ZAFER ALLAH’DANDIR, MELEKLERİN
YARDIMA GELMESİ MORAL İÇİNDİR
Allah-ü Teâlâ buyurdu: “Allah bunu
(bin melâike ile imdâda yetişmesini), sırf size bir müjde olsun ve bununla
kalbleriniz güven duysun diye yaptı. Yoksa gerçekte yardım ancak Allah’dandır!
Çünki Allah, Azîzdir, Hakîmdir.” Enfâl-10/ 177
ZAFERLER, HER DÂİM ALLAH KATINDANDIR
Nusret ve zafer, her dâim, ancak
Azîz ve Hakîm Allah katındandır. (Fânî beşerin sahiplenmesi, şirk-i hafi olur!)
Âl-i İmrân-126/65
ZAFERLERDEKİ İNCE SIR, SÜNNET-İ
SENİYYE-İ AHMEDİYYE’YE İTTİBA’ EDİP ETMEMEKTE YATAR
Allah-ü Teâlâ Peygamber Efendimize
sav şanlı bir zafer va’detmiş ve va’dini de ihsan etmiştir. Bu va’d, kıyamete
kadar Efendimizin izinden gidenleri de içine alır. Çünki Efendimiz sav, şahsî
hayatını değil, belki en büyük insanlık olan İslâmiyeti temsilen yaşıyordu.
Bundan dolayı O, yaşayan bir Kur’an ve yaşayan bir İslâmiyetti. Hangi toplum ve
hattâ hangi ferd, Sünnet-i Seniyye-i Ahmediyye’ye ittiba’ ederek yaşarsa,
İslâmiyeti yaşadığı için hiçbir işi, fiyasko ile değil, bilâkis geç de olsa
imtihan merhalelerini atlattıktan sonra zaferle neticelenir. Elhamdülillah, böyle
bir müjde ile tebşir edilmişiz! Fetih-3/510
ZAHİR ALLAH’DIR
Allah, yarattıklarının delaletiyle o
kadar zahirdir ki, şiddet-i zuhurundan gizlidir. Nasıl en zahir güneşe
bakamayarak onu göremiyorsak, ondan daha zahir olan Allah’ı da göremeyiz.!
Hadîd-3/536
ZAKKUM AĞACI KİMİN YEMEĞİDİR? BİLA
ŞEK VE ŞÜPHE ÇOK GÜNAHKARLARIN YEMEĞİDİR!
Şuna kimsenin şüphesi olmasın ki,
zakkum ağacı, çok günahkâr olan kimsenin yemeğidir. Duhân-43,44/497
ZAKKUM AĞACI NE BİÇİM BİR ŞEYDİR?
Zakkum ağacı, cehennemde biten bir
ağaç olup, erimiş mâden gibidir. Ondan yiyenlerin karınları, kaynar suyun
fokurdadığı gibi fokurdar. Duhân-45,46/497
ZAKKUM AĞACI, CEHENNEMİN DİBİNDEN
ÇIKAN BİR ZEHİR ZENBEREK AĞAÇTIR
Zakkum öyle bir ağaçtır ki, zehirliliği
ve acısı anlatılamayacak kadar dehşetli bir ağaçtır. Cehennemin alevleri, bu
ağacı yakmaz! Tomurcukları, sanki şeytanların başları gibidir. Cehennemlikler, bu
ağacın meyvelerinden yiyerek karınlarını dolduracaklardır. İçi acılığından
cayır cayır yanan cehennemliklere kaynar su karışımından iğrenç içecekler
verilecektir. Sâffât-62,67/447
ZAKKUM YİYECEKSİNİZ ZAKKUM, BÖYLE
SAPIKLIK VE YALANCILIKTA ISRAR EDEREK ÖLÜRSENİZ!
Bu dünyada sapıklıkta ve Kur’an
hakikatlarını yalanlamakta ısrar edenler, bu inatlarından vazgeçip tövbe
etmeden ölürlerse onlara Ahirette zakkum yedirilecektir. (Zakkum, cehennemin
dibinden çıkan bir ağacın meyvesidir. Korkunç derecede zehirli ve yakıcı ve
acıdır.) Vâkıa-51,52/535
ZALİM AZABI GÖRDÜĞÜNDE İÇİN İÇİN
PİŞMANLIK DUYAR AMA NE ÇARE, KURTULUŞ YOK!
“Zulmeden zâlim, bu zulmü sebebiyle
hak ettiği azâbı gördüğünde, için için pişmanlık duyar ama (ne çâre)! Artık
orada adâletle hüküm verilir ve onlar, haksızlığa uğratılmazlar.” Yûnus-54/214
ZALİM BİR TOPLUMA HİDAYET KAPISI
KAPALIDIR
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Muhakkak
ki Allah, zalimler topluluğunu (inkârlarındaki ısrarları sebebiyle) hidâyete
erdirmez.” Mâide-51/116
ZALİM İŞTE, İNKARDAN BAŞKA KABULE
YANAŞTIĞI BİR ŞEY YOK; KELLİM KELLİM L YENFA’!
Kendileri için bir ecel tayin ettik
ki, onda hiç şüphe yoktur, fakat zalimler, inkardan başka bir şeyi kabul
etmediler. Kellim kellim lâ yenfa’! (Konuş, konuş fayda vermez!) İsrâ-99/291
ZALİM OLMAYAN KİM VAR Kİ?
“Eğer Allah, zulümleri yüzünden
insanları cezalandıracak olsaydı, dünyada tek canlı bile bırakmazdı. (Demek ki -özel
koruma altındaki peygamberler hariç- herkesin kendi çapında bir zulmü, bir
zalimliği var!) Fakat onları belirli bir va’deye kadar bekletir, va’deleri
gelince de ne bir an geri kalabilirler, ne bir an öne geçebilirler.”
Nahl-61/272
ZALİMİN TEKİ!
Allah`ın Hz. Muhammed`i sav
peygamber olarak gönderdiğini, kendi evlâdının ken- dinden olduğunu bildiğin
kadar biliyorsun, ama O`nun Peygamber olduğunu gizliyor ve söylemiyorsun! Bu
kadar insanı, Hakk`ı gizleyerek iğfal ettin de imansız olmalarına sebep oldun!
Senden daha zalim kim olabilir? Zalimin tekisin, o kadar! Bakara-140/20
ZALİMLER BİRBİRLERİNİN DOSTU; ALLAH
DA TAKVA SAHİPLERİNİN DOSTUDUR!
İslâm Şeriatı karşısında yer alan
güruh, Allah’dan gelecek hiçbir şeyi Senden (Peygamberimizden) def’ edemezler
(Sana gelen vahyi engelleyemezler veya bozamazlar). Şurası kesindir ki, zalimler
birbirlerinin dostudurlar; Allah da takvâ sahiplerinin dostudur. Câsiye-19/499
ZALİMLER GÜRUHUNU ALLAH HİDAYETE
ERDİRMEZ
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Muhakkak
ki Allah, zalimler gürûhunu hidâyete erdirmez.” En’âm-144/146
ZALİMLER GÜRUHUNU ALLAH, HİDAYETE
ERDİRMEZ!
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Binâsını
Allah’a karşı gelmekten sakınma ve O’nun rızasını kazanma temelleri üzerine
kuran (mü’min bir) kimse mi hayırlıdır; yoksa yapısını, yıkılmak üzere olan bir
uçurum kenarına kurarak onunla beraber cehennem ateşine yuvarlanan (münâfık
bir) kimse mi? Allah, zalimler güruhunu hidâyete erdirmez!” Tövbe-109/203
ZALİMLER İFLAH OLMAZ!
“Şu muhakak ki, zalimler iflâh
olmaz!” En’âm-135/144
ZALİMLER KESİNTİSİZ DEVAMLI BİR AZAP
İÇİNDE OLANLARDIR
Dikkat edin! Zalimler, kesintisiz
devamlı bir azap içinde olanlardır. Mü’minler onlar için şöyle derler: “Bunlar
kıyamet gününde hem kendilerini, hem de ailelerini hüsrana uğratanlardır!”
Şûrâ-45/487
ZALİMLER O GÜN ÖZÜR DİLEYECEKLERDİR
AMA ONLARA ORADA LA’NET VE KÖTÜ YURT VARDIR
Zalimlere o gün (kıyamette hesap
verdikleri gün) mâzeretleri, hiç bir fayda sağlamaz. Onlara o günde sadece
lâ’net vardır ve bir de kötü yurt (cehennem) vardır! Mü’min-52/472
ZALİMLER PEK DERİN, PEK UZAK BİR
AYRILIK İÇİNDEDİRLER
Zalimler gerçekte, Haktan pek uzak
ve pek derin bir ayrılık içindedirler. (Uslu duramadıklarından besbelli zaten!)
Hacc-53/337
ZALİMLER PİŞMANLIKLA KULLUK YAPMAK
İÇİN KISA DA OLSA BİR SÜRE İSTEYECEKLERDİR
O gün zalimler: “Ey Yüce Rabbimiz!
Ne olur bizi (dünyaya göndererek) kısa da olsa bir süre ver de, Sen’in çağrına
uyalım ve peygamberlerin izince gidelim” diyecekler. Cevaben onlara şöyle
denilir: “Peki, daha önce hiç zeval bulmayıp sürekli yaşayacağınıza dâir yemin
eden siz değil miydiniz?” İbrahim-44/260
ZALİMLER SİZİ, KAÇMAYLA KURTULACAĞINIZI
MI SANDINIZ? YOK ÖYLE!
Halk zalimleşince azap harekete
geçer. Tarihte olmuş. Bu âyet beyân ediyor ki: “Azabımızı hissettikleri zaman, derhal
en hızlı vasıtalarıyla oradan kaçmaya yeltendiler. Biz de dedik: “Kaçmayın!
İçinde şımartıldığınız mâlikânelerinize, konforunuza dönün! Dönün, zira sorguya
çekileceksiniz!” Onlar: “Eyvah başımıza gelenlere! Gerçekten biz zalim
kimselermişiz, Eyvah, eyvah!” dediler. Nihayet onların başına azâbımız, öyle
bir indi ki, biçilmiş ekin ve sönmüş, kül olmuş ateş gibi oluncaya kadar
feryatlarına devam ettiler. Enbiyâ-12,15/322
ZALİMLER TOPLULUĞU HELÂK OLMAYA
MÜSTEHAK OLUR
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Habibim
Ya Muhammed!) Deki: Söylesenize Bana! Eğer Allah’ın azâbı, size ansızın veya
göz göre göre gelirse zalimler topluluğundan başkası mı helâk olacak?”
En’âm-47/132
ZALİMLER! BİR ŞEY OLMUYOR, DİYE
SEVİNMEYİN, ACELESİ YOK, KURTULUŞ DA YOK!
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Muhakkak
ki, zulmeden şimdiki zalimlerin de geçmiş zalim meslektaşları gibi azaptan bir
payı vardır. Acele etmelerine gerek yok, haydi biraz daha dünya hayatından kâm
alsınlar! Nasıl olsa (vakti saati gelince) Allah’a kavuşacaklar (ve
müstehakları ne ise kendilerine âdilce verilecektir.) Ama tehdit olundukları o
gün gelince çekeceklerinden dolayı vay o kâfirlerin haline!” Zâriyât- 59,60/522
ZALİMLER! MAZERETLERİNİZ VE ÖZÜR
DİLEMELERİNİZ BUGÜN SİZE FAYDA VERMEZ
Kıyamet günü Büyük Duruşma gelip
çattığında, zalimler ne mazeretler, ne özür dilemeler yaparlar bir bilseniz!
Ama onların mazeretleri, özür dilemeleri ve Allah’ı râzı etme istekleri, kendilerine
hiç fayda vermez! (Dünyaya gönderilme, Allah’ı Razı etme, imanlı bir hayat
sürme fırsatı kendilerine verilmez!) Rûm-57/409
ZALİMLER, TADIN BAKALIM KAZANMAKTA
OLDUKLARINIZIN MEYVELERİNİ, DENİLİR
Dünyada zulüm yapmaktan menhûs bir
lezzet alan zalimlere cehennemde: “Tadın bakalım kazanmakta olduklarınızın
(zakkumdan, irinden, kaynar sudan olan) meyvelerini!” denilir. Zümer-24/460
ZALİMLER, MURADLARINA
EREMEYECEKLERDİR
Allah-ü Teâlâ ferman ediyor: “Şu
muhakkak ki, o zalimler, felah bulamayacak, muradlarına eremeyeceklerdir.”
En’âm-21/129
ZALİMLERDEN KİMİNİ KİMİNE MUSALLAT
EDERİZ
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “İşte Biz, kazanmakta
oldukları günâhlar yüzünden, zalimlerin kimini kimine dost (yani musallat)
ederiz.” En’âm-129/143
ZALİMLERE AHİRETTE HİÇBİR YARDIMCI
YOKTUR
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Zalimler
için Ahirette hiçbir yardımcı yoktur!” Bakara-270/45
ZALİMLERE HİDAYET KAPISI KAPALI:
Allah, zalim bir topluluğa (tövbe
etmedikleri müddetçe) hidâyet etmeyeceğini beyan ediyor. Bakara-258/42
ZALİMLERE KIYAMET GÜNÜNDE ALLAH’DAN
BAŞKA YARDIM EDECEK DOSTLAR DA BULUNMAZ
Ateşe ma’ruz kalan zalimlere kıyamet
gününde yardım edecek Allah’dan başka bir tane dahi olsa dost bulunmaz. İsyandaki
inat ve ısrarlarından dolayı Allah da onları dalâlete atmışsa daha artık onlara
o ateşten kurtulmaları için bir yol yoktur. (Ayetteki “Allah’dan başka yardım
edecek dost bulunmaz” ifadesi Allah’ın onlara dost olacağı mânâsına gelmez;
belki kıyamet gününde Allah’dan başka kimsede güç, kuvvet yoktur mânâsı
melhuzdur. Hele hele Allah, zalimlere dost mu olur? Şûrâ-46/487
ZALİMLERE, “HAK ETTİĞİNİZİ TADIN
BAKALIM!” DENİR
“Sonra o zalimlere: ‘Ebedi azâbı
tadın bakalım! Siz dünya hayatında neyi hak ettiyseniz, onun karşılığını
göreceksiniz!’ denir.” Yûnus-52/213
ZALİMLERİ ALLAH SEVMEZ!
Allah, zalimleri sevmez! Allah-ü
Teâlâ buyuruyor: “İman edip Salih ameller işleyenlere Rabbin, mükâfatlarını
tamı tamına verecektir. Allah, zalimleri sevmez! Âl-i İmrân-57/56 ; 140/66
ZALİMLERİ CAN ÇEKİŞİRKEN BİR GÖRSEN!
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Habibim Ya
Muhammed!) O zalimleri, ölümün şiddetleri içinde can çekişirlerken bir görsen!
Can alıcı melekler, ellerini uzatmışlar (güçleriyle sapa sarma sarmalamışlar)
da o çakma peygamberlik taslayan yalancı zalimlere: ‘Çıkarın canlarınızı ey
kibirlilik taslayanlar! Bugün aşağılayıcı bir azap ile cezalandırılacaksınız!’
derler.” En’âm-93/138
ZALİMLERİ KIYAMET GÜNÜ MÜMKÜN OLSA
DA BİR SEYRETSEK
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Öyle bir
gün, o zalimleri bekliyor ki onlar, kendilerine her seslenene korkuyla
başlarını kaldırmış, gözleri donup kalmış, kalbleri bomboş olarak çağrıldıkları
her yere koşup duran, kapıldıkları dehşetten dolayı hiçbir şey anlamayan
kimselerdir.” İbrahim-43/260
ZALİMLERİ MUTLAKA İMHA DECEĞİZ,
KURTULUŞ YOK!
Rableri de onlara (Peygamberlerine)
vahyetti ki: “Biz elbette o zalimleri imhâ edeceğiz!” İbrahim-13/256
ZALİMLERİ ŞAŞIRTIR ALLAH
“Allah, zalimleri (zulümleri
sebebiyle) dalâlete atar, şaşırtır. Allah, dilediğini yapar.” İbrahim-27/258
ZALİMLERİN İNATÇI NE KADAR ZORBASI
VARSA HÜSRANA UĞRAMIŞLARDIR
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Resûller
(ve onun izinden gidenler), Allah’dan yardım ve zafer istediler, (Allah da
verdi.) Neticede her inatçı, zorba zalim ise hüsrâna uğradı.” İbrahim-15/256
ZALİMLERİN İŞLEDİKLERİNDEN SAKIN
ALLAH’IN HABERSİZ OLDUĞUNU ZANNETME!
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Sen, o
zalimlerin işlediklerinden, sakın Allah’ın habersiz olduğunu zannetme! O,
sadece onları, dehşetinden gözlerinin donup kalacağı bir güne ertelemektedir.” İbrahim-42/259
ZALİMLERİN TA KENDİLERİDİR ONLAR!
Kâfirler, zalimlerin tâ kendileridirler.
Bakara-254/41
ZALİMLERİN TÜM MİRASINI ALLAH,
MAKAMINDAN KORKANLARA VERECEĞİNİ MÜJDELER!
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Ve o
zalimleri imhâ ettikten sonra sizi o ülkeye yerleştireceğiz. İşte bu va’dimiz,
makamımdan (huzurumda el pençe divan durarak) hesap vermekten korkanlar ve
uyardığım azaptan çekinenler içindir.” İbrahim-14/256
ZALİMLİĞİN BİR ÇEŞİTİ
Kim Allah’a karşı yalan uydurursa
(Tevrat’ta yazılı olanı saklayıp da olmayanı, yazılı diye uydurup Allah adına
söylerse) işte o, zalimin tekidir! Âl-i İmrân-94/61
ZALİMLİĞİN ZİRVESİNDE YER ALMAK
“Uydurduğu yalanı Allah’a mal
edenden (Allah böyle diyor diye etrafa fetvâ yağdırandan) daha zalim kim
olabilir?” (Olmaz! Zalimin tekidir o!) Kehf-15/293
ZALİMLİKTEN DAHA KÖTÜ NE VAR Kİ?
İŞTE BAKIN!
“Ve o gün (azabı gördükleri gün)
zalimler, Allah’ın hükmüne teslim olurlar. Uydurdukları tanrılar da kendilerini
bırakıp ortalıkta görünmez olurlar, kaybolup giderek onları azaplarıyla başbaşa
bırakırlar.” Nahl-87/275
ZAMANDAN DA MÜNEZZEHDİR ALLAH!
Allah, yapılanı da yapılacağı da
bilir. Yani Allah mekândan münezzeh olduğu gibi zamandan da münezzehdir. Yani
Allah, zamanın başı ile sonuna bir bakar, Allah için bir varlığın ‘yaratılışı
mı, ölümü mü öncedir?’ diye bir soru sorulmaz. Allah için zamanın tamamı tek
bir “An”dan ibarettir. Hacc-76/340
ZAN İÇİNDEDİRLER BİR KISMI
Ehl-i Kitabın bir kısmı, ümmidirler.
Bütün bildikleri etrafında anlatılan kuruntu ve uyduruk şeylerden ibarettir. Sadece
zan içindedirler. Bakara-78/11
ZAN, HAKİKAT ADINA HİÇBİR ŞEY İFADE
ETMEZ!
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Onların
çoğu, zandan başka bir şeye tâbi olmaz! Zan, Hak’tan (gerçekten) hiçbir şeyin
yerini tutmaz! (Hiçbir hakikat, onun üzerine bina edilmez, zira zannın Hak
adına hiçbir kıymet-i harbiyesi yoktur.) Şüphesiz ki Allah, onlar ne yaparlarsa
hakkıyla bilendir!” Yûnus-36/212
ZANNA UYANLAR KAFADAN ATARLAR!
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Onlar,
sırf zanna uyarlar ve sırf kafadan atarlar. (Zannın Allah katındaki değeri, sıfırdır;
üzerine hüküm binâ edilmez!)” En’âm-116/141
ZANNIN ÇOĞUNDAN KAÇININ, ZİRA BİR
KISMI, SUİZAN, GÜNAHIN TA KENDİSİDİR!
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Ey iman
edenler! Zannın (sanı’nın, kanı’nın) çoğundan sakının! Zira sû-i zan gibi
zannın bazıları var ki, günahın tâ kendisidir!” Hucürat-12/516
ZANNIN HAKİKAT ADINA HİÇBİR DEĞERİ
YOKTUR
Allah-ü Teâla buyuruyor:
“(Meleklerin Allah’ın kızları olduğunu iddia eden) kâfirlerin buna dair hiçbir
bilgileri yoktur. Onlar sadece zanna tabi oluyorlar. Halbuki zannın hakikat
adına hiçbir değeri yoktur.” Necm-28/526
ZARAR ALLAH TARAFINDAN SANA
DOKUNDURULURSA ONU O’NDAN BAŞKASI GİDEREMEZ
“Eğer Allah, sana bir sıkıntı, bir
zarar dokundurursa, onu yine O’ndan başka giderecek yoktur!” Yûnus-107/220
ZARAR DOKUNDUĞUNDA İNSAN, CAZZUK
CUZZUK EDER!
Alah-ü Teâlâ buyuruyor: “İnsan bir
sıkıntıya ma’ruz kalınca; yan yatarken, veya otururken, yahut ayaktayken (yani
her halükârda) Bize yalvarıp yakarır. Fakat Biz, sıkıntısını giderdik mi, sanki
daha evvel yalvaran kendisi değilmiş gibi, eski haline (nankörlüğüne) döner. İşte
haddini aşanlara yaptıkları işler, böyle süslü gösterildi.” Yûnus-12/208
ZARAR VE FAYDA SADECE ALLAH’DAN
GELİR, PEYGAMBER BİLE BİR ŞEY YAPAMAZ!
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Habibim
Ya Muhammed!) De ki: Ey cin (ve ins) topluluğu! Ben kendi başıma size herhangi
bir zarar veremem; ve yine kendi başıma, sizi en büyük fayda olan hidâyete
erdiremem!” Cin-21/572
ZARAR VEREMEZLER ONLAR SİZE
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Onlar
(İslâm düşmanları), size eziyetten başka hiçbir zarar veremezler. Sizinle
savaşacak olurlarsa, (iş ciddiye binince) arkalarını dönüp kaçarlar.
Kendilerine yardım eden de bulunmaz. Onlara zillet damgası vurulmuştur. Ancak
Allah’dan gelmiş olan bir ipe (Müslümanlara cizye vererek) ve insanlar
tarafından uzatılan bir ipe (beşeri bir sisteme) tutunmaları müstesnâ! (Yani
kendi güçleri, kendilerinin ayakta durmalarına yetmez!) Âl-i İmrân-111,112/63
ZARAR VEREMEZLER SİZE O SAPIKLAR;
YETER Kİ SİZ HAK YOLDA OLUN!
Alla-ü Teâlâ buyuruyor: “Ey iman
edenler! Siz kendinizi düzeltmeye bakın, doğru yolda olduğunuz müddetçe onlar
(sapıklar), size zarar veremezler!” Mâide-105/124
ZARARDAN KORUNMAYI ÜMİT
Allah`a ibadet eden, zarardan, yani
cehennemi boylamaktan korunmayı ümit edebilir. Çünki insanın aslî vazifesi,
Allah’ı tanımak ve O’na ibadet etmektir. Bakara-21/3
ZARİYAT SURESİ
51. Sûredir. Mekke Dönemi’nde nâzil
olmuştur. 60 âyettir. Zâriyât-0/519
ZAT-I İLAHİ’YE KARŞI TAVIR
DİSİPLİNİMİZ
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Allah
sizleri Zatı’na karşı gelmekten sakındırır!” Âl-i İmrân-30/53
ZATINA YEMİN EDİYOR ALLAH-Ü TEALA
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Doğuların
ve batıların (yani bütün cihetlerin) Rabbine (Zatım üzerine) yemin ederim ki
Biz, onların yerine kendilerinden daha hayırlılarını getirmeye kadiriz. Bizim
kudretimizin önüne geçen hiçbir kudret yoktur.” Meâric-40,41/569
ZAVALLI VE AKILSIZ VE DENGESİZ DİYE
BUNA DENİR İŞTE!
“İnsanlardan öyleleri vardır ki, şüphe
içinde bir hesaba binâen kulluk eder. İmanla küfür arasında bir yerde durur:
Ona bir iyilik isâbet ederse onunla mutmain olur, fakat bir kötülük isâbet
ederse yüzüstü dönüverir de dinden çıkar. O, dünyayı da, Ahireti de
kaybetmiştir. İşte apaçık hüsrân budur. (Çünki, Dine pamuk ipliği ile bağlı
idi.) Hacc-11/332
ZAYIFLARA GÜÇLÜLERİ MUSALLAT EDER
ALLAH, Kİ SINAVI KAZANANLARA LÜTUFTA BULUNSUN
Allah-ü Teâlâ, Firavun’un
İsrailoğullarının erkek çocuklarını boğazlatarak musallat olmasının hikmetini
şu şekilde açıklıyor: “Halbuki Biz, onları (israiloğullarını) bu imtihan
devresinden geçirmekle istiyorduk ki, o memlekette zayıflara lütufta bulunalım,
onları insanlara rehberler yapalım ve onları Firavun’un memleketine vârisler
kılalım.” (İhsânât-ı İlâhi, bedavadan gelmiyor. İhsânât ne kadar büyük olacaksa
çilesi de o kadar büyük oluyor.Bu da bir ‘Âdetullah! Yani Mısır’a Sultan olmak,
kuyunun dibinden geçer!) Kasas-5/384
ZEBANİLER ATEŞ ÜZERİNDE KIVRANANLARA,
TADIN AZABI, ACELE İSTEDİĞİNİZ BUYDU, DERLER
O günde Zebaniler, ateş üzerinde
kıvrananlara: “Tadın azâbınızı! Tadın çıkardığınız fitne ateşinin azâbını!
Acele edip istediğiniz, gelmesini dört gözle beklediğiniz azap işte budur!”
derler. Zâriyât-14/520
ZEBANİLERE EMREDİLİR, ONU TUTUN CEHENNEMİN
ORTASINA SÜRÜKLEYİN!
Zakkum ağacından yiyenin karnı
kaynar su ve erimiş mâdenin fokurdadığı gibi fokurdarken zebanilere emredilir:
“Tutun onu! Kendisini cehennemin ortasına sürükleyin, sonra da başının üstünden
kaynar su dökün! Ve deyin ki: Tad bakalım! (Zannınca) Hani üstündün,
kudretliydin, asîldin, şerefli olan ancak sendin!” Duhân-47,49/497
ZEBANİLERİN ELLERİNDE İŞKENCE
ALTINDA VIZZIK VIZZIK FERYAD EDEN ALAYCI, VAKTİNDE DÜŞÜNECEKTİN!
Ey inkârcı! Sen ki, dünyada
fenalıktan fenalığa koştun, kötülüklerden kötülük beğenip irtikap ettin;
yetmedi, Allah’ın âyetlerini hem inkâr ettin hem alay ettin. Her şey çarçabuk
geçti gitti. Şimdi zebanilerin ellerinde işkence altında vızzık vızzık feryad
ediyorsun! Vaktinde düşünecektin, şimdi feryadına hiç çare yok! Cehennemde,
Zebanilerin ellerinde böyle feryad-u figan etmek istemeyenlere duyurulur!
Rûm-10/404
ZEBANİLERİN KUR’ANDA ZİKREDİLMELERİ,
KALBİNDE NİFAK HASTALIĞI OLANLARI ÇILDIRTTI
Cehennem görevlileri zebanilerin Kur’an’da
zikredilmeleri, kalbinde nifâk bulunanları fevkalâde endişelendirdi de şöyle
dediler: “Allah bu misal ile ne murad etti acaba?” (Çünki oraya mü’minlerin
değil de kâfirlerle birlikte kendilerinin gideceğini hissettiklerinden
fevkalâde rahatsız oldular. Allah da bu misali zaten, münâfıklar böyle desin ve
dünya hayatları zehir zemberek olsun diye verdi.) Böylece Allah, dilediğini
dalâlete atar, dilediğini de hidâyete erdirir. Müddessir-31/575
ZEBANİLERİN SAYISI, EHL-İ KİTAP VE
MÜ’MİNLERE İMANLARINDA YAKİNİYET KAZANDIRIR
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Biz, cehennem
görevlileri olan zebanileri, kâfirler için bir imtihan ve bir sıkıntı sebebi
yaptık. (Zira onlara karşı gayet derecede acımasız, sert ve haşindirler.)
Onların varlığı, aynı zamanda mü’minler ve Ehl-i Kitap için ise tereddütlerini
izale edip, imanlarında yakîniyet kazanmalarına sebeptir. (Çünki, dünya
hayatında yapılan zulümler, genellikle cezasız kaldığından, o zalimlere
zebanilerin uyguladıkları işkenceli ceza, mazlum inananların acılarını dindiriyor
ve ‘iyi ki, cehennem var!’ diye teselli buluyorlar; bu da imanlarını artırıyor.
(Şöyle bir hikaye vardır: Adamın biri, cehennemi Allah’a yakıştıramıyor,
‘cennet güzel de, hiç ihtiyacı olmadığı halde Allah, cehennemi niye yarattı
ki!’ diye diye yolda yalnız başına yürüyor. Allah da bir meleğini veya Hızır’ı
atlı bir insan sûretinde gönderiyor. Atlı, tam ona kavuştuğunda: “Seni ha!
Nihayet elime düştün!” diyerek basıyor kamçıyı, basıyor kamçıyı! Sonra da atına
binip gidiyor. Her tarafı yara bere içinde kalan adam, bu zalimi şikâyet etse
şâhidi yok; kim olduğunu da bilmiyor. Aklı başına o zaman geliyor ve içtenlikle
haykırıyor: “Allahım! Bunu Sen biliyorsun, Sen! Meğer cehennemin de hakmış da
ben hata etmişim; at onu cehennemine!” diyor.) Müddessir-31/575
ZEBUR, DAVUD AS VERİLDİ
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Davud’a da
Zebur’u verdik.” Nisâ-163/103
ZEKAT MALI ARTIRIR
Allah’ın rızasını arzulayarak
verilen zekat, O’nun nezdinde bereketlenir de artar da artar. İşte böyle zekat
verenler, sevaplarını ve mallarını kat kat artırırlar. Allah-ü Teâlâ, “fâizin
karıştığı malları mahvedeceğini, sadakaları (zekâtı verilmiş malları) da
artıracağını” açıkça beyan ediyor. Bakara-276/46 ; Rûm-39/407
ZEKAT
Zekatı verin! Bakara-110/16
ZEKATI KAÇIRAYIM DERKEN NEREDEYSE
AKLINI KAÇIRACAKTI
Eski devirlerde zengin fakat şımarık
bir topluluk vardı. Bahçelerindeki güzelim mahsûlâtı devşirmeye giderlerken
birbirleriyle şöyle fiskos ediyorlardı: “Sakın bugün yanımıza fakir fukara
gelmesin, onların bahçelerimize girmelerine fırsat tanımayalım!” Yoksulların
haklarını (zekatı) vermeme azmi içinde ilerleyerek bahçelerine geldiler. Bir de
ne görsünler? Bahçeleri geceleyin yanmış, siyah bir kül haline gelmiş! Apışıp
kaldılar. “Galiba yolu şaşırdık, yanlış yere geldik, bu bahçe, bizim
olamaz!”dediler ve gözlerine inanamadılar. İşin ciddiyetini anlayınca da:
“Hayır! Maldan kendilerini mahrum bırakmak istediğimiz fakirler değil de asıl
biz, nimetten mahrum bırakılmış kimseleriz” dediler. Onların en makul, en
dengeli olanı da:“Ben size ‘Rabbinizi (hamd ile) tesbih etmeli değil miydiniz!’
demedim mi?” dedi. Onlar da: “Rabbimizi tenzih ederiz, Sübhansın, her türlü
noksandan uzaksın!” dediler ve: “Doğrusu biz kendimize zulmetmişiz; yazıklar
olsun bize, meğer biz ne azgın kimselermişiz! Olur ki, Rabbimiz bize gidenin
yerine daha hayırlısını verir. Biz Rabbimizin Rahmetine, O’nun rızasına
yönelenleriz!” diyerek birbirlerini kınamaya başladılar. (Rivayet olunur ki, Allah
da onları, bu samimi tövbelerine binâen affetti, kendilerine daha güzel bir
bahçe ihsan etti.) Kalem-17,32/564
ZEKATI VERMEZLER ÇÜNKİ AHİRETİ İNKAR
EDERLER
Onlar ki, zekatı vermezler, (zira)
Ahireti inkâr ederler. İnançsız için başkasına karşılıksız yardım, enayiliktir.
(Evet, Sosyal Merhamet’in dahi kaynağı Ahirete imandır.) Fussılet-7/476
ZEKATIN NERELERE VERİLECEĞİNİ BEYAN
EDEN AYET-İ KERİME:
Allah-ü Teâlâ zekatın nerelere verileceğini
bu Âyet-i Kerimesi’nde açıkça belirtmiştir, şöyle ki: “Zekatlar sadece:
1-Fakirlere, 2-Düşkünlere, 3-Zekat toplayan görevlilere, 4-Kalbleri İslâm’a
ısındırılacak olanlara, 5-Esirlik ve kölelikten kurtulmak isteyenlere,
6-Borçlulara, 7-Allah yolunda olanlara, 8-Muhtaç kalmış yolcu ve gariplere
mahsustur. Allah tarafından kesin olarak böyle farz buyuruldu. Allah Alim’dir, Hakîm’dir.”
Tövbe-60/195
ZEKERİYYA AS ÇOCUKLA MÜJDELENDİ
Zekeriyya as mihrapta namaz kılarken
melekler O’na seslenerek: “Allah Sana, Allah’tan bir Kelimeyi (Hz. İsa’yı)
tasdik edici, Efendi, Zâhid, iffetli, hem salihlerden bir peygamber olacak
Yahya’ yı müjdeler” dediler. Âl-i İmrân-39/54
ZEKERİYYA AS KAVMİYLE İŞARET DİLİYLE
ANCAK KONUŞABİLDİ
Zekeriyya as’ın müjdelendiği oğlunun
alâmeti olarak üç gün konuşamaması mu’cizesine mazhar olması karşısında
Mihrab’dan (Ma’bed’den) halkının karşısına çıktı da işâret diliyle onlara:
“Sabah akşam Rabbinizi tesbih edin!” diye konuştu. (Evet, bu âyet ile ileride, insanların
işâret diliyle konuşabileceği bildirilmş oluyor.) Meryem-11/304
ZEKERİYYA AS RABBİNE GİZLİ BİR
SESLENİŞLE NİDA ETMİŞTİ
“Hani O (Zekeriyya) gizli bir
sesleniş ile Rabbine şöyle nidâ etmişti: “Ya Rabbi! İyice yaşlandım, kemiklerim
zayıfladı, ihtiyarlıktan başımdaki saçlarım ağardı. Ya Rabbi! Sana ne için
yalvardıysam aslâ mahrum bırakılmadım. Doğrusu ben, arkamdan yerime geçecek
yakınlarımdan Din husûsunda endişeliyim, eşim de kısır! Bana lütf-u kereminden
öyle bir vâris nasib et ki, Bana da, Yakub hânedânına da vâris olsun! Ve Ey
Rabbim! O’nu râzı olacağın bir insan eyle! (Zekeriyya as, Harun as neslindendi.
İsrailoğulları filistin’i fethettikten sonra ülkeyi taksim ederek 12 kabileye
bıraktılar. Harun as neslinden gelen ve Levililer adını alan 13. kesim ise dini
hizmetlere bakıyordu. Zekeriyya as da bu 13. Kesimdendi.) Meryem-3,6/304
ZEKERİYYA AS RABBİNE, YA RABBİ,
BENİM GİBİ BİRİSİNİN NASIL ÇOCUĞU OLABİLİR Kİ, DEDİ
Zekeriyya as, bir oğlanla
müjdelenmesi karşısında: “Ya Rabbi! Hanımım kısır, ben de bir pir-i fâniyim.
Nasıl olur da bizim çocuğumuz olur?” dedi. Melek cevaben: “Öyledir! Fakat
Rabbin buyurdu ki:‘O Bana pek kolaydır; nitekim sen hiçbir şey iken seni yoktan
var eden de Ben değil miyim?’ dedi.” Meryem-8,9/304
ZEKERİYYA AS, ALLAH’DAN ÇOCUK İSTEDİ
Zekeriyya as Rabbine duâ etti: “Ya
Rabbi! Bana Senin tarafından temiz bir zürriyyet ihsan eyle! Şüphesiz Sen
duaları işitip icâbet edensin!” Âl-i İmrân-38/54
ZEKERİYYA AS, YA RABBİ, O’NU,
YAHYA’YI İHSAN EDECEĞİNDE BANA BİR ALAMET GÖSTER!
Zekeriyya as, şöyle yalvardı: “Ya
Rabbi! O’nu (Yahya’yı) ihsân edeceğin vakit Bana bir alâmet göster!” Allah cc
buyurdu: “Senin alâmetin, (hiçbir sağlık problemin olmamasına rağmen) üç gün
insanlarla konuşamamandır!” Meryem-10/304
ZEKERİYYA AS, ÇOCUĞUN VERİLMESİNE
DAİR BİR ALAMET İSTEDİ
O (Zekeriyya as): “Ya Rabbi! oğlum
olacağına dair bana bir alâmet gösterir misin?” deyince Allah cc: “Senin
alâmetin, (işâret dili hariç) üç gün insanlarla konuşamamandır!” buyurdu. Âl-i
İmrân-41/54
ZEKERİYYA AS’A ALLAH CEVAP VERDİ
Allah-ü Teâlâ, Zekeriyya as’a şöyle
cevap verdi: “Bu, böyledir! (Allah, yaşlıdan da kısırdan da dilediğinde çocuk
verir!) Allah dilediğini yapar!” Âl-i İmrân-40/54
ZEKERİYYA AS’A RABBİ ÇOK LÜTUF VE
İHSANDA BULUNDU
Zekeriyya as’a Rabbimiz çok lütuf ve
ihsânda bulunmuştur. Gelecek âyetlerde bunlar zikredilmektedir. Minnet sırf
Allah’a aittir, bir de Allah’ın elçisi Resûlüllah’a aittir. (O da Allah adına
O’nun elçisi ünvânıyla tasarrufta bulunduğu için.) Bunun dışında herhangi bir
kimsenin yaptığı iyiliği başına kakması mezmûmdur, hattâ gizli şirk sayılır.
Zira her şey Allah’a ait olup bize emâneten verilmiştir. Allah’ın kullarına
olan lütuflarını hatırlatması gayet meşrûdur. Gayrullahın, minnet etmesi ise
gayri meşrûdur. Binaenaleyh “biz ettik, biz verdik, biz adam ettik, biz, biz”
diyenler şirk içinde oldukları gibi minnet borcunu Allah’a şükretmek yerine
“şunlar olmasaydı halimiz perişandı”gibileyin söyleyenler -‘Allah’ın izniyle’
diyenler müstesnâ- nankörlük içindedirler. Meryem-2/304
ZEKERİYYA AS’IN DUASINI DA ALLAH
KABUL ETMİŞTİ
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Habibim
Ya Muhammed!) Zekeriyya’yı da an! Hani O: (çocuğu olmadığından, kendisinden
sonra Ma’bed işlerini derûhte edecek bir çocuk ikramını isteyerek) ‘Ya Rab!
Beni evlâtsız, tek başıma bırakma! Lütfedeceğin evlât, Bana vâris olsun!
Biliyorum ki, herkes fâni, bâki olan vârislerin vârisi sadece Sen’sin!’ demişti
de duasını kabul edip O’na Yahya’yı armağan etmiştik. Bunun için de yaşı geçmiş
hanımını, çocuk doğurmaya elverişli bir hale getirmiştik.” Enbiyâ-89,90/328
ZEKERİYYA, BİZ SANA ADI YAHYA OLAN
BİR OĞUL MÜJDELİYORUZ!
Allah-ü Teâlâ, Zekeriyya as’ın bu
yakarışlarına cevaben şöyle buyurdu: “Ya Zekeriyya! Biz Sana adı ‘Yahya’ olan
bir oğul müjdeliyoruz ki, daha önce (bu isimle anılan) hiç bir kimseyi, O’na
adaş yapmadık.” (Yahya, Türkçedeki ‘Yaşar’ anlamında, öldükten sonra bile
adıyla, sanıyla yaşayan, unutulmayan mânâlarına gelen bir isimdir.) Meryem-7/304
ZELİHA ÇILDIRMIŞ GİBİ YUSUF’A SAHİP
OLMAYI İYİCE KAFAYA KOYMUŞTU
“Doğrusu, hanım O’na sâhip olmayı
iyice kafaya koymuş ve buna yeltenmişti de. Eğer (Yûsuf), Rabbinin bürhânını
(Kenan’da bulunan babası Yakub’un timsâlini; ya da zinanın iğrenç derecede
kendisine çirkin gösterilmesini) görmeseydi, O da kadına meyledecekti. (Demek
ki şehvet, aç canavar gibi birşey!) İşte böylece Biz, fenâlığı ve fuhşu, O’ndan
uzaklaştıralım diye bürhânımızı O’na gösterdik. Çünki O, Bizim tam ihlâsa
erdirilmiş kullarımızdandı.” Yûsuf-24/237
ZELİHA KADINLARA, İŞTE, BENİ
KINAMANIZA SEBEP OLAN GENÇ! DEDİ
“Vezirin hanımı (Zeliha), kadınlara
karşı (siz benim yerimde olsanız sanki uslu mu durursunuz dercesine): ‘İşte, beni
kınamanıza sebep olan genç budur! Yemin ederim ki ben ondan kâm almak istedim, ama
o iffetli davrandı. Yine yemin ederim ki kendisine emredeceğim işi yapmaması
halinde O mutlaka zindana atılacak, zelil ve perişan olacaktır!’ dedi.” Yûsuf-32/238
ZELİHA KAPILARI KAPATARAK, HAYDİ
YAKLAŞ BANA DİYEREK FETTANIN TEKİ OLDU
Derken bulunduğu evin hanımı
(Zeliha), Yûsuf’a sâhip olmak istedi de kapıları iyice kilitleyerek: “Haydi
yaklaş bana!” dedi. O da: “Allah’a sığınırım! Doğrusu, senin kocan olan Benim efendimin
çok iyiliğini gördüm. Hıyânet ederek zalim olanlar, iflâh olmazlar!” dedi. Yûsuf-23/237
ZELİHA, KAÇAN YUSUF’UN GÖMLEĞİNİ
ARKADAN YIRTTI
Derken ikisi de kapıya doğru
koşuştular. Kadın, Yûsuf’un gömleğini arkadan yırttı. (Bu sırada) kapıda
kadının kocasıyla karşılaştılar. Kadın hemen: “Senin ailene kötü maksatla
yaklaşanın cezası, zindana atılmaktan veya gayet acı bir azaptan başka ne
olabilir?” dedi. (Zayıfların sarılacağı ilk silah, iftirâdır. Eğer suç Yûsuf’ta
olsaydı, ceza olarak derhal boynunun vurulmasını isterdi. İdam cezasının o
günkü kanunlarda olduğunu hapishanedeki iki gençten birinin asılmasından
anlıyoruz. Zeliha, Yûsuf’u hep sevmiş ki, O’nun telef olmasını da istemiyor.) Yûsuf-25/237
ZEMHERİR SOĞUĞU YOKTUR CENNETTE Kİ,
ZANGIR ZANGIR TİTREYESİN!
Cennette insanı zangır zangır
titretecek bir zemherir soğuğu yoktur, müjdeler olsun gidenlere! İnsan-13/578
ZENCEBİL KATKILI CENNET ŞARABI İKRAM
EDİLECEK O CENNET EHLİNE!
Cennette, cennet ehline katkısı
zencebîl olan cennet şarabı dolu kadehlerden ikram edilecektir. Müjdeler olsun!
İnsan-17/578
ZENGİN EDEN DE ALLAH, FAKİR EDEN DE!
BURASI İMTİHAN DÜNYASIDIR
Allah-ü Teâlâ, rızkı dilediğine bol
bol verdiğini; dilediğinden de kıstığını, bunda iman edecek kimseler için
ibretler bulunduğunu söylüyor. Bolluğun da darlığın da imtihan olduğu
unutulmamalıdır. Rûm-37/407
ZENGİN EDEN DE SERMAYE VEREREK KANAAT
SAHİBİ YAPAN DA ALLAH’DIR
İnsanı zengin eden de sermaye verip
onu kanaatla memnun eden de sadece ve sadece Allah-ü Teâlâ’dır. Necm-48/527
ZENGİN EFENDİLER! ALLAH’IN
VERDİĞİNDEN AKRABAYA, YOKSULA VE YOLDA KALMIŞA VERİNİZ
Allah-ü Teâlâ, bolluk verdiği
kullarına ferman ediyor ki: “Akrabaya, yoksula ve yolda kalmışa hakkını ver!”
Allah’ın Rızasına talip olanlar için bu pek hayırlıdır. Felaha erenler de zaten
onlardır. (Elinde malı mülkü olup da gurk tavuk gibi üzerine çökenler, felaha eremezler
ve cehennemi boylarlar!) Rûm-38/407
ZENGİN SANIRSIN ONLARI, HALBUKİ
ONLAR İFFETLERİNDEN BİR ŞEY İSTEYEMİYORLAR
Öyle insanlar vardır ki, kendilerini
Allah yoluna adamışlar (vakıf insan) ve bundan dolayı da dünya işlerine vakit
bulamamışlar ve fakir kalmışlardır. Cahil insan onları, (hizmet gereği şık
giyindiklerinden) zengin sanır. Halbuki onlar iffetlerinden insanlardan bir şey
isteyemiyorlar. Bu âyette Allah-ü Teâlâ, zekatın, sadakanın, himmetin asıl
onlara verilmesini hatırlatıyor ve “Ey Resûlüm! Sen onları sîmâlarından tanırsın!”
buyuruyor. Sonraki asırlarda da onları (vâris-i Nebî) Mürşid-i Kâmiller
anlamışlardır. Bakara-273/45
ZENGİNLİK DEĞİL, SALİH AMEL
DEĞERLİDİR ALLAH KATINDA
Allah-ü Teâlâ, Kendi nezdindeki
değerin, dünyadaki zenginliğin, evlad-ü iyalin çokluğunun (gücün, kuvvetin, makamın,
mansıbın) olmadığını; bilakis iman ve salih amel olduğunu, salih amel
sahiplerinin mükâfatlarını kat kat vereceğini, onların, cennetin yüksek
köşklerinde güven ve huzur içinde olacaklarını açıkça beyan ediyor. Sebe’-37/431
ZENGİNLİK İNSANIN ELİNDE DEĞİL, ONU
ALLAH İHSAN EDER!
“Allah sizi maişet ve rızık
hususunda kiminizi kiminize üstün kıldı. (Kiminizi zengin, kiminizi fakir
kıldı) Böylece zenginler, rızıklarını (mallarını kendileriyle eşit dereceye
gelecek şekilde) ellerinin altındaki çalışanlarına (veya) kölelerine verip
kardeş payı yapmadılar ki onlarla müsavi olsunlar! (Onlar köleleri veya
çalışanlarıyla eşitliği kabul etmezken, nasıl oluyor da Allah’a eş tutup ortak
koşuyorlar?) Şimdi Allah’ın nimetini, Allah’ın kendilerinin üzerindeki hakkını
nasıl oluyor da bile bile inkâr ederler?” Nahl-71/273
ZENGİNLİK İNSANLARI BÜTÜN BÜTÜN
AZDIRACAĞINDAN ALLAH RIZKI ÖLÇÜ İLE İNDİRMİŞTİR
Allah-ü Teâlâ, kullarına rızık ve
imkânları bol bol verseydi, herkesi müreffeh bir hayata gark etse idi, hiç
şüphesiz yeryüzünde azgınlık ederlerdi. Fakat O, rızkı dilediği kadarıyla
ölçülü indirerek kullarına merhamet etmiştir. Allah, kullarını gören ve
yaptıklarından haberdar olandır. Şûrâ-27/485
ZENGİNLİK VE DEBDEBE ASLA BİR İTİBAR
ÖLÇÜSÜ DEĞİLDİR, ALLAH’A KUL OLABİLME İTİBARDIR
Fakir iken kul gibi, zenginleşince
nankör Karun gibi davranıp etrafa itibar çalımları atanlar, bilmiyorlar ki,
fakirliği de zenginliği de bir imtihan aracı olarak veren Allah’dır. Fakir
sabırla, zengin şükürle imtihan olmaktadır. Allah katında ise sabreden fakirin
(Ebu Zer gibi) değeri ve itibarı pek yüksek olduğu halde, nankörce davranan
Karun’un itibarı da değeri de kocaman bir hiçtir! Zümer-49/463
ZENGİNLİK, FAKİRLİKTEN DAHA ZOR BİR
İMTİHANDIR, DAHA ÇOK KAYBETTİRİR
Allah-ü Teâlâ Efendimize, mütrafûn
denilen şımarık zenginleri uyarması için şöyle vahyetti: “De ki: Rabbim imtihan
için dilediğine rızkı genişletir (de onu zengin eder.) Dilediğine rızkı
daraltır (da onu fakir eder.) Fakat insanların çoğu bunu(n imtihan için
olduğunu) bilmezler.” Fakir, (isyan etmemek şartı ile) mecburen sabreder ve
kazanır; zengin, çoğu zaman varlığıyla şımarır da kaybeder. Sebe’-36/431
ZERRE KADAR BİR İYİLİĞİ ALLAH KAT
KAT ARTTIRIR
Kul zerre kadar bir iyilik yapsa
bile Allah onu kat kat arttırır ve ayrıca tarafından büyük bir mükâfat verir. Nisâ-40/84
ZERRE KADAR HAYIR YAPAN ONU, ZERRE
KADAR DA ŞER İŞLEYEN ONU GÖRECEKTİR
Kıyamet Günü hesabın görülmesi
esnasında kişi, işlediği zerre kadar (en küçük) hayrı görecektir; ve kişi,
işlediği zerre kadar şerri dahi görecektir. O günkü terâzi, en hassas bir
terâzidir! Zilzâl-7,8/599
ZEVK-U DÜNYA NEREDE BİTER?
Refah içinde zevk-u safa ile diyar
diyar dolaşan kâfirlerin bu halleri, mü’minleri kıskandırmamalı! Onların bu
zevkleri, dünyadan az bir faydalanmadır. Sonra onların varacakları yer, cehennemdir.
Orası ne kötü bir yataktır, ne fenâ bir son duraktır! Âl-i İmrân-196,197/75
ZEYD BİN HARİSE’NİN ZEYNEP
VALİDEMİZİ BOŞAMA MESELESİ
Peygamber Efendimizin sav önceleri
kölesi iken âzad ederek evlat edindiği Zeyd bin Harise, (sonradan Ezvac-ı
Tâhirattan Annemiz olacak olan) hanımı Zeyneb Binti Cahş’ı boşamak istedi.
Peygamber Efendimiz sav, Vahiy ile ileride kendi hanımı olacağını bildiği halde
bu boşanmayı tasvip etmiyor ve Zeyd Efendimize: “Hanımını yanında tut, boşama!”
diyordu. Neticede Zeyd, hanımı Zeynep Binti Cahş’ı boşadı. Allah da O’nu
Peygamber Efendimize nikâhladı. Zeynep Binti Cahş, Nezd-i İlâhi’de kıyılan bu
nikâh ile Efendimize Hanım, Mü’minlere de Anne oldu. (Bu hadise, iki önemli
İslâmî kuralı ortaya koymuştur: 1-İslâm’da Mü’min olduktan sonra herkes
eşittir. Binaenaleyh Zeyd gibi kölelikten âzadlı biri ile Kureyşin en asil bir
kadını Zeynep Binti Cahş, evlenebilir ve evlenmişlerdir. Halbuki câhiliyede bu
imkânsız bir şeydi. 2-Evlatlık, hiçbir zaman evlat değildir ki, öz evlat gibi
babalığına mirascı olsun veya mahremiyet kazansın! Binaenaleyh o, mahrem değil,
şer’an bir yabancı nâmahremdir. Namahremler üzerindeki şer’i hükümleri taşır. O
sebepten diğer bazı eşleri gibi dul kalmış olan Hz. Zeynep vâlidemizi, Efendimizin
nikâhlaması Şer’i Şerife uygundu. Halbuki câhiliyede evlatlık, evlat
sayıldığından boşadığı hanımını, babalığı nikâhlayamaz ve öldüğünde babalığına
mirasçı olurdu. İslâm bu hadise ile bu iki câhiliye âdetini yok etmiş, yerine
fıtri olanı ikame etmiştir.) Ahzâb-37/422
ZEYNEP VALİDEMİZİN EFENDİMİZE
NİKAHLANMASI, İRADE-İ İLAHİ’NİN TAKDİRİ İLE OLMUŞTUR
Allah-ü Teâlâ, İslâm’da iki önemli
kuralı tesis etmek için bizzat Efendimiz üzerinde uygulayarak evlatlığı Zeyd
Bin Hârise’nin boşadığı Zeynep Vâlidemizi Peygamber Efendimize nikâhlamıştır. (İki
kuraldan birisi, kişi ,müslüman olduktan sonra köle âzatlısı da olsa en asil
birisiyle eşit olur. Câhiliyede asil addettikleri birisi, köleleri hakir görür,
onlarla bir sofrada yemek bile yemezdi. İkinci kural da evlatlık, evlat
olmadığından evladın tabi olduğu şer’i kurallara tabi olmazlar. Yani mahrem
olmadıklarından babalık veya analık ölünce malına mirasçı olamaz, aralarında
izdivaç yasaklığı bulunamaz!) Böyle Allah’ın takdir edip helal kıldığı bir
hususu, peygamber yerine getirir. Bu peygambere zor gelmez. Peygamber
Efendimiz, örfen bundan sıkıldı idiyse de emr-i İlâhi böyle olunca bu emri
yerine getirmiştir. Bundan önce gelip geçen peygamberler için de Allah’ın
kanunu böyledir. Allah’ın kanunu mutlaka yerini bulur, uygulamak da Peygamberin
vazifesidir. Ahzâb-38/422
ZEYTİN AĞACININ ANAVATANI SİNA
DAĞIDIR
Allah-ü Teâlâ: “Sina Dağı’ndan çıkan
bir ağaç yetiştiririz ki, o ağaç (zeytin ağacı), yiyenlere hem yağ, hem de bir
katıktır.” Elhamdülillah! Mü’minûn-20/342
ZEYTİN BAHÇELERİ
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Biz,
gökten indirdiğimiz su ile, zeytin bahçeleri yetiştiririz!” En’âm-99/139
ZEYTİNE YEMİN EDİYOR ALLAH-Ü TEALA
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Zeytine yemin
olsun ki Biz, insanı (ruh ve beden itibarı ile) en güzel bir kıvamda yarattık!”
Tîn-1/596
ZEYTİNLER
Zeytinleri yaratan Allah’dır. Onlardan
yiyin ve hasad edildiği gün hakkını (öşrünü) verin ve isrâf etmeyin! Çünki O
(Allah), isrâf edenleri sevmez! En’âm-141/145
ZIHAR HUSUSUNDA, KARŞI ÇIKARSAM
ALLAH VE RESULÜNE BANA BİR ŞEY OLUR MU?
Zıhar hususunda veya başka bir emr-i
İlâhî hususunda Allah’a ve Resûlüne karşı çıkarsan helâk edici azaplardan azap
beğen! Allah-ü Teâlâ, “kendilerinden önce böyle yapanlar, nasıl helak
edilmişse, onlar da öylece helâk edileceklerdir” buyurmaktadır. Allah-ü Teâlâ,
onlara apaçık âyetler indirdiği halde kâfirlikte karar kılanlara zelil ve rezil
edici bir azap hazırlamıştır. Ne edelim? Kâfir olan kendisi! Mücâdele-5/541
ZIHAR YAPAN BİRİSİNE NE GİBİ BİR YAPTIRIM
VARDIR?
Zıhar yapıp da sonra
söylediklerinden dönen ve hanımına tekrar yaklaşmak isteyen kimselere bu
fiiline keffaret cezası olarak şu yaptırımlar uygulanır: 1- Öncelikle varsa bir
köle azad eder; 2-Şayet köle yoksa (ki zamanımızda yoktur) o taktirde ara
vermeden, peş peşe iki ay oruç tutar; 3-Şayet oruç tutmaya gücü yetmiyorsa
(tutmasına engel bir hastalığı varsa) o taktirde altmış fakiri sabah-akşam
doyurma keffareti vardır. Bu hafifletici hükümler, Allah’ı ve Resûlünü tasdik
etmeniz ve câhiliye âdeti uygulamasını reddetmeniz içindir. Bunlar Allah’ın
hudutlarıdır. Bu hudutları tanımayan kâfirler için ise, pek elemli bir azap
vardır. Mücâdele-3,4/541
ZIHAR YAPMAK, EŞİNİN BİR UZVUNU
ANASINA BENZETMEK, HARAM KILINMIŞTIR
Bir câhiliye adeti olan zıhar yapmak
(eşinin sırtı veya herhangi bir uzvunu annesine benzetmek), haram kılınmıştır.
Bunu yapan kişi, şer’i cezasını çekmeden eşiyle cinsel beraberlikte bulunamaz! Ahzâb-4/417
ZIHAR, YAPANLAR BİLSİNLER Kİ
HANIMLARI, SEN ANAM GİBİSİN, DEMEKLE ANNELERİ OLMAZ
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “İçinizden
hanımları hakkında “zıhar” yapanlar bilsinler ki, onlar kendilerinin anneleri
değildir, onların anneleri, kendilerini doğuranlardır. Onlar, gerçekten çirkin
ve asılsız bir söz söylüyorlar. Bununla beraber Allah, çok affedicidir, çok
bağışlayıcıdır.” (Zıhar, câhiliye Araplarında kadınların maruz kaldıkları bir
durumdu. Şöyle ki: Kocası karısına “sen artık bana anam gibisin veya senin şu
uzvun anamın uzvu gibidir!” dediğinde karısına yaklaşması haram olurdu. Boşanma
da vaki olmadığından kadın evli olduğu halde kocasız kalırdı. İslâm, bu kötü
âdeti men etmiş, belli bir ceza ile kadınlara tekrar yaklaşmaya müsâade
etmiştir.) Mücâdele-2/541
ZIP ORAYA, ZIP BURAYA; EEE, MÜNAFIK
BU! ZIPLAR DURUR
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Onlar
(münâfıklar), mü’minlerle kâfirler arasında bocalayıp dururlar. Ne onlara
mensupturlar, ne bunlara! (Zıp oraya, zıp buraya!)” Nisâ-143/100
ZIRH YAPIMINDA, DOKUMA ZIRH YAPMA
SANATININ PİRİ, DAVUD AS’DIR
Mevlây-ı Müteâl, demiri Hz. Davud
as’ın elinde mu’cize olarak yumuşattı ve tel tel olan bu demirden tüm bedeni
örtmek üzere ölçülü bir şekilde (yani hem ağır ve hantal, hem dayanıksız
olmayan) dokuma zırh yapmasını öğretti. Böylece zamanımıza kadar devam eden bu
tür zırh sanatının pîri, Hz. Davud as oldu. Sebe’-11/428
ZIRH YAPIMINI İHSAN ETTİ
“Allah, savaşta sizi koruyacak
zırhlar var etti (Zırh yapacak sanatı öğrenmenizi ihsân etti). Böylece
üzerinizde olan nimetini tamamlar ki O’na itaat edesiniz!” Nahl-81/275
ZIRH YAPMA SANATINI ALLAH-Ü TEALA
DAVUD AS’A ÖĞRETTİ
Allah-ü Teâlâ, Davud as’a savaşın
şiddetinden korunmaları amacına yönelik (ilk defa kumaş gibi dokunan) zırhı
yapma sanatını öğrettiğini, bu Âyet-i Kerime’de bildiriyor ve şükre davet
ediyor. Enbiyâ-80/327
ZİFİRİ KARANLIK BASTIĞINDA ORTALIĞI,
KIYAMET GÜNÜ REHBER NUR, KİMLERE KILAVUZDUR?
Kıyamet günü ortalığı zifirî bir
karanlık basar, öyle ki, insan avucunun içini dahi göremez. Bu sırada Allah bir
nûr gönderir ki bu nûr, mü’min erkeklerle mü’min kadınlara kılavuzluk eder. Önlerinden
ve sağlarından kılavuzluk eden bu nûrun peşinden mü’min erkeklerle mü’min
kadınlar koşuşurlar, tâ cennete kavuşurlar. Kendilerine: “Bugün size müjdeler
olsun! Altlarından ırmaklar akan cennetlerde, içinde ebedî kalmak üzere buyurun
girin!” denilir. Hadîd-12/538
ZİGOTTAN, KATIŞIK BİR NUTFEDEN
YARATTIK BİZ İNSANI DİYOR YÜCE ALLAH
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Biz, insanı
katışık bir nutfeden (zigottan) yarattık.” Katışık nutfe, erkekten gelen sperm
ile kadının yumurtasının döllenmesi ile ortaya çıkan zigot adı verilen hücre
veya erkek spermini oluşturan farklı yapı taşları olarak da anlıyabiliriz. Bu
hususun iyisini uzmanı, en iyisini de Allah bilir. İnsan-2/577
ZİKİR, ANMA
Allah cc, Zekeriyya as’a (O’nun
şahsında da tüm insanlığa):“Rabbini çok zikret, sabah akşam (bütün gün) O’nu
(Allah’ı)tesbih ve tenzih eyle!” buyurdu. Âl-i İmrân-41/54
ZİKREDERLER O AKIL SAHİPLERİ
ALLAH’I, HER HALÜKARDA
O akıl sahipleri, Allah’ı gâh
ayakta, gâh oturarak, gâh yanları üzere yatarken (yani her hâlükârda)
zikrederler, tefekkür ederler. Âl-i İmrân-191/74
ZİKRET RABBİNİ YÜKSEK OLMAYAN BİR
SESLE!
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Sabah
akşam (tam gün) Rabbini, içinden yalvararak, ürpererek ve yüksek olmayan, kendin
işitebileceğin kadar bir sesle zikret, an! Ve sakın gâfillerden olma!” (Tarikatlardaki
Zikr-i Hafî’nin kaynağı olan Âyet-i Kerîme budur!) A’râf-205/175
ZİKRET, AN KİTAPTA MUSA’YI DA; O
İHLÂSA ERDİRİLMİŞ BİR KİMSE, BİR RESUL VE NEBİ İDİ
Allah-ü Teâlâ, bu ve takip eden iki
âyette: Hz. Musa’nın ihlâsa erdirilmiş bir kimse; Resûl ve Nebî olduğunu; O’na
Tûr Dağı’nın sağ tarafından seslendiğini; konuşmak için O’nun huzura
alındığını; kardeşi Harun’u da Rahmetinden bir peygamber ve bir yardımcı olarak
ihsân ettiğini beyân eder. Meryem-51/307 ; 52,53/308
ZİKRULLAH’A, ALLAH’I HATIRLAMAYA
KARŞI KALBLERİ KATILAŞMIŞ OLANLARIN VAY HALİNE!
Bu Âyet-i Kerime’de, Allah’ın
kalbini İslâm’a açması sebebiyle Rabbinden bir nûr, bir hidâyet üzere olan kimsenin,
küfründeki inadından dolayı kalbi mühürlenen kimse gibi olmayacağı; Allah’ın
zikrine karşı kalbleri katılaşanların hallerinin Ahirette pek perişan olacağı,
dünyada dahi onların, behimi bir hayat sürdürmeleri sebebiyle sapıklık içinde
ömür çürüttükleri beyan buyurulmaktadır. Zümer-22/460
ZİLLETTEN GÖZ UCUYLA GİZLİCE ATEŞE
BAKAN O BOYNU BÜKÜK ZALİMLERİ DE GÖRÜRSÜN
Dünyada zulmü ile âbâd olacağını
sanan o zalimleri cehennem ateşine arz edildiklerinde görürsün ki, zilletten
boyunları bükülmüş, biraz sonra atılacakları ateşe göz ucuyla gizli gizli
bakmaktalar ve kalbleri korkudan güp güp atmaktadır. Bunlar, hem kendilerini, hem
de ailelerini hüsrana uğratanlardır. Şûrâ-45/487
ZİLZAL SURESİ
99. Sûredir. Medine Dönemi’nde nâzil
olmuştur. 8 âyettir. Zilzâl-0/599
ZİNA EDEN BİRİNİN EVLİLİĞİNE BELLİ
BİR SINIRLAMA GETİRİLMİŞTİR
Allah-ü Teâlâ, zina eden erkek ve
kadının evlenmesine belli bir sınırlama getirmiştir, şöyle ki: “Zina eden
erkek, zina eden bir kadından veya müşrike olan bir kadından başkasıyla
evlenemez! Zina eden bir kadını da, zina eden bir erkekten veya müşrik olan bir
erkekten başkası, nikâhı altına alıp evlenemez! Böyle bir evlilik, Mü’minlere
haram kılınmıştır.” (Not: Mü’mine bir kadını bir mü’minden başkasının
nikâhlaması haramdır. Zina eden bir kadını, zina eden bir erkek veya bir müşrik
ancak nikâhı altına alabilir denince, burada zina eden kadının İslâm ile
bağının koptuğu anlaşılır. Aynı zamanda müşrik erkeğe eş bir derekeye düşen
zina eden erkeğin, ‘ancak zina eden bir kadını veya müşrike bir kadını nikâhı
altına alabilir’ fehvâsı, zina eden erkeğin de İslâm ile bağının kalmadığına
delildir. Evlenmenin haram kılınması, buradan kaynaklanıyor. Zira bir Hadis-i
Şerif’te: “Kişi mü’min olduğu halde zina edemez, kişi mü’min olduğu halde
hırsızlık yapamaz...” Fehvâsı, o anda, o fiili işleyenin İslâm ile bağının
koptuğunu beyân eder. Elbette zina eden erkek ve kadın, tövbe edip kendilerini
ıslah ettikten sonra onlar da tekrar İslâm dâiresi içerisine girerler. Bu
tövbekârların, zina etmemiş temizlerle evlenmelerine nikâh akdi açısından bir
engel kalmamış oluyor. Ancak bir gün evvel zina döşeğinden kalkıp ertesi gün
‘ben tövbekâr oldum’ diyerek nikâh masasına oturup imza atmasına hakkı yoktur.
Tövbesinin samimi olup olmadığı, kendini ıslah edip etmediğinin belli olması
için belli bir sürenin geçmesi lâzımdır. Bu süre ne kadardır? Onun fetvası, müftiden
alınmalıdır. Bu âyet, bu Sûre’nin 32. âyeti ile neshedilmiştir. Ancak bu nesih,
diğer nesihlerde olduğu gibi âyetin hükmünü sıfırlamaz! Belki âyetin hükmü,
zaninin ıslah sürecinde geçerlidir. Bu geçerlilik, zina fiilini frenler. Aksi
takdirde zina döşeğinden kalkan ertesi gün evlenseydi, zina hafife alınırdı, fuhuş
alabildiğine yaygın olurdu. ) Nûr-3/349
ZİNA EDEN ERKEK VE KADINA HANGİ CEZA
UYGULANIR?
Allah-ü Teâlâ, zina eden erkek ve
kadın hakkında ceza olarak şu hükmü indirmiştir: “(Evli olmayan) Zina eden kadın
ile zina eden erkeğin her birine yüzer değnek vurun! (Evli olan recmedilir.)
Eğer Allah’a ve Ahiret gününe iman ediyorsanız, Allah’ın emrettiği cezayı
tatbik hususunda o ikisine karşı bir acıma duygusu, sizi etkisi altına alıp da
uygulamayı engellemesin! Mü’minlerden bir topluluk da o ikisinin
cezalandırılmalarında şâhitler olsun!” (Not: Ayette geçen celde=değnek, cild
kökünden türetilmiştir. Bunun mânâsı, cilde=deriye tesir eden, fakat deri
altındaki eti zedelemeyen bir değnekle vurulmasıdır. Bunun için kürk ve benzeri
kalın giysi çıkarılsa da celde, bir gömlek veya benzeri giysi üzerinden
vurulur. Vurulurken el, omuz hizasından yukarı kalkmaz! Cezanın uygulanmasında
şâhit olarak çıplak gözle gören en az dört kişinin bulunması farzdır. Tüm cezalarda
olduğu gibi, bu zina cezalarında da uygulama yetkisi, “Devletin Mahkemeleri” ne
aittir. Bireyin veya o mahalle eşrâfının “Allah’ın emri” diyerek uygulamaya
kalkmasına İslâm Dini müsâade etmez!) Nûr-2/349
ZİNA YAPMAK ŞÖYLE DURSUN ONA
YAKLAŞMAK BİLE MEN EDİLMİŞTİR
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Sakın
zinaya yaklaşmayın! Çünki o, çirkin bir iştir, çok kötü bir yoldur.” Dinin,
muhafaza altına alınmasını emrettiği esaslardan birisi de neslin korunmasıdır. Zina
ise neslin korunmasını ortadan kaldıran en büyük bir tehlikedir. Zinaya
yaklaşmak, yani şehveti azdıran ortama girmenin yasaklığı ise şundandır: Azmış
bir şehvetin önüne ölüm tehlikesi dahi geçemiyor. O ortamda akıl, kalb âdeta
fonksiyonunu yitirmiş gibi oluyor. O bakımdan şehveti tahrik eden ortamlardan,
önceden tedbir alarak uzak durmak da Allah’ın bir emridir. Nesli korumak aynı
zamanda Devletin de aslî görevidir, O da tedbir almalıdır. Yani fuhuş hanelere
izin vermemelidir. İsrâ-32/284
ZİNCİRE VURUN O İNANÇSIZI, HEM DE
YETMİŞ ARŞIN BOYUNDA OLAN SAPASAĞLAM ZİNCİRE!
Amel defteri sol tarafından verilen
azgın, ‘keşke şöyle yapaydım, keşke böyle olaydım!’ keşkeleriyle sıkıntı
nöbetleri geçirirken, Yüce Allah cehennem bekçilerine şöyle emreder:
“Yakalayın, tutun onu! Hemen kendisine kelepçe vurun! Sonra cehenneme atın!
Sonra onu, boyu yetmiş arşın olan zincire vurun (ki, olduğu yerde zapt-u rapt
altında tutulsun)! Çünki o, büyükler büyüğü Allah’a inanmazdı; fakiri, yoksulu
doyurmaya da teşvik etmezdi!” Hâkka-30,34/566
ZİNCİRLER, DEMİR HALKALAR, KELEPÇELER,
ALEVLİ ATEŞ VAR CEHENNEMDE! KİMLER İÇİN OLA?
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Biz, kâfirler
için (cehennemde) zincirler, demir halkalar (kelepçeler) ve alevli bir ateş
hazırladık!” Duydun değil mi? Bunlar, kâfirleri aç kurtlar gibi bekliyor. Karar
senin! İnsan-4/577
ZOR İŞ
Sabretmek ve namazı devamlı kılmak
gerçi zor bir iştir. Bakara-45/6
ZOR ZAMAN MÜSLÜMANLARI DA KOLAY
ZAMAN MÜSLÜMANLARI DA CENNETLİKTİRLER AMA...
Fetihten önce Allah yolunda infak
eden ve savaşan müslümanlar ile, fetihten sonra infak eden ve savaşan
müslümanların; yani zor zamanlarda infak edip cihâd eden müslümanlar ile kolay
zamanlarda infak edip cihâd eden müslümanların hepsine de Allah, cennet
va’detmiştir. Ancak zor zaman müslümanları, derece bakımından diğerlerinden
yüksektedirler. Hadîd-10/537
ZORBA İNATÇININ İSTEKLERİNE UYUP
HAKKI GÖRMEZDEN GELENLERİN VAY HALİNE
Allah-ü Teâlâ: “Ve Hakka karşı gelen
her inatçı zorbanın isteklerine uydular. Hem bu dünyada, hem de Kıyamet gününde
lâ’nete tabi tutuldular.” buyuruyor. (Kim, kimin izinden giderse, onun vardığı
yere varır.) Hûd-59/227
ZORBA ZALİM CEHENNEME GİDECEK VE
ORADA KANLI İRİNLİ SU İÇECEK
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Ardından o
zorba zalime cehennem vardır ve orada kendilerine kanlı, irinli su içirilecek,
yutmaya çalışacaklar ama boğazlarından geçiremeyeceklerdir.” İbrahim-16/256
ZORBALIK HER ZAMAN KAFİR GÜRUHUN İŞİ
OLMUŞTUR
“Kâfirler peygamberlerine şöyle
dediler: “Ya sizi yurdumuzdan kovarız, yahut bizim dinimize dönersiniz!” İbrahim-13/256
ZORBANIN KALBİNİ ALLAH NİÇİN
MÜHÜRLER?
Zorbalar, ellerinde hiçbir delil
olmaksızın Allah’ın Ayetleri hakkında ileri geri tartışırlar, Allah’ın ve
Mü’minlerin pek büyük nefretini celbederler. Allah, İşte kendini bir şey
zanneden, desteksiz atan, karnından konuşan, büyüklük taslayan her kibirli
zorbanın kalbini, kibrindeki ısrarı sebebiyle böylece mühürler! Mü’min-35/470
ZORBANIN TEKİ FİRAVUN’UN SONUNDA
OLACAĞI BUYDU!
Allah-ü Teâlâ: “And olsun ki böylece
(Firavunu denizde boğmakla) İsrailoğullarını, onları zelil eden, pek
aşağılayan, Firavun’un işkencelerinden kurtardık. Çünki o, üstünlük taslayan, haddi
aşan zorbanın teki idi.” buyuruyor. (Burada şu mesaj verilmektedir: Ey
firavunlaşan zalimler, şeddatlar, bâhusus Mekke müşrikleri! Firavun gibi
yıkılamayacağı zannedilen zorbaları, Allah gayet kolay bir şekilde kâğıt gibi
dürerek çöpe atıverdiği gibi sizin de defterinizi dürer ve onlar gibi tarihin
çöplüğüne atıverir bilesiniz! O halde ayağınızı denk alın!) Duhân-30,31/496
ZORLANAMAZ KİMSE İMAN ETMEYE; İMAN, TAM
BİR ÖZGÜRLÜK İÇİNDEYKEN YAPILIR
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Eğer
Rabbin dileseydi, dünyada ne kadar insan varsa hepsi imana gelirdi. Şimdi Sen
mi, imana gelsinler diye insanları zorlayacaksın?” (İslam, ‘iman etmezsen
asarım, keserim!’i kabul etmez! Zira bu tür zorlamalar, bol bol münâfık üretir
ki, İslâm için en tehlikeli olanı da budur!) Yûnus-99/219
ZORLUKTAN SONRA BİR KOLAYLIĞI VERECEĞİNİ
ALLAH-Ü TEALA MÜJDELİYOR
Allah-ü Teâlâ, bir zorluktan sonra
kolaylık vereceğini müjdeliyor. Bu âyet, bu kolaylığı, boşadığı hanımına nafaka
ödemekte zorlanan insana bir müjde olarak söylese de âyet, umum zorluklar
sonrasında gelecek kolaylıklara da taâlluk eder; bu hususta âyeti kısıtlamaya
kimsenin yetkisi yoktur. Talâk-7/558
ZUHRUF SURESİ
43. Sûredir. Mekke Dönemi’nde nâzil
olmuştur. 89 âyettir. Zuhruf-0/488
ZULME MA’RUZ KALANLAR! ALLAH UĞRUNDA
HİCRET EDİN! O SİZİ GÜZELCE YERLEŞTİRECEK!
Allahü Teâlâ buyuruyor: “Zulme
ma’ruz kaldıktan sonra Allah uğrunda hicret edenleri, elbette dünyada güzel bir
yere yerleştiririz. Ahiret mükâfatı ise daha büyüktür. Bunu bir bilselerdi!
(Mekke’de zulme uğrayanlara Medine nasip olmuştur. Zamanımızda zulme ma’ruz
kalanlara da Medine gibi bir yerin nasip olması Rahmet-i Rahman’dan umulur, yeter
ki Allah’ın Dinine sâhip çıkmak amacı olsun!) Nahl-41/270
ZULME NE KADAR BATARLARSA BATSINLAR HAKKA
DA’VET DEVAM EDER
Allah-ü Teâlâ, Musa as ile
mükâlemesinde (konuşmasında) şöyle nidâ etti: “Ya Musa! O zulme batmış olan
zalimler topluluğuna, Firavun’un kavmine git! Hakkı inkâr ve azgınlıktan
sakınma zamanı gelmedi mi? de!” Şuarâ-10,11/366
ZULME UĞRAYAN HAKKINI ÇATIR ÇATIR
ALIR VE BUNDAN DOLAYI SORUMLU TUTULMAZ!
Zulme uğrayan birisi, usûlüne uygun,
başka haksızlıklara yol açmadan hakkını çatır çatır olarak alsa da, kendisine
bundan dolayı bir sorumluluk tereddüp etmez, hakkıdır! Ama affederse daha kârlıdır.
Şûrâ-41/486
ZULME UĞRAYAN MÜSLÜMANLARIN
YARDIMLAŞARAK HAKLARINI ARAMALARI GEREKİR
Kur’an-ı Kerim’in bu Âyetinde,
müslümanların zulme uğradıkları vakit “ne yapalım kaderimiz böyleymiş!” diyerek
tembel tembel ve sus pus bir kenara çekilip yatmamaları, bilâkis birbirleriyle
yardımlaşarak haklarını aramaları ve almaları gerektiği beyan edilmiştir. Şûrâ-39/486
ZULMEDECEK DEĞİLDİR ALLAH KULLARINA!
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Bu (azap),
ellerinizin (irâdenizin) işlediği (günâhlar) yüzündendir. Yoksa Allah, kullarına
zulmedecek değildir.” Âl-i İmrân-182/73
ZULMEDEN KAVMİN KÖKÜ KESİLDİ
Kendilerine verilen nimetlerle ferih
fahur bir dünya hayatına dalan, şükrü unutup azdıkça azan ve böylece hem
nefsine hem başkalarına zulmedip duran o zalim güruhun kökü, ansızın gelen
azâb-ı İlahî ile kesildi. Alemlerin Rabbi Allah’a hamd olsun! En’âm-45/132
ZULMEDENLERE SAKIN MEYLETMEYİN! SEMPATİ
DUYMAYIN! YOKSA ATEŞ SİZE DE DOKUNUR
Allah-ü Teâlâ ferman ediyor: “Bir de
sakın zulmedenlere meyletmeyin, sempati duymayın! Yoksa ateş size de dokunur!
Ve (aslında) sizin Allah’dan başka yardımcınız yoktur. Sonra O’ndan da yardım
görmezsiniz!” (Bu Âyet-i Kerime, kendisiyle her gün otokontrol yapacağımız
âyetlerdendir.) Hûd-113/233
ZULMETMEDİK BİZ ONLARA; ASIL ONLAR
KENDİLERİNE ZULMETTİLER
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Biz onlara
(helâk olmuş kavimlere hak ettikleri cezayı vererek) zulmetmedik; asıl onlar
(küfür ve isyanlarıyla) kendilerine zulmettiler. Rabbinin azap emri gelince
Allah’dan başka taptıkları tanrılar, kendilerine hiçbir fayda vermedi. Hattâ
onların ziyanlarını artırmaktan başka bir şeye yaramadı.” Hûd-101/232
ZULMETMEK İSTEMEZ ALLAH!
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Bunlar,
Allah’ın âyetleridir ki, Sana okuyoruz. Şu kesindir ki Allah, âlemlere, insanlara
zulmetmek istemez!” Âl-i İmrân-108/62
ZULMETMEZ ALLAH İNSANLARA ASLA!
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Allah, insanlara
hiçbir şekilde aslâ zulmetmez. Lâkin insanlar (isyanları sebebiyle cezaya
müstehak olurlar da) kendi kendilerine zulmederler.” Yûnus-44/213
ZULMETTİLER VE İMAN EDECEK OLMAYINCA
DA KÖKLERİNİ KAZIYIVERDİK
Allah-ü Teâla ferman ediyor:
“Celâlim hakkı için, sizden önceki nesilleri, kendilerine peygamberleri
mu’cizeleriyle geldikleri halde zulmettikleri ve iman edecek de olmadıklarından
helâk ettik. İşte günahkârlar topluluğunu böyle cezalandırırız!” Yûnus-13/208
ZULMÜ İLE ABAD OLACAĞINI ZANNEDEN
ZALİMLER, AZABI GÖRÜNCE BAKIN NE YAPARLAR?
Bu dünyada yaptığı zulümlerin yanına
bir şân ve şeref olarak kalacağını, âbâd olacağını zanneden zalimlerin, yarın
Ahirette azap ile yüz yüze geldiklerinde, “acaba dünyaya geri dönmek imkânı var
mıdır, bir yol bulsak da dönsek ve bir kul gibi yaşayarak şu azaptan kurtulsak”
dediklerini görürsün! Şûrâ-44/486
ZULMÜ KENDİNE MESLEK EDİNEN KİMSELERİ
ALLAH EMELLERİNE ULAŞTIRMAZ!
Allah-ü Teâlâ, bu âyet-i
Kerimesi’nde: “Muhakkak ki Allah, zulmü kendine meslek edinen kimseye hidâyet
etmez, onu emellerine ulaştırmaz!” buyuruyor. Kasas-50/390
ZULMÜ KENDİNE MESLEK EDİNİRSEN İMHA
EDİLMENİ BEKLEYEBİLİRSİN!
Allah-ü Teâlâ, bu Âyet-i
Kerime’sinde: “Biz zaten, ahâlisi zulmü meslek edinmiş olan şehirden başkasını
imhâ etmeyiz!” demek sûretiyle hiç bir zalimin zulmüyle âbâd olmadığını, pek
feci bir şekilde hem dünya, hem de Ukbâ’larını heder ettiklerini, gayet açık
bir ifadeyle beyan buyuruyor. (Ey zulmü kendisine meslek edinmiş küçük büyük
zalimler! Bu Âyet’in tehdidinden korkun ve titreyin veya kendinizi ıslah edin
de kurtulun!) Kasas-59/391
ZULMÜN EN BÜYÜĞÜ ALLAH’A ORTAK
KOŞMADIR
Lokman as, oğluna nasihat ederken
şöyle dedi: “Oğulcuğum! Sakın Allah’a şirk koşma! Çünki şirk en büyük
zulümdür!” Lokman-13/411
ZULMÜN RUHU, BAŞKASINA AİT OLANI
SELBETMEK VE GASBETMEKTİR
Allah-ü Teâlâ, bu Ayet-i
Kerimesi’nde “zalimlere gelince onlara ne bir dost ve ne de bir yardımcı
vardır!” derken bu Ayeti, insanın özgür olmasının olmazsa olmaz vasfı olduğunu,
isterse insanları tek bir ümmet ve tek bir dinde yaratmaya muktedir olduğunu, fakat
o takdirde imtihanın söz konusu olamayacağını, imtihan olmanın ise insanın yaratılış
gayesinin başında geldiğini beyan ettikten sonra zikretmesi, zulmün rûhuna ışık
tutmaktadır. Evet zulüm, en başta insanın en temel hakkı olan özgürlüğünü
selbetmek, gasbetmek veya kısmî gasp sayılan sınırlamakla başlar, sonra
diğerleri gelir. Şûrâ-8/482
ZULMÜN ZERRE KADARINI ETMEZ ALLAH!
Şu kesindir ki Allah, kullarına
zerre kadar zulmetmez! Yani Allah hiç zulmetmez, zulmü kendisine haram
kılmıştır. Nisâ-40/84
ZULÜM YÜKLENİP GELEN KİMSE KIYAMET
GÜNÜNDE HÜSRANA UĞRAMIŞTIR
Bütün yüzler, o kıyamet gününde
Hayy-u Kayyum Allah’a baş eğmiştir. Zulüm yüklenip gelen kimse ise o günde
perişan olmuş, hüsrana uğramıştır. Tâhâ-111/318
ZULÜM, AYNI ZAMANDA YANINDA BAZI
HİKMETLİ FAYDALAR DA GETİRİR
Allah-ü Teâlâ’nın,
İsrailoğullarının, ciğersûz Firavun zulmüne ma’ruz kalmalarına fırsat
vermesinde bazı hikmetler vardır. Şöyle ki: 1-Kolaylığın kıymeti, zorluktan
sonra anlaşılır ve şükredilir. (Temmuz sıcağında oruç tutmadan suyun kıymetinin
anlaşılamadığı gibi.) 2-Ceberût yönetimlerin sona ereceği akla, hayâle
gelmezken bir anda sona ermesi, aslında işin, Allah’ın kudret elinin altında
olduğunu isbat eder. 3-Allah istediği anda ezilenleri, ezenlere mirasçı bırakır
da emekleri kendilerine geri döner ve öldürülen çocuklarının bir nevi
diyetlerini almış olurlar ve öyle de olmuştur. 4-Mülk Allah’ındır, dilediğinde
dilediklerine verir. 5-Demir, dövüle dövüle sağlamlaşır, serçe atmacanın
tasallutu ile o harika uçuşa kavuşur misüllü, diriliş neslinin çok çetin
sınavları başarması lâzımdır ki, mehâlik-i azîmeye göğüs gerebilsinler! Kasas-5/384
ZULÜM: HALKI ZALİM OLAN ÜLKELERİ
ALLAH CEZAYA ÇARPTIRIR!
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Halkı
zalim olan ülkeleri cezaya çarptırdığı zaman Rabbinin çarpması, işte böyle
olur! Şüphesiz ki O’nun çarpması, pek acı, pek çetindir!” Hûd-102/232
ZÜLKARNEYN BATIYA DOĞRU BİR YOL TUTTU
“O da (Zülkarneyn de) Batı’ya doğru
bir yol tuttu” âyet meâlinden, Zülkarneyn’in yaşadığı devirde Batı dünyasının
yeryüzünde ilim, teknoloji ve siyaset hâkimiyetini elinde bulundurması ve
küresel ifsâdın da ilk defa bu coğrafyadan çıkması hasiyetiyle Zülkarneyn’in
öncelikle bu dünyayı muhatap aldığını ve dünya sulhünün bunlarla diyaloğa
geçmeden gerçekleştirilemeyeceğini, onun için ilk seyehatinin buradan
başladığını, anlıyorum. Allah-ü A’lem! Kehf-85/302
ZÜLKARNEYN DEDİ: DEMİR KÜTLELERİ
GETİRİN, KÖRÜKLEYİN!
Zülkarneyn’in “Demir kütlelerini
getirin bana!” âyet meâlinden anladığım: Demir sağlamlığıyla ayakta tutmayı
temsil ettiğinden, insanları ayakta tutan teknoloji verilerini (elektronik
cihazlar, internet, telefon ve uçak, otomobil, tren gibi ulaşım araçlarını, tw,
radyo, gazete gibi güç kaynaklarını), finans aracı parayı, işçiliği, sanatı
getirin bana ki istediğiniz “seddi” yapabileyim; şeklindedir. “İki dağın
arasını demir kütleleriyle doldurup aynı seviyeye getirince” âyet meâlinden
anladığım: Halkın yaşam standardı, ilimde, teknolojide, kültürde ve sanatta
çağın yaşam seviyesine geldiğinde; şeklindedir. “Körükleyin!” âyet meâlinden
anladığım: Enerjinizi, cevelânınızı âzâmi ölçüde ortaya koyun, arı gibi, karınca
gibi çalışın, her yerde her konuda varlığınızı gösterin; şeklindedir. “Demir
kütlelerini kor haline getirince ‘bana erimiş bakır getirin de üzerine dökeyim’
dedi” âyet meâlinden anladığım: Demir kütlelerinin kor haline gelmesi, halkın
getirdiği mal, para ve teknolojik imkânların tam kıvamına gelip bunların sulh-u
umumi adına eyleme geçirilme zamanının gelmesi; ‘üzerine erimiş bakır dökeyim!’
ise, bu işi, katkılarınızla sistematiğe bağlayayım, kurumsallaştırayım, profesyonelce
olsun! Ya da Kur’an Hakikatlarını asrın gelişmiş dimağına sunan, akıl nûru ile
tahkim eden Kur’an tefsirlerinin devreye girmesi şekinde anlıyorum. Ayrıca
Zülkarneyn’in ortaya çıkma zamanının, dağ gibi, yani demir çelik
fabrikalarındaki kor haline gelmiş cesim demir kütlelerinin üzerine erimiş
bakır dökülebildiği yüksek teknolojiye kavuşulduğu zaman diliminde olacağını
anlıyorum. Allah-ü A’lem! Kehf-96/302
ZÜLKARNEYN GÜNEŞİN BATTIĞI YERE,
BATIDAKİ MEMLEKETLERE VARINCA
“Zülkarneyn, güneşin battığı yere (Avrupa
ve Amerika’nın batı kıyılarına=Batı memleketlerine) varınca orada bir topluluk
buldu. Biz de dedik ki: Ey Zülkarneyn! İster onlara azap edersin (misyonunu
engellemeye kalkışırlarsa üzerlerinde askeri veya ekonomik veya bilimsel
güçlerinden biriyle veya müştereken hepsiyle) onları cezalandırırsın; (Ahiretteki
cezaları da bize kalır,) Biz de onları şiddetli bir azap ile cezalandırırız.
İstersen güzel davranırsın (onları olduğu gibi kabul edersin, misyonunu
temsille, diyalogla anlatırsın, şefkatle, fedakârlıkla, hasbi yardımlarınla
onların gönlünü kazanırsın, hizmetini zamana yayarsın da Hakka erenlere) en
güzel karşılık (cennet) verilir ve onlara emrimizden bir kolaylık da
söyleyeceğiz (günâhlarını bağışlama gibi)” âyetinden, misyonun (diyalogla
sulh-u umuminin) yerine getirileceğini anlıyorum. Allah-ü A’lem! Kehf-86,88/302
ZÜLKARNEYN GÜNEŞİN DOĞDUĞU YERE,
DOĞU MEMLEKETLERİNE VARINCA
“Zülkarneyn, sonra Doğu’ya doğru bir
yol tuttu. Nihâyet güneşin doğduğu yere (Asya ve Afrika kıtaları doğu
kıyılarına, Pasifik ve Hint Okyanusu kıyılarına=Doğu memleketlerine) varınca, (yani
A’dan Z’ye dendiği gibi Batı Doğu demekle dünyanın her tarafına ulaşınca) onun
(güneşin), kendilerini sıcaktan (cehennem sıcağından) koruyacak bir siper (iman
ve takvâ elbisesi) nasip etmediğimiz (dinsiz, imansız, ateist) bir halk üzerine
doğduğunu gördü” âyet meâlinden kafir ve münafık insanların galibane
hükmettikleri bir dünya sosyal yapısından bahsedildiğini anlıyorum. Veya şöyle
de yorumlanabilir: Zülkarneyn, bir kısmının çölde yaşayan fakir, eğitimsiz ve
kendilerine koruyucu siper olacak teknolojide ileri gidememiş bir toplulukla
tanıştığını ve onlarla diyaloğa girdiği söylenebilir. Allah-ü A’lem! Kehf-89,91/302
ZÜLKARNEYN KİMDİR? DİYE SANA SORUYORLAR,
DE Kİ
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Habibim
Ya Muhammed!) Sana Zülkarneyn’den soruyorlar, de ki: “Size O’ndan bir hâtıra
anlatacağım.” Bu ve takip eden âyetler ışığında biz de Zülkarneyn’in kim
olduğunu anlamaya çalışalım:
1-Önce i’tikâden şunu teslim edelim:
Zülkarneyn amma şahs-ı insânî, amma şahs-ı mânevi; biz O’nun varlığına inandık,
iman ettik.
2-Kur’an-ı Kerimde ahkâm âyetleri
sarihtir ve Din, onların üzerine binâ edilmiştir. Bunun yanında müteşâbih
âyetler de vardır ki onlarsız da olmaz. Zira Kurân, kıyamete kadar sürecek en
son Hak Din olduğundan her asırdaki gelişerek devam eden insan topluluklarının
ihtiyaçlarına cevap verebilsin. Her asırdaki insan, Kur’an’ı kendi asrının
dimağı ile okur ve anlar. Bu da müteşâbih âyetler ile olur.
3-Zülkarneyn de böyle müteşâbih
âyetlerdendir. Zülkarneyn, iki karn sahibi anlamına gelen bir kelimedir. Karn
kelimesinin lügatta 22 kadar mânâya geldiğini tesbit ettim. Bunlardan üçü: a)
Ümmetten sonra gelen ümmet, b) Zamandan bir dilim, c) Asır. Zülkarneyn denince
iki ümmet veya iki asır veya iki zaman dilimi (iki süreç) mânâları anlaşılır. O
zaman Zülkarneyn, iki asrı içine alan bir hayat süreci olur ki bu da bir şahsı
mânevî olabilir.
4-Zülkarneyn’in bir şahsi insanîden
daha ziyade bir şahs-ı mânevi olabileceğine dair gelecek âyetler birer
karinedirler. Meselâ: “Dağ gibi demir kütleleri getirin, odun yığın,
körükleyin! Demir kor haline gelince üzerine erimiş bakır dökeyim!” gibi
ifâdeler, Allah’ın diğer şeriatı olan tekvini kanunları (fizik kanunları) ile
bağdaşmaz. Şöyle ki, açık havada dağ gibi demir kütleleri kor haline gelemez. Kor
haline gelen demirlerin üzerine erimiş bakır dökmek için bugünkü teknolojinin
olması lâzım ki, dökülebilsin. Eğer bugünkü teknoloji o günde de olabilir
deniyorsa o zaman o teknolojiye ulaşmış insanlar için iki dağ arasına demirden
bir set yapmak son derece abes olur. Zira insanlar tünel kazarlar veya dağın
tepesinden aşarlar. Ayrıca iki dağ arasını dolduracak dağ cesametindeki
demirden seddin demirlerini nereden tedarik ettiler sorusu akla geliyor. Öyle
ya eski zamanın behrinde dünyanın tamamındaki kazma kürekler toplansa bile o
seddin varlığı için az kalır, yetmez! Bu durumda Zülkarneyn’in bir şahs-ı
manevi olması ağırlık kazanıyor. O zaman bu mânevi şahıs, kor haline gelen
demirin üzerine erimiş bakırın dökülebildiği zaman diliminde ortaya çıkan, sulh-u
umumiyi sağlayan, müfsitleri durduran ve iki asır etkisi devam eden bir hizmet topluluğunun
adı olur. Nasıl ki Deccal da öyle bir şahs-ı mânevidir. Efendimizin sav,
Deccal’ı tarif ederken, onun bir günü bir yıl demesi, altı ay güneş doğmayan ve
altı ay da batmayan istikametten, yani Kuzey Kutbu tarafından geleceğine;
dünyayı kırk günde dolaşır demesi de dünyanın ilk defa kırk günde
dolaşılabileceği bir zaman diliminde zuhur edeceğine işâret ise; Zülkarneyn de,
kızgın demir üzerine erimiş bakırın dökülebildiği zaman diliminde ortaya
çıkacaktır mânâsı anlaşılır ki o da 19. ve 20. Asırları veya 20. ve 21.
Asırları işâret etmektedir.
5-Zülkarneyn her yere gidiyor, o yerlerin
konuştuğu dillerle konuşuyor. Dünyada binlerce ayrı dil olduğunu düşündüğümüzde
şahs-ı ferd olarak düşündüğümüz Zülkarneyn, o insanlarla hangi dille konuşup
anlaşıyor? Binlerce dil bilmesi imkansız! Bu da Zülkarneyn’in bir ferd-i şahsi
değil de bir topluluğun, bir cemaatin şahs-ı manevisinin adı olduğuna bizi ikna
ediyor. Evet cemaatin elemanları, şahs-ı manevi adına dünyanın her tarafına
gider, oranın dillerini öğrenirler, ora halklarına –temsil ile de olsa- iman
hakikatlarını ulaştırırlar. İman hakikatları ile müşerref olan ora halkları,
küfrün (Ye’cüc ve Me’cüc’ün) tasallutundan kurtulurlar. Yani bu iman
hakikatları onlar için küfrün ifsadına karşı bir sed olur ki bu sedde biz
Sedd-i Zülkarneyn diyoruz.
6-Zülkarneyn’in seddi, Ye’cüc ve
Me’cüc’ün istilasını önlemek içindi. Ye’cüc ve Me’cüc ise kıyamet öncesi
meydana gelecek, kıyamet alametlerinden olan iki müfsit topluluk veya iki
müfsit cereyandı.(Hadis-i Şerifler ışık tutuyor.)! Bu topluluğun iki dağ arası
arkasında mevzi bir yerde yaşayacak kadar az olması düşünülemez! Dünya çapında
olması, bu seddin maddi demirden bir set değil de manevi bir set olduğunu akla
getiriyor.
7-Kehf Suresi 98. Ayetinde şöyle
buyuruluyor: “(Zülkarneyn), bu (sed) Rabbimden bir rahmettir. Fakat Rabbimin
ta’yin ettiği zaman (kıyamet günü) gelince onu yerle bir eder. Rabbimin va’di
ise haktır. dedi.” Şimdi: Bu sed gerçekten iki dağ arasını kapsayan dağ
cesametinde demirden bir sed olsaydı bugün için bu demir sed çoktan keşfedilmiş
olurdu. Bugün dünyanın her yerine insanoğlu ulaşmıştır. Böyle bir sed dünyanın
hiçbir yerinde yoktur. Üstelik bu seddin kıyamete yakın bir zamanda yapılması
düşünülürse, yani içinde yaşadığımız yüzyılda yapılması lazım ki böyle bir şey
yapılmamış. Hem ihtiyaç yok! Ayet gereği kıyamet zamanında yerle bir olacağı
göz önüne alınınca bunun gerçekten maddi değil de manevi bir sed olduğu aşikar
derecesinde ortaya çıkar. Yani Zülkarneyn iki asır hüküm süren, Ye’cüc ve
Me’cüc adlı iki fikr-i küfri cereyanının belini kırıp yayılmasına engel olan
bir fikr-i imani, bir hakikat-ı Nuriye olduğu kolayca anlaşılır. Benim şahsi
kanaatım: Zülkarneyn Risale-i Nur ‘un şahs-ı manevisidir ki Üstad Bediuzzaman
Hz. Hicri 1506’ya kadar galibane devam edeceğinden bahseder. Bu da bu şahs-ı
manevinin iki asır varlığı demektir. Allah-ü A’lem! Kehf-83/301
ZÜLKARNEYN SONRA BİR YOL TUTTU İKİ
DAĞ ARASINA ULAŞTIĞINDA
“Zülkarneyn, sonra başka bir yol
tuttu. Nihâyet iki dağ arasına ulaştığında bunların önünde hemen hemen hiç söz
anlamayacak bir topluluk buldu” âyet meâlinden, Zülkarneyn’in bu 3.Yolunun
mânevi bir yol olduğunu anlıyorum. Şöyle ki: Bu iki dağ, madde ve mânâdan mecâz
bir ifâde olabilir, b)Akıl ve kalbden mecâz bir ifade olabilir, c) Doğu ve Batı
Bloku’ndan mecâz bir ifade olabilir, d) Din ve fen ilimlerinden mecâz bir ifade
olabilir vs.vs. başka şeylerden mecâz bir ifâde olabilir. “Hiç söz anlamayacak
bir topluluk”dan da, fen ilimlerini tahsil etmiş ama o ilimlerle yaratanını
anlayamamış ve câhil kalmış, tam aksi zâhiri din ilimlerini tahsil etmiş ama
fen ilimlerine yabancı kalarak câhil kalmış veya sosyolojide ilkel; kanun nizam
tanımayan, mafyaların hâkim olduğu, laçka ve ne yapacağını bilememekle câhil
kalmış insan topluluğu ile karşılaştığını anlıyorum. Zülkarneyn, tek başına
maksadı hasıl edemeyen iki dağ arasında set yapmak suretiyle bir ulaşım hattı
kuruyor ve o iki dağdan beklenen maksûdun tahakkukunu sağlıyor. Yani Dini
ilimlerle fen ilimlerini mezcederek yüksek bir medeniyet inşa ediyor, bu sayede
de ilkellikten uzaklaşmış karşılıklı anlayış ve hoşgörü sahibi insanlarla
sulh-u umimiyi tesis ediyor. Zülkarneyn’in “set”inden bunları anlıyorum.
Allah-ü A’lem! Kehf-92,93/302
ZÜLKARNEYN! YE’CÜC VE ME’CÜC BU
ÜLKEDE BOZGUNCULUK YAPIYORLAR
Bu hemen hemen hiç sözden anlamayan
insan toplulukları (yani ilim, fen, edebiyat ve medeniyette sınıfta kalan,
zahiren okumuş olsa da, gerçekte câhil olanlar) dediler ki: “Ey Zülkarneyn!
Ye’cüc ve Me’cüc bu ülkede bozgunculuk yapıyorlar. Bu yüzden bizimle onların
arasına bir set yapman için sana bir vergi verelim mi?” Ye’cüc ve Me’cüc:
a)Birbiriyle anlaşmalı olarak dünyadaki zayıf ve teknolojiden yoksun
toplulukları sömüren, onları birbirine düşürerek çıkar sağlayan beşeri iki
sistem olabilir. b) Hak düşmanı kâfirler ve münâfıklar olabilir. Bu zayıf ve
çâresiz halklar, Hakkı temsil eden ve her iki şer toplulukları durduracak güç
ve kuvvete sâhip olan Zülkarneyn’i bulunca O’na itaat etmeyi, bedel olarak da
güçleri nisbetinde maddi, manevi destekte bulunmaya razı olduklarını arz
ediyorlar. Böyle anlıyorum. Allah-ü A’lem!
Kehf-94/302
ZÜLKARNEYN, BU HİZMETİMİN SONUNDA KIYAMET
KOPAR MI DEMEK İSTEDİ?
Zülkarneyn, yaptığı bu muazzam
küresel hizmetleri neticesinde kendisine aslâ bir pay çıkarmayarak: “Bu (set, Kur’an
hakikatlarının ikamesi, hizmet), Rabbimden bir rahmettir, bir lütuftur.
Rabbimin tayin ettiği vakit gelince (kıyametin kopmasına az zaman kalınca) bunu
(bu seddi=hizmeti) yerle bir eder, yani Hizmetin fonksiyonu biter de Ahir Zaman
Fitnesi’ni önleyemez duruma düşer. İşte o zaman da Rabbimin va’di (kıyametin
kopması) Hak olur, mutlaka gerçekleşir!” dedi. Böyle anlıyorum. Allah-ü A’lem! Kehf-98/303
ZÜLKARNEYN, ONLARDAN BEDEN VE ZİHİN
GÜÇLERİYLE YARDIMCI OLMALARINI İSTEDİ
Zülkarneyn, zayıf ve çâresiz olan bu
topluluktan, istedikleri seddi yapması için maddi güç (para himmeti gibi) ve
beden gücüyle (yani Hakka hizmet yolunda bir arı gibi çalışarak bedenî; ilim
irfan sahibi olmak sûretiyle de zihni çalışma ve çaba ile) yardım etmelerini
istedi. Zülkarneyn’in “Rabbimin bana verdiği imkânlar (İlim, irfân, hitâbet, kurmay
zekâ) sizin vereceğinizden daha hayırlıdır”cümlesi şunu hatırlatıyor:
Zülkarneyn, Allah’ın kendisine verdiği imkânlarla (İlim ve hikmetle, usül ve
proje sahibi liyâkatıyla), ahâlinin mal ve beden gücünü birleştirerek
istedikleri seddi yaptı. Yani kendindeki Kur’an hakikatları ile halkın maddi
gücünü, himmetini bir araya getirerek kurumsallaştırdı, çeşitli müesseler tesis
etti, yetiştirilen altın nesil ile bu bozguncu fesat cereyanının önüne geçti.
Bu şekilde anlıyorum. Allah-ü A’lem! Kehf-95/302
ZÜLKARNEYN’İN EMRİNE SEBEPLER AMADE
EDİLDİ
“Biz O’na Dünya’da geniş imkânlar
verdik” ibâresinden, Zülkarneyn’in, radyo, cep telefonu, internet, tw gibi
elektronik cihazları; uçak, tren, otobüs, otomobil, helikopter gibi ulaşım
araçlarını; Üniversite, okul gibi ilim merkezlerini; kitap, dergi, gazete gibi
medyayı, banka ve para getiren müesseseleri, askeri gücü vs. kullanacağını
anlıyorum. Kehf-84/302
ZÜLKARNEYN’İN SEDDİ, YE’CÜC VE
ME’CÜC’ÜN ŞERLERİNDEN MAZLUM İNSANLARI KORUDU
Zülkarneyn’in seddi, yani o asırdaki
Hakka hizmet câmiasının, ifsâda ma’ruz kalmış insan topluluklarını, Kur’an
hakikatlarıyla fen ilimlerinin imtizâcı neticesinde tahkiki iman dersleriyle
mücehhez kılması, fikir bazında o müfsit küresel iki şer şebekenin (Ye’cüc ile
Me’cüc’ün) belini kırması ve dolayısiyle onların o seddi aşamayarak insanlar
arasında fitne ve fesatla bozgunculuk yapamaması suretiyle insanların emniyette
ve istikamette yaşamasını sağlamasından mecâz bir kelam olduğunu; anlıyorum.
Allah-ü A’lem bis-savâb! Kehf-97/302
ZÜLKİFL AS DA BİR SABIR KAHRAMANIYDI
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Habibim
Ya Muhammed!) Zülkifl’i de an! İsmail ve idris ile beraber O da sabreden Sâlih
bir kimse idi. O’nu da Rahmetimize dahil ettik.” Enbiyâ-85,86/328
ZÜMER SURESİ
39. Sûredir. Mekke Dönemi’nde nâzil
olmuştur. 75 âyettir. Zümer-0/457
ZÜNNUN LAKAPLI YUNUS AS’IN VİRD-İ
ZEBAN OLAN MEŞHUR MÜNACAATI
Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Habibim
Ya Muhammed!) Zünnûn’u (balık sahibini)=Yûnus’u da an! Hani O, kavmine kızarak
Biz’den izinsiz gitmişti de kendisini sıkıştırmayacağımızı sanmıştı. ( Biz de
O’nu balığın karnına bıraktık ve balığın, denizin, havanın aleyhinde ittifak ettiği
bir) karanlıklar dünyasında kalıp Bize şöyle münâcaatta bulunmuştu: “Ya Rab!
Senden başka yoktur ilâh! Sübhansın, Seni tenzih ederim! Gerçekten Ben, nefsine
zulmedenlerden oldum! Affını bekliyorum Ya Rab!” Enbiyâ-87/328
ZÜRRİYYETİ İÇİNDE BAKİ KALACAK MESAJ
YÜKLÜ SÖZÜ NE İDİ İBRAHİM AS’IN?
Bir vakit İbrahim as, babasına ve
halkına dedi ki: “Ben sizin tapmakta olduğunuz şeylerden uzağım. Ben, ancak
beni yaratana ibâdet ederim, şüphesiz O, Beni hidâyete erdirecektir.” İbrahim
as bu sözü, zürriyyeti arasında gelecek nesillere bir miras olarak bıraktı.
Allah da gelecek nesilleri, Hak olan Kur’an ve onu açıklayan bir peygamber
gelinceye kadar onları (Hanif Dini üzerinde) dünya nimetlerinden
faydalandırarak yaşattı. Tâ ki, ataları İbrahim as ile övünen Mekkeliler, O’nun
söylediği tevhid akidesi ile ortaya çıkan son Peygamber Hz. Muhammed sav’e
sahip çıksınlar. Ne yazık ki, Mekke müşrikleri, eski kavimleri aratmayacak
şekilde O’na karşı çıktılar. Zuhruf-26,29/490
Yorumlar
Yorum Gönder