Ana içeriğe atla

KUR’AN-I KERİM KONULARI: (Z) İLE BAŞLAYANLAR

 


ZAFER ALLAH’DANDIR, MELEKLERİN YARDIMA GELMESİ MORAL İÇİNDİR

Allah-ü Teâlâ buyurdu: “Allah bunu (bin melâike ile imdâda yetişmesini), sırf size bir müjde olsun ve bununla kalbleriniz güven duysun diye yaptı. Yoksa gerçekte yardım ancak Allah’dandır! Çünki Allah, Azîzdir, Hakîmdir.” Enfâl-10/ 177

ZAFERLER, HER DÂİM ALLAH KATINDANDIR

Nusret ve zafer, her dâim, ancak Azîz ve Hakîm Allah katındandır. (Fânî beşerin sahiplenmesi, şirk-i hafi olur!) Âl-i İmrân-126/65

ZAFERLERDEKİ İNCE SIR, SÜNNET-İ SENİYYE-İ AHMEDİYYE’YE İTTİBA’ EDİP ETMEMEKTE YATAR

Allah-ü Teâlâ Peygamber Efendimize sav şanlı bir zafer va’detmiş ve va’dini de ihsan etmiştir. Bu va’d, kıyamete kadar Efendimizin izinden gidenleri de içine alır. Çünki Efendimiz sav, şahsî hayatını değil, belki en büyük insanlık olan İslâmiyeti temsilen yaşıyordu. Bundan dolayı O, yaşayan bir Kur’an ve yaşayan bir İslâmiyetti. Hangi toplum ve hattâ hangi ferd, Sünnet-i Seniyye-i Ahmediyye’ye ittiba’ ederek yaşarsa, İslâmiyeti yaşadığı için hiçbir işi, fiyasko ile değil, bilâkis geç de olsa imtihan merhalelerini atlattıktan sonra zaferle neticelenir. Elhamdülillah, böyle bir müjde ile tebşir edilmişiz! Fetih-3/510

ZAHİR ALLAH’DIR

Allah, yarattıklarının delaletiyle o kadar zahirdir ki, şiddet-i zuhurundan gizlidir. Nasıl en zahir güneşe bakamayarak onu göremiyorsak, ondan daha zahir olan Allah’ı da göremeyiz.! Hadîd-3/536

ZAKKUM AĞACI KİMİN YEMEĞİDİR? BİLA ŞEK VE ŞÜPHE ÇOK GÜNAHKARLARIN YEMEĞİDİR!

Şuna kimsenin şüphesi olmasın ki, zakkum ağacı, çok günahkâr olan kimsenin yemeğidir. Duhân-43,44/497

ZAKKUM AĞACI NE BİÇİM BİR ŞEYDİR?

Zakkum ağacı, cehennemde biten bir ağaç olup, erimiş mâden gibidir. Ondan yiyenlerin karınları, kaynar suyun fokurdadığı gibi fokurdar. Duhân-45,46/497

ZAKKUM AĞACI, CEHENNEMİN DİBİNDEN ÇIKAN BİR ZEHİR ZENBEREK AĞAÇTIR

Zakkum öyle bir ağaçtır ki, zehirliliği ve acısı anlatılamayacak kadar dehşetli bir ağaçtır. Cehennemin alevleri, bu ağacı yakmaz! Tomurcukları, sanki şeytanların başları gibidir. Cehennemlikler, bu ağacın meyvelerinden yiyerek karınlarını dolduracaklardır. İçi acılığından cayır cayır yanan cehennemliklere kaynar su karışımından iğrenç içecekler verilecektir. Sâffât-62,67/447

ZAKKUM YİYECEKSİNİZ ZAKKUM, BÖYLE SAPIKLIK VE YALANCILIKTA ISRAR EDEREK ÖLÜRSENİZ!

Bu dünyada sapıklıkta ve Kur’an hakikatlarını yalanlamakta ısrar edenler, bu inatlarından vazgeçip tövbe etmeden ölürlerse onlara Ahirette zakkum yedirilecektir. (Zakkum, cehennemin dibinden çıkan bir ağacın meyvesidir. Korkunç derecede zehirli ve yakıcı ve acıdır.) Vâkıa-51,52/535

ZALİM AZABI GÖRDÜĞÜNDE İÇİN İÇİN PİŞMANLIK DUYAR AMA NE ÇARE, KURTULUŞ YOK!

“Zulmeden zâlim, bu zulmü sebebiyle hak ettiği azâbı gördüğünde, için için pişmanlık duyar ama (ne çâre)! Artık orada adâletle hüküm verilir ve onlar, haksızlığa uğratılmazlar.” Yûnus-54/214

ZALİM BİR TOPLUMA HİDAYET KAPISI KAPALIDIR

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Muhakkak ki Allah, zalimler topluluğunu (inkârlarındaki ısrarları sebebiyle) hidâyete erdirmez.” Mâide-51/116

ZALİM İŞTE, İNKARDAN BAŞKA KABULE YANAŞTIĞI BİR ŞEY YOK; KELLİM KELLİM L YENFA’!

Kendileri için bir ecel tayin ettik ki, onda hiç şüphe yoktur, fakat zalimler, inkardan başka bir şeyi kabul etmediler. Kellim kellim lâ yenfa’! (Konuş, konuş fayda vermez!) İsrâ-99/291

ZALİM OLMAYAN KİM VAR Kİ?

“Eğer Allah, zulümleri yüzünden insanları cezalandıracak olsaydı, dünyada tek canlı bile bırakmazdı. (Demek ki -özel koruma altındaki peygamberler hariç- herkesin kendi çapında bir zulmü, bir zalimliği var!) Fakat onları belirli bir va’deye kadar bekletir, va’deleri gelince de ne bir an geri kalabilirler, ne bir an öne geçebilirler.” Nahl-61/272

ZALİMİN TEKİ!

Allah`ın Hz. Muhammed`i sav peygamber olarak gönderdiğini, kendi evlâdının ken- dinden olduğunu bildiğin kadar biliyorsun, ama O`nun Peygamber olduğunu gizliyor ve söylemiyorsun! Bu kadar insanı, Hakk`ı gizleyerek iğfal ettin de imansız olmalarına sebep oldun! Senden daha zalim kim olabilir? Zalimin tekisin, o kadar! Bakara-140/20

ZALİMLER BİRBİRLERİNİN DOSTU; ALLAH DA TAKVA SAHİPLERİNİN DOSTUDUR!

İslâm Şeriatı karşısında yer alan güruh, Allah’dan gelecek hiçbir şeyi Senden (Peygamberimizden) def’ edemezler (Sana gelen vahyi engelleyemezler veya bozamazlar). Şurası kesindir ki, zalimler birbirlerinin dostudurlar; Allah da takvâ sahiplerinin dostudur. Câsiye-19/499

ZALİMLER GÜRUHUNU ALLAH HİDAYETE ERDİRMEZ

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Muhakkak ki Allah, zalimler gürûhunu hidâyete erdirmez.” En’âm-144/146

ZALİMLER GÜRUHUNU ALLAH, HİDAYETE ERDİRMEZ!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Binâsını Allah’a karşı gelmekten sakınma ve O’nun rızasını kazanma temelleri üzerine kuran (mü’min bir) kimse mi hayırlıdır; yoksa yapısını, yıkılmak üzere olan bir uçurum kenarına kurarak onunla beraber cehennem ateşine yuvarlanan (münâfık bir) kimse mi? Allah, zalimler güruhunu hidâyete erdirmez!” Tövbe-109/203

ZALİMLER İFLAH OLMAZ!

“Şu muhakak ki, zalimler iflâh olmaz!” En’âm-135/144

ZALİMLER KESİNTİSİZ DEVAMLI BİR AZAP İÇİNDE OLANLARDIR

Dikkat edin! Zalimler, kesintisiz devamlı bir azap içinde olanlardır. Mü’minler onlar için şöyle derler: “Bunlar kıyamet gününde hem kendilerini, hem de ailelerini hüsrana uğratanlardır!” Şûrâ-45/487

ZALİMLER O GÜN ÖZÜR DİLEYECEKLERDİR AMA ONLARA ORADA LA’NET VE KÖTÜ YURT VARDIR

Zalimlere o gün (kıyamette hesap verdikleri gün) mâzeretleri, hiç bir fayda sağlamaz. Onlara o günde sadece lâ’net vardır ve bir de kötü yurt (cehennem) vardır! Mü’min-52/472

ZALİMLER PEK DERİN, PEK UZAK BİR AYRILIK İÇİNDEDİRLER

Zalimler gerçekte, Haktan pek uzak ve pek derin bir ayrılık içindedirler. (Uslu duramadıklarından besbelli zaten!) Hacc-53/337

ZALİMLER PİŞMANLIKLA KULLUK YAPMAK İÇİN KISA DA OLSA BİR SÜRE İSTEYECEKLERDİR

O gün zalimler: “Ey Yüce Rabbimiz! Ne olur bizi (dünyaya göndererek) kısa da olsa bir süre ver de, Sen’in çağrına uyalım ve peygamberlerin izince gidelim” diyecekler. Cevaben onlara şöyle denilir: “Peki, daha önce hiç zeval bulmayıp sürekli yaşayacağınıza dâir yemin eden siz değil miydiniz?” İbrahim-44/260

ZALİMLER SİZİ, KAÇMAYLA KURTULACAĞINIZI MI SANDINIZ? YOK ÖYLE!

Halk zalimleşince azap harekete geçer. Tarihte olmuş. Bu âyet beyân ediyor ki: “Azabımızı hissettikleri zaman, derhal en hızlı vasıtalarıyla oradan kaçmaya yeltendiler. Biz de dedik: “Kaçmayın! İçinde şımartıldığınız mâlikânelerinize, konforunuza dönün! Dönün, zira sorguya çekileceksiniz!” Onlar: “Eyvah başımıza gelenlere! Gerçekten biz zalim kimselermişiz, Eyvah, eyvah!” dediler. Nihayet onların başına azâbımız, öyle bir indi ki, biçilmiş ekin ve sönmüş, kül olmuş ateş gibi oluncaya kadar feryatlarına devam ettiler. Enbiyâ-12,15/322

ZALİMLER TOPLULUĞU HELÂK OLMAYA MÜSTEHAK OLUR

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Habibim Ya Muhammed!) Deki: Söylesenize Bana! Eğer Allah’ın azâbı, size ansızın veya göz göre göre gelirse zalimler topluluğundan başkası mı helâk olacak?” En’âm-47/132

ZALİMLER! BİR ŞEY OLMUYOR, DİYE SEVİNMEYİN, ACELESİ YOK, KURTULUŞ DA YOK!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Muhakkak ki, zulmeden şimdiki zalimlerin de geçmiş zalim meslektaşları gibi azaptan bir payı vardır. Acele etmelerine gerek yok, haydi biraz daha dünya hayatından kâm alsınlar! Nasıl olsa (vakti saati gelince) Allah’a kavuşacaklar (ve müstehakları ne ise kendilerine âdilce verilecektir.) Ama tehdit olundukları o gün gelince çekeceklerinden dolayı vay o kâfirlerin haline!” Zâriyât- 59,60/522

ZALİMLER! MAZERETLERİNİZ VE ÖZÜR DİLEMELERİNİZ BUGÜN SİZE FAYDA VERMEZ

Kıyamet günü Büyük Duruşma gelip çattığında, zalimler ne mazeretler, ne özür dilemeler yaparlar bir bilseniz! Ama onların mazeretleri, özür dilemeleri ve Allah’ı râzı etme istekleri, kendilerine hiç fayda vermez! (Dünyaya gönderilme, Allah’ı Razı etme, imanlı bir hayat sürme fırsatı kendilerine verilmez!) Rûm-57/409

ZALİMLER, TADIN BAKALIM KAZANMAKTA OLDUKLARINIZIN MEYVELERİNİ, DENİLİR

Dünyada zulüm yapmaktan menhûs bir lezzet alan zalimlere cehennemde: “Tadın bakalım kazanmakta olduklarınızın (zakkumdan, irinden, kaynar sudan olan) meyvelerini!” denilir. Zümer-24/460

ZALİMLER, MURADLARINA EREMEYECEKLERDİR

Allah-ü Teâlâ ferman ediyor: “Şu muhakkak ki, o zalimler, felah bulamayacak, muradlarına eremeyeceklerdir.” En’âm-21/129

ZALİMLERDEN KİMİNİ KİMİNE MUSALLAT EDERİZ

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “İşte Biz, kazanmakta oldukları günâhlar yüzünden, zalimlerin kimini kimine dost (yani musallat) ederiz.” En’âm-129/143

ZALİMLERE AHİRETTE HİÇBİR YARDIMCI YOKTUR

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Zalimler için Ahirette hiçbir yardımcı yoktur!” Bakara-270/45

ZALİMLERE HİDAYET KAPISI KAPALI:

Allah, zalim bir topluluğa (tövbe etmedikleri müddetçe) hidâyet etmeyeceğini beyan ediyor. Bakara-258/42

ZALİMLERE KIYAMET GÜNÜNDE ALLAH’DAN BAŞKA YARDIM EDECEK DOSTLAR DA BULUNMAZ

Ateşe ma’ruz kalan zalimlere kıyamet gününde yardım edecek Allah’dan başka bir tane dahi olsa dost bulunmaz. İsyandaki inat ve ısrarlarından dolayı Allah da onları dalâlete atmışsa daha artık onlara o ateşten kurtulmaları için bir yol yoktur. (Ayetteki “Allah’dan başka yardım edecek dost bulunmaz” ifadesi Allah’ın onlara dost olacağı mânâsına gelmez; belki kıyamet gününde Allah’dan başka kimsede güç, kuvvet yoktur mânâsı melhuzdur. Hele hele Allah, zalimlere dost mu olur? Şûrâ-46/487

ZALİMLERE, “HAK ETTİĞİNİZİ TADIN BAKALIM!” DENİR

“Sonra o zalimlere: ‘Ebedi azâbı tadın bakalım! Siz dünya hayatında neyi hak ettiyseniz, onun karşılığını göreceksiniz!’ denir.” Yûnus-52/213

ZALİMLERİ ALLAH SEVMEZ!

Allah, zalimleri sevmez! Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “İman edip Salih ameller işleyenlere Rabbin, mükâfatlarını tamı tamına verecektir. Allah, zalimleri sevmez! Âl-i İmrân-57/56 ; 140/66

ZALİMLERİ CAN ÇEKİŞİRKEN BİR GÖRSEN!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Habibim Ya Muhammed!) O zalimleri, ölümün şiddetleri içinde can çekişirlerken bir görsen! Can alıcı melekler, ellerini uzatmışlar (güçleriyle sapa sarma sarmalamışlar) da o çakma peygamberlik taslayan yalancı zalimlere: ‘Çıkarın canlarınızı ey kibirlilik taslayanlar! Bugün aşağılayıcı bir azap ile cezalandırılacaksınız!’ derler.” En’âm-93/138

ZALİMLERİ KIYAMET GÜNÜ MÜMKÜN OLSA DA BİR SEYRETSEK

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Öyle bir gün, o zalimleri bekliyor ki onlar, kendilerine her seslenene korkuyla başlarını kaldırmış, gözleri donup kalmış, kalbleri bomboş olarak çağrıldıkları her yere koşup duran, kapıldıkları dehşetten dolayı hiçbir şey anlamayan kimselerdir.” İbrahim-43/260

ZALİMLERİ MUTLAKA İMHA DECEĞİZ, KURTULUŞ YOK!

Rableri de onlara (Peygamberlerine) vahyetti ki: “Biz elbette o zalimleri imhâ edeceğiz!” İbrahim-13/256

ZALİMLERİ ŞAŞIRTIR ALLAH

“Allah, zalimleri (zulümleri sebebiyle) dalâlete atar, şaşırtır. Allah, dilediğini yapar.” İbrahim-27/258

ZALİMLERİN İNATÇI NE KADAR ZORBASI VARSA HÜSRANA UĞRAMIŞLARDIR

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Resûller (ve onun izinden gidenler), Allah’dan yardım ve zafer istediler, (Allah da verdi.) Neticede her inatçı, zorba zalim ise hüsrâna uğradı.” İbrahim-15/256

ZALİMLERİN İŞLEDİKLERİNDEN SAKIN ALLAH’IN HABERSİZ OLDUĞUNU ZANNETME!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Sen, o zalimlerin işlediklerinden, sakın Allah’ın habersiz olduğunu zannetme! O, sadece onları, dehşetinden gözlerinin donup kalacağı bir güne ertelemektedir.” İbrahim-42/259

ZALİMLERİN TA KENDİLERİDİR ONLAR!

Kâfirler, zalimlerin tâ kendileridirler. Bakara-254/41

ZALİMLERİN TÜM MİRASINI ALLAH, MAKAMINDAN KORKANLARA VERECEĞİNİ MÜJDELER!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Ve o zalimleri imhâ ettikten sonra sizi o ülkeye yerleştireceğiz. İşte bu va’dimiz, makamımdan (huzurumda el pençe divan durarak) hesap vermekten korkanlar ve uyardığım azaptan çekinenler içindir.” İbrahim-14/256

ZALİMLİĞİN BİR ÇEŞİTİ

Kim Allah’a karşı yalan uydurursa (Tevrat’ta yazılı olanı saklayıp da olmayanı, yazılı diye uydurup Allah adına söylerse) işte o, zalimin tekidir! Âl-i İmrân-94/61

ZALİMLİĞİN ZİRVESİNDE YER ALMAK

“Uydurduğu yalanı Allah’a mal edenden (Allah böyle diyor diye etrafa fetvâ yağdırandan) daha zalim kim olabilir?” (Olmaz! Zalimin tekidir o!) Kehf-15/293

ZALİMLİKTEN DAHA KÖTÜ NE VAR Kİ? İŞTE BAKIN!

“Ve o gün (azabı gördükleri gün) zalimler, Allah’ın hükmüne teslim olurlar. Uydurdukları tanrılar da kendilerini bırakıp ortalıkta görünmez olurlar, kaybolup giderek onları azaplarıyla başbaşa bırakırlar.” Nahl-87/275

ZAMANDAN DA MÜNEZZEHDİR ALLAH!

Allah, yapılanı da yapılacağı da bilir. Yani Allah mekândan münezzeh olduğu gibi zamandan da münezzehdir. Yani Allah, zamanın başı ile sonuna bir bakar, Allah için bir varlığın ‘yaratılışı mı, ölümü mü öncedir?’ diye bir soru sorulmaz. Allah için zamanın tamamı tek bir “An”dan ibarettir. Hacc-76/340

ZAN İÇİNDEDİRLER BİR KISMI

Ehl-i Kitabın bir kısmı, ümmidirler. Bütün bildikleri etrafında anlatılan kuruntu ve uyduruk şeylerden ibarettir. Sadece zan içindedirler. Bakara-78/11

ZAN, HAKİKAT ADINA HİÇBİR ŞEY İFADE ETMEZ!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Onların çoğu, zandan başka bir şeye tâbi olmaz! Zan, Hak’tan (gerçekten) hiçbir şeyin yerini tutmaz! (Hiçbir hakikat, onun üzerine bina edilmez, zira zannın Hak adına hiçbir kıymet-i harbiyesi yoktur.) Şüphesiz ki Allah, onlar ne yaparlarsa hakkıyla bilendir!” Yûnus-36/212

ZANNA UYANLAR KAFADAN ATARLAR!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Onlar, sırf zanna uyarlar ve sırf kafadan atarlar. (Zannın Allah katındaki değeri, sıfırdır; üzerine hüküm binâ edilmez!)” En’âm-116/141

ZANNIN ÇOĞUNDAN KAÇININ, ZİRA BİR KISMI, SUİZAN, GÜNAHIN TA KENDİSİDİR!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Ey iman edenler! Zannın (sanı’nın, kanı’nın) çoğundan sakının! Zira sû-i zan gibi zannın bazıları var ki, günahın tâ kendisidir!” Hucürat-12/516

ZANNIN HAKİKAT ADINA HİÇBİR DEĞERİ YOKTUR

Allah-ü Teâla buyuruyor: “(Meleklerin Allah’ın kızları olduğunu iddia eden) kâfirlerin buna dair hiçbir bilgileri yoktur. Onlar sadece zanna tabi oluyorlar. Halbuki zannın hakikat adına hiçbir değeri yoktur.” Necm-28/526

ZARAR ALLAH TARAFINDAN SANA DOKUNDURULURSA ONU O’NDAN BAŞKASI GİDEREMEZ

“Eğer Allah, sana bir sıkıntı, bir zarar dokundurursa, onu yine O’ndan başka giderecek yoktur!” Yûnus-107/220

ZARAR DOKUNDUĞUNDA İNSAN, CAZZUK CUZZUK EDER!

Alah-ü Teâlâ buyuruyor: “İnsan bir sıkıntıya ma’ruz kalınca; yan yatarken, veya otururken, yahut ayaktayken (yani her halükârda) Bize yalvarıp yakarır. Fakat Biz, sıkıntısını giderdik mi, sanki daha evvel yalvaran kendisi değilmiş gibi, eski haline (nankörlüğüne) döner. İşte haddini aşanlara yaptıkları işler, böyle süslü gösterildi.” Yûnus-12/208

ZARAR VE FAYDA SADECE ALLAH’DAN GELİR, PEYGAMBER BİLE BİR ŞEY YAPAMAZ!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Habibim Ya Muhammed!) De ki: Ey cin (ve ins) topluluğu! Ben kendi başıma size herhangi bir zarar veremem; ve yine kendi başıma, sizi en büyük fayda olan hidâyete erdiremem!” Cin-21/572

ZARAR VEREMEZLER ONLAR SİZE

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Onlar (İslâm düşmanları), size eziyetten başka hiçbir zarar veremezler. Sizinle savaşacak olurlarsa, (iş ciddiye binince) arkalarını dönüp kaçarlar. Kendilerine yardım eden de bulunmaz. Onlara zillet damgası vurulmuştur. Ancak Allah’dan gelmiş olan bir ipe (Müslümanlara cizye vererek) ve insanlar tarafından uzatılan bir ipe (beşeri bir sisteme) tutunmaları müstesnâ! (Yani kendi güçleri, kendilerinin ayakta durmalarına yetmez!) Âl-i İmrân-111,112/63

ZARAR VEREMEZLER SİZE O SAPIKLAR; YETER Kİ SİZ HAK YOLDA OLUN!

Alla-ü Teâlâ buyuruyor: “Ey iman edenler! Siz kendinizi düzeltmeye bakın, doğru yolda olduğunuz müddetçe onlar (sapıklar), size zarar veremezler!” Mâide-105/124

ZARARDAN KORUNMAYI ÜMİT

Allah`a ibadet eden, zarardan, yani cehennemi boylamaktan korunmayı ümit edebilir. Çünki insanın aslî vazifesi, Allah’ı tanımak ve O’na ibadet etmektir. Bakara-21/3

ZARİYAT SURESİ

51. Sûredir. Mekke Dönemi’nde nâzil olmuştur. 60 âyettir. Zâriyât-0/519

ZAT-I İLAHİ’YE KARŞI TAVIR DİSİPLİNİMİZ

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Allah sizleri Zatı’na karşı gelmekten sakındırır!” Âl-i İmrân-30/53

ZATINA YEMİN EDİYOR ALLAH-Ü TEALA

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Doğuların ve batıların (yani bütün cihetlerin) Rabbine (Zatım üzerine) yemin ederim ki Biz, onların yerine kendilerinden daha hayırlılarını getirmeye kadiriz. Bizim kudretimizin önüne geçen hiçbir kudret yoktur.” Meâric-40,41/569

ZAVALLI VE AKILSIZ VE DENGESİZ DİYE BUNA DENİR İŞTE!

“İnsanlardan öyleleri vardır ki, şüphe içinde bir hesaba binâen kulluk eder. İmanla küfür arasında bir yerde durur: Ona bir iyilik isâbet ederse onunla mutmain olur, fakat bir kötülük isâbet ederse yüzüstü dönüverir de dinden çıkar. O, dünyayı da, Ahireti de kaybetmiştir. İşte apaçık hüsrân budur. (Çünki, Dine pamuk ipliği ile bağlı idi.) Hacc-11/332

ZAYIFLARA GÜÇLÜLERİ MUSALLAT EDER ALLAH, Kİ SINAVI KAZANANLARA LÜTUFTA BULUNSUN

Allah-ü Teâlâ, Firavun’un İsrailoğullarının erkek çocuklarını boğazlatarak musallat olmasının hikmetini şu şekilde açıklıyor: “Halbuki Biz, onları (israiloğullarını) bu imtihan devresinden geçirmekle istiyorduk ki, o memlekette zayıflara lütufta bulunalım, onları insanlara rehberler yapalım ve onları Firavun’un memleketine vârisler kılalım.” (İhsânât-ı İlâhi, bedavadan gelmiyor. İhsânât ne kadar büyük olacaksa çilesi de o kadar büyük oluyor.Bu da bir ‘Âdetullah! Yani Mısır’a Sultan olmak, kuyunun dibinden geçer!) Kasas-5/384

ZEBANİLER ATEŞ ÜZERİNDE KIVRANANLARA, TADIN AZABI, ACELE İSTEDİĞİNİZ BUYDU, DERLER

O günde Zebaniler, ateş üzerinde kıvrananlara: “Tadın azâbınızı! Tadın çıkardığınız fitne ateşinin azâbını! Acele edip istediğiniz, gelmesini dört gözle beklediğiniz azap işte budur!” derler. Zâriyât-14/520

ZEBANİLERE EMREDİLİR, ONU TUTUN CEHENNEMİN ORTASINA SÜRÜKLEYİN!

Zakkum ağacından yiyenin karnı kaynar su ve erimiş mâdenin fokurdadığı gibi fokurdarken zebanilere emredilir: “Tutun onu! Kendisini cehennemin ortasına sürükleyin, sonra da başının üstünden kaynar su dökün! Ve deyin ki: Tad bakalım! (Zannınca) Hani üstündün, kudretliydin, asîldin, şerefli olan ancak sendin!” Duhân-47,49/497

ZEBANİLERİN ELLERİNDE İŞKENCE ALTINDA VIZZIK VIZZIK FERYAD EDEN ALAYCI, VAKTİNDE DÜŞÜNECEKTİN!

Ey inkârcı! Sen ki, dünyada fenalıktan fenalığa koştun, kötülüklerden kötülük beğenip irtikap ettin; yetmedi, Allah’ın âyetlerini hem inkâr ettin hem alay ettin. Her şey çarçabuk geçti gitti. Şimdi zebanilerin ellerinde işkence altında vızzık vızzık feryad ediyorsun! Vaktinde düşünecektin, şimdi feryadına hiç çare yok! Cehennemde, Zebanilerin ellerinde böyle feryad-u figan etmek istemeyenlere duyurulur! Rûm-10/404

ZEBANİLERİN KUR’ANDA ZİKREDİLMELERİ, KALBİNDE NİFAK HASTALIĞI OLANLARI ÇILDIRTTI

Cehennem görevlileri zebanilerin Kur’an’da zikredilmeleri, kalbinde nifâk bulunanları fevkalâde endişelendirdi de şöyle dediler: “Allah bu misal ile ne murad etti acaba?” (Çünki oraya mü’minlerin değil de kâfirlerle birlikte kendilerinin gideceğini hissettiklerinden fevkalâde rahatsız oldular. Allah da bu misali zaten, münâfıklar böyle desin ve dünya hayatları zehir zemberek olsun diye verdi.) Böylece Allah, dilediğini dalâlete atar, dilediğini de hidâyete erdirir. Müddessir-31/575

ZEBANİLERİN SAYISI, EHL-İ KİTAP VE MÜ’MİNLERE İMANLARINDA YAKİNİYET KAZANDIRIR

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Biz, cehennem görevlileri olan zebanileri, kâfirler için bir imtihan ve bir sıkıntı sebebi yaptık. (Zira onlara karşı gayet derecede acımasız, sert ve haşindirler.) Onların varlığı, aynı zamanda mü’minler ve Ehl-i Kitap için ise tereddütlerini izale edip, imanlarında yakîniyet kazanmalarına sebeptir. (Çünki, dünya hayatında yapılan zulümler, genellikle cezasız kaldığından, o zalimlere zebanilerin uyguladıkları işkenceli ceza, mazlum inananların acılarını dindiriyor ve ‘iyi ki, cehennem var!’ diye teselli buluyorlar; bu da imanlarını artırıyor. (Şöyle bir hikaye vardır: Adamın biri, cehennemi Allah’a yakıştıramıyor, ‘cennet güzel de, hiç ihtiyacı olmadığı halde Allah, cehennemi niye yarattı ki!’ diye diye yolda yalnız başına yürüyor. Allah da bir meleğini veya Hızır’ı atlı bir insan sûretinde gönderiyor. Atlı, tam ona kavuştuğunda: “Seni ha! Nihayet elime düştün!” diyerek basıyor kamçıyı, basıyor kamçıyı! Sonra da atına binip gidiyor. Her tarafı yara bere içinde kalan adam, bu zalimi şikâyet etse şâhidi yok; kim olduğunu da bilmiyor. Aklı başına o zaman geliyor ve içtenlikle haykırıyor: “Allahım! Bunu Sen biliyorsun, Sen! Meğer cehennemin de hakmış da ben hata etmişim; at onu cehennemine!” diyor.) Müddessir-31/575

ZEBUR, DAVUD AS VERİLDİ

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Davud’a da Zebur’u verdik.” Nisâ-163/103

ZEKAT MALI ARTIRIR

Allah’ın rızasını arzulayarak verilen zekat, O’nun nezdinde bereketlenir de artar da artar. İşte böyle zekat verenler, sevaplarını ve mallarını kat kat artırırlar. Allah-ü Teâlâ, “fâizin karıştığı malları mahvedeceğini, sadakaları (zekâtı verilmiş malları) da artıracağını” açıkça beyan ediyor. Bakara-276/46 ; Rûm-39/407

ZEKAT

Zekatı verin! Bakara-110/16

ZEKATI KAÇIRAYIM DERKEN NEREDEYSE AKLINI KAÇIRACAKTI

Eski devirlerde zengin fakat şımarık bir topluluk vardı. Bahçelerindeki güzelim mahsûlâtı devşirmeye giderlerken birbirleriyle şöyle fiskos ediyorlardı: “Sakın bugün yanımıza fakir fukara gelmesin, onların bahçelerimize girmelerine fırsat tanımayalım!” Yoksulların haklarını (zekatı) vermeme azmi içinde ilerleyerek bahçelerine geldiler. Bir de ne görsünler? Bahçeleri geceleyin yanmış, siyah bir kül haline gelmiş! Apışıp kaldılar. “Galiba yolu şaşırdık, yanlış yere geldik, bu bahçe, bizim olamaz!”dediler ve gözlerine inanamadılar. İşin ciddiyetini anlayınca da: “Hayır! Maldan kendilerini mahrum bırakmak istediğimiz fakirler değil de asıl biz, nimetten mahrum bırakılmış kimseleriz” dediler. Onların en makul, en dengeli olanı da:“Ben size ‘Rabbinizi (hamd ile) tesbih etmeli değil miydiniz!’ demedim mi?” dedi. Onlar da: “Rabbimizi tenzih ederiz, Sübhansın, her türlü noksandan uzaksın!” dediler ve: “Doğrusu biz kendimize zulmetmişiz; yazıklar olsun bize, meğer biz ne azgın kimselermişiz! Olur ki, Rabbimiz bize gidenin yerine daha hayırlısını verir. Biz Rabbimizin Rahmetine, O’nun rızasına yönelenleriz!” diyerek birbirlerini kınamaya başladılar. (Rivayet olunur ki, Allah da onları, bu samimi tövbelerine binâen affetti, kendilerine daha güzel bir bahçe ihsan etti.) Kalem-17,32/564

ZEKATI VERMEZLER ÇÜNKİ AHİRETİ İNKAR EDERLER

Onlar ki, zekatı vermezler, (zira) Ahireti inkâr ederler. İnançsız için başkasına karşılıksız yardım, enayiliktir. (Evet, Sosyal Merhamet’in dahi kaynağı Ahirete imandır.) Fussılet-7/476

ZEKATIN NERELERE VERİLECEĞİNİ BEYAN EDEN AYET-İ KERİME:

Allah-ü Teâlâ zekatın nerelere verileceğini bu Âyet-i Kerimesi’nde açıkça belirtmiştir, şöyle ki: “Zekatlar sadece: 1-Fakirlere, 2-Düşkünlere, 3-Zekat toplayan görevlilere, 4-Kalbleri İslâm’a ısındırılacak olanlara, 5-Esirlik ve kölelikten kurtulmak isteyenlere, 6-Borçlulara, 7-Allah yolunda olanlara, 8-Muhtaç kalmış yolcu ve gariplere mahsustur. Allah tarafından kesin olarak böyle farz buyuruldu. Allah Alim’dir, Hakîm’dir.” Tövbe-60/195

ZEKERİYYA AS ÇOCUKLA MÜJDELENDİ

Zekeriyya as mihrapta namaz kılarken melekler O’na seslenerek: “Allah Sana, Allah’tan bir Kelimeyi (Hz. İsa’yı) tasdik edici, Efendi, Zâhid, iffetli, hem salihlerden bir peygamber olacak Yahya’ yı müjdeler” dediler. Âl-i İmrân-39/54

ZEKERİYYA AS KAVMİYLE İŞARET DİLİYLE ANCAK KONUŞABİLDİ

Zekeriyya as’ın müjdelendiği oğlunun alâmeti olarak üç gün konuşamaması mu’cizesine mazhar olması karşısında Mihrab’dan (Ma’bed’den) halkının karşısına çıktı da işâret diliyle onlara: “Sabah akşam Rabbinizi tesbih edin!” diye konuştu. (Evet, bu âyet ile ileride, insanların işâret diliyle konuşabileceği bildirilmş oluyor.) Meryem-11/304

ZEKERİYYA AS RABBİNE GİZLİ BİR SESLENİŞLE NİDA ETMİŞTİ

“Hani O (Zekeriyya) gizli bir sesleniş ile Rabbine şöyle nidâ etmişti: “Ya Rabbi! İyice yaşlandım, kemiklerim zayıfladı, ihtiyarlıktan başımdaki saçlarım ağardı. Ya Rabbi! Sana ne için yalvardıysam aslâ mahrum bırakılmadım. Doğrusu ben, arkamdan yerime geçecek yakınlarımdan Din husûsunda endişeliyim, eşim de kısır! Bana lütf-u kereminden öyle bir vâris nasib et ki, Bana da, Yakub hânedânına da vâris olsun! Ve Ey Rabbim! O’nu râzı olacağın bir insan eyle! (Zekeriyya as, Harun as neslindendi. İsrailoğulları filistin’i fethettikten sonra ülkeyi taksim ederek 12 kabileye bıraktılar. Harun as neslinden gelen ve Levililer adını alan 13. kesim ise dini hizmetlere bakıyordu. Zekeriyya as da bu 13. Kesimdendi.) Meryem-3,6/304

ZEKERİYYA AS RABBİNE, YA RABBİ, BENİM GİBİ BİRİSİNİN NASIL ÇOCUĞU OLABİLİR Kİ, DEDİ

Zekeriyya as, bir oğlanla müjdelenmesi karşısında: “Ya Rabbi! Hanımım kısır, ben de bir pir-i fâniyim. Nasıl olur da bizim çocuğumuz olur?” dedi. Melek cevaben: “Öyledir! Fakat Rabbin buyurdu ki:‘O Bana pek kolaydır; nitekim sen hiçbir şey iken seni yoktan var eden de Ben değil miyim?’ dedi.” Meryem-8,9/304

ZEKERİYYA AS, ALLAH’DAN ÇOCUK İSTEDİ

Zekeriyya as Rabbine duâ etti: “Ya Rabbi! Bana Senin tarafından temiz bir zürriyyet ihsan eyle! Şüphesiz Sen duaları işitip icâbet edensin!” Âl-i İmrân-38/54

ZEKERİYYA AS, YA RABBİ, O’NU, YAHYA’YI İHSAN EDECEĞİNDE BANA BİR ALAMET GÖSTER!

Zekeriyya as, şöyle yalvardı: “Ya Rabbi! O’nu (Yahya’yı) ihsân edeceğin vakit Bana bir alâmet göster!” Allah cc buyurdu: “Senin alâmetin, (hiçbir sağlık problemin olmamasına rağmen) üç gün insanlarla konuşamamandır!” Meryem-10/304

ZEKERİYYA AS, ÇOCUĞUN VERİLMESİNE DAİR BİR ALAMET İSTEDİ

O (Zekeriyya as): “Ya Rabbi! oğlum olacağına dair bana bir alâmet gösterir misin?” deyince Allah cc: “Senin alâmetin, (işâret dili hariç) üç gün insanlarla konuşamamandır!” buyurdu. Âl-i İmrân-41/54

ZEKERİYYA AS’A ALLAH CEVAP VERDİ

Allah-ü Teâlâ, Zekeriyya as’a şöyle cevap verdi: “Bu, böyledir! (Allah, yaşlıdan da kısırdan da dilediğinde çocuk verir!) Allah dilediğini yapar!” Âl-i İmrân-40/54

ZEKERİYYA AS’A RABBİ ÇOK LÜTUF VE İHSANDA BULUNDU

Zekeriyya as’a Rabbimiz çok lütuf ve ihsânda bulunmuştur. Gelecek âyetlerde bunlar zikredilmektedir. Minnet sırf Allah’a aittir, bir de Allah’ın elçisi Resûlüllah’a aittir. (O da Allah adına O’nun elçisi ünvânıyla tasarrufta bulunduğu için.) Bunun dışında herhangi bir kimsenin yaptığı iyiliği başına kakması mezmûmdur, hattâ gizli şirk sayılır. Zira her şey Allah’a ait olup bize emâneten verilmiştir. Allah’ın kullarına olan lütuflarını hatırlatması gayet meşrûdur. Gayrullahın, minnet etmesi ise gayri meşrûdur. Binaenaleyh “biz ettik, biz verdik, biz adam ettik, biz, biz” diyenler şirk içinde oldukları gibi minnet borcunu Allah’a şükretmek yerine “şunlar olmasaydı halimiz perişandı”gibileyin söyleyenler -‘Allah’ın izniyle’ diyenler müstesnâ- nankörlük içindedirler. Meryem-2/304

ZEKERİYYA AS’IN DUASINI DA ALLAH KABUL ETMİŞTİ

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Habibim Ya Muhammed!) Zekeriyya’yı da an! Hani O: (çocuğu olmadığından, kendisinden sonra Ma’bed işlerini derûhte edecek bir çocuk ikramını isteyerek) ‘Ya Rab! Beni evlâtsız, tek başıma bırakma! Lütfedeceğin evlât, Bana vâris olsun! Biliyorum ki, herkes fâni, bâki olan vârislerin vârisi sadece Sen’sin!’ demişti de duasını kabul edip O’na Yahya’yı armağan etmiştik. Bunun için de yaşı geçmiş hanımını, çocuk doğurmaya elverişli bir hale getirmiştik.” Enbiyâ-89,90/328

ZEKERİYYA, BİZ SANA ADI YAHYA OLAN BİR OĞUL MÜJDELİYORUZ!

Allah-ü Teâlâ, Zekeriyya as’ın bu yakarışlarına cevaben şöyle buyurdu: “Ya Zekeriyya! Biz Sana adı ‘Yahya’ olan bir oğul müjdeliyoruz ki, daha önce (bu isimle anılan) hiç bir kimseyi, O’na adaş yapmadık.” (Yahya, Türkçedeki ‘Yaşar’ anlamında, öldükten sonra bile adıyla, sanıyla yaşayan, unutulmayan mânâlarına gelen bir isimdir.) Meryem-7/304

ZELİHA ÇILDIRMIŞ GİBİ YUSUF’A SAHİP OLMAYI İYİCE KAFAYA KOYMUŞTU

“Doğrusu, hanım O’na sâhip olmayı iyice kafaya koymuş ve buna yeltenmişti de. Eğer (Yûsuf), Rabbinin bürhânını (Kenan’da bulunan babası Yakub’un timsâlini; ya da zinanın iğrenç derecede kendisine çirkin gösterilmesini) görmeseydi, O da kadına meyledecekti. (Demek ki şehvet, aç canavar gibi birşey!) İşte böylece Biz, fenâlığı ve fuhşu, O’ndan uzaklaştıralım diye bürhânımızı O’na gösterdik. Çünki O, Bizim tam ihlâsa erdirilmiş kullarımızdandı.” Yûsuf-24/237

ZELİHA KADINLARA, İŞTE, BENİ KINAMANIZA SEBEP OLAN GENÇ! DEDİ

“Vezirin hanımı (Zeliha), kadınlara karşı (siz benim yerimde olsanız sanki uslu mu durursunuz dercesine): ‘İşte, beni kınamanıza sebep olan genç budur! Yemin ederim ki ben ondan kâm almak istedim, ama o iffetli davrandı. Yine yemin ederim ki kendisine emredeceğim işi yapmaması halinde O mutlaka zindana atılacak, zelil ve perişan olacaktır!’ dedi.” Yûsuf-32/238

ZELİHA KAPILARI KAPATARAK, HAYDİ YAKLAŞ BANA DİYEREK FETTANIN TEKİ OLDU

Derken bulunduğu evin hanımı (Zeliha), Yûsuf’a sâhip olmak istedi de kapıları iyice kilitleyerek: “Haydi yaklaş bana!” dedi. O da: “Allah’a sığınırım! Doğrusu, senin kocan olan Benim efendimin çok iyiliğini gördüm. Hıyânet ederek zalim olanlar, iflâh olmazlar!” dedi. Yûsuf-23/237

ZELİHA, KAÇAN YUSUF’UN GÖMLEĞİNİ ARKADAN YIRTTI

Derken ikisi de kapıya doğru koşuştular. Kadın, Yûsuf’un gömleğini arkadan yırttı. (Bu sırada) kapıda kadının kocasıyla karşılaştılar. Kadın hemen: “Senin ailene kötü maksatla yaklaşanın cezası, zindana atılmaktan veya gayet acı bir azaptan başka ne olabilir?” dedi. (Zayıfların sarılacağı ilk silah, iftirâdır. Eğer suç Yûsuf’ta olsaydı, ceza olarak derhal boynunun vurulmasını isterdi. İdam cezasının o günkü kanunlarda olduğunu hapishanedeki iki gençten birinin asılmasından anlıyoruz. Zeliha, Yûsuf’u hep sevmiş ki, O’nun telef olmasını da istemiyor.) Yûsuf-25/237

ZEMHERİR SOĞUĞU YOKTUR CENNETTE Kİ, ZANGIR ZANGIR TİTREYESİN!

Cennette insanı zangır zangır titretecek bir zemherir soğuğu yoktur, müjdeler olsun gidenlere! İnsan-13/578

ZENCEBİL KATKILI CENNET ŞARABI İKRAM EDİLECEK O CENNET EHLİNE!

Cennette, cennet ehline katkısı zencebîl olan cennet şarabı dolu kadehlerden ikram edilecektir. Müjdeler olsun! İnsan-17/578

ZENGİN EDEN DE ALLAH, FAKİR EDEN DE! BURASI İMTİHAN DÜNYASIDIR

Allah-ü Teâlâ, rızkı dilediğine bol bol verdiğini; dilediğinden de kıstığını, bunda iman edecek kimseler için ibretler bulunduğunu söylüyor. Bolluğun da darlığın da imtihan olduğu unutulmamalıdır. Rûm-37/407

ZENGİN EDEN DE SERMAYE VEREREK KANAAT SAHİBİ YAPAN DA ALLAH’DIR

İnsanı zengin eden de sermaye verip onu kanaatla memnun eden de sadece ve sadece Allah-ü Teâlâ’dır. Necm-48/527

ZENGİN EFENDİLER! ALLAH’IN VERDİĞİNDEN AKRABAYA, YOKSULA VE YOLDA KALMIŞA VERİNİZ

Allah-ü Teâlâ, bolluk verdiği kullarına ferman ediyor ki: “Akrabaya, yoksula ve yolda kalmışa hakkını ver!” Allah’ın Rızasına talip olanlar için bu pek hayırlıdır. Felaha erenler de zaten onlardır. (Elinde malı mülkü olup da gurk tavuk gibi üzerine çökenler, felaha eremezler ve cehennemi boylarlar!) Rûm-38/407

ZENGİN SANIRSIN ONLARI, HALBUKİ ONLAR İFFETLERİNDEN BİR ŞEY İSTEYEMİYORLAR

Öyle insanlar vardır ki, kendilerini Allah yoluna adamışlar (vakıf insan) ve bundan dolayı da dünya işlerine vakit bulamamışlar ve fakir kalmışlardır. Cahil insan onları, (hizmet gereği şık giyindiklerinden) zengin sanır. Halbuki onlar iffetlerinden insanlardan bir şey isteyemiyorlar. Bu âyette Allah-ü Teâlâ, zekatın, sadakanın, himmetin asıl onlara verilmesini hatırlatıyor ve “Ey Resûlüm! Sen onları sîmâlarından tanırsın!” buyuruyor. Sonraki asırlarda da onları (vâris-i Nebî) Mürşid-i Kâmiller anlamışlardır. Bakara-273/45

ZENGİNLİK DEĞİL, SALİH AMEL DEĞERLİDİR ALLAH KATINDA

Allah-ü Teâlâ, Kendi nezdindeki değerin, dünyadaki zenginliğin, evlad-ü iyalin çokluğunun (gücün, kuvvetin, makamın, mansıbın) olmadığını; bilakis iman ve salih amel olduğunu, salih amel sahiplerinin mükâfatlarını kat kat vereceğini, onların, cennetin yüksek köşklerinde güven ve huzur içinde olacaklarını açıkça beyan ediyor. Sebe’-37/431

ZENGİNLİK İNSANIN ELİNDE DEĞİL, ONU ALLAH İHSAN EDER!

“Allah sizi maişet ve rızık hususunda kiminizi kiminize üstün kıldı. (Kiminizi zengin, kiminizi fakir kıldı) Böylece zenginler, rızıklarını (mallarını kendileriyle eşit dereceye gelecek şekilde) ellerinin altındaki çalışanlarına (veya) kölelerine verip kardeş payı yapmadılar ki onlarla müsavi olsunlar! (Onlar köleleri veya çalışanlarıyla eşitliği kabul etmezken, nasıl oluyor da Allah’a eş tutup ortak koşuyorlar?) Şimdi Allah’ın nimetini, Allah’ın kendilerinin üzerindeki hakkını nasıl oluyor da bile bile inkâr ederler?” Nahl-71/273

ZENGİNLİK İNSANLARI BÜTÜN BÜTÜN AZDIRACAĞINDAN ALLAH RIZKI ÖLÇÜ İLE İNDİRMİŞTİR

Allah-ü Teâlâ, kullarına rızık ve imkânları bol bol verseydi, herkesi müreffeh bir hayata gark etse idi, hiç şüphesiz yeryüzünde azgınlık ederlerdi. Fakat O, rızkı dilediği kadarıyla ölçülü indirerek kullarına merhamet etmiştir. Allah, kullarını gören ve yaptıklarından haberdar olandır. Şûrâ-27/485

ZENGİNLİK VE DEBDEBE ASLA BİR İTİBAR ÖLÇÜSÜ DEĞİLDİR, ALLAH’A KUL OLABİLME İTİBARDIR

Fakir iken kul gibi, zenginleşince nankör Karun gibi davranıp etrafa itibar çalımları atanlar, bilmiyorlar ki, fakirliği de zenginliği de bir imtihan aracı olarak veren Allah’dır. Fakir sabırla, zengin şükürle imtihan olmaktadır. Allah katında ise sabreden fakirin (Ebu Zer gibi) değeri ve itibarı pek yüksek olduğu halde, nankörce davranan Karun’un itibarı da değeri de kocaman bir hiçtir! Zümer-49/463

ZENGİNLİK, FAKİRLİKTEN DAHA ZOR BİR İMTİHANDIR, DAHA ÇOK KAYBETTİRİR

Allah-ü Teâlâ Efendimize, mütrafûn denilen şımarık zenginleri uyarması için şöyle vahyetti: “De ki: Rabbim imtihan için dilediğine rızkı genişletir (de onu zengin eder.) Dilediğine rızkı daraltır (da onu fakir eder.) Fakat insanların çoğu bunu(n imtihan için olduğunu) bilmezler.” Fakir, (isyan etmemek şartı ile) mecburen sabreder ve kazanır; zengin, çoğu zaman varlığıyla şımarır da kaybeder. Sebe’-36/431

ZERRE KADAR BİR İYİLİĞİ ALLAH KAT KAT ARTTIRIR

Kul zerre kadar bir iyilik yapsa bile Allah onu kat kat arttırır ve ayrıca tarafından büyük bir mükâfat verir. Nisâ-40/84

ZERRE KADAR HAYIR YAPAN ONU, ZERRE KADAR DA ŞER İŞLEYEN ONU GÖRECEKTİR

Kıyamet Günü hesabın görülmesi esnasında kişi, işlediği zerre kadar (en küçük) hayrı görecektir; ve kişi, işlediği zerre kadar şerri dahi görecektir. O günkü terâzi, en hassas bir terâzidir! Zilzâl-7,8/599

ZEVK-U DÜNYA NEREDE BİTER?

Refah içinde zevk-u safa ile diyar diyar dolaşan kâfirlerin bu halleri, mü’minleri kıskandırmamalı! Onların bu zevkleri, dünyadan az bir faydalanmadır. Sonra onların varacakları yer, cehennemdir. Orası ne kötü bir yataktır, ne fenâ bir son duraktır! Âl-i İmrân-196,197/75

ZEYD BİN HARİSE’NİN ZEYNEP VALİDEMİZİ BOŞAMA MESELESİ

Peygamber Efendimizin sav önceleri kölesi iken âzad ederek evlat edindiği Zeyd bin Harise, (sonradan Ezvac-ı Tâhirattan Annemiz olacak olan) hanımı Zeyneb Binti Cahş’ı boşamak istedi. Peygamber Efendimiz sav, Vahiy ile ileride kendi hanımı olacağını bildiği halde bu boşanmayı tasvip etmiyor ve Zeyd Efendimize: “Hanımını yanında tut, boşama!” diyordu. Neticede Zeyd, hanımı Zeynep Binti Cahş’ı boşadı. Allah da O’nu Peygamber Efendimize nikâhladı. Zeynep Binti Cahş, Nezd-i İlâhi’de kıyılan bu nikâh ile Efendimize Hanım, Mü’minlere de Anne oldu. (Bu hadise, iki önemli İslâmî kuralı ortaya koymuştur: 1-İslâm’da Mü’min olduktan sonra herkes eşittir. Binaenaleyh Zeyd gibi kölelikten âzadlı biri ile Kureyşin en asil bir kadını Zeynep Binti Cahş, evlenebilir ve evlenmişlerdir. Halbuki câhiliyede bu imkânsız bir şeydi. 2-Evlatlık, hiçbir zaman evlat değildir ki, öz evlat gibi babalığına mirascı olsun veya mahremiyet kazansın! Binaenaleyh o, mahrem değil, şer’an bir yabancı nâmahremdir. Namahremler üzerindeki şer’i hükümleri taşır. O sebepten diğer bazı eşleri gibi dul kalmış olan Hz. Zeynep vâlidemizi, Efendimizin nikâhlaması Şer’i Şerife uygundu. Halbuki câhiliyede evlatlık, evlat sayıldığından boşadığı hanımını, babalığı nikâhlayamaz ve öldüğünde babalığına mirasçı olurdu. İslâm bu hadise ile bu iki câhiliye âdetini yok etmiş, yerine fıtri olanı ikame etmiştir.) Ahzâb-37/422

ZEYNEP VALİDEMİZİN EFENDİMİZE NİKAHLANMASI, İRADE-İ İLAHİ’NİN TAKDİRİ İLE OLMUŞTUR

Allah-ü Teâlâ, İslâm’da iki önemli kuralı tesis etmek için bizzat Efendimiz üzerinde uygulayarak evlatlığı Zeyd Bin Hârise’nin boşadığı Zeynep Vâlidemizi Peygamber Efendimize nikâhlamıştır. (İki kuraldan birisi, kişi ,müslüman olduktan sonra köle âzatlısı da olsa en asil birisiyle eşit olur. Câhiliyede asil addettikleri birisi, köleleri hakir görür, onlarla bir sofrada yemek bile yemezdi. İkinci kural da evlatlık, evlat olmadığından evladın tabi olduğu şer’i kurallara tabi olmazlar. Yani mahrem olmadıklarından babalık veya analık ölünce malına mirasçı olamaz, aralarında izdivaç yasaklığı bulunamaz!) Böyle Allah’ın takdir edip helal kıldığı bir hususu, peygamber yerine getirir. Bu peygambere zor gelmez. Peygamber Efendimiz, örfen bundan sıkıldı idiyse de emr-i İlâhi böyle olunca bu emri yerine getirmiştir. Bundan önce gelip geçen peygamberler için de Allah’ın kanunu böyledir. Allah’ın kanunu mutlaka yerini bulur, uygulamak da Peygamberin vazifesidir. Ahzâb-38/422

ZEYTİN AĞACININ ANAVATANI SİNA DAĞIDIR

Allah-ü Teâlâ: “Sina Dağı’ndan çıkan bir ağaç yetiştiririz ki, o ağaç (zeytin ağacı), yiyenlere hem yağ, hem de bir katıktır.” Elhamdülillah! Mü’minûn-20/342

ZEYTİN BAHÇELERİ

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Biz, gökten indirdiğimiz su ile, zeytin bahçeleri yetiştiririz!” En’âm-99/139

ZEYTİNE YEMİN EDİYOR ALLAH-Ü TEALA

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Zeytine yemin olsun ki Biz, insanı (ruh ve beden itibarı ile) en güzel bir kıvamda yarattık!” Tîn-1/596

ZEYTİNLER

Zeytinleri yaratan Allah’dır. Onlardan yiyin ve hasad edildiği gün hakkını (öşrünü) verin ve isrâf etmeyin! Çünki O (Allah), isrâf edenleri sevmez! En’âm-141/145

ZIHAR HUSUSUNDA, KARŞI ÇIKARSAM ALLAH VE RESULÜNE BANA BİR ŞEY OLUR MU?

Zıhar hususunda veya başka bir emr-i İlâhî hususunda Allah’a ve Resûlüne karşı çıkarsan helâk edici azaplardan azap beğen! Allah-ü Teâlâ, “kendilerinden önce böyle yapanlar, nasıl helak edilmişse, onlar da öylece helâk edileceklerdir” buyurmaktadır. Allah-ü Teâlâ, onlara apaçık âyetler indirdiği halde kâfirlikte karar kılanlara zelil ve rezil edici bir azap hazırlamıştır. Ne edelim? Kâfir olan kendisi! Mücâdele-5/541

ZIHAR YAPAN BİRİSİNE NE GİBİ BİR YAPTIRIM VARDIR?

Zıhar yapıp da sonra söylediklerinden dönen ve hanımına tekrar yaklaşmak isteyen kimselere bu fiiline keffaret cezası olarak şu yaptırımlar uygulanır: 1- Öncelikle varsa bir köle azad eder; 2-Şayet köle yoksa (ki zamanımızda yoktur) o taktirde ara vermeden, peş peşe iki ay oruç tutar; 3-Şayet oruç tutmaya gücü yetmiyorsa (tutmasına engel bir hastalığı varsa) o taktirde altmış fakiri sabah-akşam doyurma keffareti vardır. Bu hafifletici hükümler, Allah’ı ve Resûlünü tasdik etmeniz ve câhiliye âdeti uygulamasını reddetmeniz içindir. Bunlar Allah’ın hudutlarıdır. Bu hudutları tanımayan kâfirler için ise, pek elemli bir azap vardır. Mücâdele-3,4/541

ZIHAR YAPMAK, EŞİNİN BİR UZVUNU ANASINA BENZETMEK, HARAM KILINMIŞTIR

Bir câhiliye adeti olan zıhar yapmak (eşinin sırtı veya herhangi bir uzvunu annesine benzetmek), haram kılınmıştır. Bunu yapan kişi, şer’i cezasını çekmeden eşiyle cinsel beraberlikte bulunamaz! Ahzâb-4/417

ZIHAR, YAPANLAR BİLSİNLER Kİ HANIMLARI, SEN ANAM GİBİSİN, DEMEKLE ANNELERİ OLMAZ

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “İçinizden hanımları hakkında “zıhar” yapanlar bilsinler ki, onlar kendilerinin anneleri değildir, onların anneleri, kendilerini doğuranlardır. Onlar, gerçekten çirkin ve asılsız bir söz söylüyorlar. Bununla beraber Allah, çok affedicidir, çok bağışlayıcıdır.” (Zıhar, câhiliye Araplarında kadınların maruz kaldıkları bir durumdu. Şöyle ki: Kocası karısına “sen artık bana anam gibisin veya senin şu uzvun anamın uzvu gibidir!” dediğinde karısına yaklaşması haram olurdu. Boşanma da vaki olmadığından kadın evli olduğu halde kocasız kalırdı. İslâm, bu kötü âdeti men etmiş, belli bir ceza ile kadınlara tekrar yaklaşmaya müsâade etmiştir.) Mücâdele-2/541

ZIP ORAYA, ZIP BURAYA; EEE, MÜNAFIK BU! ZIPLAR DURUR

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Onlar (münâfıklar), mü’minlerle kâfirler arasında bocalayıp dururlar. Ne onlara mensupturlar, ne bunlara! (Zıp oraya, zıp buraya!)” Nisâ-143/100

ZIRH YAPIMINDA, DOKUMA ZIRH YAPMA SANATININ PİRİ, DAVUD AS’DIR

Mevlây-ı Müteâl, demiri Hz. Davud as’ın elinde mu’cize olarak yumuşattı ve tel tel olan bu demirden tüm bedeni örtmek üzere ölçülü bir şekilde (yani hem ağır ve hantal, hem dayanıksız olmayan) dokuma zırh yapmasını öğretti. Böylece zamanımıza kadar devam eden bu tür zırh sanatının pîri, Hz. Davud as oldu. Sebe’-11/428

ZIRH YAPIMINI İHSAN ETTİ

“Allah, savaşta sizi koruyacak zırhlar var etti (Zırh yapacak sanatı öğrenmenizi ihsân etti). Böylece üzerinizde olan nimetini tamamlar ki O’na itaat edesiniz!” Nahl-81/275

ZIRH YAPMA SANATINI ALLAH-Ü TEALA DAVUD AS’A ÖĞRETTİ

Allah-ü Teâlâ, Davud as’a savaşın şiddetinden korunmaları amacına yönelik (ilk defa kumaş gibi dokunan) zırhı yapma sanatını öğrettiğini, bu Âyet-i Kerime’de bildiriyor ve şükre davet ediyor. Enbiyâ-80/327

ZİFİRİ KARANLIK BASTIĞINDA ORTALIĞI, KIYAMET GÜNÜ REHBER NUR, KİMLERE KILAVUZDUR?

Kıyamet günü ortalığı zifirî bir karanlık basar, öyle ki, insan avucunun içini dahi göremez. Bu sırada Allah bir nûr gönderir ki bu nûr, mü’min erkeklerle mü’min kadınlara kılavuzluk eder. Önlerinden ve sağlarından kılavuzluk eden bu nûrun peşinden mü’min erkeklerle mü’min kadınlar koşuşurlar, tâ cennete kavuşurlar. Kendilerine: “Bugün size müjdeler olsun! Altlarından ırmaklar akan cennetlerde, içinde ebedî kalmak üzere buyurun girin!” denilir. Hadîd-12/538

ZİGOTTAN, KATIŞIK BİR NUTFEDEN YARATTIK BİZ İNSANI DİYOR YÜCE ALLAH

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Biz, insanı katışık bir nutfeden (zigottan) yarattık.” Katışık nutfe, erkekten gelen sperm ile kadının yumurtasının döllenmesi ile ortaya çıkan zigot adı verilen hücre veya erkek spermini oluşturan farklı yapı taşları olarak da anlıyabiliriz. Bu hususun iyisini uzmanı, en iyisini de Allah bilir. İnsan-2/577

ZİKİR, ANMA

Allah cc, Zekeriyya as’a (O’nun şahsında da tüm insanlığa):“Rabbini çok zikret, sabah akşam (bütün gün) O’nu (Allah’ı)tesbih ve tenzih eyle!” buyurdu. Âl-i İmrân-41/54

ZİKREDERLER O AKIL SAHİPLERİ ALLAH’I, HER HALÜKARDA

O akıl sahipleri, Allah’ı gâh ayakta, gâh oturarak, gâh yanları üzere yatarken (yani her hâlükârda) zikrederler, tefekkür ederler. Âl-i İmrân-191/74

ZİKRET RABBİNİ YÜKSEK OLMAYAN BİR SESLE!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Sabah akşam (tam gün) Rabbini, içinden yalvararak, ürpererek ve yüksek olmayan, kendin işitebileceğin kadar bir sesle zikret, an! Ve sakın gâfillerden olma!” (Tarikatlardaki Zikr-i Hafî’nin kaynağı olan Âyet-i Kerîme budur!) A’râf-205/175

ZİKRET, AN KİTAPTA MUSA’YI DA; O İHLÂSA ERDİRİLMİŞ BİR KİMSE, BİR RESUL VE NEBİ İDİ

Allah-ü Teâlâ, bu ve takip eden iki âyette: Hz. Musa’nın ihlâsa erdirilmiş bir kimse; Resûl ve Nebî olduğunu; O’na Tûr Dağı’nın sağ tarafından seslendiğini; konuşmak için O’nun huzura alındığını; kardeşi Harun’u da Rahmetinden bir peygamber ve bir yardımcı olarak ihsân ettiğini beyân eder. Meryem-51/307 ; 52,53/308

ZİKRULLAH’A, ALLAH’I HATIRLAMAYA KARŞI KALBLERİ KATILAŞMIŞ OLANLARIN VAY HALİNE!

Bu Âyet-i Kerime’de, Allah’ın kalbini İslâm’a açması sebebiyle Rabbinden bir nûr, bir hidâyet üzere olan kimsenin, küfründeki inadından dolayı kalbi mühürlenen kimse gibi olmayacağı; Allah’ın zikrine karşı kalbleri katılaşanların hallerinin Ahirette pek perişan olacağı, dünyada dahi onların, behimi bir hayat sürdürmeleri sebebiyle sapıklık içinde ömür çürüttükleri beyan buyurulmaktadır. Zümer-22/460

ZİLLETTEN GÖZ UCUYLA GİZLİCE ATEŞE BAKAN O BOYNU BÜKÜK ZALİMLERİ DE GÖRÜRSÜN

Dünyada zulmü ile âbâd olacağını sanan o zalimleri cehennem ateşine arz edildiklerinde görürsün ki, zilletten boyunları bükülmüş, biraz sonra atılacakları ateşe göz ucuyla gizli gizli bakmaktalar ve kalbleri korkudan güp güp atmaktadır. Bunlar, hem kendilerini, hem de ailelerini hüsrana uğratanlardır. Şûrâ-45/487

ZİLZAL SURESİ

99. Sûredir. Medine Dönemi’nde nâzil olmuştur. 8 âyettir. Zilzâl-0/599

ZİNA EDEN BİRİNİN EVLİLİĞİNE BELLİ BİR SINIRLAMA GETİRİLMİŞTİR

Allah-ü Teâlâ, zina eden erkek ve kadının evlenmesine belli bir sınırlama getirmiştir, şöyle ki: “Zina eden erkek, zina eden bir kadından veya müşrike olan bir kadından başkasıyla evlenemez! Zina eden bir kadını da, zina eden bir erkekten veya müşrik olan bir erkekten başkası, nikâhı altına alıp evlenemez! Böyle bir evlilik, Mü’minlere haram kılınmıştır.” (Not: Mü’mine bir kadını bir mü’minden başkasının nikâhlaması haramdır. Zina eden bir kadını, zina eden bir erkek veya bir müşrik ancak nikâhı altına alabilir denince, burada zina eden kadının İslâm ile bağının koptuğu anlaşılır. Aynı zamanda müşrik erkeğe eş bir derekeye düşen zina eden erkeğin, ‘ancak zina eden bir kadını veya müşrike bir kadını nikâhı altına alabilir’ fehvâsı, zina eden erkeğin de İslâm ile bağının kalmadığına delildir. Evlenmenin haram kılınması, buradan kaynaklanıyor. Zira bir Hadis-i Şerif’te: “Kişi mü’min olduğu halde zina edemez, kişi mü’min olduğu halde hırsızlık yapamaz...” Fehvâsı, o anda, o fiili işleyenin İslâm ile bağının koptuğunu beyân eder. Elbette zina eden erkek ve kadın, tövbe edip kendilerini ıslah ettikten sonra onlar da tekrar İslâm dâiresi içerisine girerler. Bu tövbekârların, zina etmemiş temizlerle evlenmelerine nikâh akdi açısından bir engel kalmamış oluyor. Ancak bir gün evvel zina döşeğinden kalkıp ertesi gün ‘ben tövbekâr oldum’ diyerek nikâh masasına oturup imza atmasına hakkı yoktur. Tövbesinin samimi olup olmadığı, kendini ıslah edip etmediğinin belli olması için belli bir sürenin geçmesi lâzımdır. Bu süre ne kadardır? Onun fetvası, müftiden alınmalıdır. Bu âyet, bu Sûre’nin 32. âyeti ile neshedilmiştir. Ancak bu nesih, diğer nesihlerde olduğu gibi âyetin hükmünü sıfırlamaz! Belki âyetin hükmü, zaninin ıslah sürecinde geçerlidir. Bu geçerlilik, zina fiilini frenler. Aksi takdirde zina döşeğinden kalkan ertesi gün evlenseydi, zina hafife alınırdı, fuhuş alabildiğine yaygın olurdu. ) Nûr-3/349

ZİNA EDEN ERKEK VE KADINA HANGİ CEZA UYGULANIR?

Allah-ü Teâlâ, zina eden erkek ve kadın hakkında ceza olarak şu hükmü indirmiştir: “(Evli olmayan) Zina eden kadın ile zina eden erkeğin her birine yüzer değnek vurun! (Evli olan recmedilir.) Eğer Allah’a ve Ahiret gününe iman ediyorsanız, Allah’ın emrettiği cezayı tatbik hususunda o ikisine karşı bir acıma duygusu, sizi etkisi altına alıp da uygulamayı engellemesin! Mü’minlerden bir topluluk da o ikisinin cezalandırılmalarında şâhitler olsun!” (Not: Ayette geçen celde=değnek, cild kökünden türetilmiştir. Bunun mânâsı, cilde=deriye tesir eden, fakat deri altındaki eti zedelemeyen bir değnekle vurulmasıdır. Bunun için kürk ve benzeri kalın giysi çıkarılsa da celde, bir gömlek veya benzeri giysi üzerinden vurulur. Vurulurken el, omuz hizasından yukarı kalkmaz! Cezanın uygulanmasında şâhit olarak çıplak gözle gören en az dört kişinin bulunması farzdır. Tüm cezalarda olduğu gibi, bu zina cezalarında da uygulama yetkisi, “Devletin Mahkemeleri” ne aittir. Bireyin veya o mahalle eşrâfının “Allah’ın emri” diyerek uygulamaya kalkmasına İslâm Dini müsâade etmez!) Nûr-2/349

ZİNA YAPMAK ŞÖYLE DURSUN ONA YAKLAŞMAK BİLE MEN EDİLMİŞTİR

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Sakın zinaya yaklaşmayın! Çünki o, çirkin bir iştir, çok kötü bir yoldur.” Dinin, muhafaza altına alınmasını emrettiği esaslardan birisi de neslin korunmasıdır. Zina ise neslin korunmasını ortadan kaldıran en büyük bir tehlikedir. Zinaya yaklaşmak, yani şehveti azdıran ortama girmenin yasaklığı ise şundandır: Azmış bir şehvetin önüne ölüm tehlikesi dahi geçemiyor. O ortamda akıl, kalb âdeta fonksiyonunu yitirmiş gibi oluyor. O bakımdan şehveti tahrik eden ortamlardan, önceden tedbir alarak uzak durmak da Allah’ın bir emridir. Nesli korumak aynı zamanda Devletin de aslî görevidir, O da tedbir almalıdır. Yani fuhuş hanelere izin vermemelidir. İsrâ-32/284

ZİNCİRE VURUN O İNANÇSIZI, HEM DE YETMİŞ ARŞIN BOYUNDA OLAN SAPASAĞLAM ZİNCİRE!

Amel defteri sol tarafından verilen azgın, ‘keşke şöyle yapaydım, keşke böyle olaydım!’ keşkeleriyle sıkıntı nöbetleri geçirirken, Yüce Allah cehennem bekçilerine şöyle emreder: “Yakalayın, tutun onu! Hemen kendisine kelepçe vurun! Sonra cehenneme atın! Sonra onu, boyu yetmiş arşın olan zincire vurun (ki, olduğu yerde zapt-u rapt altında tutulsun)! Çünki o, büyükler büyüğü Allah’a inanmazdı; fakiri, yoksulu doyurmaya da teşvik etmezdi!” Hâkka-30,34/566

ZİNCİRLER, DEMİR HALKALAR, KELEPÇELER, ALEVLİ ATEŞ VAR CEHENNEMDE! KİMLER İÇİN OLA?

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Biz, kâfirler için (cehennemde) zincirler, demir halkalar (kelepçeler) ve alevli bir ateş hazırladık!” Duydun değil mi? Bunlar, kâfirleri aç kurtlar gibi bekliyor. Karar senin! İnsan-4/577

ZOR İŞ

Sabretmek ve namazı devamlı kılmak gerçi zor bir iştir. Bakara-45/6

ZOR ZAMAN MÜSLÜMANLARI DA KOLAY ZAMAN MÜSLÜMANLARI DA CENNETLİKTİRLER AMA...

Fetihten önce Allah yolunda infak eden ve savaşan müslümanlar ile, fetihten sonra infak eden ve savaşan müslümanların; yani zor zamanlarda infak edip cihâd eden müslümanlar ile kolay zamanlarda infak edip cihâd eden müslümanların hepsine de Allah, cennet va’detmiştir. Ancak zor zaman müslümanları, derece bakımından diğerlerinden yüksektedirler. Hadîd-10/537

ZORBA İNATÇININ İSTEKLERİNE UYUP HAKKI GÖRMEZDEN GELENLERİN VAY HALİNE

Allah-ü Teâlâ: “Ve Hakka karşı gelen her inatçı zorbanın isteklerine uydular. Hem bu dünyada, hem de Kıyamet gününde lâ’nete tabi tutuldular.” buyuruyor. (Kim, kimin izinden giderse, onun vardığı yere varır.) Hûd-59/227

ZORBA ZALİM CEHENNEME GİDECEK VE ORADA KANLI İRİNLİ SU İÇECEK

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Ardından o zorba zalime cehennem vardır ve orada kendilerine kanlı, irinli su içirilecek, yutmaya çalışacaklar ama boğazlarından geçiremeyeceklerdir.” İbrahim-16/256

ZORBALIK HER ZAMAN KAFİR GÜRUHUN İŞİ OLMUŞTUR

“Kâfirler peygamberlerine şöyle dediler: “Ya sizi yurdumuzdan kovarız, yahut bizim dinimize dönersiniz!” İbrahim-13/256

ZORBANIN KALBİNİ ALLAH NİÇİN MÜHÜRLER?

Zorbalar, ellerinde hiçbir delil olmaksızın Allah’ın Ayetleri hakkında ileri geri tartışırlar, Allah’ın ve Mü’minlerin pek büyük nefretini celbederler. Allah, İşte kendini bir şey zanneden, desteksiz atan, karnından konuşan, büyüklük taslayan her kibirli zorbanın kalbini, kibrindeki ısrarı sebebiyle böylece mühürler! Mü’min-35/470

ZORBANIN TEKİ FİRAVUN’UN SONUNDA OLACAĞI BUYDU!

Allah-ü Teâlâ: “And olsun ki böylece (Firavunu denizde boğmakla) İsrailoğullarını, onları zelil eden, pek aşağılayan, Firavun’un işkencelerinden kurtardık. Çünki o, üstünlük taslayan, haddi aşan zorbanın teki idi.” buyuruyor. (Burada şu mesaj verilmektedir: Ey firavunlaşan zalimler, şeddatlar, bâhusus Mekke müşrikleri! Firavun gibi yıkılamayacağı zannedilen zorbaları, Allah gayet kolay bir şekilde kâğıt gibi dürerek çöpe atıverdiği gibi sizin de defterinizi dürer ve onlar gibi tarihin çöplüğüne atıverir bilesiniz! O halde ayağınızı denk alın!) Duhân-30,31/496

ZORLANAMAZ KİMSE İMAN ETMEYE; İMAN, TAM BİR ÖZGÜRLÜK İÇİNDEYKEN YAPILIR

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Eğer Rabbin dileseydi, dünyada ne kadar insan varsa hepsi imana gelirdi. Şimdi Sen mi, imana gelsinler diye insanları zorlayacaksın?” (İslam, ‘iman etmezsen asarım, keserim!’i kabul etmez! Zira bu tür zorlamalar, bol bol münâfık üretir ki, İslâm için en tehlikeli olanı da budur!) Yûnus-99/219

ZORLUKTAN SONRA BİR KOLAYLIĞI VERECEĞİNİ ALLAH-Ü TEALA MÜJDELİYOR

Allah-ü Teâlâ, bir zorluktan sonra kolaylık vereceğini müjdeliyor. Bu âyet, bu kolaylığı, boşadığı hanımına nafaka ödemekte zorlanan insana bir müjde olarak söylese de âyet, umum zorluklar sonrasında gelecek kolaylıklara da taâlluk eder; bu hususta âyeti kısıtlamaya kimsenin yetkisi yoktur. Talâk-7/558

ZUHRUF SURESİ

43. Sûredir. Mekke Dönemi’nde nâzil olmuştur. 89 âyettir. Zuhruf-0/488

ZULME MA’RUZ KALANLAR! ALLAH UĞRUNDA HİCRET EDİN! O SİZİ GÜZELCE YERLEŞTİRECEK!

Allahü Teâlâ buyuruyor: “Zulme ma’ruz kaldıktan sonra Allah uğrunda hicret edenleri, elbette dünyada güzel bir yere yerleştiririz. Ahiret mükâfatı ise daha büyüktür. Bunu bir bilselerdi! (Mekke’de zulme uğrayanlara Medine nasip olmuştur. Zamanımızda zulme ma’ruz kalanlara da Medine gibi bir yerin nasip olması Rahmet-i Rahman’dan umulur, yeter ki Allah’ın Dinine sâhip çıkmak amacı olsun!) Nahl-41/270

ZULME NE KADAR BATARLARSA BATSINLAR HAKKA DA’VET DEVAM EDER

Allah-ü Teâlâ, Musa as ile mükâlemesinde (konuşmasında) şöyle nidâ etti: “Ya Musa! O zulme batmış olan zalimler topluluğuna, Firavun’un kavmine git! Hakkı inkâr ve azgınlıktan sakınma zamanı gelmedi mi? de!” Şuarâ-10,11/366

ZULME UĞRAYAN HAKKINI ÇATIR ÇATIR ALIR VE BUNDAN DOLAYI SORUMLU TUTULMAZ!

Zulme uğrayan birisi, usûlüne uygun, başka haksızlıklara yol açmadan hakkını çatır çatır olarak alsa da, kendisine bundan dolayı bir sorumluluk tereddüp etmez, hakkıdır! Ama affederse daha kârlıdır. Şûrâ-41/486

ZULME UĞRAYAN MÜSLÜMANLARIN YARDIMLAŞARAK HAKLARINI ARAMALARI GEREKİR

Kur’an-ı Kerim’in bu Âyetinde, müslümanların zulme uğradıkları vakit “ne yapalım kaderimiz böyleymiş!” diyerek tembel tembel ve sus pus bir kenara çekilip yatmamaları, bilâkis birbirleriyle yardımlaşarak haklarını aramaları ve almaları gerektiği beyan edilmiştir. Şûrâ-39/486

ZULMEDECEK DEĞİLDİR ALLAH KULLARINA!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Bu (azap), ellerinizin (irâdenizin) işlediği (günâhlar) yüzündendir. Yoksa Allah, kullarına zulmedecek değildir.” Âl-i İmrân-182/73

ZULMEDEN KAVMİN KÖKÜ KESİLDİ

Kendilerine verilen nimetlerle ferih fahur bir dünya hayatına dalan, şükrü unutup azdıkça azan ve böylece hem nefsine hem başkalarına zulmedip duran o zalim güruhun kökü, ansızın gelen azâb-ı İlahî ile kesildi. Alemlerin Rabbi Allah’a hamd olsun! En’âm-45/132

ZULMEDENLERE SAKIN MEYLETMEYİN! SEMPATİ DUYMAYIN! YOKSA ATEŞ SİZE DE DOKUNUR

Allah-ü Teâlâ ferman ediyor: “Bir de sakın zulmedenlere meyletmeyin, sempati duymayın! Yoksa ateş size de dokunur! Ve (aslında) sizin Allah’dan başka yardımcınız yoktur. Sonra O’ndan da yardım görmezsiniz!” (Bu Âyet-i Kerime, kendisiyle her gün otokontrol yapacağımız âyetlerdendir.) Hûd-113/233

ZULMETMEDİK BİZ ONLARA; ASIL ONLAR KENDİLERİNE ZULMETTİLER

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Biz onlara (helâk olmuş kavimlere hak ettikleri cezayı vererek) zulmetmedik; asıl onlar (küfür ve isyanlarıyla) kendilerine zulmettiler. Rabbinin azap emri gelince Allah’dan başka taptıkları tanrılar, kendilerine hiçbir fayda vermedi. Hattâ onların ziyanlarını artırmaktan başka bir şeye yaramadı.” Hûd-101/232

ZULMETMEK İSTEMEZ ALLAH!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Bunlar, Allah’ın âyetleridir ki, Sana okuyoruz. Şu kesindir ki Allah, âlemlere, insanlara zulmetmek istemez!” Âl-i İmrân-108/62

ZULMETMEZ ALLAH İNSANLARA ASLA!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Allah, insanlara hiçbir şekilde aslâ zulmetmez. Lâkin insanlar (isyanları sebebiyle cezaya müstehak olurlar da) kendi kendilerine zulmederler.” Yûnus-44/213

ZULMETTİLER VE İMAN EDECEK OLMAYINCA DA KÖKLERİNİ KAZIYIVERDİK

Allah-ü Teâla ferman ediyor: “Celâlim hakkı için, sizden önceki nesilleri, kendilerine peygamberleri mu’cizeleriyle geldikleri halde zulmettikleri ve iman edecek de olmadıklarından helâk ettik. İşte günahkârlar topluluğunu böyle cezalandırırız!” Yûnus-13/208

ZULMÜ İLE ABAD OLACAĞINI ZANNEDEN ZALİMLER, AZABI GÖRÜNCE BAKIN NE YAPARLAR?

Bu dünyada yaptığı zulümlerin yanına bir şân ve şeref olarak kalacağını, âbâd olacağını zanneden zalimlerin, yarın Ahirette azap ile yüz yüze geldiklerinde, “acaba dünyaya geri dönmek imkânı var mıdır, bir yol bulsak da dönsek ve bir kul gibi yaşayarak şu azaptan kurtulsak” dediklerini görürsün! Şûrâ-44/486

ZULMÜ KENDİNE MESLEK EDİNEN KİMSELERİ ALLAH EMELLERİNE ULAŞTIRMAZ!

Allah-ü Teâlâ, bu âyet-i Kerimesi’nde: “Muhakkak ki Allah, zulmü kendine meslek edinen kimseye hidâyet etmez, onu emellerine ulaştırmaz!” buyuruyor. Kasas-50/390

ZULMÜ KENDİNE MESLEK EDİNİRSEN İMHA EDİLMENİ BEKLEYEBİLİRSİN!

Allah-ü Teâlâ, bu Âyet-i Kerime’sinde: “Biz zaten, ahâlisi zulmü meslek edinmiş olan şehirden başkasını imhâ etmeyiz!” demek sûretiyle hiç bir zalimin zulmüyle âbâd olmadığını, pek feci bir şekilde hem dünya, hem de Ukbâ’larını heder ettiklerini, gayet açık bir ifadeyle beyan buyuruyor. (Ey zulmü kendisine meslek edinmiş küçük büyük zalimler! Bu Âyet’in tehdidinden korkun ve titreyin veya kendinizi ıslah edin de kurtulun!) Kasas-59/391

ZULMÜN EN BÜYÜĞÜ ALLAH’A ORTAK KOŞMADIR

Lokman as, oğluna nasihat ederken şöyle dedi: “Oğulcuğum! Sakın Allah’a şirk koşma! Çünki şirk en büyük zulümdür!” Lokman-13/411

ZULMÜN RUHU, BAŞKASINA AİT OLANI SELBETMEK VE GASBETMEKTİR

Allah-ü Teâlâ, bu Ayet-i Kerimesi’nde “zalimlere gelince onlara ne bir dost ve ne de bir yardımcı vardır!” derken bu Ayeti, insanın özgür olmasının olmazsa olmaz vasfı olduğunu, isterse insanları tek bir ümmet ve tek bir dinde yaratmaya muktedir olduğunu, fakat o takdirde imtihanın söz konusu olamayacağını, imtihan olmanın ise insanın yaratılış gayesinin başında geldiğini beyan ettikten sonra zikretmesi, zulmün rûhuna ışık tutmaktadır. Evet zulüm, en başta insanın en temel hakkı olan özgürlüğünü selbetmek, gasbetmek veya kısmî gasp sayılan sınırlamakla başlar, sonra diğerleri gelir. Şûrâ-8/482

ZULMÜN ZERRE KADARINI ETMEZ ALLAH!

Şu kesindir ki Allah, kullarına zerre kadar zulmetmez! Yani Allah hiç zulmetmez, zulmü kendisine haram kılmıştır. Nisâ-40/84

ZULÜM YÜKLENİP GELEN KİMSE KIYAMET GÜNÜNDE HÜSRANA UĞRAMIŞTIR

Bütün yüzler, o kıyamet gününde Hayy-u Kayyum Allah’a baş eğmiştir. Zulüm yüklenip gelen kimse ise o günde perişan olmuş, hüsrana uğramıştır. Tâhâ-111/318

ZULÜM, AYNI ZAMANDA YANINDA BAZI HİKMETLİ FAYDALAR DA GETİRİR

Allah-ü Teâlâ’nın, İsrailoğullarının, ciğersûz Firavun zulmüne ma’ruz kalmalarına fırsat vermesinde bazı hikmetler vardır. Şöyle ki: 1-Kolaylığın kıymeti, zorluktan sonra anlaşılır ve şükredilir. (Temmuz sıcağında oruç tutmadan suyun kıymetinin anlaşılamadığı gibi.) 2-Ceberût yönetimlerin sona ereceği akla, hayâle gelmezken bir anda sona ermesi, aslında işin, Allah’ın kudret elinin altında olduğunu isbat eder. 3-Allah istediği anda ezilenleri, ezenlere mirasçı bırakır da emekleri kendilerine geri döner ve öldürülen çocuklarının bir nevi diyetlerini almış olurlar ve öyle de olmuştur. 4-Mülk Allah’ındır, dilediğinde dilediklerine verir. 5-Demir, dövüle dövüle sağlamlaşır, serçe atmacanın tasallutu ile o harika uçuşa kavuşur misüllü, diriliş neslinin çok çetin sınavları başarması lâzımdır ki, mehâlik-i azîmeye göğüs gerebilsinler! Kasas-5/384

ZULÜM: HALKI ZALİM OLAN ÜLKELERİ ALLAH CEZAYA ÇARPTIRIR!

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “Halkı zalim olan ülkeleri cezaya çarptırdığı zaman Rabbinin çarpması, işte böyle olur! Şüphesiz ki O’nun çarpması, pek acı, pek çetindir!” Hûd-102/232

ZÜLKARNEYN BATIYA DOĞRU BİR YOL TUTTU

“O da (Zülkarneyn de) Batı’ya doğru bir yol tuttu” âyet meâlinden, Zülkarneyn’in yaşadığı devirde Batı dünyasının yeryüzünde ilim, teknoloji ve siyaset hâkimiyetini elinde bulundurması ve küresel ifsâdın da ilk defa bu coğrafyadan çıkması hasiyetiyle Zülkarneyn’in öncelikle bu dünyayı muhatap aldığını ve dünya sulhünün bunlarla diyaloğa geçmeden gerçekleştirilemeyeceğini, onun için ilk seyehatinin buradan başladığını, anlıyorum. Allah-ü A’lem! Kehf-85/302

ZÜLKARNEYN DEDİ: DEMİR KÜTLELERİ GETİRİN, KÖRÜKLEYİN!

Zülkarneyn’in “Demir kütlelerini getirin bana!” âyet meâlinden anladığım: Demir sağlamlığıyla ayakta tutmayı temsil ettiğinden, insanları ayakta tutan teknoloji verilerini (elektronik cihazlar, internet, telefon ve uçak, otomobil, tren gibi ulaşım araçlarını, tw, radyo, gazete gibi güç kaynaklarını), finans aracı parayı, işçiliği, sanatı getirin bana ki istediğiniz “seddi” yapabileyim; şeklindedir. “İki dağın arasını demir kütleleriyle doldurup aynı seviyeye getirince” âyet meâlinden anladığım: Halkın yaşam standardı, ilimde, teknolojide, kültürde ve sanatta çağın yaşam seviyesine geldiğinde; şeklindedir. “Körükleyin!” âyet meâlinden anladığım: Enerjinizi, cevelânınızı âzâmi ölçüde ortaya koyun, arı gibi, karınca gibi çalışın, her yerde her konuda varlığınızı gösterin; şeklindedir. “Demir kütlelerini kor haline getirince ‘bana erimiş bakır getirin de üzerine dökeyim’ dedi” âyet meâlinden anladığım: Demir kütlelerinin kor haline gelmesi, halkın getirdiği mal, para ve teknolojik imkânların tam kıvamına gelip bunların sulh-u umumi adına eyleme geçirilme zamanının gelmesi; ‘üzerine erimiş bakır dökeyim!’ ise, bu işi, katkılarınızla sistematiğe bağlayayım, kurumsallaştırayım, profesyonelce olsun! Ya da Kur’an Hakikatlarını asrın gelişmiş dimağına sunan, akıl nûru ile tahkim eden Kur’an tefsirlerinin devreye girmesi şekinde anlıyorum. Ayrıca Zülkarneyn’in ortaya çıkma zamanının, dağ gibi, yani demir çelik fabrikalarındaki kor haline gelmiş cesim demir kütlelerinin üzerine erimiş bakır dökülebildiği yüksek teknolojiye kavuşulduğu zaman diliminde olacağını anlıyorum. Allah-ü A’lem! Kehf-96/302

ZÜLKARNEYN GÜNEŞİN BATTIĞI YERE, BATIDAKİ MEMLEKETLERE VARINCA

“Zülkarneyn, güneşin battığı yere (Avrupa ve Amerika’nın batı kıyılarına=Batı memleketlerine) varınca orada bir topluluk buldu. Biz de dedik ki: Ey Zülkarneyn! İster onlara azap edersin (misyonunu engellemeye kalkışırlarsa üzerlerinde askeri veya ekonomik veya bilimsel güçlerinden biriyle veya müştereken hepsiyle) onları cezalandırırsın; (Ahiretteki cezaları da bize kalır,) Biz de onları şiddetli bir azap ile cezalandırırız. İstersen güzel davranırsın (onları olduğu gibi kabul edersin, misyonunu temsille, diyalogla anlatırsın, şefkatle, fedakârlıkla, hasbi yardımlarınla onların gönlünü kazanırsın, hizmetini zamana yayarsın da Hakka erenlere) en güzel karşılık (cennet) verilir ve onlara emrimizden bir kolaylık da söyleyeceğiz (günâhlarını bağışlama gibi)” âyetinden, misyonun (diyalogla sulh-u umuminin) yerine getirileceğini anlıyorum. Allah-ü A’lem! Kehf-86,88/302

ZÜLKARNEYN GÜNEŞİN DOĞDUĞU YERE, DOĞU MEMLEKETLERİNE VARINCA

“Zülkarneyn, sonra Doğu’ya doğru bir yol tuttu. Nihâyet güneşin doğduğu yere (Asya ve Afrika kıtaları doğu kıyılarına, Pasifik ve Hint Okyanusu kıyılarına=Doğu memleketlerine) varınca, (yani A’dan Z’ye dendiği gibi Batı Doğu demekle dünyanın her tarafına ulaşınca) onun (güneşin), kendilerini sıcaktan (cehennem sıcağından) koruyacak bir siper (iman ve takvâ elbisesi) nasip etmediğimiz (dinsiz, imansız, ateist) bir halk üzerine doğduğunu gördü” âyet meâlinden kafir ve münafık insanların galibane hükmettikleri bir dünya sosyal yapısından bahsedildiğini anlıyorum. Veya şöyle de yorumlanabilir: Zülkarneyn, bir kısmının çölde yaşayan fakir, eğitimsiz ve kendilerine koruyucu siper olacak teknolojide ileri gidememiş bir toplulukla tanıştığını ve onlarla diyaloğa girdiği söylenebilir. Allah-ü A’lem! Kehf-89,91/302

ZÜLKARNEYN KİMDİR? DİYE SANA SORUYORLAR, DE Kİ

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Habibim Ya Muhammed!) Sana Zülkarneyn’den soruyorlar, de ki: “Size O’ndan bir hâtıra anlatacağım.” Bu ve takip eden âyetler ışığında biz de Zülkarneyn’in kim olduğunu anlamaya çalışalım:

1-Önce i’tikâden şunu teslim edelim: Zülkarneyn amma şahs-ı insânî, amma şahs-ı mânevi; biz O’nun varlığına inandık, iman ettik.

2-Kur’an-ı Kerimde ahkâm âyetleri sarihtir ve Din, onların üzerine binâ edilmiştir. Bunun yanında müteşâbih âyetler de vardır ki onlarsız da olmaz. Zira Kurân, kıyamete kadar sürecek en son Hak Din olduğundan her asırdaki gelişerek devam eden insan topluluklarının ihtiyaçlarına cevap verebilsin. Her asırdaki insan, Kur’an’ı kendi asrının dimağı ile okur ve anlar. Bu da müteşâbih âyetler ile olur.

3-Zülkarneyn de böyle müteşâbih âyetlerdendir. Zülkarneyn, iki karn sahibi anlamına gelen bir kelimedir. Karn kelimesinin lügatta 22 kadar mânâya geldiğini tesbit ettim. Bunlardan üçü: a) Ümmetten sonra gelen ümmet, b) Zamandan bir dilim, c) Asır. Zülkarneyn denince iki ümmet veya iki asır veya iki zaman dilimi (iki süreç) mânâları anlaşılır. O zaman Zülkarneyn, iki asrı içine alan bir hayat süreci olur ki bu da bir şahsı mânevî olabilir.

4-Zülkarneyn’in bir şahsi insanîden daha ziyade bir şahs-ı mânevi olabileceğine dair gelecek âyetler birer karinedirler. Meselâ: “Dağ gibi demir kütleleri getirin, odun yığın, körükleyin! Demir kor haline gelince üzerine erimiş bakır dökeyim!” gibi ifâdeler, Allah’ın diğer şeriatı olan tekvini kanunları (fizik kanunları) ile bağdaşmaz. Şöyle ki, açık havada dağ gibi demir kütleleri kor haline gelemez. Kor haline gelen demirlerin üzerine erimiş bakır dökmek için bugünkü teknolojinin olması lâzım ki, dökülebilsin. Eğer bugünkü teknoloji o günde de olabilir deniyorsa o zaman o teknolojiye ulaşmış insanlar için iki dağ arasına demirden bir set yapmak son derece abes olur. Zira insanlar tünel kazarlar veya dağın tepesinden aşarlar. Ayrıca iki dağ arasını dolduracak dağ cesametindeki demirden seddin demirlerini nereden tedarik ettiler sorusu akla geliyor. Öyle ya eski zamanın behrinde dünyanın tamamındaki kazma kürekler toplansa bile o seddin varlığı için az kalır, yetmez! Bu durumda Zülkarneyn’in bir şahs-ı manevi olması ağırlık kazanıyor. O zaman bu mânevi şahıs, kor haline gelen demirin üzerine erimiş bakırın dökülebildiği zaman diliminde ortaya çıkan, sulh-u umumiyi sağlayan, müfsitleri durduran ve iki asır etkisi devam eden bir hizmet topluluğunun adı olur. Nasıl ki Deccal da öyle bir şahs-ı mânevidir. Efendimizin sav, Deccal’ı tarif ederken, onun bir günü bir yıl demesi, altı ay güneş doğmayan ve altı ay da batmayan istikametten, yani Kuzey Kutbu tarafından geleceğine; dünyayı kırk günde dolaşır demesi de dünyanın ilk defa kırk günde dolaşılabileceği bir zaman diliminde zuhur edeceğine işâret ise; Zülkarneyn de, kızgın demir üzerine erimiş bakırın dökülebildiği zaman diliminde ortaya çıkacaktır mânâsı anlaşılır ki o da 19. ve 20. Asırları veya 20. ve 21. Asırları işâret etmektedir.

5-Zülkarneyn her yere gidiyor, o yerlerin konuştuğu dillerle konuşuyor. Dünyada binlerce ayrı dil olduğunu düşündüğümüzde şahs-ı ferd olarak düşündüğümüz Zülkarneyn, o insanlarla hangi dille konuşup anlaşıyor? Binlerce dil bilmesi imkansız! Bu da Zülkarneyn’in bir ferd-i şahsi değil de bir topluluğun, bir cemaatin şahs-ı manevisinin adı olduğuna bizi ikna ediyor. Evet cemaatin elemanları, şahs-ı manevi adına dünyanın her tarafına gider, oranın dillerini öğrenirler, ora halklarına –temsil ile de olsa- iman hakikatlarını ulaştırırlar. İman hakikatları ile müşerref olan ora halkları, küfrün (Ye’cüc ve Me’cüc’ün) tasallutundan kurtulurlar. Yani bu iman hakikatları onlar için küfrün ifsadına karşı bir sed olur ki bu sedde biz Sedd-i Zülkarneyn diyoruz.

6-Zülkarneyn’in seddi, Ye’cüc ve Me’cüc’ün istilasını önlemek içindi. Ye’cüc ve Me’cüc ise kıyamet öncesi meydana gelecek, kıyamet alametlerinden olan iki müfsit topluluk veya iki müfsit cereyandı.(Hadis-i Şerifler ışık tutuyor.)! Bu topluluğun iki dağ arası arkasında mevzi bir yerde yaşayacak kadar az olması düşünülemez! Dünya çapında olması, bu seddin maddi demirden bir set değil de manevi bir set olduğunu akla getiriyor.

7-Kehf Suresi 98. Ayetinde şöyle buyuruluyor: “(Zülkarneyn), bu (sed) Rabbimden bir rahmettir. Fakat Rabbimin ta’yin ettiği zaman (kıyamet günü) gelince onu yerle bir eder. Rabbimin va’di ise haktır. dedi.” Şimdi: Bu sed gerçekten iki dağ arasını kapsayan dağ cesametinde demirden bir sed olsaydı bugün için bu demir sed çoktan keşfedilmiş olurdu. Bugün dünyanın her yerine insanoğlu ulaşmıştır. Böyle bir sed dünyanın hiçbir yerinde yoktur. Üstelik bu seddin kıyamete yakın bir zamanda yapılması düşünülürse, yani içinde yaşadığımız yüzyılda yapılması lazım ki böyle bir şey yapılmamış. Hem ihtiyaç yok! Ayet gereği kıyamet zamanında yerle bir olacağı göz önüne alınınca bunun gerçekten maddi değil de manevi bir sed olduğu aşikar derecesinde ortaya çıkar. Yani Zülkarneyn iki asır hüküm süren, Ye’cüc ve Me’cüc adlı iki fikr-i küfri cereyanının belini kırıp yayılmasına engel olan bir fikr-i imani, bir hakikat-ı Nuriye olduğu kolayca anlaşılır. Benim şahsi kanaatım: Zülkarneyn Risale-i Nur ‘un şahs-ı manevisidir ki Üstad Bediuzzaman Hz. Hicri 1506’ya kadar galibane devam edeceğinden bahseder. Bu da bu şahs-ı manevinin iki asır varlığı demektir. Allah-ü A’lem! Kehf-83/301

ZÜLKARNEYN SONRA BİR YOL TUTTU İKİ DAĞ ARASINA ULAŞTIĞINDA

“Zülkarneyn, sonra başka bir yol tuttu. Nihâyet iki dağ arasına ulaştığında bunların önünde hemen hemen hiç söz anlamayacak bir topluluk buldu” âyet meâlinden, Zülkarneyn’in bu 3.Yolunun mânevi bir yol olduğunu anlıyorum. Şöyle ki: Bu iki dağ, madde ve mânâdan mecâz bir ifâde olabilir, b)Akıl ve kalbden mecâz bir ifade olabilir, c) Doğu ve Batı Bloku’ndan mecâz bir ifade olabilir, d) Din ve fen ilimlerinden mecâz bir ifade olabilir vs.vs. başka şeylerden mecâz bir ifâde olabilir. “Hiç söz anlamayacak bir topluluk”dan da, fen ilimlerini tahsil etmiş ama o ilimlerle yaratanını anlayamamış ve câhil kalmış, tam aksi zâhiri din ilimlerini tahsil etmiş ama fen ilimlerine yabancı kalarak câhil kalmış veya sosyolojide ilkel; kanun nizam tanımayan, mafyaların hâkim olduğu, laçka ve ne yapacağını bilememekle câhil kalmış insan topluluğu ile karşılaştığını anlıyorum. Zülkarneyn, tek başına maksadı hasıl edemeyen iki dağ arasında set yapmak suretiyle bir ulaşım hattı kuruyor ve o iki dağdan beklenen maksûdun tahakkukunu sağlıyor. Yani Dini ilimlerle fen ilimlerini mezcederek yüksek bir medeniyet inşa ediyor, bu sayede de ilkellikten uzaklaşmış karşılıklı anlayış ve hoşgörü sahibi insanlarla sulh-u umimiyi tesis ediyor. Zülkarneyn’in “set”inden bunları anlıyorum. Allah-ü A’lem! Kehf-92,93/302

ZÜLKARNEYN! YE’CÜC VE ME’CÜC BU ÜLKEDE BOZGUNCULUK YAPIYORLAR

Bu hemen hemen hiç sözden anlamayan insan toplulukları (yani ilim, fen, edebiyat ve medeniyette sınıfta kalan, zahiren okumuş olsa da, gerçekte câhil olanlar) dediler ki: “Ey Zülkarneyn! Ye’cüc ve Me’cüc bu ülkede bozgunculuk yapıyorlar. Bu yüzden bizimle onların arasına bir set yapman için sana bir vergi verelim mi?” Ye’cüc ve Me’cüc: a)Birbiriyle anlaşmalı olarak dünyadaki zayıf ve teknolojiden yoksun toplulukları sömüren, onları birbirine düşürerek çıkar sağlayan beşeri iki sistem olabilir. b) Hak düşmanı kâfirler ve münâfıklar olabilir. Bu zayıf ve çâresiz halklar, Hakkı temsil eden ve her iki şer toplulukları durduracak güç ve kuvvete sâhip olan Zülkarneyn’i bulunca O’na itaat etmeyi, bedel olarak da güçleri nisbetinde maddi, manevi destekte bulunmaya razı olduklarını arz ediyorlar. Böyle anlıyorum. Allah-ü A’lem!   Kehf-94/302

ZÜLKARNEYN, BU HİZMETİMİN SONUNDA KIYAMET KOPAR MI DEMEK İSTEDİ?

Zülkarneyn, yaptığı bu muazzam küresel hizmetleri neticesinde kendisine aslâ bir pay çıkarmayarak: “Bu (set, Kur’an hakikatlarının ikamesi, hizmet), Rabbimden bir rahmettir, bir lütuftur. Rabbimin tayin ettiği vakit gelince (kıyametin kopmasına az zaman kalınca) bunu (bu seddi=hizmeti) yerle bir eder, yani Hizmetin fonksiyonu biter de Ahir Zaman Fitnesi’ni önleyemez duruma düşer. İşte o zaman da Rabbimin va’di (kıyametin kopması) Hak olur, mutlaka gerçekleşir!” dedi. Böyle anlıyorum. Allah-ü A’lem! Kehf-98/303

ZÜLKARNEYN, ONLARDAN BEDEN VE ZİHİN GÜÇLERİYLE YARDIMCI OLMALARINI İSTEDİ

Zülkarneyn, zayıf ve çâresiz olan bu topluluktan, istedikleri seddi yapması için maddi güç (para himmeti gibi) ve beden gücüyle (yani Hakka hizmet yolunda bir arı gibi çalışarak bedenî; ilim irfan sahibi olmak sûretiyle de zihni çalışma ve çaba ile) yardım etmelerini istedi. Zülkarneyn’in “Rabbimin bana verdiği imkânlar (İlim, irfân, hitâbet, kurmay zekâ) sizin vereceğinizden daha hayırlıdır”cümlesi şunu hatırlatıyor: Zülkarneyn, Allah’ın kendisine verdiği imkânlarla (İlim ve hikmetle, usül ve proje sahibi liyâkatıyla), ahâlinin mal ve beden gücünü birleştirerek istedikleri seddi yaptı. Yani kendindeki Kur’an hakikatları ile halkın maddi gücünü, himmetini bir araya getirerek kurumsallaştırdı, çeşitli müesseler tesis etti, yetiştirilen altın nesil ile bu bozguncu fesat cereyanının önüne geçti. Bu şekilde anlıyorum. Allah-ü A’lem! Kehf-95/302

ZÜLKARNEYN’İN EMRİNE SEBEPLER AMADE EDİLDİ

“Biz O’na Dünya’da geniş imkânlar verdik” ibâresinden, Zülkarneyn’in, radyo, cep telefonu, internet, tw gibi elektronik cihazları; uçak, tren, otobüs, otomobil, helikopter gibi ulaşım araçlarını; Üniversite, okul gibi ilim merkezlerini; kitap, dergi, gazete gibi medyayı, banka ve para getiren müesseseleri, askeri gücü vs. kullanacağını anlıyorum. Kehf-84/302

ZÜLKARNEYN’İN SEDDİ, YE’CÜC VE ME’CÜC’ÜN ŞERLERİNDEN MAZLUM İNSANLARI KORUDU

Zülkarneyn’in seddi, yani o asırdaki Hakka hizmet câmiasının, ifsâda ma’ruz kalmış insan topluluklarını, Kur’an hakikatlarıyla fen ilimlerinin imtizâcı neticesinde tahkiki iman dersleriyle mücehhez kılması, fikir bazında o müfsit küresel iki şer şebekenin (Ye’cüc ile Me’cüc’ün) belini kırması ve dolayısiyle onların o seddi aşamayarak insanlar arasında fitne ve fesatla bozgunculuk yapamaması suretiyle insanların emniyette ve istikamette yaşamasını sağlamasından mecâz bir kelam olduğunu; anlıyorum. Allah-ü A’lem bis-savâb! Kehf-97/302

ZÜLKİFL AS DA BİR SABIR KAHRAMANIYDI

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Habibim Ya Muhammed!) Zülkifl’i de an! İsmail ve idris ile beraber O da sabreden Sâlih bir kimse idi. O’nu da Rahmetimize dahil ettik.” Enbiyâ-85,86/328

ZÜMER SURESİ

39. Sûredir. Mekke Dönemi’nde nâzil olmuştur. 75 âyettir. Zümer-0/457

ZÜNNUN LAKAPLI YUNUS AS’IN VİRD-İ ZEBAN OLAN MEŞHUR MÜNACAATI

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: “(Habibim Ya Muhammed!) Zünnûn’u (balık sahibini)=Yûnus’u da an! Hani O, kavmine kızarak Biz’den izinsiz gitmişti de kendisini sıkıştırmayacağımızı sanmıştı. ( Biz de O’nu balığın karnına bıraktık ve balığın, denizin, havanın aleyhinde ittifak ettiği bir) karanlıklar dünyasında kalıp Bize şöyle münâcaatta bulunmuştu: “Ya Rab! Senden başka yoktur ilâh! Sübhansın, Seni tenzih ederim! Gerçekten Ben, nefsine zulmedenlerden oldum! Affını bekliyorum Ya Rab!” Enbiyâ-87/328

ZÜRRİYYETİ İÇİNDE BAKİ KALACAK MESAJ YÜKLÜ SÖZÜ NE İDİ İBRAHİM AS’IN?

Bir vakit İbrahim as, babasına ve halkına dedi ki: “Ben sizin tapmakta olduğunuz şeylerden uzağım. Ben, ancak beni yaratana ibâdet ederim, şüphesiz O, Beni hidâyete erdirecektir.” İbrahim as bu sözü, zürriyyeti arasında gelecek nesillere bir miras olarak bıraktı. Allah da gelecek nesilleri, Hak olan Kur’an ve onu açıklayan bir peygamber gelinceye kadar onları (Hanif Dini üzerinde) dünya nimetlerinden faydalandırarak yaşattı. Tâ ki, ataları İbrahim as ile övünen Mekkeliler, O’nun söylediği tevhid akidesi ile ortaya çıkan son Peygamber Hz. Muhammed sav’e sahip çıksınlar. Ne yazık ki, Mekke müşrikleri, eski kavimleri aratmayacak şekilde O’na karşı çıktılar. Zuhruf-26,29/490

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

KADIN DÖVMEK VAR MIDIR İSLAM DİNİNDE?

                                                 KADIN DÖVMEK VAR MIDIR İSLAM DİNİNDE?                 İslam düşmanları güzel dinimize çamur atmak için bazı ayetleri dillerine dolayarak guya İslamiyetin kaba ve acımasız ve erkekleri kayırıcı bir din olduğundan bahsederler. Bu ayetlerin sayısı, iki elin parmağını geçmez. Aslında ayetler tabi ki yerli yerinde en doğru ve en isabetli olandır. Fakat kıt akıllarıyla anlayamıyorlar veya anladıkları halde şeytanlıklarından bile bile eleştiriyorlar. Kadınların zaaf damarlarından istifade ile onları kışkırtıyorlar. Bu çamur atma işinde serrişte ettikleri ayetlerden birisi de Nisa Suresi’nin 34. ayetidir. Haksız olduklarını Allah’ın izni ile gay...

PARMAK İZLERİNİN HATIRLATTIKLARI

                                                 PARMAK İZLERİNİN HATIRLATTIKLARI                 Kıyame Sûresi 3. ve 4. Âyetlerinin meallerini okuyalım! Bu âyetlerde Allah-ü Teâlâ buyuruyor ki: “İnsan kendisinin kemiklerini aslâ bir araya getiremeyeceğimizi mi sanıyor? Evet! (Bir araya getiririz!) (Biz) onun parmak uçlarını (parmak izlerine varıncaya kadar) düzenlemeye (dünyadaki eski haline getirmeye) gücü yeteniz.”                 Parmak uçları denmesi, câlib-i dikkattir. Niçin? Parmak uçlarında ne var ki? Evet! Parmak uçlarında parmak izleri var! Bu âyetin nazil olduğu dönemde de parmak izlerinin va...

NUH TUFANI TÜM DÜNYAYI KAPSADI MI?

              Hûd Sûresi’nin 25. Ayetinden 48. Ayetine kadar Hz. Nûh’dan, gemisinden ve tufandan bahsedilir. Başka sûrelerdeki ayetlerle beraber bu sûredeki ayetlere toplu bakınca Nûh Tufanı’nın tüm dünyada olduğunu anlarız. Şöyle ki:             -Nûh as kavmi içinde 950 sene kalıyor. Hûd-40. Ayette belirtildiği üzerine Hz. Nûh’a pek az kişi iman etmişti. Bir oğlu ile diğer zevcesi bile iman etmemişti. Kavminin arasında bu kadar uzun yıllar kalmasına rağmen Hz. Nûh’a Hz. İbrahim ve Hz. Lût gibi başka insanların bulunduğu beldelere hicret etmesi emredilmemişti. Buradan anlaşılıyor ki insanlık henüz çoğalıp yayılmamıştı. Binaenaleyh Nûh Tufanı’nın başka masum insanların korunması amacıyla yerel olmasını mucip bir sebep gözükmüyor.             -İsrâ Sûresi’nin 3. Ayet meali: “(Ey) Nûh ile beraber (gemide) taşıdığımız k...