CARİYELİK VE KÖLELİK MESELESİ
Sosyal medyada İslam'ı lekelemek isteyenlerin en çok serrişte ettikleri konulardan biri de cariyelik ve kölelik meselesidir. Sanki cariyelik ve köleliği İslam icat etmiş de Batı Dünyası bunu yasaklayarak insanlık etmiş algısı oluşturuluyor. Malesef bilgi eksikliğinden bu algıya kapılanlar da çok oluyur.
Konuyu ayrıntılı olarak analiz edelim:
Önce cariyelik ve kölelik ne zaman başladı, bunu bilelim. Cariyelik ve kölelik insanlık tarihi boyunca hep olagelmiştir. İslam'ın doğduğu 7. asırda çok yaygın olarak cariye ve kölelik vardı. İslam kendisini bu ortamda buldu. Hazreti Yusuf'un köle olarak satıldığını herkes biliyor ve kabul ediyor.
Eski zamanlarda devletler, savaşta esir aldıkları insanları zindanlarda boşu boşuna beslememişler. Onların iş güçlerinden istifade etmişler. Galip taraf gazilerine bu esirleri dağıtmış, bir mal olarak temlik etmiş. Erkeklerine köle, kadınlarına cariye demiş. Gaziler bu esir insanları besleyebilecek durumda iseler ellerinde tutmuşlar. Besleyemeyecek durumda iseler köle pazarlarında kölelerini ya da cariyelerini satmışlar. Gemicilik sektörü kölelerin en başta gelen müşterilerindendi. Çünki eski zamanda gemiler yelkenli ve kürekliydi. Yelken ve bilhassa kürek işleri zahmetli işlerdi. Kölelerin gücünden istifade edilirdi. Yerleşik hayatta da köleler birer ırgat olarak çalıştırılırdı. Cariyeler özellikle hür hanımların ev işlerini deruhte eden hizmetçilerdi. Bilhassa adet hallerinde kocalarının şehvetlerini gideren seks objeleriydi. Hür kadınlar bundan memnundular da denebilir. Çünki on gün kadar süren regl hallerinde kocalarının başka hür kadınlara meyletmesini önleyen en tesirli etkendi. Ayrıca o zamanın kültüründe cariyelik ve kölelik hayatın en doğal gerçeklerindendi.
Kölelik ve cariyelik olmasaydı olmaz mıydı? Olmazdı, diyebiliriz. Çünki savaş caydırıcılığının en etkin sebebiydi. Mağlup olan tarafın malını, mülkünü, çoluğunu, çocuğunu, herşeylerini kaybetmeleri söz konusuydu. O nedenle savaşı başlatmak isteyen bir devlet ya da aşiret, bin düşünüp bir karar verirdi. Eğer savaş sonrası esir almak olmasaydı, akşam yatan sabah şavaş tamtamları ile kalkardı. Her yıl, hatta senede birkaç kez savaş olurdu. Malumdur yenilen pehlivan güreşe doymaz, çünki yenmek ihtiyacı var! O zamanda da insanların işi gücü hep savaşmak olurdu. Pek çok kadın dul ve pek çok çocuk yetim kalırdı. Bundan dolayı eski zamanlarda insanlık, kölelik ve cariyeliği savaşların vazgeçilmez kanunlarından kabul etmişlerdir. Bizler de o zamanlarda yaşasak savaş caydırılıcığı adına bu kanunlara evet derdik. Bu zamanda atom bombaları, atom bombaları olan devletlerin kurmuş oldukları NATO örneğinde olduğu gibi çeşitli paktlarda yer almaları bu devrin savaş caydırıcılığı etkenleridir. Dikkat ederseniz savaşlar güçlü paktlarda yer almayan devletler arasında çıkıyor. Paktlar çok yerinde bir oluşum! Keşke yeterli sayıda paktlar olsa da sıcak savaşlar olmasa, savaşlar ekonomik ve bilimsel sahalarda olsa, insanlık acı çekmese! Ama malesef olmuyor.
Kölelik ve cariyelik elbette insanlık dışı bir olgudur. İslam Dini her iyi olanı emreder, kötü olanı nehyederken niçin "kölelik yok, herkes hürdür!" demedi de köleliği onayladı? denilirse cevab-ı sevabımız var! Şöyle ki:
--Savaşların olmaması için insanlığın ortak kabulü olan kölelik/cariyeliği İslam da kabul etmiştir.
--İslam, hapishanelerde esir tutmak gibi fıtrat dışı bir yaşam yerine hür insanlar gibi gezip tozan fıtri bir yaşam tarzını benimsemiştir. Köleler ve cariyelere hür insanlar gibi seyahat etme, yediklerinden yedirme, giydiklerinden giydirme, hijyen bir ortamda barınma şartı getirmiştir. İslam hukuku uygulayan bir devlet, efendinin köle ve cariyesine eziyet etmesine geçit vermemiştir. Uygulamadaki yanlışlar, İslam'a ait değil, müslüman yöneticilere aittir, bunun da altını çizelim!
--İslam, uygulamaları ile köleler ve cariyelere İslam medeniyetini tanıtmıştır. Daha önce kendi ülkesinde görmediği yüksek insanığa tanık olan köleler/cariyeler, azad edildikten sonra çok azı dışında koşa koşa memleketlerine dönmemişler, çoklukla bulundukları İslam ülkesinde kalmışlar ve çokları da hür iradeleri ile müslüman olmuşlar.
--Köleler ve cariyelere "Mükatebe" usulü ile azad olma yolunu açmıştır. Mükatebe yazılı sözleşme demektir. Marifetli bir köle veya cariye, efendisi ile oturur belli bir ücret karşılığında azad edilmesini isteyebilir. Efendi bunu kabulle yükümlüdür. Kölesi/cariyesiyle pazarlık eder, anlaştıkları meblağı yazıya dökerler, karşılıklı imzalarlar. Sonra o köle/cariye mükatebesini ilan eder. Hamiyetperver müslümanlar zekat ve sadaka paraları ile o köle/cariyeye yardımda bulunurlar. Böylece kısa zamanda hürriyetine kavuşur. İslam tarihinde bu çok olmuştur.
--İslam Dini her fırsatta köle ve cariyelerin özgürlüklerini kazanmalarını yeğlemiştir. Bir günah mı işledin? Bunun için öncelikle bir köle azad etmek cezasını getirmiştir. Azad edecek paran yoksa iki ay fasılasız oruç tutmak veya 60 fakiri sabahlı akşamlı doyurmak cezası getirmiştir.
--İslam Dini, köle ve cariyelere fiziki işkence yapmayı yasaklamıştır. Fiziki işkence yapanlara mahkemeler gerekli cezaları vermek yükümlülüğü getirmiştir. Köle ve cariyeleri onur kırıcı ifadelerle çağırmayı yasaklamış, herkesi kendi ismiyle çağırma prensibini getirmiştir. Bu arada kafir dünyasındaki bir kölenin, bir cariyenin insan yerine konulmadığını, bir hayvan gibi itilip kakıldığını da hatırlatmakta fayda var. Bir yanda kafir dünyasında kırbaç altındaki kürek mahkumlarını düşünün bir yanda da Zeyd bin Harise ve benzerlerini düşünün.
--İslam Dini kölelerle cariyelerin evlenmelerine müsaade etmiş. Evlenen cariyelere artık efendileri el süremez hukukunu getirmiş. Bir de efendisinden çocuk doğuran cariye otomatikman hürriyetine kavuşurdu. Bu prensibi de unutmayalım.
--Ekonomi eski zamanlarda kölelerin sırtında idi. Sonra işçilerin/memurların sırtında oldu. Şimdilerde robotlar sırtlanacak gibi. Haydi hayırlısı!
Yorumlar
Yorum Gönder