Ana içeriğe atla

KUR’AN-I KERİM KONULARI: (M) İLE BAŞLAYANLAR

 

KUR’AN-I KERİM KONULARI: (M) İLE BAŞLAYANLAR

MA’BUD-U HAK ALLAH’DIR, TANRILARIN HEPSİ BATILDIR VESSELAM!

Allah-ü Teâlâ, bu Ayetinde ‘Hak Ma’bud’un Kendisi olduğunu, müşriklerin yalvarmakta oldukları bilumum put ve tanrıların bâtıl olduğunu’ beyan ediyor. Lokman-30/413

MADEN OCAKLARI HAKKINDA BİLGİ VAR MI KUR’AN’DA?

Evet! Yüce Allah, bu Ayet-i Kerimesi’nde: “Allah yere giren ve yerden çıkanı bilir” buyuruyor. Maden ocaklarına giriş, bir yere giriştir, maden ocaklarından çıkan ve çıkarılan da yerden bir çıkıştır. Ve Allah hepsini bilir. Sebe’-2/427

MAFSALLARI, ORGANLARI BİRBİRİNE SIMSIKI BAĞLAYAN ALLAH-Ü TEALA’DIR

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Onları (insanları) Biz yarattık, mafsallarını (organlarını) birbirine sımsıkı olarak da Biz bağladık. Dilediğimiz zaman elbette (onları yeryüzünden alır da) yerlerine başkalarını getirebiliriz.” İnsan-28/579

MAĞARADA NİCE YILLAR (309 YIL) ONLARI UYKUYA DALDIRDIK

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Gençler (Ashab-ı Kehf) mağaraya çekilince onların kulaklarına nice yıllar perde vurduk (onları uykuya daldırdık) Kehf-11/293

MAĞARADA ONLARI UYANIK SANIRDIN

Bu âyette: “Mağaraya bakan birisinin içerdekileri uyanık sanacağı; yanları ezilmesin diye gâh sağa, gâh sola çevrildikleri; Kıtmir adlı mübârek bir bekçi köpeklerinin de mağara girişinde ön ayaklarını uzatmış hemen saldırmaya hazır vaziyette, görenleri ürküten, derhal uzaklaşmalarını sağlayan bir görünümde olduğu beyân edilerek Ashâb-ı Kehf’in uzun yıllar emniyet içinde mağarada uyudukları” açıklanıyor. Kehf-18/294

MAĞARA-İ SEVR’DE İKEN EFENDİMİZ, İKİDEN İKİNCİSİ ARKADAŞI HZ.EBU BEKİR’E NE DEDİ?

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Eğer siz peygambere yardımcı olmazsanız, Allah vaktiyle ona yardım ettiği gibi, yine yardım eder. Hani kâfirler, onu Mekke’den çıkardıklarında, iki kişiden biri olarak (Sevr) Mağarasında iken arkadaşına (Hz. Ebu Bekir’e): ‘Hiç üzülme! Zira Allah bizimle beraberdir!’ diyordu. Böylece Allah, kâfirlerin dâvâsını yerle bir etti.” Tövbe-40/192

MAĞARALAR DA ALLAH’IN BİR LÜTFUDUR

“Allah, dağlarda da sizin için barınaklar (mağaralar) yaptı (ki oralarda soğuktan, sıcaktan, her türlü tehlikelerden korunasınız ve şükredesiniz de) O’na itaat edesiniz!” Nahl-81/275

MAĞARANIN KAPISININ KUZEYDE OLMASI ALLAH’IN AYETLERİNDENDİR

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “İşte onların (Ashâb-ı Kehf’in) böyle (kapısı kuzeye bakan ve güneş ışığı almayan mağarada) uyumaları, Allah’ın âyetlerindendir. (Burada ilmi, ince hususların olduğuna işâret var. Uzmanların çalışması lâzım. Güneş görmeyen, belli bir iklim kuşağında olan bir ortamda canlının çürümemesi, uykunun uzun tutulması, içerinin görülmemesi vs. gibi nice ilmi hakikatların ipuçları verilmiş olabilir.) Kehf-17/294

MAĞARANIN KUZEY YARIMKÜREDE VE KAPISININ DA TAM KUZEYDE OLDUĞU ANLAŞILIYOR

Bu Âyette beyân ediliyor ki, “güneş doğunca mağaranın sağından (yani arkasından, güneyden) dolaşır, batarken de sol taraftan onları makaslardı (ışığıyla onları rahatsız etmiyordu).” (Bu durumda: a) Mağara, Kuzey Yarımküre’dedir. Şöyle ki: Güneş doğudan doğup, batıdan battığına göre, güneşi sağımıza aldığımızda yönümüz kuzeye bakıyor demektir. B) Kuzey Yarımküre’de güneş eğik olarak güney tarafından dolaştığına göre mağaranın kapısı tam kuzey taraftadır, zira güneş onları ışığıyla rahatsız etmiyordu.) Kehf-17/294

MAĞARAYA ÇEKİLEN O GENÇ YİĞİTLERİN NİYAZLARI NASILDI?

Zalim sultanın şerrinden uzak durmak için mağaraya çekilen ve orada 309 yıl uyutulan gençlerin duâsı şöyleydi: “Yüce Rabbimiz! Bize tarafından bir Rahmet ver! Ve şu dâvâmızda muvaffak ederek bize bir kurtuluş yolu hazırla! Rabbimiz, göklelerin ve yerin Rabbidir, O’ndan başka hiçbir ilâha yalvarmayız, aksi takdirde yemin olsun ki, pek saçma bir söz söylemiş oluruz!” Kehf-10,14/293

MAĞFİRET DİLERLER MELEKLER YERDEKİ MÜ’MİNLERE

Melekler, Rablerine Hamd ile tesbih ederler ve Yer’deki Mü’minler için de mağfiret (bağışlanma) dilerler. Şûrâ-5/482

MAĞFİRET VE CENNETTE PEK BÜYÜK MÜKAFATA NAİL OLACAKLAR, ŞÖYLECE SAYILIYOR

Allah-ü Teâlâ, bu Ayet-i Kerimesi’nde Mü’min erkekler ve Mü’mine kadınlar olarak aşağıda ünvanları sayılanlara pek büyük bir mağfiret ve mükâfat vereceğini müjdeliyor. Bunlar: 1-Müslümanlar, 2-Mü’minler, 3-İtaatkârlar, 4-Sâdıklar, 5-Sabredenler, 6-Allah’a gönülden bağlı tevâzu sahipleri, 7-Sadaka verenler, 8-Oruç tutanlar, 9-Irzlarını koruyanlar, 10-Allah’ı çok zikredenler. Ahzâb-35/421

MAĞFİRET, AF DİLEMEDE BAŞKA BİR BOYUT: BAŞKALARININ AFFI İÇİN DE AF DİLEMEK

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Habibim Ya Muhammed! Gerçekten şunu bil ki, Allah’dan başka ilâh yoktur! Sen hem kendi günahın, hem de mü’min erkeklerle, mü’min kadınların günahı için Allah’dan mağfiret dile! Allah dünyada gezip dolaştığınız yeri de, Ahirette varıp kalacağınız yeri de bilir.” (Peygamber Efendimiz sav, Rehber-i küll olduğu için, mü’minler de O’nun gibi hareket etmekle, diğer mü’min kardeşlerine mağfiret dilemekle mükelleftirler. (Gerçi bu, namazda “Rabbenağfirlî...”ile yapılsa da yetmez!) Muhammed-19/507

MAĞFİRET, BAĞIŞLANMA, CENNETE GİDECEKLERİN TEMİZLENME SÜRECİNİN ADIDIR

Allah-ü Teâlâ, bu Ayet-i Kerimesi’nde iman edip salih ameller işleyenleri ilkin mağfiret edip sonra pek büyük bir mükâfatla (cennet ve Cemalüllah ile) ödüllendireceğini bildiriyor. Cennet, günahkârları kabul etmediğinden imanlı kişilerin önce bu günah kirlerinden temizlenmeleri lâzımdır! Bu temizlik, genel olarak Allah-ü Teâlâ’nın affetmesi;bir miktar da suçlunun cehennemde azap çekmesi sûretiyle olmaktadır. Fâtır-7/434

MAĞLUBUM BEN YA RABBİ, DİYEN NUH AS, KAVMİNDEN NELER ÇEKMİŞTİ NELER!

O Mekkelilerden önce Nûh kavmi de peygamberlerini yalanlamışlardı. Hattâ “Bu, delinin teki!”demişler ve O’nu inciterek tebliğini engellemişlerdi. O da “Ben mağlûbum Ya Rabbî, Bana yardım et!” diye Rabbisine niyazda bulunmuştu. (Rabbi de Tufan hadisesini gerçekleştirerek o keferelerin köklerini kazıdı.) Kamer-9,10/528

MAHALLE BASKISI VE TOPLUM PSİKOLOJISİNE DEĞİNİLİYOR

Allah-ü Teâlâ buyurdu: “(Ya Musa!), Kıyametin kopmasına inanmayan ve nefsinin arzusuna uyan insanların (mahalle baskısı), Seni ona (inanmak)tan alıkoymasın sakın! Yoksa (toplum psikolojisiyle hareket edersen) helâk olursun!” Tâhâ-16/312

MAHALLE BASKISININ NE KADAR TESİRLİ OLDUĞUNU BEYAN EDER

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Eğer Biz Sana (Efendimize sav) sebat vermeseydik, neredeyse azıcık da olsa onlara meyledecektin; O takdirde hem hayatın, hem de ölümün azâbını Sana kat kat tattırırdık. Sonra bize karşı Kendine bir yardımcı da bulamazdın!” (Resûlüllah’a müşrikler gelmişlerdi, zayıf, fakir ve köle olan müslümanları yanlarında görmek istemediklerini söylemişlerdi. Efendimiz de ‘belki müslüman olurlar’ mülâhazasıyla onların tekliflerine hafif bir meyil göstermişti. Bunun üzerine bu âyet nâzil oldu. Her zaman müslümanlara câzip tekliflerle yaklaşırlar, bâtıla Hak sûretini giydirirler, aralarına fitne sokarlar, ayrılıklar, kutuplaşmalar meydana getirirler, birbirlerini düşman hâle getirirler, Hakda sebat edenlere tehditler yağdırırlar. Tarih bunun açık şâhididir.) İsrâ-74,75/288

MAHKEME-İ KÜBRA’DA HERKESE YAPTIKLARI TAMI TAMINA VERİLİR,ADALET TAM GERÇEKLEŞİR

Mahşer yerine mizan kurulur, şâhitler getirilir, hattâ eller konuşur, ayaklar şâhitlik eder, Allah hükmünü verir ve zerre kadar haksızlık edilmez. Zaten Allah her şeyi önceden bilmektedir. Zümer-70/465

MAHŞER GÜNÜ ALLAH, MELEKLERİNE SORAR, ŞUNLAR SİZE Mİ TAPIYORLARDI?

Allah-ü Teâlâ, mahşer günü (cümle müşrikleri) biraraya toplar ve sonra Meleklerine: “Şunlar size mi tapıyorlardı?” diye sorar. Melekler: “Seni müşriklerin iddialarından tenzih ederiz! Bizim velimiz, koruyucumuz onlar değil, Sen’sin! Hayır, onlar cinlere (şeytanlara) tapıyorlardı, onların çoğu, o şeytanlara inanıyorlardı (şeytanların sözünü dinliyorlardı)” diye cevap verirler. Sebe’-40,41/432

MAHŞER GÜNÜ EKSİKSİZ BÜTÜN İNSANLAR MAHŞERDE TOPLANACAKLARDIR

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Bu anlatılan olaylarda, ahiret azabından korkanlar için elbette ibret verici bir ders vardır. O gün bütün insanların, bir araya toplandığı mahşer günü olacaktır. O gün bütün gök ve yer ehlinin tanık olacağı gündür. Biz o günü, ancak belirli bir müddete kadar erteleriz.” Hûd-103,104/232

MAHŞER GÜNÜ İNKARCILARIN BİRBİRLERİYLE CEDELLEŞMELERİNİ BİR GÖRECEKSİN

İnkârcı kâfirler, bu dünyada “biz ne senin getirdiğine, ne de bundan önce gönderilen kitaplara inanırız!” diye kasıladursunlar; mahşer günü azapla karşı karşıya kalınca, kibirli önderlerinin peşine düşüp giden güçsüzler: “Sizin yüzünüzden bu hallere düştük,siz olmasaydınız biz inananlardan olacaktık” diyecekler ama ne fayda? Onların oradaki perişan hallerini ve birbirlerine lâf atmalarını, cedelleşmelerini bir görsen! Sebe’-31/430

MAHŞER GÜNÜ MÜŞRİKLERE VE PUTLARINA DERİZ: HAYDİ MARŞ, MARŞ YERLERİNİZE!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Mahşer günü onların hepsini bir araya toplayıp sonra Allah’a şirk koşanlara: ‘Siz de, taptığınız şerikleriniz (putlar vs.) de (marş,marş) yerlerinize!’ diyeceğiz. Artık onları, putlardan tamamen ayırmışızdır. Şerikleri (putlar dile gelip): ‘Siz, dünyada (gerçekte) bize tapmıyordunuz (kendi nefsinize ve şeytanlarınıza tapıyordunuz), Allah da üzerimize şâhittir ki, sizin bize taptığınızdan hiç mi hiç haberimiz yoktu!” derler.” Yûnus-28,29/211

MAHŞER GÜNÜNDE KAFİRLERİN KENDİ ARALARINDAKİ CEDELLEŞMELERİ NASIL SON BULUR?

Kâfirler, mahşer gününde birbirleriyle atışırken, cedelleşirken hepsi azâbı görünce sus pus olurlar, pişmanlıklarını içlerine atarlar. Artık herkes kendi derdine düşmüştür. Sebe’-33/431

MAHŞER GÜNÜNDE KİBİRLİLİK TASLAYAN ÖNDERLER, ZAYIF EZİLENLERE NELER DİYECEKLER?

Mahşer gününde dünyadaki kibirliler ile zayıflar arasında müthiş bir cedelleşme geçer; şöyle ki: Zayıflar, kibirlilere: “Siz olmasaydınız biz mü’minlerden olurduk” diyecekler. Kibirlilik taslayanlar da zayıflara: “Size hidâyet geldi de biz mi engel olduk? Siz zaten mücrim kimselerdiniz!” diyeceklerdir. Sebe’-32/431

MAHŞER GÜNÜNDE KİME İZİN VERİLMİŞSE ANCAK O KONUŞABİLİR

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “O gün (Mahşer Günü) gelince, Allah’ın izni olmaksızın hiç kimse konuşamaz! Artık onlardan kimi Şakî (bedbaht), kimi Saîd (mutlu) olandır.” Hûd-105/232

MAHŞER GÜNÜNDE KİMSENİN KİMSEYE YARARI DA OLMAZ ZARARI DA

Mahşer günü öyle bir gündür ki Allah’dan başka herkes, acz-i mutlak içerisindedir. Hiç kimsenin bir başkasına yararı da olmaz zararı da! O günde hükümranlık Kahhâr Rabb-ül Aleminindir. Sebe’-42/432

MAHŞER GÜNÜNDE PUTLAR, KENDİLERİNE TAPANLARIN YAMAN DÜŞMANI KESİLİRLER

İnsanlar diriltilip mahşerde toplandıkları zaman (cansız veya canlı) putlar, kendilerine tapınan müşriklere yaman düşman kesilirler ve onların tapınmalarını şiddetle reddederler. Veya müşrikler, (yalan söyleyerek)  putlara  taptıklarını  inkâr  ederler. Ahkâf-6/502

MAHŞER GÜNÜNDE ZEBUN EDİLMİŞ ZAYIFLAR, KİBİRLİLİK TASLAYANLARA NELER DİYECEKLER?

Mahşer gününde (dünyada) kibirlilik taslayanlar, zebun edilmiş zayıflara “size hidâyet geldi de biz mi engelledik?” deyince zayıflar: “Hayır! İşiniz, gücünüz gece gündüz dolaplar çevirmekti. Çevirdiğiniz bu dolaplar, bizi hidâyetten alıkoydu. Bize Allah’ı inkâr etmemizi, O’na ortaklar koşmamızı emrederdiniz” diyecekler. Sebe’-33/431

MAHŞER MEYDANINDA ALLAH’DAN UZAK DÜNYANIN HAY HUYLU YAŞANTISI BEŞ PARA ETMEZ!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “İşte orada her kişi, dünyada iken yaptıklarını(n kaç para ettiğini) deneyecek (yaşayarak, aynel yakin görüp) anlayacak. Onların hepsi, gerçek efendileri olan Allah’ın huzuruna götürülür. Ve uydurdukları putlar ise, ortalıkta görünmez olur.” Yûnus-30/211

MAHŞER YERİ HAKKINDA BİR MİKTAR BİLGİ VERİLMİŞTİR

Mahşer yeri o gün, 1-Rabbinin Nûru ile ışıl ışıl aydınlanır; 2-Amel defterleri ortaya konur (Herkes ne yaptığını en ayrıntılarına kadar o defterde görür.) 3-Peygamberler ve şâhitler getirilir. (Bu Şâhitler, Peygamberler, Kiramen Kâtibin Melekleri, Hafaza Melekleri ve ilgili diğer insanlardır.) Zümer-69/465

MAHŞERDE BULUŞACAĞIZ VE HESAPLAŞACAĞIZ

Allah-ü Teâlâ Efendimize, müşriklere karşı şöyle demesini vahyetti: “De ki: Ey müşrikler! Rabbimiz kıyamet günü hepimizi (mahşerde) toplayacak, sonra hakkımızda hükmünü verecektir.” Böylece Hak, yerini orada bulacaktır. Sebe’-26/430

MAHŞERDE GÜNAHKARLARI GÖZLERİ GÖMGÖK, KÖR OLARAK HAŞREDERİZ

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Günü gelecek Sûr’a 2. kez üfürülecek. Ve o mahşer gününde günâhkârları (kâfirleri) gözleri gömgök,(kör vaziyette) haşrederiz, toplarız.” Tâhâ-102/318

MAHŞERDE HERKES TOPLANACAK

İlk insan Hz. Âdem ile son yaratılan insan arasında ne kadar insan yaratılmışsa Mahşer Günü’nde toplanacağını Rabbimiz bu âyetinde açıkça belirtiyor. Hicr-25/262

MAHŞERDE İNSANLAR TOPLANIRLAR, AMELLERİNİ GÖRÜRLER, BÖLÜK BÖLÜK YERLERİNE DÖNER

Kıyamet Günü insanlar, Mahşer’de toplanırlar, kendilerine amelleri gösterilir ve bölük bölük kazandıkları yere (cennet veya cehennemdeki yerlerine) dönerler. Zilzâl-6/599

MAHŞERDE KENDİ ARALARINDA KONUŞURLAR, DÜNYADA ON GÜN KADAR KALDINIZ

Günâhkârlar, o mahşer gününde kendi aralarında sessizce konuşurlar: “Dünyada olsa olsa on gün kadar bir şey kaldınız!” derler. Allah-ü Teâlâ da: ‘Aralarında konuştukları şeyleri en iyi Biz biliriz!’ Onların gidişatça en ma’kul, dengeli konuşanı ise: ‘Bir günden daha fazla kalmadınız!’ diyecek, buyurur.” Tâhâ-103,104/318

MAHŞERDE KURULAN MAHKEME-İ KÜBRA’DA ADALETSİZLİK OLMAZ

İnsanlar bir ses, bir çağrı ile Allah’ın huzurunda toplandıklarında dünyada yaptıklarından bir bir hesaba çekileceklerdir. Orada kurulan Mahkeme-i Kübrâ’da Adâlet-i Mutlaka tahakkuk edecek, hiç kimseye zerre kadar zulmedilmeyecektir. Herkese (ama iyi,ama kötü) yaptıklarının karşılığı, tamı tamına verilecektir. Yâ Sîn-54/442

MAHŞERDE PUTLAR DA TAPANLARIYLA BERABER HAŞROLUNUR VE ONLARA SORULUR

Allah-ü Teâlâ, günü geldiğinde, mahşerde, müşriklerle beraber taptıkları putları da yaratıp toplayacağını ve onlara şöyle soracağını beyan eder: “Siz mi saptırdınız bu kullarımı, yoksa onlar, kendileri mi yoldan çıktılar?” Putlar cevap verirler: “Seni tenzih ederiz; Senden başka dostlar edinmek bize yaraşmaz! Ne var ki Sen, onları ve babalarını, nimetlerine mazhar edip yaşatınca, onlar Seni anmayı unuttular. Helâke müstehak bir topluluk haline geldiler.” Bunun üzerine müşriklere şöyle denir: “İşte taptıklarınız sizi yalancı çıkardılar, artık müstehak olduğunuz azâbı savmaya da onu savmak için size yardım edecek birini bulmaya da gücünüz yetmez! İçinizden kim zulmederse (bilsin ki) ona pek büyük bir azâbı taddıracağız!”  Furkan-17,19/360

MAHŞERDE TOPLANAN İNSANLARA YER VE GÖK EHLİ TANIK OLACAKLARDIR

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Mahşer Günü, bütün insanların bir araya toplandıkları gündür. O gün, (tüm gök ve yer ehlinin toplananlara) tanık olacağı gündür. Biz o günü, ancak belirli bir müddete kadar erteleriz.” Hûd-103,104/232

MAHŞERDE, BÜYÜK DURUŞMA SIRASINDA KAFİRLERLE İMAN EHLİ KARŞILIKLI KONUŞABİLİRLER

Kıyamet gününde, Büyük Duruşma’nın gelip çattığı günde kâfirlerin “biz dünyada bir saatten fazla kalmadık ki” mazeretlerine karşı iman ehli şöyle cevap verirler: “Yemin olsun ki siz, Allah’ın kitabında va’d edilen yeniden dirilme gününe kadar (uzunca bir müddet) kaldınız! İşte bu, yeniden dirilme günüdür. Lâkin siz bilmiyordunuz!” (Buradan Mü’minlerle kâfirlerin karşılıklı konuşabileceklerini anlıyoruz.) Rûm-56/409

MAHŞERE VE HESAP VERMEYE İNANMAMAYA BİR GEREKÇEN, BİR DELİLİN VAR MI? ONU SÖYLE!

Ey insan! Allah-ü Teâlâ, seni en güzel kıvamda yarattığını, fakat o kıvamı iman edip salih amel işleyenlerden başkasının koruyamadığını, o nedenle de aşağılardan aşağıya yuvarladığını açıkça beyan ediyor. Durum bu kadar vâzıh iken senin, mahşere ve hesap vermeye inanmamana hangi gerekçe, hangi delil engel oldu? Görüyorsun hiçbir delil yok! Artık sen bilirsin, ötede cazur cuzur etmek yok ha! Tîn-7/597

MAİDE SURESİ

5. Sûredir. Medinede nâzil olmuştur. 120 âyettir. Mâide-0/105

MAKAM MANSIP ONLARI ALDATTI DA BÜTÜN BÜTÜN KAYBETTİLER

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Kâfirlere Allah’ın âyetleri okunduğu zaman makam mansıp sâhibi olanlar, (bir kendilerine bir de fakir mü’minlere bakarak) ‘bu iki topluluktan hangisi daha üstün, daha muteberdir?’ dediler. (Azab-ı İlâhîyi kendilerine yakıştıramadılar) Halbuki daha önce Allah, mal, şöhret, makam mansıp itibâriyle daha güzel durumda olan nice nesilleri helâk etmişti. De ki: Kefere ve fecereye Rahmân, biraz mühlet versin, önemli değil! Zamanı geldiğinde onlara va’d ettiğimiz (dünyadaki) azâbı veya kıyameti gördüklerinde, anlayacaklar: Kimmiş mevkii, makamı düşük, kimmiş taraftarı, gücü kuvveti daha zayıf olanı!” Meryem-73,75/309

MAKAM-I İBRAHİM

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Makâm-ı İbrahim’i Namazgâh edinin!” O sebepten Kâ`be İmamı, namaza o mıntıkada durur, bizler de tavaf namazımızı Makam-ı İbrahim’in bulunduğu mıntıkada edâ ederiz. Makam-ı İbrahim, Ka`be-i Muazzama`nın kapısının, Mültezemin hemen karşısında metâf içerisindedir. Orada (Ka’be’de) apaçık deliller, Makam-ı İbrahim vardır. Bakara-125/18 ; Âl-i İmrân-97/61

MAKAM-I MAHMUD, AHİRETTE EN BÜYÜK ŞEFAAT ETME MAKAMI

Allah,buyuruyor: “(Resûlüm!) Sana mahsus bir farz olarak gecenin bir kısmında uyanarak Kur’an okuyarak teheccüd namazı kıl! Tâ ki, Rabbin seni Makam-ı Mahmûd’a (Ahirette en büyük şefâat makamına) ulaştırsın!” İsrâ-79/289

MAL HIRSI İNSANDA PEK ŞİDDETLİDİR

İnsan mala karşı pek hırslıdır; o sebepten almakta pek tamahkâr, fakat vermekte de pek cimridir. Âdiyât-8/599

MAL MÜLK ALLAH’IN OLDUĞU HALDE O’NUN MALINI O’NDAN MI KAÇIRIYORSUNUZ?

Göklerin ve yerin mirası Allah’ın olduğu halde, Allah yolunda sarfetmeseniz de neticede her şey, yine O’na miras kalacağı halde, size ne oluyor da zaten sizde emaneten duran Allah’ın malını mülkünü O’nun yolunda sarf etmiyorsunuz? Ne o? O’nun malını O’ndan mı kaçırıyorsunuz? Hadîd-10/537

MAL MÜLK, ÇOLUK ÇOCUK...HEPSİ, DÜNYA HAYATININ SÜSLERİDİR

“Mal mülk, çoluk çocuk, bütün bunlar, dünya hayatının süsleridir. Netice itibariyle bâki kalacak olan sâlih ameller ise, Rabbinin katında hem sevapça, hem de ümit bağlamak bağlamında daha hayırlıdır.” Kehf-46/298

MAL MÜLK, EVLAD-Ü İYAL ÇOKLUĞU AHİRETTE HİÇ SÖKMEZ!

Mütrafûn denilen şımarık zenginler gönderilen peygamberlere hep ilkin karşı çıkıp inanmadıklarını söylemişlerdir. Zira peygamberler, onların kibir saltanatlarını zir-u zeber edecekti. Bir de mal mülkleriyle evlâd-ü iyâllerinin çok olması, onlara zannettirdi ki, Ahirette de bu saltanat devam edecek ve azap onlara yaklaşamayacak. Zavallılar, bilmezler ki dünyadaki bu üstünlük, Ahirette hiç sökmez! Sebe’-35/431

MAL SENİ ÖLÜMSÜZLEŞTİRECEK HA, SEN ÖYLE SAN, HZ. AZRAİL YAKLAŞTI HABERİN OLSUN!

Öyle ahmak insanlar vardır ki, mal yığıp onları saymakla meşguldürler. Bir de o malların kendilerini ebedîleştireceğini, ölümsüzleştireceğini sanmaktadırlar. Sanadursunlar bakalım, Azrail as ile baş başa kaldıklarında neyin ne olduğunu gayet derecede iyi anlarlar ama, ne çare ki, iş işten geçmiştir artık! Hümeze-2,3/601

MAL VE EVLAT FAYDA VERMEYECEKTİR O KAFİRLERE

Dini inkâr edenlere, Ahirette Allah’ın vereceği cezaya karşı mal ve evlatlarının, hiçbir faydası olmayacaktır. Âl-i İmrân-10/50

MAL VE EVLAT O GÜNDE FAYDA VERMEZ

Mahşer günü, öyle dehşetli bir gündür ki, o günde kişiye ne malı ne de evlâdı hiç bir fayda vermez. Öyleyse buradan tam hazırlıkla gidelim. Şuarâ-88/370

MAL VE EVLAT SİZİ ALLAH’I ZİKRETMEKTEN ALIKOYMASIN, YOKSA HÜSRANA UĞRARSINIZ BİLİNE!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Ey iman edenler! Mallarınız ve evlatlarınız, sizi Allah’ı zikretmekten alıkoymasın! Bilin ki, kim bunu yaparsa, işte onlar, hüsrâna uğrayanların tâ kendileridir!” Münâfikûn-9/554

MAL VE EVLAT, ASLINDA BİR SIKINTIDIR

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Onların (münâfık ve kâfirlerin) mal ve evlâtları, Seni imrendirmesin! Çünki Allah, bunlarla onlara dünyada sıkıntı ve azap çektirmek istemekte ve canlarının kâfir olarak çıkmasını dilemektedir.” (Mal, Allah yolunda harcamak için edinilirse; evlât da Allah yolunda hizmet etmeleri istenerek yetiştirilirlerse ne güzeldir! Sadakay-ı câriye olur ki, beraberlerinde getirdikleri her türlü sıkıntıya severek katlanılır. Yoksa, onları muhâfaza çabası, başlarına gelen elemlerle müteellim olma, Ahirette de hesabını verme gibi sıkıntıları vardır.) Tövbe-85/199

MAL YIĞIP ONU SAYIP DURANIN VAY HALİNE!

Allah-ü Teâlâ: “Mal yığıp, onu sayıp duran hümeze ve lümezenin (insanları arkadan çekiştirip, onlarla alay edenlerin) vay haline!” buyurmaktadır. Allah-ü Teâlâ bir kimse hakkında “vay onun haline!” demişse, işi bitiktir artık onun! Hümeze-2/601

MAL YIĞIP ONU SAYMAKLA MEŞGUL OLAN, HABERİN OLSUN HUTAME’YE ATILACAKSIN!

Mal yığıp onu saymakla meşgul, bir de bu malın kendisini ölümsüzleştireceğini sanan ahmağa Allah-ü Teâlâ: “Hayır! And olsun ki o, Hutame’ye atılacaktır!” buyurmaktadır. Hümeze-4/601

MALIM, MALIM, DEDİĞİN MALLAR, CEHENNEME YUVARLANIRKEN SANA FAYDA VERMEYECEK

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “O cimri, kendini güçlü sanarak Allah’dan müstağnî kalan ve en güzel olanı (Kelime-i Tevhid’i) yalanlayan var ya, işte o, cehenneme yuvarlanırken (uğruna canını bile fedâ edebildiği cici) malları, kendisine hiç fayda vermez!” Leyl-11/595

MALINDAN FAKİRİN HAKKINI ÇIKAR VER, DÜNYA VE AHİRET KORKUSUNDAN EMİN OL!

Zekatını ve zekat ötesi her tür yardımını muhtaç olanlara gece ve gündüz; gizli ve âşikâr olarak ver! Bu işi organize eden hayır kurumlarını yaşat; o zaman dünyada da rahat edersin Ahirette de! Fukara, senin yaşamanı ister, zira sana muhtaç! Bu hal seni, dünya korkusundan emin kılar; Sen de onun yaşamasını istersin, zira cennet ucuz olmadığından, fakir fukarayı gözeterek cenneti kendine kolaylaştırmış ve yaklaştırmış olursun! Zaten Rabbimiz de: “Onlar, aslâ üzülmeyeceklerdir!” buyuruyor ki bu, sana yeter! Bakara-274/45

MALINI ALLAH YOLUNDA VER AMA BAŞA KAKMA!

Malını Allah yolunda harcayıp sonra da o verdiğini başa kakmazsan, o zaman Allah katında mükâfatın vardır. Yoksa sıfırlamış olursun. Bakara-262/43

MALINI MÜLKÜNÜ MÜSLÜMANI YOK ETMEK İÇİN HABİRE HARCADIN HA?

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Kâfirler, insanları Allah yolundan uzaklaştırmak için mallarını harcıyorlar, daha da harcayacaklar; ama bu, onlara yürek acısı olarak geri dönecek; sonra da mağlup edileceklerdir. İnkârlarında ısrar edenler, toplanıp cehenneme sevk edileceklerdir.” (İbret almak gerek!) Enfal-36/180

MALININ ARTMASINI İSTEYEN ALLAH YOLUNDA BOL BOL İNFAK ETSİN!

Allah-ü Teâlâ şöyle buyuruyor: “Kim ki, Allah’a güzel bir borç (karz-ı hasen) verir (malını Allah yolunda harcarsa) Allah da bunu kat kat artırır.” Malının artmasını isteyen Allah yolunda (ihlâsla) infak etsin! Hadîd-11/537

MALLARIN ZENGİNLER ARASINDA EL DEĞİŞTİREN BİR SERVET OLMASINI İSLAM HOŞ KARŞILAMAZ

Benî Nadr Yahudilerinden savaş olmaksızın elde edilen ganimetler, mücâhitler arasında pay edilmeyerek Allah (Allah’ın Dini’ne sahip çıkan, Dinin yayılmasına hizmet eden Ashab-ı Suffa gibiler), Allah Resûlü, Allah Resûlünün akrabaları, yetimler, fakirler ve yolda kalmışlar arasında pay edildi. Âyet-i Kerime, “malların bir servet olarak zenginler arasında el değiştirmemesi için” böyle taksim edildiğini beyan ediyor. Haşir-7/545

MALLARINDA İSTEYEBİLEN VE İSTEYEMEYEN FAKİR FUKARANIN HAKKI OLDUĞUNU BİLİR ONLAR

O namazlarını devamlı olarak kılan şuurlu müslümanlar var ya! Onlar, mallarında ihtiyacını izhar edip isteyenin ve iffetinden dolayı isteyemeyenin (zekat) hakkı olduğunu bilirler ve verirler. Meâric-24,25/568

MALLARINIZ VE ÇOCUKLARINIZ SİZİN İÇİN BİRER İMTİHANDIR

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Ve biliniz ki, mallarınız ve çocuklarınız, (sizin için) birer imtihandır. Büyük mükâfat ise, (Ahirette) Allah nezdindedir.” (Yani dünyadaki mal ve evlât çokluğu, sanma ki büyük mükâfattır!) Enfâl-28/179

MALLARINIZ VE EVLATLARINIZ SİZİN İÇİN BİR İMTİHANDIR

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Mallarınız ve evlatlarınız sizin için ancak bir imtihandır. Asıl büyük mükâfat ise Allah katındadır.” Teğâbün-15/556

MALLARINIZDA MUHTAÇ OLARAK İSTEYENLERLE YOKSULLARIN HAKLARI VAR BİLESİNİZ!

O müttekî ve muhsin kişiler, mallarında ihtiyaç sahibi isteyicilerle yoksulların haklarının var olduğunu bilirler ve ayırırlar. Allah da onları pınarlar ve bahçelerle donatılmış cennetlerine koyar. (Not: “Mallarınızda isteyiciler ve mahrumlar=yoksullar için hak vardır” cümlesi iki mânâda tefsir edilir: 1-İsteyiciler’den maksat zekat toplama memurları ise bu âyetteki “Hak” zekat olarak anlaşılır. Yoksullar ve zekat toplayıcılar zekatın kendilerine verildiği kimselerdir. İsteyicilerden maksat, dilenenler ise o zaman “Mahrum=yoksuldan” murat da iffetinden dolayı dilenemeyen yoksullar anlamına gelir. Öyleyse evleviyetle malımızı zekat vermekle temizleyeceğiz bir, bununla yetinmeyip fakir olduğunu bildiğimiz fakat derdini açamayan kimseleri gözeteceğiz iki, üçüncü olarak da isteyicilerden gerçekten muhtaç olduklarını bildiklerimize yardım edeceğiz. Ancak bugün isteyiciliği istismar edip mafyalaşmış oluşumlara da uyanık olacağız!) Zâriyât-19/520

MALLARINIZI ARANIZDA HARAM YOLLARLA YEMEYİN!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Ey iman edenler! Ticâret hali hâriç, mallarınızı aranızda bâtıl (haram) yollarla yemeyin!” Nisâ-29/82

MANEVİYAT SİMSARLARI, KENDİLERİNİ ALEMİN AKILLILARI SANIYORLAR;SANIN BAKALIM!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Onlar, Allah’ın âyetlerini az bir dünya menfaati karşılığında sattılar da Allah’ın yolundan insanları alıkoydular. Gerçekten onlar, ne fena iş yapıyorlar!” Tövbe-9/187

MANTIKLI OLMAYA DA’VET VAR

“Yaratan hiç yaratamayana benzer mi?” (Her türlü nimeti yaratan Allah, sineğin kanadını bile yaratamayan canlı tâğûtlar, cansız putlar gibi midir?) Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız? (Yaratığa yaratan sıfatı vermek mantıksızlığın, akılsızlığın tâ kendisidir.) Nahl-17/268

MASALLARIDIR ESKİ İNSANLARIN, DİYEDURUN BAKALIM EY HESAP GÜNÜNÜ YALANLAYANLAR!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “O Dîn (hesap) Günü’nü yalanlayanlara âyetlerimiz okunduğu zaman: ‘Eski insanların masalları!’ derler. Hayır! Gerçek, hiç de öyle zannettikleri gibi değil! Bilâkis onların yapageldikleri kötü şeyler, günâhlar, kalblerinin üzerine pas bağlamıştır (da idrak ve iz’an etmelerine engel olmuştur.Bu engelleme de onların Ahireti inkâr etmelerine sebep olmuştur.Bu pas, her bir günâhın kalb üzerinde birer siyah nokta olarak yapışmasından ve birike birike kalbi kaplamasından neş’et eder!)” Mutaffifîn-13,14/587

MAUN SURESİ

107. Sûredir. Mekke Dönemi’nde nâzil olmuştur. 7 âyettir. Mâûn-0/602

MAUNU, ZEKATI REDDEDENLERİN VAY HALİNE!

Allah-ü Teâlâ, mâûnu (yani zekatı) men edenler (reddedenler) hakkında “vay onların haline!” demektedir. Allah, bir kimse hakkında “Vay haline!” demişse, artık işi bitiktir onun! Mâûn-7/602

MAYAMIZIN NE OLDUĞUNU ALLAH DAHA ANALARIMIZIN KARNINDA BİR CENİN İKEN BİLENDİR

Allah-ü Teâlâ,insanoğlunu gerek topraktan yarattığında, gerekse analarının karnında bir cenin halinde oldukları devrelerde mayalarının ne olduğunu en iyi bilendir.(Hidâyete ermişseniz, Allah size acımış ve lütufta bulunmuştur.) O bakımdan nefislerinizi temize çıkarmayınız, övünüp durmayınız! Zira O, takvâ sahiplerini en iyi bilendir. Necm-32/526

MAYMUNDAN İNSAN OLMADI AMA ALLAH BAZI İNSANLARI MAYMUN, DOMUZ YAPTI

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “O kimseler ki, Allah onlara küfür ve azgınlıkları sebebiyle lânet etmiş, içlerinden kimini maymun, kimini domuz ve kimini de tâğûta tapan kimseler yapmıştır. Ahirette yerleri en kötü olanlar ve düz yolun ortasından sapanlar işte bu güruhdur.” (Not: Bu insan başkalaşımı, ya sûretendir veya siretendir. Sûreten olmuşsa bunların nesli devam etmemiştir. Sireten (iç dünyası ve karakteri itibariyle) olmuşsa bu tipler her devirde var olan maymun gibi şaklaban, domuz gibi pis ve kıskançsız ve putlaştırdıklarına tapan alçaklar güruhudur.) Mâide-60/117

MAYMUNLAR HALİNE GELİN!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(İsrailoğulları,) serkeşlik edip yasakları çiğnemekte ısrar edince onlara: “Hor ve hakir maymunlar haline gelin!” diye emrettik (de onlar, maddeten veya mânen alçak maymunlar oldular.)” İbn-i Abbas diyor ki: “Bu tâife,ibret-i âlem olmak üzere üç gün maymun olarak kalmışlar, insanlar onları gördükten sonra helâk olmuşlardır.” A’râf-166/171

MAYMUNUN DA ALÇAĞI OLUNUZ!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “İsrailoğulları’ndan Cumartesi gününde haddi aşanlara şöyle dedik: ‘Alçak maymunlar olunuz!’ Bunu, hem o gün bu hadiseye şahit olanlara, hem de sonradan gelen nesillere bir ibret ve öğüt kıldık.” Bakara-65/9

MAZERET İLERİ SÜREREK ÖZÜR DİLEMEYE KALKMAYIN, YAPTIKLARINIZIN CEZASINI ÇEKECEKSİNİZ

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Ey kâfirler! Bugün artık mâzeret ileri sürerek özür dilemeye kalkmayın! Siz ancak (dünyada) yapmakta olduğunuz (şenâatlerin) cezasını çekeceksiniz.” (Çünki, Ahiret gününde her şey âyân beyân olduğundan orası imtihan yeri değildir, imtihan dünyada bitmiştir.) Tahrîm-7/559

MAZERETLERİN GEÇERSİZ, HİÇ DE KEM KÜM ETME!

Allah’ın Dini ve Kitabı (Kur’an) ile alay eden kâfirler Kıyamet gününde azâbı görünce binbir mazeret ileri sürerek kem küm ederler ve şöyle derler: “Allah bana hidâyet verseydi, ben de takvâ sahiplerinden olurdum. (Burada ahmak, Allah-ü Teâlâ’yı adaletsizlikle itham ettiğinin farkında değil, tam ateşlik yani!) Ah! Keşke elime bir fırsat geşseydi de (dünyaya geri gönderilseydim ) iyilik edenlerden olsaydım!” Onlara Allah tarafından şöyle seslenilir: “Hayır! Ayetlerim sana gelmişti de sen onları yalanladın, kibirlilik tasladın ve kâfirlerden oldun!” Zümer-57,59/464

ME’VA CENNETİ NEREDEDİR?

Cennet-ül Me’vâ, Sidret-ül Müntehâ’nın (yaratılış ağacının, kâinat ağacının) yanındadır. Necm-15/525

ME’VA CENNETLERİ KİMLERİ BEKLİYOR? SALİH AMELLER İŞLEYENLERİ TABİ!

Allah-ü Teâlâ, İman edip salih ameller işleyenleri, Me’vâ cennetlerinin beklediğini müjdeliyor. Haydi öyleyse! Secde-19/415

MEARİC SURESİ

70. Sûredir. Mekke Dönemi’nde nâzil olmuştur. 44 âyettir. Meâric-0/567

MECİD, ŞANI PEK YÜCE OLAN’DIR ALLAH!

Arş’ın sahibi, Mecîd olan Allah’dır. Bürûc-15/590

MECNUN DEĞİLSİN, RABBİNİN LÜTFU SAYESİNDE SEN, HABİBİM YA MUHAMMED!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Habibim Ya Muhammed!) Sen Rabbinin lütfu, nimeti sayesinde mecnun değilsin!” (Yani deli gibi akıl mantık dışı abes şeylerle uğraşmıyorsun, en büyük hakikatın mübelliğisin! Sana deli diyen o mecnunlar, Ahirette işe yaramayan boş ve abes şeylerle iştigal ettiklerinden haddi zatında delinin daniskası onların tâ kendileridir. Bundan dolayı akıllıları deli sanıyorlar.) Kalem-2/563

MECNUN, DİYORDUN PEYGAMBERE, NE O, MECNUN GİBİ KURTULACAK DELİK Mİ ARIYORSUN?

Ey kefere vü fecere! Siz Allah Resûlünden yüz çevirip dünyada O’na “mecnun” demiştiniz. Ne o? Şimdi ne oldu da mecnun gibi sığınıp kurtulacağınız bir delik aranıp duruyorsunuz? Geçin! Duhân-14/495

MECUSİLER, SABİİLER, YAHUDİLER, HIRİSTİYANLAR VE MÜŞRİKLER! ALLAH ARANIZI AYIRACAKTIR!

“Allah, Kıyamet gününde, Büyük Duruşma’da iman eden (Müslümanlar), Yahudiler, Hıristiyanlar, Sâbiiler (yıldızlara ve meleklere tapanlar), Mecûsiler (ateşe tapanlar) ve müşrikler arasını kesin hükmünü vererek ayıracaktır. Çünki Allah her şeye hakkıyle şâhiddir.” Hacc-17/333

MEDD-İ LİN’İN SÜKUNU İKİ YERDE SÜKUN-U LAZIMDIR

Medd-i Lin’in sükûnu iki yerde sükûn-u lâzımdır, bunların dışında tamamen sükûn-u ârızdır. Bu iki yer de, hurûf-u mukattaa olan “Ayn” harfidir ki birincisi Meryem Sûresi’nde; ikincisi de Şûrâ Sûresi’nde geçer. Meryem-1/304

MEDİNE YAHUDİLERİNİN HALİ, BEDİR’DE ÖLDÜRÜLEN MEKKE MÜŞRİKLERİNİN HALİ GİBİDİR!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Bu Medine Yahudilerinin hali, kendilerinden az önce Bedir’de yaptıklarının vebalini tatmış olanların (Bedir’de öldürülenlerin) hali gibidir. Ayrıca onlara Ahirette de gayet acı bir azap vardır.” Haşir-15/546

MEDİNE’DEN SİZİ ÇIKARIRLARSA, BİZ DE SİZİNLE BERABER ÇIKARIZ, SİZİNLE SAVAŞIRLARSA BİZ DE SİZE YARDIM EDERİZ

Münâfıklar, Medine Yahudilerinden (kendileri gibi) imansız kardeşlerine şöyle diyorlardı: “Canısı! Eğer sizi (Medine’den) çıkarırlarsa, biz de sizinle beraber çıkarız, sizinle savaşırlarsa elbette size yardım ederiz!” Halbuki onlar, sadece yalan söylüyorlardı.Nitekim az zaman sonra foyaları ortaya çıktı. Haşir-11,12/546

MEDYEN AHALİSİ ŞİDDETLİ BİR DEPREMLE HELAK OLDULAR

Şuayb as’a tehditlerde bulunan Medyen ahâlisini şiddetli bir deprem kıskıvrak yakalayıverdi de oldukları yerde çökekaldılar. O yalancılar, sanki orada hiç oturmamışlardı. (Medyen ahâlisine komşu ve Şuayb as’ın ümmeti olan Ashab-ı Eyke ise ateş yağdıran bir bulutla helâk edilmişlerdir.) A’râf-91,92/161

MEDYEN AHALİSİ ÜZERİNE NİHAYET AZAP EMRİMİZ GELDİ DE HELAK OLDULAR

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Azap emrimiz gelince, tarafımızdan bir lütuf olarak Şuayb ve beraberindeki mü’minleri o azaptan kurtardık. Zulmedenleri ise o korkunç ses bastırıverdi de diyarlarında çökekaldılar. Sanki hiç orada yaşamamış gibi oldular. Evet! Semûd halkı defolup gittiği gibi Medyen halkı da defolup gitti.” Hûd-94,95/231

MEDYEN AHALİSİNE DE KARDEŞLERİ ŞUAYB’I PEYGAMBER OLARAK GÖNDERDİK

Şuayb kavmine dedi ki: “Ey kavmim! Allah’a ibâdet edin,çünki sizin için O’ndan başka hiçbir ilâhınız yoktur! Hem ölçü ve tartıyı eksik tutmayın! Sizin bolluk içinde olduğunuzu görüyorum, ama böyle devam edecek olursanız sizi azapla kuşatacak olan bir günden korkuyorum.” (Medyen, Hz. İbrahim as’ın bu ismi taşıyan oğlunun soyundan gelen ve Kızıldeniz’de Akabe körfezinin doğu tarafında oturan bir kavimdir. Şuayb as, bu kavmin ve komşu olan Eyke ahâlisinin peygamberi olup aynı zamanda Hz. Musa’nın da kayınpederidir. Medyen ve Eyke halkı, iktisadi hayattaki fesatlıklarından ötürü helâk edilmişlerdir.) Hûd-84/230

MEDYEN AHALİSİNE KARDEŞLERİ ŞUAYB’İ PEYGAMBER OLARAK GÖNDERDİK

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Medyen ahâlisine de kardeşleri Şuayb’i peygamber olarak gönderdik. (Şuayb as, aynı zamanda Medyen’e komşu olan Ashab-ı Eyke ahâlisine de peygamber olarak gönderilmiştir.) A’râf-85/160

MEDYEN HALKI MÜTHİŞ BİR ZELZELE İLE HELAK EDİLDİLER

Peygamberleri Şuayb as’ı Medyen halkı dinlemediler, O’nu yalanladılar (daha önce helâk edilen kavimlerin yolundan gittiler). Bunun üzerine kendilerini o sarsıntı (müthiş bir zelzele) yakalayıverdi de oldukları yerde çökekaldılar. Ankebût-37/399

MEDYEN HALKI ŞUAYB AS’IN NASİHATINA NASIL TEPKİDE BULUNDULAR?

Şuayb as’a halkı şöyle tepki gösterdi: “Şuayb! Söylediklerinin çoğunu anlamıyoruz, kabul etmiyoruz. Hem içimizde seni pek zayıf görüyoruz, eğer senin üç beş kişilik akraba grubunun hatırı olmasaydı, seni taşa tutar linç ederdik. Senin bizim üzerimize hiçbir üstünlüğün de yoktur!” (İnsanların çoğu, başkalarına kendi adesesinden bakarlar. Ne ile meşgul oluyorsa o meşgale, hayatın odak noktası oluyor onun nazarında! Medyen halkı, dünyevileşmiş bir topluluk olduklarından Nübüvvet gibi ulvi bir hakikatı idrâk edemiyorlar. Zannediyorlar ki hayat sadece yaşamaktan ibaret. Yaşam standartlarında ezber bozan Nebi tebliğine tahammül edemediklerinden, böyle ters tepki veriyorlar. Bu da insanın ne kadar cehûl ve zalûm olduğunu gösterir.) Hûd-91/231

MEDYEN’DEN MISIR’A DÖNERKEN MAZHAR OLDUKLARI, ANLATILIYOR MUSA AS’IN

Musa as’ın Medyen’den Mısır’a dönerken başına gelen harikulâde hadiseler, bu Neml Sûresi’nde de anlatılmıştır, şöyle ki: Musa as, Medyen’de evlilik akdi olarak 8 veya 10 yıl çobanlık yaptıktan sonra memleketi Mısır’a ailesiyle beraber dönüyordu. Mukaddes Tuvâ Vâdisi hizasına geldiklerinde Musa as, ailesine: “Ben bir ateş gördüm. O ateşten (yanında bulunanlardan) size (yol hakkında) bir haber getireceğim; yahut ısınasınız diye size hiç değilse bir ateş koru getiririm” demişti. Nihayet oraya gelince kendisine şöyle nidâ edildi: “Ateş sandığın bu nûr mahallinde olan Sen ve o nûrun etrafında bulunan melekler, mübârek kılınmışlardır. Alemlerin Rabbi olan Allah, her kusurdan münezzehtir. Ey Musa, dinle Beni! Hakikat şu ki, Ben Azîz ve Hakîm olan Allah’ım! Asânı yere bırak!” Hz. Musa, asâsını yere bırakınca onun birden yılan gibi hareket eder olduğunu gördü. Derhal kaçtı, bir kere bile olsun arkasına dönüp bakmadı. Allah-ü Teâlâ nidâ etti: “Ya Musa! Korkma! Çünki Benim huzurumda Resûller, korkmaz! Ancak, kim zulmeder, sonra bu kötülüğün ardından iyiliğe çevirirse, bilsin ki Ben de çok affedici ve geniş ihsan ve merhamet sahibiyim. (Öldürdüğün o adamdan dolayı seni de bağışlamışımdır.) Hem elini koynuna sok! Şimdi çıkar! Gördün ya kusursuz bembeyaz, ışık saçan bir el olarak çıktı. Bu “Yed-i Beyza=ışık saçan el” de, Firavun ve kavmi karşısında kullanacağın dokuz mu’cizeden biri olsun! Çünki onlar, bir fâsıklar topluluğu oldular.” Neml-7,12/376

MEDYEN’DEN MISIR’A GİDERKEN MUSA AS, TUR DAĞI’NIN GÜNEYİNDEN GEÇMİŞTİ

“Hani O’na Tûr’un sağ tarafından seslenmişti” âyet meâli, Hz. Musa’nın Tûr Dağı’nın güneyinden geçtiğini tasrih eder. Şöyle ki: Medyen, Musa as’ın Mısırdan firar edip sığındığı Hz. Şuayb as’ın memleketidir ki, Mısır’ın doğusuna düşer. Musa as, çobanlık vazifesi bitince Mısır’a geri dönüyordu. Yani Batı istikametine gidiyordu. Tûr Dağı da giderken Hz. Musa’nın sağ tarafında kaldığına göre, Hz. Musa Tûr Dağı’nın güneyinden geçiyor demektir. Meryem-52/308

MEDYEN’E VARINCA MUSA AS, DAVARLARINI SULAYAMAYAN İKİ KIZ ÇOBANA YARDIM ETTİ

Musa as, nihayet Medyen’e varınca orada kuyunun başında davarlarını sulayan bir insan topluluğunu buldu. Onların gerisinde de hayvanlarını sulamak için uzakta tutmaya çalışan iki kadın gördü. Onlara: “Nedir bu haliniz, siz niçin bekliyorsunuz?” diye sordu. Onlar da: “Çobanlar hayvanlarını sulayıp ayrılmadıkça, biz sulamayız, babamız da hayli yaşlı olduğundan iş bize kalıyor” dediler. Bunun üzerine Musa as, o ikisinin yerine hayvanlarını sulayıverdi. Sonra gölgeye çekilip: “Ya Rabbi! Bana lütfedeceğin her türlü nimete muhtacım!” diye duâ etti. Kasas-23,24/387

MEDYEN’İN KİBİRLİ İLERİ GELENLERİ TEHDİTLER SAVURDULAR

Şuayb as’ın kavminden inkâr eden kibirli ileri gelenleri ise halka: “Eğer Şuayb’e uyacak olursanız, yemin olsun ki, perişan olursunuz!” diye tehditler savurdular. A’râf-90/161

MEDYEN’İN KÜSTAHLARI ALAY EDEREK ŞUAYB AS’A NE DEDİLER?

Medyen’in kendilerince kurnaz küstahları, Şuayb as’a dediler ki: “Şuayb! Atalarımızın taptıkları tanrılarımızı terketmeyi, yahut mallarımızı dilediğimiz gibi kullanmaktan vazgeçmemizi senin namazın mı emrediyor? Aferin, amma da akıllı, uslu bir adamsın ha!” (Kâfirler, namazdaki divânın hazzını bilemediklerinden faydasız bir uğraş olarak görürler ve halkın nazarında küçük düşürmek için böyle alay ederler. Ah, bir bilselerdi her şey, namazla iç içedir ve namazla insan, ancak ebedî muradına erer!) Hûd-87/230

MEHİR GERİ ALINMAZ

Boşama sonrasında erkeğin karısına verdiği mehri, geri alma hakkı yoktur. Ancak bazı zengin erkeklerle yapılan evliliklerin, mal transferine vâbeste olduğu anlaşılırsa; erkek, boşanmak isteyen karısından mehrini geri alma şartını koşabilir. Hattâ mehir ötesinde daha fazla mal talep ederek boşayabileceğini söyleyebilir. Bunda bir günâh yoktur. İslâm, her hususta kolaylaştırma tarafını tavsiye etse de, aile bütünlüğüne çok önem verdiği için boşanma hususunda, zorluğu tavsiye eder. Bakara-229/35

MEHİR VERMEK BİR HAKTIR, FARZDIR

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Ey iman edenler!) Kendileriyle evlendiğiniz kadınlara belirlenmiş olan mehirlerini verin! Bu bir haktır, farîzadır.” Nisâ-24/81

MEHİR VERMEK İSLAM DİNİNDE BİR VECİBEDİR

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Evleneceğiniz kadınlara mehirlerini, gönül hoşnutluğu içinde verin. Eğer eşleriniz mehirlerinin bir kısmını, gönül rızası ile size bağışlarlarsa onu da içinize sine sine afiyetle yiyin!” Nisâ-4/76

MEHİRSİZ NİKAH, SADECE PEYGAMBERİMİZE HELAL KILINMIŞTIR

Sadece bizim Peygamberimize mahsus olmak üzere bir kadın, kendisini Peygamberimize hibe ederse, Peygamberimizin onu nikâhlamasına izin verilmiştir. Buna sebep de nikâh konusunda Peygamberimize bir güçlüğün çıkmamasıdır. Mü’minlerin böyle bir hakka sahip olmadıkları da ayrıca bu Ayette belirtilmiştir. Ahzâb-50/423

MEHRİ, YÜKLERLE VERSENİZ BİLE ONU GERİ ALMAYINIZ!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Bir eşinizden ayrılıp, yerine başka bir eş almak isterseniz, ayrıldığınız hanıma yüklerle mehir vermiş olsanız da artık ondan hiçbir şeyi geri almayın! Boşanmaya iftira ile sebep uydurup apaçık bir günâh işleyerek mi o mehri geri alacaksınız?” Nisâ-20/80

MEHRİN MİKTARI ARTTIRILIP EKSİLTİLEBİLİR

Evlenirken mehri belirlemek nikâhın bir şartıdır. Eğer mehir belirlenmemişse mehri misil olarak o kadının sosyal durumunu yansıtan bir arkadaşının mehri otomatikman devreye girer. Mehir, bu şekillerde tesbit olunduktan sonra kadın ve erkek kendi aralarında gönül rızasına dayanmak şartı ile mehirlerini arttırabilirler de eksiltebilirler de! Nisâ-24/81

MEHRİN YARISINI VERMENİN ŞARTI NEDİR?

Bir kadın nikâhlanıp sonra da kendisine cinsel yaklaşım olmadan boşanmışsa o kadına mehrinin yarısı ödenir ve güzellikle salınır. Ahzâb-49/423

MEHRİNİ VERMEK ŞARTIYLA MAHREMİN OLMAYAN HERBİR KADINLA EVLENEBİLİRSİN!

Mehrini vermek kaydıyla bir erkek, mahremi olmayan her bir kadınla evlenebilir. Ahzâb-50/423

MEKKE EMİN BİR BELDEDİR, HER TARAF KASIP KAVRULURKEN BİLE ORASI HEP EMİN KILINMIŞTIR

Allah-ü Teâlâ: “Görmediler mi ki, etraflarındaki insanların can güvenlikleri yokken, başlarına kızılca kıyamet koparken, Biz Mekke’yi güvenilir, emin bir belde yaptık. Hâlâ mı bâtıla inanıp Allah’ın nimetlerini inkâr edecekler? (Bu kadar nankörlük yapılır mı?)” buyuruyor. Ankebût-67/403

MEKKE FETHİ SIRRINI BİR MEKTUPLA MEKKELİLERE BİLDİRMEK İSTENMESİ MESELESİ

Mekke müşrikleri, Hudeybiye Antlaşmasını çiğneyince ve bozunca Peygamber Efendimiz sav, (Allah’ın izni dahilinde) Mekke’yi fethetme hazırlıklarına başlamıştı. Çok gizli olarak yürütülen bu hazırlıkları Ashabdan birkaç kişi dışında kimse bilmiyordu. Her nasılsa Hatıb b. Ebî Beltea adlı sahabi, bunu öğrenmiş ve Mekke’ye giden bir câriye ile çok gizli kayıtlı bir mektup göndererek durumu bildirmek istemişti. Cebrail as’ın olayı bildirmesi üzerine mektup Mekke’ye ulaşmadan o câriyeden, arkasından gönderilen Hz. Ali ve arkadaşları tarafından alındı ve bu sırrın ifşâı böylece önlendi. Mümtehine-1/548

MEKKE HZ. MUHAMMED SAV EFENDİMİZİN BELDESİDİR, ALLAH KATINDA EN DEĞERLİ BELDEDİR

Allah-ü Teâlâ: “Burası, Senin köyündür, (o sebepten Ben de burayı Mükerrem Belde kıldım, diyerek)” Mekke’ye yemin ediyor! Allah’ın üzerine yemin ettiği belde, elbette müşerreftir, mükerremdir! Beled-2/593

MEKKE İLE TAİF ŞEHİRLERİNDEN BİRİNDE BULUNAN BÜYÜK BİR ADAMA İNDİRİLMELİ İDİ

Mekke müşrikleri, kendilerine Hak ile gelen son Peygamber Hz. Muhammed’e sav karşı çıkarak “bu bir sihirdir ve biz bunu kabul etmiyoruz! Hem bu (Kur’an) iki şehirden (Mekke ve Taif) birinde bulunan bir büyük adama indirilmeli değil miydi?” dediler. Zuhruf-30,31/490

MEKKE KAFİRLERİ KENDİ ARALARINDAN BİRİNİN SAV PEYGAMBERLİĞİNİ HAZMEDEMEDİLER

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “ Kâf. Şanlı, şerefli Kur’an’a yemin olsun! Doğrusu onlar (Mekke kâfirleri),kendi aralarından birinin (Hz. Muhammed’in sav) peygamber olarak uyarıp irşâd etmek üzere gelmesine şaşırdılar da şöyle dediler: ‘Bu tuhaf bir şeydir! Biz öldüğümüz ve bir toprak haline geldiğimiz zaman mı diriltileceğiz? Bu, aklın alamayacağı kadar uzak bir ihtimal!’” Kâf-1,3/517

MEKKE KAFİRLERİ, HUDEYBİYE’DE BARIŞ YERİNE SAVAŞI TERCİH ETSELERDİ DÖNÜP KAÇARLARDI

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Eğer Mekkeli kâfirler, Hudeybiye’de barışı değil de sizinle savaşmayı tercih etmiş olsalardı arkalarını dönüp kaçacaklardı, sonra da kendilerini koruyan bir dost ve bir yardımcı bulamayacaklardı. Allah’ın öteden beri câri olan kanunu böyledir. Ve Sen Allah’ın kanununda aslâ bir değişme bulamazsın!” Fetih-22,23/512

MEKKE MÜŞRİKLERİ VE ONLARIN YOLUNDA GİDENLER, ANSIZIN SİZE GELECEK AZABI DÜŞÜNÜN

İnadına küfürde ısrar eden Mekke müşriklerine (ve onların yolundan gidenlere), o yakıcı azap, ansızın gelir de hiç farkında olmazlar. O zaman da “acaba bize, azıcık olsun, bir mühlet verilir mi?” derler. Hâlâ (alay ederek) azâbımızın çarçabuk gelmesini mi istiyorlar? Söylesinler bakalım! Onları yıllarca yaşatsak, sonra tehdit edildikleri o yakıcı azap başlarına gelse, zevk-u safâ ile nimetlerimiz içindeki bu zevklenmeleri, kendilerini kurtarabilir mi? (Heyhât ki, ne heyhât! Beş para verilmez akıllarına!) Şuarâ-202,207/374

MEKKE MÜŞRİKLERİ! SİZ FİRAVUNDAN DAHA HAYIRLI MISINIZ Kİ BU DİNİ ENGELLEYECEKSİNİZ?

Ey Mekkeliler! Sizin kâfirleriniz Firavun ve avânelerinden daha hayırlı, yani daha güçlü müdür ki, onların engelleyemedikleri Allah’ın dinini, siz mi engelleyeceksiniz? Yoksa kitaplarda, sizin için azaptan bir kurtuluş haberi mi var? Yoksa onlar: “Biz tam dayanışma halinde olan bir topluluğuz!” mu diyorlar? O topluluk yakında (Bedir’de) bozguna uğratılacak ve arkalarını dönüp kaçacaklardır. Kamer-44,45/529

MEKKE MÜŞRİKLERİNE İBRAHİM AS’IN PUTLARI KIRMASI HİKAYESİ OLDUKÇA DOKUNDU

Kur’an-ı Kerim’in başka yerlerinde ve bilhassa Enbiyâ Sûresi’nde, Hz. İbrahim’in putları kırıp geçirmesi hikayesi, Mekke müşriklerine çok dokunuyordu. Zira ataları bildikleri Hz. İbrahim’i çok seviyorlardı, O’nun yadigârı olan Kâ’be’ye ta’zimde bulunuyorlardı, tavaf ediyorlardı. Ama Kâ’be’nin etrafını da putlarla doldurmuşlardı. Kur’an Âyetlerinin Hz. İbrahim’in putları kırıp geçirmesinden bahsetmesi, “atanız İbrahim gibi siz de putları kırıp geçirin!” mesajını veriyordu ki, bu da onlara çok dokunuyordu. Enbiyâ-58/326

MEKKE MÜŞRİKLERİNİN HADDİ AŞMALARI ÜZERİNE ALLAH ŞÖYLE FERMAN ETTİ

Mekke müşrikleri, yeniden dirilme hususunda diklenip ve haddi aşıp Peygamber Efendimize sav “haydi atalarımızı dirilt de görelim!” demeleri üzerine Allah-ü Teâlâ şöyle ferman etti: “ Onlar (Mekke müşrikleri) mi daha güçlü, kuvvetli, yoksa (Yemen’deki salih bir zat olan) Tübba’(ın müşrik) kavmi ile onlardan önce gelen (haddi aşmış) kavimler mi? Daha güçlü olan o öncekilerin hepsini, Biz imhâ ederek helâk ettik. Çünki onlar, suçlu kimseler idiler.”(Onların imhâ edilerek helâk edildikleri yerde siz mi kalacaksınız?) Duhân-37/496

MEKKE MÜŞRİKLERİNİN YEDİ YIL KITLIKLA CEZALANDIRILMASI

Mekke müşrikleri, refah şımarığı oldukları bir hengâmda onları azapla (yedi yıl süren kıtlık veya Bedir mağlubiyeti) kıskıvrak yakalayınca bir de bakarsın basarlar feryâdı. Ama onlara şöyle denilir: “Bugün hiç boşuna feryad edip yırtınmayın, Bizden size fayda yok!” Mü’minûn-64,65/345

MEKKE SINIRLARININ ORTASINDA, KAFİRLERE KARŞI SİZE ZAFER VEREN ALLAH’DIR

Allah-ü Teâlâ, Hudeybiye barışı ile Mekke sınırlarının ortasında size zafer verdikten sonra onların (müşriklerin) ellerini sizden, sizin ellerinizi de onlardan çekmiştir. (Yani savaşa meydan vermeyen Allah’dır.) Fetih-24/513

MEKKE’NİN FETHİ, BU AYET-İ KERİME İLE DE ÖNCEDEN MÜJDELENMİŞTİR

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Habibim Ya Muhammed!) Muhakkak ki Kur’an’ı tebliğ ve O’nunla amel etmeyi Sana farz kılan Allah, elbette Seni dönülecek yere (Mekke’ye) iâde edecektir. (Mekke’nin fethi açıkça müjdeleniyor.) De ki: Rabbim kimin hidâyetle geldiğini, kimin apaçık bir sapıklık içinde olduğunu en iyi bilendir.” Kasas-85/395

MEKKE’NİN FETHİNİ ALLAH, PEYGAMBERİMİZE DAHA ÖNCEDEN RÜYASINDA GÖSTERMİŞTİ

Peygamber Efendimiz sav, Hudeybiye seferine çıkmadan önce rüyasında Ashab-ı Kiram ile beraber başlarını traş ettirmiş bir vaziyette ve emniyet içerisinde Mekke’ye girdiklerini görmüş ve bu rüyasını Ashab-ı Kiram Efendilerimize anlatmıştı. Bu rüya, sefere çıkan Efendimizin sav Mekke’ye kesin olarak gireceğine yorumlanmış fakat Hudeybiye Anlaşması ile geri dönülmüştü. Münâfıklar, bunu fırsat bilerek dedikodular çıkararak saf zihinleri bulandırmaya başladılar. Bunun üzerine bu Âyet-i Kerime nazil oldu: “Allah, Resûlünün rüyasını elbette doğru çıkaracaktır. İnşaallah siz, başlarınızı traş ettirmiş ve kısaltmış olarak emniyet içerisinde Mescid-i Haram’a korkmaksızın gireceksiniz! Ama Allah sizin bilmediğiniz şeyleri bildiği için ondan (Mekke’nin fethinden) önce size, yakın bir fethi (Hudeybiye Anlaşması ve Hayber’in fethini) nasip etti.” Fetih-27/513

MEKKE’NİN RABBİNE KULLUK YAPMAKLA EMROLUNDUM

Allah Resûlü, Kur’ân diliyle diyor ki: “Ben, ancak Allah’ın haram ve emin kıldığı bu Şehrin (Mekke’nin) Rabbine kulluk etmekle emrolundum! Her şey O’nundur! Ve Ben (hem) Müslümanlardan (ilki) olmakla, hem de (size) Kur’an okumakla emrolundum!” Neml-91/384

MEKKE’YE YEMİN OLSUN Kİ, GERÇEK, KAFİRLERİN DEDİĞİ GİBİ DEĞİLDİR

Allah-ü Teâlâ, Mekke’ye yemin ediyor. Bu yeminle gerçeğin, kâfirlerin dediği gibi değil, Allah Resûlünün dediği gibi olduğunu hatırlatıyor. Veya bağrından Hz. Muhammed sav gibi bir en kutlu Zat-ı Ekmel-üt Tehâyâ çıktığı için kıymetini vurgulamak adına yemin ediyor. Evet! Mekke, Mükerremdir; Mekke’de Kâ’be-i Muazzama vardır; Mekke, Sultan-ül Enbiya sav’in beldesidir. Ondandır ki, yaşamaya en elverişsiz bir yer iken, herkesin orada yaşamak için can attığı bir yer olmuştur. Arz’ın kalbi ve merkezi olmuştur. Beled-1/593

MEKKE-İ MÜKERREME EMİN BELDEDİR

Allah-ü Teâlâ bu Âyet-i Kerimesi’nde “Haramen Âminen” (Emin bir Hareme) kelimeleriyle Harem’in (Mekke’nin), emin bir yerleşim birimi olduğunu açıkça beyân ediyor. (Evet tarihte hiç deprem yaşamayan ve istilâ edilip târumâr edilmeyen bir yer var ki, orası, Mekke-i Mükerremenin tâ kendisidir.) Kasas-57/391

MEKKE-İ MÜKERREME, ŞEHİRLERİN ANASIDIR

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Bu Kur’an, mübarek, kendinden önceki kitapları tasdik edici ve Şehirlerin Anası olan Mekke ahâlisini ve etrafındaki kimseleri uyarman için Sana indirdiğimiz bir kitabdır.” En’âm-92/138

MEKKE-İ MÜKERREME, ALLAH TARAFINDAN, HAREM-İ ŞERİF, KILINDI

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Habibim Ya muhammed! De ki): “Ben ancak Allah’ın haram ve emin kıldığı bu şehrin (Mekke’nin) Rabbine kulluk etmekle emrolundum!” Neml-91/384

MEKKE-İ MÜKERREMENİN VE YAKIN ÇEVRESİNİN EKİN BİTMEZ BİR YER OLUŞUNUN HİKMETİ

İbrahim as, oğlu İsmail as ile hanımı Hâcer Vâlidemizi, Kâ’be’nin yakınında bırakmasını “namazı gereği gibi kılsınlar diye böyle yaptım” ifâdesi ile açıklıyor. Yani kapsamlı bir ibâdet olan namaz adı altında bütün ibâdetleri gereği gibi yapsınlar diye böyle yaptım diyor. Şunu anlıyoruz: İbâdetler yapılırken, Allah’a tam konsantre olmak gerekiyor. Halbuki yalancı cennet gibi yeşillikli, bahçeli bir yer olsaydı Mekke, ister istemez bu câzip görüntü, insan zihnini meşgul ederdi de tam konsantre olmaya erişilemezdi. Evet, Mekke-i Mükerreme, civarıyla birlikte bir Mescid-i Kebir olduğundan, orada dünyalıklar olmamalıdır, tâ meşgul etmesin! İbrahim-37/259

MEKKELİ ÇILGIN HALKININ SÖYLEDİKLERİNE SABRET HABİBİM, KULUMUZ DAVUD’U HATIRLA!

Allah-ü Teâlâ, alaylı alaylı “Rabbimiz! Bize azaptan payımızı, hesap gününden önce ver!” diyen Mekkelilere karşı Efendimize sav şöyle hitab ediyor: “(Habibim Ya Muhammed!) Onların söylediklerine karşı Sen sabret, bırak ne derlerse desinler! Güçlü, kuvvetli olduğu halde (halkının diklenmelerine karşı sabreden) Davud’u hatırla! Çünki o, daima Allah’a yönelirdi. Sâd-17/453

MEKKELİLER! PEYGAMBERLERİNE KARŞI GELEN ÜMMETLERE BİR BAKIN DA DERS ALIN!

Allah-ü Teâlâ, peygamberlerine karşı gelen Mekkelilere şu misali getirerek ibret almalarını tavsiye ediyor: “Onlardan önce Nûh kavmi, Âd kavmi, kazıklar sahibi (korkunç saltanat sahibi) Firavun, Semûd kavmi, Lût kavmi ve Eyke halkı da peygamberlerini yalanlamışlar ve karşı gelmişlerdi. (Sonra âkıbetleri ne oldu? Helâk! Sizin âkıbetiniz de onlarınkinden farklı mı olacağını sanıyorsunuz? Haberiniz olsun!)” Sâd-12,13/452

MEKKELİLER, ETRAFINIZDAKİ HELAK OLMUŞ BİR ÇOK ŞEHİRLERE BAKIN DA İBRET ALIN!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Ey Mekkeliler ve sonraki asırlarda Mekkeliler gibi olanlar)! Şöyle etrafınızdaki şehirlere bir bakınız! Onları (böylesi isyanlarından ötürü) yerle bir etmişizdir! Belki isyanlarından dönerler diye Âyetleri tekrar tekrar açıklamışızdır. Kendilerine Allah’ın nezdinde yakınlık sağlasınlar diye tapınageldikleri Allah’dan başka edindikleri putlar, onları kurtarsalardı ya! Bilakis onlar ortalıktan toz olup kayboldular. İşte onların yalanı ve uydurup durdukları iftiraların neticesi bundan ibarettir!” Ahkâf-27,28/504

MEKKELİLER’İN YAPTIKLARI, KURU GÜRÜLTÜDEN İBARET BİR BLÖFTEN ÖTEYE GİTMİYORDU

Kibir ve gurur âbidesi Mekkeliler, Efendimize sav karşı yaptıkları çığırtkanlıklarla asıp kesmeleri, teneke gürültüsünden başka bir şey değildi. Onlar, Arş’dan kâinatı yönetmek şöyle dursun, kısa zaman sonra hem Bedir, hem Hendek savaşlarında bozguna uğratılmış (olacak) derme çatma bir ordu bozuntusu idi. Sâd-11/452

MEKKELİLER’İN BİR FETRET DÖNEMİ İNSANLARI OLDUĞU BİLDİRİLİYOR

Allah-ü Teâlâ, bu Ayet-i Kerimesi’nde: “(Bir fetret dönemi olması sebebiyle) ataları uyarılmamış, (dolayısıyla) kendileri de gaflette kalmış bir kavmi, indirilmiş bu Kur’an ile uyarasın, korkutasın!” buyurmakla Mekkeliler’in ve atalarının kendilerine peygamber gönderilmemiş bir fetret devri topluluğu olduğu beyan ediliyor. Yâ Sîn-6/439

MEKKELİLER’İN ÇIĞIRTKANLIKLARINA BİR BAKIN!

Peygamber Efendimizin sav, Mekkelileri yeni Hak Din İslâm’a dâveti üzerine onların tepkileri bakın nasıl oldu: İçlerinden ileri gelen eşraf takımı, derhal devreye girerek, “Yolunuzda yürümeye devam edin, tanrılarınıza bağlılıkta kararlı olun! Sizden beklenen de budur zaten! Biz bunun anlattıklarını, son din olan İsa’nın dininde işitmedik. Bu, uydurmadan başka bir şey değil! Zikir (Kur’an), aramızda bu kadar eşraf dururken, adam kalmamış gibi ine ine O’na mı indirildi?” diyerek sırf bozgunculuk olsun diye çığırtkanlıkta bulundular. Allah-ü Teâlâ da: “Hayır, hayır! Onlar Benim zikrimden (Kur’an’ımdan) şüphe içindedirler. Hayır! Onlar Benim azâbımı henüz tatmadılar! Yoksa her nimet gibi peygamberlik nimetini de Azîz ve Vehhâb (Biz Azîm-üş Şan) verirken, Rabbinin rahmet hazineleri, onların yanında mıdır? (ki, peygamber tayin etsinler.) Ve yahut göklerin ve yerin ve ikisi arasında bulunan-ların mülkiyeti, onlara mı âittir (de böyle sabuk-subuk konuşuyorlar.)? Onların ellerinden geliyorsa bütün sebep ve vasıtaları temin etsinler, göğe çıksınlar, âlemi oradan yönetsinler, vahyi de isteklerine göre istediklerine indirsinler, görelim bakalım!” buyurdu. Sâd-6,10/452

MEKKELİLER’İN VE ONLAR GİBİ OLANLARIN MAKSADI İNKAR ETMEK, GERİSİ HEP BAHANE!

Mekkelilere (ve onlar gibi olanlara) Kur’an gibi bir kitap, Hz. Muhammed sav gibi bir peygamber geldiği halde kalkıp yine de şöyle dediler: “Musa’ya verilen kitabın benzeri O’na da verilseydi ya!” Halbuki Musa’ya verilen vahyi de inkâr etmişlerdi, hattâ Tevrat ve Kur’an’a “birbirlerini destekleyen iki sihir (aldatmaca), dolayısıyla biz ikisini de reddediyoruz” bile demişlerdi. Aslında Mekkelilerin (ve kıyamete kadar Mekkeliler gibi olanların) maksadı inkâr etmekti, gerisi hep bahâneden ibaretti. Kasas-48/390

MEKTUBAT-I RABBANİDİR GÖKLER VE YER, OKUNUP İBRET ALINSIN DİYE BÖYLE DONATILMIŞLAR

Allah-ü Teâlâ, gökleri ve yeri gayet süslü ve sanatlı yaratmış, okunması için bir mektubat-ı Rabbâni kılmış. Hem gökten bereketli bir su indirmiş, onunla kullarına rızık olmak üzere, bahçeler, biçilecek ekinler, tomurcukları, salkımları üst üste dizilmiş yüksek hurma ağaçları yetiştirmiş. Bütün bunları, Rabbine yönelen her kula basiretini açmak ve ona ibret vermek için yapmış. Her kula düşen vazife de şudur ki, bu Mektubat-ı Rabbâniye’yi okusun ve Kâtibi’ni (Allah’ı) tanısın, kemâl-i hürmetle O’na serfüru’ etsin! Kâf-8,11/517

MELE-İ A’LA’DAN BİR SÖZ KIRINTISI ÇALAN OLURSA, ONU DA DELİCİ ALEVLİ YILDIZ TAKİP EDER

Mele-i A’lâ’dan (gökte, Allah’ın emirlerini alıp gerekli yerlere ulaştırmakla vazifeli meleklerin bulundukları yerden) cinnî şeytanlar bir söz kırıntısı çalacak olsa, Allah-ü Teâlâ derhal peşlerine delici alevli bir yıldızı (ışın olabilir) takar da o sözün, kâhinlere iletilmesini önler. Böylece Peygamber Efendimizin kâhinlerden bir kâhin zannedilmesi de önlenmiş oluyor. Kâhinlik devam etseydi pek çok kâhin, “bakın, biz de peygamberiz, biz de gayıptan haber veriyoruz ” derlerdi ve halkın zihnini bulandırırlardı. Sâffât-10/445

MELE-İ A’LA’YI, SEMADAKİ MELEKLERİ DİNLEYEMEZLER ARTIK ASİ ŞEYTANLAR

Allah-ü Teâlâ, Kur’an-ı Hakîm’i indirince gök kapılarını asi şeytanlara kapattı. Böylece onların Mele-i A’lâ’dan (Allah’ın emirlerini alıp gerekli yerlere ulaştıran Semâdaki Meleklerden) bir şeyler dinleyip kâhinlere servis etmeleriyle Kur’an Ayetlerinin devamı gibi halka takdim edilmesi önlenmiş ve Kur’an-ı Kerim muhafaza edilmiştir. Kur’an’ın nüzûlünden önce olduğu gibi göğe yükselmek isteyen şeytanların peşlerine Allah-ü Teâlâ, alevli yıldızları (meteorları) takarak taşlar. Ve o asi şeytanlara ayrıca devamlı bir azap vereceğini bildirir. Sâffât-8,9/445

MELEK GÖNDERİLMELİ DEĞİL MİYDİ? DEDİLER

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “O inatçı kâfirler, ‘O’na (Hz. Muhammed’e sav’e, bizim görebileceğimiz) bir melek gönderilmeli değil miydi?’ dediler. Eğer Biz, bir melek gönderseydik, elbette işleri bitirilmiş olur, sonra kendilerine göz bile açtırılmazdı.” En’âm-8/127

MELEKLER ALLAH’A ASLA İSYAN ETMEZLER, KENDİLERİNE NE EMROLUNURSA ONU YAPARLAR

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Ey iman edenler! Yakıtı insan ve taş olan cehennem ateşinden kendinizi ve ailenizi koruyun! O ateşin başında iri yapılı, gayet sert ve şiddetli melekler (zebâniler) vardır ki, Allah’a aslâ isyan etmezler, kendilerine ne emrolunursa onu yaparlar!” Tahrîm-6/559

MELEKLER ALLAH’I TAKDİS VE TENZİH EDERLER

“Melekler de duydukları saygıdan ötürü O’nu (Allah’ı) takdis ve tenzih ederler. Durum böyleyken onlar, hâlâ Allah hakkında birbirleriyle tartışıp, ileri geri konuşurlar. Halbuki O’nun cezası pek çetindir.” Ra’d-13/249

MELEKLER BİZE ELÇİ OLARAK GELSELERDİ, YAHUT RABBİMİZİ GÖRSEYDİK YA, DİYENLERE

Allah’a kavuşmayı ummayanlar, “bize elçi olarak melekler gönderilmeli, yahut Rabbimizi görmeli değil miydik?” dediler. Allah-ü Teâlâ da onlara diyor ki: “Gerçekten onlar, nefislerinde büyüklük tasladılar ve azgınlıkta iyice haddi aştılar. Günü geldiğinde melekleri görecekler, fakat sevinemeyecekler, zira onlara müjde yok! Melekler onlara: “Size müjde yok, sevinmek size haram! Haram!” diyecekler. Furkan-21,22/361

MELEKLER HZ. ADEM’E SECDE ETTİLER AMA İBLİS SECDE ETMEDİ

Allah’ın: “Secde ediniz!” emri karşısında bütün melekler yaratılan Hz. Âdem’e secde ettiler. Ancak İblis (şeytanların babası) secde edenlerle beraber olmaktan kaçındı. (Burada Hz. Âdem bir kıbledir, yoksa secde Allah’a edilmiştir, Allah’ın emrine bir inkıyâttan başka bir şey değildir. Biz de Kâ’be-i Muazzama karşısında namaz kılarken Ona doğru durur, secde ederiz. Bu, taşlardan yapılmış bir yapıya değil, Allah’a olan bir secdedir.) Hicr-30,31/262

MELEKLER MÜ’MİNLER İÇİN MAĞFİRET BAĞIŞLANMAK DİLERLER

Meleklerin Mü’minler için duâ ettiklerini, Allah’dan bağışlanmalarını diledikleri, bu Ayet-i Kerime’de beyan ediliyor. Ahzâb-43/422

MELEKLER NİÇİN İNSANLARA PEYGAMBER OLARAK GÖNDERİLMEMİŞLERDİR?

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Habibim Ya Muhammed!) De ki: Eğer yeryüzünde melekler yerleşip dolaşsalardı, o zaman Biz de onlara (kendi nevilerinden) gökden melek bir peygamber gönderirdik. (Siz beşer olduğunuzdan, size Benim gibi bir beşer, elçi olarak gönderildi.) Sizinle benim aramda şâhit olarak Allah yeter! Doğrusu O, kullarından hakkıyla haberdârdır, onları hakkıyla görendir.” İsrâ-95,96/290

MELEKLER O KIYAMET GÜNÜNDE SAF SAF OLURLAR, PÜR DİKKAT EMRE AMADE DURURLAR!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “O gün (kıyamet günü) Rabbinin emri geldiğinde, melekler saf saf dizilirler (de pür dikkat Rablerinden gelecek emirlere âmâde dururlar!)” Fecr-22/593

MELEKLER RABLERİNE HAMD İLE TESBİH EDERLER

Melekler Rablerine Hamd ile tesbih ederler ve Yer’deki Mü’minlere de mağfiret (bağışlanma) dilerler. Şûrâ-5/482

MELEKLER, EMROLUNAN HER İŞ İÇİN SAF SAF OLUP DURURLAR

Melekler şöyle derler: “Muhakkak ki, emrolunacağımız her iş için saf saf duranlar biziz!” Sâffât-165/451

MELEKLER, İNSAN VEYA ALLAH’IN DİLEDİĞİ HER KILIĞA GİRİP O ŞEKİLDE GÖZÜKEBİLİRLER

Lût kavmini helâk etmek üzere (yakışıklı) erkek delikanlılar sûretinde gelip Lût as’a misafir olan meleklere Lût as, kavminin o iğrenç ahlâksızlığı ile yaklaşacaklarından endişe ederek çok sıkıntıya girmişti. Nitekim korktuğu da başına geldi ve kavmi, Lût as’ın kapısına dayanmışlardı. Lût as bile onların insan değil de melekler olduklarını anlıyamamıştı. Buradan anlıyoruz ki, melekler, insan sûretinde gelip gözükebilirler, hatta yardım da edbilirler. Nitekim Bedir savaşında, hatta Çanakkale savaşında meleklerin geldiği ve İslâm ordusuna yardımcı olduklarını biliyoruz. Darda kalmış muztar güzel insanlara da yardım edebilirler. Ankebût-33/399

MELEKLERDEN PEYGAMBER VAR MIDIR?

Elbette! Allah, bu Âyet-i Kerimesi’nde insanlardan da meleklerden de peygamber seçtiğini açıkça beyân ediyor. Allah Semi’ ve Basirdir. Hacc-75/340

MELEKLERE KİMLER ALLAH’IN KIZLARI DER?

Ahirete inanmayanlardır ki, kendilerinde hiçbir bilgi olmadığı halde, sırf zanna dayanarak ve kafadan atarak meleklerin Allah’ın kızları olduklarını iddia ederler de onlara dişilerin isimlerini takarlar. Necm-27,28/526

MELEKLERE YEMİN EDİYOR ALLAH

Allah-ü Teâlâ, taksimat yapan meleklere yemin ederek şöyle buyuruyor: “Yemin olsun o emirleri (rızıkları, yağmurları vs.şeyleri) taksim eden meleklere! Ki, va’d edildiğiniz şey (öldükten sonra dirilmeniz), gerçekten doğrudur. Zâriyât-4,5/519

MELEKLERİ ALLAH, ADEM İLE YARIŞMAYA ÇAĞIRDI

Allah bütün isimleri Adem`e öğrettikten sonra O`nu meleklere arz ederek: “Haydi, siz de O`nun gibi isimleri bana bildirin bakalım!” dedi. Bakara-31/5

MELEKLERİ DİŞİ SAYDILAR O MÜŞRİKLER

Müşrikler Rahman’ın kulları olan melekleri, dişi saydılar. Ne o? Yoksa onların yaratılışında yanlarında hazır mı bulundular? Müşriklerin bu asılsız iddiaları, bir tarafa yazılacak ve günü geldiğinde bundan dolayı hesaba çekileceklerdir. Zuhruf-19/489

MELEKLERİ GETİR GÖRELİM DE SENİN DOĞRULUĞUNA İNANALIM!

“Kâfirler alay ederek dediler ki: “(Ey kendisine Zikr=Kur’an indirilen kişi!) Eğer iddianda tutarlıysan, doğru söylüyorsan, bize melekleri getirmeli değil miydin? Getirirsen inanırız!” (İnanacaklarından söylemiyorlar tabi!) Hicr-7/261

MELEKLERİ İNDİRİRİZ AMA O ZAMAN İŞİNİZİ DE BİTİRİRİZ

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Habibim Ya Muhammed! O kâfirler), ‘Melekleri getir de görelim’ diyorlar. Halbuki melekleri onların üzerine ancak hak ettikleri azap ile indiririz. O vakit de kendilerine hiç mühlet verilmez, derhal işleri bitirilir, mahvolup giderler! (Çünki sırr-ı teklif artık ortadan kalkmıştır.)” Hicr-8/261

MELEKLERİ KIZLARI OLARAK KENDİNE AYIRIP OĞULLARLA SİZLERİ ONURLANDIRDI HA!

“Müşrikler, Allah’ın melekleri bîçâre kızları olarak yanına aldığını, oğulları ise kendilerine bırakarak onurlandırıldıklarını söylüyorlar. Doğrusu bu sözler, Gayretullah’a dokunacak kadar ulu bir iddiadır.” İsrâ-40/285

MELEKLERİ VAHY İLE VEYA CEBRAİL AS İLE ALLAH DİLEDİĞİ KİMSELERE GÖNDERİR

“Allah-ü Teâlâ, melekleri, kendi tarafından bir vahy (veya) Cebrail ile kullarından dilediği kimselere (peygamberlere veya ilhâma mazhar kişilere) ‘Benden başka tanrı yoktur, Bana karşı gelmekten sakının!’ diye uyarmak üzere indirir.” Nahl-2/266

MELEKLERİN İŞİ ALLAH’I TENZİH ETMEK VE ZİKRETMEKTİR

Melekler şöyle derler: “Şurası muhakkak ki, Allah’ı tenzih eden ve O’nu zikredenler biziz!” Sâffât-166/451

MELEKLERİN KANATLARI VARDIR

Hamd, melekleri ikişer, üçer, dörder kanatlı yaratan Allah’a mahsustur. O, yarattıklarından istediğine fazla özellikler verir. Fâtır-1/433

MELEKLERİN TÜMÜNÜN BELİRLENMİŞ BİR MAKAMI VARDIR

Melekler, şöyle derler: “Bizim her birimizin mutlaka belirlenmiş bir makamı ve yeri vardır.” Sâffât-164/451

MELEKLERİN YAPTIKLARI ŞEFAATLER, ALLAH’IN İZNİ OLMADIKÇA HİÇBİR FAYDA SAĞLAMAZ

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Göklerde nice melekler vardır ki şefâatleri, ancak Allah’ın dilediği ve râzı olduğu kimselere izin vermesinden sonra fayda sağlar. Yoksa hiçbir işe yaramaz!” Necm-26/525

MELEKUTU O’NUN ELİNDEDİR HER ŞEYİN, VE O’NA DÖNDÜRÜLECEKSİNİZ

Allah-ü Teâlâ, her türlü noksan sıfatlardan münezzehdir ki, her şeyin melekûtu (her şeyin hâkimiyeti, tasarrufu, ipinin kimsenin göremeyeceği tarafındaki ucu) O’nun elindedir. Ve siz, ancak O’na döndürüleceksiniz. Yâ Sîn-83/444

MELİK ALLAH’DIR VE MÜLKÜNDE İSTEDİĞİ GİBİ TASARRUF EDER

Göklerde ve yerde ne varsa hepsi, Melik (mülkünde istediği gibi tasarruf eden) Allah için tesbih ederler. Cuma-1/552

MENFAATLERİ ZEDELENEN İNSANLARIN BAZILARI, ALLAH’I BİLE İTHAM ETMEYE KALKIŞIRLAR

İnsanlar arasında öyleleri vardır ki, menfaatleri tıkırında giderken “Allah” derler; imtihan etmek üzere Allah, onlara sıcak, kavurucu bir rüzgâr gönderse ve bu rüzgârla bitkilerinin sararıp solduğunu görseler, ondan sonra hemen nankörlük etmeye koyulurlar (da kem küm ederek Rablerini itham ederler). Rûm-51/409

MENİNİZİ RAHM-I MADERE AKITTINIZ, İNSAN OLARAK ONU SİZ Mİ YARATTINIZ YOKSA BİZ Mİ?

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Ey enaniyeti kabarık inkârcılar!) Rahm-ı Maderlere akıtmakta olduğunuz meniyi bir düşünün! Onu bir insan olarak yaratan siz misiniz, yoksa Biz miyiz?” (Evet güç ve kuvvet sahibi nice firavunların çocuklarının olmaması, Allah tarafından verilen müthiş bir mesajdır.) Vâkıa-58,59/535

MERHAMET EDER İSTERSE, İSTERSE DE AZAP EDER, BU RABBİMİZİN BİLECEĞİ BİR İŞTİR

Allah-ü Teâlâ bu Âyet-i Kerimesi’nde: “Rabbiniz sizi pek iyi bilir, dilerse size merhamet eder, dilerse de sizi cezâlandırır. (Habibim Ya Muhammed!) Hem Seni onlar üzerine vekil göndermedik!” İsrâ-54/286

MERHAMETE NAİL OLMA SIRRI

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Allah’a ve Resûlüne itaat edin ki, merhamete nâil olasınız!” Âl-i İmrân-132/65

MERHAMET-İ İLAHİ’Yİ NASIL CELP EDEBİLİRİM?

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “İşte bu Kur’an da indirdiğimiz mübârek bir kitabdır. Artık ona tabi olun, günâhlardan sakının; tâ ki, merhamete nâil olasınız!” (Evet, Kur’an-ı Kerîm’i kendisine hayat düsturu edinen, Merhamet-i İlâhî’yi celbeder!) En’âm-155/148

MERYEM ANA ÇOK DÜRÜST VE İFFETLİ İDİ

O’nun (Hz. İsa’nın) annesi (Hz. Meryem) de çok dürüst ve son derece iffetli bir Hanımdı. Her ikisi de diğer insanlar gibi yemek yerlerdi. Mâide-75/119

MERYEM ANAMIZA CEBRAİL AS DÜZGÜN BİR İNSAN SURETİNDE GÖRÜNÜVERMİŞTİ

Meryem Vâlidemiz, Beyt-i Makdis’e gelenlerin kendini görmemeleri için onlarla arasına bir perde çekmişti. Derken Rûh, (Cebrail as) kendisine düzgün bir insan sûretinde görünüvermişti. Bunun üzerine Meryem Ana’mız, irkildi ve şöyle dedi: “Doğrusu Ben, Senden Rahman’a (Allah’a) sığınırım; Eğer Allah’dan sakınan bir kimse isen çekil git yanımdan!” Rûh (Cebrail) as: “Ben, Rabbinden Sana gelen bir elçiyim, Sana tertemiz bir erkek çocuğu hediye edeyim diye geldim” dedi. Meryem Vâlidemiz: “Bana eli değen bir tek erkek bile olmadığı halde, nasıl olur da oğlum olabilir? Ve ben iffetsiz bir kadın da değilim!” dedi. Rûh (Cebrail) as: “Allah’ın hükmü öylecedir! Çünki Rabbin: ‘Bu iş Bana pek kolaydır, hem Biz, O’nu insanlara kudretimizin bir alâmeti ve tarafımızdan bir rahmet kılacağız! Ve bu, ezelde hükme bağlanmış, takdir edilmiş bir iştir’ buyurdu” dedi. Meryem-17,21/305

MERYEM ANAMIZ ÇOCUĞUNA ,HZ. İSA’YA HAMİLE KALDI VE UZAKÇA BİR YERE ÇEKİLDİ

Sonra Meryem Anamız Rûh’un (Cebrail’in) üflemesiyle çocuğuna hâmile kaldı ve bu hâliyle uzakça bir yere çekildi. (Eğer Vâlidemiz, hâmile kalmasaydı, evini barkını bırakıp uzak bir yere çekilmezdi.) Meryem-22/305

MERYEM ANAMIZ ÇOCUĞUNU KUCAKLAYIP GETİRMİŞTİ Kİ

Nihâyet Meryem Anamız, O’nu (çocuğunu) kavmine getirdi. Onlar ise: “Kız Meryem! Sen ne çirkin bir iş yapmışsın öyle! Ey Harun’un kız kardeşi! Baban kötü bir insan değildi. Annen de iffetsiz bir kadın değildi” dediler. (“Harun’un kız kardeşi” demekle, Meryem Vâlidemizin Harun peygamber soyundan geldiğini ifâde ediyorlar.) Meryem-27,28/306

MERYEM ANAMIZ ÇOCUĞUNU NORMAL BİR DOĞUMLA DÜNYAYA GETİRDİ

“Meryem Anamız ra, çocuğunu gözden ırak bir hurma ağacı dibinde normal bir doğumla dünyaya getirdi. Derken Rûh (Cebrail) veya yeni doğan çocuk (İsa Mesih), O’na şöyle seslendi: “Üzülme sakın! Rabbin senin alt yanında, ondan yararlanacağın bir su arkı meydana getirdi. Haydi, hurma dalını kendine doğru silkele, üzerine taze hurmalar dökülsün! Artık ye, iç! Gözün aydın olsun! Eğer herhangi bir insana rastlarsan: ‘Ben Rahman’a susma orucu adadım ve o sebepten bugün hiçbir insanla konuşmayacağım’ de!” Meryem-24,25/205 ; 26/306

MERYEM ANAMIZ, BANA DEĞİL, ÇOCUĞA SORUN DERCESİNE BEBEĞİ İŞARET ETTİ

“Meryem Anamız, kavminin bu dehşetli ithamları karşısında ‘Bana değil, Bebeğe sorun’ dercesine Çocuğu işâret etti. Kavmi: ‘Nasıl olur da beşikteki bu Çocukla konuşuruz?’ dediler.” Meryem-29/306

MERYEM ANAMIZA MELEKLER ŞU BİLGİLERİ DE VERDİLER

Melekler, Meryem Anamıza doğacak olan çocuk İsa Mesih hakkında şu bilgiyi verdiler: Allah, O’na: 1-Kitabı, yani yazmayı öğretecek, 2-Hikmeti öğretecek, 3-Tevrat’ı öğretecek, 4-İncil’i öğretecek, 5-O’nu İsrailoğullarına bir peygamber olarak gönderecektir. Âl-i İmrân-48,49/55

MERYEM ANAMIZA MELEKLER, NELER DEDİLER?

Melekler Meryem Anamıza şöyle dediler: “1-Meryem! Muhakkak ki Allah, Seni seçti, 2-Seni temiz kıldı. 3-Seni âlemin tüm kadınlarına üstün kıldı. (Bu üstünlük, kendi zamanındaki kadınlara nisbetendir. Yoksa insanlığa nisbetle Hz. Fatımat-üz Zehrâ, en tepeyi tutmaktadır. Ulemânın görüşü böyledir; gerçek, Allah nezdindedir ve O bilir.) 4-Rabbine gönülden bağlan! 5-Rabbine secde et! 6-Rabbine rüku’ edenlerle beraber Sen de rüku’ et!” Âl-i İmrân-42,43/54

MERYEM ANAMIZA YAHUDİLER, PEK BÜYÜK BİR İFTİRADA BULUNDULAR

Hz. Meryem, bir mu’cize eseri babasız dünyaya getirdiği Hz. İsa as’ı, ellerinde hiçbir delil ve şâhit olmamasına rağmen “bir erkekten (rivâyete göre yusuf isminde birinden) alarak gayr-ı meşru doğurdu” dediler. Nisâ-156/102/156

MERYEM ANAMIZI DOĞUM SANCISI, KURU BİR HURMA AĞACINA DAYANMAYA ZORLADI

“Nihayet doğum sancısı Meryem Anamızı kuru bir hurma ağacına dayanmaya zorladı. (Utancından:) ‘Keşke bu iş başıma gelmeden öleydim, adı sanı unutulup gitmiş biri olaydım!’ dedi.” Meryem-23/305

MERYEM ANAMIZIN İSA AS İLE MÜJDELENMESİ

Gün geldi Melekler, Hz. Meryem Anamıza şöyle dediler: “Ya Meryem! Şüphesiz Allah, Seni, Tarafından bir kelime (çocuk) ile müjdeliyor. O’nun ismi, Meryem oğlu İsa Mesih’dir. Dünyada da, Ahirette de i’tibâr sahibi, şerefli ve Allah’a en yakın kılınan kullarındandır.” Âl-i İmrân-45/54

MERYEM KOYDUM ADINI

Hanne dedi: “Ya Rabbi! Ben O’nun adını Meryem koydum, O’nu da O’nun neslinden gelecekleri de kovulmuş şeytanın şerrinden Sana sığındırırım!” Âl-i İmrân-36/53

MERYEM OĞLU İSA AS İSRAİLOĞULLARINA GELEN BİR PEYGAMBERDİR

Allah-ü Teâlâ: “Hani Meryem oğlu İsa şöyle demişti: ‘Ey İsrailoğulları! Muhakkak ki Ben size, Benden önce gönderilmiş olan Tevrat’ı tasdik edici ve Benden sonra gelecek, ismi Ahmed olan bir peygamberi müjdeleyici olarak gönderilmiş Allah’ın bir Resûlüyüm!’ demişti” buyuruyor. Saff-6/551

MERYEM OĞLU İSA AS’A TABİ OLANLARIN KALBLERİNE ŞEFKAT VE MERHAMET YERLEŞTİRİLDİ

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Sonra bunların (Nûh ve İbrahin as’ın) ardından ard arda peygamberlerimizi gönderdik. Onların ardından da Meryem oğlu İsa’yı gönderdik, Kendisine İncil’i verdik ve O’na tabi olanların kalblerinde bir şefkat ve bir merhamet kıldık. Hadîd-27/540

MERYEM OĞLU İSA MESİH AS HAKKINDA

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Ey Ehl-i Kitap! Dininizde haddi aşmayın, Allah’a karşı Hak’tan başkasını söylemeyin! Meryem’in oğlu Mesih İsa, sadece Allah’ın bir peygamberi, Meryem’e ulaştırdığı Kelimesi ve O’nun tarafından yaratılmış bir Ruh’dur.” Nisâ-171/104

MERYEM OĞLU İSA MI HAYIRLI, YOKSA BİZİM TANRILARIMIZ MI? DİYE GÜLÜŞTÜLER

Mekkeli müşrikler, Efendimiz sav’in “Allah’dan başka tapılanlarda hayır yoktur!” demesi karşısında: “Meryem oğlu İsa’ya da tapıyorlar, O’nda da mı hayır yoktur? (Gırgırına) Sahi bizim ilâhlarımız (putlar) mı daha hayırlı, yoksa O mu?” dediler de gülüşmeye başladılar. Allah-ü Teâlâ da: “Bu misali Sana ancak tartışmak için getirdiler. Hayır! Onlar bir düşman topluluğudur. Hayır! O (İsa) bir tanrı değil, nimetimize mazhar ettiğimiz ve İsrailoğulları için (babasız yaratmakla) örnek yaptığımız ibretâmiz has bir kulumuzdur. Halbuki isteseydik melekleri sizin yerinize geçmek üzere halifeler yapardık.” diyerek karşılık verdi. Zuhruf-57,60/492

MERYEM OĞLU İSA ZİKREDİLİNCE MEKKELİ MÜŞRİKLER GÜLÜŞÜVERDİLER

Peygamber Efendimiz sav, müşriklere hitaben: “Allah’dan başka tapılan hiçbir kimsede hayır yoktur!” deyince müşrikler, “Meryem oğlu İsa’nın salih bir kimse olduğundan bahsediyordun hani! O’nda da mı hayır yoktur? Çünki O’na da tapıyorlar” diyerek gülüşmeye başladılar. (Bunun üzerine bu Ayet nazil oldu.) Zuhruf-57/492

MERYEM OĞLU İSA, ALLAH’DIR DİYENLER, KAFİR OLMUŞLARDIR

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “‘Allah, Meryem Oğlu İsa’dır!’ diyenler, kâfir olmuşlardır. Halbuki İsa, vaktiyle şöyle demişti: ‘Ey İsrailoğulları! Benim de sizin de Rabbiniz olan tek Allah’a ibadet ediniz.’” Mâide-72/119

MERYEM OĞLU İSA

Hz. İsa, Meryem Anamız’ın oğludur, hâşâ Allah’ın oğlu değildir. Allah O’na açık mu’cizeler vermiştir. O’nu Ruh-ul Kudüs (Cebrail as) ile desteklemiştir. Bakara-253/41/253

MERYEM OĞLU MESİH, ALLAH’DIR DİYENLER, KAFİR OLMUŞLARDIR

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Şüphesiz ‘Allah, Meryem’in oğlu Mesih’dir’ diyenler, kâfir olmuşlardır. De ki: Eğer Allah, Meryem’in oğlu Mesih’i, Annesini ve dünyada bulunan herkesi, imha etmek istese, O’na karşı kimin elinden bir şey gelir, kim O’nu engelleyebilir? Hem göklerin ve yerin ve ikisi arasında bulunanların mülkü (idâresi, tasarrufu) Allah’ındır, O ne dilerse yaratır, Çünki Allah her şeye kâdirdir.” Mâide-17/109

MERYEM SURESİ

19. Sûredir. Mekke’de nâzil olmuştur. 98 âyettir. Meryem-0/304

MERYEM VALİDEMİZ DOĞU TARAFINDA BİR YERE ÇEKİLMİŞTİ

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Habibim Ya Muhammed!) Kitapta (Kur’an’da) Meryem’i de yâd et! Hani ailesinden ayrılarak (Beyt-i Mukaddes’in veya evinin) doğu tarafında bir yere çekilmişti.” Meryem-16/305

MERYEM VALİDEMİZİ DE ALLAH, İNANANLARA BİR İFFET ABİDESİ OLARAK MİSAL GETİRDİ

Allah-ü Teâlâ, inananlara İmrân kızı Meryem’i de bir (iffet ve namus âbidesi olarak) misal getirdi de şöyle dedi: “Biz O’na (yarattığımız) rûhumuzdan (Cebrail vasıtasıyla) üfledik. O da Rabbisinin kelimelerini (hükümlerini, Kendisi hakkındaki takdirlerini) ve kitaplarını tasdik etti ve itaat edenlerden oldu. (Rabbi de O’nu cennet hanımlarının en üstün birkaç Hanımından biri olmakla ödüllendirdi.) Tahrîm-12/560

MERYEM, NASIL OLUR DA BİR ÇOCUĞUM OLUR? DEDİ

Meleklerin bir çocukla müjdelemesi karşısında Meryem Anamız, “Ya Rabbi! Bana bir erkek eli değmediği halde, nasıl olur da bir çocuğum olur?” deyince, Rabbi de: “Böyledir! Allah dilediğini yaratır. Zira O, bir şeyin var olmasına hükmedince ona sadece “Ol!” der, o da hemen oluverir!” buyurdu. Âl-i İmrân-47/55

MERYEM

Kur`an-ı Kerim`de adı geçen tek kadın Hz. Meryem Vâlidemiz`dir. Hz. İsa`nın Annesidir. İmran`ın kızıdır. Beyt-i Makdis`e adanmıştır. En büyük iftiraya maruz kalan Anamızdır. Bakara-87/12

MERYEM’İ DE AN, Kİ O, İFFETİNİ KORUYAN BİR PEYGAMBER ANASIDIR

Peygamberlerden çok zikredilen Enbiyâ Sûresi’nde oğlu İsa as ile beraber anılan Hz. Meryem’in de anılmasını, O’nun bir iffet âbidesi olduğu, babasız olarak O’na bir evlad verildiği, hem evlâdı (Hz. İsa as), hem Kendisinin cümle âleme bir ibret kılındığı, bu Âyet-i Kerime’de beyan ediliyor. Enbiyâ-91/329

MERYEM’İ RABBİ, GÜZELCE KABUL BUYURDU

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Rabbi O’nu (Meryem’i annesinden) güzelce kabul buyurdu ve güzel bir çiçek gibi yetiştirdi. O’nu akrabası olan Zekeriyya’nın himâyesine verdi.” Âl-i İmrân-37/53

MERYEM’İN OĞLU VE ANNESİNİ YÜKSEKÇE GÜZEL BİR YERLEŞKEYE YERLEŞTİRDİK

Allah-ü Teâlâ, buyuruyor: “Meryemin oğlu (Hz. İsa) ile annesini, pınarları akan, gayet güzel yüksekçe bir yerleşkeye yerleştirdik.” Mü’minûn-50/344

MERYEM’İN YANINDA HEP YİYECEKLER BULURDU

Zekeriyya as, Meryem’in yanına, Ma’bed’e ne zaman girse yanında hep yiyecekler bulurdu. Zekeriyya: “Meryem! Bu yiyecekleri nereden buluyorsun?” deyince de O, “Bunlar, Allah tarafından gönderiliyor” derdi. Muhakkak ki Allah rızkı dilediğine sayısız olarak verir. Âl-i İmrân-37/53

MESAJI ALMAK İÇİN MA’NEVİ KULAK SAHİBİ OLMAK GEREKİR

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Allah, gökten yağmur indirip onunla ölmüş olan yeryüzüne hayat verir. Elbette bunda gerçeğe kulak verecek ibretle dinleyecek kimseler için (mesaj yüklü) kat’i bir delil vardır.” Nahl-65/273

MESCİD-İ AKSA’YA DOĞRU KILINAN NAMAZLAR GEÇERLİDİR

“Allah imanınızı zayi edecek değildir” Âyet-i Kerimesi, Ashab-ı Kiram’a şimdiye kadar Mescid-i Aksa’ya doğru kıldığınız namazlar geçerlidir, kaza etmeniz gerekmez anlamına gelmektedir. Bakara-143/21

MESCİD-İ DIRAR, ZARAR VERMEK AMACIYLA YAPILAN MESCİD

“Bir de şunlar (münâfıklar) var ki: 1-Mü’minlere zarar vermek için; 2-Küfür ve küfrânı yaymak için; 3-Mü’minlerin arasına ayrılık sokmak için; 4-Allah ve Resûlüne savaş açmış adamı (Ebu Amir’i) buyur etmek için, tuttular bir mescit yaptılar. Üstüne üstlük bir de: “Bundan, iyilikten başka bir maksat gütmedik” diye yemin edeceklerdir. Allah şâhittir ki bunlar, kesinlikle yalancıdırlar.” (Ebu Amir denen kişi, Medineli olduğu halde iman etmeyen biridir. Hicretten önce Hıristiyan Râhibi olmuştu. Efendimizi sav kendisine rakip gördü ve düşman kesildi. İslâm aleyhine kampanya için kabileleri dolaştı. Bizans İmparatorunu müslümanlar aleyhine harekete geçirmeye çalıştı. Tebük seferine sebep de Bizansın savaş hazırlığı olmuştu. Münâfıklar, Ebu Amir ile mutâbık kalarak onun bir üs olarak kullanması amacıyla mescid-i dırârı yaptılar. İlk namazı Efendimizin sav kıldırmasını isteseler de O sav, Tebük hazırlığı meşguliyeti ile bunu kabul etmemişti. Tebük dönüşü bu fitne merkezini yıktırdı, yerini de çöplük yaptılar.) Tövbe-107/203

MESCİD-İ DIRAR’DA HİÇ BİR ZAMAN NAMAZ KILMA!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Habibim Ya Muhammed!) O mescid-i dırar’da hiç bir zaman namaz kılma! Tâ ilk günden temeli takvâ üzere kurulan Mescid’de namaza durman daha uygundur! Orada maddi ve ma’nevi kirlerden arınmayı seven kimseler vardır. Allah da temizlenenleri sever!” Tövbe-108/203

MESCİD-İ HARAM YANINDA SAVAŞA İZİN YOK

Mescid-i Haram yanında müslümanlarla karşı taraf savaşmadıkça, müslümanların savaşmasına izin yok! Sadece savaşırlarsa savaşa izin var! O da teslim oluncaya kadar sürer. Veya tam savaşacakken vazgeçerlerse Müslümanların da hemen bu savaştan vazgeçmesi gerekir. Zira İslâmda esas olan, adı gibi barıştır, savaş değildir! Bakara-191/29

MESCİD-İ HARAM, HİÇBİR KİMSEYE TAPULANMAZ, HİÇBİR DEVLET ‘BURASI BENİMDİR’ DİYEMEZ!

Bu Âyet-i Kerime’de Mescid-i Haram’ın yerli, misâfir, (fakir, zegin) bütün müslümanların eşit derecede kıbleleri olduğu; özel ve tüzel hiçbir şahsiyyetin müslümanları oradan men edemeyeceği açıkça beyân edilmiştir. Yani orası Allah’ın evi olup kimseye tapulanamaz! Hacc-25/334

MESCİD-İ HARAM, ŞEHİRLİ VE TAŞRALI, ZENGİN FAKİR HERKESİN EŞİT DERECEDE KIBLESİDİR

Mescid-i Haram, ister yerlisi (Mekkeli) ister taşralı misâfir olsun, herkes için eşit derecede kıble ve ma’beddir. O’na yönelen her insanı, kimse O’ndan engelleyemez. (Mescid-i Haram=Ka’be-i Muazzama, Allah’ın evi olup kimseye emâneten de olsa verilmez, bir fâninin üzerine tapulanmaz! Ora’ya kim hizmet ederse çok büyük bir ecir aldığı gibi Ora’dan mü’minleri kim men ederse o oranda mücrim olur. Ora’da tasarruf, hiçbir fâniye ait değildir!) Hacc-25/334

MESCİD-İ HARAM’DAN İNSANLARI ENGELLEYEN KEFERELERE CAN YAKICI AZAP VARDIR

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Muhakkak ki, inkâr edenler ve (insanları) Allah yolundan ve bir de herkesin ortak kıblesi olan Mescid-i Haram’dan men edenler var ya, bunlara pek elemli bir azap tattırılacaktır.” Hacc-25/334

MESCİD-İ HARAM’IN KIBLE YAPILMA SEBEBİ NELER OLABİLİR?

Allah-ü Teâlâ’nın kıbleyi, Mescid-i Aksâ’dan Mescid-i Haram’a çevirmesinin hikmetleri şunlar olabilir: 1-Peygamberin izinden gidenlerle O’ndan ayrılıp gerisin geri dönecekleri meydana çıkarmak için; 2-Dindeki önderliğin İsrailoğulları’ndan alınıp Ümmet-i Muhammed’e sav verilmesi için. Bakara-143/21

MESCİDLER, SECDE UZUVLARI, ALLAH’INDIR; ALLAH’DAN BAŞKASINA İBADET ETMEYİN!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Şüphesiz ki mescidler (secde uzuvları olan ayaklar, eller, dizler ve yüz), Allah’a aittir (yani bu uzuvların yaptığı secde ibâdeti, sadece Allah’a yapılır). Öyleyse sakın Allah’dan başka hiçbir tanrıya duâ ve ibâdet etmeyin!” Secde uzuvları üzerinden verilen mesaj şudur: Her şey Allah’ın olduğuna göre diğer uzuvlar da Allah için çalışacak, Allah için işleyecek. (Mescitler kelimesini, âyetin zahir mânâsına uygun olarak başta Mescid-i Haram olmak üzere tüm mescidlerin Allah’a ait olduğu ve burada Allah’ın rızasına uygun olmayan hiçbir faaliyetin yapılamayacağı şeklinde anlamak ve tefsir, elbette doğrudur.) Cin-18/572

MESCİDLERİ KİMLER MA’MUR EDERLER?

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Allah’ın mescidlerini, ancak Allah’ı ve Ahireti tasdik eden, namazı hakkıyla edâ eden, zekatı veren ve Allah’dan başkasından korkmayan mü’minler, ma’mur ederler. (Bu ma’mur etme işi, hem fiziki binasını yapmak, hem de içinde ibâdet etmek sûretiyle olur.) İşte onlar, cennete ve bütün muradlarına kavuşmayı umabilirler.” Tövbe-18/188

MESCİTLERDEN ENGELLEYENLER VAR YA!

Allah`ın kullarını “Allah`ı zikretmesinler!” diye mescitlerden engelleyenler var ya,işte onlardan daha zalimi yoktur! Çünki onlar, insanı en asli vazifesinden alıkoymak istemektedirler. Onlar için dünyada zillet, Ahirette de müthiş bir azap vardır. Bakara-114/17

MESCİTLERİ MA’MUR ETMEK MÜŞRİKLERE Mİ KALDI?

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Müşrikler, kendilerinin kâfirliğine bizzat kendileri şâhit iken, Allah’ın mescidlerini (bâhusus Kâ’be’yi, hem fiziki binası itibarıyla tamir ve hem içinde ibadet ederek) ma’mur etmeleri (liyâkatsızlıkları nedeniyle) olacak şey değildir! Çünki onların bütün yaptıkları, boşa gitmiştir ve onlar, ateşte dâimî kalıcılardır.” Tövbe-17/188

MESEL-İ A’LA, EN YÜCE SIFAT, GÖKLERDE DE YER’DE DE ALLAH’A AİTTİR

Göklerde ve Yer’de en yüce sıfat (Mesel-i A’lâ), Allah’a aittir. Gerçekten O, Azîz’dir, Hakîm’dir. (Mesel-i A’lâ’yı şöyle anladım: Numûne-i imtisalde en Yüce örnek olma, Allah’a aittir. Her şeyde olduğu gibi İsim ve Sıfatlarında da Allah-ü Teâlâ bir başkası ile mukayese edilmez. Örnek: Şefkat’te en Yücelik ve Mutlakiyet (sınırsızlık) Allah’ındır. Başkalarının şefkatiyle mukayese edilmez! Yani “Mesel-i A’lâ” O’na aittir. Başkalarındaki isim ve sıfatlar, O’nu tanıma adına meridyen daireleri gibi varlığı ve yokluğu müsâvi isim ve sıfatlardır.) Rûm-27/406

MESİH ALLAH’IN OĞLUDUR DEDİLER HIRİSTİYANLAR

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Hıristiyanlar da: ‘Mesih, Allah’ın oğludur’ dediler. Bu, onların ağızlarında geveledikleri sözlerden ibarettir. Onlar, sözlerini daha önce geçmiş kâfirlerin sözlerine benzetiyorlar. Hay Allah kahredesiler! Nasıl da Hak’dan batıla döndürülüyorlar? Tövbe-30/190

MESİH VE MELEKLER, ALLAH’A KUL OLMAKTAN ÇEKİNMEZLER, ÇEKİNENLERİN İŞİ BİTİK!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Ey Ehl-i Kitap! Sizin batıl inancınıza rağmen Mesih İsa, Allah’a kul olmaktan aslâ çekinmez, Allah’a yakın melekler de çekinmezler! Kim Allah’a kul olmaktan çekinir ve kibirlenirse (bilsin ki) Allah, onların hepsini huzurunda toplayacaktır. (İşi bitiktir artık onların!)” Nisâ-172/104

MEŞ’AR-İ HARAM YANINDA ALLAH’I ZİKREDİN!

Allah-ü Teâlâ: “O (Allah), size doğru yolu gösterdiği gibi, siz de O’nu (Meş’ar-i Haram yanında) zikredin!” buyuruyor. Bakara-198/30

MEŞ’AR-İ HARAM

Müzdelife Mevkii’nde bir tepedir. Orada Allah’ı zikretmek vâciptir. Buna Müzdelife Vakfesi diyoruz. Bakara-198/30

MEŞRU’ ŞEYLERİ EMREDER O PEYGAMBER

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “O Peygamber (Hz. Muhammed) ki, kendilerine meşru’ şeyleri emreder, kötülükleri ise yasaklar.” A’râf-157/169

METAFİZİK GERİLİM İÇERİSİNDE OLMAMIZI, GEVŞEYEREK KOKUŞMAMAMIZI TAVSİYE EDEN AYET

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “İman edenlerin, Allah’ın zikrine ve Hakk’tan inene (Kur’an’a) karşı kalblerinde bir korku, bir yumuşama ve saygı ile dirilme vakti gelmedi mi? Sakın onlar, daha önce kendilerine kitap verilen ümmetler gibi olmasınlar! Zira onlar, kitabı tanımalarının üzerinden uzun zaman geçmesi sebebiyle kalbleri katılaştı, (metafizik gerilimi kaybettiler, ülfet hastalığı içinde kokuştular da sonunda) onlardan çoğu, büsbütün yoldan çıktılar.” Bu Âyetten, metafizik gerilimin daima taze tutulmasına ve ülfet hastalığına karşı tedbir alınmasına dair öğüt verildiğini anlıyorum. Hadîd-16/538

METAFİZİK GERİLİMİ KAYBEDEN, ÜLFET HASTALIĞINA YAKALANAN NASIL KURTULACAK?

Metafizik gerilimini kaybeden ve ülfet hastalığına müptela olanlara Allah-ü Teâlâ şöyle örnek veriyor: “İyi bilin ki Allah, yeryüzünü (kışın) ölümünden sonra (nasıl) diriltiyor (ise, sizin gevşeyen ve ölü gibi fonksiyonsuz kalan kalblerinizi de öylece diriltir. Yeter ki O’na dehâlet edin!) Aklını çalıştıran kimseler için (bu canlanmayı gerçekleştirecek) âyetlerimizi iyice açıkladık. (Yani şifa, Kur’an Âyetlerindedir, araştırın! Bahusus sadaka vermek, karz-ı hasende bulunmak ‘ödünç vermek’ önde gelen şifâlı âyetlerdendir.)” Hadîd-17/538

METEOR DENİLEN GÖK CİSİMLERİ YERE DÜŞER Mİ?

Evet! Allah-ü Teâlâ: “Dilersek onları yerin dibine batırırız, yahut üzerlerine gökten parçalar (meteorlar) düşürürüz” diyor. Sebe’-9/428

MEVLAM KİM OLMALIDIR?

Peygamber Efendimiz sav, Kur’an diliyle buyuruyor: “Şüphesiz ki Benim Mevlâm, o kitabı (Kur’an’ı) indiren Allah’dır ve O, bütün sâlih kimselere velîlik eder.” A’râf-196/175

MEVLAMIZ ALLAH’DIR KORKUYA MAHAL YOK! O NE GÜZEL MEVLADIR

Alah-ü Teâlâ buyuruyor: “Fakat imandan yüz çevirirlerse (bir düşman olarak karşınıza dikilirlerse), biliniz ki Allah, sizin Mevlânızdır. (Korkuya mahal yok!) O, ne güzel Mevlâ, ne güzel yardımcıdır!” Enfâl-40/180

MEVLAMIZ ALLAH’DIR, O NE GÜZEL MEVLA VE NE GÜZEL YARDIMCIDIR

“O Allah, sizin (bizim) Mevlâ’nızdır (Sâhibinizdir, Efendinizdir). O ne güzel Mevlâ’dır ve ne güzel yardımcıdır!” Hacc-78/340

MEVLANIZ, VELİNİZ, HAMİNİZ ALLAH’DIR

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Hayır! Sizin Mevlânız, hâmîniz Allah’dır. O yardım edenlerin en hayırlısıdır. Kâfirlerin velâyetine girilmez! Âl-i İmrân-150/68

MEVSİMLERİN MEYDANA GELİŞİNİ BİLDİREN AYET

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Gece ve gündüzün sürelerinin ihtilâfında (yani sürelerinin sâbit olmamasında, her gün, gece ve gündüzün sürelerinin farklı farklı olmasıyla) değişerek peşpeşe gelmesinde, mutteki (Allah’dan sakınıp işi ciddiye alan, tefekkür eden) bir topluluk için nice deliller vardır. (Gündüzün kışın kısa, yazın uzun olması, yeryüzündeki ısınma farkını beraberinde getirir ki, bu da mevsimlerin ortaya çıkmasına sebep olur.) Yûnus-6/207

MEYDAN OKU İMAN ETMEYENLERE! ÇÜNKİ BAŞKA TÜRLÜ ANLAMIYORLAR

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Habibim Ya Muhammed!) İman etmeyenlere de ki: Siz elinizden geleni yapın, ama biz de çalışacağız, gerekeni yapacağız! Siz bizim için felâket gözleyin bakalım, biz de eski ümmetlerin başına gelen felâketlerin size de gelmesini gözleyip duracağız.” Hûd-121,122/234

MEYLEDERSEN BATILA, ALLAH DA SENİ HAKKA MEYLETMEKTEN UZAKLAŞTIRIR, ONA GÖRE!

Musa as’ın kavmi, Hakk’tan sapmaya meyledince, Allah da onların kalblerini Hakk’a meyletmekten uzaklaştırdı. Çünki Allah, (inadına bâtıl) diyen fâsıklar topluluğunu hidâyete erdirmez! Saff-5/550

MEYVE TÜRLERİNDE İKİ EŞ YARATTI

“Allah O’dur ki, her meyve türünde iki eş yarattı. (Yani, çiçeklerin erkek ve dişi olarak çift unsurlara sâhip oldukları ve bir döllenme=tozlaşma gerçekleştiğine burada işaret var.)” Ra’d-3/248

MEYVE,TOMURCUĞUNDAN ALLAH’IN BİLGİSİ VE İZNİ İLE ÇIKABİLİR

Hiçbir meyve tomurcuğundan Allah’ın bilgisi ve izni dışında çıkamaz. Her bir meyve sayısını Allah takdir eder. Fussılet-47/481

MEYVELERİ VE GÖLGELERİ DEVAMLI OLAN CENNETE NASIL GİDEBİLİRİM?

Şöyle!: İman edeceksin, haramlardan korunacaksın, takvâ elbisesini de giydin mi, âkıbetin cennettir biiznillah! Ra’d-35/253

MEYVELERİN BİRBİRİNE BENZEMELERİ-BENZEMEMELERİ

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Gökten indirdiğimiz su ile nice meyveler çıkarırız ki, bunların bir kısmı birbirine benzer, bir kısmı da benzemez! Muhakkak ki bunda iman edecek bir topluluk için deliller vardır!” En’âm-99/139

MEYVELERİN EMSALİ GÖRÜLMEMİŞLERİ FİRDEVS VE ME’VA CENNETLERİNDEDİR

Bu Âyet-i Kerîme’de Firdevs ve Me’vâ cennetlerinde emsali görülmemiş meyvelerden bahsediliyor. Rahman-68/533

MEYVELERİN HAM VE OLGUNLAŞMIŞ HALLERİNE BAKIN DA İBRET ALIN!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Ağaçların) Meyve verdikleri zaman, (ham) meyvelerine; bir de (o meyvelerin) olgunlaşmasına bir bakın! Şüphesiz ki bunda, iman edecek bir kavim için elbette deliller vardır!” En’âm-99/139

MEYVELERİN HER ÇEŞİDİNDEN YEMEK, CENNET EHLİNE SERBESTTİR. SEÇ, BEĞEN, AL VE YE!

Cennette her çeşit meyve, cennet ehline hazır kılınmıştır. Sınırsız bir şekilde beğendiklerinden alıp yemeleri serbesttir. İstediğinden istediğin kadar seç, beğen, al ve ye! Vâkıa-20/534

MEZARLARDAN DİRİLİP ÇIKMAK YAĞMUR SULARI İLE TOPRAK ALTINDAKİLERİN ÇIKMASI GİBİDİR

Allah-ü Teâlâ, gökten bir ölçü ile yağmur sularını indirir ve onunla ölü toprağı diriltir (ölü toprak içindeki habbeleri, çimlendirerek yeryüzüne çıkartır). İşte insanlar da mezarlarından mahşer meydanına böyle çıkartılacaklardır. Zuhruf-11/489

MEZARLARINDAN BÜTÜN SIRLARI İLE BERABER ÇIKARTILIRLAR İNSANLAR O KIYAMET GÜNÜNDE

O kıyamet gününde herkes, bütün sırları ile beraber mezarlarından çıkartılıp mahşer meydanında toplaştırılır. Hiç bir şey, Allah’a gizli kalmaz! Mü’min-16/467

MISIR HÜKÜMDARI, O KADINLARI TOPLAYIP BİR BİR SORGUYA ÇEKTİ

“Mısır hükümdarı o kadınları toplayıp: “Ne idi sizin Yûsuf’la dâvânız? Siz Yûsuf’u elde etmeye çalıştığınızda durum ne idi, Yûsuf nasıl davrandı?” diye sordu. Onlar da: “Hâşâ! Allah için söylemek gerekirse, O’nun yaptığı hiçbir kötülük bilmiş, görmüş değiliz!” dediler. İşte o sırada vezirin hanımı (Zeliha): “Şimdi gerçek meydana çıktı. O’ndan kâm almak isteyen bendim. O ise tam sâdık ve dürüst insanlardandır” diye suçunu itirâf etti ve devamla: “Bunu böylece söylüyorum ki, eşim vezir de (Yûsuf’a sâhip olmaya yeltenmemle beraber) kendisinden gizli olarak ona fiilen hıyânet etmediğimi ve Allah’ın hâinlerin hilesini iflâh etmeyeceğini bilsin! Doğrusu ben, nefsimi temize çıkarmam. Çünki Rabbimin merhamet edip korudukları hâriç, nefis dâima fenalığı ister, kötülüğe sevk eder. Doğrusu Rabbim Ğafûr’dur, Rahîm’dir.” (Not: Hıyanet etmediğini, nefsin daima fenalığı istediğini söyleyenin Hz. Yusuf olduğu kanaatinde olan müfessirler var. Üstad Bediuzzaman Hz. de söyleyen Hz. Yusuf der.) Yûsuf-51,52/240 ; 53/241

MISIR SULTANLIĞINI ALLAH, ALDI YUSUF AS’A VERDİ

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Böylece Biz, Yusuf’a Mısır’da iktidar verdik. Dilediği yerde konaklayabilir, orayı dilediği şekilde yönetirdi. Biz lütfumuzu dilediğimiz kimselere eriştirir ve güzel hareket edenlerin ücretlerini aslâ zayi etmeyiz. Ahiretteki ücret, iman edip haramlardan sakınanlar için elbette daha hayırlıdır.” Yûsuf-56,57/241

MISIR’A YERLEŞİN HAYDİ!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: Denizden mu’cize eseri karşı sâhile geçen İsrailoğullarına dedik: “Haydin yerleşin o ülkeye! (Mısır’a!)” İsrâ-104/291

MISIR’DAKİ EHRAMLAR ACABA FİRAVUN’UN HAMAN’A YAPTIRDIĞI YÜKSEK KULELER Mİ İDİ?

Firavun Haman’a talimat verdi: “Ey Haman! Bana yüksek bir kule yap ki göklere yol bulabileyim, bununla da belki Musa’nın iddia ettiği tanrısına muttali’ olurum!” emri, acaba Mısır’daki Ehramların yapılış sebebi midir? Belki öyledir, ama işin doğrusunu Allah bilir! Mü’min-36/470

MISIR’DAN ÇIKIŞ, DENİZİN YARILMASI VE KURTULUŞ

Allah-ü Teâlâ, Musa as’a şöyle vahyetti: “Kullarımla geceleyin Mısır’dan yola çık! Denize vardığında boğulmaktan ve Firavunun hışmına uğrayıp telef olmaktan korkma da asânı denize vur ki, geçmek için kuru bir yol açılsın!” Tâhâ-77/316

MIZRAĞIN UCU DÜRTMEDEN UYANMAZLAR DENİR YA, AYNEN ÖYLE!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Kâfir olarak ölüp cehenneme gideceklerine dair haklarında Rabbinin hükmü kesinleşmiş olanlar, her türlü mu’cize önlerine gelse de gayet acı azabı görmedikçe (isyandaki ısrarları sebebiyle) iman etmezler.” (Görünce de zaten, iş işten çoktan geçmiş olur.) Yûnus-96,97/218

Mİ’RAC’DA EFENDİMİZE GÖSTERİLEN TEMAŞA İNSANLAR İÇİN BİR İMTİHAN İDİ

Allah-ü Teâlâ, Mi’rac’da Efendimize sav pek çok şey gösterdi: Cennet, cehennem, içindekiler ve lâ’netlenen zakkum ağacı. Bunları duyan insanın ürpermemesi, cennet haberleri karşısında da imrenmemesi, oraya hırz-ı cân etmemesi düşünülemez! Artık bu dünyada bunları duyan, kendi irâdesi ile ya azabı inkâr ile rahatlayacağını zannederek kaybedecek; ya da inanıp kazanmak için gayret gösterecek! Bu da bir imtihan olmayı gerektirmektedir ve müthiş bir şekilde de imtihan oluyoruz. İsrâ-60/287

Mİ’RACA ÇIKTI PEYGAMBERİMİZ, GÖĞE DOĞRULDU VE O EN YÜKSEK UFUKTA İDİ

Peygamber Efendimiz sav, (Cebrail as ile beraber) göğe doğruldu (mi’raca çıktı). O, (Peygamberimiz veya Cebrail as veya her ikisi, bu mi’racında) en yüksek ufukta idi (ler). Necm-7/525

Mİ’RACDA ALLAH KULUNA, PEYGAMBERİMİZE VAHYETMEK İSTEDİĞİ HER ŞEYİ VAHYETTİ

Peygamber Efendimiz sav, Mi’racda Rabbine yayın iki ucu arası kadar yaklaştı da yaklaştı. O da (Allah da) Kuluna (Hz. Muhammed’e) vahyetmek istediği her şeyi vahyetti. Necm-10/525

Mİ’RACDA PEYGAMBER EFENDİMİZ, RABBİNE YAYIN İKİ UCU KADAR YAKLAŞTI DA YAKLAŞTI

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Sonra (O, çok perdeler geçerek Rabbine) yaklaştı da yaklaştı. O kadar ki, Kab-ı Kavseyn (iki yay veya yayın iki ucu arası) kadar veya daha da yakın oldu!” Bu Âyetler, tefsiri en müşkil Âyetlerdendir. Gerçek mahiyetini Allah bilir. İki yay veya yayın iki ucu, mecâzi bir ifade ile bir ucu Alem-i Vücûb’u, diğer ucu da Alem-i mümkinatı ifade eden mânâlara gelebilir. Peygamber Efendimiz sav, Mi’rac hadisesinde mahiyetini ancak Allah’ın bildiği öyle bir noktaya geldi ki, (belki de mekandan münezzeh) o noktanın bir yönü, tamamen Allah-ü Teâlâ’nın haremine, Vücûb dairesine, diğer yönü ise mümkinat dediğimiz kâinatın tamamına bakıyordu. Allah-ü A’lem bissavâb! Necm-8,9/525

Mİ’RACDA PEYGAMBERİMİZ ALLAH-Ü TEALA’YI DÜNYA GÖZÜ İLE GÖRDÜ MÜ?

Bu Âyet-i Kerime’de: “And olsun ki, (Kulu Muhammed), Rabbisinin delillerinden en büyüğünü gördü” denilmektedir. Şayet Allah-ü Teâlâ’nın Zâtı’nı görmek O’nun delillerinden ise bu elbette en büyük delil olur ve Efendimizin sav Ahiret hayatı şartları dahilinde mekandan münezzeh, dünya ölçüleri ile izah edilemeyeceği bir tarzda Allah-ü Teâlâ’yı gördüğüne delâlet eder. Hz. Ebû Zerr’in görüşü de bu istikamettedir. Hz. Aişe Vâlidemize bu konu sorulduğunda O, Efendimizin sav, Allah-ü Teâlâ’yı görmediğini beyan etmiştir. Necm-18/525

Mİ’RACDA PEYGAMBERİMİZİN GÖRDÜKLERİ HAKKINDA İLERİ GERİ KONUŞMAK DA NE Kİ!

Peygamber Efendimizin sav Mi’racda gördükleri, ölçü birimi olmadığından dünyada tarif edilemez! Bu, silme kör bir insana renkleri tarif etmek gibi bir şeydir. Bundan dolayı Allah-ü Teâlâ Mi’rac hakikatları üzerine ileri geri konuşanlara şöyle ikazda bulunuyor: “Şimdi siz kalkmış O’nun gördükleri hakkında şüpheye düşüp kendisiyle münâkaşa mı ediyorsunuz?” Necm-12/525

Mİ’RACDA PEYGAMBERİMİZİN GÖZLERİNİN GÖRDÜĞÜNÜ KALBİ YALANLAMADI

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Gözleriyle) gördüğünü kalb(i),yalanlamadı.” Bu da gizemli bir Âyettir. Mahiyetini Allah bilir, biz bilemeyiz, hem köre renkler tarif edilemediği gibi tarif de edilemez! Necm-11/525

Mİ’RACDA, O EN ULVİ MAKAMDA PEYGAMBERİMİZİN GÖZÜ, NE KAYDI, NE DE HADDİNİ AŞTI

Allah-ü teâlâ buyuruyor: “ (Mi’racda, o en ulvî makamda Muhammed’in) göz(ü) ne kaydı, ne de haddini aştı.” Yani peygamber Efendimiz sav, Kendini Rabbine kilitleyerek o kadar yönelmişti ki, gök melekûtunda bulunan sayısız güzellikler, O’nu meşgul etmedi. Âyetteki “haddini aşmadı” ifadesi, Efendimizin sav, Allah’ın huzurunda iken ne kadar göz kamaştırıcı ve şa’şaalı olsa da O’ndan başkasına iltifatta bulunmaması şeklinde tefsir edilebilir. (Not: Kendini Allah-ü Teâlâ’ya kilitlemek demek O’nu görmek mânâsına gelmez. Hz. Aişe Vâlidemiz, Efendimizin sav Mi’racda Allah-ü Teâlâ’yı görmediğini beyan etmiştir. Veya Allah’ı görmüş de Kendini O’na kilitlemiş de olabilir. Gökkuşağı misali her yerde olan bir yerde gözükebilir. Yani gökkuşağı, yağmurlu ve güneşli bir havada önümüzdeki her yerde vardır ama bize belli bir mesafede gözükmektedir. Bu misalde olduğu gibi her yerde olan Allah bazı isimleriyle bir yerde tecelli ederek gözükebilir.) Necm-17/525

MİLLETLERİN ÇÖKÜŞÜNE SEBEP ORTAK PAYDALARDAN BİRİ DE İSRAFTIR

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Hûd da, kavmine şöyle nasihatte bulundu: Siz her yüksek yere bir alâmet bina dikip, gelip geçenleri şaşırtmak için saçma sapan şeylerle mi meşgul oluyorsunuz? O sağlam yapıları dünyada ebedi kalmak gayesiyle mi inşa ediyorsunuz? Bu ne isrâf? Başkalarının hukukuna karşı hep böyle zorbalık mı yapacaksınız? Allah’dan sakının da Bana itaat edin! Size bunca nimetler veren, size davarlar, oğullar, bahçeler ve pınarlar ile yardım eden O Rabbinize karşı gelmekten sakının! Dehşetli müthiş bir günün azâbının tepenize ineceğinden endişe ediyorum.” Kavmi ise Hz. Hûd as’a: “Ya Hûd! Sen bize ha nasihat etmişsin, ha etmemişsin; bizim için birdir, farketmez! Biz bu tuttuğumuz yoldan vazgeçmeyiz, çünki bu yol, atalarımızın yoludur.” dediler. Şuarâ-128,136/371

MİLLETLERİN HER BİRİNE BİR PEYGAMBER GÖNDERİLMİŞTİR

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Biz, her millete bir peygamber gönderdik. O da: ‘Allah’a ibâdet edin, tâğûttan (Allah’ın yerine tutacağınız her şeyden) uzak durun!’ dedi.” Nahl-36/270

MİNNET ALTINDA İKEN MÜSLÜMAN OLMASINI ÖNE ÇIKARIP MİNNET ALTINA ALMAYA KALKAR

Allah-ü Teâlâ Efendimize buyuruyor ki: “Habibim Ya Muhammed! Müslüman olmalarını Senin başına kakarak Seni minnet altında bırakmak mı istiyorlar? De ki: Müslümanlığınızı Bana minnet etmeyin! Eğer imanınızda sâdıklar iseniz, asıl Allah, size iman yolunu gösterdiği için size minnet eder!” Hucürat-17/516

MİRAS AKRABALAR ARASINDA PAY EDİLİR

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Allah’ın hükmüne göre, akrabalık yönünden yakınlıkları olanlar, birbirlerine vâris olmaya daha lâyıktırlar.” (Artık Muhacir ile Ensar arasındaki birbirine mirascı olma hususu, bu âyetle son bulmuştur.) Enfâl-75/185

MİRAS HAKTIR VE HELALDİR

Anne baba veya yakın akraba ölürse bıraktıkları taşınır veya taşınmaz terikelerin erkek ve kadınlar arasında usulüne uygun olarak paylaşılması farzdır. Nisâ-7/77

MİRAS PAYLAŞILIRKEN ORADA AKRABA, YETİM VE FAKİRDEN BİRİ BULUNURSA

Miras paylaşılırken orada varis olmayan akraba, yetim veya fakir bulunursa onlara da bir şeyler vermeli, tatlı sözlerle gönülleri alınmalıdır. Nisâ-8/77

MİRAS PAYLAŞIMINI BELİRLEYEN AYETLER

Nisâ Sûresi’nin 11. 12. ve 176. âyetleri, mirasın taksimini belirler. Geniş ayrıntı, “Ferâiz” başlığı altında fıkıh ve hukuk kitaplarında mevcuttur. Bu üç âyet, miras hukukunu belirler. Bu esasları, şu şekilde maddeler halinde sıralayabiliriz: 1-Ölenin terikesinden (mirasından) çocukları için erkeğe iki, kıza bir nasip vardır. 2-Mirascı çocuklar, kız olup ikiden fazla iseler, terikenin üçte ikisini aralarında eşit olarak paylaşırlar. 3-Eğer mirasçı tek kız çocuk ise, terikenin yarısını alır. 4-Ölenin çocuğu varsa, ana babası da sağ ise, o takdirde babaya altıda bir, anneye de altıda bir hisse vardır. 5-Ölenin çocuğu yoksa, anne ve babası da sağ ise anneye üçte bir, kalan üçte iki de babaya aittir. 6-Ölenin çocuğu yok, ama kardeşleri varsa yaptığı vasiyetin ifâsından ve borcunun ödenmesinden sonra annesinin hissesi, altıda birdir. 7-Ölen hanımsa, çocuğu da yoksa mirasın yarısı kocanındır. Bu, yaptığı vasiyetin ve üzerindeki borcun ifâsından sonradır. 8-Ölen hanımsa, çocuğu da varsa mirasın dörtte biri kocanındır. Bu, yaptığı vasiyetin ve üzerindeki borcun ifâsından sonradır. 9-Ölen koca ise çocuğu da yoksa mirasın dörtte biri hanımındır. Bu, yaptığı vasiyetin ve üzerindeki borcun ifâsından sonradır. 10-Ölen koca ise ve çocuğu da varsa mirasın sekizde biri hanımındır. Bu, yaptığı vasiyetin ve üzerindeki borcun ifâsından sonradır. 10-Ölen kelâle ise, (yani ölen kadın olsun erkek olsun geriye çocuk, anne baba bırakmayıp sadece) ‘annebir’ bir erkek ve bir kız kardeş bırakmışsa, bu iki kardeşin her biri altıda bir hisse alır. Bu, yapılan vasiyetin ve üzerindeki borcun ifâsından sonradır. 11-Kelâlenin mirascısı (annebir) kardeşleri ikiden fazla ise onlar, mirasın üçte bir hissesine ortak olurlar. Bu, yaptığı vasiyetin ve üzerindeki borcun ifâsından sonradır. 12-Kelâlenin mirasçısı (bababir) tek kız kardeş ise, terikenin yarısını o kız kardeş alır. 13-Kelâle (bababir) kız kardeş olup, arkasına mirasçı olarak tek erkek kardeş bırakmışsa, terikenin tamamını o erkek kardeş alır. 14-Kelâle (bababir) erkek kardeş olup, arkasına mirasçı olarak iki kız kardeş bırakmışsa o takdirde kızlar, terikenin üçte ikisini alırlar. 15-Kelâlenin (bababir) kardeşleri erkek ve kız kardeşler ise, terike iki erkek, bir kız kardeş alacak şekilde taksim edilir. Allah, şaşırmamanız için bütün bunları size açık açık bildiriyor. Bütün bunlar, vârisler zarara uğratılmadan yapılacaktır. Bu, Allah tarafından size bir buyruktur. Babalarınız ve evlâtlarınızdan hangisinin size daha faydalı olacağını siz bilemezsiniz. Bunlar Allah’ın koyduğu farzlardır. Allah, muhakkak ki Alîm ve Hakîm’dir. Nisâ-11/77 ; 12/78 ;176/105

MİRAS YAKIN AKRABAYADIR

Bu Ayet nâzil olmadan önce mü’minlerin terekeleri, diğer mü’minler ve muhacirler arasında pay ediliyordu. Bu Ayetten sonra miras, yakın akrabaya tahsis edilmiş ve nasıl taksimat yapılacağı da Nisa Sûresi’nde açıklanmıştır. Ahzâb-6/417

MİRASCI ALLAH’DIR, MAL MÜLK KAVGASI YAPMAYIN!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Muhakkak ki, yeryüzü ve üzerinde yaşayan kimselere Biz vâris oluruz. Onlar, ölüp bize döneceklerdir, yeryüzünde kimse kalmayacaktır!” Meryem-40/307

MİRASDA MUVALÂT MESELESİ

Allah-ü Teâlâ: “Yemin akdinin sizi bağladığı kimselere de paylarını verin! Şüphesiz Allah, her şeye şâhittir.” buyuruyor. Bu âyetteki “yemin akdi” muvâlât dediğimiz akiddir, şöyle ki: Bir kişi müslüman olur da arkasına bırakacağı bir mirasçısı olmazsa, bir din kardeşi ile “sen benim âkilem (çoluk çocuğum gibi malımdan yiyici) ol, ama tazminat ödemem gerekirse (çocuğumun sorumluluğu gibi sorumlu olarak) ödememe yardımcı ol, ben öldükten sonra da terikeme mirasçım ol!” şeklinde bir akit yapabilir; buna ‘Muvâlât’ denir. Muvâlât akdine, sadece Hanefi Mezhebi câiz demiştir. Nisâ-33/82

MİRASDAN ÖLEN KİŞİNİN VASİYETİ VARSA, DOSTLARINA DA VERİLİR

Ölen bir kişinin terekesinden (mirasından), sağlığında vasiyet etmişse, vasiyet ettiği o dostlarına da terekesinden (terekenin üçte birini geçmemek kaydıyla) verilir. Ahzâb-6/417

MİRASTA HELAL HARAM ÖLÇÜSÜNÜ GÖZETMEDEN KOPARABİLDİĞİNİZİ ALIP YİYORSUNUZ!

Ey Rabbini -Hâşâ- ihânetle itham eden kendini bilmez nankörün teki! Mirası pay ederken kadınları ve çocukları yok sayar, haram helal demeden, baskı ile diğer vârislerden fazlasını koparıp alan sen değil misin? Mal mülk muhabbeti, bütün benliğini sarmış olduğu halde, söyler misin senin Rabbin kim? Nefs-i emmâren mi yoksa Rabb-ül Alemin mi? Görünen o ki, hevâ ve hevesini rab edinmişsin!Hayır! Bu yaptığın kesinlikle yanlış! Aklını başına topla, tövbe et, Rabbine dehâlet et! Yoksa ötede çok cazır cuzur edersin! Fecr-19,21/593

MİRASTA NESH EDİLEN AYETLER

Miras hakkında 26. sayfadaki 180. ve 181. Âyetler ile 27. sayfadaki 182. Âyet, Nisâ sûresindeki âyetler ile nesh edilmiştir (hükmü kaldırılmıştır). Bakara-180,182/26,27

MİSAFİRLERİN ŞEREFLİLERİ GELMİŞLERDİ HZ. İBRAHİM’E

Hz. İbrahim as’a Lût Kavmi’ni helâk etmek üzere yola çıkan melekler misafir oldular. Hz. İbrahim’in yanına vardıklarında “Selâm!” dediler. O da onlara “Size de selâm!” diyerek selâmlarını aldıysa da içinden ‘bunlar tanımadığım kimseler, hayırdır inşaAllah!’ dedi. Çok geçmeden kızartılmış semiz bir buzağı eti getirdi ve misafirlerine ikram ederek “buyurmaz mısınız?” dedi. Onlar melek oldukları için yemeyince onların bu tavırlarından dolayı Hz. İbrahim’in içine bir korku düştü. Melekler bu vaziyeti anlayınca “korkma!” dediler ve kendilerini tanıtarak Hz. İbrahim’e, büyüdüğünde âlim olacak bir oğul çocuğunun doğacağını müjdelemek üzere geldiklerini açıkladılar. Bunun üzerine hanımı Hz. Sâre, hayret içinde çığlık atarak geldi ve elini yüzüne vurarak: “Vay başıma gelene! Ben kısır bir kocakarı iken, nasıl olur da çocuk doğururum?” dedi. Melekler: “Bu böyledir! Rabbin buyurdu, O buyurunca her şey olur! O, her işi hikmetli olan ve her şeyi bilendir!” dediler. Zâriyât-24,30/520

MİSALİN HER BİR ÇEŞİDİNDEN İNSANLAR İÇİN KUR’AN’DA BİR MESEL VAR

Allah-ü Teâlâ, insanlar için Kur’an’da her türlü meseli (örneği) vermiştir. Fakat onlardan kâfir olanlara, bir mu’cize getirilse bile “siz ancak bâtıl şeyler peşindesiniz!” diyerek bildik cibilliyetlerini ortaya koyarlar. Rûm-58/409

MİSK KOKUSU İLE HİTAM BULAN CENNET ŞARABINDAN İÇ, KEYFİNE BAK VESSELAM!

Ey insan! İçtikten sonra sonu misk kokan cennet şarabından tadmaya nâil olmak istiyorsan iyi dinle!: Dünyada Ebrârdan olacaksın, zorsa zor, olacaksın işte! Allah da seni Naîm cennetine koyacak; koyar, çünki söz vermiş! Orada sana ağzı mühürlü şişelerden hâlis cennet şarabından ikram edilecek ki, o şarabı içtikten sonra sonu misk kokusu ile hitam bulur! Tamam mı? Eyvallah! Mutaffifîn-25,26/587

MİSYONERLİK YAPADURSUNLAR BAKALIM!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Ehl-i Kitab’dan bir kısmı, sizi (Müslümanları) inancınızdan saptırmak isterler. Halbuki onlar, sadece kendilerini saptırırlar da bunun farkına bile varmazlar. Âl-i İmrân-69/57

MİZAN-I İLAHİ, İNSANLARA ÖLÇÜLÜ OLMALARINA BİR ÖRNEK VE BİR MESAJDIR

Allah-ü Teâlâ: “Ölçüde haddi aşmayınız, adâleti gözetiniz!” buyuruyor. O, umum kâinatta bir mizan, bir ölçü koymuştur. Başkaları buna “Tabiat Kanunları” dese de biz “Sünnetullah” diyoruz. Allah dilerse bütün kâinatı mizansız da yönetir. Ama O’nun her işi bir ölçü dahilindedir. Zira O, karmakarışık iş yapmaz. Bununla insan ve şuurlu her varlığa şu mesajı vermektedir: “Ey kullarım! Ölçülü, dengeli, adâletli olun!” Rahman-8/530

MU’CİZE GETİRMEK PEYGAMBERİN ELİNDE OLAN BİR ŞEY DEĞİLDİR

Hiçbir peygamber, kendi arzusu ile bir mu’cize getiremez. Mu’cizeleri Allah’ın izin verdiği miktarca getirebilir. Mü’min-78/475

MU’CİZE GÖRÜRLER AMA YİNE DE YÜZ ÇEVİRİRLER, EEE! MÜŞRİK BU EFENDİM, YAPAR MI? YAPAR!

Müşrikler her ne zaman bir mu’cize görseler, sırtlarını döner yüz çevirirler ve şöyle derler: “Bu, süregelen bir sihirdir!” Müşriğin iç dünyası, açığa vuruyor: İnanmaya niyeti yok, ön yargılıdır ve düşünmez! Bir defa müşrik bu, hep böyle yapar! Düşünüverse inanacak, lâkin nefis ve şeytanını aşamıyor! Kamer-2/527

MU’CİZE GÖSTER AMA KEYFİMİZCE OLSUN; YOO, GÖK YERE DEĞİL, YER GÖĞE UYAR!

“Müşrikler, keyflerine göre mu’cize istediler. Bu istekleri reddolundu, çünki daha önceki (kâfirler), Semûd (Kavmi) de aynı şekilde istemişler, fakat gelen mu’cizeyi ,dişi deveyi bu sefer yalanlamışlardı. Bunların da yapacakları öncekilerden farklı olmayacaktı ki, bunu da elbette Allah biliyordu.” İsrâ-59/287

MU’CİZE İNANMAYANLARA SON FIRSATTIR, DAHA ARTIK İNANMAZLARSA HÜSRANA UĞRARLAR

Mu’cizeleri Allah-ü Teâlâ, peygamberlerine “Hak Elçi” olduklarını isbat etmeleri için vermiştir. Buna rağmen inançsızlar, inadına inanmamaya devam ederlerse onları hüsrâna uğratmaktan başka yapılacak bir şey kalmamıştır. Zira mu’cizeler, seyirlik bir oyun değildir, belki kâfirlere İlâhî merhametten son bir fırsattır. Mü’min-78/475

MU’CİZE İSTİYORLAR KEYİFLERİNE GÖRE HAD BİLMEZLER

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Bir de kalkmış: ‘O Peygambere Rabbi tarafından bambaşka bir mu’cize indirilse ya!’ diyorlar. Sen de ki: Gayb Âlemi, ancak Allah’ındır. (Eğer iman etmezseniz) artık cezanızı bekleyin; doğrusu ben de sizinle beraber (azabınızın nasıl olacağını) bekleyenlerdenim!” Yûnus-20/209

MU’CİZE Mİ İSTİYORLAR? ALLAH İSTEDİKLERİ MU’CİZEYİ GÖNDERMEYE KADİRDİR

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Müşrikler, O’na (Peygambere) ‘Rabbinden bizim istediğimiz (bizi icbar eden) bir mu’cize indirilmeli değil miydi?’dediler. De ki: ‘Şüphesiz Allah, istedikleri gibi (icbar edici) bir mu’cize indirmeye kâdirdir. Fakat onların çoğu, bunu (imtihan sırrı bozulmasın diye indirmediğini) bilmezler.” En’âm-37/131

MU’CİZE-İ KUR’ANİYE

Hz. Meryem Vâlidemiz, dünyaya geldiğinde akrabaları O’nu kimin himâye edeceği hususunda tartıştılar, hattâ kur’a çekmişlerdi. Bu ayrıntılar, hiçbir kitapta yazmadığı gibi Câhiliye Arapları tarafından da bilinmiyordu. Kur’anın, altı asır kadar önce cereyan eden bu hâdiseden aslına tam uygun bahsetmesi, O’nun Vahy ile bildirildiğinin açık kanıtıdır. Yoksa Hz. Muhammed’in sav, okur yazarlığı olmadığı ve Mekke Arapları’nın da bu hâdiseyi bilmediği bir ortamda tam doğru bir şekilde haber vermesi, Kur’an’ın beşer üstü İlâhî bir kelâm olduğunu isbat eder. Bu da apaçık bir mu’cizedir. Âl-i İmrân-44/54

MU’CİZELER ALLAH KATINDADIR

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Kendilerine başka bir mu’cize geldiği takdirde iman edeceklerine dair var güçleriyle Allah’a yemin ettiler. De ki: Mu’cizeler ancak Allah’ın katındadır.” Yani peygamberler kendiliklerinden mu’cize gösteremezler. Zaten onların istedikleri gibi bir mu’cize gelse dahi onların iman etmeyeceklerini Allah’dan başka kim bilebilir ki! En’âm-109/140

MU’CİZELER, HİÇ KİMSENİN KEYFİNE GÖRE VERİLMEZ

Efendimize sav: “Rabbinden bizim isteklerimize uygun mu’cizeler indirilmeli değil miydi?” dediler. Efendimiz de sav: “Mu’cizeler ancak Allah katındadır (tasarrufu O’na aittir), Ben ise sadece gerçeği bildiren uyarıcı bir elçiyim!” dedi. Ankebût-50/401

MU’CİZELERİN GÖNDERİLME SEBEBİNDEN BİRİ DE KORKUTMAK İÇİNDİR

Allah buyuruyor: “Biz, böyle mu’cizeleri, ancak korkutmak için göndeririz.” (Bir musibet, bin nasihatten yeğdir.) İsrâ-59/287

MU’CİZEYİ BOŞA ÇIKARMAYA ÇALIŞMAK BEYHUDE BİR ÇABADIR

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Hiç bir peygamber kendiliğinden bir mu’cize getiremez! Ancak Allah’ın verdiği izin kadarını getirir. Allah’ın emri geldiği (mu’cizeye izin verildiği) zaman Hak ile hükmedilir. O vakit de hiç kimse bunun (mu’cizenin) önüne geçemez ve onların bütün çabaları boşa çıkar da hüsrana uğrayanlardan olurlar.” Mü’min-78/475

MU’CİZEYİ HİÇBİR PEYGAMBER ALLAH’IN İZNİ OLMADIKÇA GÖSTEREMEZ

Peygamberler, Kur’an lisanı ile şöyle derler: “Allah’ın izni olmadıkça mu’cize göstermemiz mümkün değildir!” İbrahim-11/256

MU’CİZEYİ PEYGAMBERLER KENDİ İRADELERİ İLE GÖSTEREBİLİRLER Mİ?

“Hayır! Allah izin vermedikten sonra, hiçbir peygamber, hiçbir mu’cize gösteremez!” Ra’d-38/253

MUHACİRLER, ENSAR VE ONLARA GÜZELCE TABİ OLANLARDAN ALLAH RAZI OLMUŞTUR

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Sâbikûn’un (İslâm’a olan hizmetleriyle öne geçenlerin) birincileri olan Muhâcirler, Ensâr ve onlara güzelce tabi olanlar yok mu? Allah, onlardan râzı, onlar da Allah’dan râzı oldular. Allah onlara içlerinden ırmaklar akan cennetler hazırladı. Onlar, oralara devamlı kalmak üzere gireceklerdir. İşte büyük feyiz, büyük kurtuluş budur.” Tövbe-100/202

MUHACİRLERLE ENSAR ARASINDA BİRBİRLERİNE MİRASCI OLMA MESELESİ

Bu Âyet, Muhâcirlerle Ensârı kardeşliklerinden dolayı birbirlerine mirascı yapıyordu. Ancak sonra gelen aynı Sûrenin 75. Âyeti, bu âyetin hükmünü kaldırarak mirasın, ancak akrabalar arasında olacağını beyan etmiştir. Enfâl-72/185

MUHACİRLERLE ENSAR, ALLAH TARAFINDAN ÖVÜLÜYOR

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “İman edip Allah yolunda hicret eden ve mallarıyla, canlarıyla Allah yolunda cihad edenler (Muhâcirler) ile onları barındırıp yardım edenler (Ensâr) var ya, işte onlar, birbirlerinin velileri (vârisleri) dirler. İman edip de (henüz) hicret etmeyenler ise, hicret edinceye kadar onların velâyetinden (mirâsından) faydalanamazlar! Din hususunda sizden yardım talep ederlerse; size düşen, aranızda sözleşme bulunan bir topluluk aleyhine olmamak şartı ile onlara yardım etmektir.” (Not: Bu âyetteki ‘vâris olmaları’ hükmü, yine bu Sûrenin 75. Âyeti ile kaldırılıp değiştirilmiştir.) Enfâl-72,74/185

MUHAKEME ÖZÜRLÜLERİNİN TEKİ KENDİLERİDİRLER DE ÖZÜRLÜ OLDUKLARI İÇİN BİLMİYORLAR

Kâfirler kendi aralarında, Efendimizin “yeniden dirilme” tebliğini alay konusu ederek, böyle bir şeyin aslâ olamayacağını, mantığın kabul edemeyeceğini, hâşâ Efendimizin delinin teki olduğunu konuşurlar. Bre beyinsizler! Kışın ölen yeryüzünün baharda dirildiğini görerek azıcık da olsa akıl yürütemiyor musunuz? Eh! Muhakeme özürlülerinin teki iseniz, diyeceğimiz bir şey yok! Azap sizi bekliyor o kadar! Sebe’-7,8/427

MUHAMMED HABİBİM! ONLAR SANA NE TUZAKLAR HAZIRLADILAR BİR BİLSEN!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Ey Habibim Muhammed! Bir zaman inkâr edenler, Seni tutup bağlayarak zindana atmak veya Seni öldürmek veya Seni yurdundan çıkarmak için Sana tuzak kuruyorlardı. Onlar tuzak kuradursunlar, Allah da onlara tuzak kuruyordu. Allah, tuzak kuranların en hayırlısıdır. (Yani kurdukları tuzakları başlarına geçiriyordu. Nitekim Bedir’de başlarına tam geçti.) Enfâl-30/179

MUHAMMED ÖLÜR VEYA ÖLDÜRÜLÜRSE

Allah-ü Teâlâ: “Şimdi O (Muhammed), ölür veya öldürülürse; siz dinden gerisin geriye mi döneceksiniz?” buyuruyor. Âl-i İmrân-144/67

MUHAMMED PEYGAMBERSE BİZİM İSTEDİĞİMİZ BİR MU’CİZE GETİRSİN, Mİ DİYORLAR?

Müşrikler işi yokuşa sürerek, aslında inanmamak için “Muhammed bizim istediğimiz bir mu’cize getirmeli değil miydi?” dediler. Halbuki onlara daha önceki kitaplarda delil olarak adı geçen en büyük bir mucize Kur’an, gelmedi mi? (Daha ne mu’cize arıyorlar ki!) Tâhâ-133/320

MUHAMMED SADECE BİR ELÇİDİR

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Muhammed, sadece bir elçidir, nitekim O’ndan önce de nice peygamberler gelip geçmiştir.” Âl-i İmrân-144/67

MUHAMMED SAV EFENDİMİZ ALLAH’IN ELÇİSİDİR

“Muhammed, Allah’ın elçisidir...” ile başlayan Fetih Sûresi’nin bu uzun son âyeti, gayet net bir şekilde Hz. Muhammed’in sav Efendimizin Allah’ın Elçisi olduğunu beyan eder. Fetih-29/514

MUHAMMED SAV MECNUN DEĞİLDİR

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Arkadaşınız Muhammed, mecnûn değildir!” (Deliler, akıllıyı aralarında deli zannederlermiş, aynen öyle!) Tekvîr-22/586

MUHAMMED SAV, İNSANLARDAN HİÇ BİR ERKEĞİN BABASI DEĞİLDİR

Allah-ü Teâlâ, Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed’in sav hiç bir erkeğin babası olmadığını beyan ediyor (ki o erkeğin boşadığı bir kadını nikahlayamamış olsun!) Ahzâb-40/422

MUHAMMED SAV’DE DELİLİKTEN HİÇBİR ESER YOKTUR

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Düşünmediler mi ki arkadaşlarında (Muhammed’de) hiçbir delilik yoktur. O, ancak (Allah’ın azabı ile) apaçık bir korkutucudur.” A’râf-184/173

MUHAMMED SAV’E YARDIMCI OLACAĞINA DAİR TÜM PEYGAMBERLER, ALLAH’A SÖZ VERMİŞTİ

Allah, tüm peygamberlerinden vaktiyle şöyle bir söz almıştı: “Size kitap ve hikmetten her ne verdiklerimden sonra, Sizin yanınızda bulunan kitabı tasdik edici bir peygamber (Hz. Muhammed) geldiğinde, mutlaka O’na yardımcı olacaksınız! Bunu kabul ettiniz mi, bu ağır ahdimi üzerinize aldınız mı?” dediğinde Onlar, “kabul ettik!” diye kesin söz verdiler. Bunun üzerine Allah-ü Teâlâ: “Siz de şâhit olun, Ben de sizlerle beraber şâhitlerdenim!” buyurdu. Âl-i İmrân-81/59

MUHAMMED SURESİ

47. Sûredir. Medine Dönemi’nde nâzil olmuştur. 38 âyettir. Muhammed-0/506

MUHKEM AYETLER

Kur’an-ı Kerim’in anası (esası) olan âyetler, Muhkem Âyet’lerdir. Mânâları kolayca anlaşılır. Hükümler, bu âyetlere göre verilir. Âl-i İmrân-7/49

MUHKEM KİTAP KUR’AN-I KERİM

“Elif Lâm Râ; Bu (Kur’an), Hakîm, Habîr (Allah) tarafından âyetleri sağlamlaştırılmış, sonra da açıklanmış bir Kitap’tır.” Hûd-1/220

MUHSİNLERİ ALLAH SEVER

Allah-ü Teâlâ, elbette muhsinleri (o hep iyi davrananları) sevdiğini açıkça beyân ediyor. Allah’ın sevdiğini cennet de sever! Muhsinlerden ol vesselâm! Âl-i İmrân-148/67

MUHSİNLERİN MÜKAFATLARI ARTTIRILIR

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “İyilik yapanların=muhsinlerin mükâfatlarını daha da artıracağız!” Bakara-58/8

MUHTAÇ OLAN, ALAN İNSANDIR, ALLAH ĞANİDİR VE HEP VERENDİR

Ey insanlar! Hepiniz, toptan Allah’a muhtaç kimselersiniz! Allah ise Ğani’dir, verendir; Hamid’dir, hamd-ü senâ yalnızca O’na yapılır. Hakikat bu iken bazı insanların, ihtiyaçlarını sanki kendileri yaratıyormuş gibi Allah’a karşı müstağni davranmaları ve şükürsüz olmaları akıl alacak şey değildir. Fâtır-15/435

MUHTAÇ OLANA YARDIM ETME İMKANIN YOKSA, ONLARA GÖNÜL ALICI SÖZLER SÖYLE!

Allah-ü Teâlâ, Efendimizin şahsında aslında herkese şöyle buyuruyor: “Eliyin darlığı sebebiyle muhtaç olanlara herhangi bir şey veremiyorsan hiç olmazsa onlara (elime geçerse veririm, mânâsında) gönül alıcı sözler söyle!” (Evet, toplumumuzun fukara kesimine yardımda mecalsiz kalsak bile, morallerinin çökmemesi, metânetlerinin devamı için ümit verici sözler söylemeliyiz!) İsrâ-28/284

MUKADDERAT ALLAH’IN KUDRET ELİNDEDİR

Âyette geçen şu ilâhi kelimeler, mukadderâtın Allah’ın (kudret) elinde olduğunu pek açık bir şekilde beyân eder: “Hiç bir canlı yoktur ki, mukadderâtı O’nun (kudret) elinde olmasın!” Hûd-56/227

MUKARRABUN KİMLERDİR?

Mukarrabûn, Allah’a yakın olan (meleklerin ve has kulların) adıdır ki onlar, Mü’minlerin listesi olan ‘illiyyûn’ adlı kitaba (deftere) şâhitlik edeceklerdir. Mutaffifîn-21/587

MURDAR İLE TEMİZ BİR OLMAZ, VELEV Kİ, MURDARLARIN ÇOKLUĞU HOŞUNUZA GİTSE DE!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Habibim Ya Muhammed!) De ki: Pis olan murdar (haram) şey ile temiz olan (helâl) şey, bir olmaz! Pis olan şeylerin çokluğu, hoşunuza gitse de bu, böyledir. Öyle ise ey akıl sahipleri! Siz, haram yemekten sakınarak temize, helâle yönelin! Tâ ki, kurtuluşa eresiniz!” Mâide-100/123

MURDARI TEMİZDEN AYIRIP İSTİF EDEREK CEHENNEME DOLDURSUN DİYE

İslâm’ı yok etmek için varını yoğunu harcayanları Yüce Allah, istifleyerek topunu birden cehenneme dolduracaktır. Tâ ki, murdar kâfirleri, temiz mü’minlerden ayırsın! İşte her şeylerini kaybedenler, bunlardır. Enfâl-37/180

MUSA (AS)

İsrailoğulları’nın en büyük peygamberidir. Beş büyük peygamberden biridir. Kendisine Tevrat verilmistir. Kendisinden sonra peş peşe peygamberler gönderilmiştir. Bakara-87/12

MUSA AS FİRAVUN VE İLERİ GELENLERİNE NELER DEDİ VE NELERİ ORTAYA KOYDU?

Hz. Musa, Firavun’a peygamber olarak gelince şunları dedi ve mu’cizelerini ortaya koydu: 1-Ben sana ve kavmine âlemlerin Rabbi tarafından gönderilmiş bir peygamberim. 2-Benim vazifem, Allah’a karşı Hak’tan başka bir şey söylemememdir. 3-Size Allah’ın bana verdiği mu’cizeleri, belgeleri getirdim. 4-Artık İsrailoğullarını benimle beraber gönder. 5-“işte mu’cizelerim” diyerekten asasını yere bıraktı. Asası, oldu bir ejderha! Elini koynundan sıyırıp çıkarttı; bakan kimseler için ışık saçan parlak mı parlak bir el! 6-Büyücülerin ortaya attıklarını yere bıraktığı ve ejderha halini alan asa, yutuyor da yutuyor! A’râf-104/162;105,117/163

MUSA AS FİRAVUN’A CEVAP VERDİ, BEN ONU YANLIŞLIKLA ÖLDÜRDÜM

Musa as’ın Firavun ile olan muhâveresinde Firavun: “Seni bebekken yanımıza aldık büyüttük, fakat sen büyüyünce bizden birisini öldürerek yapacağını yaptın ve sonra da kaçtın!”deyince, Musa as: “Benim onu öldürme gibi bir kasdım yoktu, ona vururken onun öleceğini zannetmiyordum, ama o (sıradan bir vurma neticesinde hemen) ölüverdi” dedi, devamla: “Sizden korktuğum için de kaçmıştım. Sonra Rabbim Bana hikmet verdi ve beni peygamberlerden kıldı. O başıma kaktığın iyilik ise (bebekken O’nu sudan alıp büyütmeleri), İsrailoğullarını köleleştirmenin bir sonucu değil miydi?” dedi. Şuarâ-20,22/367

MUSA AS FİRAVUN’UN ÖDÜNÜ KOPARAN MU’CİZELERİNİ ORTAYA KOYDU

Allah-ü Teâlâ kullarını bilgilendiriyor: “Firavun’un Hz. Musa’yı küçümseyerek “haydi göster de görelim o delilerini!” demesi üzerine Hz. Musa elindeki asâyı yere attı. O da ne? Asâ oldu bir ejderhâ! Bir de elini koynundan çıkardı ki, bakanların gözlerini kamaştıracak kadar parlak mı parlak! (Firavun ve avânesi, sert bir kayaya çarpmanın şaşkınlığı içerisinde kaldılar.)” Şuarâ-32,33/367

MUSA AS İLE ALLAH-Ü TEALA İLK DEFA KONUŞTU VE O’NA PEYGAMBERLİK VERDİ

Musa as, gördüğü ateşin yanına gelmişti ki, mübârek yerdeki vâdinin sağ tarafında bulunan ağaç cihetinden kendisine şöyle seslenildi: “Ey Musa! Şüphesiz ki Ben Rabb-ül Alemîn olan Allah’ım! Haydi asânı yere bırak!” Musa as asâsının hareket eden bir yılana dönüştüğünü görünce derhal, hem de bir kere olsun arkasına dönüp bakmadan kaçtı. Allah-ü Teâlâ: “Beri gel Ey Musa ve korkma! Çünki sen güven içinde olanlardansın! Elini koynuna sok; kusursuz, bembeyaz, parlayan ve nûr saçan bir el olarak çıksın! (Yılana karşı bir tavır alma saikıyla) korkudan açılan kollarını kendine çekip toparlan! İşte bu ikisi (Asây-ı Musa ile Yed-i Beyzâ) Firavun ve ileri gelenlerine karşı Rabbinden Sana verilmiş iki mu’cizedir. Çünki onlar bir fasıklar topluluğu oldular!” Musa as: “Ya Rabbi! Ben hatâen onlardan bir adam öldürmüştüm; bu yüzden Beni öldürmelerinden korkuyorum! Kardeşim Harun, ifade cihetiyle benden daha düzgündür, O’nu da benimle beraber yardımcı olarak görevlendir. Çünki Ben, onların beni yalancı saymalarından endişe ediyorum”dedi. Allah-ü Teâlâ da: “Seni, kardeşinle destekleyeceğiz ve ikinize öyle bir kuvvet vereceğiz ki, âyetlerimiz sâyesinde onlar, size el uzatamayacaklardır. Siz de size tabi olanlar da, mutlaka galip geleceksiniz!” buyurdu. Kasas-30,35/388

MUSA AS İLE FİRAVUN KISSALARINDAN BİR KISMI DA KASAS SURESİ’NDE BEYAN EDİLMİŞTİR

Allah-ü Teâlâ: “İman edecek bir topluluk için, Musa ile Firavun’un arasında geçen olayların bir kısmını gerçeğe tam uygun olarak Sana anlatacağız” buyurmaktadır. Kasas-3/384

MUSA AS İLE FİRAVUN VE KAVMİNE OLAN TEBLİĞİNDEKİ İPLERİN KOPMA NOKTASI

Firavun’un kavmi, Musa as’ı taşla öldürmeye kalkışınca Musa as: “Ben, benim de sizin de Rabbiniz olan Allah’a sığınmışımdır, eğer Bana iman etmiyorsanız, bâri Beni rahat bırakın, Bana ilişmeyin!” dedikten sonra Rabbine yönelerek şöyle dua etti: “Allahım! Doğrusu bunlar, bir günâhkârlar topluluğudur. (Onları Sana havâle ettim, Sen onların hakkından gel!)” Bunun üzerine Allah-ü Teâlâ da: “Mü’min kullarımı geceleyin yola çıkar; muhakkak ki sizi takip edeceklerdir. Denizi (asânla) yarıp maiyetini karşı yakaya geçirdikten sonra onu olduğu gibi açık bırak! (Tekrar asânla vurarak kapanmasını isteme!) Çünki onlar boğulacak bir ordudur.” buyurdu. Duhân-22,24/496

MUSA AS İLE FİRAVUN VE SİHİRBAZLARI ARASINDAKİ DİYALOGDAN BİR BÖLÜM

Firavun: “Ne kadar usta sihirbaz varsa, hepsini bana getirin!” emrini verdi. Büyücüler gelince Musa as onlara: “Ortaya atacağınız ne varsa atın, hünerlerinizi gösterin!” dedi. Onlar, iplerini ve değneklerini atınca Musa as, şöyle dedi: “Yaptığınız şey sihirdir, Allah onu boşa çıkaracaktır, çünki Allah, bozguncuların işini düzeltmez. Ve günâhkârlar istemese de Allah, sözleriyle (hükümleriyle) gerçeği ortaya çıkaracaktır.” Yûnus-79,82/217

MUSA AS İLE FİRAVUN VE YARDIMCILARI ARASINDA GEÇEN MÜKALEME

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Nihayet onlara tarafımızdan Hak gelince: ‘Doğrusu bu apaçık bir sihirdir’dediler. Musa: ‘Size Hak gelince, böyle mi nitelendiriyorsunuz? İnsâf edin, sihir midir bu? Şu bir gerçektir ki sihirbazlar iflâh olmazlar!’dedi. Firavun ve avanesi: ‘Sen, bizi atalarımızı üzerinde bulduğumuz dinden döndüresin de ülkede saltanat, (kadeşin Harun’la beraber) ikinizin olsun diye mi geldin? Biz, mümkün değil size inanmayız!’ dediler.” Yûnus-76,78/216

MUSA AS İLE FİRAVUN’UN MESELESİ BU AYETLERDE DE ZİKREDİLMEKTEDİR

Allah-ü Teâlâ, “Musa as’ı Firavun’a âşikâr bir mu’cize ile gönderdiğini, fakat onun ordularıyla beraber sırtını çevirdiğini, küstahlık edip Hz. Musa’ya “bu bir büyücü veya bir deli” dediğini, neticede de Firavun ve ordusunu denizin dibine geçirerek boğduğunu, Firavun’un boğulurken pişmanlıkla kendi kendini kınayan bir hale düştüğünü, bu hadisede ibret alınacak derslerin bulunduğunu” bu âyetlerinde beyan ediyor. Zâriyât-38,40/521

MUSA AS İSRAİLOĞULLARINI ALLAH’A HAVALE ETTİ

İsrailoğulları, Tih çölünde Hz. Musa as’a itaat etmeyip O’na “Sen, git Rabbinle o zorbalarla savaş; biz, ha burada oturucularız!” diye küstahlık edince O büyük Nebi Allah’a: “Ya Rabbi! Ben kendi nefsimden ve kardeşimden (Hz. Harun) başkasına söz geçiremiyorum. Artık bizimle bu fâsıklar topluluğunun arasını ayır!” dedi. Mâide-25/111

MUSA AS VE HARUN AS DA NÜBÜVVET İHSANINA NAİL OLDULAR

Allah-ü Teâlâ, Musa as ile Harun as’a da nübüvvet ihsan ettiğini, Firavun karşısında kaldıkları zor durumdan hem kendilerini, hem de kavimlerini kurtardığını, hem onlara yardım ederek onları galip getirdiğini, Kendilerine Tevrat’ı verip doğru yola ilettiğini ve sonraki nesiller içinde onlara iyi bir nâm bıraktığını beyan ediyor. Sâffât-114,119/449

MUSA AS, ÇOBANLIK SÜRESİNİ TAMAMLAYINCA AİLESİYLE MISIR’A DOĞRU YOLA ÇIKTI

Nihayet Musa as, sekiz veya on yıl süren Şuayb as’ın davarlarına olan çobanlık süresini tamamlayınca kavminin yaşadığı memleketi Mısır’a doğru ailesiyle birlikte hareket etti. Tûr Dağı hizasına geldiğinde dağ tarafından bir ateş fark etti. Ailesine: “Siz burada durun, Ben bir ateş fark ettim! Gideyim, belki oradan bir haber, yahut ısınasınız diye ateşten bir parça getiririm” dedi. Kasas-29/388

MUSA AS, FİRAVUN’UN ŞERRİNDEN RABBİNE SIĞINDI

Her şeyi asıp kesen ve hiç kimseye karşı bir sorumluluğu olmayan Firavun’un kendisini öldürmeye kastetmesini anlayan Musa as, şöyle dedi: “Doğrusu Ben, Ahirete, hesap gününe inanmayan her kibirli ve zorba kimseden Benim de sizin de Rabbi olan Allah’a sığındım!” Mü’min-27/469

MUSA AS, KAVMİNDEN YETMİŞ ADAM SEÇTİ, ONLARI HUZURA GETİRDİ

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Musa, kavminden (buzağıya tapmayan) yetmiş kişi seçti, onları alıp (mağfiret dilemeleri için tayin ettiğimiz yere) huzura getirdi.” A’râf-155/168

MUSA AS, KAVMİNİ MA’NEN GELECEK SIKINTILI GÜNLERE HAZIRLIYORDU

Musa as: “Ey kavmim! Siz Allah’a iman ettiniz, O’na tam bir teslimiyetle bağlandınızsa, yalnız O’na (Allah’a) tevekkül ediniz!” dedi. Kavmi de: “Biz de ancak Allah’a tevekkül ettik, O’na dayanıp güvendik. Ey Yüce Rabbimiz! Bizi o zalim kimselerin işkenceleri ile imtihan etme (onları bize musallat etme) ve rahmetinle bizi o kâfirler gürûhundan kurtar!” dediler. Yûnus-84,86/217

MUSA AS, NİCE ÇETİN SIKINTILARDAN GEÇİRİLEREK PEYGAMBERLİĞE HAZIRLANDI

Musa as, daha doğduğunda sıkıntı ile hayata adım atmıştı: İsrailoğullarına mensup biririsi olduğundan öldürülmekten bir Cilve-i Rabbânî neticesinde kurtulmuştu. Hâkezâ kazâen öldürdüğü bir kıptiden ötürü öldürülecekti ki, Allah kaçmasına fırsat verdi de O’nu yakalayamadılar. Öldürülme riski altında Mısır’a dönüyordu. Bütün bu sıkıntılar, O’nun pek sıkıntılı olacak peygamberlik vazifesini deruhte etmesine bir hazırlık idi, sanki bir antrenman mesâbesindeydi. Tâhâ-40/313

MUSA AS, ÖFKE İLE YAPTIKLARINA NEDAMET ETTİ

Musa as: “Ya Rabbi! Beni ve kardeşimi affet, Rahmetine bizi de dâhil et; çünki merhamet edenlerin en hayırlısı Sensin, Sen!” dedi. A’râf-151/168

MUSA AS, PEYGAMBERLİKLE MÜJDELENDİ, TAVZİF EDİLDİ

Allah-ü Teâlâ buyurdu: “Ya Musa! Ben Seni kendime peygamber olarak seçtim! Sen kardeşin Harun ile beraber Sana verdiğim mu’cizelerle Firavun’a git! Beni anmakta sakın gevşek davranmayın! Firavun (ilâhlık iddiasıyla) iyice azdı.” Tâhâ-41,43/313

MUSA AS, SAPITAN KAVMİNE KIZGIN VE ÜZGÜN GERİ DÖNEREK ONLARA ESİP YAĞDI

Allah-ü Teâlâ’nın Samiri’ye kanarak sapıtan kavmini haber vermesi üzerine Musa as, derhal Tûr’dan geri döndü. Gayet kızgın ve üzgün bir halde halkına: “Ey kavmim! Rabbiniz size Tevrat’ı vermek için güzel bir vaadde bulunmamış mıydı? Sizden ayrılalı çok uzun zaman mı oldu? Alah’ın gazâbının tepenize inmesini mi istiyorsunuz ki bana verdiğiniz sözden cayıp sapıttınız?” dedi. Tâhâ-86/316

MUSA AS’A HİKMET VE İLİM, DAHA MISIR’DAN ÇIKMADAN VERİLDİ

Musa as’ın gücü, kemâle erip olgunlaşınca (ileride peygamber olacağından, fıtratı hep iyilik ve Hakperest olarak donatıldığı için) Allah, O’na hikmet ve ilim verdi ve böylece erkenden O’nu mükâfatlandırdı. Kasas-14/386

MUSA AS’A O İKİ KIZ KARDEŞTEN BİRİ SEKİZ YIL ÜCRETLE ÇALIŞMA KARŞILIĞI EŞ OLDU

Musa as’ın davarlarını sulayıverdiği o iki kızdan birinin teklifi üzerine kızların babası Şuayb as, dedi ki: “Doğrusu Ben sekiz sene Bana ücretle çalışmana karşılık, şu iki kızımdan birini Sana nikâhlamak istiyorum. Şâyet bu sekiz seneyi on seneye çıkarırsan, bu da senin ikrâmın olur.Yoksa sana zorluk çıkarmak istemem, inşaallah Beni sâlih kimselerden bulacaksın!” Musa as da: “Bu benimle Senin aranda olan bir sözleşmedir. Bu iki müddetten hangisini yerine getirirsem, Bana düşmanlık (kırgınlık, kızgınlık) yok. Yaptığımız bu sözleşmeye Allah da şâhit olsun!” dedi. Kasas-27,28/387

MUSA AS’A RABBİ İSTEDİKLERİNİ VERDİĞİNİ MÜJDELEDİ

Musa as, Firavuna gitmeden önce bazı isteklerde bulunmuştu ki Rabbi onları kabul ettiğini söyledi. Şunu da ilâve etti: “And olsun ki, Sana başka bir sefer de lütufta bulunmuştuk!” (Bu lütuf, bebek iken bir cilve-i Rabbâni ile Firavun tarafından öldürtülmekten kurtarılmasıydı. Zira Firavun doğan her İsrailoğulları erkek çocuğunu öldürtüyordu. Şu da olabilir: Bir adam öldürmüştü de Medyen’e kaçıp kurtulmuştu. Allah-ü A’lem!) Tâhâ-36,37/312

MUSA AS’I KADER, MEDYEN TARAFINA YÖNLENDİRDİ

Musa as, nihyet Medyen tarafına doğru yönelince: “Umarım Rabbim, beni doğru yola yöneltir” dedi. Ve kader-i İlâhi O’nu en hayırlı tarafa, Medyen’de Hz. Şuayb’ın bulunduğu yere yöneltti. Kasas-22/387

MUSA AS’IN ANNESİNE VAHYETTİK Kİ, KORKTUĞUN ZAMAN ÇOCUĞU NEHRE BIRAK!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Biz Musa’nın annesine vahyettik ki, çocuğu biraz emzir, ne zaman ki başına bir şey gelmesinden korktun, o vakit çocuğu denize (Nil nehrine) bırak ve hiç endişe etme! Çünki Biz,O’nu sana kavuşturacağız ve O’nu Resûllerden yapacağız!” Kasas-7/385

MUSA AS’IN ÇEKİNCELERİNİ ALLAH-Ü TEALA UYGUN BULMADI

Bu âyetten önceki üç âyette Musa as’ın Rabbine arz ettiği bazı çekincelerini Allah-ü Teâlâ, uygun bulmadı da şöyle emretti: “Hayır! (Aslâ Sana bir şey yapamazlar.) Benim âyetlerimle (size verdiğim mu’cizelerle) gidin! Biz, Sizinle beraberiz, olup bitenleri işitiriz (de Sizi ‘ikinizi’ her türlü tehlikeye karşı kollar ve koruruz). Gidiniz o Firavun’a, ona şöyle deyin: ‘Şüphesiz Biz, Alemlerin Rabbinin elçileriyiz, O’ndan sana talimat getirdik, İsrailoğullarını serbest bırakarak Bizimle beraber gönderesin diye geldik’ deyin!” Şuarâ-15,17/366

MUSA AS’IN DERHAL MISIR’I TERKETMESİ KİMİN TAVSİYESİ İLE OLDU?

Hz. Musa, bir gün önce kazaen bir kıptiyi öldürmesi, içinde bulunduğu günde de bir kıptinin: “Ne o, Musa? Şimdi de beni mi öldürmek istiyorsun?” demesi üzerine, ne yapacağını düşünürken, şehrin ötebaşından bir adam, koşarak geldi ve: “Ey Musa! Sen ne yapıyorsun? Doğrusu, şehrin ileri gelen yetkilileri, idam istemi ile senin hakkında karar vermek üzere toplantı halindeler. Beni dinlersen hemen bu şehri terk et! Ben hakikaten senin iyiliğini isteyen biriyim.” dedi. Musa as da, korkuya kapıldı ve etrafını kontrol ede ede, endişe içinde şehirden çıktı. “Rabbim! Şu zalimler güruhunun elinden beni kurtar!” diye yalvararak yollara düştü. Kasas-20,21/386

MUSA AS’IN FİRAVUN’A GİDERKEN BAZI ÇEKİNCELERİ VARDI

Allah-ü Teâlâ’nın Musa as’a: “Firavun’a git, onu Hakka da’vet et!” emri karşısında Musa as: “Ya Rabbi! Korkarım ki beni yalancı sayarlar, göğsüm daralır, dilim tutulur. Onun için (Bana yardımcı olmak üzere) Harun’a da peygamberlik ver! Hem onların Benim aleyhimde Bana isnad ettikleri bir suç da var (onlardan birini hatâen öldürmüştüm); Bu yüzden Beni öldürmelerinden endişe ediyorum” diye bazı çekincelerini arz etti. Şuarâ-12,14/366

MUSA AS’IN GÖNDERİLİŞ HİKMETLERİNDEN BİRKAÇI

Musa as: 1-Kavmini küfür karanlıklarından iman nûruna çıkarmak için; 2-Kavmine Allah’ın geçmiş ümmetlerin başına getirdiği musîbet günlerini hatırlatması için mu’cizelerle donatılarak gönderilmiştir. İbrahim-5/254

MUSA AS’IN KAZAEN BİR ADAMI ÖLDÜRMESİNE SEBEP OLAN SOYDAŞI BAKIN NE DEDİ?

Musa as, mazlum sandığı soydaşına yardım olsun diye (soydaşının) dövüştüğü düşmanına (kıptiye) bir yumruk vuruvermişti ki, o adamın ecelinin gelmesi, Hz.Musa’nın yumruk vurması dakikası ile örtüşünce son nefesini veriverdi. Böylece Hz. Musa, hem çok üzgün, hem de korku içerisinde endişe ile geceyi etrafı kontrol ederek geçirdi. Sabahleyin bir de baktı ki, bir gün önce kendisinden yardım istemesiyle (kazaen de olsa) bir adamı öldürmesine sebep olan soydaşı herif, başka bir kıptiyle kavgaya tutuşmuş, yine Hz. Musa’dan kendisine yardım etmesini istiyor. Musa as da ona: “Gerçekten de sen, belli ki azgının tekisin!” dedi. Bu sefer Hz. Musa, o herif ile düşmanı kıptiyi ayırmak maksadıyla kıptiyi yakalamak isteyince kıpti, (Hz. Musa’nın soydaşını azarlamasından hadisenin iç yüzünü anladı ve kendisinin de öldürüleceğinden korkarak): “Ne o, Musa? Dün bir adam öldürdüğün yetmiyormuş gibi, bugün de beni mi öldürmek istiyorsun? Anlaşıldı, demek ki senin isteğin, bu memlekette arayı düzeltici biri olmak değil de, zorbanın teki olmaktır.” deyiverdi. Kasas-18,19/386

MUSA VE HARUN AS FİRAVUN’A GELDİLER; ARALARINDA ŞU MUHAVERELER GEÇTİ

Musa as, kardeşi Harun as mu’cizeleri ile Firavun’a geldiler. Firavun ve avânesi: “Bu uydurulmuş bir sihirden başka bir şey değildir, önceki atalarımızdan bununla ilgili bir şey de işitmedik” dediler. Musa as: “Rabbim kimin hidâyet getirdiğini, dünya hayatı sonunda hayırlı âkıbetin (cennetin) kime nasip olacağını en iyi O bilir, şüphesiz ki zalimler kurtuluşa ermezler” dedi. Kasas-36,37/389

MUSA VE HARUN AS İLE FİRAVUN ARASINDA GEÇEN MUHAVERE

Allah-ü Teâlâ, Musa ve Harun as’a vahyetti de Onlar, Firavuna dediler: “Biz ikimiz öyle kimseleriz ki, (Rabbimiz tarafından) Bize: ‘Dini yalan sayan, ondan yüz çevirene azap hak oldu’ diye vahyolundu.” Firavun: “Rabbiniz de kimdir? Ya Musa!” dedi. Musa as: “Rabbimiz, her şeyi yaratan, sonra onu yaratılış amacına uygun ihtiyaçları yoluna sevk edendir” dedi. Firavun: “Peki o zaman, putlara tapan önceki nesillerin durumu ne olacak?” dedi. Musa as: “Onların durumlarının bilgisi, Rabbimin katındaki bir kitaptadır (Levh-i Mahfuz’dadır). O (Rabbim), ne şaşırır ve ne de unutur!” dedi. Tâhâ-48,51/313 ; 52/314

MUSA VE HARUN’A SELAM OLSUN!

Allah-ü Teâlâ, Musa as ile Harun as’a: “Musa ve Harun’a Selâm Olsun! Doğrusu biz, iyilik edenleri, işte böyle mükâfatlandırırız. Gerçek şu ki her ikisi de Bizim Mü’min kullarımızdandır.” diyerek büyük lütufta bulunmuştur. Sâffât-120,122/449

MUSA’YA DA AŞİKAR BİR NÜFÛZ VE KUDRET VERDİK

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Musa’ya da âşikâr bir nüfûz ve kudret verdik de İsrailoğulları üzerinde hâkimiyet kurdu.” Nisâ-153/101

MUSALLAT ETME KAFİRLERİ ÜZERİMİZE ALLAHIM, DİYE DUA ETMİŞTİ İBRAHİM AS

İbrahim as ve beraberinde bulunanların duâsı şöyleydi: “Ey Yüce Rabbimiz! Ancak sana tevekkül ettik ve Sana yöneldik; sonunda da Senin huzuruna varacağız. Ya Rabbena! Bizi kâfirler için bir imtihan vesilesi kılma (onları bize musallat etme)! Rabbimiz! Bize mağfiret eyle! Çünki Sen Azîz ve Hakîm’sin.” Mümtehine-4,5/548

MUSİBET Mİ BAŞINA GELDİ? BİL Kİ BU, GÜNAHININ YÜZÜNDENDİR!

Size isabet eden bir musîbet varsa bilesiniz ki o, işlediğiniz günâhlarınız yüzündendir. (İhmal, günâh sayılır.) Bununla beraber Allah, bir çoğunu da affeder. (Bu hitap, günahkârlaradır. Günâhsızlar veya sabı çocuklara gelen musîbetler, onların derecelerinin yükselmesine matuf musîbetler cümlesindendir.) Şûrâ-30/485

MUSİBETE DUÇAR OLAN MÜ’MİNLER! HEM ÇOK SABREDİN, HEM DE ÇOK ŞÜKREDİN!

“Allah, geçmiş ümmetlerin başlarına gelen musîbetleri, Musa as vasıtası ile, ümmetine hatırlatmış ki, herkesin başına gelebilecek bu tür musîbetler geldiğinde, çok sabretsin ve çok şükretsinler!” İbrâhim-5/254

MUSİBETİ GÜNAHLAR BERABERİNDE GETİRİR

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Habibim Ya Muhammed! Onlar, şâyet Allah’ın hükümlerinden yüz çevirirlerse bil ki Allah, onları bazı günâhlarından dolayı musîbete uğratmak istiyordur. Zaten insanların birçoğu, gerçekten fâsıktırlar.” Mâide-49/115

MUSİBETİN HİÇBİRİ ALLAH’IN İZNİ OLMADIKÇA BAŞA GELMEZ

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Allah’ın izni olmadıkça hiçbir musibet başa gelmez! Kim Allah’a iman eder, O’nu tasdik ederse, Allah da onun kalbine hidâyet (yani musibete karşı sabır) verir. Çünki Allah, herşeyi hakkıyla bilendir. Teğâbün-11/556

MUSİBETLER, GÜNAHLAR SEBEBİYLE GELİR

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Önceki sahiplerinden sonra dünya mülküne vâris olanlar, hâlâ şu gerçeği anlamadılar mı ki, eğer dilemiş olsaydık, kendilerini günâhları yüzünden musibete uğratırdık. Hem Biz, onların kalblerini mühürleriz de onlar, işitmez, anlamaz hale gelirler.” A’râf-100/162

MUSİBETLERDEN HERBİRİ, ÖNCE LEVH-İ MAHFUZ’DA YAZILMIŞTIR, SONRA BAŞA GELMİŞTİR

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Yeryüzünde (ya da yaşadığınız ülkede) ve kendi nefislerinizde başınıza gelen hiçbir musibet yoktur ki, (bir kader olarak) mutlaka o, yaratmamızdan önce bir kitapta (Levh-i Mahfûz’da) yazılmış olmasın! Şüphesiz ki bu, Allah’a göre pek kolaydır.” Hadîd-22/539

MUTAFFİFİN SURESİ

83. Sûredir. Mekke Dönemi’nde nâzil olmuştur. 36 âyettir. Mutaffifîn-0/587

MUTLU OLAMAZLAR ASLA MÜNAFIKLAR; ONLAR, DAİMA SIKINTI İÇİNDEDİRLER

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Habibim Ya Muhammed!) Onların (münâfıkların) ne mallarının ne de çocuklarının çokluğu, Seni imrendirmesin, o hiç de önemli değil! Çünki Allah, bunlar sebebiyle dünya hayatında onlara sıkıntı çektirmeyi ve canlarının kâfir olarak çıkmasını dilemektedir.” Tövbe-55/195

MUTLULUĞA ANCAK O ZAMAN ERERİZ

“O gün (kıyamet günü) her kim, azaptan uzak tutulursa, muhakkak ki Allah, ona merhamet etmiştir. İşte asıl kurtuluş, asıl mutluluk budur!” En’âm-16/128

MUVAFFAKİYET YA DA HEZİMET NE ZAMAN GELİR?

Mü’minler arasındaki ittifâkın, tevfik-ı İlâhîye, yani Allah’ın muvaffak etmesine götürdüğünü; ihtilâf ve sürtüşmenin ise, hezimetin gelmesine sebep olduğunu bu Âyet-i Kerime, net bir şekilde açıklıyor. Enfâl-46/182

MÜ’MİN, ĞAFİR SURESİ

40. Sûredir. Hâ Mîm ile başlayan ve arka arkaya gelen 7 Sûrenin ilki, Mü’min Sûresi’dir. Mekke Dönemi’nde nâzil olmuştur. 85 âyettir. Mü’min-0/466

MÜ’MİNE DÜŞMANLARININ MUSALLAT OLMASI, O’NUN İMAN VE TESLİMİYETİNİ ARTIRIR

Hendek Savaşı’nda Birleşik Düşman Orduları’nın Mü’minlere saldırmak için geldiklerini karşılarında görünce Mü’minler şöyle dediler: “İşte bu, Allah ve Resûlünün bize vaad ettiği şeydir (zaferdir)!” Allah da, düşmanlarının Mü’minlere olan bu tasallutlarının, “onların iman ve teslimiyetlerini artırmaktan başka bir işe yaramadığını” bildirerek Mü’minleri övüyor. Ahzâb-22/419

MÜ’MİNİ DE MÜNAFIĞI DA ALLAH PEK İYİ BİLİR

Allah-ü Teâlâ’nın fermanıdır: “Allah, elbette samimi olarak iman edenleri de, münâfıkları da pek iyi bilir!”(Ona göre davransın herkes!) Ankebût-11/396

MÜ’MİNLER ANCAK KARDEŞTİRLER, ÖYLEYSE KARDEŞLERİNİZİN ARASINI DÜZELTİN!

Allah-ü Teâlâ “mü’minler ancak kardeştirler, kardeşlerinizden ikisi (veya iki topluluk) birbirleriyle vuruşurlarsa o ikisinin arasını düzeltiniz! Allah’dan sakının ki, O’nun merhametine nail olasınız!” buyurmaktadır. Hucürat-10/515

MÜ’MİNLERE ALLAH’DAN PEK BÜYÜK BİR LÜTUF VAR, MÜJDELER OLSUN!

Allah-ü Teâlâ, Peygamber Efendimize “Mü’minlere pek büyük bir lütuf hazırladığını” müjdelemesini söylüyor. Başka bir mânâ da şöyle verilmiştir: “(Peygamberin) gönderilmesi, mü’minler için Allah’ın pek büyük bir lütfudur, (bunu, mü’minlere) müjdele!” Ahzâb-47/423

MÜ’MİNLERE YARDIMCI OLMAK ÜZERİME HAK OLDU, DİYOR ALLAH

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Ey Resulüm!) Senden önce de diğer ümmetlere peygamberler gönderdik, parlak deliller (mu’cizeler) getirdikleri halde onların çoğu, iman etmediler. Biz de o suçluları cezalandırarak mü’minlerin intikamını aldık. Çünki mü’minleri desteklemek, onlara yardımcı olmak üzerimize hak oldu.” Rûm-47/408

MÜ’MİNLERİN MEVLASI, YARDIMCISI ALLAH’DIR; KAFİRLERE GELİNCE ONLARA MEVLA YOKTUR!

Bu böyledir! Mü’minlerin Mevlâsı, yardımcısı Allah’dır; kâfirlere gelince, onlara mevlâ da yardımcı da yoktur! (Ne edelim? Mü’min olmak parayla değildi ya, olsalardı!) Muhammed-11/506

MÜ’MİNLERİN RUHLARINI KOLAYCA KABZEDEN ÖLÜM MELEKLERİNE YEMİN OLSUN!

Allah-ü Teâlâ: “Nâşidât’a (mü’minlerin ruhlarını) kolayca kabzeden (Ölüm Melekleri’ne) yemin olsun (ki, hepiniz öldükten sonra mutlaka diriltileceksiniz)!” buyurmaktadır. Evet! Ölüm Melekleri, cennete gidecek mü’minlerin ruhlarını kabzetmeye geldiklerinde, gayet hoş bir şekilde görünürler ve kabzederken de onların ruhlarını tereyağından kıl çeker gibi kolayca ve yavaş yavaş çıkarırlar. Nâziât-2/582

MÜ’MİNLİK ÖLÇÜSÜ, BİR BAŞKA AÇIDAN

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Mü’minler ancak o kimselerdir ki, Allah’ı ve Resûlünü tasdik ederler, sonra şüpheye düşmezler ve Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihad ederler. İşte onlar, imanlarında gerçekten sâdık olanlardır.” Hucürat-15/516

MÜ’MİNUN SURESİ

23. Sûredir. Mekke Dönemi’nde nâzil olmuştur. 118 âyettir. Mü’minûn-0/341

MÜBAHALE AYETİ

Mübâhale, birbirleriyle anlaşamayan iki taraftan, hangi taraf yalancı ise onun, Allah’ın kendisine lânet etmesini, bütün kalbiyle istemesi demektir. Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Habibim Ya Muhammed! Kim İsa hakkında Seninle tartışmaya girerse de ki: Haydi gelin, oğullarımızı ve oğullarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı, kendimizi ve kendinizi çağıralım, sonra gönülden Allah’a dua edelim de kim yalancı ise Allah’ın lânetinin onların üzerine olmasını dileyip bekleyelim!” Âl-i İmrân-61/56

MÜBAHALEDEN SONRA YİNE YÜZ ÇEVİRİRLERSE, ALLAH O FESATÇILARI BİLİR!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Habibim Ya Muhammed! Mübâhaleden sonra korkuya dubara sus pus olup da sonradan yine) yüz çevirirlerse, (bilsinler ki) Allah o fesat çıkaranları bilir.” Yani işlerini bitirir. Âl-i İmrân-63/57

MÜCADELE SURESİ

58. Sûredir. Medine Dönemi’nde nâzil olmuştur. 22 âyettir. Mücâdele-0/541

MÜCAHİD, BİL Kİ CİHADIN KENDİNEDİR, YOKSA ALLAH’IN YARDIMA İHTİYACI YOKTUR

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Kim ki, cihâd ederse bilsin ki, kendi nefsi lehine cihâd etmiştir. Muhakkak ki Allah, âlemlerden (insanların cihâd ile yapacakları yardımlardan) müstağnidir.” Kimseye ihtiyacı yoktur. Ankebût-6/395

MÜCAHİDİN DURUMU

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “İman edip hicret eden ve Allah yolunda cihad edenler var ya, işte onlar, Allah’ın Rahmeti’ni umabilirler!” Bakara-218/33

MÜCAHİTLERE MURATLARI OLAN CENNET MÜJDESİ VAR!

Allah, kendi yolunda malıyla ve canıyla cihad eden mücâhitleri, doğru yola ileteceğini, rıza göstereceği bir amele hidâyet edeceğini, amellerini kabul edeceğini, dolayısıyla da tanıtmış olduğu cennetine liyakat kazandırarak onları cennetine koyacağını açıkça müjdeliyor. Muhammed-5,6/506

MÜCAHİTLERE VE ATLARINA, HARP VASITALARINA ALLAH-Ü TEALA YEMİN EDİYOR

Allah-ü Teâlâ Allah yolunda cihâd eden Mücâhitlere yemin ederek diyor ki: “Gerçekten insan, Rabbisine karşı çok nankördür!” Âdiyât-1/599

MÜCRİMLERİ İMHA ETTİK, SİZLERİ ONLARIN ARDINDAN YERYÜZÜNDE HALİFELER KILDIK

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “O helâk edip köklerini kazıdığımız mücrim toplulukların ardından, ‘bakalım nasıl amel edeceksiniz?’ diye onların yerlerine sizleri, yeryüzünde halifeler kıldık!” Yûnus-14/208

MÜDAFAA EDERİM MÜ’MİNİ, DİYOR ALLAH

“Muhakkak ki Allah, iman edenleri müdâfaa eder, korur, Şüphesiz ki Allah, hiçbir hâini, hiçbir nankörü sevmez!” Hacc-38/335

MÜDDESSİR SURESİ

74. Sûredir. Mekke Dönemi’nde nâzil olmuştur. 56 âyettir. Müddessir-0/574

MÜHLET SİZE DÖRT AY, İSTEDİĞİNİZ GİBİ DOLAŞIN

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Ey ahitlerini bozan müşrikler! Bu günden itibaren) yeryüzünde dört ay istediğiniz gibi dolaşın ve şunu bilin ki siz, Allah’ın kudret elinden hiçbir şekilde kaçıp kurtulamazsınız. Ve Allah, kâfirleri rezil, rüsvây edecektir.” Tövbe-2/186

MÜHLET VER O KAFİRLERE DE AZAP EDECEĞİMİZ VAKTE KADAR BİRAZ KENDİ HALLERİNE BIRAK

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Habibim Ya Muhammed!) Sen o kâfirleri kendi hallerine bırak!(Azap edeceğimiz vakte kadar) biraz mühlet ver! (Nasıl olsa huzuruma gelecekler de işlerini bitireceğim!) Târık-17/590

MÜHLET VERDİM ZULÜMDE AŞIRI GİDENLERE, SONRA DERDEST EDİP İŞLERİNİ BİTİRDİM

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Halkı zalim olan nice şehirler vardır ki, (onlara yeteri kadar) mühlet verdim, sonra da tuttuğum gibi derdest edip işlerini bitirdim. Herkesin dönüşü ancak Banadır!” Hacc-48/337

MÜHLET VERİLEREK YAŞAMININ UZATILMASI RAHMETLİ BİR ERTELEMEDİR

Allah-ü Teâlâ, Efendimizin diliyle merhametini ihsâs ediyor: “Bilmem ki, size verilen bu mühlet, belki de hayattan biraz daha faydalanıp imtihanınızda başarılı olmanız için (rahmetli) bir ertelemedir!” Enbiyâ-111/330

MÜHLET VERİLMESİNE PEK SEVİNMEYİN EY ALAYCI KEFERELER! YAKINDA İŞİNİZ BİTİK!

Allah-ü Teâlâ buyuuyor: “(Habibim Ya Muhammed!) Senden önce de nice peygamberlerle alay edildi. Fakat Ben o keferelere akıllarını başlarına toplamaları için bir süre mühlet verdim. Ama onlar akıllanmayınca da sonra azâbımla kıskıvrak yakaladım. Azabım nasılmış gördüler. (Siz de görmek istemiyorsanız önceki ümmetlerden ibret alınız!)” Ra’d-32/252

MÜHLET VERİRİM AMA VAKTİ GELİNCE DE İŞLERİNİ FECİ ŞEKİLDE BİTİRİRİM

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Ben onlara (mücrimlere, zâlimlere) mühlet veririm; fakat vakti gelince Benim cezalandırmam pek kesin ve şiddetlidir!” A’râf-183/173

MÜJDECİ MELEKLERLE HZ. İBRAHİM’İN MUHAVERESİ

Lût kavmini helâk etmek üzere yola çıkan melekler, insan sûretinde Hz. İbrahim’e uğramışlar ve O’na büyüdüğünde âlim olacak bir çocuğu olacağını müjdelemişlerdi. Hz. İbrahim, peygamber ferasetiyle onlara: “Sizin gelişinizin asıl sebebi nedir, öğrenebilir miyim ey elçiler?” diye sordu. Onlar da: “Biz, suçlu bir topluluğa çamurdan pişirilmiş ve hangisinin hangi kimseye isabet edeceği Rabbinin nezdinde damgalanmış taşları atarak onları helâk etmek üzere görevlendirildik” dediler. Zâriyât-31,34/521

MÜJDELER OLSUN SİZE EY TİCARETİN A’LASINI YAPAN MÜ’MİNLER!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Allah, mü’minlerden canlarını ve mallarını, karşılığında cenneti vererek satın almıştır. Onlar, Allah yolunda mücâhede ederler; (gerekirse) öldürürler ya da öldürülürler. O halde yaptığınız bu alış verişten dolayı sevinin ey mü’minler! Müjdeler olsun size, işte en büyük başarı budur!” Tövbe-111/203

MÜJDEYİ HAK EDEN MÜ’MİNLERİN BAZI VASIFLARI

Allah-ü Teâlâ, müjde veriyor: “(Habibim Ya Muhammed!) O Muhbitîn’i (Allah’a gönülden bağlı o mü’minleri, hoşnutluğum ile) müjdele! Onlar ki: 1-Allah’ın adı yanlarında anıldığı zaman kalbleri titrer; 2-Başlarına gelen musîbetlere karşı sabrederler; 3-Namazlarını hakkıyle edâ ederler; 4-Allah’ın kendilerine nasip ettiği nimetlerden O’nun yolunda harcarlar.” Hacc-35/335

MÜJDEYİ HAK EDİP, AHİRETTE MUTLU SONA, CENNETE ULAŞAN ZÜMREYİ SAY BAKALIM!

Cennete ve Cemâlüllah’a kavuşarak en büyük mutluluğa eren müjdeli zümre-i talihin-i mü’minîn bu Âyet-i Kerîme’de şu şekilde sıralanmıştır: 1-Tövbe edenler, 2-İbâdet edenler, 3-Hamd edenler, 4-Allah rızası için sefer edenler (İ’lay-ı Kelimetullah maksadıyla yollara düşenler), 5-Rükû’ edenler, 6-Secdeye kapananlar, 7-İyilikleri yayanlar, 8-Kötülükleri önleyenler, 9-Allah’ın hudutlarını koruyanlar (yani haram helâl hususunda titiz davrananlar). Müjdeler olsun bu dokuz zümreye! Tövbe-112/204

MÜKAFAT O GÜZELLEREDİR!

Allah-ü Teâlâ: “İman edenlere, Salih amel işleyenlere, Namazı hakkıyla îfâ edenlere, Zekat verenlere Rableri nezdinde mükâfatlar vardır, onlara hiçbir korku yoktur, onlar mahzun da olmazlar!” buyuruyor. Bakara-277/46

MÜKAFATIN BİTİP TÜKENMEYENİ, İMAN EDİP SALİH AMEL İŞLEYENLEREDİR!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Fakat iman edip salih ameller işleyenlere ise, kesintiye uğramayan, bitip tükenmeyen mükâfatlar vardır!” İnşikâk-25/589

MÜKAFATIN TÜKENMEZİNE, HİÇ EKSİLMEYENİNE NAİL OLMAK İSTEYENLER KULAK VERSİN!

Allah-ü Teâlâ:“İman edip salih ameller işleyenler var ya; işte onları aşağıların aşağısına yuvarlamam, üstelik onlara hiç eksilmeyen, tükenmez bir mükâfat veririm!” buyuruyor. Öyleyse ey aziz! İman ve salih amellerimizi kontrol edip duralım, eksik olmasına fırsat vermeyelim ki, eksilmeyen mükâfata nâil olalım! Tîn-6/597

MÜLAANE, İFTİRA EDEN VE EDİLENLER HAKKINDA

Bir kişiye ‘Allah’ın haram kıldığı şu şeyi yaptı’ iddiasında bulunan, ancak dört şâhit getiremeyen kişi, iftirâ etmiş durumuna düşer. Bu kişiye had cezası olarak seksen değnek vurulur ve şâhitliği de ebediyyen kabul edilmez. Eğer bu kişi, iddiâsında ısrarlı ise doğru söylediğine dâir Allah adına dört kez yemin eder, beşincisinde ‘şayet yalan söyledimse Allah’ın lâ’neti üzerime olsun!’ der ve had cezasından kurtulur, şâhidliği de iade edilir. Bu durumda aynı zamanda iftiraya uğrayan kişi de ‘muhatabım yalan söylüyor’ diye Allah adına dört defa yemin eder ve beşincisinde ‘muhatabım doğru söylemişse Allah’ın gazabı üzerime olsun!’ der ve isnâd edilen suçun cezasından kurtulur. Bu hüküm, iftiraya uğramış iffetli kadınlar hakkındadır. Diğer (eşdeğer) büyük günâhlar katagorisine giren iftirâlar da buna kıyasen aynı hükmü alır. Nûr-4,9/349 ; 11,13/350

MÜLHİDLER ,HAK’TAN SAPANLAR, YAPTIKLARINIZ YANINIZA KAR KALMAYACAKTIR BİLESİNİZ!

Şu mülhidler (Hak’tan sapan ve saptırmaya çalışanlar) güruhu, aslâ Allah’a gizli kalmazlar. (Onların ne yaptıklarını Allah bilip duruyor ve zamanı gelince de ateşine atacaktır.) Şimdi herkes söylesin bakalım, cehenneme atılmak mı iyidir, yoksa kıyamet günü Büyük Duruşma’ya tam bir güven içinde gelmek mi iyidir? Bu, böylece bilindikten sonra şimdi, isteyen istediğini yapsın! Fussılet-40/480

MÜLK SURESİ

67. Sûredir. Mekke Dönemi’nde nâzil olmuştur. 30 âyettir. Mülk-0/561

MÜLK VE HAKİMİYET TAMAMEN YÜCE ALLAH’IN TASARRUFUNDADIR, BAŞKASI KARIŞAMAZ!

Mülk ve hâkimiyeti tamamen tasarrufunda olan Allah, ne Yücedir! Ve O, her şeye Kâdirdir. Mülk-1/561

MÜLK, HAKİMİYET BUGÜN KİMİNDİR? DER ALLAH

Allah-ü Teâlâ, kıyamet günü: “Bugün mülk, hâkimiyet kimindir?” diye sorar. (O günün dehşetinden kimse cevap veremez de Allah, Kendi sorusuna yine Kendi cevap verir): “Vahid (bir olan); Kahhâr (her şeyi kahreden) Allah’ındır!” Mü’min-16/467

MÜLKÜ DİLEDİĞİNE VERİR ALLAH

Allah, mülkü, yöneticiliği dilediğine verir ve dilediğinden de çekip geri alır, dilediğini aziz eder, dilediğini de rezil eder. Âl-i İmrân-26/52

MÜLKÜN GERÇEK SAHİBİ, ALLAH’DIR

Allah, Mâlikel mülk’dür! Evet, koca kâinat ve içindekilerin yönetimi, Allah’ın kudret elindedir. Yeryüzünde de dilediğini yönetime, O getirir. Âl-i İmrân-26/52

MÜLTEZEM

Kâ`be Kapısı`nın her iki kenarı olup, Beytullah`ın en kıymetli yüzüdür. Bakara-125/18

MÜMTEHİNE SURESİ

60. Sûredir. Medine Dönemi’nde nâzil olmuştur. 13 âyettir. Mümtehine-0/548

MÜNADİYİ, İMANA ÇAĞIRANI İŞİTTİK, İMAN ETTİK!

O mütefekkir akıl sahipleri şöyle derler: “Ey Rabbimiz! Muhakkak ki biz, ‘Rabbinize iman edin!’ diye imana çağıran bir Münâdiyi (davetçiyi, Peygamberi) işittik ve hemen iman ettik!” Âl-i İmrân-193/74

MÜNAFIĞIN İPİ İLE KUYUYA DEĞİL, ADAM BOYU ÇUKURA BİLE İNİLMEZ, KALAKALIRSIN ORADA!

Medine münâfıkları, Ehl-i Kitap’tan kâfir kardeşlerine (Yahudilere) şöyle derler: “Siz buradan (Medine’den) çıkarılacak olursanız, mutlaka biz de sizinle beraber çıkarız, sizin olduğunuz yerde biz aslâ bir başkasına (Hz. Muhammed’e sav) ebediyyen itaat etmeyiz, eğer sizinle savaşırlarsa mutlaka size yardım ederiz!” Sonra ne oldu? Yahudilerin anlaşmayı bozarak ihânet etmeleri üzerine Medine’den çıkarıldıklarında münâfıkların “gıkı” bile çıkmadı. Zira yalan söylüyorlardı. Yahudileri aldatmış oldular o kadar! Münâfığın ipi ile inersen bir kuyuya, sonun böyle olur işte! Onların ipi ile çukura bile inilmez! Haşir-11,12/546

MÜNAFIĞIN İPİYLE KUYUYA İNİLMEZ, SENİ ORACIKTA BIRAKIR TOZ OLUR

Hendek Savaşı’nda da görüldü ki münâfıklar, daha önce düşman karşısında kararlılıkla duracaklarına, kaçmayacaklarına dair söz vermelerine rağmen savaşın en kritik safhasında verdikleri sözlerinden döndüler. Bu da nifâk alâmetlerini üzerinde taşıyan, kalbinde hastalık bulunan ikircikli insanlarla ciddi bir işe girişilemeyeceğini, yolun ortasında seni yalnız bırakıp kaçacaklarını gösterir. Ahzâb-15/418

MÜNAFIĞIN KENDİNİ KURTARIP, AHİRETTE MÜ’MİNLERLE BERABER OLABİLME YOL HARİTASI

Evet, henüz ölmeden münâfık tövbe eder, halini de düzeltirse, bir de Allah’a (Allah’ın dinine) sımsıkı sarılırsa, ibâdetlerini samimi olarak sırf Allah için yaparsa; işte o zaman, Ahirette mü’minlerle beraber olur! Allah mü’minlere ileride pek büyük bir mükâfat verecektir. Nisâ-146/100

MÜNAFIĞIN TEŞHİSİ ZORDUR

Mü’minlerin aralarında mü’min gibi davrandıklarından, mü’minlerle beraber olduklarına var güçleriyle yemin billâh ettiklerinden münâfıkların teşhisi oldukça güçtür. Çünki, hem mü’minlerin yanında mü’min gibi olurlar, hem Ehl-i Kitab’ın arasında koşuşturup dururlar. Bilinmez hangi taraftan oldukları! Onların foyaları, ancak savaş gibi can pazarı yaşanan büyük sıkıntılar esnasında ortaya çıkar. Mâide-53/116

MÜNAFIK BU, ADI ÜSTÜNDE TAM MÜNAFIK!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Münâfıklar, öyle kimselerdir ki sizi yakından izler, devamlı olarak havayı yoklarlar: Allah, size bir zafer lütfederse ‘biz de sizinle beraber değil miydik?’derler (yani ‘bize de ganimet verin!’ derler). Fakat kâfirlere bir zafer nasip olursa; ‘bizim taraf size galip durumda iken sizi kollamadık mı, mü’minlerin savletini engellemedik mi?’ derler. Allah kıyamet gününde sizinle (müslümanlarla) onlar arasında hükmünü verecektir.” Nisâ-141/100

MÜNAFIK MİZACI İTİBARİYLE KELAM-I İLAHİYİ KALBİNE İNDİREMEDİĞİ İÇİN KALBİ MÜHÜRLENDİ

Münâfıklardan bazıları mü’minlerin arasına katılıp Resûlüllah Efendimizi sav dinliyorlardı. Fakat Efendimizin sav ilâhî beyanları, kalblerinde ma’kes bulmuyordu, can kulağı ile dinlemiyorlardı da yanından dışarı çıkınca alaycı bir tavırla “sahi az önce ne demişti?” diye soruyorlardı. İşte Allah bunların kalblerini, isyanlarındaki ısrarları yüzünden mühürlemiştir. Çünki onlar, hevâlarına uymuşlardır. Muhammed-16/507

MÜNAFIK SIFATLARINDANDIR

Allah-ü Teâlâ: “Hem onlara ‘Allah’ın indirdiği Kur’an hükümlerine ve muhâkeme olmak üzere peygamberin huzuruna (şimdilerde Sünnet-i Seniyye-i Ahmediyye kriterlerine) gelin!’ dendiğinde, münâfıkların Senden iyice geri durduklarını görürsün. Fakat işledikleri günâhlar yüzünden başlarına bir şey geldiği zaman hemen sana gelir, yemin billah ederek ‘vallahi maksadımız, sırf iyilik yapmak ve arayı bulmak idi’ derler.” buyuruyor. Yani aslında onlar, İslâm’ın iki ana kaynağına teslim olmayan, hevâ ve hevesleri istikametinde esintiye göre yön değiştiren, iki yüzlü dört dörtlük bir münâfık gürûhudur o kadar! Nisâ-61,62/87

MÜNAFIK VE YAHUDİLERİN SÖZ DİNLEMEYE TAHAMMÜLLERİ YOK!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Onlara (münâfık ve Yahudilere) bir iyilik ulaşınca: ‘Bu, Allah’dandır’ derler. Bir fenâlık gelince: ‘Bu, Senin (yani Peygamberimizin) yüzündendir’ derler. De ki: Hepsi, Allah tarafındandır. Fakat bu adamlara ne oluyor da söz anlamaya bir türlü yanaşmıyorlar?” Nisâ-78/89

MÜNAFIKÇA BİR DAVRANIŞ

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Aranızda öyle (münâfıkça) davrananlar var ki, cihada karşı işi ağırdan alır. Müslümanların başına bir felâket gelse der: ‘Neyse ki, Allah bana lütfetti de onlarla (müslümanlarla) beraber çıkmadım.’ Ama Allah’dan size bir lütuf (ganimet) gelirse; sanki sizinle arasında hiç tanışıklık olmamış gibi (sırf elde edemediği menfaatten dolayı) ‘keşke ben de onlarla beraber olsaydım da büyük bir kazanca erseydim!’diyecektir.” İşte tam münâfıkça bir davranış! Nisâ-72,73/88

MÜNAFIKLAR ALLAH’DAN AZ KORKARLAR, ESAS MÜ’MİNLERDEN DEHŞETLİ KORKARLAR

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Onların (münâfıkların) kalblerinde sizden duydukları korku, Allah’dan duydukları korkudan daha şiddetlidir. Bu, onların Allah korkusunun ne demek olduğunu iyice anlayamamalarından kaynaklanır. Zira onlar, akıl fukarası bir topluluktur.” Haşir-13/546

MÜNAFIKLAR GİZLİ GİZLİ PLANLAR YAPARLAR

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Habibim Ya Muhammed! Münâfıklar, (kendilerine bir şey emrettiğinde) huzurunda: ‘başüstüne!’ derler, fakat onlardan bir tâife, yanından çıkınca evlerde, gece karanlığında söylediğinden başka şeyler uydurarak gizli gizli plânlar yaparlar. Allah ise onların ne hileler yaptıklarını (zamanı geldiğinde hesâbını sormak üzere bir bir) yazıyor. Sen, onların suçlarını yüzlerine vurma, onlara aldırma! Vekil olarak Allah, Sana yeter! Nisâ-81/90

MÜNAFIKLAR HAKKINDA NE OLDU DA İKİYE AYRILDINIZ?

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Size (Mü’minlere) ne oldu ki, münâfıklar hakkında ikiye ayrıldınız? Halbuki Allah onları, kazandıkları günâhlar yüzünden geriye (küfre) döndürmüştür. Allah’ın (inkârlarındaki ısrarları sebebiyle) saptırdığı bu gürûhu, hidâyete erdirmek mi istiyorsunuz? Bunun için mi ikiye bölündünüz? Yok, yok! Allah, kimi dalâlete, sapıklığa atarsa, artık onun kurtulması için aslâ bir yol bulamazsınız.” Nisâ-88/91

MÜNAFIKLAR HER YIL BİR VEYA İKİ KERE ÇEŞİTLİ BELALARLA İMTİHAN OLURLAR

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Onlar (münâfıklar), görmüyorlar mı ki her yıl, bir veya iki kere imtihan ediliyor, çeşitli belâlara çarptırılıyorlar, yine de tövbe edip nifâklarından dönüş yapmıyor ve ibret almıyorlar.” Tövbe-206/126

MÜNAFIKLAR HİKMETEN ALIMLI ÇALIMLI OLURLAR, KONUŞTUKLARINDA ADAM ZANNEDERSİN

Münâfıklar hikmeten yakışıklı, alımlı çalımlı olurlar. Onları gören, kalıplarını, kıyafetlerini beğenirler. Konuştuklarında da sözlerini dinletirler. (Öyle olmasa zaten onları kim takardı? Demek ki, misyonları icabı Allah-ü Teâlâ onlara bu evsafı vermiş). Gerçekte ise onlar, duvara dayanmış ruhsuz keresteler (kütükler) gibidirler! İçleri boş, korkak olduklarından çıkan her sesi, (nifaklarından dolayı) aleyhlerinde sanarak pirelenirler. (Huzura hasret kalırlar.) Onlar, (Mü’minlere) düşmandırlar. Onlardan sakın! Allah belâlarını versin onların! Hakk’dan nasıl da çevriliyorlar? Münâfikûn-4/553

MÜNAFIKLAR İÇİN SEN MAĞFİRET DİLESEN DE DİLEMESEN DE ALLAH ASLA AFFETMEYECEKTİR

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Habibim Ya Muhammed! O münafıklar için Sen mağfiret dilesen de dilemesen de Allah onları aslâ affetmeyecektir.” Allah’ın onları affetmemesinin sebeplerini, şu şekilde sıralayabiliriz: 1-Münâfıklar, mü’minlere olan düşmanlıklarını (zahirde göstermeseler de) içten içe tavizsiz sürdürmektedirler. 2-Kendilerine: “Gelin, Allah’ın Resûlü sizin için mağfiret dilesin!” denildiğinde, kibirlerinden başlarını sağa sola bükerler ve içlerinden homurdanırlar. 3-Onlar fâsıklığı tabiat haline getirmişlerdir. 4-Allah’dan af dileme diye bir dertleri yoktur (Çünki Ahirete ve oradaki azâba inanmıyorlar). 5-Hidâyet istemeyene Allah zorla hidâyet etmez; zira bu, O’nun âdetine aykırıdır. Münâfikûn-5,6/554

MÜNAFIKLAR İLE MÜ’MİNLERİ BİRBİRİNDEN AYIRAN ENTERESAN BİR İMTİHAN DAHA!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Şâyet onlara (münâfıklara): Ölüme atılın (savaş meydanına atılın)! veya vatanınızdan ayrılın (hicret edin)!”emrini vermiş olsaydık, pek azı müstesna, bunu yerine getirmezlerdi.” Yani âzâmi fedakârlıkla ancak münâfık ile mü’min ayırdedilebilir. Bugün de “en sevdiğin şeyi, Allah yolunda infâk et!” dense, gerçek mü’minler hemen infâk ederler; münâfıklar ise bin dereden mâzeret suyu getirirler de bir türlü infak edemezler! Nisâ-66/88

MÜNAFIKLAR İSTERLER Kİ, SİZ DE KENDİLERİ GİBİ OLASINIZ!

Münâfıklar kendileri tepetaklak geriye (küfre) düştükleri gibi, isterler ki, siz de onlarla beraber olun! O zaman kendilerini rahatta hissedeceklerini zannederler. (Mîri malından çalan, ister ki herkes çalsın! Ancak o zaman rahat edebilir.) Nisâ-89/91

MÜNAFIKLAR SENİN ZEKAT VE SADAKA/GANİMET DAĞITIŞINA DA DİL UZATIRLAR

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “O münâfıklardan bazıları da, Senin zekat ve sadakaları/ganimetleri taksim edişine dil uzatırlar. Bu mallardan kendilerine pay verilirse memnun olurlar, verilmeyince hemen kızıp öfkelenirler. Eğer onlar, Allah ve Resûlünün kendilerine verdiğine razı olup: ‘Alah bize yeter; Allah bize fazlından yakında yine verir, Resûlü de verir; doğrusu biz ancak Allah’a rağbet edicileriz’ deselerdi, elbette kendileri için daha hayırlı olurdu.” Tövbe-58,59/195

MÜNAFIKLAR SİZDEN DEĞİLDİRLER, KORKUDAN SİZDEN GÖZÜKMEKTEDİRLER

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Doğrusu o münâfıklar, Allah’a yemin ederek sizden olduklarını ileri sürerler. Halbuki onlar, sizden değildirler. Fakat onlar ödleri koparcasına sizden korkan ve bunun için müslüman gözüken bir topluluktur. Şâyet sığınacakları bir yer, yahut barınabilecekleri mağaralar, hattâ başlarını sokabilecekleri bir delik bulsalardı, derhal o tarafa seğirtirlerdi.” Tövbe-56,57/195

MÜNAFIKLAR TAĞUT HAKEM OLSUN İSTİYORLAR

Allah-ü Teâlâ buyuruyor:“Kur’an’a ve daha önce indirilen kitaplara inandıklarını iddia edenlere (münâfıklara) bir baksana! Kalkıp tâğûtun (Allah’ın yerine itaat ettikleri kimse) önünde muhâkeme olmak (onun hükmüne tabi olmak) istiyorlar. Halbuki onlara, o tâğûtu reddetmeleri emrolunmuş idi. Şeytan ise onları, tâğûta meylettirerek, uzak bir dalâlet ile haktan büsbütün saptırmak ister.” Nisâ-60/87

MÜNAFIKLAR TÖVBE EDEREK KENDİLERİNİ DÜZELTİRLERSE, ALLAH DA AFFEDER

Dine sahip çıkmayan münâfıklar, sonradan pişman olup, tövbe ederek kendilerini düzeltirlerse, Allah da affedeceğini söylüyor. (Ne  kadar merhametlisin Ya Rab!) Ahzâb-24/420

MÜNAFIKLAR VE KAFİRLERİN MÜSTEHAKLARI NE OLA?

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Onlar (münâfık ve kâfirler) öyle kimselerdir ki (sapıklıklarındaki ısrarları yüzünden) Allah, onların kalblerini arındırmak istememiştir. Onların (müste)hakkı, dünyada rüsvaylık, Ahirette de müthiş bir cezadır.” Mâide-41/113

MÜNAFIKLAR, HİÇ BOŞUNA ÖZÜR DİLEMEYİN, HER ŞEY MEYDANDA!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Ey münâfıklar! Hiç boşuna) özür dilemeyin! İman etmenizden sonra, gerçekten kâfirliğinizi açığa vurdunuz! Sizden bir kısmınızı, (samimi tövbeleri veya alay etmemeleri sebebiyle) affetsek de, bir kısmınızı suçlarında (ısrar etmelerinden dolayı) cezalandıracağız.” Tövbe-66/196

MÜNAFIKLAR, SEN ALLAH’IN RESULÜSÜN, DERLERKEN YALAN SÖYLÜYORLARDI

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Habibim Ya Muhammed!) Münafıklar Sana geldiklerinde: ‘Biz Senin Allah’ın Resûlü olduğuna şâhitlik ederiz’ derler. Allah da biliyor ki, şüphesiz Sen, elbette Allah’ın Resûlüsün! Bununla beraber Allah, onların böyle söylerken yalan söylediklerine, samimi olmadıklarına şâhitlik eder.” Münâfikûn-1/553

MÜNAFIKLAR, ALLAH’I ALDATMAYA ÇALIŞIRLAR DA TABİİ KENDİLERİNİ ALDATIRLAR

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Münâfıklar, Allah’ı aldatmaya çalışırlar; Allah da onların hilelerini, oyunlarını bozar (da artık kendilerini aldatmış olurlar).” Nisâ-142/100

MÜNAFIKLAR, FOYAMIZI MEYDANA ÇIKARACAK BİR SÛRE İNER Mİ DİYE ENDİŞE EDERLER

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Münâfıklar, kalblerinde gizledikleri küfrü yüzlerine vuracak bir sûrenin indirilmesinden endişe ederler. (Habibim Ya Muhammed!) De ki: Siz alay edin bakalım, Allah sizin o çekinip endişe ettiğiniz şeyleri meydana çıkaracaktır.” Tövbe-64/196

MÜNAFIKLAR, KAFİRLERİ DOST EDİNİRLER

Münâfıklar, mü’minlerin dışında kâfirleri dost edinirler. (Bu adeta turnusol kağıdı gibi bir şey: Kim kimi dost edinirse o onlardandır.) Nisâ-139/99

MÜNAFIKLAR, MÜ’MİNLERİ UYUTTUK ZANNEDERLERDİ

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Yahudi münâfıkları) sizin yanınıza geldikleri zaman: “İman ettik” derler. Halbuki onlar, sizin yanınıza küfürle girmişler, küfürle çıkmışlardır. Onların içlerinde gizledikleri nifâkı, Allah çok iyi bilmektedir.” Mâide-61/117

MÜNAFIKLAR, MÜ’MİNLERİN KAYBEDECEĞİNİ ANLARLARSA DERHAL ONLARI SATARLAR

Hendek Savaşı’nda eğer Ahzâb Orduları, Medine’nin her tarafından sarıp hücum edecek olsalardı ve münâfıklardan dinden dönmeleri istenseydi, hiç tereddüt etmeden bunu yapacaklar ve Müslümanları satacaklardı. Halbuki daha önce düşmandan kaçmayacaklarına dair söz vermişlerdi. Allah’a verilen söz, mes’ûliyeti mucip olup kişiyi bağlar, sözünde durmayana da azâb terettüp eder. Ahzâb-14,15/418

MÜNAFIKLAR, MÜJDELER OLSUN! CAN YAKICI AZAP SİZİ BEKLİYOR

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Habibim Ya Muhammed! Münâfıklara müjde ver ki, can yakıcı azap kendilerini beklemektedir!” Nisâ-138/99

MÜNAFIKLAR

Dışı mü`min içi kâfir olan münâfıklardan kim ki Allah`a ve Ahiret gününe iman eder, bir de salih amel işlerse hiç korkmasın ve üzülmesin, kurtulur! Kur`an-ı Kerim`de Münâfıklardan çok bahsedilir. Hattâ adlarını taşıyan bir sûre bile vardır. Burada, Bakara Sûresi’nin ilk âyetlerinde geçen kısmıyla münâfıkları tanıyacağız, şöyle ki: 1-Münâfıklar, inanmadıkları halde Allah`a ve Ahiret Günü`ne inandık derler. Yani yalan söylerler. 2-Allah`ı ve inananları aldatmaya çalışırlar. Yani akıllı olduklarını zannederek hile dolapları çevirirler. 3-Kalblerinde bir hastalık (nifak) vardır. Allah da nifaklarını arttırdı da münâfık oldular. 4-Onlara” yeryüzünde fesat çıkarmayın!” denilse, “Ya biz sadece barışçıyız, işimiz ortalığı düzeltmektir” derler. Lâkin onlar bozguncuların tâ kendileridirler. 5-Onlara “Mü`minlerin iman ettiği gibi iman edin” dense, “yani o sefihlerin (beyinsizlerin) inandıkları gibi mi inanalım?” derler. Asıl beyinsizler kendileridirler ama bunu bilmezler. 6-Onlar iman edenlerle karşılaştıklarında, “biz de mü`miniz” derler. Fakat kendi şeytanlarıyla (parelel düşünenleriyle) başbaşa kaldıklarında “gerçekten biz sizinle beraberiz, biz onlarla alay ediyoruz” derler. Bakara-8,14/2 ; 62/9

MÜNAFIKLARA ALLAH NE DİYOR?

Allah da onlarla alay eder, yani onlara dünyada biraz daha yaşama mühleti verir ki, bu alayları kendilerinin aleyhine dönüşsün, cehennemin iyice dibine gitsinler. Onlar, hidâyet yerine dalâleti satın aldılar. Ama bu hiç de kârlı bir ticaret olmadı. Kârın nerede olduğunu bilemeyecek kadar aptallardır, bir de akıllı geçinirler. Bakara-15,16/2

MÜNAFIKLARA BELİĞ SÖZLERLE NASİHAT ET!

Allah-ü Teâlâ, peygamber Efendimize (sonrasında tüm Ehl-i Mürşîd’e): “Münâfıkların kalblerindeki nifâkı, Allah çok iyi biliyor. Onlara önem verme, mesâfeli dur! Onlara içlerine işleyecek beliğ sözlerle nasihat et!” buyuruyor. Nisâ-63/87

MÜNAFIKLARA İTAAT ETMEK YASAKLANMIŞTIR

Allah-ü Teâlâ, Peygamber Efendimiz sav’e münâfıklara itaat etmesini yasaklamıştır. Peygambere yasak olan şey, ümmete de yasak demektir. O sebepten hiç bir müslüman, münâfıklık alâmetlerini üzerinde taşıyan birine itaat edemez. Zira münafıklar, müslümanları İslâm’ın zararına olan işlerde kullanırlar. Ahzâb-1/417

MÜNAFIKLARDAN HANGİLERİNE MÜDAHALE EDİLMEZ?

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Onları (Ara karıştıran, bozgunculuk yapan münâfıkları), yakalayın ve bulduğunuz yerde öldürün! Bunlardan (münâfıklardan) sizinle aralarında anlaşma bulunan bir topluluğa sığınanlar veya kendi toplulukları ile savaşmaktan hoşlanmayarak göğüsleri daralmış halde size gelenler müstesna (onları öldürmeyin)! Çünki Allah bunları, size musallat etmemiş ve sizinle savaşmamışlardır. Bir de onlar barış teklif ederlerse yine onlarla savaşmayın, barışı tercih edin!” Nisâ-89,90/91

MÜNAFIKLARIN DURUMU NEYE BENZER?:

Münâfıkların durumu: 1-Ateş yakan adamın durumuna benzer ki ateşin şavkı onun gözüne adeta perde olur da göremez.Tıpkı uzun farlarını  yakmış bir arabanın gözümüzün ferini alıp önümüzdeki yolu göremez oluşumuz gibi! Münâfıklar da bunun gibi Kur`an hakikatlarını göremez olurlar. 2-Yahut yıldırımlı,şimşekli ve karanlık bir ortamda yürüyene benzer ki, o zavallı, gök gürlemesinden korkarak parmaklarını kulaklarına tıkar ve sadece şimşeğin aydınlattığı ışıkla az bir mesâfeye yürüyebilir.                                                                                                                    Bakara-17/3

MÜNAFIKLARIN EN BÜYÜK SİLAHI,MÜ’MİNLERİ BİRBİRİNE DÜŞÜRMEKTİR:

Bu Âyet-i Kerime’nin nüzûl sebebi, baş münâfık İbn-i Selûl’ün bir su meselesinden dolayı Mekke’li Cehcah ile Medine’li Sinan arasında çıkan kavga sebebiyle Medinelileri Mekkeliler aleyhine kışkırtması olmuştur. Neredeyse fitne Ensar ile Muhacirleri karşı karşıya getirecekti ki, bu Âyet-i Kerime indi de sulh oldular. Münâfikûn-7/554

MÜNAFIKLARIN SUÇLARINI YÜZLERİNE VURMA!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Allah, onların (münâfıkların) gizli plânlarını (zamanı gelince hesabını sormak için) bir bir kaydediyor. Onun için Sen, onlara aldırma, suçlarını yüzlerine vurma, Allah’a havâle et! (Sana) vekil olarak Allah yeter!” Nisâ-81/90

MÜNAFIKLARLA YAHUDİLERDEN KAFİRLİKTE YARIŞLAR, SENİ ÜZMESİN

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Ey Peygamber! Kalbleri iman etmediği halde ağızlarıyla “iman ettik” diyen münâfıklardan ve yahudi olanlardan küfürde yarışanlar, Seni üzmesin! Zira onların, (aslında Sana) çokça kulak vermeleri, yanında olmayan bir topluluğa yalan söyleyerek (aleyhinde) casusluk etmek içindir.” Mâide-41/113

MÜNAFIKLIĞIN BİR ALAMETİ DE İÇTEN İÇE MÜSLÜMANLARIN ZARARLARINI ARZU ETMEKTİR

Hendek Savaşı’nda münâfıklar, Birleşik Düşman Orduları’nın tamamen çekip gitmediklerini, bir müddet sonra tekrar geri geleceklerini sandıklarından içten içe şöyle bir arzu ve ümniyyeleri vardı: “Tam zamanı! Keşke şimdi çölde göçebeler arasında olsak da Müslümanların savaşı kaybettiklerinin haberini alsak ve keyf çatsak ne kadar rahatlardık!” Bu Ayet-i Kerime’den anlıyoruz ki münâfıklar, Müslümanların zarar etmelerini pek ziyade arzu ederler, keyf alırlar ve sevinirler. Ahzâb-20/419

MÜNAFIKLIK ALAMETİDİR GAZAB-I İLAHİYİ TATMIŞ BİR TOPLULUĞU DOST EDİNMEK

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Allah’ın gazap ettiği bir topluluğu kendilerine dost edinen (münâfıklara) bir baksana! Bunlar ne sizdendir, ne de onlardandır. Bunlar, bile bile yalan yere yemin ederler.” Allah düşmanları kâfirleri, münâfıklardan başkası dost edinmez! Ettiyse o, münâfıktır demektir! Mücâdele-14/543

MÜNAFIKLIK ALAMETLERİNDEN BİRİSİ DE, MÜ’MİNLERE FELAKET GELMESİNİ GÖZETLEMEKTİR

 Kıyamet gününde mü’minler, münâfıklara şöyle der: “..siz mü’minlere hep felâket gelmesini gözleyip durdunuz!”Evet, mü’minlerin başına bir felâket gelmesini bir mü’min, isteyip gözetleyemez! Hadîd-14/538

MÜNAFIKLIKTA MAHİR PEK SİNSİ OLANLARI DA VARDIR Kİ, SEN ONLARI BİLEMEZSİN!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Habibim Ya Muhammed!) Çevrenizdeki bedevilerden ve Medine halkından öyle münâfıklar vardır ki onlar, nifâk işinde mâhir olmuşlardır. Pek sinsi hareket ettikleri için (Sen) onları bilemezsin, ama Biz pek iyi biliriz! Biz onları yakında (dünya ve kabirde olmak üzere) çifte cezaya çarptıracağız. Sonra da müthiş bir (cehennem) azabına itileceklerdir.” Tövbe-101/202

MÜNAFIKLIKTAN MÜ’MİNLİĞE NASIL GEÇİLİR?

Âyet-i Kerime’nin rehberliğinde münâfıklıktan mü’minliğe geçerek ebedî hüsrândan kurtulup, ebedî saâdeti yaşamak isteyenlerin yol haritası şöyledir: 1-Evvelâ, dünyanın bir misafirhane olduğunu, tapusunun Allah’a ait olduğunu, her an misafirliğinin bitebileceği hakikatını, nefsine kabul ettirmesi lâzım. 2-Keyfetmenin, rahat etmenin misafirlikte (dünyada) değil, kendi evinde (cennette) olacağını iyice idrâk etmesi lâzım. 3-Bize ihsan edilenlerin (mal, mülk, makam, ilim, beceri vs.) birer sınav âleti olduğunu, emâneten bize verildiğini, istenildiğinde onu (malı, canı), sahibine (Allah’a) can-ı gönülden vermesi gerektiğini anlaması lâzım. 4-Bunları anladıktan sonra Kur’an ve Sahih Hadis ile verilen öğütleri, nefsine pek zor gelmesine rağmen tutması lâzım (ki bu pek zor gelecektir ama az zaman sonra pek tatlı geleceğini de bilecektir.) 5-Allah diyor: “O takdirde biz de onlara, tarafımızdan pek büyük mükâfat verirdik.” Bu müjde umudu içinde yaşaması lâzım. 6-“Ve onları dosdoğru yola=sırat-ı müstekime iletirdik” âyetini içselleştirip Kur’an çizgisinde bir hayat yaşaması ve böylece de kurtulacaklarını bilmesi lâzım. 7-Kendini başkasından üstün değil, herkesten biri kabul etmesi lazım. Haydi bir daha mü’min olalım! Bilemeyiz kalbimizde nifâk hastalığı olabilir. Nisâ-66,69/88

MÜNAFİKUN SURESİ

63. Sûredir. Medine’de nazil olmuştur. 11 âyettir. Münâfikûn-0/553

MÜNAKAŞA EDENE ŞÖYLE SÖYLE!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Habibim Ya Muhammed! De ki: Allah bizim de sizin de Rabbi olduğu halde (peygamberi niye sizden=Araplardan gönderdi) diye mi münâkaşa ediyorsunuz? (Peygamberliği O, dilediğine verir ve kimseye de danışmaz!) Bizim amellerimiz bize; sizin amelleriniz de sizedir! Biz, tam bir samimiyet ile O’na bağlı olan kimseleriz!” Bakara-139/20

MÜNEZZEHDİR YÜCE ALLAH, ONLARIN ORTAK KOŞTUKLARI HER ŞEYDEN!

Allah-ü Teâlâ, müşriklerin ortak koştukları her şeyden Münezzehdir, Yücedir. Zümer-67/464

MÜNKİR BU, YENİSİ DE ESKİSİNİN ADIM ADIM PEŞİNDE!

Allah’ın hayat, ölüm;  gece gündüz deverânı gibi tekvinî âyetlerinden ders alıp şükretmeleri yerine, eski münkirler gibi nankörlük ederek dediler: “Ölüp toprak ve kemik haline geldikten sonra, biz mi yeniden diriltilecek mişiz? Bize de, önceki atalarımıza da bu vaad edilip durdu. Kur’an’ın söylediği bu dirilme işi, evvelkilerin masallarından başka bir şey değil!” Mü’minûn-81,83/346

MÜREKKEP OLSA DENİZLER YİNE DE RABBİMİN SÖZLERİ YAZILMAKLA BİTMEZDİ

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Habibim Ya Muhammed!) De ki: Rabbimin sözlerini yazmak için bütün denizler mürekkep olsaydı, hattâ bir mislini daha takviye olarak gönderseydik; bu denizler tükenirdi, fakat Rabbimin sözleri yine de bitmezdi.” Kehf-109/303

MÜRSELAT SURESİ

77. Sûredir. Mekke Dönemi’nde nâzil olmuştur. 50 âyettir. Mürselât-0/579

MÜRTED OLDUKTAN SONRA TEKRAR İSLAM’A GİREBİLİR Mİ?

Elbette! Tövbe edip nefislerini ıslah edenler, kurtulurlar. Çünki Allah, Ğafur’dur, Rahim’dir. Âl-i İmrân-89/60

MÜRTED VE MÜLHİD, O HALİYLE ÖLÜRSE GİTTİ GÜMBÜRTÜYE!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Şuna şüpheniz olmasın! Kendileri inkâr edip, başka insanları da Allah yolundan çeviren, sonunda da (kendini ıslah etmeden) o şekilde kâfir olarak ölenler var ya, Allah onları aslâ affetmeyecektir.” Muhammed-34/509

MÜRTEDİN, DİNİNDEN DÖNENİN DURUMU

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Kim dininden (İslâm’dan) döner ve kâfir olarak ölürse onun yaptıkları dünyada da Ahirette de boşa gitmiştir (hiçbir faydasını göremez).Bunlar cehennemlik olup orada ebedi olarak kalacaklardır.” Bakara-217/33

MÜRTEDLER, İMANLARINDAN SONRA KÜFRE SAPANLAR

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “İmanlarından, Peygamberin hak olduğuna şâhitlik ettiklerinden ve kendilerine apaçık deliller geldikten sonra (bunlara rağmen) küfre sapan bir topluluğu, Allah nasıl hidayete erdirir ki? Çünki inkârlarında ısrar eden zalimleri Allah, hidâyete erdirmez!” Âl-i İmrân-86/60

MÜSAMAHA VE TATLILIKLA DAVRAN ONLARA, KIYAMET SAATİ, NASIL OLSA GELİP ÇATACAKTIR

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Şüphesiz ki o kıyamet saati gelip çatacaktır. Öyle ise (Ey Resûlüm!) onlara müsamaha ile, tatlılıkla davran!” Hicr-85/265

MÜSLÜMAN SAVAŞ ETMEDEN DUA ETSEYDİ, ALLAH DA DÜŞMANI HELAK ETSEYDİ OLMAZ MIYDI?

Allah-ü Teâlâ, bu Âyet-i Kerimesi’nde: “Allah dileseydi, onlardan (kâfirlerden) intikamınızı alırdı; fakat Allah birbirinizle imtihan etmek için size savaşı emretmiştir. Allah yolunda öldürülenlere gelince, Allah onların yaptıklarını aslâ zayi etmeyecek, boşa çıkarmayacaktır” buyurmaktadır. Buradan şunu anlıyorum: Müslümanlık zor iş! Eğer savaş gibi, ölüm riski gibi bir şeyler olmasaydı herkes müslüman olurdu. Halbuki Allah, savaş gibi, “ölmek var bu işte!” gibi, “Allah yolunda maddi, manevi büyük fedakârlıklar var bu işte!” gibi ürkütücü riskler ortaya koymuştur ki “ucuz müslümanlık” olmasın! Allah, İslâm dâvâsı için canını verene şehitlik bahşetmiş, malını verenin malını da cennette bâkileştirmiştir. Muhammed-4/506

MÜSLÜMANIN HAYAT ÇİZGİSİ VAHY-İ İLAHİ HARİCİNDE OLAMAZ!

Allah-ü Teâlâ, Peygamberine: “Rabbinden Sana ne vahyediliyorsa ona tabi ol!” fermanıyla emrediyor. Peygambere emredilen şey ümmete de emredildiğinden ‘ben müslümanım!’ diyen herkesin, Vahy-i İlâhi olan Kur’an Ayetlerinin dışında bir hayat çizgisi olamaz! Kur’an Ayetleriyle çelişmeyen hususları ancak kabullenebilir. Ahzâb-2/417

MÜSLÜMANIN İYİSİ KİM OLA?

Şu güzel vasıfları da üzerinde toplayanlar, affa medâr iyi Müslümanlardır: 1-Sabırlılar, 2-Sâdıklar, 3-İtaatla Huzur-u İlâhî’de divan duranlar, 4-Mallarını Allah yolunda harcayanlar, 5-Seher vakitlerinde arı kovanındakiler gibi vızıldayıp Allah’tan af dileyenler. Âl-i İmrân-17/51

MÜSLÜMANLAR İSMİ, BİZE KİM TARAFINDAN VERİLDİ VE NİÇİN?

“Müslümanlar” ismini bize, gerek daha önceki kitaplarda, gerekse bu Kur’an’da veren bizzat Allah-ü Teâlâ’dır. Bununla, peygamberimiz sav, bize şâhittir; zira kitaplarda geçen evsafıyla, biz ümmetinin peygamberi olduğunu gördü. Biz de tüm insanlara şâhitleriz; zira kitabımız Kur’an’ın talimi ile öğrendik ki, bütün insanların, iman esaslarından olan “Ahir Zaman Peygamberi ve Ümmetine iman”larına, Ümmet-ü Muhammed olarak biz de şâhitlik ediyoruz: Ey bizim geleceğimize inananlar, biz de sizlerin iman ehli olduğunuza şâhitlik ederiz! Hacc-78/340

MÜSLÜMANLARIN BİRBİRİYLE KARDEŞLİĞİ, ALLAH’IN LÜTFUDUR

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Hani siz birbirinize düşman idiniz de Allah, kalblerinizi birbirine ısındırmış ve O’nun lütfu ile kardeş oluvermiştiniz.” Ya Rab! Evs ve Hazrec’in kalblerini ısındırdığın gibi bizlerin de kalblerini ısındır! Âl-i İmrân-103/62

MÜSLÜMANLARIN İLKİ HZ. MUHAMMED SAV’DİR

Bu Âyet-i Kerime’de Efendimiz sav, Âyet diliyle şöyle diyor: “Bana müslümanların (Vahy-i İlahi’yi tatbik edenlerin) ilki olmam emredildi.” Buradan şunu anlıyoruz: Resûlüllah Efendimiz sav, Kendisine vahyolunan Kur’an hakikatlarını en evvel Zat-ı Mübarekleri tatbik ediyordu, sonra başkalarına tebliğ ediyordu. Biz dahi bir Kur’an Hakikatı’nı bir başkasına tebliğ edeceksek evvela o hakikatı kendi nefsimizde yaşamalıyız.Bu, Allah’ın emridir. Peygamber Efendimiz sav, Kur’an lisânı ile diyor: “Doğrusu Bana, Allah’a iman ve itaat edenlerin (müslümanların) ilki olmam emredildi. Ve ‘sakın müşriklerden olma!’ diye de emredildi.” Allah-ü Teâlâ Efendimizin lisânıyla buyuruyor: “Ben, müslümanların (ilki) olmam ve (size) Kur’an okumamla da emrolundum!” Kur’an Dili ile Peygamberimiz sav, diyor ki: “Çünki Ben Müslümanların ilkiyim!” En’âm-163/149; Zümer-12/459 ; En’âm-14/128 ; Neml-92/384

MÜSLÜMANLIK, İLAHİ DİNLERİN ORTAK ADIDIR

Hem Hz. İbrahim as, hem Hz. Yakup as’ın, oğullarına: “Evlatlarım, sakın Müslümanlıktan başka bir din ile ölmeyiniz!”diye vasiyet etmeleri, bütün ilâhi dinlerin ortak adının, “Müslümanlık” olduğunu isbat eder! Bakara-132/19

MÜSTEKAR ,KALMA YERİ VE MÜSTEVDA’ EMÂNET YERİ

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Sizin için bir müstekar (Kalacak yer), bir de müstevda’ (emanet yeri) olarak duracak yer vardır. (Kalacak yer, dünya veya ana rahmi; emanet yeri ise babalardaki sulb veya kabirdeki hayat olabilir, Allah-u A’lem!) En’âm-98/139

MÜŞRİK BEYLER! YA SİZ, YA BİZ; İKİMİZDEN BİRİ HİDAYETTE, DİĞERİ DALALETTEDİR

Allah-ü Teâlâ, Efendimize, müşriklere karşı şöyle demesini vahyetti: “De ki: (Ey müşrikler!) Siz ya da biz; iki topluluktan biri hidâyet, diğeri de dalâlet içindedir.” Yani siz bilirsiniz! Sebe’-24/430

MÜŞRİK MİSİN NESİN? ŞU TAPTIĞININ TANRI OLDUĞUNU İSBAT ET BAKALIM!

“O müşrikler, haklarında tanrı olduğuna dâir Allah’ın hiç bir delil göndermediği, kendilerinin de tanrı olduğuna dair hiç bir bilgi sahibi olmadıkları birtakım şeylere tapıyorlar. Büyük Duruşma’da o zalimlerin hiç bir yardımcıları olmayacaktır.” Hacc-71/339

MÜŞRİK OLMAZLARDI ONLAR, EĞER ALLAH DİLESEYDİ

Eğer Allah (Küllî İrâdesini devreye sokup) dileseydi, onlar müşrik olmazlardı (herkes, melekler gibi imanlı olurlardı). Aksine insan, bu dünyada serbest bırakılmış ve hür iradesiyle imtihan edilmektedir. Peygamber de insanlar üzerinde muhâfız (bekçi) değildir, onları iman yönünde zorlamaz! En’âm-107/140

MÜŞRİK ÖZRÜ NEYE YARAR Kİ!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Dünyadan (müşrik olarak Ahiretteki Mahkeme-i Kübrâ’ya gelenlerin tek sığınacak özürleri,) fitneleri: “Rabbimiz vallâhi biz müşrik değildik!” demeleri olacaktır. (Ama neye yarayacak ki!)” En’âm-23/129

MÜŞRİKLER DEDİLER, TAMAM SANA İNANALIM AMA SEN DE ŞUNLARI YERİNE GETİR!

Müşrikler aslında inanmamak için işi yokuşa sürerek “şu şartlarımızı yerine getirmedikten sonra aslâ Sana inanmayız!” dediler: 1-Yerden bir pınar fışkırtasın! 2-Senin hurma ağaçlarından ve üzüm bağlarından bir bahçen olmalı da aralarından gürül gürül ırmaklar akıtasın! 3-Yahut iddia ettiğin gibi, göğü üzerimize parça parça düşürmelisin! 4-Allah’ı ve melekleri karşımıza getiresin de onlar senin söylediklerine şâhitlik etsinler! 5-Bu da yetmez, senin altundan bir evin olmalı! 6-Yahut sen göğe çıkmalısın! 7-Göğe çıkmak yet mez, oradan dönerken bize okuyacağımız bir kitap indirmedikçe yine de senin oraya çıktığına inanmayız ha! De ki: ‘Fesübhanellah! Ben sadece elçi olan bir insandan başka ne olabilirim ki?’ İsrâ-90,93/290

MÜŞRİKLER GÜRUHU, HESAP VERME GÜNÜ İŞİNİZ BİTİK, KİMSE SÖYLEMEDİ DEMEYİN!

Ve o gün (hesap verme günü) Allah, o müşriklere seslenir: “Ortağım olduğunu iddia ettiğiniz şeriklerim nerede? Ortaya çıksınlar (da sizin imdadınıza yetişsinler) bakalım! (Yani? İşiniz bitik mi bitik!) Kasas-74/393

MÜŞRİKLER SİZİNLE TOPYEKÜN SAVAŞIYORLARSA SİZ DE ONLARLA TOPYEKÜN SAVAŞIN!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Müşrikler nasıl birleşerek sizinle topyekün savaşıyorlarsa, siz de (kendi aranızda) birleşerek onlarla topyekün savaşın! Ve bilin ki Allah, ilâhî sınırlara riâyet eden, fenalıklardan sakınan takvâ sahipleriyle beraberdir.” Tövbe-36/191

MÜŞRİKLER, YAHUDİLERE ÖZENDİLER

Yahudilerin Hıristiyanlara; Hıristiyanların da Yahudilere dedikleri gibi müşrikler de Müslümanlara: “Onlar Hak Din üzere değiller!” deyiverdiler. Bakara-113/17

MÜŞRİKLERİN, BİZE DE KİTAP GELSEYDİ BAHANELERİ, KİTAP GELİNCE ÇÖKTÜ

Müşrikler önceleri: “Bizim de yanımızda öncekilere verilen kitaplar olsaydı, elbette biz de yalnız Allah’a ibâdet eden kullar olurduk!” bahâneleri, Hak kitap Kur’an-ı Hakîm gelince çöktü. Zira Kur’an gelince onu inkâr ettiler. İnkâr mı ettiler? Etsinler bakalım! Âkıbetlerini ileride öğreneceklerdir. Sâffât-167,170/451

MÜŞRİKLİK HA! DAHA ÖNCEKİ MÜŞRİKLERİN BAŞINA GELEN AZAP NASIL OLURMUŞ GÖRDÜLER

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Yemin olsun ki, onlardan (Mekkeli müşriklerden) öncekiler de (Dini ve Peygamberi) yalanlamışlardı; fakat Benim de (o müşrikleri) inkârım (onlara olan intikâmım, azâbım) nasıl olurmuş (gördüler, anladılar)!” Mülk-18/562

MÜTEAL, HER ŞEYDEN YÜCE OLAN ALLAH’DIR

“O (Allah), görünmeyeni de görüneni de hakkıyle bilendir; Kebirdir (Pek Büyüktür); Müteâldir (her şeyden Yücedir).” Ra’d-9/249

MÜTEŞABİH ÂYETLER

Kur’an-ı Kerim’in bir kısmı da Müteşâbih Âyet’lerdir. Bu âyetler, her asra bakması hasebiyle değişik mânâları mu’cizevî olarak içinde barındırırlar. Bu bakımdan değişen asırlarda bu âyetler, o asrın dimâğına göre yeniden yorumlanırlar. Hükümler bunlara dayandırılarak verilmez. Belki bu âyetler, Kur’an’ın her asra bakmasını, her asırdaki dertlere tam derman olmasını sağlar. Âl-i İmrân-7/49

MÜTEŞABİH AYETLERLE UĞRAŞMA!

Kalblerinde eğrilik olan, zorlamalı yorumlarla kendi indî saplantılarına delil arayan kimseler bu müteşâbih âyetlerle uğraşırlar. Halbuki bu âyetlerin gerçek mânâlarını Allah’tan başka kimse bilemez! Ancak birisi, “ben bu âyetten şunu anlıyorum” diyebilir. Âl-i İmrân-7/49

MÜTRAFUN DENİLEN ŞIMARIK ZENGİNLER, HER DAİM PEYGAMBERLERE KARŞI ÇIKMIŞLARDIR

Allah-ü Teâlâ, bir beldeye ne vakit ki bir peygamber gönderdi, hemen oranın mütrafûn denilen şımarık zenginleri, gönderilen bu Allah elçisinin karşısına dikildiler. Zira gelen yeni din, onları kibirlilikten, çalım satarak böbürlenmekten alıkoyacak, yaratılış amacı olan Allah’a kul olmaya alıştırarak enâniyetlerini sıfırlayacaktı. Bu da zorlarına gidiyordu ve kurdukları kibir düzenini bozuyordu. Akılsıza bir dirhem dünya tadı, batmanlarla Ahiret tadından daha tatlı geldiği için hep böyle yaptılar. Yaptılar da ne oldu? Sebe’-34/431

MÜTRAFUN ŞIMARIK ŞEHİR ZENGİNLERİ UYARICI PEYGAMBERLERE İLK KARŞI ÇIKANLARDIR

Allah-ü Teâlâ, ne vakit ki, bir şehre uyarıcı bir peygamber gönderse, o şehirde O Peygambere ilk karşı çıkanlar, daima “mütrafûn” denilen şehrin şımarık varlıklı zenginleri olmuşlardır. Allah-ü A’lem bunun hikmetleri şunlar olsa gerektir: 1-Kurulu düzende zenginler saygın insanlardır. 2-Düzen fakirlerin emeklerinin bir kısmını zenginlere aktarmaktadır. 3-Başkalarının kendilerine muhtaç olarak karşılarında el pençe divan durmaları, onlara menhus bir zevk vermektedir. 4-O şehirde toplumu yönlendirenler, sözleri dinlenenler o zenginlerdir. Bu mütrafûna bir peygamberin varlığının kabulü ise, bütün bu kazanımlarını bir çırpıda kaybedip, sıradan herkes gibi bir vatandaş olmayı gerektirmektedir. Bu durum da onların nefislerine ağır gelmektedir. Zuhruf-23/490

MÜTTAKİLERE BAKIN NELER VAR NELER!

“Şeytana uymaktan korunan müttakiler ise cennetlerde ve pınar başlarındadırlar. Onlara “selâmetle, emin olarak girin oraya” denir. Hicr-45,46/263

MÜTTEKİ MÜSLÜMANLARI ALLAH, GÜNAHKAR ZINDIKLARLA BİR TUTMAZ!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Muhakkak ki, müttekî müslümanlara Ahirette Naîm cennetleri vardır. Hiç müslümanları, o günahkâr zındıkları (cennete koyarak) bir tutar mıyız? Size ne oluyor? (Günahlarınızla cennete gireceğinizi, sanarak) nasıl da böyle bir hüküm verebiliyorsunuz? Yoksa size ait bir kitap var da bu kâbil bigileri, oradan mı okuyorsunuz? Onda ‘neyi beğenirseniz o size verilir’ diye bir bilgi mi yazılı? Yoksa ‘neye hükmederseniz, o yerine getirilir’ diye, kıyamete kadar geçerli olacak size yeminle verilmiş bir sözümüz mü var? Sor bakalım onlara: Hangileri buna kefildir? Yoksa güvendikleri ortakları mı var? Eğer iddialarında tutarlı iseler, haydi getirsinler o ortaklarını da görelim bakalım!” Kalem-34,41/564

MÜZDELİFE

Mekke-i Mükerreme’nin güneydoğusu istikametinde Arafat Meydanı ile Mina mevkii arasında kutsal bir mekândır. Meş’ar-i Haram buradadır. Cemerâta (şeytanlara) atılacak taşlar, burada toplanır. Zilhicce’nin 9. ile 10. gününü birbirine bağlayan gece (Bayram Gecesi) Müzdelifede geçirilir. Akşam namazı ile yatsı namazı, yatsı namazı vaktinde cem edilerek kılınır. Müzdelife Vakfesi’ne de bu mevkide durulur. Bakara-198/30

MÜZZEMMİL SURESİ

73. Sûredir. Mekke Dönemi’nde nâzil olmuştur. 20 âyettir. Müzzemmil-0/573

MÜZZEMMİL

Elbisesine örtünüp bürünen demektir ki, bundan maksat Peygamber Efendimizdir sav. Peygamber Efendimize Hıra Mağarası’nda ilk vahiy geldiğinde heyecanla evine dönmüş ve mübarek Vâlidemiz Hatice-tül Kübrâ’ya “Beni örtün! Beni örtün!” demiştir. Müzzemmil, Kur’an’da geçen Efendimizin yedi isminden birisidir. (Bu yedi isim: Muhammed, Ahmed, Abdullah, Tâhâ, Yâsîn, Müzzemmil ve müddessir.) Müzzemmil-1/573

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

KADIN DÖVMEK VAR MIDIR İSLAM DİNİNDE?

                                                 KADIN DÖVMEK VAR MIDIR İSLAM DİNİNDE?                 İslam düşmanları güzel dinimize çamur atmak için bazı ayetleri dillerine dolayarak guya İslamiyetin kaba ve acımasız ve erkekleri kayırıcı bir din olduğundan bahsederler. Bu ayetlerin sayısı, iki elin parmağını geçmez. Aslında ayetler tabi ki yerli yerinde en doğru ve en isabetli olandır. Fakat kıt akıllarıyla anlayamıyorlar veya anladıkları halde şeytanlıklarından bile bile eleştiriyorlar. Kadınların zaaf damarlarından istifade ile onları kışkırtıyorlar. Bu çamur atma işinde serrişte ettikleri ayetlerden birisi de Nisa Suresi’nin 34. ayetidir. Haksız olduklarını Allah’ın izni ile gay...

PARMAK İZLERİNİN HATIRLATTIKLARI

                                                 PARMAK İZLERİNİN HATIRLATTIKLARI                 Kıyame Sûresi 3. ve 4. Âyetlerinin meallerini okuyalım! Bu âyetlerde Allah-ü Teâlâ buyuruyor ki: “İnsan kendisinin kemiklerini aslâ bir araya getiremeyeceğimizi mi sanıyor? Evet! (Bir araya getiririz!) (Biz) onun parmak uçlarını (parmak izlerine varıncaya kadar) düzenlemeye (dünyadaki eski haline getirmeye) gücü yeteniz.”                 Parmak uçları denmesi, câlib-i dikkattir. Niçin? Parmak uçlarında ne var ki? Evet! Parmak uçlarında parmak izleri var! Bu âyetin nazil olduğu dönemde de parmak izlerinin va...

NUH TUFANI TÜM DÜNYAYI KAPSADI MI?

              Hûd Sûresi’nin 25. Ayetinden 48. Ayetine kadar Hz. Nûh’dan, gemisinden ve tufandan bahsedilir. Başka sûrelerdeki ayetlerle beraber bu sûredeki ayetlere toplu bakınca Nûh Tufanı’nın tüm dünyada olduğunu anlarız. Şöyle ki:             -Nûh as kavmi içinde 950 sene kalıyor. Hûd-40. Ayette belirtildiği üzerine Hz. Nûh’a pek az kişi iman etmişti. Bir oğlu ile diğer zevcesi bile iman etmemişti. Kavminin arasında bu kadar uzun yıllar kalmasına rağmen Hz. Nûh’a Hz. İbrahim ve Hz. Lût gibi başka insanların bulunduğu beldelere hicret etmesi emredilmemişti. Buradan anlaşılıyor ki insanlık henüz çoğalıp yayılmamıştı. Binaenaleyh Nûh Tufanı’nın başka masum insanların korunması amacıyla yerel olmasını mucip bir sebep gözükmüyor.             -İsrâ Sûresi’nin 3. Ayet meali: “(Ey) Nûh ile beraber (gemide) taşıdığımız k...