. İbrahim’e,
büyüdüğünde âlim olacak bir oğul çocuğunun doğacağını müjdelemek üzere
geldiklerini açıkladılar. Bunun üzerine hanımı Hz. Sâre, hayret içinde çığlık
atarak geldi ve elini yüzüne vurarak: “Vay başıma gelene! Ben kısır bir
kocakarı iken, nasıl olur da çocuk doğururum?” dedi. Melekler: “Bu böyledir!
Rabbin buyurdu, O buyurunca her şey olur! O, her işi hikmetli olan ve her şeyi
bilendir!” dediler. Zâriyât-24,30/520
MİSALİN HER BİR ÇEŞİDİNDEN İNSANLAR
İÇİN KUR’AN’DA BİR MESEL VAR
Allah-ü Teâlâ, insanlar için
Kur’an’da her türlü meseli (örneği) vermiştir. Fakat onlardan kâfir olanlara,
bir mu’cize getirilse bile “siz ancak bâtıl şeyler peşindesiniz!” diyerek
bildik cibilliyetlerini ortaya koyarlar. Rûm-58/409
MİSK KOKUSU İLE HİTAM BULAN CENNET
ŞARABINDAN İÇ, KEYFİNE BAK VESSELAM!
Ey insan! İçtikten sonra sonu misk
kokan cennet şarabından tadmaya nâil olmak istiyorsan iyi dinle!: Dünyada
Ebrârdan olacaksın, zorsa zor, olacaksın işte! Allah da seni Naîm cennetine
koyacak; koyar, çünki söz vermiş! Orada sana ağzı mühürlü şişelerden hâlis
cennet şarabından ikram edilecek ki, o şarabı içtikten sonra sonu misk kokusu
ile hitam bulur! Tamam mı? Eyvallah! Mutaffifîn-25,26/587
MİSYONERLİK YAPADURSUNLAR BAKALIM!
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Ehl-i
Kitab’dan bir kısmı, sizi (Müslümanları) inancınızdan saptırmak isterler.
Halbuki onlar, sadece kendilerini saptırırlar da bunun farkına bile varmazlar. Âl-i
İmrân-69/57
MİZAN-I İLAHİ, İNSANLARA ÖLÇÜLÜ
OLMALARINA BİR ÖRNEK VE BİR MESAJDIR
Allah-ü Teâlâ: “Ölçüde haddi aşmayınız,
adâleti gözetiniz!” buyuruyor. O, umum kâinatta bir mizan, bir ölçü koymuştur.
Başkaları buna “Tabiat Kanunları” dese de biz “Sünnetullah” diyoruz. Allah
dilerse bütün kâinatı mizansız da yönetir. Ama O’nun her işi bir ölçü
dahilindedir. Zira O, karmakarışık iş yapmaz. Bununla insan ve şuurlu her
varlığa şu mesajı vermektedir: “Ey kullarım! Ölçülü, dengeli, adâletli olun!” Rahman-8/530
MU’CİZE GETİRMEK PEYGAMBERİN ELİNDE
OLAN BİR ŞEY DEĞİLDİR
Hiçbir peygamber, kendi arzusu ile
bir mu’cize getiremez. Mu’cizeleri Allah’ın izin verdiği miktarca getirebilir. Mü’min-78/475
MU’CİZE GÖRÜRLER AMA YİNE DE YÜZ
ÇEVİRİRLER, EEE! MÜŞRİK BU EFENDİM, YAPAR MI? YAPAR!
Müşrikler her ne zaman bir mu’cize
görseler, sırtlarını döner yüz çevirirler ve şöyle derler: “Bu, süregelen bir
sihirdir!” Müşriğin iç dünyası, açığa vuruyor: İnanmaya niyeti yok, ön
yargılıdır ve düşünmez! Bir defa müşrik bu, hep böyle yapar! Düşünüverse
inanacak, lâkin nefis ve şeytanını aşamıyor! Kamer-2/527
MU’CİZE GÖSTER AMA KEYFİMİZCE OLSUN;
YOO, GÖK YERE DEĞİL, YER GÖĞE UYAR!
“Müşrikler, keyflerine göre mu’cize
istediler. Bu istekleri reddolundu, çünki daha önceki (kâfirler), Semûd (Kavmi)
de aynı şekilde istemişler, fakat gelen mu’cizeyi ,dişi deveyi bu sefer
yalanlamışlardı. Bunların da yapacakları öncekilerden farklı olmayacaktı ki,
bunu da elbette Allah biliyordu.” İsrâ-59/287
MU’CİZE İNANMAYANLARA SON FIRSATTIR,
DAHA ARTIK İNANMAZLARSA HÜSRANA UĞRARLAR
Mu’cizeleri Allah-ü Teâlâ, peygamberlerine
“Hak Elçi” olduklarını isbat etmeleri için vermiştir. Buna rağmen inançsızlar, inadına
inanmamaya devam ederlerse onları hüsrâna uğratmaktan başka yapılacak bir şey
kalmamıştır. Zira mu’cizeler, seyirlik bir oyun değildir, belki kâfirlere İlâhî
merhametten son bir fırsattır. Mü’min-78/475
MU’CİZE İSTİYORLAR KEYİFLERİNE GÖRE
HAD BİLMEZLER
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Bir de
kalkmış: ‘O Peygambere Rabbi tarafından bambaşka bir mu’cize indirilse ya!’
diyorlar. Sen de ki: Gayb Âlemi, ancak Allah’ındır. (Eğer iman etmezseniz)
artık cezanızı bekleyin; doğrusu ben de sizinle beraber (azabınızın nasıl
olacağını) bekleyenlerdenim!” Yûnus-20/209
MU’CİZE Mİ İSTİYORLAR? ALLAH
İSTEDİKLERİ MU’CİZEYİ GÖNDERMEYE KADİRDİR
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Müşrikler,
O’na (Peygambere) ‘Rabbinden bizim istediğimiz (bizi icbar eden) bir mu’cize
indirilmeli değil miydi?’dediler. De ki: ‘Şüphesiz Allah, istedikleri gibi
(icbar edici) bir mu’cize indirmeye kâdirdir. Fakat onların çoğu, bunu (imtihan
sırrı bozulmasın diye indirmediğini) bilmezler.” En’âm-37/131
MU’CİZE-İ KUR’ANİYE
Hz. Meryem Vâlidemiz, dünyaya
geldiğinde akrabaları O’nu kimin himâye edeceği hususunda tartıştılar, hattâ
kur’a çekmişlerdi. Bu ayrıntılar, hiçbir kitapta yazmadığı gibi Câhiliye
Arapları tarafından da bilinmiyordu. Kur’anın, altı asır kadar önce cereyan
eden bu hâdiseden aslına tam uygun bahsetmesi, O’nun Vahy ile bildirildiğinin
açık kanıtıdır. Yoksa Hz. Muhammed’in sav, okur yazarlığı olmadığı ve Mekke
Arapları’nın da bu hâdiseyi bilmediği bir ortamda tam doğru bir şekilde haber
vermesi, Kur’an’ın beşer üstü İlâhî bir kelâm olduğunu isbat eder. Bu da apaçık
bir mu’cizedir. Âl-i İmrân-44/54
MU’CİZELER ALLAH KATINDADIR
Allah-ü Teâlâ buyuruyor:
“Kendilerine başka bir mu’cize geldiği takdirde iman edeceklerine dair var
güçleriyle Allah’a yemin ettiler. De ki: Mu’cizeler ancak Allah’ın katındadır.”
Yani peygamberler kendiliklerinden mu’cize gösteremezler. Zaten onların
istedikleri gibi bir mu’cize gelse dahi onların iman etmeyeceklerini Allah’dan
başka kim bilebilir ki! En’âm-109/140
MU’CİZELER, HİÇ KİMSENİN KEYFİNE
GÖRE VERİLMEZ
Efendimize sav: “Rabbinden bizim
isteklerimize uygun mu’cizeler indirilmeli değil miydi?” dediler. Efendimiz de
sav: “Mu’cizeler ancak Allah katındadır (tasarrufu O’na aittir), Ben ise sadece
gerçeği bildiren uyarıcı bir elçiyim!” dedi. Ankebût-50/401
MU’CİZELERİN GÖNDERİLME SEBEBİNDEN
BİRİ DE KORKUTMAK İÇİNDİR
Allah buyuruyor: “Biz, böyle
mu’cizeleri, ancak korkutmak için göndeririz.” (Bir musibet, bin nasihatten
yeğdir.) İsrâ-59/287
MU’CİZEYİ BOŞA ÇIKARMAYA ÇALIŞMAK
BEYHUDE BİR ÇABADIR
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Hiç bir
peygamber kendiliğinden bir mu’cize getiremez! Ancak Allah’ın verdiği izin
kadarını getirir. Allah’ın emri geldiği (mu’cizeye izin verildiği) zaman Hak
ile hükmedilir. O vakit de hiç kimse bunun (mu’cizenin) önüne geçemez ve
onların bütün çabaları boşa çıkar da hüsrana uğrayanlardan olurlar.” Mü’min-78/475
MU’CİZEYİ HİÇBİR PEYGAMBER ALLAH’IN
İZNİ OLMADIKÇA GÖSTEREMEZ
Peygamberler, Kur’an lisanı ile
şöyle derler: “Allah’ın izni olmadıkça mu’cize göstermemiz mümkün değildir!”
İbrahim-11/256
MU’CİZEYİ PEYGAMBERLER KENDİ İRADELERİ
İLE GÖSTEREBİLİRLER Mİ?
“Hayır! Allah izin vermedikten
sonra, hiçbir peygamber, hiçbir mu’cize gösteremez!” Ra’d-38/253
MUHACİRLER, ENSAR VE ONLARA GÜZELCE
TABİ OLANLARDAN ALLAH RAZI OLMUŞTUR
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Sâbikûn’un
(İslâm’a olan hizmetleriyle öne geçenlerin) birincileri olan Muhâcirler, Ensâr
ve onlara güzelce tabi olanlar yok mu? Allah, onlardan râzı, onlar da Allah’dan
râzı oldular. Allah onlara içlerinden ırmaklar akan cennetler hazırladı. Onlar,
oralara devamlı kalmak üzere gireceklerdir. İşte büyük feyiz, büyük kurtuluş
budur.” Tövbe-100/202
MUHACİRLERLE ENSAR ARASINDA BİRBİRLERİNE
MİRASCI OLMA MESELESİ
Bu Âyet, Muhâcirlerle Ensârı
kardeşliklerinden dolayı birbirlerine mirascı yapıyordu. Ancak sonra gelen aynı
Sûrenin 75. Âyeti, bu âyetin hükmünü kaldırarak mirasın, ancak akrabalar arasında
olacağını beyan etmiştir. Enfâl-72/185
MUHACİRLERLE ENSAR, ALLAH TARAFINDAN
ÖVÜLÜYOR
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “İman edip
Allah yolunda hicret eden ve mallarıyla, canlarıyla Allah yolunda cihad edenler
(Muhâcirler) ile onları barındırıp yardım edenler (Ensâr) var ya, işte onlar, birbirlerinin
velileri (vârisleri) dirler. İman edip de (henüz) hicret etmeyenler ise, hicret
edinceye kadar onların velâyetinden (mirâsından) faydalanamazlar! Din hususunda
sizden yardım talep ederlerse; size düşen, aranızda sözleşme bulunan bir
topluluk aleyhine olmamak şartı ile onlara yardım etmektir.” (Not: Bu âyetteki
‘vâris olmaları’ hükmü, yine bu Sûrenin 75. Âyeti ile kaldırılıp değiştirilmiştir.)
Enfâl-72,74/185
MUHAKEME ÖZÜRLÜLERİNİN TEKİ
KENDİLERİDİRLER DE ÖZÜRLÜ OLDUKLARI İÇİN BİLMİYORLAR
Kâfirler kendi aralarında, Efendimizin
“yeniden dirilme” tebliğini alay konusu ederek, böyle bir şeyin aslâ olamayacağını,
mantığın kabul edemeyeceğini, hâşâ Efendimizin delinin teki olduğunu
konuşurlar. Bre beyinsizler! Kışın ölen yeryüzünün baharda dirildiğini görerek
azıcık da olsa akıl yürütemiyor musunuz? Eh! Muhakeme özürlülerinin teki
iseniz, diyeceğimiz bir şey yok! Azap sizi bekliyor o kadar! Sebe’-7,8/427
MUHAMMED HABİBİM! ONLAR SANA NE TUZAKLAR
HAZIRLADILAR BİR BİLSEN!
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Ey Habibim
Muhammed! Bir zaman inkâr edenler, Seni tutup bağlayarak zindana atmak veya
Seni öldürmek veya Seni yurdundan çıkarmak için Sana tuzak kuruyorlardı. Onlar
tuzak kuradursunlar, Allah da onlara tuzak kuruyordu. Allah, tuzak kuranların
en hayırlısıdır. (Yani kurdukları tuzakları başlarına geçiriyordu. Nitekim
Bedir’de başlarına tam geçti.) Enfâl-30/179
MUHAMMED ÖLÜR VEYA ÖLDÜRÜLÜRSE
Allah-ü Teâlâ: “Şimdi O (Muhammed),
ölür veya öldürülürse; siz dinden gerisin geriye mi döneceksiniz?” buyuruyor. Âl-i
İmrân-144/67
MUHAMMED PEYGAMBERSE BİZİM
İSTEDİĞİMİZ BİR MU’CİZE GETİRSİN, Mİ DİYORLAR?
Müşrikler işi yokuşa sürerek, aslında
inanmamak için “Muhammed bizim istediğimiz bir mu’cize getirmeli değil miydi?”
dediler. Halbuki onlara daha önceki kitaplarda delil olarak adı geçen en büyük
bir mucize Kur’an, gelmedi mi? (Daha ne mu’cize arıyorlar ki!) Tâhâ-133/320
MUHAMMED SADECE BİR ELÇİDİR
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Muhammed,
sadece bir elçidir, nitekim O’ndan önce de nice peygamberler gelip geçmiştir.” Âl-i
İmrân-144/67
MUHAMMED SAV EFENDİMİZ ALLAH’IN
ELÇİSİDİR
“Muhammed, Allah’ın elçisidir...”
ile başlayan Fetih Sûresi’nin bu uzun son âyeti, gayet net bir şekilde Hz.
Muhammed’in sav Efendimizin Allah’ın Elçisi olduğunu beyan eder. Fetih-29/514
MUHAMMED SAV MECNUN DEĞİLDİR
Allah-ü Teâlâ buyuruyor:
“Arkadaşınız Muhammed, mecnûn değildir!” (Deliler, akıllıyı aralarında deli
zannederlermiş, aynen öyle!) Tekvîr-22/586
MUHAMMED SAV, İNSANLARDAN HİÇ BİR
ERKEĞİN BABASI DEĞİLDİR
Allah-ü Teâlâ, Peygamber Efendimiz
Hz. Muhammed’in sav hiç bir erkeğin babası olmadığını beyan ediyor (ki o
erkeğin boşadığı bir kadını nikahlayamamış olsun!) Ahzâb-40/422
MUHAMMED SAV’DE DELİLİKTEN HİÇBİR
ESER YOKTUR
Allah-ü Teâlâ buyuruyor:
“Düşünmediler mi ki arkadaşlarında (Muhammed’de) hiçbir delilik yoktur. O,
ancak (Allah’ın azabı ile) apaçık bir korkutucudur.” A’râf-184/173
MUHAMMED SAV’E YARDIMCI OLACAĞINA
DAİR TÜM PEYGAMBERLER, ALLAH’A SÖZ VERMİŞTİ
Allah, tüm peygamberlerinden
vaktiyle şöyle bir söz almıştı: “Size kitap ve hikmetten her ne verdiklerimden sonra,
Sizin yanınızda bulunan kitabı tasdik edici bir peygamber (Hz. Muhammed)
geldiğinde, mutlaka O’na yardımcı olacaksınız! Bunu kabul ettiniz mi, bu ağır
ahdimi üzerinize aldınız mı?” dediğinde Onlar, “kabul ettik!” diye kesin söz
verdiler. Bunun üzerine Allah-ü Teâlâ: “Siz de şâhit olun, Ben de sizlerle
beraber şâhitlerdenim!” buyurdu. Âl-i İmrân-81/59
MUHAMMED SURESİ
47. Sûredir. Medine Dönemi’nde nâzil
olmuştur. 38 âyettir. Muhammed-0/506
MUHKEM AYETLER
Kur’an-ı Kerim’in anası (esası) olan
âyetler, Muhkem Âyet’lerdir. Mânâları kolayca anlaşılır. Hükümler, bu âyetlere
göre verilir. Âl-i İmrân-7/49
MUHKEM KİTAP KUR’AN-I KERİM
“Elif Lâm Râ; Bu (Kur’an), Hakîm, Habîr
(Allah) tarafından âyetleri sağlamlaştırılmış, sonra da açıklanmış bir
Kitap’tır.” Hûd-1/220
MUHSİNLERİ ALLAH SEVER
Allah-ü Teâlâ, elbette muhsinleri (o
hep iyi davrananları) sevdiğini açıkça beyân ediyor. Allah’ın sevdiğini cennet
de sever! Muhsinlerden ol vesselâm! Âl-i İmrân-148/67
MUHSİNLERİN MÜKAFATLARI ARTTIRILIR
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “İyilik
yapanların=muhsinlerin mükâfatlarını daha da artıracağız!” Bakara-58/8
MUHTAÇ OLAN, ALAN İNSANDIR, ALLAH
ĞANİDİR VE HEP VERENDİR
Ey insanlar! Hepiniz, toptan Allah’a
muhtaç kimselersiniz! Allah ise Ğani’dir, verendir; Hamid’dir, hamd-ü senâ
yalnızca O’na yapılır. Hakikat bu iken bazı insanların, ihtiyaçlarını sanki
kendileri yaratıyormuş gibi Allah’a karşı müstağni davranmaları ve şükürsüz
olmaları akıl alacak şey değildir. Fâtır-15/435
MUHTAÇ OLANA YARDIM ETME İMKANIN
YOKSA, ONLARA GÖNÜL ALICI SÖZLER SÖYLE!
Allah-ü Teâlâ, Efendimizin şahsında
aslında herkese şöyle buyuruyor: “Eliyin darlığı sebebiyle muhtaç olanlara
herhangi bir şey veremiyorsan hiç olmazsa onlara (elime geçerse veririm,
mânâsında) gönül alıcı sözler söyle!” (Evet, toplumumuzun fukara kesimine
yardımda mecalsiz kalsak bile, morallerinin çökmemesi, metânetlerinin devamı
için ümit verici sözler söylemeliyiz!) İsrâ-28/284
MUKADDERAT ALLAH’IN KUDRET ELİNDEDİR
Âyette geçen şu ilâhi kelimeler,
mukadderâtın Allah’ın (kudret) elinde olduğunu pek açık bir şekilde beyân eder:
“Hiç bir canlı yoktur ki, mukadderâtı O’nun (kudret) elinde olmasın!” Hûd-56/227
MUKARRABUN KİMLERDİR?
Mukarrabûn, Allah’a yakın olan
(meleklerin ve has kulların) adıdır ki onlar, Mü’minlerin listesi olan
‘illiyyûn’ adlı kitaba (deftere) şâhitlik edeceklerdir. Mutaffifîn-21/587
MURDAR İLE TEMİZ BİR OLMAZ, VELEV
Kİ, MURDARLARIN ÇOKLUĞU HOŞUNUZA GİTSE DE!
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Habibim
Ya Muhammed!) De ki: Pis olan murdar (haram) şey ile temiz olan (helâl) şey,
bir olmaz! Pis olan şeylerin çokluğu, hoşunuza gitse de bu, böyledir. Öyle ise
ey akıl sahipleri! Siz, haram yemekten sakınarak temize, helâle yönelin! Tâ ki,
kurtuluşa eresiniz!” Mâide-100/123
MURDARI TEMİZDEN AYIRIP İSTİF EDEREK
CEHENNEME DOLDURSUN DİYE
İslâm’ı yok etmek için varını yoğunu
harcayanları Yüce Allah, istifleyerek topunu birden cehenneme dolduracaktır. Tâ
ki, murdar kâfirleri, temiz mü’minlerden ayırsın! İşte her şeylerini
kaybedenler, bunlardır. Enfâl-37/180
MUSA (AS)
İsrailoğulları’nın en büyük
peygamberidir. Beş büyük peygamberden biridir. Kendisine Tevrat verilmistir. Kendisinden
sonra peş peşe peygamberler gönderilmiştir. Bakara-87/12
MUSA AS FİRAVUN VE İLERİ GELENLERİNE
NELER DEDİ VE NELERİ ORTAYA KOYDU?
Hz. Musa, Firavun’a peygamber olarak
gelince şunları dedi ve mu’cizelerini ortaya koydu: 1-Ben sana ve kavmine
âlemlerin Rabbi tarafından gönderilmiş bir peygamberim. 2-Benim vazifem,
Allah’a karşı Hak’tan başka bir şey söylemememdir. 3-Size Allah’ın bana verdiği
mu’cizeleri, belgeleri getirdim. 4-Artık İsrailoğullarını benimle beraber
gönder. 5-“işte mu’cizelerim” diyerekten asasını yere bıraktı. Asası, oldu bir
ejderha! Elini koynundan sıyırıp çıkarttı; bakan kimseler için ışık saçan
parlak mı parlak bir el! 6-Büyücülerin ortaya attıklarını yere bıraktığı ve
ejderha halini alan asa, yutuyor da yutuyor! A’râf-104/162;105,117/163
MUSA AS FİRAVUN’A CEVAP VERDİ, BEN
ONU YANLIŞLIKLA ÖLDÜRDÜM
Musa as’ın Firavun ile olan
muhâveresinde Firavun: “Seni bebekken yanımıza aldık büyüttük, fakat sen
büyüyünce bizden birisini öldürerek yapacağını yaptın ve sonra da
kaçtın!”deyince, Musa as: “Benim onu öldürme gibi bir kasdım yoktu, ona
vururken onun öleceğini zannetmiyordum, ama o (sıradan bir vurma neticesinde
hemen) ölüverdi” dedi, devamla: “Sizden korktuğum için de kaçmıştım. Sonra Rabbim
Bana hikmet verdi ve beni peygamberlerden kıldı. O başıma kaktığın iyilik ise
(bebekken O’nu sudan alıp büyütmeleri), İsrailoğullarını köleleştirmenin bir
sonucu değil miydi?” dedi. Şuarâ-20,22/367
MUSA AS FİRAVUN’UN ÖDÜNÜ KOPARAN
MU’CİZELERİNİ ORTAYA KOYDU
Allah-ü Teâlâ kullarını
bilgilendiriyor: “Firavun’un Hz. Musa’yı küçümseyerek “haydi göster de görelim
o delilerini!” demesi üzerine Hz. Musa elindeki asâyı yere attı. O da ne? Asâ
oldu bir ejderhâ! Bir de elini koynundan çıkardı ki, bakanların gözlerini
kamaştıracak kadar parlak mı parlak! (Firavun ve avânesi, sert bir kayaya
çarpmanın şaşkınlığı içerisinde kaldılar.)” Şuarâ-32,33/367
MUSA AS İLE ALLAH-Ü TEALA İLK DEFA
KONUŞTU VE O’NA PEYGAMBERLİK VERDİ
Musa as, gördüğü ateşin yanına
gelmişti ki, mübârek yerdeki vâdinin sağ tarafında bulunan ağaç cihetinden
kendisine şöyle seslenildi: “Ey Musa! Şüphesiz ki Ben Rabb-ül Alemîn olan
Allah’ım! Haydi asânı yere bırak!” Musa as asâsının hareket eden bir yılana
dönüştüğünü görünce derhal, hem de bir kere olsun arkasına dönüp bakmadan
kaçtı. Allah-ü Teâlâ: “Beri gel Ey Musa ve korkma! Çünki sen güven içinde
olanlardansın! Elini koynuna sok; kusursuz, bembeyaz, parlayan ve nûr saçan bir
el olarak çıksın! (Yılana karşı bir tavır alma saikıyla) korkudan açılan
kollarını kendine çekip toparlan! İşte bu ikisi (Asây-ı Musa ile Yed-i Beyzâ)
Firavun ve ileri gelenlerine karşı Rabbinden Sana verilmiş iki mu’cizedir.
Çünki onlar bir fasıklar topluluğu oldular!” Musa as: “Ya Rabbi! Ben hatâen
onlardan bir adam öldürmüştüm; bu yüzden Beni öldürmelerinden korkuyorum!
Kardeşim Harun, ifade cihetiyle benden daha düzgündür, O’nu da benimle beraber
yardımcı olarak görevlendir. Çünki Ben, onların beni yalancı saymalarından
endişe ediyorum”dedi. Allah-ü Teâlâ da: “Seni, kardeşinle destekleyeceğiz ve
ikinize öyle bir kuvvet vereceğiz ki, âyetlerimiz sâyesinde onlar, size el
uzatamayacaklardır. Siz de size tabi olanlar da, mutlaka galip geleceksiniz!” buyurdu.
Kasas-30,35/388
MUSA AS İLE FİRAVUN KISSALARINDAN
BİR KISMI DA KASAS SURESİ’NDE BEYAN EDİLMİŞTİR
Allah-ü Teâlâ: “İman edecek bir
topluluk için, Musa ile Firavun’un arasında geçen olayların bir kısmını gerçeğe
tam uygun olarak Sana anlatacağız” buyurmaktadır. Kasas-3/384
MUSA AS İLE FİRAVUN VE KAVMİNE OLAN
TEBLİĞİNDEKİ İPLERİN KOPMA NOKTASI
Firavun’un kavmi, Musa as’ı taşla
öldürmeye kalkışınca Musa as: “Ben, benim de sizin de Rabbiniz olan Allah’a
sığınmışımdır, eğer Bana iman etmiyorsanız, bâri Beni rahat bırakın, Bana
ilişmeyin!” dedikten sonra Rabbine yönelerek şöyle dua etti: “Allahım! Doğrusu
bunlar, bir günâhkârlar topluluğudur. (Onları Sana havâle ettim, Sen onların
hakkından gel!)” Bunun üzerine Allah-ü Teâlâ da: “Mü’min kullarımı geceleyin
yola çıkar; muhakkak ki sizi takip edeceklerdir. Denizi (asânla) yarıp
maiyetini karşı yakaya geçirdikten sonra onu olduğu gibi açık bırak! (Tekrar
asânla vurarak kapanmasını isteme!) Çünki onlar boğulacak bir ordudur.”
buyurdu. Duhân-22,24/496
MUSA AS İLE FİRAVUN VE SİHİRBAZLARI
ARASINDAKİ DİYALOGDAN BİR BÖLÜM
Firavun: “Ne kadar usta sihirbaz
varsa, hepsini bana getirin!” emrini verdi. Büyücüler gelince Musa as onlara:
“Ortaya atacağınız ne varsa atın, hünerlerinizi gösterin!” dedi. Onlar, iplerini
ve değneklerini atınca Musa as, şöyle dedi: “Yaptığınız şey sihirdir, Allah onu
boşa çıkaracaktır, çünki Allah, bozguncuların işini düzeltmez. Ve günâhkârlar
istemese de Allah, sözleriyle (hükümleriyle) gerçeği ortaya çıkaracaktır.”
Yûnus-79,82/217
MUSA AS İLE FİRAVUN VE YARDIMCILARI
ARASINDA GEÇEN MÜKALEME
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Nihayet
onlara tarafımızdan Hak gelince: ‘Doğrusu bu apaçık bir sihirdir’dediler. Musa:
‘Size Hak gelince, böyle mi nitelendiriyorsunuz? İnsâf edin, sihir midir bu? Şu
bir gerçektir ki sihirbazlar iflâh olmazlar!’dedi. Firavun ve avanesi: ‘Sen, bizi
atalarımızı üzerinde bulduğumuz dinden döndüresin de ülkede saltanat, (kadeşin
Harun’la beraber) ikinizin olsun diye mi geldin? Biz, mümkün değil size
inanmayız!’ dediler.” Yûnus-76,78/216
MUSA AS İLE FİRAVUN’UN MESELESİ BU
AYETLERDE DE ZİKREDİLMEKTEDİR
Allah-ü Teâlâ, “Musa as’ı Firavun’a âşikâr
bir mu’cize ile gönderdiğini, fakat onun ordularıyla beraber sırtını
çevirdiğini, küstahlık edip Hz. Musa’ya “bu bir büyücü veya bir deli” dediğini,
neticede de Firavun ve ordusunu denizin dibine geçirerek boğduğunu, Firavun’un
boğulurken pişmanlıkla kendi kendini kınayan bir hale düştüğünü, bu hadisede
ibret alınacak derslerin bulunduğunu” bu âyetlerinde beyan ediyor. Zâriyât-38,40/521
MUSA AS İSRAİLOĞULLARINI ALLAH’A
HAVALE ETTİ
İsrailoğulları, Tih çölünde Hz. Musa
as’a itaat etmeyip O’na “Sen, git Rabbinle o zorbalarla savaş; biz, ha burada
oturucularız!” diye küstahlık edince O büyük Nebi Allah’a: “Ya Rabbi! Ben kendi
nefsimden ve kardeşimden (Hz. Harun) başkasına söz geçiremiyorum. Artık bizimle
bu fâsıklar topluluğunun arasını ayır!” dedi. Mâide-25/111
MUSA AS VE HARUN AS DA NÜBÜVVET
İHSANINA NAİL OLDULAR
Allah-ü Teâlâ, Musa as ile Harun
as’a da nübüvvet ihsan ettiğini, Firavun karşısında kaldıkları zor durumdan hem
kendilerini, hem de kavimlerini kurtardığını, hem onlara yardım ederek onları
galip getirdiğini, Kendilerine Tevrat’ı verip doğru yola ilettiğini ve sonraki
nesiller içinde onlara iyi bir nâm bıraktığını beyan ediyor. Sâffât-114,119/449
MUSA AS, ÇOBANLIK SÜRESİNİ
TAMAMLAYINCA AİLESİYLE MISIR’A DOĞRU YOLA ÇIKTI
Nihayet Musa as, sekiz veya on yıl
süren Şuayb as’ın davarlarına olan çobanlık süresini tamamlayınca kavminin
yaşadığı memleketi Mısır’a doğru ailesiyle birlikte hareket etti. Tûr Dağı
hizasına geldiğinde dağ tarafından bir ateş fark etti. Ailesine: “Siz burada
durun, Ben bir ateş fark ettim! Gideyim, belki oradan bir haber, yahut
ısınasınız diye ateşten bir parça getiririm” dedi. Kasas-29/388
MUSA AS, FİRAVUN’UN ŞERRİNDEN
RABBİNE SIĞINDI
Her şeyi asıp kesen ve hiç kimseye
karşı bir sorumluluğu olmayan Firavun’un kendisini öldürmeye kastetmesini
anlayan Musa as, şöyle dedi: “Doğrusu Ben, Ahirete, hesap gününe inanmayan her
kibirli ve zorba kimseden Benim de sizin de Rabbi olan Allah’a sığındım!” Mü’min-27/469
MUSA AS, KAVMİNDEN YETMİŞ ADAM
SEÇTİ, ONLARI HUZURA GETİRDİ
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Musa,
kavminden (buzağıya tapmayan) yetmiş kişi seçti, onları alıp (mağfiret
dilemeleri için tayin ettiğimiz yere) huzura getirdi.” A’râf-155/168
MUSA AS, KAVMİNİ MA’NEN GELECEK SIKINTILI
GÜNLERE HAZIRLIYORDU
Musa as: “Ey kavmim! Siz Allah’a
iman ettiniz, O’na tam bir teslimiyetle bağlandınızsa, yalnız O’na (Allah’a)
tevekkül ediniz!” dedi. Kavmi de: “Biz de ancak Allah’a tevekkül ettik, O’na
dayanıp güvendik. Ey Yüce Rabbimiz! Bizi o zalim kimselerin işkenceleri ile
imtihan etme (onları bize musallat etme) ve rahmetinle bizi o kâfirler
gürûhundan kurtar!” dediler. Yûnus-84,86/217
MUSA AS, NİCE ÇETİN SIKINTILARDAN
GEÇİRİLEREK PEYGAMBERLİĞE HAZIRLANDI
Musa as, daha doğduğunda sıkıntı ile
hayata adım atmıştı: İsrailoğullarına mensup biririsi olduğundan öldürülmekten
bir Cilve-i Rabbânî neticesinde kurtulmuştu. Hâkezâ kazâen öldürdüğü bir
kıptiden ötürü öldürülecekti ki, Allah kaçmasına fırsat verdi de O’nu
yakalayamadılar. Öldürülme riski altında Mısır’a dönüyordu. Bütün bu sıkıntılar,
O’nun pek sıkıntılı olacak peygamberlik vazifesini deruhte etmesine bir
hazırlık idi, sanki bir antrenman mesâbesindeydi. Tâhâ-40/313
MUSA AS, ÖFKE İLE YAPTIKLARINA
NEDAMET ETTİ
Musa as: “Ya Rabbi! Beni ve
kardeşimi affet, Rahmetine bizi de dâhil et; çünki merhamet edenlerin en
hayırlısı Sensin, Sen!” dedi. A’râf-151/168
MUSA AS, PEYGAMBERLİKLE MÜJDELENDİ,
TAVZİF EDİLDİ
Allah-ü Teâlâ buyurdu: “Ya Musa! Ben
Seni kendime peygamber olarak seçtim! Sen kardeşin Harun ile beraber Sana
verdiğim mu’cizelerle Firavun’a git! Beni anmakta sakın gevşek davranmayın!
Firavun (ilâhlık iddiasıyla) iyice azdı.” Tâhâ-41,43/313
MUSA AS, SAPITAN KAVMİNE KIZGIN VE
ÜZGÜN GERİ DÖNEREK ONLARA ESİP YAĞDI
Allah-ü Teâlâ’nın Samiri’ye kanarak
sapıtan kavmini haber vermesi üzerine Musa as, derhal Tûr’dan geri döndü. Gayet
kızgın ve üzgün bir halde halkına: “Ey kavmim! Rabbiniz size Tevrat’ı vermek
için güzel bir vaadde bulunmamış mıydı? Sizden ayrılalı çok uzun zaman mı oldu?
Alah’ın gazâbının tepenize inmesini mi istiyorsunuz ki bana verdiğiniz sözden cayıp
sapıttınız?” dedi. Tâhâ-86/316
MUSA AS’A HİKMET VE İLİM, DAHA
MISIR’DAN ÇIKMADAN VERİLDİ
Musa as’ın gücü, kemâle erip
olgunlaşınca (ileride peygamber olacağından, fıtratı hep iyilik ve Hakperest
olarak donatıldığı için) Allah, O’na hikmet ve ilim verdi ve böylece erkenden
O’nu mükâfatlandırdı. Kasas-14/386
MUSA AS’A O İKİ KIZ KARDEŞTEN BİRİ
SEKİZ YIL ÜCRETLE ÇALIŞMA KARŞILIĞI EŞ OLDU
Musa as’ın davarlarını sulayıverdiği
o iki kızdan birinin teklifi üzerine kızların babası Şuayb as, dedi ki:
“Doğrusu Ben sekiz sene Bana ücretle çalışmana karşılık, şu iki kızımdan birini
Sana nikâhlamak istiyorum. Şâyet bu sekiz seneyi on seneye çıkarırsan, bu da
senin ikrâmın olur.Yoksa sana zorluk çıkarmak istemem, inşaallah Beni sâlih
kimselerden bulacaksın!” Musa as da: “Bu benimle Senin aranda olan bir
sözleşmedir. Bu iki müddetten hangisini yerine getirirsem, Bana düşmanlık
(kırgınlık, kızgınlık) yok. Yaptığımız bu sözleşmeye Allah da şâhit olsun!”
dedi. Kasas-27,28/387
MUSA AS’A RABBİ İSTEDİKLERİNİ
VERDİĞİNİ MÜJDELEDİ
Musa as, Firavuna gitmeden önce bazı
isteklerde bulunmuştu ki Rabbi onları kabul ettiğini söyledi. Şunu da ilâve
etti: “And olsun ki, Sana başka bir sefer de lütufta bulunmuştuk!” (Bu lütuf, bebek
iken bir cilve-i Rabbâni ile Firavun tarafından öldürtülmekten kurtarılmasıydı.
Zira Firavun doğan her İsrailoğulları erkek çocuğunu öldürtüyordu. Şu da
olabilir: Bir adam öldürmüştü de Medyen’e kaçıp kurtulmuştu. Allah-ü A’lem!) Tâhâ-36,37/312
MUSA AS’I KADER, MEDYEN TARAFINA
YÖNLENDİRDİ
Musa as, nihyet Medyen tarafına
doğru yönelince: “Umarım Rabbim, beni doğru yola yöneltir” dedi. Ve kader-i
İlâhi O’nu en hayırlı tarafa, Medyen’de Hz. Şuayb’ın bulunduğu yere yöneltti. Kasas-22/387
MUSA AS’IN ANNESİNE VAHYETTİK Kİ, KORKTUĞUN
ZAMAN ÇOCUĞU NEHRE BIRAK!
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Biz
Musa’nın annesine vahyettik ki, çocuğu biraz emzir, ne zaman ki başına bir şey
gelmesinden korktun, o vakit çocuğu denize (Nil nehrine) bırak ve hiç endişe
etme! Çünki Biz,O’nu sana kavuşturacağız ve O’nu Resûllerden yapacağız!” Kasas-7/385
MUSA AS’IN ÇEKİNCELERİNİ ALLAH-Ü
TEALA UYGUN BULMADI
Bu âyetten önceki üç âyette Musa
as’ın Rabbine arz ettiği bazı çekincelerini Allah-ü Teâlâ, uygun bulmadı da
şöyle emretti: “Hayır! (Aslâ Sana bir şey yapamazlar.) Benim âyetlerimle (size
verdiğim mu’cizelerle) gidin! Biz, Sizinle beraberiz, olup bitenleri işitiriz
(de Sizi ‘ikinizi’ her türlü tehlikeye karşı kollar ve koruruz). Gidiniz o
Firavun’a, ona şöyle deyin: ‘Şüphesiz Biz, Alemlerin Rabbinin elçileriyiz, O’ndan
sana talimat getirdik, İsrailoğullarını serbest bırakarak Bizimle beraber
gönderesin diye geldik’ deyin!” Şuarâ-15,17/366
MUSA AS’IN DERHAL MISIR’I TERKETMESİ
KİMİN TAVSİYESİ İLE OLDU?
Hz. Musa, bir gün önce kazaen bir
kıptiyi öldürmesi, içinde bulunduğu günde de bir kıptinin: “Ne o, Musa? Şimdi
de beni mi öldürmek istiyorsun?” demesi üzerine, ne yapacağını düşünürken,
şehrin ötebaşından bir adam, koşarak geldi ve: “Ey Musa! Sen ne yapıyorsun?
Doğrusu, şehrin ileri gelen yetkilileri, idam istemi ile senin hakkında karar
vermek üzere toplantı halindeler. Beni dinlersen hemen bu şehri terk et! Ben
hakikaten senin iyiliğini isteyen biriyim.” dedi. Musa as da, korkuya kapıldı
ve etrafını kontrol ede ede, endişe içinde şehirden çıktı. “Rabbim! Şu zalimler
güruhunun elinden beni kurtar!” diye yalvararak yollara düştü. Kasas-20,21/386
MUSA AS’IN FİRAVUN’A GİDERKEN BAZI
ÇEKİNCELERİ VARDI
Allah-ü Teâlâ’nın Musa as’a:
“Firavun’a git, onu Hakka da’vet et!” emri karşısında Musa as: “Ya Rabbi!
Korkarım ki beni yalancı sayarlar, göğsüm daralır, dilim tutulur. Onun için
(Bana yardımcı olmak üzere) Harun’a da peygamberlik ver! Hem onların Benim
aleyhimde Bana isnad ettikleri bir suç da var (onlardan birini hatâen
öldürmüştüm); Bu yüzden Beni öldürmelerinden endişe ediyorum” diye bazı
çekincelerini arz etti. Şuarâ-12,14/366
MUSA AS’IN GÖNDERİLİŞ HİKMETLERİNDEN
BİRKAÇI
Musa as: 1-Kavmini küfür
karanlıklarından iman nûruna çıkarmak için; 2-Kavmine Allah’ın geçmiş
ümmetlerin başına getirdiği musîbet günlerini hatırlatması için mu’cizelerle
donatılarak gönderilmiştir. İbrahim-5/254
MUSA AS’IN KAZAEN BİR ADAMI
ÖLDÜRMESİNE SEBEP OLAN SOYDAŞI BAKIN NE DEDİ?
Musa as, mazlum sandığı soydaşına
yardım olsun diye (soydaşının) dövüştüğü düşmanına (kıptiye) bir yumruk
vuruvermişti ki, o adamın ecelinin gelmesi, Hz.Musa’nın yumruk vurması dakikası
ile örtüşünce son nefesini veriverdi. Böylece Hz. Musa, hem çok üzgün, hem de
korku içerisinde endişe ile geceyi etrafı kontrol ederek geçirdi. Sabahleyin
bir de baktı ki, bir gün önce kendisinden yardım istemesiyle (kazaen de olsa)
bir adamı öldürmesine sebep olan soydaşı herif, başka bir kıptiyle kavgaya
tutuşmuş, yine Hz. Musa’dan kendisine yardım etmesini istiyor. Musa as da ona:
“Gerçekten de sen, belli ki azgının tekisin!” dedi. Bu sefer Hz. Musa, o herif
ile düşmanı kıptiyi ayırmak maksadıyla kıptiyi yakalamak isteyince kıpti, (Hz.
Musa’nın soydaşını azarlamasından hadisenin iç yüzünü anladı ve kendisinin de
öldürüleceğinden korkarak): “Ne o, Musa? Dün bir adam öldürdüğün yetmiyormuş gibi,
bugün de beni mi öldürmek istiyorsun? Anlaşıldı, demek ki senin isteğin, bu
memlekette arayı düzeltici biri olmak değil de, zorbanın teki olmaktır.”
deyiverdi. Kasas-18,19/386
MUSA VE HARUN AS FİRAVUN’A GELDİLER;
ARALARINDA ŞU MUHAVERELER GEÇTİ
Musa as, kardeşi Harun as
mu’cizeleri ile Firavun’a geldiler. Firavun ve avânesi: “Bu uydurulmuş bir
sihirden başka bir şey değildir, önceki atalarımızdan bununla ilgili bir şey de
işitmedik” dediler. Musa as: “Rabbim kimin hidâyet getirdiğini, dünya hayatı
sonunda hayırlı âkıbetin (cennetin) kime nasip olacağını en iyi O bilir,
şüphesiz ki zalimler kurtuluşa ermezler” dedi. Kasas-36,37/389
MUSA VE HARUN AS İLE FİRAVUN
ARASINDA GEÇEN MUHAVERE
Allah-ü Teâlâ, Musa ve Harun as’a
vahyetti de Onlar, Firavuna dediler: “Biz ikimiz öyle kimseleriz ki, (Rabbimiz
tarafından) Bize: ‘Dini yalan sayan, ondan yüz çevirene azap hak oldu’ diye
vahyolundu.” Firavun: “Rabbiniz de kimdir? Ya Musa!” dedi. Musa as: “Rabbimiz, her
şeyi yaratan, sonra onu yaratılış amacına uygun ihtiyaçları yoluna sevk
edendir” dedi. Firavun: “Peki o zaman, putlara tapan önceki nesillerin durumu
ne olacak?” dedi. Musa as: “Onların durumlarının bilgisi, Rabbimin katındaki
bir kitaptadır (Levh-i Mahfuz’dadır). O (Rabbim), ne şaşırır ve ne de unutur!”
dedi. Tâhâ-48,51/313 ; 52/314
MUSA VE HARUN’A SELAM OLSUN!
Allah-ü Teâlâ, Musa as ile Harun
as’a: “Musa ve Harun’a Selâm Olsun! Doğrusu biz, iyilik edenleri, işte böyle mükâfatlandırırız.
Gerçek şu ki her ikisi de Bizim Mü’min kullarımızdandır.” diyerek büyük lütufta
bulunmuştur. Sâffât-120,122/449
MUSA’YA DA AŞİKAR BİR NÜFÛZ VE
KUDRET VERDİK
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Musa’ya da
âşikâr bir nüfûz ve kudret verdik de İsrailoğulları üzerinde hâkimiyet kurdu.” Nisâ-153/101
MUSALLAT ETME KAFİRLERİ ÜZERİMİZE
ALLAHIM, DİYE DUA ETMİŞTİ İBRAHİM AS
İbrahim as ve beraberinde
bulunanların duâsı şöyleydi: “Ey Yüce Rabbimiz! Ancak sana tevekkül ettik ve
Sana yöneldik; sonunda da Senin huzuruna varacağız. Ya Rabbena! Bizi kâfirler
için bir imtihan vesilesi kılma (onları bize musallat etme)! Rabbimiz! Bize
mağfiret eyle! Çünki Sen Azîz ve Hakîm’sin.” Mümtehine-4,5/548
MUSİBET Mİ BAŞINA GELDİ? BİL Kİ BU,
GÜNAHININ YÜZÜNDENDİR!
Size isabet eden bir musîbet varsa
bilesiniz ki o, işlediğiniz günâhlarınız yüzündendir. (İhmal, günâh sayılır.)
Bununla beraber Allah, bir çoğunu da affeder. (Bu hitap, günahkârlaradır.
Günâhsızlar veya sabı çocuklara gelen musîbetler, onların derecelerinin
yükselmesine matuf musîbetler cümlesindendir.) Şûrâ-30/485
MUSİBETE DUÇAR OLAN MÜ’MİNLER! HEM
ÇOK SABREDİN, HEM DE ÇOK ŞÜKREDİN!
“Allah, geçmiş ümmetlerin başlarına
gelen musîbetleri, Musa as vasıtası ile, ümmetine hatırlatmış ki, herkesin
başına gelebilecek bu tür musîbetler geldiğinde, çok sabretsin ve çok şükretsinler!”
İbrâhim-5/254
MUSİBETİ GÜNAHLAR BERABERİNDE
GETİRİR
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Habibim Ya
Muhammed! Onlar, şâyet Allah’ın hükümlerinden yüz çevirirlerse bil ki Allah, onları
bazı günâhlarından dolayı musîbete uğratmak istiyordur. Zaten insanların
birçoğu, gerçekten fâsıktırlar.” Mâide-49/115
MUSİBETİN HİÇBİRİ ALLAH’IN İZNİ
OLMADIKÇA BAŞA GELMEZ
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Allah’ın
izni olmadıkça hiçbir musibet başa gelmez! Kim Allah’a iman eder, O’nu tasdik
ederse, Allah da onun kalbine hidâyet (yani musibete karşı sabır) verir. Çünki
Allah, herşeyi hakkıyla bilendir. Teğâbün-11/556
MUSİBETLER, GÜNAHLAR SEBEBİYLE GELİR
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Önceki
sahiplerinden sonra dünya mülküne vâris olanlar, hâlâ şu gerçeği anlamadılar mı
ki, eğer dilemiş olsaydık, kendilerini günâhları yüzünden musibete uğratırdık.
Hem Biz, onların kalblerini mühürleriz de onlar, işitmez, anlamaz hale
gelirler.” A’râf-100/162
MUSİBETLERDEN HERBİRİ, ÖNCE LEVH-İ
MAHFUZ’DA YAZILMIŞTIR, SONRA BAŞA GELMİŞTİR
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Yeryüzünde
(ya da yaşadığınız ülkede) ve kendi nefislerinizde başınıza gelen hiçbir
musibet yoktur ki, (bir kader olarak) mutlaka o, yaratmamızdan önce bir kitapta
(Levh-i Mahfûz’da) yazılmış olmasın! Şüphesiz ki bu, Allah’a göre pek kolaydır.”
Hadîd-22/539
MUTAFFİFİN SURESİ
83. Sûredir. Mekke Dönemi’nde nâzil
olmuştur. 36 âyettir. Mutaffifîn-0/587
MUTLU OLAMAZLAR ASLA MÜNAFIKLAR;
ONLAR, DAİMA SIKINTI İÇİNDEDİRLER
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Habibim
Ya Muhammed!) Onların (münâfıkların) ne mallarının ne de çocuklarının çokluğu,
Seni imrendirmesin, o hiç de önemli değil! Çünki Allah, bunlar sebebiyle dünya
hayatında onlara sıkıntı çektirmeyi ve canlarının kâfir olarak çıkmasını
dilemektedir.” Tövbe-55/195
MUTLULUĞA ANCAK O ZAMAN ERERİZ
“O gün (kıyamet günü) her kim,
azaptan uzak tutulursa, muhakkak ki Allah, ona merhamet etmiştir. İşte asıl
kurtuluş, asıl mutluluk budur!” En’âm-16/128
MUVAFFAKİYET YA DA HEZİMET NE ZAMAN
GELİR?
Mü’minler arasındaki ittifâkın,
tevfik-ı İlâhîye, yani Allah’ın muvaffak etmesine götürdüğünü; ihtilâf ve
sürtüşmenin ise, hezimetin gelmesine sebep olduğunu bu Âyet-i Kerime, net bir
şekilde açıklıyor. Enfâl-46/182
MÜ’MİN, ĞAFİR SURESİ
40. Sûredir. Hâ Mîm ile başlayan ve
arka arkaya gelen 7 Sûrenin ilki, Mü’min Sûresi’dir. Mekke Dönemi’nde nâzil
olmuştur. 85 âyettir. Mü’min-0/466
MÜ’MİNE DÜŞMANLARININ MUSALLAT
OLMASI, O’NUN İMAN VE TESLİMİYETİNİ ARTIRIR
Hendek Savaşı’nda Birleşik Düşman
Orduları’nın Mü’minlere saldırmak için geldiklerini karşılarında görünce
Mü’minler şöyle dediler: “İşte bu, Allah ve Resûlünün bize vaad ettiği şeydir
(zaferdir)!” Allah da, düşmanlarının Mü’minlere olan bu tasallutlarının,
“onların iman ve teslimiyetlerini artırmaktan başka bir işe yaramadığını”
bildirerek Mü’minleri övüyor. Ahzâb-22/419
MÜ’MİNİ DE MÜNAFIĞI DA ALLAH PEK İYİ
BİLİR
Allah-ü Teâlâ’nın fermanıdır:
“Allah, elbette samimi olarak iman edenleri de, münâfıkları da pek iyi bilir!”(Ona
göre davransın herkes!) Ankebût-11/396
MÜ’MİNLER ANCAK KARDEŞTİRLER, ÖYLEYSE
KARDEŞLERİNİZİN ARASINI DÜZELTİN!
Allah-ü Teâlâ “mü’minler ancak
kardeştirler, kardeşlerinizden ikisi (veya iki topluluk) birbirleriyle
vuruşurlarsa o ikisinin arasını düzeltiniz! Allah’dan sakının ki, O’nun
merhametine nail olasınız!” buyurmaktadır. Hucürat-10/515
MÜ’MİNLERE ALLAH’DAN PEK BÜYÜK BİR
LÜTUF VAR, MÜJDELER OLSUN!
Allah-ü Teâlâ, Peygamber Efendimize
“Mü’minlere pek büyük bir lütuf hazırladığını” müjdelemesini söylüyor. Başka
bir mânâ da şöyle verilmiştir: “(Peygamberin) gönderilmesi, mü’minler için
Allah’ın pek büyük bir lütfudur, (bunu, mü’minlere) müjdele!” Ahzâb-47/423
MÜ’MİNLERE YARDIMCI OLMAK ÜZERİME
HAK OLDU, DİYOR ALLAH
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Ey
Resulüm!) Senden önce de diğer ümmetlere peygamberler gönderdik, parlak
deliller (mu’cizeler) getirdikleri halde onların çoğu, iman etmediler. Biz de o
suçluları cezalandırarak mü’minlerin intikamını aldık. Çünki mü’minleri
desteklemek, onlara yardımcı olmak üzerimize hak oldu.” Rûm-47/408
MÜ’MİNLERİN MEVLASI, YARDIMCISI ALLAH’DIR;
KAFİRLERE GELİNCE ONLARA MEVLA YOKTUR!
Bu böyledir! Mü’minlerin Mevlâsı, yardımcısı
Allah’dır; kâfirlere gelince, onlara mevlâ da yardımcı da yoktur! (Ne edelim?
Mü’min olmak parayla değildi ya, olsalardı!) Muhammed-11/506
MÜ’MİNLERİN RUHLARINI KOLAYCA
KABZEDEN ÖLÜM MELEKLERİNE YEMİN OLSUN!
Allah-ü Teâlâ: “Nâşidât’a
(mü’minlerin ruhlarını) kolayca kabzeden (Ölüm Melekleri’ne) yemin olsun (ki, hepiniz
öldükten sonra mutlaka diriltileceksiniz)!” buyurmaktadır. Evet! Ölüm
Melekleri, cennete gidecek mü’minlerin ruhlarını kabzetmeye geldiklerinde,
gayet hoş bir şekilde görünürler ve kabzederken de onların ruhlarını
tereyağından kıl çeker gibi kolayca ve yavaş yavaş çıkarırlar. Nâziât-2/582
MÜ’MİNLİK ÖLÇÜSÜ, BİR BAŞKA AÇIDAN
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Mü’minler
ancak o kimselerdir ki, Allah’ı ve Resûlünü tasdik ederler, sonra şüpheye
düşmezler ve Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihad ederler. İşte onlar, imanlarında
gerçekten sâdık olanlardır.” Hucürat-15/516
MÜ’MİNUN SURESİ
23. Sûredir. Mekke Dönemi’nde nâzil
olmuştur. 118 âyettir. Mü’minûn-0/341
MÜBAHALE AYETİ
Mübâhale, birbirleriyle anlaşamayan
iki taraftan, hangi taraf yalancı ise onun, Allah’ın kendisine lânet etmesini,
bütün kalbiyle istemesi demektir. Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Habibim Ya Muhammed!
Kim İsa hakkında Seninle tartışmaya girerse de ki: Haydi gelin, oğullarımızı ve
oğullarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı, kendimizi ve kendinizi çağıralım,
sonra gönülden Allah’a dua edelim de kim yalancı ise Allah’ın lânetinin onların
üzerine olmasını dileyip bekleyelim!” Âl-i İmrân-61/56
MÜBAHALEDEN SONRA YİNE YÜZ
ÇEVİRİRLERSE, ALLAH O FESATÇILARI BİLİR!
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Habibim
Ya Muhammed! Mübâhaleden sonra korkuya dubara sus pus olup da sonradan yine)
yüz çevirirlerse, (bilsinler ki) Allah o fesat çıkaranları bilir.” Yani işlerini
bitirir. Âl-i İmrân-63/57
MÜCADELE SURESİ
58. Sûredir. Medine Dönemi’nde nâzil
olmuştur. 22 âyettir. Mücâdele-0/541
MÜCAHİD, BİL Kİ CİHADIN KENDİNEDİR, YOKSA
ALLAH’IN YARDIMA İHTİYACI YOKTUR
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Kim ki, cihâd
ederse bilsin ki, kendi nefsi lehine cihâd etmiştir. Muhakkak ki Allah, âlemlerden
(insanların cihâd ile yapacakları yardımlardan) müstağnidir.” Kimseye ihtiyacı
yoktur. Ankebût-6/395
MÜCAHİDİN DURUMU
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “İman edip
hicret eden ve Allah yolunda cihad edenler var ya, işte onlar, Allah’ın
Rahmeti’ni umabilirler!” Bakara-218/33
MÜCAHİTLERE MURATLARI OLAN CENNET
MÜJDESİ VAR!
Allah, kendi yolunda malıyla ve
canıyla cihad eden mücâhitleri, doğru yola ileteceğini, rıza göstereceği bir
amele hidâyet edeceğini, amellerini kabul edeceğini, dolayısıyla da tanıtmış
olduğu cennetine liyakat kazandırarak onları cennetine koyacağını açıkça müjdeliyor.
Muhammed-5,6/506
MÜCAHİTLERE VE ATLARINA, HARP
VASITALARINA ALLAH-Ü TEALA YEMİN EDİYOR
Allah-ü Teâlâ Allah yolunda cihâd
eden Mücâhitlere yemin ederek diyor ki: “Gerçekten insan, Rabbisine karşı çok
nankördür!” Âdiyât-1/599
MÜCRİMLERİ İMHA ETTİK, SİZLERİ
ONLARIN ARDINDAN YERYÜZÜNDE HALİFELER KILDIK
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “O helâk
edip köklerini kazıdığımız mücrim toplulukların ardından, ‘bakalım nasıl amel
edeceksiniz?’ diye onların yerlerine sizleri, yeryüzünde halifeler kıldık!” Yûnus-14/208
MÜDAFAA EDERİM MÜ’MİNİ, DİYOR ALLAH
“Muhakkak ki Allah, iman edenleri
müdâfaa eder, korur, Şüphesiz ki Allah, hiçbir hâini, hiçbir nankörü sevmez!”
Hacc-38/335
MÜDDESSİR SURESİ
74. Sûredir. Mekke Dönemi’nde nâzil
olmuştur. 56 âyettir. Müddessir-0/574
MÜHLET SİZE DÖRT AY, İSTEDİĞİNİZ
GİBİ DOLAŞIN
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Ey
ahitlerini bozan müşrikler! Bu günden itibaren) yeryüzünde dört ay istediğiniz
gibi dolaşın ve şunu bilin ki siz, Allah’ın kudret elinden hiçbir şekilde kaçıp
kurtulamazsınız. Ve Allah, kâfirleri rezil, rüsvây edecektir.” Tövbe-2/186
MÜHLET VER O KAFİRLERE DE AZAP EDECEĞİMİZ
VAKTE KADAR BİRAZ KENDİ HALLERİNE BIRAK
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Habibim
Ya Muhammed!) Sen o kâfirleri kendi hallerine bırak!(Azap edeceğimiz vakte
kadar) biraz mühlet ver! (Nasıl olsa huzuruma gelecekler de işlerini
bitireceğim!) Târık-17/590
MÜHLET VERDİM ZULÜMDE AŞIRI
GİDENLERE, SONRA DERDEST EDİP İŞLERİNİ BİTİRDİM
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Halkı
zalim olan nice şehirler vardır ki, (onlara yeteri kadar) mühlet verdim, sonra
da tuttuğum gibi derdest edip işlerini bitirdim. Herkesin dönüşü ancak Banadır!”
Hacc-48/337
MÜHLET VERİLEREK YAŞAMININ UZATILMASI
RAHMETLİ BİR ERTELEMEDİR
Allah-ü Teâlâ, Efendimizin diliyle
merhametini ihsâs ediyor: “Bilmem ki, size verilen bu mühlet, belki de hayattan
biraz daha faydalanıp imtihanınızda başarılı olmanız için (rahmetli) bir
ertelemedir!” Enbiyâ-111/330
MÜHLET VERİLMESİNE PEK SEVİNMEYİN EY
ALAYCI KEFERELER! YAKINDA İŞİNİZ BİTİK!
Allah-ü Teâlâ buyuuyor: “(Habibim Ya
Muhammed!) Senden önce de nice peygamberlerle alay edildi. Fakat Ben o
keferelere akıllarını başlarına toplamaları için bir süre mühlet verdim. Ama
onlar akıllanmayınca da sonra azâbımla kıskıvrak yakaladım. Azabım nasılmış
gördüler. (Siz de görmek istemiyorsanız önceki ümmetlerden ibret alınız!)” Ra’d-32/252
MÜHLET VERİRİM AMA VAKTİ GELİNCE DE
İŞLERİNİ FECİ ŞEKİLDE BİTİRİRİM
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Ben onlara
(mücrimlere, zâlimlere) mühlet veririm; fakat vakti gelince Benim cezalandırmam
pek kesin ve şiddetlidir!” A’râf-183/173
MÜJDECİ MELEKLERLE HZ. İBRAHİM’İN
MUHAVERESİ
Lût kavmini helâk etmek üzere yola
çıkan melekler, insan sûretinde Hz. İbrahim’e uğramışlar ve O’na büyüdüğünde
âlim olacak bir çocuğu olacağını müjdelemişlerdi. Hz. İbrahim, peygamber
ferasetiyle onlara: “Sizin gelişinizin asıl sebebi nedir, öğrenebilir miyim ey
elçiler?” diye sordu. Onlar da: “Biz, suçlu bir topluluğa çamurdan pişirilmiş
ve hangisinin hangi kimseye isabet edeceği Rabbinin nezdinde damgalanmış
taşları atarak onları helâk etmek üzere görevlendirildik” dediler. Zâriyât-31,34/521
MÜJDELER OLSUN SİZE EY TİCARETİN A’LASINI
YAPAN MÜ’MİNLER!
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Allah, mü’minlerden
canlarını ve mallarını, karşılığında cenneti vererek satın almıştır. Onlar,
Allah yolunda mücâhede ederler; (gerekirse) öldürürler ya da öldürülürler. O
halde yaptığınız bu alış verişten dolayı sevinin ey mü’minler! Müjdeler olsun
size, işte en büyük başarı budur!” Tövbe-111/203
MÜJDEYİ HAK EDEN MÜ’MİNLERİN BAZI
VASIFLARI
Allah-ü Teâlâ, müjde veriyor:
“(Habibim Ya Muhammed!) O Muhbitîn’i (Allah’a gönülden bağlı o mü’minleri, hoşnutluğum
ile) müjdele! Onlar ki: 1-Allah’ın adı yanlarında anıldığı zaman kalbleri
titrer; 2-Başlarına gelen musîbetlere karşı sabrederler; 3-Namazlarını hakkıyle
edâ ederler; 4-Allah’ın kendilerine nasip ettiği nimetlerden O’nun yolunda
harcarlar.” Hacc-35/335
MÜJDEYİ HAK EDİP, AHİRETTE MUTLU
SONA, CENNETE ULAŞAN ZÜMREYİ SAY BAKALIM!
Cennete ve Cemâlüllah’a kavuşarak en
büyük mutluluğa eren müjdeli zümre-i talihin-i mü’minîn bu Âyet-i Kerîme’de şu
şekilde sıralanmıştır: 1-Tövbe edenler, 2-İbâdet edenler, 3-Hamd edenler,
4-Allah rızası için sefer edenler (İ’lay-ı Kelimetullah maksadıyla yollara
düşenler), 5-Rükû’ edenler, 6-Secdeye kapananlar, 7-İyilikleri yayanlar,
8-Kötülükleri önleyenler, 9-Allah’ın hudutlarını koruyanlar (yani haram helâl
hususunda titiz davrananlar). Müjdeler olsun bu dokuz zümreye! Tövbe-112/204
MÜKAFAT O GÜZELLEREDİR!
Allah-ü Teâlâ: “İman edenlere, Salih
amel işleyenlere, Namazı hakkıyla îfâ edenlere, Zekat verenlere Rableri
nezdinde mükâfatlar vardır, onlara hiçbir korku yoktur, onlar mahzun da
olmazlar!” buyuruyor. Bakara-277/46
MÜKAFATIN BİTİP TÜKENMEYENİ, İMAN EDİP
SALİH AMEL İŞLEYENLEREDİR!
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Fakat iman
edip salih ameller işleyenlere ise, kesintiye uğramayan, bitip tükenmeyen
mükâfatlar vardır!” İnşikâk-25/589
MÜKAFATIN TÜKENMEZİNE, HİÇ
EKSİLMEYENİNE NAİL OLMAK İSTEYENLER KULAK VERSİN!
Allah-ü Teâlâ:“İman edip salih
ameller işleyenler var ya; işte onları aşağıların aşağısına yuvarlamam, üstelik
onlara hiç eksilmeyen, tükenmez bir mükâfat veririm!” buyuruyor. Öyleyse ey aziz!
İman ve salih amellerimizi kontrol edip duralım, eksik olmasına fırsat
vermeyelim ki, eksilmeyen mükâfata nâil olalım! Tîn-6/597
MÜLAANE, İFTİRA EDEN VE EDİLENLER
HAKKINDA
Bir kişiye ‘Allah’ın haram kıldığı
şu şeyi yaptı’ iddiasında bulunan, ancak dört şâhit getiremeyen kişi, iftirâ
etmiş durumuna düşer. Bu kişiye had cezası olarak seksen değnek vurulur ve
şâhitliği de ebediyyen kabul edilmez. Eğer bu kişi, iddiâsında ısrarlı ise
doğru söylediğine dâir Allah adına dört kez yemin eder, beşincisinde ‘şayet
yalan söyledimse Allah’ın lâ’neti üzerime olsun!’ der ve had cezasından
kurtulur, şâhidliği de iade edilir. Bu durumda aynı zamanda iftiraya uğrayan
kişi de ‘muhatabım yalan söylüyor’ diye Allah adına dört defa yemin eder ve
beşincisinde ‘muhatabım doğru söylemişse Allah’ın gazabı üzerime olsun!’ der ve
isnâd edilen suçun cezasından kurtulur. Bu hüküm, iftiraya uğramış iffetli
kadınlar hakkındadır. Diğer (eşdeğer) büyük günâhlar katagorisine giren
iftirâlar da buna kıyasen aynı hükmü alır. Nûr-4,9/349 ; 11,13/350
MÜLHİDLER ,HAK’TAN SAPANLAR,
YAPTIKLARINIZ YANINIZA KAR KALMAYACAKTIR BİLESİNİZ!
Şu mülhidler (Hak’tan sapan ve
saptırmaya çalışanlar) güruhu, aslâ Allah’a gizli kalmazlar. (Onların ne
yaptıklarını Allah bilip duruyor ve zamanı gelince de ateşine atacaktır.) Şimdi
herkes söylesin bakalım, cehenneme atılmak mı iyidir, yoksa kıyamet günü Büyük
Duruşma’ya tam bir güven içinde gelmek mi iyidir? Bu, böylece bilindikten sonra
şimdi, isteyen istediğini yapsın! Fussılet-40/480
MÜLK SURESİ
67. Sûredir. Mekke Dönemi’nde nâzil
olmuştur. 30 âyettir. Mülk-0/561
MÜLK VE HAKİMİYET TAMAMEN YÜCE
ALLAH’IN TASARRUFUNDADIR, BAŞKASI KARIŞAMAZ!
Mülk ve hâkimiyeti tamamen
tasarrufunda olan Allah, ne Yücedir! Ve O, her şeye Kâdirdir. Mülk-1/561
MÜLK, HAKİMİYET BUGÜN KİMİNDİR? DER
ALLAH
Allah-ü Teâlâ, kıyamet günü: “Bugün
mülk, hâkimiyet kimindir?” diye sorar. (O günün dehşetinden kimse cevap veremez
de Allah, Kendi sorusuna yine Kendi cevap verir): “Vahid (bir olan); Kahhâr
(her şeyi kahreden) Allah’ındır!” Mü’min-16/467
MÜLKÜ DİLEDİĞİNE VERİR ALLAH
Allah, mülkü, yöneticiliği
dilediğine verir ve dilediğinden de çekip geri alır, dilediğini aziz eder,
dilediğini de rezil eder. Âl-i İmrân-26/52
MÜLKÜN GERÇEK SAHİBİ, ALLAH’DIR
Allah, Mâlikel mülk’dür! Evet, koca kâinat
ve içindekilerin yönetimi, Allah’ın kudret elindedir. Yeryüzünde de dilediğini
yönetime, O getirir. Âl-i İmrân-26/52
MÜLTEZEM
Kâ`be Kapısı`nın her iki kenarı
olup, Beytullah`ın en kıymetli yüzüdür. Bakara-125/18
MÜMTEHİNE SURESİ
60. Sûredir. Medine Dönemi’nde nâzil
olmuştur. 13 âyettir. Mümtehine-0/548
MÜNADİYİ, İMANA ÇAĞIRANI İŞİTTİK,
İMAN ETTİK!
O mütefekkir akıl sahipleri şöyle
derler: “Ey Rabbimiz! Muhakkak ki biz, ‘Rabbinize iman edin!’ diye imana
çağıran bir Münâdiyi (davetçiyi, Peygamberi) işittik ve hemen iman ettik!” Âl-i
İmrân-193/74
MÜNAFIĞIN İPİ İLE KUYUYA DEĞİL, ADAM
BOYU ÇUKURA BİLE İNİLMEZ, KALAKALIRSIN ORADA!
Medine münâfıkları, Ehl-i Kitap’tan
kâfir kardeşlerine (Yahudilere) şöyle derler: “Siz buradan (Medine’den)
çıkarılacak olursanız, mutlaka biz de sizinle beraber çıkarız, sizin olduğunuz
yerde biz aslâ bir başkasına (Hz. Muhammed’e sav) ebediyyen itaat etmeyiz, eğer
sizinle savaşırlarsa mutlaka size yardım ederiz!” Sonra ne oldu? Yahudilerin
anlaşmayı bozarak ihânet etmeleri üzerine Medine’den çıkarıldıklarında
münâfıkların “gıkı” bile çıkmadı. Zira yalan söylüyorlardı. Yahudileri aldatmış
oldular o kadar! Münâfığın ipi ile inersen bir kuyuya, sonun böyle olur işte!
Onların ipi ile çukura bile inilmez! Haşir-11,12/546
MÜNAFIĞIN İPİYLE KUYUYA İNİLMEZ,
SENİ ORACIKTA BIRAKIR TOZ OLUR
Hendek Savaşı’nda da görüldü ki
münâfıklar, daha önce düşman karşısında kararlılıkla duracaklarına, kaçmayacaklarına
dair söz vermelerine rağmen savaşın en kritik safhasında verdikleri sözlerinden
döndüler. Bu da nifâk alâmetlerini üzerinde taşıyan, kalbinde hastalık bulunan
ikircikli insanlarla ciddi bir işe girişilemeyeceğini, yolun ortasında seni
yalnız bırakıp kaçacaklarını gösterir. Ahzâb-15/418
MÜNAFIĞIN KENDİNİ KURTARIP, AHİRETTE
MÜ’MİNLERLE BERABER OLABİLME YOL HARİTASI
Evet, henüz ölmeden münâfık tövbe
eder, halini de düzeltirse, bir de Allah’a (Allah’ın dinine) sımsıkı sarılırsa,
ibâdetlerini samimi olarak sırf Allah için yaparsa; işte o zaman, Ahirette
mü’minlerle beraber olur! Allah mü’minlere ileride pek büyük bir mükâfat verecektir.
Nisâ-146/100
MÜNAFIĞIN TEŞHİSİ ZORDUR
Mü’minlerin aralarında mü’min gibi
davrandıklarından, mü’minlerle beraber olduklarına var güçleriyle yemin billâh
ettiklerinden münâfıkların teşhisi oldukça güçtür. Çünki, hem mü’minlerin
yanında mü’min gibi olurlar, hem Ehl-i Kitab’ın arasında koşuşturup dururlar.
Bilinmez hangi taraftan oldukları! Onların foyaları, ancak savaş gibi can
pazarı yaşanan büyük sıkıntılar esnasında ortaya çıkar. Mâide-53/116
MÜNAFIK BU, ADI ÜSTÜNDE TAM MÜNAFIK!
Allah-ü Teâlâ buyuruyor:
“Münâfıklar, öyle kimselerdir ki sizi yakından izler, devamlı olarak havayı
yoklarlar: Allah, size bir zafer lütfederse ‘biz de sizinle beraber değil
miydik?’derler (yani ‘bize de ganimet verin!’ derler). Fakat kâfirlere bir
zafer nasip olursa; ‘bizim taraf size galip durumda iken sizi kollamadık mı, mü’minlerin
savletini engellemedik mi?’ derler. Allah kıyamet gününde sizinle
(müslümanlarla) onlar arasında hükmünü verecektir.” Nisâ-141/100
MÜNAFIK MİZACI İTİBARİYLE KELAM-I
İLAHİYİ KALBİNE İNDİREMEDİĞİ İÇİN KALBİ MÜHÜRLENDİ
Münâfıklardan bazıları mü’minlerin
arasına katılıp Resûlüllah Efendimizi sav dinliyorlardı. Fakat Efendimizin sav
ilâhî beyanları, kalblerinde ma’kes bulmuyordu, can kulağı ile dinlemiyorlardı
da yanından dışarı çıkınca alaycı bir tavırla “sahi az önce ne demişti?” diye
soruyorlardı. İşte Allah bunların kalblerini, isyanlarındaki ısrarları yüzünden
mühürlemiştir. Çünki onlar, hevâlarına uymuşlardır. Muhammed-16/507
MÜNAFIK SIFATLARINDANDIR
Allah-ü Teâlâ: “Hem onlara ‘Allah’ın
indirdiği Kur’an hükümlerine ve muhâkeme olmak üzere peygamberin huzuruna
(şimdilerde Sünnet-i Seniyye-i Ahmediyye kriterlerine) gelin!’ dendiğinde,
münâfıkların Senden iyice geri durduklarını görürsün. Fakat işledikleri
günâhlar yüzünden başlarına bir şey geldiği zaman hemen sana gelir, yemin
billah ederek ‘vallahi maksadımız, sırf iyilik yapmak ve arayı bulmak idi’
derler.” buyuruyor. Yani aslında onlar, İslâm’ın iki ana kaynağına teslim
olmayan, hevâ ve hevesleri istikametinde esintiye göre yön değiştiren, iki
yüzlü dört dörtlük bir münâfık gürûhudur o kadar! Nisâ-61,62/87
MÜNAFIK VE YAHUDİLERİN SÖZ DİNLEMEYE
TAHAMMÜLLERİ YOK!
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Onlara
(münâfık ve Yahudilere) bir iyilik ulaşınca: ‘Bu, Allah’dandır’ derler. Bir
fenâlık gelince: ‘Bu, Senin (yani Peygamberimizin) yüzündendir’ derler. De ki:
Hepsi, Allah tarafındandır. Fakat bu adamlara ne oluyor da söz anlamaya bir
türlü yanaşmıyorlar?” Nisâ-78/89
MÜNAFIKÇA BİR DAVRANIŞ
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Aranızda
öyle (münâfıkça) davrananlar var ki, cihada karşı işi ağırdan alır. Müslümanların
başına bir felâket gelse der: ‘Neyse ki, Allah bana lütfetti de onlarla (müslümanlarla)
beraber çıkmadım.’ Ama Allah’dan size bir lütuf (ganimet) gelirse; sanki sizinle
arasında hiç tanışıklık olmamış gibi (sırf elde edemediği menfaatten dolayı)
‘keşke ben de onlarla beraber olsaydım da büyük bir kazanca
erseydim!’diyecektir.” İşte tam münâfıkça bir davranış! Nisâ-72,73/88
MÜNAFIKLAR ALLAH’DAN AZ KORKARLAR, ESAS
MÜ’MİNLERDEN DEHŞETLİ KORKARLAR
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Onların
(münâfıkların) kalblerinde sizden duydukları korku, Allah’dan duydukları
korkudan daha şiddetlidir. Bu, onların Allah korkusunun ne demek olduğunu iyice
anlayamamalarından kaynaklanır. Zira onlar, akıl fukarası bir topluluktur.”
Haşir-13/546
MÜNAFIKLAR GİZLİ GİZLİ PLANLAR
YAPARLAR
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Habibim Ya
Muhammed! Münâfıklar, (kendilerine bir şey emrettiğinde) huzurunda:
‘başüstüne!’ derler, fakat onlardan bir tâife, yanından çıkınca evlerde, gece
karanlığında söylediğinden başka şeyler uydurarak gizli gizli plânlar yaparlar.
Allah ise onların ne hileler yaptıklarını (zamanı geldiğinde hesâbını sormak
üzere bir bir) yazıyor. Sen, onların suçlarını yüzlerine vurma, onlara aldırma!
Vekil olarak Allah, Sana yeter! Nisâ-81/90
MÜNAFIKLAR HAKKINDA NE OLDU DA İKİYE
AYRILDINIZ?
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Size
(Mü’minlere) ne oldu ki, münâfıklar hakkında ikiye ayrıldınız? Halbuki Allah
onları, kazandıkları günâhlar yüzünden geriye (küfre) döndürmüştür. Allah’ın
(inkârlarındaki ısrarları sebebiyle) saptırdığı bu gürûhu, hidâyete erdirmek mi
istiyorsunuz? Bunun için mi ikiye bölündünüz? Yok, yok! Allah, kimi dalâlete,
sapıklığa atarsa, artık onun kurtulması için aslâ bir yol bulamazsınız.” Nisâ-88/91
MÜNAFIKLAR HER YIL BİR VEYA İKİ KERE
ÇEŞİTLİ BELALARLA İMTİHAN OLURLAR
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Onlar
(münâfıklar), görmüyorlar mı ki her yıl, bir veya iki kere imtihan ediliyor,
çeşitli belâlara çarptırılıyorlar, yine de tövbe edip nifâklarından dönüş
yapmıyor ve ibret almıyorlar.” Tövbe-206/126
MÜNAFIKLAR HİKMETEN ALIMLI ÇALIMLI
OLURLAR, KONUŞTUKLARINDA ADAM ZANNEDERSİN
Münâfıklar hikmeten yakışıklı,
alımlı çalımlı olurlar. Onları gören, kalıplarını, kıyafetlerini beğenirler.
Konuştuklarında da sözlerini dinletirler. (Öyle olmasa zaten onları kim
takardı? Demek ki, misyonları icabı Allah-ü Teâlâ onlara bu evsafı vermiş).
Gerçekte ise onlar, duvara dayanmış ruhsuz keresteler (kütükler) gibidirler!
İçleri boş, korkak olduklarından çıkan her sesi, (nifaklarından dolayı)
aleyhlerinde sanarak pirelenirler. (Huzura hasret kalırlar.) Onlar, (Mü’minlere)
düşmandırlar. Onlardan sakın! Allah belâlarını versin onların! Hakk’dan nasıl
da çevriliyorlar? Münâfikûn-4/553
MÜNAFIKLAR İÇİN SEN MAĞFİRET DİLESEN
DE DİLEMESEN DE ALLAH ASLA AFFETMEYECEKTİR
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Habibim Ya
Muhammed! O münafıklar için Sen mağfiret dilesen de dilemesen de Allah onları
aslâ affetmeyecektir.” Allah’ın onları affetmemesinin sebeplerini, şu şekilde
sıralayabiliriz: 1-Münâfıklar, mü’minlere olan düşmanlıklarını (zahirde
göstermeseler de) içten içe tavizsiz sürdürmektedirler. 2-Kendilerine: “Gelin,
Allah’ın Resûlü sizin için mağfiret dilesin!” denildiğinde, kibirlerinden
başlarını sağa sola bükerler ve içlerinden homurdanırlar. 3-Onlar fâsıklığı
tabiat haline getirmişlerdir. 4-Allah’dan af dileme diye bir dertleri yoktur
(Çünki Ahirete ve oradaki azâba inanmıyorlar). 5-Hidâyet istemeyene Allah zorla
hidâyet etmez; zira bu, O’nun âdetine aykırıdır. Münâfikûn-5,6/554
MÜNAFIKLAR İLE MÜ’MİNLERİ
BİRBİRİNDEN AYIRAN ENTERESAN BİR İMTİHAN DAHA!
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Şâyet
onlara (münâfıklara): Ölüme atılın (savaş meydanına atılın)! veya vatanınızdan
ayrılın (hicret edin)!”emrini vermiş olsaydık, pek azı müstesna, bunu yerine
getirmezlerdi.” Yani âzâmi fedakârlıkla ancak münâfık ile mü’min
ayırdedilebilir. Bugün de “en sevdiğin şeyi, Allah yolunda infâk et!” dense, gerçek
mü’minler hemen infâk ederler; münâfıklar ise bin dereden mâzeret suyu
getirirler de bir türlü infak edemezler! Nisâ-66/88
MÜNAFIKLAR İSTERLER Kİ, SİZ DE
KENDİLERİ GİBİ OLASINIZ!
Münâfıklar kendileri tepetaklak
geriye (küfre) düştükleri gibi, isterler ki, siz de onlarla beraber olun! O
zaman kendilerini rahatta hissedeceklerini zannederler. (Mîri malından çalan, ister
ki herkes çalsın! Ancak o zaman rahat edebilir.) Nisâ-89/91
MÜNAFIKLAR SENİN ZEKAT VE
SADAKA/GANİMET DAĞITIŞINA DA DİL UZATIRLAR
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “O
münâfıklardan bazıları da, Senin zekat ve sadakaları/ganimetleri taksim edişine
dil uzatırlar. Bu mallardan kendilerine pay verilirse memnun olurlar, verilmeyince
hemen kızıp öfkelenirler. Eğer onlar, Allah ve Resûlünün kendilerine verdiğine
razı olup: ‘Alah bize yeter; Allah bize fazlından yakında yine verir, Resûlü de
verir; doğrusu biz ancak Allah’a rağbet edicileriz’ deselerdi, elbette
kendileri için daha hayırlı olurdu.” Tövbe-58,59/195
MÜNAFIKLAR SİZDEN DEĞİLDİRLER, KORKUDAN
SİZDEN GÖZÜKMEKTEDİRLER
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Doğrusu o
münâfıklar, Allah’a yemin ederek sizden olduklarını ileri sürerler. Halbuki
onlar, sizden değildirler. Fakat onlar ödleri koparcasına sizden korkan ve
bunun için müslüman gözüken bir topluluktur. Şâyet sığınacakları bir yer, yahut
barınabilecekleri mağaralar, hattâ başlarını sokabilecekleri bir delik bulsalardı,
derhal o tarafa seğirtirlerdi.” Tövbe-56,57/195
MÜNAFIKLAR TAĞUT HAKEM OLSUN
İSTİYORLAR
Allah-ü Teâlâ buyuruyor:“Kur’an’a ve
daha önce indirilen kitaplara inandıklarını iddia edenlere (münâfıklara) bir
baksana! Kalkıp tâğûtun (Allah’ın yerine itaat ettikleri kimse) önünde muhâkeme
olmak (onun hükmüne tabi olmak) istiyorlar. Halbuki onlara, o tâğûtu
reddetmeleri emrolunmuş idi. Şeytan ise onları, tâğûta meylettirerek, uzak bir
dalâlet ile haktan büsbütün saptırmak ister.” Nisâ-60/87
MÜNAFIKLAR TÖVBE EDEREK KENDİLERİNİ
DÜZELTİRLERSE, ALLAH DA AFFEDER
Dine sahip çıkmayan münâfıklar, sonradan
pişman olup, tövbe ederek kendilerini düzeltirlerse, Allah da affedeceğini
söylüyor. (Ne kadar merhametlisin Ya Rab!) Ahzâb-24/420
MÜNAFIKLAR VE KAFİRLERİN MÜSTEHAKLARI
NE OLA?
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Onlar
(münâfık ve kâfirler) öyle kimselerdir ki (sapıklıklarındaki ısrarları
yüzünden) Allah, onların kalblerini arındırmak istememiştir. Onların
(müste)hakkı, dünyada rüsvaylık, Ahirette de müthiş bir cezadır.” Mâide-41/113
MÜNAFIKLAR, HİÇ BOŞUNA ÖZÜR
DİLEMEYİN, HER ŞEY MEYDANDA!
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Ey
münâfıklar! Hiç boşuna) özür dilemeyin! İman etmenizden sonra, gerçekten
kâfirliğinizi açığa vurdunuz! Sizden bir kısmınızı, (samimi tövbeleri veya alay
etmemeleri sebebiyle) affetsek de, bir kısmınızı suçlarında (ısrar etmelerinden
dolayı) cezalandıracağız.” Tövbe-66/196
MÜNAFIKLAR, SEN ALLAH’IN RESULÜSÜN,
DERLERKEN YALAN SÖYLÜYORLARDI
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Habibim
Ya Muhammed!) Münafıklar Sana geldiklerinde: ‘Biz Senin Allah’ın Resûlü
olduğuna şâhitlik ederiz’ derler. Allah da biliyor ki, şüphesiz Sen, elbette
Allah’ın Resûlüsün! Bununla beraber Allah, onların böyle söylerken yalan
söylediklerine, samimi olmadıklarına şâhitlik eder.” Münâfikûn-1/553
MÜNAFIKLAR, ALLAH’I ALDATMAYA
ÇALIŞIRLAR DA TABİİ KENDİLERİNİ ALDATIRLAR
Allah-ü Teâlâ buyuruyor:
“Münâfıklar, Allah’ı aldatmaya çalışırlar; Allah da onların hilelerini,
oyunlarını bozar (da artık kendilerini aldatmış olurlar).” Nisâ-142/100
MÜNAFIKLAR, FOYAMIZI MEYDANA
ÇIKARACAK BİR SÛRE İNER Mİ DİYE ENDİŞE EDERLER
Allah-ü Teâlâ buyuruyor:
“Münâfıklar, kalblerinde gizledikleri küfrü yüzlerine vuracak bir sûrenin
indirilmesinden endişe ederler. (Habibim Ya Muhammed!) De ki: Siz alay edin
bakalım, Allah sizin o çekinip endişe ettiğiniz şeyleri meydana çıkaracaktır.” Tövbe-64/196
MÜNAFIKLAR, KAFİRLERİ DOST EDİNİRLER
Münâfıklar, mü’minlerin dışında
kâfirleri dost edinirler. (Bu adeta turnusol kağıdı gibi bir şey: Kim kimi dost
edinirse o onlardandır.) Nisâ-139/99
MÜNAFIKLAR, MÜ’MİNLERİ UYUTTUK
ZANNEDERLERDİ
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Yahudi
münâfıkları) sizin yanınıza geldikleri zaman: “İman ettik” derler. Halbuki
onlar, sizin yanınıza küfürle girmişler, küfürle çıkmışlardır. Onların
içlerinde gizledikleri nifâkı, Allah çok iyi bilmektedir.” Mâide-61/117
MÜNAFIKLAR, MÜ’MİNLERİN
KAYBEDECEĞİNİ ANLARLARSA DERHAL ONLARI SATARLAR
Hendek Savaşı’nda eğer Ahzâb
Orduları, Medine’nin her tarafından sarıp hücum edecek olsalardı ve
münâfıklardan dinden dönmeleri istenseydi, hiç tereddüt etmeden bunu yapacaklar
ve Müslümanları satacaklardı. Halbuki daha önce düşmandan kaçmayacaklarına dair
söz vermişlerdi. Allah’a verilen söz, mes’ûliyeti mucip olup kişiyi bağlar, sözünde
durmayana da azâb terettüp eder. Ahzâb-14,15/418
MÜNAFIKLAR, MÜJDELER OLSUN! CAN
YAKICI AZAP SİZİ BEKLİYOR
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Habibim Ya
Muhammed! Münâfıklara müjde ver ki, can yakıcı azap kendilerini beklemektedir!”
Nisâ-138/99
MÜNAFIKLAR
Dışı mü`min içi kâfir olan
münâfıklardan kim ki Allah`a ve Ahiret gününe iman eder, bir de salih amel
işlerse hiç korkmasın ve üzülmesin, kurtulur! Kur`an-ı Kerim`de Münâfıklardan
çok bahsedilir. Hattâ adlarını taşıyan bir sûre bile vardır. Burada, Bakara
Sûresi’nin ilk âyetlerinde geçen kısmıyla münâfıkları tanıyacağız, şöyle ki:
1-Münâfıklar, inanmadıkları halde Allah`a ve Ahiret Günü`ne inandık derler. Yani
yalan söylerler. 2-Allah`ı ve inananları aldatmaya çalışırlar. Yani akıllı
olduklarını zannederek hile dolapları çevirirler. 3-Kalblerinde bir hastalık
(nifak) vardır. Allah da nifaklarını arttırdı da münâfık oldular. 4-Onlara”
yeryüzünde fesat çıkarmayın!” denilse, “Ya biz sadece barışçıyız, işimiz
ortalığı düzeltmektir” derler. Lâkin onlar bozguncuların tâ kendileridirler. 5-Onlara
“Mü`minlerin iman ettiği gibi iman edin” dense, “yani o sefihlerin
(beyinsizlerin) inandıkları gibi mi inanalım?” derler. Asıl beyinsizler
kendileridirler ama bunu bilmezler. 6-Onlar iman edenlerle karşılaştıklarında,
“biz de mü`miniz” derler. Fakat kendi şeytanlarıyla (parelel düşünenleriyle)
başbaşa kaldıklarında “gerçekten biz sizinle beraberiz, biz onlarla alay
ediyoruz” derler. Bakara-8,14/2 ; 62/9
MÜNAFIKLARA ALLAH NE DİYOR?
Allah da onlarla alay eder, yani
onlara dünyada biraz daha yaşama mühleti verir ki, bu alayları kendilerinin
aleyhine dönüşsün, cehennemin iyice dibine gitsinler. Onlar, hidâyet yerine
dalâleti satın aldılar. Ama bu hiç de kârlı bir ticaret olmadı. Kârın nerede
olduğunu bilemeyecek kadar aptallardır, bir de akıllı geçinirler. Bakara-15,16/2
MÜNAFIKLARA BELİĞ SÖZLERLE NASİHAT
ET!
Allah-ü Teâlâ, peygamber Efendimize
(sonrasında tüm Ehl-i Mürşîd’e): “Münâfıkların kalblerindeki nifâkı, Allah çok
iyi biliyor. Onlara önem verme, mesâfeli dur! Onlara içlerine işleyecek beliğ
sözlerle nasihat et!” buyuruyor. Nisâ-63/87
MÜNAFIKLARA İTAAT ETMEK
YASAKLANMIŞTIR
Allah-ü Teâlâ, Peygamber Efendimiz
sav’e münâfıklara itaat etmesini yasaklamıştır. Peygambere yasak olan şey, ümmete
de yasak demektir. O sebepten hiç bir müslüman, münâfıklık alâmetlerini
üzerinde taşıyan birine itaat edemez. Zira münafıklar, müslümanları İslâm’ın
zararına olan işlerde kullanırlar. Ahzâb-1/417
MÜNAFIKLARDAN HANGİLERİNE MÜDAHALE
EDİLMEZ?
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Onları
(Ara karıştıran, bozgunculuk yapan münâfıkları), yakalayın ve bulduğunuz yerde
öldürün! Bunlardan (münâfıklardan) sizinle aralarında anlaşma bulunan bir
topluluğa sığınanlar veya kendi toplulukları ile savaşmaktan hoşlanmayarak
göğüsleri daralmış halde size gelenler müstesna (onları öldürmeyin)! Çünki
Allah bunları, size musallat etmemiş ve sizinle savaşmamışlardır. Bir de onlar
barış teklif ederlerse yine onlarla savaşmayın, barışı tercih edin!” Nisâ-89,90/91
MÜNAFIKLARIN DURUMU NEYE BENZER?:
Münâfıkların durumu: 1-Ateş yakan
adamın durumuna benzer ki ateşin şavkı onun gözüne adeta perde olur da
göremez.Tıpkı uzun farlarını yakmış bir arabanın gözümüzün ferini alıp
önümüzdeki yolu göremez oluşumuz gibi! Münâfıklar da bunun gibi Kur`an
hakikatlarını göremez olurlar. 2-Yahut yıldırımlı,şimşekli ve karanlık bir
ortamda yürüyene benzer ki, o zavallı, gök gürlemesinden korkarak parmaklarını
kulaklarına tıkar ve sadece şimşeğin aydınlattığı ışıkla az bir mesâfeye
yürüyebilir.
Bakara-17/3
MÜNAFIKLARIN EN BÜYÜK
SİLAHI,MÜ’MİNLERİ BİRBİRİNE DÜŞÜRMEKTİR:
Bu Âyet-i Kerime’nin nüzûl sebebi, baş
münâfık İbn-i Selûl’ün bir su meselesinden dolayı Mekke’li Cehcah ile Medine’li
Sinan arasında çıkan kavga sebebiyle Medinelileri Mekkeliler aleyhine
kışkırtması olmuştur. Neredeyse fitne Ensar ile Muhacirleri karşı karşıya
getirecekti ki, bu Âyet-i Kerime indi de sulh oldular. Münâfikûn-7/554
MÜNAFIKLARIN SUÇLARINI YÜZLERİNE
VURMA!
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Allah,
onların (münâfıkların) gizli plânlarını (zamanı gelince hesabını sormak için)
bir bir kaydediyor. Onun için Sen, onlara aldırma, suçlarını yüzlerine vurma, Allah’a
havâle et! (Sana) vekil olarak Allah yeter!” Nisâ-81/90
MÜNAFIKLARLA YAHUDİLERDEN KAFİRLİKTE
YARIŞLAR, SENİ ÜZMESİN
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Ey
Peygamber! Kalbleri iman etmediği halde ağızlarıyla “iman ettik” diyen
münâfıklardan ve yahudi olanlardan küfürde yarışanlar, Seni üzmesin! Zira
onların, (aslında Sana) çokça kulak vermeleri, yanında olmayan bir topluluğa
yalan söyleyerek (aleyhinde) casusluk etmek içindir.” Mâide-41/113
MÜNAFIKLIĞIN BİR ALAMETİ DE İÇTEN
İÇE MÜSLÜMANLARIN ZARARLARINI ARZU ETMEKTİR
Hendek Savaşı’nda münâfıklar, Birleşik
Düşman Orduları’nın tamamen çekip gitmediklerini, bir müddet sonra tekrar geri
geleceklerini sandıklarından içten içe şöyle bir arzu ve ümniyyeleri vardı:
“Tam zamanı! Keşke şimdi çölde göçebeler arasında olsak da Müslümanların savaşı
kaybettiklerinin haberini alsak ve keyf çatsak ne kadar rahatlardık!” Bu Ayet-i
Kerime’den anlıyoruz ki münâfıklar, Müslümanların zarar etmelerini pek ziyade
arzu ederler, keyf alırlar ve sevinirler. Ahzâb-20/419
MÜNAFIKLIK ALAMETİDİR GAZAB-I
İLAHİYİ TATMIŞ BİR TOPLULUĞU DOST EDİNMEK
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Allah’ın
gazap ettiği bir topluluğu kendilerine dost edinen (münâfıklara) bir baksana!
Bunlar ne sizdendir, ne de onlardandır. Bunlar, bile bile yalan yere yemin
ederler.” Allah düşmanları kâfirleri, münâfıklardan başkası dost edinmez!
Ettiyse o, münâfıktır demektir! Mücâdele-14/543
MÜNAFIKLIK ALAMETLERİNDEN BİRİSİ DE,
MÜ’MİNLERE FELAKET GELMESİNİ GÖZETLEMEKTİR
Kıyamet gününde mü’minler, münâfıklara
şöyle der: “..siz mü’minlere hep felâket gelmesini gözleyip durdunuz!”Evet, mü’minlerin
başına bir felâket gelmesini bir mü’min, isteyip gözetleyemez! Hadîd-14/538
MÜNAFIKLIKTA MAHİR PEK SİNSİ
OLANLARI DA VARDIR Kİ, SEN ONLARI BİLEMEZSİN!
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Habibim
Ya Muhammed!) Çevrenizdeki bedevilerden ve Medine halkından öyle münâfıklar
vardır ki onlar, nifâk işinde mâhir olmuşlardır. Pek sinsi hareket ettikleri
için (Sen) onları bilemezsin, ama Biz pek iyi biliriz! Biz onları yakında
(dünya ve kabirde olmak üzere) çifte cezaya çarptıracağız. Sonra da müthiş bir
(cehennem) azabına itileceklerdir.” Tövbe-101/202
MÜNAFIKLIKTAN MÜ’MİNLİĞE NASIL
GEÇİLİR?
Âyet-i Kerime’nin rehberliğinde
münâfıklıktan mü’minliğe geçerek ebedî hüsrândan kurtulup, ebedî saâdeti
yaşamak isteyenlerin yol haritası şöyledir: 1-Evvelâ, dünyanın bir misafirhane
olduğunu, tapusunun Allah’a ait olduğunu, her an misafirliğinin bitebileceği
hakikatını, nefsine kabul ettirmesi lâzım. 2-Keyfetmenin, rahat etmenin
misafirlikte (dünyada) değil, kendi evinde (cennette) olacağını iyice idrâk
etmesi lâzım. 3-Bize ihsan edilenlerin (mal, mülk, makam, ilim, beceri vs.)
birer sınav âleti olduğunu, emâneten bize verildiğini, istenildiğinde onu (malı,
canı), sahibine (Allah’a) can-ı gönülden vermesi gerektiğini anlaması lâzım.
4-Bunları anladıktan sonra Kur’an ve Sahih Hadis ile verilen öğütleri, nefsine
pek zor gelmesine rağmen tutması lâzım (ki bu pek zor gelecektir ama az zaman
sonra pek tatlı geleceğini de bilecektir.) 5-Allah diyor: “O takdirde biz de
onlara, tarafımızdan pek büyük mükâfat verirdik.” Bu müjde umudu içinde
yaşaması lâzım. 6-“Ve onları dosdoğru yola=sırat-ı müstekime iletirdik” âyetini
içselleştirip Kur’an çizgisinde bir hayat yaşaması ve böylece de
kurtulacaklarını bilmesi lâzım. 7-Kendini başkasından üstün değil, herkesten
biri kabul etmesi lazım. Haydi bir daha mü’min olalım! Bilemeyiz kalbimizde
nifâk hastalığı olabilir. Nisâ-66,69/88
MÜNAFİKUN SURESİ
63. Sûredir. Medine’de nazil olmuştur.
11 âyettir. Münâfikûn-0/553
MÜNAKAŞA EDENE ŞÖYLE SÖYLE!
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Habibim Ya
Muhammed! De ki: Allah bizim de sizin de Rabbi olduğu halde (peygamberi niye
sizden=Araplardan gönderdi) diye mi münâkaşa ediyorsunuz? (Peygamberliği O, dilediğine
verir ve kimseye de danışmaz!) Bizim amellerimiz bize; sizin amelleriniz de
sizedir! Biz, tam bir samimiyet ile O’na bağlı olan kimseleriz!” Bakara-139/20
MÜNEZZEHDİR YÜCE ALLAH, ONLARIN
ORTAK KOŞTUKLARI HER ŞEYDEN!
Allah-ü Teâlâ, müşriklerin ortak
koştukları her şeyden Münezzehdir, Yücedir. Zümer-67/464
MÜNKİR BU, YENİSİ DE ESKİSİNİN ADIM
ADIM PEŞİNDE!
Allah’ın hayat, ölüm; gece gündüz deverânı gibi tekvinî âyetlerinden
ders alıp şükretmeleri yerine, eski münkirler gibi nankörlük ederek dediler:
“Ölüp toprak ve kemik haline geldikten sonra, biz mi yeniden diriltilecek
mişiz? Bize de, önceki atalarımıza da bu vaad edilip durdu. Kur’an’ın söylediği
bu dirilme işi, evvelkilerin masallarından başka bir şey değil!” Mü’minûn-81,83/346
MÜREKKEP OLSA DENİZLER YİNE DE
RABBİMİN SÖZLERİ YAZILMAKLA BİTMEZDİ
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Habibim
Ya Muhammed!) De ki: Rabbimin sözlerini yazmak için bütün denizler mürekkep
olsaydı, hattâ bir mislini daha takviye olarak gönderseydik; bu denizler
tükenirdi, fakat Rabbimin sözleri yine de bitmezdi.” Kehf-109/303
MÜRSELAT SURESİ
77. Sûredir. Mekke Dönemi’nde nâzil
olmuştur. 50 âyettir. Mürselât-0/579
MÜRTED OLDUKTAN SONRA TEKRAR İSLAM’A
GİREBİLİR Mİ?
Elbette! Tövbe edip nefislerini
ıslah edenler, kurtulurlar. Çünki Allah, Ğafur’dur, Rahim’dir. Âl-i İmrân-89/60
MÜRTED VE MÜLHİD, O HALİYLE ÖLÜRSE
GİTTİ GÜMBÜRTÜYE!
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Şuna
şüpheniz olmasın! Kendileri inkâr edip, başka insanları da Allah yolundan çeviren,
sonunda da (kendini ıslah etmeden) o şekilde kâfir olarak ölenler var ya, Allah
onları aslâ affetmeyecektir.” Muhammed-34/509
MÜRTEDİN, DİNİNDEN DÖNENİN DURUMU
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Kim
dininden (İslâm’dan) döner ve kâfir olarak ölürse onun yaptıkları dünyada da
Ahirette de boşa gitmiştir (hiçbir faydasını göremez).Bunlar cehennemlik olup
orada ebedi olarak kalacaklardır.” Bakara-217/33
MÜRTEDLER, İMANLARINDAN SONRA KÜFRE
SAPANLAR
Allah-ü Teâlâ buyuruyor:
“İmanlarından, Peygamberin hak olduğuna şâhitlik ettiklerinden ve kendilerine
apaçık deliller geldikten sonra (bunlara rağmen) küfre sapan bir topluluğu,
Allah nasıl hidayete erdirir ki? Çünki inkârlarında ısrar eden zalimleri Allah,
hidâyete erdirmez!” Âl-i İmrân-86/60
MÜSAMAHA VE TATLILIKLA DAVRAN
ONLARA, KIYAMET SAATİ, NASIL OLSA GELİP ÇATACAKTIR
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Şüphesiz
ki o kıyamet saati gelip çatacaktır. Öyle ise (Ey Resûlüm!) onlara müsamaha
ile, tatlılıkla davran!” Hicr-85/265
MÜSLÜMAN SAVAŞ ETMEDEN DUA ETSEYDİ, ALLAH
DA DÜŞMANI HELAK ETSEYDİ OLMAZ MIYDI?
Allah-ü Teâlâ, bu Âyet-i
Kerimesi’nde: “Allah dileseydi, onlardan (kâfirlerden) intikamınızı alırdı; fakat
Allah birbirinizle imtihan etmek için size savaşı emretmiştir. Allah yolunda
öldürülenlere gelince, Allah onların yaptıklarını aslâ zayi etmeyecek, boşa
çıkarmayacaktır” buyurmaktadır. Buradan şunu anlıyorum: Müslümanlık zor iş!
Eğer savaş gibi, ölüm riski gibi bir şeyler olmasaydı herkes müslüman olurdu.
Halbuki Allah, savaş gibi, “ölmek var bu işte!” gibi, “Allah yolunda maddi, manevi
büyük fedakârlıklar var bu işte!” gibi ürkütücü riskler ortaya koymuştur ki
“ucuz müslümanlık” olmasın! Allah, İslâm dâvâsı için canını verene şehitlik
bahşetmiş, malını verenin malını da cennette bâkileştirmiştir. Muhammed-4/506
MÜSLÜMANIN HAYAT ÇİZGİSİ VAHY-İ
İLAHİ HARİCİNDE OLAMAZ!
Allah-ü Teâlâ, Peygamberine:
“Rabbinden Sana ne vahyediliyorsa ona tabi ol!” fermanıyla emrediyor.
Peygambere emredilen şey ümmete de emredildiğinden ‘ben müslümanım!’ diyen
herkesin, Vahy-i İlâhi olan Kur’an Ayetlerinin dışında bir hayat çizgisi
olamaz! Kur’an Ayetleriyle çelişmeyen hususları ancak kabullenebilir. Ahzâb-2/417
MÜSLÜMANIN İYİSİ KİM OLA?
Şu güzel vasıfları da üzerinde
toplayanlar, affa medâr iyi Müslümanlardır: 1-Sabırlılar, 2-Sâdıklar, 3-İtaatla
Huzur-u İlâhî’de divan duranlar, 4-Mallarını Allah yolunda harcayanlar, 5-Seher
vakitlerinde arı kovanındakiler gibi vızıldayıp Allah’tan af dileyenler. Âl-i
İmrân-17/51
MÜSLÜMANLAR İSMİ, BİZE KİM
TARAFINDAN VERİLDİ VE NİÇİN?
“Müslümanlar” ismini bize, gerek
daha önceki kitaplarda, gerekse bu Kur’an’da veren bizzat Allah-ü Teâlâ’dır.
Bununla, peygamberimiz sav, bize şâhittir; zira kitaplarda geçen evsafıyla, biz
ümmetinin peygamberi olduğunu gördü. Biz de tüm insanlara şâhitleriz; zira
kitabımız Kur’an’ın talimi ile öğrendik ki, bütün insanların, iman esaslarından
olan “Ahir Zaman Peygamberi ve Ümmetine iman”larına, Ümmet-ü Muhammed olarak
biz de şâhitlik ediyoruz: Ey bizim geleceğimize inananlar, biz de sizlerin iman
ehli olduğunuza şâhitlik ederiz! Hacc-78/340
MÜSLÜMANLARIN BİRBİRİYLE KARDEŞLİĞİ,
ALLAH’IN LÜTFUDUR
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Hani siz
birbirinize düşman idiniz de Allah, kalblerinizi birbirine ısındırmış ve O’nun
lütfu ile kardeş oluvermiştiniz.” Ya Rab! Evs ve Hazrec’in kalblerini
ısındırdığın gibi bizlerin de kalblerini ısındır! Âl-i İmrân-103/62
MÜSLÜMANLARIN İLKİ HZ. MUHAMMED
SAV’DİR
Bu Âyet-i Kerime’de Efendimiz sav, Âyet
diliyle şöyle diyor: “Bana müslümanların (Vahy-i İlahi’yi tatbik edenlerin)
ilki olmam emredildi.” Buradan şunu anlıyoruz: Resûlüllah Efendimiz sav, Kendisine
vahyolunan Kur’an hakikatlarını en evvel Zat-ı Mübarekleri tatbik ediyordu, sonra
başkalarına tebliğ ediyordu. Biz dahi bir Kur’an Hakikatı’nı bir başkasına
tebliğ edeceksek evvela o hakikatı kendi nefsimizde yaşamalıyız.Bu, Allah’ın
emridir. Peygamber Efendimiz sav, Kur’an lisânı ile diyor: “Doğrusu Bana, Allah’a
iman ve itaat edenlerin (müslümanların) ilki olmam emredildi. Ve ‘sakın
müşriklerden olma!’ diye de emredildi.” Allah-ü Teâlâ Efendimizin lisânıyla
buyuruyor: “Ben, müslümanların (ilki) olmam ve (size) Kur’an okumamla da
emrolundum!” Kur’an Dili ile Peygamberimiz sav, diyor ki: “Çünki Ben Müslümanların
ilkiyim!” En’âm-163/149; Zümer-12/459 ; En’âm-14/128 ; Neml-92/384
MÜSLÜMANLIK, İLAHİ DİNLERİN ORTAK
ADIDIR
Hem Hz. İbrahim as, hem Hz. Yakup
as’ın, oğullarına: “Evlatlarım, sakın Müslümanlıktan başka bir din ile
ölmeyiniz!”diye vasiyet etmeleri, bütün ilâhi dinlerin ortak adının, “Müslümanlık”
olduğunu isbat eder! Bakara-132/19
MÜSTEKAR ,KALMA YERİ VE MÜSTEVDA’
EMÂNET YERİ
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Sizin için
bir müstekar (Kalacak yer), bir de müstevda’ (emanet yeri) olarak duracak yer vardır.
(Kalacak yer, dünya veya ana rahmi; emanet yeri ise babalardaki sulb veya
kabirdeki hayat olabilir, Allah-u A’lem!) En’âm-98/139
MÜŞRİK BEYLER! YA SİZ, YA BİZ; İKİMİZDEN
BİRİ HİDAYETTE, DİĞERİ DALALETTEDİR
Allah-ü Teâlâ, Efendimize,
müşriklere karşı şöyle demesini vahyetti: “De ki: (Ey müşrikler!) Siz ya da
biz; iki topluluktan biri hidâyet, diğeri de dalâlet içindedir.” Yani siz
bilirsiniz! Sebe’-24/430
MÜŞRİK MİSİN NESİN? ŞU TAPTIĞININ TANRI
OLDUĞUNU İSBAT ET BAKALIM!
“O müşrikler, haklarında tanrı
olduğuna dâir Allah’ın hiç bir delil göndermediği, kendilerinin de tanrı
olduğuna dair hiç bir bilgi sahibi olmadıkları birtakım şeylere tapıyorlar. Büyük
Duruşma’da o zalimlerin hiç bir yardımcıları olmayacaktır.” Hacc-71/339
MÜŞRİK OLMAZLARDI ONLAR, EĞER ALLAH
DİLESEYDİ
Eğer Allah (Küllî İrâdesini devreye
sokup) dileseydi, onlar müşrik olmazlardı (herkes, melekler gibi imanlı
olurlardı). Aksine insan, bu dünyada serbest bırakılmış ve hür iradesiyle
imtihan edilmektedir. Peygamber de insanlar üzerinde muhâfız (bekçi) değildir, onları
iman yönünde zorlamaz! En’âm-107/140
MÜŞRİK ÖZRÜ NEYE YARAR Kİ!
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Dünyadan
(müşrik olarak Ahiretteki Mahkeme-i Kübrâ’ya gelenlerin tek sığınacak
özürleri,) fitneleri: “Rabbimiz vallâhi biz müşrik değildik!” demeleri
olacaktır. (Ama neye yarayacak ki!)” En’âm-23/129
MÜŞRİKLER DEDİLER, TAMAM SANA
İNANALIM AMA SEN DE ŞUNLARI YERİNE GETİR!
Müşrikler aslında inanmamak için işi
yokuşa sürerek “şu şartlarımızı yerine getirmedikten sonra aslâ Sana
inanmayız!” dediler: 1-Yerden bir pınar fışkırtasın! 2-Senin hurma ağaçlarından
ve üzüm bağlarından bir bahçen olmalı da aralarından gürül gürül ırmaklar
akıtasın! 3-Yahut iddia ettiğin gibi, göğü üzerimize parça parça düşürmelisin!
4-Allah’ı ve melekleri karşımıza getiresin de onlar senin söylediklerine
şâhitlik etsinler! 5-Bu da yetmez, senin altundan bir evin olmalı! 6-Yahut sen
göğe çıkmalısın! 7-Göğe çıkmak yet mez, oradan dönerken bize okuyacağımız bir
kitap indirmedikçe yine de senin oraya çıktığına inanmayız ha! De ki:
‘Fesübhanellah! Ben sadece elçi olan bir insandan başka ne olabilirim ki?’ İsrâ-90,93/290
MÜŞRİKLER GÜRUHU, HESAP VERME GÜNÜ
İŞİNİZ BİTİK, KİMSE SÖYLEMEDİ DEMEYİN!
Ve o gün (hesap verme günü) Allah, o
müşriklere seslenir: “Ortağım olduğunu iddia ettiğiniz şeriklerim nerede?
Ortaya çıksınlar (da sizin imdadınıza yetişsinler) bakalım! (Yani? İşiniz bitik
mi bitik!) Kasas-74/393
MÜŞRİKLER SİZİNLE TOPYEKÜN
SAVAŞIYORLARSA SİZ DE ONLARLA TOPYEKÜN SAVAŞIN!
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Müşrikler
nasıl birleşerek sizinle topyekün savaşıyorlarsa, siz de (kendi aranızda)
birleşerek onlarla topyekün savaşın! Ve bilin ki Allah, ilâhî sınırlara riâyet
eden, fenalıklardan sakınan takvâ sahipleriyle beraberdir.” Tövbe-36/191
MÜŞRİKLER, YAHUDİLERE ÖZENDİLER
Yahudilerin Hıristiyanlara;
Hıristiyanların da Yahudilere dedikleri gibi müşrikler de Müslümanlara: “Onlar
Hak Din üzere değiller!” deyiverdiler. Bakara-113/17
MÜŞRİKLERİN, BİZE DE KİTAP GELSEYDİ
BAHANELERİ, KİTAP GELİNCE ÇÖKTÜ
Müşrikler önceleri: “Bizim de
yanımızda öncekilere verilen kitaplar olsaydı, elbette biz de yalnız Allah’a
ibâdet eden kullar olurduk!” bahâneleri, Hak kitap Kur’an-ı Hakîm gelince
çöktü. Zira Kur’an gelince onu inkâr ettiler. İnkâr mı ettiler? Etsinler
bakalım! Âkıbetlerini ileride öğreneceklerdir. Sâffât-167,170/451
MÜŞRİKLİK HA! DAHA ÖNCEKİ
MÜŞRİKLERİN BAŞINA GELEN AZAP NASIL OLURMUŞ GÖRDÜLER
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Yemin
olsun ki, onlardan (Mekkeli müşriklerden) öncekiler de (Dini ve Peygamberi)
yalanlamışlardı; fakat Benim de (o müşrikleri) inkârım (onlara olan intikâmım, azâbım)
nasıl olurmuş (gördüler, anladılar)!” Mülk-18/562
MÜTEAL, HER ŞEYDEN YÜCE OLAN
ALLAH’DIR
“O (Allah), görünmeyeni de görüneni
de hakkıyle bilendir; Kebirdir (Pek Büyüktür); Müteâldir (her şeyden Yücedir).”
Ra’d-9/249
MÜTEŞABİH ÂYETLER
Kur’an-ı Kerim’in bir kısmı da
Müteşâbih Âyet’lerdir. Bu âyetler, her asra bakması hasebiyle değişik mânâları
mu’cizevî olarak içinde barındırırlar. Bu bakımdan değişen asırlarda bu
âyetler, o asrın dimâğına göre yeniden yorumlanırlar. Hükümler bunlara
dayandırılarak verilmez. Belki bu âyetler, Kur’an’ın her asra bakmasını, her
asırdaki dertlere tam derman olmasını sağlar. Âl-i İmrân-7/49
MÜTEŞABİH AYETLERLE UĞRAŞMA!
Kalblerinde eğrilik olan, zorlamalı
yorumlarla kendi indî saplantılarına delil arayan kimseler bu müteşâbih
âyetlerle uğraşırlar. Halbuki bu âyetlerin gerçek mânâlarını Allah’tan başka
kimse bilemez! Ancak birisi, “ben bu âyetten şunu anlıyorum” diyebilir. Âl-i
İmrân-7/49
MÜTRAFUN DENİLEN ŞIMARIK ZENGİNLER, HER
DAİM PEYGAMBERLERE KARŞI ÇIKMIŞLARDIR
Allah-ü Teâlâ, bir beldeye ne vakit
ki bir peygamber gönderdi, hemen oranın mütrafûn denilen şımarık zenginleri, gönderilen
bu Allah elçisinin karşısına dikildiler. Zira gelen yeni din, onları
kibirlilikten, çalım satarak böbürlenmekten alıkoyacak, yaratılış amacı olan
Allah’a kul olmaya alıştırarak enâniyetlerini sıfırlayacaktı. Bu da zorlarına
gidiyordu ve kurdukları kibir düzenini bozuyordu. Akılsıza bir dirhem dünya
tadı, batmanlarla Ahiret tadından daha tatlı geldiği için hep böyle yaptılar.
Yaptılar da ne oldu? Sebe’-34/431
MÜTRAFUN ŞIMARIK ŞEHİR ZENGİNLERİ
UYARICI PEYGAMBERLERE İLK KARŞI ÇIKANLARDIR
Allah-ü Teâlâ, ne vakit ki, bir
şehre uyarıcı bir peygamber gönderse, o şehirde O Peygambere ilk karşı
çıkanlar, daima “mütrafûn” denilen şehrin şımarık varlıklı zenginleri
olmuşlardır. Allah-ü A’lem bunun hikmetleri şunlar olsa gerektir: 1-Kurulu
düzende zenginler saygın insanlardır. 2-Düzen fakirlerin emeklerinin bir
kısmını zenginlere aktarmaktadır. 3-Başkalarının kendilerine muhtaç olarak
karşılarında el pençe divan durmaları, onlara menhus bir zevk vermektedir. 4-O
şehirde toplumu yönlendirenler, sözleri dinlenenler o zenginlerdir. Bu
mütrafûna bir peygamberin varlığının kabulü ise, bütün bu kazanımlarını bir
çırpıda kaybedip, sıradan herkes gibi bir vatandaş olmayı gerektirmektedir. Bu
durum da onların nefislerine ağır gelmektedir. Zuhruf-23/490
MÜTTAKİLERE BAKIN NELER VAR NELER!
“Şeytana uymaktan korunan müttakiler
ise cennetlerde ve pınar başlarındadırlar. Onlara “selâmetle, emin olarak girin
oraya” denir. Hicr-45,46/263
MÜTTEKİ MÜSLÜMANLARI ALLAH, GÜNAHKAR
ZINDIKLARLA BİR TUTMAZ!
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Muhakkak
ki, müttekî müslümanlara Ahirette Naîm cennetleri vardır. Hiç müslümanları, o
günahkâr zındıkları (cennete koyarak) bir tutar mıyız? Size ne oluyor?
(Günahlarınızla cennete gireceğinizi, sanarak) nasıl da böyle bir hüküm
verebiliyorsunuz? Yoksa size ait bir kitap var da bu kâbil bigileri, oradan mı
okuyorsunuz? Onda ‘neyi beğenirseniz o size verilir’ diye bir bilgi mi yazılı?
Yoksa ‘neye hükmederseniz, o yerine getirilir’ diye, kıyamete kadar geçerli
olacak size yeminle verilmiş bir sözümüz mü var? Sor bakalım onlara: Hangileri
buna kefildir? Yoksa güvendikleri ortakları mı var? Eğer iddialarında tutarlı
iseler, haydi getirsinler o ortaklarını da görelim bakalım!” Kalem-34,41/564
MÜZDELİFE
Mekke-i Mükerreme’nin güneydoğusu
istikametinde Arafat Meydanı ile Mina mevkii arasında kutsal bir mekândır. Meş’ar-i
Haram buradadır. Cemerâta (şeytanlara) atılacak taşlar, burada toplanır.
Zilhicce’nin 9. ile 10. gününü birbirine bağlayan gece (Bayram Gecesi)
Müzdelifede geçirilir. Akşam namazı ile yatsı namazı, yatsı namazı vaktinde cem
edilerek kılınır. Müzdelife Vakfesi’ne de bu mevkide durulur. Bakara-198/30
MÜZZEMMİL SURESİ
73. Sûredir. Mekke Dönemi’nde nâzil
olmuştur. 20 âyettir. Müzzemmil-0/573
MÜZZEMMİL
Elbisesine örtünüp bürünen demektir
ki, bundan maksat Peygamber Efendimizdir sav. Peygamber Efendimize Hıra
Mağarası’nda ilk vahiy geldiğinde heyecanla evine dönmüş ve mübarek Vâlidemiz
Hatice-tül Kübrâ’ya “Beni örtün! Beni örtün!” demiştir. Müzzemmil, Kur’an’da
geçen Efendimizin yedi isminden birisidir. (Bu yedi isim: Muhammed, Ahmed,
Abdullah, Tâhâ, Yâsîn, Müzzemmil ve müddessir.) Müzzemmil-1/573
Yorumlar
Yorum Gönder